Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar Nelerdir

Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar Nelerdir

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, Türk ceza hukuku sisteminde en hassas konulardan biridir. 2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK ile birlikte bu suçlar 'Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar' başlığı altında yeniden düzenlenmiş ve bireyi esas alan yaklaşım benimsenmiştir. Bu suçların doğru anlaşılması ve uygulanması, hem mağdur haklarının korunması hem de hukuk devleti ilkelerinin hayata geçirilmesi açısından kritik öneme sahiptir.

Cinsel Saldırı Suçu ve Hukuki Düzenlemeler

Cinsel saldırı suçu, Türk Ceza Kanunu'nun 102. maddesinde düzenlenen ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçların en temel halini oluşturmaktadır. Bu suç, kişilere karşı rızaları hilafına gerçekleştirilen cinsel davranışları cezalandırmakta ve bireyin cinsel özgürlük hakkını koruma altına almaktadır.

Basit ve Nitelikli Cinsel Saldırı

TCK madde 102'ye göre cinsel saldırı suçu iki temel kategoride değerlendirilmektedir. Basit cinsel saldırı, kişinin rızası hilafına vücuduna yönelik cinsel davranışlarda bulunulması olarak tanımlanmakta ve 5-10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Ancak fiilin sarkıntılık düzeyinde kalması halinde ceza süresi 2-5 yıl olarak belirlenmektedir.

Nitelikli cinsel saldırı ise vücuda organ veya cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilen fiilleri kapsamaktadır. Bu durumda fail 12 yıldan az olmamak üzere hapis cezası ile karşı karşıya kalmaktadır. Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin E.2015/7567, K.2019/7839 sayılı kararında görüldüğü üzere, mağdurun kalçasına dokunma ve tehdit içeren eylemlerin sarkıntılık düzeyinde cinsel saldırı oluşturabileceği kabul edilmektedir.

Suçun nitelikli halleri arasında şu durumlar yer almaktadır:

  • Savunmasız kişiye karşı işlenmesi
  • Nüfuzun kötüye kullanılması
  • Akraba tarafından işlenmesi
  • Silah kullanılarak işlenmesi
  • Birden fazla kişi tarafından işlenmesi
  • Toplu yaşam alanlarında işlenmesi

Bu nitelikli hallerin varlığı durumunda ceza yarı oranında artırılmaktadır.

Eşler Arası Cinsel Saldırı Sorunu

Cinsel saldırı suçu açısından en tartışmalı konulardan biri eşin basit cinsel saldırı suçunun faili olup olamayacağı meselesidir. TCK madde 102/2'de nitelikli cinsel saldırının eşe karşı işlenmesi durumunda soruşturma ve kovuşturmanın şikâyete bağlı olduğu düzenlenmişken, basit cinsel saldırı için böyle bir düzenleme bulunmamaktadır.

Yargıtay uygulamasında eşler arasında basit cinsel saldırı suçunun oluşmayacağı yönünde kararlara rastlanmaktadır. Doktrinde bir görüş bu uygulamayı suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereği yerinde bulurken, diğer görüş cinsel özgürlük temel hakkının evlilikle sınırlanamayacağını savunmaktadır.

Bu tartışmanın temelinde evlilik kurumunun cinsel birliktelik yükümlülüğü ile bireyin cinsel özgürlük hakkı arasındaki denge sorunu yatmaktadır. Modern ceza hukuku anlayışında kişinin rızasının her durumda aranması gerektiği ilkesi giderek güçlenmektedir.

Ceza Yaptırımları

6545 Sayılı Kanun ile 2014 yılında yapılan kapsamlı değişiklikler sonrasında cinsel saldırı suçunun cezaları önemli ölçüde ağırlaştırılmıştır. Ancak bu ağırlaştırmanın suçları önlemede tek başına yeterli olmadığı, infazın kaçınılmazlığının ve kesintisizliğinin daha önemli olduğu vurgulanmaktadır.

Cinsel saldırı suçunda ceza belirlemesini etkileyen faktörler şunlardır:

  • Mağdurun yaşı ve durumu: Çocuk veya savunmasız kişiye karşı işlenmesi
  • Failin kimliği: Akraba, öğretmen, koruma altına alma görevi bulunan kişi olması
  • İşleniş biçimi: Silah kullanılması, birden fazla fail varlığı
  • Sonuçların ağırlığı: Mağdurun ruh sağlığının bozulması, bitkisel hayata girmesi

Suç sonucunda mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde fail ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Bu düzenleme, suçun toplumsal zararının büyüklüğü karşısında caydırıcılığın artırılması amacını taşımaktadır.

