Kaçak Yapı Yıkım Kararı İptal Davası - Yasal Süreç

Kaçak Yapı Yıkım Kararı İptal Davası - Yasal Süreç

Mülkiyet hakkınıza yönelik ciddi bir müdahale olan kaçak yapı yıkım kararı ile karşı karşıya mısınız? Bu süreçte haklarınızı bilmek ve doğru adımları atmak hayati önem taşır. Yıkım kararından önceki 'Yapı Tatil Zaptı' nedir, hangi süreler içinde hareket etmelisiniz? Yıkım kararına karşı nasıl ve nerede iptal davası açılır? Yürütmenin durdurulması talebinin önemi ve İmar Barışı'nın bu süreçteki rolü gibi kritik konularda tüm detayları bu yazımızda bulabilirsiniz. Hukuki sürecin her aşamasını, ilgili kanun maddeleri ve güncel mahkeme kararlarıyla birlikte sizler için aydınlatıyoruz.

Yıkım Kararına Giden Süreç ve İlk Adım: Yapı Tatil Zaptı

Mülkiyet hakkı, Anayasa'nın 35. maddesi ile güvence altına alınmış temel bir haktır. Ancak bu hak, kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabilir. İmar mevzuatına aykırı yapılaşmanın önlenmesi de bu kamu yararı kapsamındadır. Bir yapı hakkında yıkım kararı verilmesi, mülkiyet hakkına yönelik en ağır müdahalelerden biridir ve bu nedenle idarenin keyfi hareket etmesini önleyen sıkı usul kurallarına bağlanmıştır. Yıkım, sürecin son ve en sert adımıdır. Bu süreci başlatan ve hukuki sonuçlar doğuran ilk resmi belge ise Yapı Tatil Zaptı'dır. Bu belgenin düzenlenmesi, içeriği ve tebliği, sürecin geri kalanının hukuki geçerliliği açısından hayati önem taşır.

Aykırılığın Tespiti ve İnşaatın Durdurulması

Yıkım kararını doğuran süreç, belediye veya valilik teknik elemanlarının resen yaptıkları denetimler ya da üçüncü kişilerin şikayetleri üzerine başlar. Bir yapının ruhsatsız olarak inşa edildiği veya mevcut ruhsat ve eklerine (mimari proje, statik proje vb.) aykırı unsurlar içerdiği tespit edildiğinde, idarenin ilk görevi bu hukuka aykırılığın devam etmesini engellemektir.

3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca, bu tespitin yapıldığı an itibarıyla inşaatın durumu ne olursa olsun inşaat derhal durdurulur. Bu durdurma işlemi, yapının fiziken mühürlenmesi suretiyle gerçekleştirilir. Mühürleme, sadece hukuka aykırı kısma değil, inşaat faaliyetinin bütününün durdurulmasını sağlamak amacıyla yapının tamamına tatbik edilebilir. Bu aşamada yapılan işlem, henüz bir yıkım kararı değildir. Amaç, mevcut durumun sabitlenmesi ve yapı sahibine hukuka aykırılığı gidermesi için yasal bir fırsat tanınmasıdır.

Yapı Tatil Zaptının Hukuki Niteliği ve Tebliği

İnşaatın durdurulması ve mühürlenmesi işlemi, "Yapı Tatil Zaptı" (uygulamada yapı tatil tutanağı olarak da bilinir) adı verilen bir belgeyle kayıt altına alınır. Bu zabıt, basit bir tespit belgesi olmanın ötesinde, tek başına dava konusu edilebilen, kesin ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlemdir. Bu nedenle içeriğinin ve tebliğ usulünün hukuka uygun olması şarttır.

Yapı tatil zaptında aşağıdaki unsurların açıkça yer alması gerekir:

  • Yapının adresi ve tapu bilgileri.
  • Yapı sahibinin kimlik bilgileri.
  • Aykırılığın ne olduğu somut bir şekilde açıklanmalıdır. Örneğin, "çatı katında ruhsata aykırı olarak 20 m²'lik bir oda yapıldığı" veya "zemin katta bulunan dükkanın ön cephesine projeye aykırı olarak 15 m²'lik sabit tente eklendiği" gibi net ifadeler kullanılmalıdır.
  • Aykırılığın hangi kanun veya yönetmelik maddesine dayandığı belirtilmelidir.

