Boş Senede İmza Atmanın Riskleri

Boş Senede İmza Atmanın Riskleri

Ticari ve sosyal hayatta sıkça karşılaşılan ancak ciddi hukuki riskler barındıran boş senede imza atma eylemi, beklenmedik borçlar ve cezai yaptırımlarla sonuçlanabilir. Peki, rızanızla verdiğiniz boş bir senedin kötüye kullanılması durumunda haklarınız nelerdir? Bu eylemin Türk Ceza Kanunu'ndaki karşılığı nedir ve ispat yükümlülüğü kime aittir? Bu yazımızda, TCK Madde 209 kapsamında açığa imzanın kötüye kullanılması suçunu, Yargıtay'ın emsal kararları ışığında ispat kurallarını ve boş senede imza atmanın hukuki sonuçlarını tüm detaylarıyla inceliyoruz.

Boş Senede İmza ve Cezai Sorumluluk: TCK Madde 209

Ticari hayatın dinamikleri veya kişisel güven ilişkileri, tarafları bazen içeriği boş bir belgeye imza atmaya yöneltebilir. Ancak bu eylem, hukuki ve cezai açıdan son derece ciddi riskler barındırır. İmzalı ancak boş bir belgenin, taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulması, imza sahibini beklemediği borçlarla yüz yüze bırakırken, bu eylemi gerçekleştiren kişi için de cezai sorumluluk doğurur. Türk Ceza Kanunu (TCK), bu durumu "Kamu Güvenine Karşı Suçlar" bölümünde özel olarak düzenlemiş ve TCK Madde 209 ile "Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması" suçunu tanımlamıştır.

Bu suç, temel olarak imzalı boş bir belgenin, teslim edilme amacına ve taraflar arasındaki mutabakata aykırı bir şekilde doldurularak hukuki bir sonuç yaratmasıyla oluşur. Kanun koyucu, bu suçun işleniş biçimini iki farklı senaryoya ayırmıştır: belgenin rızayla teslim edilmesi ve hukuka aykırı yollarla ele geçirilmesi. Bu bölümde, belgenin imza sahibi tarafından kendi rızasıyla karşı tarafa verildiği ancak kötüye kullanıldığı ilk hali olan TCK m. 209/1 fıkrası ve bu suçun yargılama süreçleri detaylı olarak incelenecektir.

Rızayla Verilen Belgenin Anlaşmaya Aykırı Doldurulması (TCK m.209/1)

Türk Ceza Kanunu'nun 209. maddesinin 1. fıkrası, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunun temel halini düzenlemektedir. Bu suçun meydana gelmesi için belirli unsurların bir araya gelmesi gerekir:

  1. İmzalı ve Boş Bir Belgenin Varlığı: Suçun konusu, üzerinde imza bulunan ancak metin kısmı tamamen veya kısmen boş olan bir belgedir. Bu belge, kambiyo senedi niteliğindeki bono, çek olabileceği gibi adi bir borç senedi veya sözleşme de olabilir.
  2. Rızaya Dayalı Teslim: Mağdur, bu imzalı ve boş belgeyi, faile aralarındaki bir hukuki ilişkiye (borç-alacak, teminat, iş sözleşmesi vb.) istinaden, daha sonra anlaştıkları şekilde doldurması amacıyla kendi rızasıyla teslim etmelidir.
  3. Anlaşmaya Aykırılık: Fail, kendisine güvenilerek teslim edilen bu belgeyi, veriliş nedenine veya taraflar arasındaki sözlü ya da yazılı anlaşmaya tamamen aykırı bir biçimde doldurur. Örneğin, 10.000 TL'lik bir borç için teminat olarak verilen boş senedin 100.000 TL olarak doldurulması bu duruma tipik bir örnektir.