Yargıtay kararlarında görüldüğü üzere, sarkıntılık düzeyinin belirlenmesi konusunda somut olay değerlendirmesi yapılmakta ve failin davranışlarının cinsel arzuları tatmin etme amacı taşıyıp taşımadığı araştırılmaktadır. Bu değerlendirmede mağdurun beyanı kadar objektif deliller de dikkate alınmaktadır.

Çocuklara Yönelik Cinsel Suçlar

Türk ceza hukuku sisteminde çocukları cinsel saldırılardan koruma amacıyla özel düzenlemeler getirilmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 103. ve 104. maddeleri, çocuklara yönelik cinsel suçları detaylı şekilde düzenlemekte ve yaş gruplarına göre farklı koruma mekanizmaları öngörmektedir.

Çocukların Cinsel İstismarı

TCK m. 103 uyarınca çocukların cinsel istismarı suçu, çocukların cinsel gelişimlerini ve ruh sağlıklarını korumak amacıyla geniş kapsamda düzenlenmiştir. Bu suç üç farklı yaş grubundaki çocukları kapsamaktadır:

  • 15 yaşını tamamlamamış çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış
  • 15 yaşını tamamlamış ancak fakat algılama yeteneği gelişmemiş çocuklara karşı cinsel davranış
  • 15-18 yaş arası çocuklara cebir, tehdit veya hile kullanılarak gerçekleştirilen cinsel davranış

Suçun ceza yaptırımları ise istismarın niteliğine göre belirlenmektedir. Basit cinsel istismar için 8-15 yıl hapis cezası, sarkıntılık düzeyinde kalması halinde ise 3-8 yıl hapis cezası öngörülmüştür. 6545 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucunda bu cezalar önemli ölçüde artırılmıştır.

12 yaşını tamamlamamış mağdurlar için özel koruma sağlanmış olup, istismar durumunda 10 yıldan, sarkıntılık durumunda ise 5 yıldan az ceza verilemez hükmü getirilmiştir. Bu düzenleme, en savunmasız yaş grubundaki çocuklar için daha etkin koruma sağlamayı amaçlamaktadır.

Reşit Olmayanla Cinsel İlişki

TCK m. 104 kapsamında düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçu, 15 yaşını bitirmiş çocukla cebir, tehdit ve hile olmaksızın cinsel ilişkide bulunmayı suç olarak tanımlamaktadır. Bu suç şikayet üzerine takip edilir ve 2-5 yıl hapis cezası öngörür.

Ancak bu suçun önemli istisnaları bulunmaktadır:

  • Evlenme yasağı bulunan kişi tarafından işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın 10-15 yıl hapis cezası uygulanır
  • Evlat edinme veya koruyucu aile ilişkisindeki kişiler tarafından işlenmesi durumunda aynı ağır ceza yaptırımı söz konusudur

Bu düzenleme, çocukların cinsel özgürlüklerini korurken aynı zamanda özel güven ilişkilerindeki istismarı daha ağır şekilde cezalandırmayı hedeflemektedir.

Yaş Gruplarına Göre Ayrım

Türk ceza hukukunda çocuklara yönelik cinsel suçlarda yaş faktörü kritik öneme sahiptir. 15 yaş sınırı bu ayrımda temel belirleyici rolü oynamaktadır:

15 yaşın altındaki çocuklar için mutlak koruma prensibi benimsenmiş olup, bu yaş grubundaki çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış rızaya bakılmaksızın suç teşkil etmektedir. Bu yaklaşım, çocukların cinsel rıza verebilecek olgunluğa sahip olmadığı görüşüne dayanmaktadır.

15-18 yaş arası çocuklar için ise karma bir sistem uygulanmaktadır. Bu yaş grubundaki çocuklara karşı:

  • Cebir, tehdit veya hile kullanılarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar çocukların cinsel istismarı suçunu oluşturur
  • Zorlamasız cinsel ilişki ise reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturur

Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin E.2014/8385, K.2017/388 sayılı kararında ele alınan önemli bir konu, sanığın mağdurun yaşını yanlış tahmin etmesi durumunda TCK m. 30'daki hata hükümlerinin uygulanabilirliğidir. Mahkeme bu durumda hata hükümlerinin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiş, ancak karşı oyda sanığın mağduru uzun süredir tanıması ve yaşını bilmesi gerektiği vurgulanarak hata hükümlerinin uygulanamayacağı ifade edilmiştir.

