Haksız Tahrikin Ceza Sorumluluğuna Etkisi

Haksız Tahrikin Ceza Sorumluluğuna Etkisi

Haksız tahrik, ceza hukukunda önemli bir indirim nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. TCK madde 29'da düzenlenen bu kurum, failin mağdurun haksız davranışları neticesinde oluşan ruhsal durumun etkisiyle suç işlemesi halinde ceza indirimini öngörmektedir. Yargıtay kararları ışığında şekillenen uygulama kriterleri, özellikle ilk haksız hareketin tespiti ve indirim oranlarının belirlenmesi konularında önem taşımaktadır.

Haksız Tahrikin Tanımı ve Hukuki Temelleri

Kavramsal Çerçeve

Haksız tahrik, Türk ceza hukuku sisteminde failin ceza sorumluluğunu azaltan önemli bir kurumdur. Bu kavram, kişinin mağdur tarafından gerçekleştirilen haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunu ifade etmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun yerleşik tanımına göre haksız tahrik; "failin, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesi" halidir. Bu tanım, kurumun temel unsurlarını açık şekilde ortaya koymaktadır.

Haksız tahrikin hukuki mahiyeti incelendiğinde, kusur yeteneğinde azalma yaratan bir durum olduğu görülmektedir. Fail, mağdurun haksız davranışı neticesinde oluşan ruhsal baskı altında normal şartlarda vereceği tepkiden farklı bir davranış sergilemekte ve bu durum ceza sorumluluğunun azalmasına neden olmaktadır.

Bu kurum, objektif olarak suçun işlenmesi gerçeğini değiştirmemekte, ancak failin subjektif durumunu dikkate alarak adaletli bir cezalandırma sağlamayı amaçlamaktadır. Böylece ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan kişiselleştirme ilkesi hayata geçirilmektedir.

Kanuni Düzenleme

Türk Ceza Kanunu'nda haksız tahrik iki farklı maddede düzenlenmiştir. TCK madde 29, haksız tahrikin genel düzenlemesini içermekte ve tüm suç türleri için uygulanabilir niteliktedir.

5237 sayılı TCK ile birlikte önceki düzenlemede yer alan ağır haksız tahrik ve hafif haksız tahrik ayrımı kaldırılmıştır. Bu değişiklik, uygulamada yaşanan tereddütleri gidermek ve hakimlere daha geniş bir takdir yetkisi tanımak amacıyla gerçekleştirilmiştir.

TCK madde 129 ise hakaret suçuna özgü haksız tahrik düzenlemesini içermektedir. Bu madde üç farklı durumu ele almaktadır:

  • Haksız bir fiile tepki olarak işlenen hakaret suçunda ceza verilmeyebilir veya indirim yapılabilir
  • Kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenen hakaret suçunda ceza verilmez
  • Karşılıklı hakaret durumunda her iki taraf için de hüküm uygulanabilir

Kanuni düzenlemede dikkat edilmesi gereken husus, haksız tahrikin mutlak bir indirim nedeni olmadığıdır. Mahkeme, somut olayın özelliklerini değerlendirerek indirim oranını belirlemekte ve bu konuda geniş bir takdir yetkisine sahip bulunmaktadır.

Ceza İndirimi Oranları

Mevcut TCK düzenlemesine göre haksız tahrik halinde uygulanacak ceza indirim oranları suçun cezasına göre farklılık göstermektedir.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gereken durumlarda, haksız tahrik nedeniyle fail 18-24 yıl hapis cezası almaktadır. Bu düzenleme, en ağır suçlarda dahi haksız tahrikin dikkate alınması gerektiğini göstermektedir.

Müebbet hapis cezası öngörülen suçlarda ise haksız tahrik halinde 12-18 yıl hapis cezası verilmektedir. Bu oranlar, failin maruz kaldığı haksız davranışın ceza sorumluluğuna olan etkisini yansıtmaktadır.

Diğer tüm suç türlerinde ise verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilmektedir. Bu geniş aralık, mahkemeye somut olayın özelliklerine göre adil bir indirim yapma imkânı sunmaktadır.

İndirim oranının belirlenmesinde mahkemeler şu faktörleri dikkate almaktadır:

  • Haksız tahrike neden olan fiilin ağırlığı ve niteliği
  • Failin tepkisinin orantısı
  • Olayın gerçekleşme şekli ve zamanlaması
  • Tarafların kişisel özellikleri ve aralarındaki ilişki

Bu düzenleme sayesinde her somut olaya uygun, adil ve orantılı bir ceza tayini mümkün olmaktadır. Böylece haksız tahrik kurumu, ceza adaleti sisteminde önemli bir denge unsuru olarak işlev görmektedir.