Bu zaptın bir nüshası, yapının görünür bir yerine asılır ve bir örneği de ilgili muhtarlığa bırakılır. Kanun, zaptın yapıya asıldığı tarihte yapı malikine tebliğ edilmiş sayılacağını hükme bağlamıştır. Bu nokta kritik öneme sahiptir, zira yapı sahibi fiilen bu zaptı görmemiş veya eline almamış olsa dahi, tebligat yapılmış kabul edilir. Tebliğ tarihinden itibaren, yapı tatil zaptının hukuka aykırı olduğunu düşünen malik için 60 günlük dava açma süresi başlar. Bu süre içinde İdare Mahkemesi'nde işlemin iptali için dava açılmazsa, yapı tatil zaptı idari anlamda kesinleşir.

Yapı Sahibine Tanınan Düzeltme Süresi

Yapı tatil zaptının malike tebliğ edilmesiyle birlikte, kanun yapı sahibine bir "son şans" tanımaktadır. İmar Kanunu'nun 32. maddesi, yapı sahibine aykırılığı gidermesi için en çok bir aylık bir süre verilmesini emreder. Bu süre içinde yapı sahibi iki yoldan birini seçebilir:

  1. Aykırılığı Gidermek: Yapıdaki ruhsata aykırı kısımları yıkarak veya projeye uygun hale getirerek yapıyı yasal hale getirebilir. Bu işlem tamamlandıktan sonra belediyeye başvurarak mührün kaldırılmasını talep eder.
  2. Ruhsata Uygun Hale Getirmek (Tadilat Ruhsatı Almak): Eğer yapılan değişiklikler, imar planlarına ve mevzuata aykırı değilse, bir tadilat projesi hazırlatarak belediyeye başvurup yapı için yeni bir ruhsat almayı deneyebilir.

Yapı sahibi, tanınan bu 1 aylık süre içinde herhangi bir adım atmaz veya attığı adımlar yetersiz kalırsa, idare bir sonraki aşamaya geçme hakkı kazanır. Bu aşama, mevcut ruhsatın iptali, imar para cezası kesilmesi ve en önemlisi, yapının hukuka aykırı kısımları için yıkım kararı alınmasıdır. Danıştay kararlarında, ruhsata bağlanması hiçbir şekilde mümkün olmayan yapılar için idarenin bu bir aylık süreyi beklemeden doğrudan yıkım kararı alabileceği kabul edilmektedir. Ancak düzeltilmesi mümkün bir aykırılık söz konusuysa, bu sürenin tanınmaması yıkım kararını usul yönünden sakatlayacak ve iptal sebebi olacaktır.

Yıkım Kararının Alınması ve Yetkili Merciler

Yapı tatil zaptı ile tespit edilen ve tanınan yasal süre içerisinde ruhsata uygun hale getirilmeyen veya ruhsat alınmayan yapılar hakkında idari sürecin bir sonraki ve en ağır aşaması, yıkım kararının alınmasıdır. Mülkiyet hakkına doğrudan ve kalıcı bir müdahale teşkil eden bu karar, idarenin keyfi uygulamalarını önlemek amacıyla kanunla sıkı şekil ve yetki kurallarına bağlanmıştır. Yıkım kararının hukuken geçerli olabilmesi, kararı alan makamın kanunen yetkilendirilmiş olmasına ve kararın içeriğinin belirli hukuki şartları taşımasına bağlıdır.

Yıkım Kararı Verebilecek İdari Kurullar

İdari işlemlerde yetki, kamu düzenine ilişkin en temel unsurlardan biridir. Yetkisiz bir makam tarafından verilen karar, diğer tüm unsurları hukuka uygun olsa dahi baştan sakat kabul edilir ve bu durum, tek başına iptal sebebidir. 3194 sayılı İmar Kanunu, yıkım kararı alma yetkisini coğrafi sınırlara göre belirlemiştir:

  • Belediye Encümeni: Yıkım kararına konu olan yapı, belediye sınırları veya mücavir alanlar (belediyenin imar denetiminden sorumlu olduğu komşu alanlar) içerisinde yer alıyorsa, yıkım kararını almaya tek yetkili organ Belediye Encümeni'dir. Belediye başkanı, imar müdürlüğü veya zabıta gibi birimlerin doğrudan yıkım kararı verme yetkisi bulunmamaktadır. Bu birimler yalnızca durumu tespit edip dosyayı karar alınması için Encümen'e sevk etmekle görevlidir.
  • İl İdare Kurulu: Yapı, belediye ve mücavir alan sınırları dışında, örneğin bir köyde veya mezrada bulunuyorsa, bu durumda yetkili merci İl İdare Kurulu'dur. Bu kurul, valinin veya görevlendireceği bir vali yardımcısının başkanlığında ilgili il müdürlerinden oluşur.
  • Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı: Kanunlarla verilen özel yetkiler çerçevesinde, belediye veya valiliğin yetki alanına girmeyen özel projeler, sit alanları veya kanunla belirlenmiş diğer özel bölgelerde yıkım kararı alma yetkisi doğrudan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na ait olabilir.

Bu yetki dağılımı emredici niteliktedir ve idarelerin bu kurala harfiyen uyması zorunludur.

Kararın Hukuka Uygunluk Şartları

Yetkili bir merci tarafından alınmış olması, yıkım kararının hukuka uygunluğu için tek başına yeterli değildir. Kararın aynı zamanda içerik ve usul yönünden de kanuna uygun olması gerekir. Bir yıkım kararının hukuki geçerliliği için şu şartlar aranır:

  1. Usule Uygunluk: Yıkım kararından önce, İmar Kanunu'nun 32. maddesinde belirtilen prosedürün eksiksiz işletilmiş olması gerekir. Yani, yapı tatil zaptının usulüne uygun düzenlenmesi, yapıya asılması ve yapı sahibine aykırılığı gidermesi için en az bir aylık sürenin tanınmış olması esastır. Ancak Danıştay içtihatlarına göre, yapının hiçbir şekilde ruhsata bağlanma imkânı yoksa (örneğin imar planında yeşil alanda kalıyorsa), idarenin bu bir aylık süreyi beklemeden doğrudan yıkım kararı alması hukuka aykırı kabul edilmemektedir.
  2. Gerekçe ve Belirlilik: Yıkım kararı, gerekçeli olmak zorundadır. Kararda, yapının hangi kısımlarının, imar planının veya ruhsatın hangi hükümlerine aykırı olduğu açık, somut ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirtilmelidir. "Ruhsata aykırı yapı" gibi genel ve soyut bir ifadeyle alınan yıkım kararı, gerekçe unsurundan yoksun olduğu için iptale tabidir. Yıkım, yalnızca hukuka aykırı olan kısım için verilebilir. Örneğin, binanın sadece bir balkonu ruhsata aykırı ise, tüm binanın yıkımına karar verilmesi ölçülülük ilkesine aykırı olacaktır.
  3. Doğru Muhatap: İdari karar, doğrudan yapının malikine veya maliklerine yöneltilmelidir. Kiracıya veya eski malike tebliğ edilen bir yıkım kararı, usul yönünden sakatlık taşır.

Yetki Unsurunun Önemi ve Yargı Kararı

Yukarıda belirtildiği gibi, yetki unsuru idari işlemlerin temel direğidir. Yetkisiz bir organ tarafından tesis edilen işlem, hukuken "yok hükmünde" sayılabilir ve bu durum mahkemeler tarafından resen (kendiliğinden) dikkate alınır. Bu kuralın ne kadar katı uygulandığını gösteren emsal bir karar, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesi'nin 15.02.2022 tarihli ve E:2022/272 sayılı kararıdır.

Söz konusu kararda mahkeme, davalı belediyenin imar ve şehircilik müdürlüğü tarafından davacıya gönderilen ve yapının yıkılacağını bildiren yazının, bir yıkım kararı niteliği taşımadığını vurgulamıştır. Mahkeme, 3194 sayılı Kanun uyarınca bu kararı almaya yetkili tek organın Belediye Encümeni olduğunu, Encümen tarafından usulüne uygun şekilde alınmış bir karar olmadan yapılan yıkım bildiriminin yetki unsuru yönünden hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir. Bu karar, idarenin iç birimlerinin veya müdürlüklerinin, Encümen'in yetkisini gasp ederek işlem tesis edemeyeceğini ve bu tür girişimlerin yargıdan döneceğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, tarafınıza bir yıkım bildirimi ulaştığında ilk kontrol edilmesi gereken husus, kararın altında yetkili organ olan Belediye Encümeni'nin veya İl İdare Kurulu'nun imzasının olup olmadığıdır.

