Kamulaştırmasız El Atma Davaları

Kamulaştırmasız El Atma Davaları

Kamulaştırmasız el atma, idarenin özel mülkiyete haksız bir şekilde el koyması durumudur. Fiili ve hukuki el atma olarak ikiye ayrılan bu davalarda, taşınmaz sahiplerinin mülkiyet haklarını korumak adına çeşitli hukuki yollar bulunmaktadır. İlgili yargı kararları ve kanunlar çerçevesinde, kamulaştırma sürecinin hukuka uygun yürütülmesi önemle vurgulanmaktadır.

Kamulaştırmasız El Atma Kavramı

Kamulaştırmasız el atma, devletin veya kamu kurumlarının özel mülkiyetteki taşınmazlara, kamulaştırma sürecine aykırı bir şekilde ve bedelsiz olarak el koyması anlamına gelir. Bu durum, taşınmaz sahiplerinin mülkiyet haklarını dolaylı olarak ihlal eder ve iki ana kategoride ele alınır: Fiili El Atma ve Hukuki El Atma. Her iki türde de, taşınmazın sahibi ya da mirasçıları zararlarını tazmin etmek için dava açma hakkına sahiptir.

Fiili El Atma

Fiili el atma, idarenin özel mülkiyete ait taşınmazlara, kamulaştırma sürecine uygun olmayan ancak fiziksel anlamda doğrudan müdahale ettiği durumlardır. Bu tür durumlarda, taşınmaz sahibinin izni olmadan, taşınmaz üzerinde değişiklik yapılması mümkün hale gelmektedir. Örneğin, bir taşınmazın üzerine moloz dökülmesi veya altyapı projelerinin taşınmaz üzerinde hayata geçirilmesi, fiili el atma olarak sınıflandırılır.

Fiili el atma durumunda, yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre idarenin taşınmaz sahibine tazminat ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır (HGK-K.2016/312). İlgili yasalar ve Yargıtay kararları doğrultusunda, fiili el atma davaları asliye hukuk mahkemelerinde görülmektedir. Taşınmaz sahibinin hızlı bir şekilde yasal süreç başlatması, hak kaybını önlemek açısından oldukça önemlidir.

Hukuki El Atma

Hukuki el atma, idarenin taşınmazlara fiili bir müdahalede bulunmaksızın, yasal süreçlerin veya kararların sonucunda dolaylı olarak mülkiyet hakkını sınırlandırmasıdır. Buna genellikle imar planında yapılan değişiklikler ve bu değişiklikler sonucu taşınmazın kullanımının kısıtlanması örnek verilebilir.

Hukuki el atmanın önemli bir özelliği, genellikle idari işlemler yoluyla gerçekleşmesidir. Bu nedenle, hukuki el atma davaları idare mahkemelerinde görülmektedir (HGK-K.2015/1773). İmar değişiklikleri gibi durumlarda, idarenin idari yargı içerisindeki uygulamaları yargısal denetime tabidir. Taşınmaz sahibinin, bu tür el atmalara karşı yasal haklarını arayabileceği belirli süreler bulunmaktadır ve bu süreler içerisinde dava açılması gerekmektedir.

Uygulama Örnekleri ve Hukuki Perspektif

Fiili ve hukuki el atma davalarının genelde temel dayanağı 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'dur. Bu davalar, gayrimenkulün en güncel değerine yönelik tazminat taleplerini içermektedir. Mahkemeler, el atmanın gerçekleştiği tarihteki taşınmaz değerini dikkate alarak tazminat hesaplaması yapar.

Kamulaştırmasız el atma davalarında, etkili bir vali veya belediye eylemi sonucu zarar gören taşınmaz sahipleri, mülkiyet hakkının korunması amacıyla yargıya müracaat edebilirler. Yargıtay kararları ve anayasal düzenlemeler, mülkiyet hakkının ihlali olarak kabul edilen bu durumları denetler. Örneğin, bir bölgede halka açık bir park yapılması planlanıyor ve bu süreçte özel mülkiyete ait alanlar hukuksuz bir şekilde kullanılmışsa, taşınmaz sahipleri hukuki olarak haklarını arayabilir.

Hukuki çerçevede, hem fiili hem de hukuki el atma süreçleri, mülkiyet hakkını koruma altına alan ulusal ve uluslararası mevzuat kapsamında ele alınır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, mülkiyet hakkını güvence altına alırken, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da aynı yolu izler.