Bu suçun en kritik ve uygulamada en çok zorluk yaratan noktası ispat meselesidir. Yargıtay'ın istikrar kazanmış içtihatlarına göre, TCK m. 209/1 kapsamında bir suçun işlendiğini iddia eden mağdur, bu iddiasını mutlaka yazılı bir delil ile ispatlamak zorundadır. Tanık beyanları, yemin veya diğer takdiri deliller, senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğunu kanıtlamak için tek başına yeterli kabul edilmez. Bu kural, hukuk mahkemelerindeki "senede karşı senetle ispat" ilkesinin ceza hukukuna bir yansımasıdır ve kamu güvenini, ticari hayattaki istikrarı korumayı amaçlar. Dolayısıyla, boş senede imza atan kişi, senedin hangi koşullarda verildiğini ve nasıl doldurulacağını belirten ayrı bir yazılı anlaşma (protokol) yapmadığı takdirde, ceza davasında iddiasını ispatlamakta büyük güçlük yaşayacaktır.

Yargılama Usulü ve Yaptırımlar

Açığa atılan imzanın TCK m. 209/1 kapsamında kötüye kullanılması suçunun soruşturulması ve kovuşturulması belirli usul kurallarına tabidir. Bu suçun temel hali için öngörülen ceza, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıdır.

Yargılama sürecine ilişkin bilinmesi gereken önemli hususlar şunlardır:

  • Şikayet Süresi: Bu suç, şikayete tabi bir suçtur. Mağdurun, fiili ve faili öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde şikayette bulunması gerekmektedir. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup, sürenin geçirilmesi durumunda soruşturma veya kovuşturma yapılamaz. Genellikle mağdur, aleyhine başlatılan bir icra takibiyle durumdan haberdar olur ve şikayet süresi de icra ödeme emrinin tebliğ edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar.
  • Uzlaşma: TCK m. 209/1'de düzenlenen suç, uzlaşma kapsamındadır. Yani, soruşturma veya kovuşturma aşamasında dosya, tarafların anlaşması için bir uzlaştırmacıya gönderilir. Tarafların uzlaşması halinde dava düşer.
  • Görevli Mahkeme: Bu suçun temel halinin yargılamasında görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemesi'dir. Ancak eylem, nitelikli dolandırıcılık gibi daha ağır başka bir suçla birlikte işlenmişse, görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemesi olabilir.
  • Cezanın Çevrilmesi ve Ertelenmesi: Mahkeme tarafından hükmedilen hapis cezası, koşulları mevcutsa adli para cezasına çevrilebilir. Ayrıca, sanığın kişisel durumu ve suçun niteliğine göre cezanın ertelenmesi veya Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) kararı verilmesi de mümkündür.
  • Dava Zamanaşımı: Suçun olağan dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Mağdur 6 aylık şikayet süresini kaçırmasa bile, suçun işlendiği tarihten itibaren 8 yıl geçmişse kamu davası açılamaz veya açılmış olan dava düşer.

Hukuka Aykırı Ele Geçirilen İmzalı Belge ve Sahtecilik Suçu

Boş senede imza atmanın hukuki sonuçları, imzalı belgenin karşı tarafa nasıl ulaştığına göre köklü bir şekilde değişir. Taraflar arasında bir anlaşmaya dayanarak, rıza ile teslim edilen boş bir belgenin kötüye kullanılması ile imzalı boş bir kağıdın hukuka aykırı yollarla ele geçirilip doldurulması, kanun koyucu tarafından tamamen farklı değerlendirilmiş ve çok daha ağır yaptırımlara bağlanmıştır.

Bir önceki bölümde incelediğimiz rızaya dayalı teslim durumundan farklı olarak, kişinin imzalı ancak içeriği boş olan bir belgesinin rızası olmaksızın ele geçirilmesi ve doldurulması, doğrudan belgede sahtecilik suçunu gündeme getirir. Bu durum, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 209. maddesinin ikinci fıkrasında özel olarak düzenlenmiştir.

Rıza Dışında Doldurulan Belgelerin Sonuçları (TCK m. 209/2)

Türk Ceza Kanunu'nun 209/2. maddesi, imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı hukuka aykırı olarak ele geçiren veya elinde bulunduran kişinin, bu belgeyi hukuki sonuç doğuracak şekilde doldurması halinde, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılacağını amirdir. Bu fıkranın en temel özelliği, bağımsız bir suç tipi tanımlamak yerine, faili doğrudan belgede sahtecilik suçlarına yönlendirmesidir.