Yaş tespitinde karşılaşılan pratik sorunlar ve akranlar arasındaki cinsel ilişkilerde fail-mağdur tespiti konuları doktrinde tartışılmaya devam etmektedir. Özellikle yaş farkının az olduğu durumlarda hangi kriterlerin uygulanacağı ve zorlamasız eylemlerle ilgili değerlendirmeler hukuki belirsizlik yaratabilmektedir.

Bu kapsamlı düzenleme sistemi, çocukları yaş grupları ve gelişim seviyeleri dikkate alınarak farklı tehditlerden korumayı amaçlamakta ve çocuk haklarının etkin şekilde korunmasına hizmet etmektedir.

Cinsel Taciz Suçu ve Delil Değerlendirmesi

Türk Ceza Kanunu'nun 105. maddesi ile düzenlenen cinsel taciz suçu, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar arasında önemli bir yere sahiptir. Bu suç tipi, bedensel temas gerektirmeden cinsel amaçlı taciz davranışlarını kapsamakta olup, günümüzde artan bilinçlenme ile birlikte daha sık karşılaşılan suç türlerinden biri haline gelmiştir.

Cinsel Taciz Tanımı

TCK m.105 uyarınca cinsel taciz suçu, cinsel amaçlı taciz davranışları olarak tanımlanmaktadır. Bu suçun temel özelliği, bedensel temas olmadan gerçekleştirilen cinsel içerikli davranışları kapsamasıdır. Kanun koyucu, cinsel taciz suçunu şikâyete bağlı suç olarak düzenlemiş ve 3 ay-2 yıl hapis veya adli para cezası öngörmüştür.

Cinsel taciz suçunun oluşması için gereken unsurlar şunlardır:

  • Cinsel amaçlı davranış sergilenmesi
  • Mağdurun cinsel dokunulmazlığının ihlal edilmesi
  • Bedensel temas bulunmaması
  • Failin cinsel arzularını tatmin amacıyla hareket etmesi

Suçun kapsamına giren davranış örnekleri arasında ıslık çalma, cinsel organ gösterme, cinsel içerikli mesaj gönderme, müstehcen resim veya video gösterme, cinsel içerikli konuşma yapma gibi eylemler yer almaktadır.

Nitelikli Haller

Cinsel taciz suçunun nitelikli hallerinde ceza yarı oranında artırılmaktadır. TCK m.105'te düzenlenen nitelikli haller şunlardır:

  • Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılarak işlenmesi
  • Hizmet ilişkisinden yararlanılarak işlenmesi
  • Aile içinde işlenmesi
  • Elektronik araçlar kullanılarak işlenmesi
  • Teşhir edici şekilde işlenmesi

Çocuğa karşı işlenen cinsel taciz suçunda ise 6 ay-3 yıl hapis cezası öngörülmüş olup, bu durumda adli para cezası alternatifi bulunmamaktadır. Çocuk mağdurların özel korunması gereken grup olması nedeniyle kanun koyucu bu konuda daha ağır yaptırım öngörmüştür.

Özellikle dikkat edilmesi gereken bir husus, mağdurun iş, okul veya aile değiştirmek zorunda kalması durumunda cezanın 1 yıldan az olamayacağının düzenlenmiş olmasıdır. Bu hüküm, cinsel tacizin mağdur üzerindeki sosyal ve ekonomik etkilerini dikkate alarak caydırıcılığı artırmaya yöneliktir.

Yargıtay Uygulamaları

Yargıtay uygulamalarında cinsel taciz suçunun değerlendirilmesinde önemli kriterler geliştirilmiştir. Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin E.2015/6750, K.2019/7963 sayılı kararında, sanığın bir çocuğa cinsel istismarda bulunup diğerine bedensel temasta bulunmadan "Gel seni de seveyim" demesinin cinsel istismar değil cinsel taciz suçu oluşturduğu belirtilerek bozma kararı verilmiştir. Bu karar, suç tiplerinin birbirinden net şekilde ayrılması gerektiğini göstermektedir.

Yargıtay kararlarında cinsel taciz suçunun değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulan kriterler:

  • Failin cinsel amaçla hareket edip etmediği
  • Davranışın toplumsal standartlara göre taciz niteliği taşıyıp taşımadığı
  • Mağdurun subjektif algısı
  • Olayın gerçekleştiği ortam ve koşullar

CMK m.236 uyarınca psikolojisi bozulmuş çocuk veya mağdurun bir defa dinlenebilmesi kuralı, cinsel taciz suçlarında da geçerlidir. Bu düzenleme, mağdurun tekrar travmatize olmasını önleme amacını taşımakla birlikte, sanığın savunma hakkının kısıtlanması riski de doğurmaktadır.