Kamulaştırmasız el atma davalarının çözüm süreci, etkili bir hukuki denetim mekanizmasının varlığına bağlıdır. İdarenin hukuka uygun hareket etmesi ve taşınmaz sahiplerinin zararlarının en az seviyede tutulması için gerekli önlemleri alması, bu süreçlerin adil bir şekilde çözüme kavuşması açısından kritik önem taşır. Bu kapsamda, idarenin faaliyetlerinde şeffaflık ve hesap verilebilirlik bir ön koşuldur. Taşınmaz sahiplerinin maddi ve manevi kayıplarının giderilmesi, mülkiyet hakkına karşı yapılan müdahalelerin telafi edilmesi için en önemli adımı oluşturur.

Kamulaştırmasız El Atma Davaları

Kamulaştırmasız el atma, idarenin bireylere ait taşınmazlara hukuka aykırı şekilde müdahale ederek bedelsiz olarak üzerlerinde tasarrufta bulunmasını ifade eder. Bu tür haksız müdahaleler, taşınmaz sahiplerinin mülkiyet haklarını zedeleyebilir ve bu durumda mülk sahipleri, idareye karşı dava açma hakkına sahiptir. Kamulaştırmasız el atma davaları, iki ana başlık altında toplanır: fiili el atma ve hukuki el atma.

Dava Türleri

Kamulaştırmasız el atma durumları karşısında, mülk sahipleri en doğru hukuk yolunu seçerek dava açabilirler. Bu davalar, iki tür el atma çeşidine göre farklı yargı mercilerinde görülmektedir:

  • Fiili El Atma: İdarenin, özel mülkiyete konu taşınmazlara fiilen el koyması durumudur. Bu tür davalar, fiili bir müdahale söz konusu olduğundan, genellikle asliye hukuk mahkemelerinde görülür. Fiili el atma durumunda, taşınmazın hissedarları veya malikleri tarafından tazminat talep edilebilir.

  • Hukuki El Atma: Bu tür el atma, daha çok idarenin imar planı değişiklikleri aracılığıyla dolaylı bir müdahalede bulunmasını anlatır. Hukuki el atma davaları, idari yargıda çözülür ve genellikle idare mahkemelerinde ele alınır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu Ek Madde 1'e göre, bu davalar adli yargıya taşınabilir, burada önemli olan, idarenin taşınmazın kullanımını yasal bir düzenlemeye tabi tutarak sınırlandırmış olmasıdır.

Her iki dava türü de, Anayasa’nın 35. maddesindeki mülkiyet hakkının korunması esasında ele alınır ve idarenin kamu yararı amacıyla bile olsa mülkiyet haklarını ihlal etmemesi gerektiğini vurgular.

Uzlaşma Şartı

Kamulaştırmasız el atma davalarının önemli unsurlarından biri de uzlaşma şartıdır. İdareler, taşınmaza müdahale etmeden önce, genellikle taşınmaz sahipleriyle uzlaşma girişiminde bulunmalıdır. Ancak bazı durumlarda bu uzlaşmanın sağlanamadığı görülmektedir. 1983 sonrası fiili el atma davalarında uzlaşma şartı aranmazken, 1956-1983 arası dönem için başvuru yapılması zorunludur. Bu ayrım, geçmiş yıllardaki hukuki düzenlemelerin farklılığından kaynaklanmaktadır.

Uzlaşma şartının sağlanmadığı kamulaştırmasız el atma davalarında, 12HD-K.2011/22096 no'lu karara göre, en yüksek faiz oranları uygulanabilmektedir. Bu, mülkiyet sahiplerinin uğradıkları zararın tazmin edilmesi amacıyla yargı tarafından öngörülmüş bir önlemdir.

Kamulaştırmasız el atma davalarında zaman aşımı sürecine karşı her daim teyakkuzda olunmalıdır. Hukuki yollarla çözümün sağlanmaması durumunda, idarenin müdahalesi hukuka aykırı sayılmakta ve taşınmaz malikinin tazminat talepleri devam etmektedir. Mahkemeler, mülkiyet hakkını koruyarak bir anlamda hukuksuz el atmaların önüne geçmeye çalışmaktadır.

Bu davalar, mülkiyet hakkının korunması açısından büyük önem taşımakta ve hukuk düzenlemeleri ile desteklenmektedir. Kamulaştırma usulleri doğru uygulanmadığında veya ihlal edildiğinde mağdur olan tarafın haklarını etkili bir biçimde araması mümkün kılınmıştır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu Ek Madde 1, hukuki el atma durumlarındaki adli yetkiyi netleştirmiş olup, bu kapsamda açılacak davaların prosedürleri de bu düzenleme uyarınca belirlenmiştir.