Bu hükmün uygulanabilmesi için belgenin hukuka aykırı bir şekilde ele geçirilmiş olması şarttır. Hukuka aykırı ele geçirme eylemleri şunlar olabilir:

  • Hırsızlık: Mağdurun çantasından, ofisinden veya evinden imzalı boş bir senedin çalınması.
  • Bulma: Mağdurun düşürdüğü imzalı boş bir kağıdın bulunarak iade edilmemesi ve kötü niyetle doldurulması.
  • Aldatma veya Hile: Mağdura tamamen farklı bir amaç beyan edilerek (örneğin "abonelik iptali için bir imza gerekiyor" denilerek) boş bir kağıda imza attırılması ve bu kağıdın daha sonra borç senedi olarak doldurulması.
  • Görevi Kötüye Kullanma: Belirli bir pozisyondaki kişinin, mağdurun kendisine emanet ettiği belgeler arasından imzalı boş bir kağıdı alıkoyması.

Bu gibi durumlarda, failin eylemi doldurulan belgenin niteliğine göre cezalandırılır:

  1. Resmi Belgede Sahtecilik (TCK m. 204): Eğer hukuka aykırı olarak ele geçirilen ve doldurulan belge, kanunen resmi belge niteliğinde olan bir kambiyo senedi (bono, çek, poliçe) ise, fail TCK m. 209/2 atfıyla TCK m. 204 uyarınca resmi belgede sahtecilik suçundan yargılanır. Bu suçun temel ceza miktarı iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıdır. Görüldüğü üzere, ceza miktarı, rızayla verilen bir belgenin kötüye kullanılmasından (TCK m. 209/1) çok daha ağırdır.

  2. Özel Belgede Sahtecilik (TCK m. 207): Eğer doldurulan belge, kira sözleşmesi, adi borç senedi veya ibraname gibi özel bir belge ise, fail bu kez özel belgede sahtecilik suçundan sorumlu tutulur ve bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

İspat Kuralındaki Farklılık

TCK m. 209/1 (rızayla teslim) ve TCK m. 209/2 (hukuka aykırı ele geçirme) arasındaki en kritik fark, ceza miktarlarının yanı sıra ispat kurallarında ortaya çıkar.

Rızayla teslim edilen bir belgenin anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiası, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'ndaki (HMK) "senede karşı senetle ispat" kuralına paralel olarak ceza yargılamasında da mutlaka yazılı delille ispatlanmak zorundadır. Mağdur, aradaki anlaşmayı gösteren yazılı bir belge sunamazsa, ceza davasında sonuç alması neredeyse imkansızdır.

Ancak, belgenin hukuka aykırı olarak ele geçirildiği ve doldurulduğu iddia edildiğinde durum tamamen değişir. TCK m. 209/2 kapsamındaki bu iddia, ceza muhakemesinin genel ilkesi olan "delil serbestisi" kuralına tabidir. Yani mağdur, belgenin kendisinden çalındığını, hile ile alındığını veya bulunarak kötüye kullanıldığını her türlü delille ispatlayabilir. Yazılı delil sunma zorunluluğu bu durumda söz konusu değildir.

Bu kapsamda kullanılabilecek deliller şunlardır:

  • Tanık Beyanları: Olayı gören veya duyan kişilerin ifadeleri.
  • Kamera Kayıtları: Belgenin çalındığı veya hile ile alındığı anı gösteren güvenlik kamerası görüntüleri.
  • Mesajlaşma Kayıtları: Failin, mağduru aldattığını veya belgeyi ele geçirdiğini ikrar ettiği WhatsApp, SMS gibi yazışmalar.
  • Kriminalistik İncelemeler: İmza ile belgedeki yazıların farklı mürekkeplerle veya farklı zamanlarda yazıldığını ortaya koyan bilirkişi raporları.