Yıkım Kararına Karşı İptal Davası ve Yargılama Usulü

Hakkında yıkım kararı verilen bir yapı, mülkiyet hakkına yapılmış en ciddi idari müdahalelerden biridir. Ancak bu karar, hukuki sürecin sonu anlamına gelmez. İdari işlemin hukuka aykırı olduğunu düşünen mülk sahipleri için kanun, bu karara karşı yargı yoluna başvurma imkânı tanımıştır. Bu yol, yıkım kararının iptali istemiyle açılacak olan iptal davasıdır. Bu dava, sadece mülkiyet hakkını korumakla kalmaz, aynı zamanda idarenin eylem ve işlemlerinin hukuk devleti ilkesi çerçevesinde denetlenmesini sağlar. Sürecin doğru ve eksiksiz yönetilmesi, hak kaybı yaşanmaması adına kritik öneme sahiptir.

Görevli ve Yetkili Mahkeme

Yıkım kararı, niteliği itibarıyla bir idari işlemdir. Bu nedenle, idari işlemlere karşı açılacak davalarda görevli mahkeme İdare Mahkemeleridir. Yıkım kararını veren kurumun belediye, valilik veya bakanlık olması bu durumu değiştirmez. Davanın hangi idare mahkemesinde açılacağı ise yetki kuralları ile belirlenir.

İdari yargıda yetki, kamu düzenine ilişkindir ve taraflarca değiştirilemez. Kaçak yapı yıkım kararının iptali davalarında yetkili mahkeme, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) uyarınca, yıkım kararına konu olan taşınmazın bulunduğu yerdeki İdare Mahkemesidir. Örneğin, İstanbul'un Kadıköy ilçesindeki bir yapı için alınan yıkım kararına karşı dava, İstanbul İdare Mahkemelerinde açılmalıdır. Dava, kararı tesis eden idareye karşı yöneltilir. Örneğin, kararı Fatih Belediyesi Encümeni almışsa, dava "Fatih Belediye Başkanlığına" karşı açılacaktır.

Dava Açma Süresi ve Usulü

Hukuk sistemimizde hak arama özgürlüğü belirli sürelere tabidir. Yıkım kararının iptali için dava açma süresi, kararın hukuki geçerlilik kazanması ve kesinleşmesi açısından hayati bir rol oynar. Bu süre, 2577 sayılı İYUK'un 7. maddesi uyarınca, yıkım kararının yapı malikine usulüne uygun olarak tebliğ edildiği tarihi izleyen günden itibaren 60 gündür.

Bu 60 günlük süre, hak düşürücü niteliktedir. Yani sürenin kaçırılması halinde, dava açma hakkı ortadan kalkar ve yıkım kararı, esastan incelenme fırsatı bulunamadan kesinleşir. Bu nedenle, tebligatın alındığı tarihin dikkatle kaydedilmesi ve sürenin son gününe bırakılmadan hukuki sürecin başlatılması elzemdir.

Dava, hukuki gerekçeleri, delilleri ve talepleri içeren bir dava dilekçesi ile açılır. Dilekçede, yıkım kararının neden hukuka aykırı olduğu somut gerekçelerle açıklanmalıdır. Örneğin;

  • Kararın yetkili merci (Belediye Encümeni veya İl İdare Kurulu) tarafından alınmadığı,
  • Yıkım öncesi düzenlenmesi zorunlu olan yapı tatil zaptının hiç düzenlenmediği veya usulsüz olduğu,
  • Yapılan imalatın ruhsat gerektirmeyen basit bir onarım niteliğinde olduğu (3194 sayılı İmar Kanunu m. 21 kapsamında),
  • Yapıdaki aykırılığın giderilmesi için kanunda öngörülen bir aylık sürenin tanınmadığı gibi usuli ve esasa ilişkin aykırılıklar detaylı bir şekilde ileri sürülmelidir.

Yıkımı Önlemenin Anahtarı: Yürütmenin Durdurulması Talebi

İptal davası açılmış olması, idarenin yıkım işlemini kendiliğinden durdurmaz. Dava süreci devam ederken idare, yıkımı fiilen gerçekleştirebilir. Bu durum, dava kazanılsa bile geri döndürülemez ve telafisi imkânsız bir zarara yol açar. İşte bu riski ortadan kaldırmak için başvurulan en önemli hukuki mekanizma, yürütmenin durdurulması talebidir.