Kamulaştırmasız el atma davalarında, taşınmaz sahiplerinin hukuki süreçlerde hangi yolu izleyecekleri, taşınmaz üzerindeki müdahalenin türüne bağlıdır. Bu nedenle, idarenin hukuka aykırı fiilî veya hukuki müdahalesine karşın, mülkiyet hakkını koruma yollarının etkin bir biçimde kullanılması önem arz etmektedir.

Yargıtay ve Diğer Yargı Kararları

Kamulaştırmasız el atma, Türkiye'deki mülkiyet hukuku açısından karmaşık ve önemli meselelerden biridir. Bu konudaki hukuk süreçlerinde Yargıtay ve diğer yargı organları tarafından verilen kararlar, mülkiyet hakkının korunmasında ve idari eylemlerin denetlenmesinde hayati bir rol oynamaktadır.

Yargıtay Kararları

Kamulaştırmasız el atma davalarında Yargıtay'ın verdiği kararlar, hukuki çerçevenin belirlenmesinde önemli bir yere sahiptir. 1956/1 E., 1956/6 K. sayılı Yargıtay kararı, el atma tarihindeki taşınmazın değerinin esas alınmasını vurgulamıştır. Bu karar, taşınmaz sahiplerinin maddi kayıplarını telafi edebilmesi ve mülkiyet hakkı üzerindeki haksız kısıtlamaların önlenmesi açısından kritiktir. Bu tür kararlar, idarenin mülkiyet hakkını ihlal etmeden kamu yararına yönelik projeleri gerçekleştirmesi gerektiğini hatırlatmaktadır.

Yargıtay ayrıca, kamulaştırmasız el atma davalarında, taşınmaz sahiplerine tazminat talebinde bulunma hakkını tanıyan kararlar almıştır. HGK-K.2016/312 örneği, fiili el atmalar durumunda idarenin tazminat ödeme yükümlülüğünü göstermektedir. Bu tür kararlar, mülkiyet hakkının ihlaline karşı taşınmaz sahiplerinin korunmasını sağlamaktadır.

Uyuşmazlık Mahkemesi Kararları

Uyuşmazlık Mahkemesi, kamulaştırmasız el atma davalarında yargı yetkisi konusunda önemli açıklıklar getirmiştir. 11.02.1959 tarihli, 1958/17 E., 1959/15 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, fiili el atma durumlarında adli yargının yetkili olduğuna hükmetmiştir. Bu karar, fiili el atma davalarının hangi yargı merciinde incelenmesi gerektiği konusunda yaşanan belirsizlikleri gidermiştir.

Kamulaştırmasız el atma davalarının idari süreçlerle sıkça iç içe geçmesi, idare mahkemelerinin de konuya dahil olmasını gerektirmiştir. Yine Yargıtay tarafından verilmiş bir diğer karar olan HGK-K.2015/1773, hukuki el atmaların idare mahkemelerinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu tür kararlar, yargı süreçlerinin etkinliğini arttırarak, taşınmaz sahiplerinin hak arama sürecini kolaylaştırmaktadır.

Özet

Yargıtay ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararları, kamulaştırmasız el atma davalarında mülkiyet hakkını koruma ve hukukun üstünlüğünü sağlama açısından büyük önem taşımaktadır. İdarenin mülkiyet hakkı üzerindeki tasarruf yetkisi, hukuk sınırları içinde kalmalı ve kamulaştırma süreci Anayasa ve ilgili yasal düzenlemelere uygun yürütülmelidir. Yargıtay'ın belirttiği gibi, fiili el atmalar durumunda adli yargı yetkilidir, bu da taşınmaz sahiplerine önemli bir başvuru mekanizması sunmaktadır. Yine, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları, kamulaştırma işlemlerinin uygun biçimde yürütülmesi ve gerekli tazminatların ödenmesi konularında idareyi düzenli olarak denetlemektedir. Bu unsurlar birlikte, mülkiyet hakkının ihlali karşısında etkili bir koruma mekanizması oluşturur ve adaletin tesis edilmesini sağlar.

Sonuç olarak, kamulaştırmasız el atma konusu, yargı kararları doğrultusunda şekillenen dinamik bir hukuki alan olarak karşımıza çıkarken, Yargıtay ve diğer yargı organlarının verdiği kararlar, mülkiyet hakkının korunmasında en önemli araçlardan biri olarak ön plana çıkmaktadır.