Bu temel ayrım, Yargıtay içtihatlarında da net bir şekilde vurgulanmaktadır. Örneğin, Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin 2012/10362 sayılı kararı, TCK m. 209'un iki fıkrası arasındaki ispat farkını açıkça ortaya koymuştur. Kararda, yazılı delil zorunluluğunun yalnızca belgenin rızayla teslim edildiği birinci fıkra için geçerli olduğu, belgenin hukuka aykırı ele geçirildiği ikinci fıkra kapsamında ise olayın tanık dahil her türlü delille ispatlanabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle, imzanızı taşıyan boş bir belgenin rızanız dışında bir başkasının eline geçtiğini düşünüyorsanız, bu durumu kanıtlamak için tüm delilleri toplamanız ve derhal hukuki süreci başlatmanız hayati önem taşır.

Hukuk Davalarında Boş Senede İmza: İspat Yükümlülüğü

Boş senede imza atma eyleminin cezai sonuçları bir yana, en sık karşılaşılan ve borçluyu en zor durumda bırakan uyuşmazlıklar hukuk mahkemelerinde görülmektedir. Bir yanda imzalı bir senede dayanarak alacağını talep eden alacaklı, diğer yanda imzanın kendisine ait olduğunu kabul etmekle birlikte senedin aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak veya kötü niyetle doldurulduğunu iddia eden borçlu bulunur. Bu noktada, hukuk yargılamasının temel sorusu şudur: Bu iddiayı kim, nasıl ispat edecektir? Ceza yargılamasındaki ispat serbestisi ilkesinin aksine, hukuk davalarında bu konuya ilişkin Yargıtay tarafından geliştirilmiş ve kanunla desteklenmiş katı kurallar mevcuttur.

'Açığa İmza Atan Sonucuna Katlanır' İlkesi

Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarıyla şekillenen temel prensip, “açığa imza atan sonucuna katlanır” ilkesidir. Bu ilke, basiretli bir bireyin, üzerine ne yazılacağı belli olmayan boş bir kağıda imza atarak tüm hukuki ve mali riskleri peşinen üstlendiği varsayımına dayanır. Hukuk sistemi, kendi ihmali veya aşırı güveniyle riskli bir davranış sergileyen kişiyi, hukuki güvenliği ve ticari hayatın istikrarını korumak adına tam olarak korumaz.

Bu ilkenin yasal dayanağı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde düzenlenen genel ispat kuralıdır. TMK m. 6 uyarınca, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." Boş senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiası, mevcut bir borç senedinin geçerliliğini ortadan kaldırmaya veya azaltmaya yönelik bir savunma (defi) niteliğindedir. Dolayısıyla bu iddiayı ileri süren borçlu, iddiasını ispat etmekle yükümlü hale gelir.

Bu konudaki en net içtihatlardan biri Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2017/13-619 E., 2018/919 K. sayılı kararıdır. Bu emsal karar, açığa atılan imzanın kötüye kullanıldığı savunmasında ispat yükünün tartışmasız bir şekilde imza sahibinde (davalı borçluda) olduğunu hükme bağlamıştır. Mahkeme, davalının "imza benim ama metin sonradan kötü niyetle dolduruldu" şeklindeki savunmasını ispatlaması gerektiğini, ispat yükünün alacaklıya devredilemeyeceğini açıkça belirtmiştir. Bu karar, "açığa imza atan sonucuna katlanır" ilkesinin somut bir yansımasıdır.

Senede Karşı Senetle İspat Kuralı

İspat yükünün borçluda olduğunu tespit ettikten sonra cevaplanması gereken ikinci kritik soru, bu ispatın nasıl yapılacağıdır. İşte bu noktada, hukuk yargılamasının en katı kurallarından biri devreye girer: Senede karşı senetle ispat zorunluluğu.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 201. maddesi (mülga 1086 sayılı HUMK m. 290) bu kuralı net bir şekilde düzenler. HMK m. 201'e göre, bir senede (borç belgesine) karşı ileri sürülen ve senedin hükmünü ortadan kaldıran veya miktarını azaltan hukuki işlemler, tanık gibi takdiri delillerle ispatlanamaz. Bu tür iddiaların, yine senet hükmünde olan veya en az onun kadar güçlü kesin bir delil (yazılı delil) ile kanıtlanması gerekir.