Yürütmenin durdurulması, dava konusu idari işlemin, dava sonuçlanıncaya kadar askıya alınmasını sağlayan geçici bir tedbirdir. Bu talep, dava dilekçesi içerisinde mutlaka ve açıkça yer almalıdır. Mahkemenin bu talebi kabul edebilmesi için 2577 sayılı İYUK'un 27. maddesinde belirtilen iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekir:

  1. İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması: Yıkım, tanımı gereği bu şartı fazlasıyla karşılar. Bir yapı yıkıldıktan sonra, dava kazanılsa dahi eski haline getirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle mahkemeler, yıkım kararlarına karşı açılan davalarda bu şartın varlığını genellikle kabul eder.
  2. İdari işlemin açıkça hukuka aykırı olması: Mahkeme, dava dosyasındaki ilk incelemesinde, yıkım kararının yetki, şekil, sebep, konu veya amaç unsurlarından en az birinde bariz bir hukuka aykırılık tespit etmelidir. Dilekçede sunulan güçlü gerekçeler ve deliller, bu şartın ispatlanmasında belirleyici olur.

Bu iki şartın varlığına kanaat getiren mahkeme, çoğu zaman idarenin savunmasını dahi beklemeden "savunma alınmaksızın yürütmenin durdurulması" kararı verebilir. Bu karar, dava sonuçlanana kadar yapının fiilen yıkılmasını engeller ve mülk sahibine hukuki güvence sağlar. Bu nedenle, iptal davası açarken yürütmenin durdurulması talebinde bulunmak, sürecin en kritik adımıdır.

Yıkım Kararlarında Özel Durumlar ve Diğer Yasal Dayanaklar

Kaçak yapı yıkım kararları, genel olarak 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesi çerçevesinde yürütülen bir sürece tabi olsa da, bazı durumlarda farklı kanunlar ve özel düzenlemeler devreye girmektedir. Bu özel durumlar, yıkım kararının hukuki dayanağını, itiraz süreçlerini ve sonuçlarını temelden değiştirebilir. Mülkiyet hakkını doğrudan etkileyen bu kararlara karşı hak arama sürecinde, kararın hangi kanuna dayanılarak verildiğini bilmek büyük önem taşır.

İmar Barışı ve Yapı Kayıt Belgesinin Etkisi

Kamuoyunda "İmar Barışı" olarak bilinen düzenleme, 3194 sayılı İmar Kanunu'na eklenen Geçici 16. madde ile hayata geçirilmiştir. Bu düzenlemenin temel amacı, 31.12.2017 tarihinden önce inşa edilmiş ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınarak belirli bir hukuki statüye kavuşturulmasıdır. Bu kapsamda, şartları sağlayan yapı maliklerinin başvurusu üzerine "Yapı Kayıt Belgesi" düzenlenmiştir.

Yapı Kayıt Belgesi'nin hukuki sonuçları, yıkım kararları açısından kritik bir rol oynar:

  • Mevcut Yıkım Kararlarını ve Para Cezalarını Kaldırır: Geçerli bir Yapı Kayıt Belgesi, belgeye konu yapı hakkında daha önce alınmış olan yıkım kararlarını ve tahsil edilmemiş idari para cezalarını kendiliğinden hükümsüz kılar. İdare, bu belgeyi aldıktan sonra daha önceki kararlara dayanarak yıkım işlemini uygulayamaz.
  • Yeni Yıkım Kararı Alınmasını Engeller: İdare, geçerli bir Yapı Kayıt Belgesi bulunan bir yapı hakkında, belgenin kapsadığı aykırılıklar nedeniyle yeniden bir yıkım kararı tesis edemez. Belge, yapıya bu yönde bir koruma sağlar.

Ancak, Yapı Kayıt Belgesi'nin sağladığı bu koruma mutlak değildir. Belgenin gerçeğe aykırı beyanlarla (örneğin, yapının inşa tarihinin yanlış belirtilmesi, yapı alanının eksik gösterilmesi vb.) alındığının tespiti halinde, idare tarafından iptal edilmesi mümkündür. Belgenin iptaliyle birlikte yapı tekrar kaçak statüsüne döner ve hakkında yıkım süreci yeniden başlatılabilir. Bu nedenle, Yapı Kayıt Belgesi olan bir yapıya yıkım kararı tebliğ edildiğinde, öncelikle belgenin geçerliliği ve kararın hukuka aykırılığı bir arada değerlendirilerek ivedilikle iptal davası açılmalıdır.

