Trafik Kazası Tazminat Hakkı

Trafik Kazası Tazminat Hakkı

Trafik kazası, ne yazık ki herkesin başına gelebilecek ve hayatı derinden etkileyebilecek bir olaydır. Kaza sonrası yaşanan maddi ve manevi yıkımın telafisi için kanunlar, mağdurlara geniş tazminat hakları tanımaktadır. Peki, yaralanma veya vefat durumunda kimlerden, ne tür tazminatlar talep edebilirsiniz? Zamanaşımı süreleri ne kadardır ve sigorta şirketlerinin sorumluluğu nerede biter? Bu yazımızda, trafik kazası sonrası tazminat hakkınızla ilgili tüm detayları, güncel Yargıtay kararları ve kanun maddeleri ışığında A'dan Z'ye inceliyoruz. Haklarınızı tam olarak bilmek, adaletin yerini bulması için ilk adımdır.

Trafik Kazası Tazminatının Hukuki Temeli ve Sorumluları

Trafik kazası sonucu ortaya çıkan maddi ve manevi zararların tazmini, Türk hukuk sisteminde temel olarak iki ana kanun üzerine inşa edilmiştir: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK). Bu iki kanun, hem zararın hukuki niteliğini belirler hem de bu zarardan kimlerin sorumlu tutulacağını net bir şekilde ortaya koyar. Mağdurun hak kaybı yaşamaması için, davanın kime veya kimlere yöneltileceğini doğru tespit etmek, sürecin en kritik aşamasıdır.

Tazminat Davasının Hukuki Niteliği

Trafik kazası, hukuki olarak bir haksız fiil olarak nitelendirilir. Haksız fiil sorumluluğunun genel çerçevesi, Türk Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinde çizilmiştir. Bu maddeye göre, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar veren kişi, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Trafik kazası özelinde bu durum, kazaya kusuruyla sebebiyet veren sürücünün, neden olduğu zararları (ölüm, yaralanma, malvarlığı hasarı) karşılama borcu altına girmesi anlamına gelir.

Ancak trafik kazaları, toplumsal etkileri ve sıklığı nedeniyle özel kanun olan Karayolları Trafik Kanunu ile daha detaylı düzenlenmiştir. KTK, genel haksız fiil sorumluluğuna ek olarak, mağduru koruyan daha ağır ve özel sorumluluk halleri öngörür. Özellikle araç işletenin sorumluluğunda "tehlike sorumluluğu" ilkesine yaklaşan düzenlemeler getirilmiştir. Bu nedenle, bir trafik kazası tazminat davası, temelini TBK'daki haksız fiil hükümlerinden alırken, sorumluların belirlenmesi, zamanaşımı ve diğer özel usuller açısından KTK hükümlerine tabi olur. Bu ikili yapı, mağdurlara daha geniş bir koruma sağlamayı amaçlamaktadır.

Kimler Tazminat Sorumlusudur?

Trafik kazası nedeniyle doğan zararlardan tek bir kişi sorumlu olabileceği gibi, çoğu zaman birden fazla sorumlu bulunmaktadır. Kanun, mağdurun tazminatını daha kolay ve güvenceli bir şekilde alabilmesi için sorumluluk zincirini geniş tutmuştur. Bu sorumlular müştereken ve müteselsilen sorumludur; yani, mağdur, zararının tamamını sorumlulardan herhangi birinden veya hepsinden talep edebilir.