Delil değerlendirmesi açısından cinsel taciz suçlarında karşılaşılan temel sorunlar:

  • Suç tanımının yeterince açık olmaması
  • Günlük yaşam içindeki normal davranışlarla sınırın belirlenmesi
  • Elektronik araçlarla işlenen suçlarda delil tespiti
  • Mağdur beyanının güvenilirliği değerlendirmesi

Özellikle çocuklara karşı sanal istismar eylemlerinin ayrıca düzenlenmesi gerektiği doktrinde önerilmekte, mevcut düzenlemenin teknolojik gelişmelere ayak uydurması gerekliliği vurgulanmaktadır.

Yargıtay uygulamasında, cinsel taciz suçunda da "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi geçerli olmakla birlikte, mağdur beyanının tek başına yeterli delil olup olmadığı konusunda dikkatli değerlendirme yapılması gerekmektedir. Suçun unsurlarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği, objektif kriterlerle birlikte mağdurun sübjektif algısı da dikkate alınarak belirlenmektedir.

Mağdur Beyanı ve İspat Kriterleri

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda delil değerlendirmesi ve mağdur beyanının ispat değeri, yargı uygulamasında en karmaşık konulardan birini oluşturmaktadır. Bu suçların doğası gereği genellikle gizli yerlerde işlenmesi ve tanık bulunmaması nedeniyle, mahkemeler çoğunlukla mağdur beyanı ile sanık savunması arasında tercih yapmak zorunda kalmaktadır. Ancak bu tercih, hukuk devletinin temel ilkelerine uygun kriterler çerçevesinde yapılmalıdır.

Yargıtay'ın Sübut Kriterleri

Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin E.2014/2965, K.2014/3332 sayılı kararında, cinsel suçlarda sübut değerlendirmesi için dört temel kriter belirlenmiştir. Bu kriterler, mahkemelerin karar verme sürecinde rehber niteliği taşımaktadır:

Birinci kriter, mağdurun soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki beyanlarının özde çelişki oluşturmamasıdır. Mağdurun anlatımında zaman, yer, olay akışı gibi temel unsurlarda tutarlılık bulunması gerekmektedir. Küçük detaylardaki farklılıklar doğal karşılanabilir, ancak olayın özünü değiştirecek çelişkiler delil değerini zayıflatmaktadır.

İkinci kriter, mağdurun faile iftira atmasını gerektirecek bir husumeti bulunmamasıdır. Taraflar arasındaki kişisel anlaşmazlıklar, miras kavgaları, duygusal problemler gibi durumlar husumet değerlendirmesinde dikkate alınmalıdır. Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin 2016/2371 E. ve 2016/2708 K. sayılı kararında, sanık ile mağdur aileleri arasındaki husumet konusunun araştırılması mutlak delil niteliğinde görülmüştür.

Üçüncü kriter, olayı doğrulayan tıbbi bulgulardır. Adli tıp raporları, hastane kayıtları ve hekim beyanları bu kapsamda değerlendirilmektedir. Özellikle fiziksel bulgular mevcut olduğunda, bunların olayla uyumluluğu titizlikle incelenmelidir.

Dördüncü kriter ise tanık beyanları ve varsa diğer yan delillerdir. Olay öncesi ve sonrasındaki davranış değişiklikleri, çevreye yapılan açıklamalar, dijital kanıtlar gibi unsurlar bu kategoride yer almaktadır.

Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin 21.10.2019 tarihli E. 2016/7761, K. 2019/11837 sayılı kararında, vicdani kanaat oluşumunda sanık beyanlarındaki çelişkiler, mağdur beyanlarının olaya uygunluğu, taraflar arası husumet ve iftira atma ihtimallerinin değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Suçsuzluk Karinesi Sorunu