Haksız Tahrikin Şartları ve Uygulama Kriterleri

Haksız tahrikin uygulanabilmesi için Yargıtay içtihatları ve doktrinde kabul edilen beş temel şartın bir arada bulunması gerekmektedir. Bu şartların eksikliği halinde ceza indirimi uygulanamayacağı gibi, mahkemelerin bu kriterleri dikkatli bir şekilde değerlendirmesi de büyük önem taşımaktadır.

Beş Temel Şart

Haksız tahrikin hukuki varlığı için aranan beş temel şart sistematik olarak incelenmelidir. Birinci şart, tahrike sebep olan somut bir haksız fiilin bulunmasıdır. Mağdurun faile karşı objektif olarak gerçekleşen haksız bir davranışının mevcut olması zorunludur. Failin mağdurun haksız fiil işleyeceği düşüncesiyle hareket etmesi veya kişisel kanaatlere dayalı varsayımlar bu şartı karşılamaz.

İkinci şart, söz konusu fiilin gerçekten haksız bir fiil olmasıdır. Burada önemli olan husus, fiilin mutlaka suç teşkil etmesi veya özel hukukta haksız fiil sayılması değildir. Hukuka aykırı olması yeterlidir. Hakim, toplumun ortak değerlerini dikkate alarak fiilin haksızlığını takdir eder. Hakkın kullanılması kapsamındaki fiiller haksız tahrik oluşturmaz.

Üçüncü şart, haksız tahrik oluşturan fiilin faile yönelik olmasıdır. Mutlaka failin kendisine karşı işlenmesi şart değildir. Yakınlarına, sevdiklerine veya değer verdiği kişilere karşı işlenen haksız fiiller de failde hiddet veya şiddetli elem yaratacak nitelikteyse bu şartı karşılar.

Dördüncü şart, failin haksız fiilin etkisiyle hiddet veya şiddetli elem durumuna düşmesidir. Bu ruhsal durumun objektif olarak tespit edilebilir olması gerekir. Failin davranışlarından, sözlerinden ve eylemlerinden bu durumun varlığı anlaşılmalıdır.

Beşinci şart, işlenen suçun bu ruhsal durumun doğrudan sonucu olmasıdır. Haksız fiil ile işlenen suç arasında nedensellik bağının bulunması ve suçun tahrik edene karşı işlenmesi zorunludur.

İlk Haksız Hareket İlkesi

İlk haksız hareketin hangi taraftan kaynaklandığının tespiti, haksız tahrikin uygulanmasında kritik öneme sahiptir. Yargıtay CGK T. 19.11.1990, E. 1990/1-254, K. 1990/277 sayılı kararında belirtildiği üzere, haksız tahrik "failin, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesi" olarak tanımlanmaktadır.

Temel kural, ilk haksız hareketin mağdurdan sadır olmasıdır. Failin kendisinin ilk haksız hareketi gerçekleştirmesi halinde haksız tahrik hükümlerinden yararlanamayacağı kabul edilmektedir. Bu ilke, adalet duygusuna ve hukukun temel prensiplerine uygun düşmektedir.

İlk haksız hareketin hangi taraftan kaynaklandığı konusunda şüphe bulunması durumunda, "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi gereğince sanık lehine değerlendirme yapılır. Ancak mahkemelerin bu konudaki incelemelerini titizlikle yapması ve mevcut delilleri objektif şekilde değerlendirmesi gerekmektedir.

Özellikle karşılıklı kavga durumlarında ilk haksız hareketin tespiti zorlaşabilmektedir. Bu hallerde mahkemelerin tanık beyanları, olay yeri inceleme tutanakları ve diğer delilleri kapsamlı şekilde değerlendirmesi önem taşımaktadır.

Dengenin Bozulması

Haksız tahrikte dengenin bozulması kavramı, uygulamada özel bir durum arz etmektedir. Kural olarak, ilk haksız hareketi kendisi yapan fail, karşılaştığı tepki nedeniyle haksız tahrik altında kaldığını iddia edemez. Ancak bu kurala önemli bir istisna getirilmiştir.

Failin gerçekleştirdiği haksız eylem ile karşılaştığı tepki arasında açık bir oransızlık bulunması halinde durum farklılaşır. Mağdurun tepkisi, failin eylemini aşan bir nitelik taşıyorsa ve bu tepkide belirgin bir oransızlık varsa, fail haksız tahrik hükümlerinden yararlanabilir.

Bu değerlendirmede orantılılık ilkesi büyük önem taşır. TCK m. 3'te düzenlenen orantılılık ilkesi uyarınca, tepki ile sebep arasında makul bir denge bulunması beklenir. Bu dengenin bozulması halinde, başlangıçta haksız hareket eden kişi dahi haksız tahrik indiriminden yararlanabilir.