  • Araç Sürücüsü: Kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunan sürücü, haksız fiil faili olarak zarardan doğrudan sorumludur. Sürücünün sorumluluğu, TBK m. 49'dan kaynaklanan asli bir sorumluluktur.
  • Araç Sahibi (Malik): Karayolları Trafik Kanunu, araç sahibini de kural olarak sorumlu kabul eder. Araç sahibi, genellikle aracın "işleteni" sayılır ve bu sıfatla kazadan doğan zararlardan sorumlu tutulur. Araç sahibi, işleten olmadığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilir; ancak bu ispat oldukça zordur.
  • Araç İşleteni: KTK'nın 85/1. maddesi, araç işleteninin sorumluluğunu net bir şekilde düzenler. İşleten, araç üzerinde fiili hakimiyeti bulunan ve araçtan ekonomik olarak yararlanan kişidir. Bu tanım, aracı kiralayan şirketi, uzun süreli olarak aracı kullanan kişiyi veya şirketi de kapsayabilir. Kanun, araç işletenini ve bağlı olduğu teşebbüs sahibini, sürücünün veya yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu tutar. Bu, kusursuz sorumluluğa yakın bir sorumluluk halidir ve mağdur için büyük bir güvencedir.
  • Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası) Şirketi: KTK m. 91 uyarınca, her motorlu araç işleteni, zorunlu trafik sigortası yaptırmakla yükümlüdür. Bu sigortayı yapan sigorta şirketi, kazaya karışan aracın üçüncü kişilere verdiği maddi zararları, kaza tarihindeki poliçe limiti dahilinde karşılamak zorundadır. Sigorta şirketinin sorumluluğu, kural olarak maddi zararlarla sınırlıdır ve manevi tazminatı kapsamaz.
  • Güvence Hesabı: Bazı durumlarda, kazaya neden olan aracın sigortası olmayabilir veya tespit edilemeyebilir. Bu gibi istisnai hallerde mağdurların haklarını korumak amacıyla Güvence Hesabı kurulmuştur. Güvence Hesabı'na şu gibi durumlarda başvurulabilir:
    • Kazaya neden olan aracın tespit edilememesi (çarpıp kaçma).
    • Kazaya karışan aracın zorunlu trafik sigortasının bulunmaması.
    • Sigorta şirketinin iflas etmesi.
    • Çalınmış veya gasp edilmiş bir araçla kazaya sebebiyet verilmesi.

Yargıtay'ın yerleşik içtihatları da sorumluluk zincirinin yorumlanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Örneğin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun E. 2011/17-411, K. 2011/598 sayılı emsal kararı, son derece önemli bir ilkeyi ortaya koymuştur. Bu karara göre, tek taraflı bir kazada tam kusurlu olarak vefat eden sürücünün desteğinden yoksun kalan yakınları (anne, baba, eş, çocuklar), sigorta şirketinden tazminat talep edebilir. Yargıtay, destekten yoksun kalanların "üçüncü kişi" konumunda olduğunu ve sürücünün kendi kusurunun onlara karşı ileri sürülemeyeceğini kabul etmiştir. Bu karar, sigorta hukukunun mağduru koruma amacının ne kadar geniş yorumlandığını gösteren en çarpıcı örneklerden biridir.

Tazminat Türleri ve Kapsamı: Maddi ve Manevi Talepler

Trafik kazası sonucu ortaya çıkan zararlar, hukuken maddi ve manevi olmak üzere iki ana kategoride ele alınır. Mağdurun veya vefat eden kişinin yakınlarının uğradığı bu zararların tazmini, haksız fiil sorumluluğu çerçevesinde talep edilir. Tazminatın türü ve kapsamı, kazanın yaralanmayla mı yoksa vefatla mı sonuçlandığına göre farklılık göstermektedir. Bu taleplerin hukuki dayanağını temel olarak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) oluşturmaktadır.

Yaralanmalı Kazalarda Tazminat Kalemleri

Bedensel zararla sonuçlanan trafik kazalarında, mağdurun talep edebileceği maddi tazminat kalemleri Türk Borçlar Kanunu'nun 54. maddesinde detaylı olarak düzenlenmiştir. Bu kalemler, mağdurun kaza öncesindeki yaşam standardına dönebilmesi için gerekli olan tüm kayıpları kapsar.