Bu şu anlama gelir: 100.000 TL olarak doldurulmuş bir senedin aslında 10.000 TL'lik bir borç için verildiğini iddia eden borçlu, bu iddiasını mahkemede tanık dinleterek veya yemin teklif ederek ispatlayamaz. Borçlunun bu iddiayı kanıtlayabilmesi için;

  • Taraflar arasında borcun gerçek miktarını gösteren başka bir yazılı sözleşme,
  • Alacaklının borcun 10.000 TL olduğunu ikrar ettiği bir e-posta, mektup veya imzalı belge,
  • Borcun 90.000 TL'lik kısmının ödendiğine dair bir makbuz veya banka dekontu gibi yazılı bir delil sunması zorunludur.

Bu kuralın önemli bir istisnası ise kambiyo senetleri (bono, poliçe, çek) için Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 592. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, tedavüle çıkarılırken unsurları eksik olan (açık) bir kambiyo senedi, anlaşmalara aykırı olarak doldurulsa bile, bu durum senedi iyi niyetle devralan üçüncü bir kişiye (hamile) karşı ileri sürülemez. Yani borçlu, senedi kötü niyetle dolduran ilk alacaklıya karşı yazılı delil sunarak borca itiraz edebilse dahi, senedi daha sonra devralan ve durumdan habersiz olan iyi niyetli bir kişiye karşı bu savunmayı yapamaz ve borcu ödemek zorunda kalır. Bu durum, kambiyo senetlerinin tedavül kabiliyetini ve ticari hayattaki güveni korumayı amaçlamaktadır.

Yargıtay Kararları Işığında Özel Durumlar ve Önemli Ayrımlar

Boş senede imza atılması durumunda ortaya çıkan hukuki ve cezai sorumluluklar, her somut olayın kendine özgü koşullarına göre farklılık gösterebilir. Yargıtay, verdiği emsal kararlarla bu tür uyuşmazlıklarda temel ilkeleri belirlemenin yanı sıra, sıkça karşılaşılan özel durumlar ve önemli ayrımlar konusunda da yol gösterici bir rol üstlenmektedir. Bu kararlar, özellikle ceza ve hukuk mahkemeleri arasındaki ispat kurallarının uyumu, eylemin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmadığı gibi kritik noktalarda hukuki öngörülebilirliği artırmaktadır.

Ceza ve Hukuk Mahkemeleri Arasındaki İspat Kuralı Uyumu

Boş senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiası, hem ceza davasına (TCK m. 209/1) hem de hukuk davasına (itirazın iptali, menfi tespit) konu olabilir. Geçmişte bu iki yargılama türü arasında ispat kuralları açısından bir farklılık yaşanabiliyordu. Hukuk mahkemeleri, HMK m. 201 uyarınca "senede karşı senetle ispat" kuralını katı bir şekilde uygularken, ceza mahkemeleri "maddi gerçeğin araştırılması" ilkesi gereği tanık dahil her türlü delili değerlendirme eğilimindeydi. Bu durum, aynı olayla ilgili olarak ceza mahkemesinde beraat eden bir sanığın, hukuk mahkemesinde borçlu sıfatıyla sorumlu tutulması gibi çelişkili sonuçlara yol açabiliyordu.

Bu hukuki belirsizliği ortadan kaldıran en önemli adımlardan biri, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2020/354 sayılı kararı ile atılmıştır. Kurul, bu kararıyla ceza ve hukuk yargılamaları arasında bir uyum sağlamıştır. Karara göre;

  • TCK m. 209/1 kapsamında açılan bir ceza davasında, yani belgenin rıza ile teslim edildikten sonra anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasının yargılandığı durumlarda, ceza mahkemesi de hukuk mahkemelerinin tabi olduğu yazılı delil zorunluluğunu dikkate almalıdır.
  • Mağdur (şikayetçi), senedin veya belgenin aralarındaki anlaşmaya aykırı doldurulduğunu ispatlamak için yazılı bir belge sunamadığı takdirde, sanığın mahkûm edilmesi mümkün değildir.