Cinsel suçlarda suçsuzluk karinesi ve "şüpheden sanık yararlanır" ilkesinin uygulanmasında ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Uygulamada, "mağdur neden kendi namusunu ortaya koysun" veya "çocuk neden yalan söylesin" gerekçeleriyle sadece mağdur beyanına dayalı mahkumiyet kararları verilmekte, bu durum suçsuzluk karinesini tersine çevirmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun E.2020/155, K.2021/320 sayılı kararında, ceza yargılamasının amacının maddi gerçeğe ulaşmak olduğu, bunun "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi gözetilerek mümkün olacağı belirtilmiştir. Kararda, dava konusu olayın nasıl gerçekleştiğinin tam tespit edilemediği durumda şüphenin sanık aleyhine yorumlanamayacağı açıkça ifade edilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun E.2013/14-711, K.2014/530 sayılı kararında, sanığın suçlamaları reddetmesi ve mağdur beyanı dışında delil bulunmaması durumunun bozma sebebi oluşturduğu vurgulanmıştır. Bu karar, mağdur beyanının tek başına yeterli delil olmadığını göstermektedir.

CMK m.236 uyarınca yemini alınmaksızın dinlenen mağdurun beyanlarının somut delillerle desteklenmesi, tutarlı olması ve sanığın savunmasını çürüten nitelikte güvenilir olması gerekmektedir. Ancak uygulamada bu ilkelerden sapıldığı gözlemlenmektedir.

Delil Değerlendirme İlkeleri

CMK m.210'a göre, olayın delili tek tanığın açıklamasından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenmelidir. Bu hüküm, sanığın savunma hakkı ve silahların eşitliği ilkesinin gereğidir. Mağdur veya tanığın sadece soruşturma aşamasındaki beyanlarına dayanılarak karar verilmesi hukuka aykırılık teşkil etmektedir.

Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin 12.11.2019 tarihli 2015/9801 E. ve 2019/12380 K. sayılı kararında, mağdurun herhangi bir delille desteklenmeyen soyut beyanlarının tek delil olduğu durumlarda beraat kararı verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Delil değerlendirmesinde şikayet zamanlaması da önemli bir faktördür. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 06.02.2020 tarihli 2018/14-493 E. ve 2020/60 K. sayılı kararında üç yıl sonra yapılan şikayet, Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin 20.01.2020 tarihli 2019/4532 E. ve 2020/499 K. sayılı kararında ise 24 gün sonra yapılan şikayet bozma nedeni sayılmıştır.

Adli tıp raporu süreçleri de delil değerlendirmesinde kritik öneme sahiptir. Mağdurun zihinsel durumunun değerlendirilmesinde farklı raporlar arasında çelişki bulunması halinde İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. Üst Kurulundan yeniden rapor alınması gerekmektedir. Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin 21.01.2020 tarih, 2016/6627 E. ve 2020/597 K. sayılı kararında, ruh sağlığı bozukluğu tespitinde yetersiz ve çelişkili raporlar nedeniyle Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulundan rapor alınması gerekliliği vurgulanmıştır.

Sonuç olarak, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda mağdur beyanının değerlendirilmesinde Yargıtay'ın belirlediği kriterler sistematik olarak uygulanmalı, suçsuzluk karinesi korunmalı ve delil serbestisi ilkesi çerçevesinde tüm deliller birlikte değerlendirilmelidir.

İlgili Diğer Suçlar ve Hukuki Düzenlemeler

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçların yanı sıra, Türk ceza hukuku sisteminde bu alanla bağlantılı olan başka suç tipleri de bulunmaktadır. Bu suçlar, toplumsal ahlak ve güvenliği koruma amacıyla özel düzenlemelere tabi tutulmuş ve cinsel suçlarla benzer koruma mekanizmaları geliştirilmiştir.

İnsan Ticareti

TCK m.80 ile düzenlenen insan ticareti suçu, modern kölelik olarak nitelendirilen ve insan onurunu ciddi şekilde ihlal eden suçlar arasında yer almaktadır. Bu suç, zorla çalıştırma, fuhuş yaptırma, esarete tabi kılma veya organ verme amacıyla tehdit, cebir, kandırma yoluyla kişileri ülkeye sokma, çıkarma, tedarik etme, kaçırma, taşıma ya da barındırma şeklinde tanımlanmaktadır.