  • Tedavi Giderleri: Kaza nedeniyle yapılan tüm sağlık harcamalarını içerir. Bunlar; ambulans, acil servis, ameliyat, yoğun bakım, hastane masrafları, ilaçlar, fizik tedavi ve rehabilitasyon giderleri, tıbbi cihaz ve protez masrafları ile tedavi için yapılan ulaşım ve konaklama gibi tüm zorunlu harcamalardır. Bu giderler faturalandırılabilen somut zararlardır.
  • Kazanç Kaybı (Geçici İş Göremezlik): Mağdurun, tedavi süreci boyunca çalışamadığı için mahrum kaldığı ücret, maaş veya ticari kazancı ifade eder. Bu tazminat, kişinin iyileşme süresi boyunca uğradığı net gelir kaybını karşılamayı amaçlar.
  • Çalışma Gücünün Azalmasından veya Yitirilmesinden Doğan Kayıplar (Kalıcı İş Göremezlik): Bu, yaralanmalı kaza davalarındaki en önemli tazminat kalemlerinden biridir. Kaza sonucu mağdurda kalıcı bir sakatlık (maluliyet) oluşmuşsa, bu durumun gelecekteki çalışma hayatı boyunca yaratacağı gelir kaybı hesaplanır. Bu hesaplamada; mağdurun yaşı, mesleği, geliri, tespit edilen maluliyet oranı ve bakiye ömür süresi gibi faktörler dikkate alınır. Yargıtay'ın güncel ve istikrarlı içtihatlarında, özellikle davalara bakmakla görevli olan 4. Hukuk Dairesi'nin kararlarında, bu hesaplama için Türkiye'nin demografik yapısına daha uygun olan TRH 2010 Ulusal Mortalite Tablosu esas alınmaktadır. Ayrıca, kişinin gelirinde bir düşüş olmasa bile, aynı işi eskiye oranla daha fazla çaba (efor) sarf ederek yapmak zorunda kalması da "güç kaybı tazminatı" olarak ayrıca talep edilebilir.
  • Ekonomik Geleceğin Sarsılmasından Doğan Kayıplar: Bu tazminat türü, çalışma gücü kaybından farklı ve bağımsız bir nitelik taşır. Kişinin maluliyet oranı sıfır olsa dahi, kaza nedeniyle gelecekte iş bulma veya kariyerinde yükselme şansının azalması durumunda bu tazminata hükmedilebilir. Örneğin, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 2021/9671 E., 2021/2136 K. sayılı emsal kararında belirtildiği gibi, bir öğretmenin yüzünde kalıcı ve belirgin bir iz kalması, mesleğini icra ederken zorluk yaşamasına veya terfi imkanlarının kısıtlanmasına yol açabileceğinden, bu durum ekonomik geleceğin sarsılması olarak kabul edilmiş ve tazminat gerektirmiştir.

Ölümlü Kazalarda Tazminat Kalemleri

Kazanın vefatla sonuçlanması durumunda, ölenin yakınlarının talep edebileceği maddi tazminat kalemleri ise Türk Borçlar Kanunu'nun 53. maddesinde düzenlenmiştir.

  • Cenaze Giderleri: Defin işlemleri, mezar yeri, taziye masrafları gibi vefat nedeniyle yapılan tüm makul harcamaları kapsar.
  • Tedavi Giderleri: Eğer ölüm hemen gerçekleşmemiş ve bir tedavi süreci yaşanmışsa, bu süreçte yapılan tüm sağlık harcamaları mirasçılar tarafından talep edilebilir.
  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı: Ölümlü kaza davalarının en temel maddi tazminat kalemidir. Ölen kişinin, hayattayken maddi olarak destek olduğu kişilerin (destek alanlar), bu destekten gelecekte mahrum kalmaları nedeniyle uğradıkları zararı karşılar. Destek alanlar genellikle eş, çocuklar, anne ve babadır. Ancak, düzenli olarak destek aldığını ispat eden nişanlı, kardeş veya başka bir kişi de bu tazminatı talep edebilir. Eş, reşit olmayan çocuk ile anne ve babanın destek aldığı karine olarak kabul edilir; onların bu durumu ayrıca ispat etmesine gerek yoktur.

Manevi Tazminat Hakkı ve Özel Durumlar

Manevi tazminat, trafik kazası nedeniyle yaşanan fiziksel acı, elem, keder, psikolojik çöküntü ve yaşama sevincinin azalması gibi manevi zararların bir nebze de olsa hafifletilmesi amacıyla talep edilen bir tazminat türüdür. Bu tazminat bir zenginleşme aracı değildir; amacı, mağdurun veya yakınlarının manevi huzurunu yeniden tesis etmektir.

Manevi tazminatı kural olarak, bedensel zarara uğrayan kişinin bizzat kendisi talep edebilir. Ancak kanun koyucu, bazı ağır durumlarda bu hakkı genişletmiştir. Türk Borçlar Kanunu'nun 56. maddesinin 2. fıkrası, bu konudaki en önemli düzenlemeyi içerir. Bu hükme göre; ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da (anne, baba, eş, çocuklar, nişanlı gibi) manevi tazminat talep etme hakkı tanınmıştır. Bu, yansıma yoluyla bir zarar değil, yakınların bizzat kendi kişilik haklarının ihlalinden doğan doğrudan ve bağımsız bir haktır. Yargıtay, uzuv kaybı, kişinin bakıma muhtaç hale gelmesi veya yüksek oranlı maluliyetleri (%40-50 ve üzeri) "ağır bedensel zarar" olarak kabul etmekte ve bu durumlarda yaralanan kişinin yakınlarının da manevi tazminat alabileceğine hükmetmektedir.