Medeni Kanun m. 161/1 ve m. 185/3 hükümlerinde düzenlenen sadakat yükümlülüğü gibi özel durumlar da bu değerlendirmede dikkate alınır. Özellikle aile hukuku kaynaklı uyuşmazlıklarda, sadakat yükümlülüğünün sadece eşlere ait olması nedeniyle diğer aile fertlerinin bu durumdan etkilenme derecesi ayrı ayrı incelenmelidir.

Dengenin bozulması kavramının uygulanmasında mahkemelerin somut olay özelliklerini dikkatle değerlendirmesi, toplumsal değerleri ve kültürel yapıyı da gözetmesi gerekmektedir. Bu yaklaşım, adil bir yargılamanın yapılması açısından zorunludur.

Yargıtay Kararları Işığında Önemli İçtihatlar

Türk Ceza Kanunu'nun 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik kurumunun pratikteki uygulaması, Yargıtay kararları ile şekillenmiştir. Yüksek mahkemenin verdiği kararlar, haksız tahrikin hangi durumlarda uygulanacağı ve nasıl değerlendirileceği konularında önemli kriterler belirlemiştir.

Eşin Sadakatsizliği

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/64 sayılı kararı, aile içi ilişkilerde haksız tahrikin sınırlarını belirleyen kritik bir içtihattır. Bu kararda, eşin sadakatsizliği nedeniyle işlenen cinayetlerde haksız tahrikin kimlere uygulanacağı meselesi ele alınmıştır.

Karara konu olan olayda, eşin başka biriyle olan ilişkisi nedeniyle kızı ve kız kardeşi tarafından cinayet işlenmiştir. Yargıtay, haksız tahrikin uygulanabilmesi için mağdurdan kaynaklanan haksız davranışın bulunması ve sanığın bu haksız fiilin oluşturduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi gerektiğini belirtmiştir.

Ancak kararda önemli bir ayrım yapılmıştır. Medeni Kanun'un 161/1 ve 185/3 maddelerine atıf yapılarak, sadakat yükümlülüğünün yalnızca eşlere ait olduğu vurgulanmıştır. Bu nedenle, eşin sadakatsizliği diğer aile fertleri açısından haksız tahrik oluşturmaz. Suça iştirak halinde ise tüm şerikler için tahrike ilişkin koşulların geçerli olması zorunludur.

Alacak-Verecek Meseleleri

Ticari ve günlük yaşamda sıkça karşılaşılan alacak-verecek anlaşmazlıkları, haksız tahrik açısından dikkat gerektiren konulardandır. Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2020/5153 sayılı kararı bu konudaki yaklaşımı ortaya koymaktadır.

Karara konu olayda, sanığın bir buçuk ay çalıştığını ancak ücretinin ödenmediğini iddia etmesi, müştekilerin ise bunun aksini söylemeleri üzerine husumet doğmuştur. Yargıtay, bu tür durumlarda haksız tahrik hükmünün mutlaka tartışılması gerektiğini belirtmiş ve tartışılmamasını bozma nedeni saymıştır.

Bu karar, ekonomik anlaşmazlıkların da belirli koşullar altında haksız tahrik nedeni oluşturabileceğini göstermektedir. Ancak salt borcun ödenmemesi değil, alacaklının keyfi davranışları, hakaret etmesi gibi ek unsurlar aranmaktadır.

Kaçınılmaz Hata Durumları

Haksız tahrikin varlığı konusunda kaçınılmaz hataya düşülmesi durumu, Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2022/374 E., 2023/317 K. sayılı kararında ayrıntılı olarak incelenmiştir.

Kararda, tercüman olarak katıldığı ifade alma işleminde işitme ve konuşma engelli ablasına yönelik cinsel saldırı ve tehdit iddialarını duyan sanığın durumu değerlendirilmiştir. Yargıtay, sanığın ablasına karşı hissettiği şefkat ve koruma duygusuyla hareket ettiğini ve haksız tahrikin varlığı konusunda kaçınılmaz hataya düştüğünü kabul etmiştir.

Bu kararda TCK'nın 3. maddesindeki orantılılık ilkesi gözetilerek, 29. madde uyarınca makul oranda haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır. Karar, özellikle aile bağları ve koruma içgüdüsünün haksız tahrik değerlendirmesindeki etkisini göstermesi açısından önemlidir.

Yargıtay'ın başka bir kararı olan Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2020/2063 sayılı karar ise, zaman faktörünün haksız tahrik açısından mutlak bir engel teşkil etmediğini göstermektedir. Bu kararda, 25 yıl önceki cinsel saldırı olayının dahi haksız tahrik nedeni sayılabileceği belirtilmiştir.