Afet Riski Kapsamında Alınan Yıkım Kararları

Yıkım kararlarının bir diğer önemli yasal dayanağı ise 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'dur. Bu kanun kapsamındaki yıkım kararları, yapının imara aykırı olmasından değil, "riskli yapı" olmasından kaynaklanır. Bir yapının ruhsatlı ve projesine uygun olması, onun riskli yapı olarak tespit edilmesine engel değildir.

Süreç, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından lisanslandırılmış kurumlarca yapılan teknik inceleme sonucu hazırlanan "riskli yapı tespit raporu" ile başlar. Raporun kesinleşmesinin ardından, yapı maliklerine yapıyı yıkmaları için belirli bir süre tanınır. Bu süre içinde yıkım gerçekleştirilmezse, idare tarafından resen yıkım işlemi yapılır. 6306 sayılı Kanun'a dayanan yıkım kararlarına karşı açılacak davalarda, itirazın odağında yapının imara aykırılığı değil, "riskli yapı tespit raporunun" usule ve bilime uygun olup olmadığı yer alır. Bu süreç, İmar Kanunu'ndaki süreçten tamamen farklı işler ve kendine özgü itiraz ve dava yollarına tabidir.

Boğaziçi Bölgesine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı

İstanbul Boğazı, sahip olduğu tarihi, kültürel ve doğal değerler nedeniyle özel bir yasal statüye sahiptir ve buradaki yapılaşma faaliyetleri 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu ile düzenlenmektedir. İmar Barışı ilk çıktığında Boğaziçi'ndeki yapıları da kapsadığı düşünülmüş ve bu bölgede de çok sayıda Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmiştir.

Ancak, Anayasa Mahkemesi'nin 24.09.2020 tarihli ve E:2019/21, K:2020/51 sayılı kararı ile bu durum kökten değişmiştir. Yüksek Mahkeme, İmar Kanunu'nun Geçici 16. maddesinde yer alan ve Boğaziçi sahil şeridi ile öngörünüm bölgesindeki yapılara af getiren ibareyi Anayasa'ya aykırı bularak iptal etmiştir. Bu kararın sonuçları oldukça ağırdır:

  • İptal kararıyla birlikte, Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesindeki yapılar için daha önce alınmış olan Yapı Kayıt Belgeleri hukuki dayanağını yitirmiş ve geçersiz hale gelmiştir.
  • Bu durum, idareye söz konusu yapıları tekrar "kaçak yapı" olarak kabul etme ve haklarında 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu uyarınca yıkım kararı alma ve imar kirliliğine neden olma suçundan suç duyurusunda bulunma yetkisi vermiştir.

Dolayısıyla, Boğaziçi'nde Yapı Kayıt Belgesi'ne güvenerek hareket eden birçok mülk sahibi, Anayasa Mahkemesi kararının ardından yeniden yıkım tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır. Bu bölgedeki davalar, birden fazla kanunun ve yüksek mahkeme kararının bir arada değerlendirilmesini gerektiren son derece karmaşık bir hukuki zemin üzerinde yürütülmektedir.

Özetle, kaçak yapı yıkım kararı, mülkiyet hakkına yönelik en ağır idari müdahalelerden biridir. Süreç, çoğu zaman İmar Kanunu uyarınca düzenlenen bir yapı tatil zaptı ile başlasa da, İmar Barışı, kentsel dönüşüm veya Boğaziçi gibi özel koruma alanlarına ilişkin mevzuat, farklı hukuki süreçlerin işlemesine neden olabilir. Hangi kanuna dayanırsa dayansın, hukuka aykırı bir yıkım kararına karşı İdare Mahkemesi'nde iptal davası açmak ve yıkımın fiilen gerçekleşmesini önlemek için mutlaka yürütmenin durdurulmasını talep etmek, hak sahiplerinin en temel yasal güvencesidir. Bu karmaşık ve teknik süreçte hak kaybı yaşamamak adına, alanında uzman bir avukattan hukuki destek almak hayati önem taşımaktadır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.