Tazminat Davalarında Yargılama Usulü ve Zamanaşımı

Trafik kazası sonrası tazminat hakkını arama süreci, yalnızca maddi ve manevi zararların doğru bir şekilde tespit edilmesine değil, aynı zamanda bu hakkın doğru hukuki yollarla ve yasal süreler içinde talep edilmesine de bağlıdır. Davanın yanlış mahkemede açılması veya kanunda öngörülen zamanaşımı sürelerinin kaçırılması, haklı bir davanın daha en başında reddedilmesine neden olabilir. Bu nedenle, yargılama usulüne ilişkin kuralları bilmek, en az tazminatın kendisi kadar kritiktir.

Görevli ve Yetkili Mahkemenin Tespiti

Tazminat davası açılırken ilk olarak doğru mahkemenin belirlenmesi gerekir. Hukuk sistemimizde mahkemeler "görevli" ve "yetkili" olarak ikiye ayrılır. Görevli mahkeme, davanın konusuna göre hangi tür mahkemenin (örneğin Asliye Hukuk, Asliye Ticaret) bakacağını belirlerken; yetkili mahkeme, coğrafi olarak davanın hangi şehir veya ilçedeki mahkemede görüleceğini ifade eder.

Görevli Mahkeme: Trafik kazası tazminat davalarında görevli mahkeme, davanın kime karşı açıldığına göre değişiklik gösterir.

  • Eğer dava yalnızca kazaya karışan sürücü, araç sahibi veya işleten gibi şahıslara karşı açılıyorsa, bu durum haksız fiil kapsamında değerlendirilir ve genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülür.
  • Ancak, davaya kusurlu aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası'nı (ZMMS) yapan sigorta şirketi de dahil edilirse, durum değişir. Sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar, Türk Ticaret Kanunu (TTK) kapsamında ticari dava sayılır. TTK'nın 4. ve 5. maddeleri uyarınca, davanın taraflarından birinin sigorta şirketi olması halinde, tüm davalılara karşı açılan dava Asliye Ticaret Mahkemesi'nde görülmek zorundadır. Bu durumda, Asliye Ticaret Mahkemesi görevli hale gelir. Ayrıca, ticari davalar için dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorunlu bir dava şartıdır.

Yetkili Mahkeme: Kanun, trafik kazası mağdurlarına kolaylık sağlamak amacıyla yetkili mahkeme konusunda çeşitli seçimlik haklar tanımıştır. Zarar gören davacı, aşağıdaki mahkemelerden birinde davasını açabilir:

  • Davalılardan herhangi birinin yerleşim yeri (ikametgahı) mahkemesi,
  • Kazanın meydana geldiği yer mahkemesi,
  • Zarar görenin (davacının) kendi yerleşim yeri mahkemesi,
  • Sigorta şirketinin merkez veya şubesinin bulunduğu yer mahkemesi.

Bu seçenekler, davacının kendisine en uygun ve en az masraflı olacak mahkemeyi seçmesine olanak tanır.

Kritik Öneme Sahip Zamanaşımı Süreleri

Tazminat davalarında hak kaybına yol açan en önemli unsurlardan biri zamanaşımıdır. Zamanaşımı, bir hakkın kanunda belirtilen süreler içerisinde talep edilmemesi durumunda, o hakkın dava yoluyla ileri sürülebilme imkanını ortadan kaldıran bir kurumdur.

Temel Zamanaşımı Süresi: 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (KTK) 109. maddesi, trafik kazalarından doğan tazminat talepleri için temel zamanaşımı süresini düzenler. Buna göre, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halükarda kaza tarihinden itibaren on yıl içinde davasını açması gerekir. İki yıllık süre, mağdurun hem zararının boyutunu (örneğin maluliyet oranını) hem de sorumlu kişiyi (sürücü, sigorta şirketi vb.) öğrendiği andan itibaren işlemeye başlar.