Bu karar, açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun ispat standardını net bir şekilde ortaya koyarak, mahkemeler arasında doğabilecek çelişkili kararların önüne geçmeyi amaçlamaktadır. Böylece, aynı hukuki uyuşmazlıkta farklı yargı kollarının farklı sonuçlara ulaşması riski en aza indirilmiştir.

Nitelikli Dolandırıcılık ve Sahtecilik Ayrımı

Boş bir belgeye imza attırılması eylemi, her zaman TCK m. 209 kapsamındaki "açığa imzanın kötüye kullanılması" suçunu oluşturmaz. Eylemin işleniş biçimi ve mağdurun durumu, suçun vasfını değiştirebilir ve çok daha ağır cezai yaptırımları olan nitelikli dolandırıcılık suçunu gündeme getirebilir.

Bu ayrımın en belirgin olduğu durum, mağdurun savunmasızlığından faydalanılmasıdır. Türk Ceza Kanunu'nun 158/1-c maddesi, "kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle" işlenen dolandırıcılığı, nitelikli bir hal olarak düzenlemiştir. Eğer fail, akıl hastalığı, yaşlılık veya zihinsel zayıflık gibi nedenlerle durumu tam olarak kavrayamayan bir kişiye hileli davranışlarla boş bir senet imzalatırsa, bu eylem artık basit bir açığa imzanın kötüye kullanılması olmaktan çıkar.

Bu konuda Yargıtay 23. Ceza Dairesi'nin 2016/8586 sayılı kararı emsal niteliğindedir. Bu kararda, akıl hastalığı bulunan bir mağdura boş senet imzalatılması eylemi değerlendirilmiştir. Yargıtay, bu eylemin TCK m. 209 kapsamında değil, mağdurun içinde bulunduğu durumdan faydalanılarak işlendiği için TCK m. 158/1-c uyarınca nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna hükmetmiştir. Bu vasıflandırmanın önemli sonuçları şunlardır:

  1. Görevli Mahkeme: Yargılama, suçun temel halini gören Asliye Ceza Mahkemesi yerine, daha ağır suçlara bakmakla görevli olan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılır.
  2. Cezai Yaptırım: Nitelikli dolandırıcılık suçunun cezası, açığa imzanın kötüye kullanılması suçuna göre çok daha ağırdır.
  3. İspat Kolaylığı: Mağdurun iddiasını ispatlarken TCK m. 209/1'deki gibi mutlak bir yazılı delil zorunluluğu aranmaz. Mağdurun akıl sağlığına ilişkin raporlar, tanık beyanları ve olayın oluş şekli gibi deliller, suçun ispatı için yeterli olabilir.

Özetle, boş senede imza atmak, basit bir güven ilişkisinden doğan ve hukuki sonuçları sınırlı bir eylem değildir. Görüldüğü üzere bu eylem, ceza hukukunda rızanın varlığına veya yokluğuna, mağdurun durumuna göre farklı suç tiplerini oluşturabilmekte; hukuk yargılamasında ise "imza atan sonucuna katlanır" ilkesi gereği ağır ispat külfetleri yüklemektedir. Türk Ticaret Kanunu'nun 668. maddesi uyarınca kambiyo senetlerinde imzanın mutlaka el yazısı ile atılması gerektiği kuralı gibi şekli zorunluluklar da bu belgelerin ciddiyetini ortaya koymaktadır. Bu nedenle, içeriği doldurulmamış hiçbir belgeye imza atmamak, olası risklere karşı alınacak en temel ve en etkili önlemdir. Hak kaybı yaşamamak ve geri dönülmez hukuki süreçlerle karşı karşıya kalmamak için bu konuda azami özen gösterilmesi ve şüpheli durumlarda mutlaka bir hukuk profesyonelinden destek alınması hayati önem taşımaktadır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.