Bu içtihatlar, haksız tahrik kurumunun uygulanmasında somut olay değerlendirmesinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Mahkemeler, her bir vakada tahrikin gerçekliğini, orantısını ve nedensellik bağını ayrıntılı şekilde inceleme yükümlülüğü altındadır.

Özel Durumlar ve Sınırlamalar

Saik Suçları

Türk Ceza Kanunu'nda haksız tahrik hükümlerinin töre saiki ve kan gütme saikiyle işlenen suçlarda uygulanamayacağı açıkça düzenlenmiştir. Bu sınırlama, toplumsal değerlerin korunması ve adalet duygusunun zedelenmemesi amacıyla getirilmiştir.

Töre saiki ile öldürme suçunda (TCK m.82/1-k), failin geleneksel değerleri koruma gerekçesiyle hareket ettiği durumlarda haksız tahrik indirimi uygulanmaz. Benzer şekilde kan gütme saikiyle öldürme (TCK m.82/1-d) ve eziyet çektirerek öldürme suçlarında da bu indirimden yararlanma imkanı bulunmamaktadır.

Yargıtay uygulamasında, canavarca hisle öldürme suçunda da haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağı kabul edilmektedir. Bu yaklaşım, suçun işlenme biçiminin ve failin ruhsal durumunun haksız tahrik kurumunun özü ile bağdaşmadığı gerekçesine dayanmaktadır.

Uygulama Sınırları

Yargıtay kararları doğrultusunda, belirli suç türlerinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanmayacağı içtihat haline gelmiştir. 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun'a muhalefet suçları bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Cinsel suçlar açısından Yargıtay'ın yaklaşımı, bu suçların niteliği gereği haksız tahrik uygulamasının sınırlandırılması yönündedir. Ancak doktrinde bu konuda farklı görüşler bulunmakta ve her somut olayın ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği savunulmaktadır.

Yağma suçu ve malvarlığına karşı suçlar konusunda da Yargıtay benzer bir tutum sergilemektedir. Bu suçların ekonomik güdüyle işlenmesi ve planlı karakter taşıması, ani gelişen öfke durumunun varlığını şüpheli kılmaktadır.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 2020/3400 Esas, 2022/18076 Karar sayılı kararında alacak-verecek meselelerinde haksız tahrik uygulaması sınırlandırılmıştır. Salt borcu ödeyememek haksız tahrik oluşturmayacağı, ancak keyfi şekilde ödememe, hakaret etme gibi davranışların haksız tahrik nedeni sayılabileceği belirtilmiştir.

İndirim Oranları

5237 sayılı TCK'nın getirdiği en önemli değişikliklerden biri, ağır ve hafif haksız tahrik ayrımının kaldırılarak indirim oranının mahkeme takdirine bırakılmasıdır. Bu düzenleme, hakimlere somut olayın özelliklerini dikkate alma imkanı sağlamaktadır.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 2017/3373 sayılı kararında, tokat atma gibi basit fiziksel müdahalelerde asgari oranda indirim yapılması gerektiği belirtilmiştir. Bu yaklaşım, haksız tahrikin derecesi ile indirim oranı arasında orantılılık ilkesinin gözetilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Hakaret nedeniyle işlenen öldürme suçlarında, Yargıtay genellikle üst sınır olan 18 yıl ceza verilmesini uygun görmektedir. Fiziksel saldırı ve tehdit içeren durumlarda ise daha düşük ceza tayini öngörülmektedir.

Mahkemelerin indirim oranını belirlerken dikkate alması gereken faktörler:

  • Haksız tahrike sebep olan fiilin niteliği ve ağırlığı
  • Failin kişisel özellikleri ve geçmişi
  • Suçun işlenme biçimi ve şiddeti
  • Mağdur ile fail arasındaki ilişki
  • Toplumsal etki ve adalet duygusu

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2022/381 Esas, 2023/576 Karar sayılı kararı, haksız tahrikin şartlarını ayrıntılı şekilde açıklaması bakımından emsal nitelik taşımaktadır. Bu karar, uygulamada karşılaşılan tereddütleri giderici nitelikte ilkeler ortaya koymuştur.

Haksız tahrik kurumu, ceza hukukumuzda önemli bir indirim nedeni olmakla birlikte, yukarıda belirtilen sınırlamalar çerçevesinde uygulanmaktadır. Töre ve kan gütme saikiyle işlenen suçlardaki mutlak sınırlama, toplumsal değerlerin korunması açısından büyük önem taşımaktadır. Yargıtay'ın geliştirdiği içtihatlar ışığında, hakimler her somut olayı ayrı ayrı değerlendirerek adil ve orantılı kararlar vermektedir. Bu kurumun doğru uygulanması, hem failin haklarının korunması hem de toplumsal adalet duygusunun zedelenmemesi açısından kritik öneme sahiptir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.