Uzatılmış Ceza Zamanaşımı Süresi: Trafik kazası mağdurlarının haklarını koruyan en önemli düzenlemelerden biri, "uzatılmış ceza zamanaşımı" kuralıdır. KTK m. 109/2 hükmüne göre, eğer trafik kazası aynı zamanda Türk Ceza Kanunu'nda bir suç teşkil ediyorsa (ki yaralanmalı ve ölümlü kazaların tamamı suçtur), o suç için öngörülen daha uzun ceza davası zamanaşımı süreleri, tazminat davası için de geçerli olur. Bu kural, sigorta şirketleri de dahil olmak üzere tüm sorumlular için uygulanır.

Bu kapsamda geçerli olan süreler şunlardır:

  • Yaralanmalı Trafik Kazalarında: Kazada bir veya daha fazla kişi yaralanmışsa, eylem "taksirle yaralama" suçunu oluşturur. Bu suçun ceza zamanaşımı süresi 8 yıldır. Dolayısıyla, yaralanmalı bir kazadan kaynaklanan tüm maddi ve manevi tazminat talepleri, kaza tarihinden itibaren 8 yıl içinde ileri sürülebilir.
  • Ölümlü Trafik Kazalarında: Kazada bir veya daha fazla kişi hayatını kaybetmişse, eylem "taksirle ölüme neden olma" suçunu oluşturur. Bu suçun ceza zamanaşımı süresi ise 15 yıldır. Bu nedenle, ölümlü kazalarda destekten yoksun kalma ve manevi tazminat gibi talepler için zamanaşımı süresi kaza tarihinden itibaren 15 yıl olarak uygulanır.
  • Hem Ölümlü Hem Yaralanmalı Kazalarda: Eğer bir kazada hem ölen hem de yaralanan kişiler varsa, tüm mağdurlar (hem yaralılar hem de ölenin yakınları) için daha uzun olan 15 yıllık zamanaşımı süresi geçerli olur.

Bu uzatılmış süreler, mağdurların haklarını arayabilmeleri için son derece önemli bir güvence sağlamaktadır. Özellikle tedavi sürecinin uzadığı veya zararın boyutlarının geç anlaşıldığı durumlarda, bu süreler sayesinde hak kayıplarının önüne geçilmektedir.

Yargıtay İçtihatları Işığında Özel Durumlar ve İlkeler

Trafik kazası tazminat davaları, kanunların genel çerçevesi içinde çözülse de, her olayın kendine özgü dinamikleri bulunur. Bu noktada Yargıtay'ın yıllar içinde oluşturduğu içtihatlar, kanun metinlerinin nasıl yorumlanması gerektiğine ışık tutarak adaletin tecellisinde kritik bir rol oynar. Kusur oranının tazminata etkisi, sigorta teminatının sınırları ve ceza davasının hukuk davasına tesiri gibi konular, Yargıtay kararlarıyla şekillenen önemli alanlardır.

Kusur Durumunun Tazminata Etkisi

Tazminat hukukunun temel prensiplerinden biri, herkesin kendi kusurunun sonuçlarına katlanmasıdır. Trafik kazalarında da mağdurun bir kusuru (müterafik kusur) varsa, bu durum hükmedilecek tazminattan indirim sebebi sayılır. Ancak Yargıtay, bu genel kuralı özellikle "üçüncü kişi" kavramı ve sigorta hukuku prensipleri çerçevesinde hassasiyetle yorumlamaktadır.

Özellikle tek taraflı ve ölümlü kazalarda, kazaya %100 kusuruyla sebep olan sürücünün durumu sıkça gündeme gelmektedir. Sürücünün mirasçıları, ölenin desteğinden mahrum kaldıkları gerekçesiyle tazminat talep edebilir mi? Yargıtay bu soruya net bir cevap vermiştir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi'nin E. 2017/6035 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası (ZMMS) ve bu sigortanın olmadığı durumlarda devreye giren Güvence Hesabı, sigortalının üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına alır. Sürücü, sigorta sözleşmesinin bir tarafı olup, işletenin eylemlerinden sorumlu bir kişi olarak kabul edilir ve "üçüncü kişi" sayılmaz. Bu nedenle, tek taraflı bir kazada tamamen kusurlu olarak vefat eden sürücünün yakınları, destekten yoksun kalma tazminatını ne aracın kendi sigortasından ne de Güvence Hesabı'ndan talep edebilirler. Zira ZMMS Genel Şartları A.6(d) bendi, destekten yoksun kalanların taleplerinde, ölen destek şahsının kendi kusuruna denk gelen tazminat taleplerinin teminat dışında olduğunu açıkça düzenlemiştir. %100 kusur durumunda, tazminatın tamamı teminat kapsamı dışında kalmaktadır.