İnsan ticareti suçu için 8-12 yıl hapis cezası ve 10000 güne kadar adli para cezası öngörülmüştür. Bu suçun temel unsurları şunlardır:

  • Eylem unsuru: Tedarik, nakil, sevk, barındırma, kabul gibi fiiller
  • Araç unsuru: Tehdit, şiddet, zorlama, kaçırma, hile, aldatma
  • Amaç unsuru: Fuhuş, cinsel istismar, zorla çalıştırma, esaret, organ alınması

Bu suç türü Anayasa'nın 17. maddesi (maddi ve manevi varlığı koruma), 18. maddesi (zorla çalıştırma yasağı), 19. maddesi (kişi hürriyeti), 20. maddesi (özel yaşam hakkı) ve 50. maddesini (işgücü istismarı yasağı) ihlal etmektedir. Özellikle ekonomik bunalım dönemlerinde artış gösteren bu suç, suç örgütlerinin mağdurların ekonomik ve sosyal çaresizliklerinden faydalanarak daha iyi yaşam vaatleriyle kandırdıkları bir alan haline gelmiştir.

İnsan ticareti ile göçmen kaçakçılığı arasında önemli farklar bulunmaktadır. İnsan kaçakçılığı devlet aleyhine işlenen bir suç iken, insan ticareti insana karşı işlenen suçtur. Kaçakçılıkta gönüllülük esaslı olup hedef ülkeye varışta ilişki sona ererken, ticarette zorlama söz konusu olup sömürü süreci başlamaktadır.

Kumar Suçları

TCK m.228 ile düzenlenen kumar oynanması için yer ve imkân sağlama suçu da toplumsal düzeni koruma kapsamında özel olarak düzenlenen suçlar arasındadır. Bu suç için 1-3 yıl hapis cezası ve en az 200 gün adli para cezası öngörülmüştür.

Kumar suçlarının nitelikli halleri şunlardır:

  • Çocukların kumar oynaması: Bu durumda ceza bir katı artırılır
  • Bilişim sistemlerinin kullanılması: 3-5 yıl hapis ve 1000-10000 gün adli para cezası uygulanır
  • Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenme: Ceza yarı oranında artırılır

Ayrıca 1072 Sayılı Rulet, Tilt ve Benzeri Oyun Alet ve Makinaları Hakkında Kanun ile umuma mahsus yerlerde kazanç kastı olmasa bile rulet, tilt ve benzeri baht oyunlarına yönelik alet ve makinaları bulundurma, çalıştırma, ülkeye sokma veya imal etme yasak kapsamına alınmıştır.

Ceza Muhakemesi Özel Hükümler

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar için özel düzenlemeler bulunmaktadır. Bu düzenlemeler hem mağdur haklarının korunması hem de etkili soruşturma yürütülmesi amacıyla getirilmiştir.

CMK m.91/4 ile kolluk amirine gözaltı yetkisi verilmiş, bu sayede cinsel suçlarda hızlı müdahale imkânı sağlanmıştır. Diğer özel düzenlemeler şunlardır:

  • CMK m.100/2: Tutuklama nedenlerinde özel düzenleme
  • CMK m.135/8: İletişim tespiti konusunda kolaylık
  • CMK m.153/2: Müdafinin dosya inceleme yetkisinin kısıtlanması
  • CMK m.171: Kamu davası açmada takdir yetkisinin uygulanmaması
  • CMK m.234: Mağdurun vekil görevlendirilmesi hakkı
  • CMK m.236: Mağdurun özel dinlenme usulü
  • CMK m.239: Katılanın özel hakları
  • CMK m.253: Uzlaşma yasağı

Bu özel düzenlemeler, cinsel suçların hassas doğası ve mağdurların korunma ihtiyacı gözetilerek oluşturulmuş, yargılama sürecinin mağdur lehine şekillenmesini sağlamıştır.

Sonuç ve Genel Değerlendirme

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ve ilgili diğer suç türleri, Türk ceza hukuku sisteminde kapsamlı bir koruma ağı oluşturmaktadır. Bu suçların önlenmesinde ceza hukukunun son çare olduğu, asıl mücadelenin toplumsal cinsiyet eşitsizliği, eğitim sistemi ve toplumsal yapının değiştirilmesi yoluyla yapılması gerektiği unutulmamalıdır.

Yargıtay kararlarında da vurgulandığı üzere, bu suçlarda "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi ve suçsuzluk karinesi mutlaka gözetilmelidir. Mağdur beyanının somut delillerle desteklenmesi, husumet araştırması yapılması ve gerekçeli karar hakkının kullanılması hukuk devleti açısından vazgeçilmez ilkelerdir.

Toplumsal bilinçlenme ve bu suçların görünürlüğünün artması, gerçek bir suç artışından ziyade farkındalık artışının göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle ceza ağırlaştırmanın yanı sıra, önleyici tedbirlere, eğitime ve toplumsal dönüşüme odaklanılması, bu alanda kalıcı başarı elde edilmesi için elzemdir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.