Mülkiyet Hakkı ve Kamulaştırma Süreçleri

Kanuni Düzenlemeler

Mülkiyet hakkı, Türk hukuk sisteminde Anayasa ve çeşitli yasal düzenlemeler çerçevesinde güvence altına alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 35. maddesi, bireylerin mülkiyet hakkını korurken, bu hakkın kamu yararı doğrultusunda ve kanunla sınırlanabileceğini öngörmektedir. Anayasa’nın 46. maddesi ise kamulaştırmanın şartlarını belirler ve kamulaştırmanın, kamu yararı gözetilerek bedeli peşin ödenmek suretiyle gerçekleşmesi gerektiğini ifade eder.

Kamulaştırmasız el atma süreçleri, hukukun öngördüğü yasal prosedürlerin dışında, ancak fiilen uygulanan bir durumdur ve bu tür davalar, mülkiyet hakkının ihlali olarak kabul edilmektedir. 2745 parselinde yaşanan bir dava, kamulaştırmasız el koyma süreçlerine ışık tutan bir örnek teşkil etmektedir. Anayasa Mahkemesi 2018/104 Esas, 2020/39 Karar numaralı kararında bu tür süreçlerin hukuka uygun nasıl sonlandırılması gerektiği hakkında önemli ipuçları sunmaktadır; bu bağlamda, kamulaştırma bedelinin hukuki süreçler tamamlanmadan önce de ödenebileceği kararlaştırılmıştır.

5. Hukuk Dairesi tarafından verilen 2017/10813 E., 2017/9432 K. numaralı karar, kamulaştırmasız el atma nedeniyle zarar görenlerin tazminat talep edebileceğini ve bu tür davaların hukuki dayanaklarının kuvvetli olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle, mülkiyet hakkının ihlali sonucunda açılan tazminat davalarında hukukun sağladığı koruyucu önlemler ve telafi yöntemleri, bu alandaki düzenlemelerin önemini bir kez daha vurgulamaktadır.

Mahkeme Görevleri

Kamulaştırma süreçlerinde mahkemelerin rolü, taşınmaz maliklerinin haklarını koruyan yargısal bir denetim mekanizması sunmaktır. Asliye hukuk mahkemeleri, özellikle fiili el koyma durumlarında yetkilidir; bu bağlamda taşınmaz sahibi, sahip olduğu menfaatin haksız bir şekilde zedelenmesi durumunda ilgili mahkemeye başvurarak hakkını arayabilir. Öte yandan, hukuki el atma durumlarında, yani idarenin hukuken fakat fiilen henüz uygulamaya geçmediği işlemlere karşı idare mahkemeleri yetkilidir.

Bu mahkemeler, idari işlemlerin meşruiyetini denetlemek ve mülkiyet hakkını koruma altına almak üzere özel yetkilerle donatılmışlardır. İdari yargının sağladığı denetim mekanizması, idarece gerçekleştirilen işlemlerin öncelikle hukuka uygunluğunu değerlendirir ve yapılan hukuka aykırı işlemler için mülkiyet sahiplerine farklı çözümler sunar. Yargıtay'ın ve Uyuşmazlık Mahkemesi'nin çeşitli kararları ise, gerek uygulamada gerek teorik çerçevede bu süreçlere ait temel prensipleri belirlemiştir.

Kamulaştırmasız el atma süreçlerinin doğru ve adil bir şekilde yürütülebilmesi için, taşınmaz sahiplerinin doğru bir hukuki yönlendirmeye ihtiyaç duydukları açıktır. 2745 Parsel Davası gibi örnekler, yargının bu tür durumlarda nasıl bir tavır benimsediğini, hukukun bu alanda hangi araçları sunduğunu ve taşınmaz sahiplerinin hangi adımları atarak haklarını en etkin şekilde koruyabileceklerini göstermektedir.

Genel Değerlendirme

Sonuç olarak, kamulaştırmasız el atma durumları, mülkiyet hakkının giderek daha fazla vurgulandığı bir yüzyılda önemini kaybetmemiş ve yargının dikkatli bir inceleme yapmasını gerektiren hukuki konular olmuştur. Kamulaştırma süreçleri ile ilgili yapılan kanuni düzenlemeler ve bu süreçlerin mahkemelerce denetimi, taşınmaz sahiplerinin haklarının korunmasına yönelik kritik adımlar olarak değerlendirilmektedir.

Bununla birlikte, kamulaştırmasız el atma davaları, mülkiyet hakkının korunması bakımından hassas bir denge oluşturmakta ve bu süreçlerde hukukun doğru uygulanması, hem bireyler hem de kamu idaresi açısından önemli bir yükümlülük doğurmaktadır. Kamulaştırma süreçlerinin hukuka uygun yönetilmesi, taşınmaz maliklerinin yasal haklarının korunması ve bu süreçlerin oluşturduğu ihtilafların adil çözümü, her iki taraf için de hayati öneme sahip olmaya devam etmektedir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.