Sigorta Teminatı Dışında Kalan Haller

ZMMS poliçesi, manevi tazminat taleplerini karşılamaz. Ancak bedensel zararlar söz konusu olduğunda, Yargıtay'ın yorumları mağdur lehine genişlemektedir. Türk Borçlar Kanunu'nun 56. maddesi, ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarının da manevi tazminat talep edebileceğini düzenler. Peki, "ağır bedensel zarar" ne anlama gelmektedir?

Yargıtay, bu kavramı yalnızca %100 maluliyet gibi durumlarla sınırlı tutmamaktadır. Örneğin, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi'nin E. 2016/9166, K. 2019/3758 sayılı kararında, kaza sonucu %49,2 oranında daimi maluliyete uğrayan bir kişinin durumunun "ağır bedensel zarar" teşkil ettiğine hükmedilmiştir. Bu tespitle birlikte, sadece yaralanan kişinin değil, onun eşi ve çocuğunun da manevi tazminat talep etme hakkı doğmuştur. Bu karar, uzuv kaybı olmasa dahi yaşam kalitesini ciddi şekilde düşüren ve sürekli bir ızdırap kaynağı olan kalıcı sakatlıkların da yakınlar için manevi tazminat hakkı doğuracağını göstermesi açısından son derece önemlidir.

Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde ise mahkemeler keyfi hareket edemez. Yargının bu konudaki temel yol göstericisi, 22.06.1966 tarihli ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararıdır. Bu karara göre hâkim, manevi tazminat miktarını takdir ederken; olayın meydana geliş şeklini, tarafların kusur durumunu, sıfatlarını, sosyal ve ekonomik düzeylerini ve paranın satın alma gücünü göz önünde bulundurarak hak ve nesafete uygun bir meblağ belirlemelidir. Amaç, bir tarafı zenginleştirmek değil, yaşanan elem ve kederi bir nebze olsun dindirmektir.

Ceza Davasında Uzlaşmanın Etkisi

Trafik kazaları, özellikle yaralanma ile sonuçlandığında Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) kapsamında "uzlaşmaya tabi" suçlar arasında yer alıyordu. Yakın zamana kadar, mağdurun ceza soruşturması aşamasında şüpheli ile uzlaşması, daha sonra hukuk mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açmasına engel teşkil ediyordu. Bu durum, mağdurların genellikle hukuki süreci tam bilmeden ve düşük meblağlarla uzlaşarak gelecekteki tazminat haklarından feragat etmelerine neden olan ciddi bir hak kaybı yaratıyordu.

Ancak bu adaletsiz uygulama, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) 26.07.2023 tarihli ve E:2023/43, K:2023/141 sayılı kararıyla son bulmuştur. AYM, CMK'nın uzlaşma halinde tazminat davası açılamayacağına ilişkin hükmünü iptal etmiştir. Bu tarihi kararın anlamı şudur: Artık, bir trafik kazası sonrası yürütülen ceza soruşturmasında tarafların uzlaşmış olması, mağdurun hukuk mahkemelerinde maddi ve manevi tazminat davası açma hakkını ortadan kaldırmaz. Mağdurlar, ceza dosyasını uzlaşarak kapatsalar dahi, uğradıkları tüm zararların tazmini için ayrıca dava açma hakkına sahiptirler.

Sonuç olarak, trafik kazası tazminat hakkı, mağdurların ve yakınlarının yaşadığı travmayı hafifletmeyi amaçlayan çok katmanlı bir hukuk alanıdır. Sürecin temelini Karayolları Trafik Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu oluştursa da, Yargıtay içtihatları bu kanunların pratikte nasıl uygulanacağını belirleyerek hukuki öngörülebilirliği artırmaktadır. Kusur tespiti, maluliyet oranının belirlenmesi, uzamış ceza zamanaşımı sürelerinin doğru uygulanması ve sigorta teminatının kapsamı gibi teknik detaylar, davanın sonucunu doğrudan etkiler. Bu karmaşık ve hak düşürücü sürelere tabi süreçte hak kaybı yaşamamak, doğru sorumlulara karşı doğru taleplerde bulunmak ve adaletin tam olarak sağlanması için alanında uzman bir avukattan hukuki destek almak, bir tavsiyeden öte zorunluluktur.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.