Haksız Tutuklamada Manevi Tazminat Davası

Haksız Tutuklamada Manevi Tazminat Davası

Haksız yere tutuklandınız, gözaltına alındınız veya hakkınızda uygulanan diğer koruma tedbirleri sonucunda mağduriyet mi yaşadınız? Yargılama sonunda beraat ettiyseniz ya da hakkınızda takipsizlik kararı verildiyse, yaşadığınız maddi ve manevi kayıplar için Devlet'e karşı tazminat davası açma hakkınız bulunmaktadır. Bu yazımızda, CMK Madde 141 kapsamında haksız tutuklama nedeniyle manevi tazminat davasının tüm adımlarını, başvuru sürelerini, yetkili mahkemeyi, tazminat miktarının nasıl hesaplandığını ve Yargıtay'ın güncel emsal kararlarını sizler için derledik.

Haksız Tutuklama Nedir ve Tazminat Hakkının Yasal Dayanakları Nelerdir?

Ceza muhakemesi, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve adaletin tecellisi amacıyla yürütülen bir süreçtir. Bu süreçte, delillerin korunması, şüpheli veya sanığın kaçmasının önlenmesi gibi zorunlu hallerde, kişilerin temel hak ve özgürlüklerine müdahale niteliği taşıyan bir dizi tedbire başvurulabilir. Tutuklama, gözaltı, arama ve el koyma gibi uygulamalar, hukuk sistemimizde "koruma tedbirleri" olarak adlandırılır. Ancak bu tedbirler, Anayasa ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını doğrudan kısıtladığı için, uygulanmaları sıkı kanuni şartlara bağlanmıştır. Bir koruma tedbirinin kanunda öngörülen şartlara aykırı, ölçüsüz veya orantısız bir şekilde uygulanması, onu "haksız" hale getirir ve bu durumda devletin hukuki sorumluluğu doğar.

Koruma Tedbiri Olarak Tutuklama ve Haksızlaşması

Tutuklama, ceza muhakemesindeki en ağır koruma tedbiridir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 100. maddesi, tutuklama kararının verilebilmesi için gerekli koşulları net bir şekilde düzenlemiştir. Buna göre, bir kişinin tutuklanabilmesi için öncelikle hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması ve ikinci olarak bir tutuklama nedeninin mevcut olması gerekir. Tutuklama nedenleri; şüpheli veya sanığın kaçma şüphesi, delilleri karartma veya tanıklar üzerinde baskı kurma tehlikesi gibi durumlardır.

Ancak bu şartların varlığı dahi tek başına tutuklama için yeterli değildir. Hukukumuzda tutuklama, bir "son çare" (ultima ratio) ilkesine tabidir. Yani, adli kontrol gibi daha hafif bir koruma tedbiri ile amaca ulaşılabilecekse, tutuklamaya başvurulamaz. Tedbirin, ulaşılmak istenen amaçla orantılı olması zorunludur.

Bir tutuklama işlemi şu hallerde haksız hale gelir:

  • CMK m. 100'deki şartlar oluşmadan (örneğin, yeterli somut delil olmadan) karar verilmesi,
  • Tutuklama nedenleri ortadan kalktığı halde tutukluluğun devam ettirilmesi,
  • Yargılama sonucunda kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (KYOK) veya beraat kararı verilmesi.

Sonuç olarak beraat eden veya hakkında takipsizlik kararı verilen bir kişi için, soruşturma veya kovuşturma aşamasında uygulanan tutuklama, gözaltı gibi tedbirlerin haksız olduğu yasal bir karine olarak kabul edilir. Bu durum, mağdur olan kişiye Devlet'e karşı maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı tanır.

Tazminat Hakkını Düzenleyen Temel Kanun Maddeleri

Haksız koruma tedbirleri nedeniyle tazminat hakkının yasal çerçevesi, esas olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile çizilmiştir. Bu konudaki temel düzenlemeler, kanunun 141 ila 144. maddeleri arasında yer almaktadır.

  • CMK Madde 141: Hangi durumlarda ve kimlerin Devlet'ten tazminat talep edebileceğini ayrıntılı olarak sıralayan temel maddedir.
  • CMK Madde 142: Tazminat davasının açılma süresini, görevli ve yetkili mahkemeyi ve yargılama usulünü düzenler.
  • CMK Madde 144: Hangi kişilerin tazminat talep edemeyeceğini belirten istisnai hükümleri içerir.

Tarihsel olarak, 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleşen haksız tutuklamalar için mülga (yürürlükten kaldırılmış) 466 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaktaydı. Ancak güncel tüm davalar CMK hükümlerine tabidir.

Ayrıca, 6384 sayılı Kanun ile kurulan Adalet Bakanlığı Tazminat Komisyonu da özel bir önem taşır. Özellikle yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasına dayalı manevi tazminat talepleri için mahkemeye gitmeden önce bu komisyona başvuru zorunluluğu getirilmiştir. Ancak klasik haksız tutuklama veya beraat sonrası tazminat talepleri için doğrudan yetkili mahkemede dava açılması gerekmektedir.

CMK Madde 141 Kapsamında Tazminat Talep Edilebilecek Haller

CMK Madde 141, Devlet'in tazminat sorumluluğunun doğduğu durumları sınırlı sayıda olmamakla birlikte net bir şekilde ortaya koymuştur. Bir kişinin maddi ve manevi zararlarının tazminini talep edebileceği başlıca haller şunlardır:

  • Kanunda belirtilen koşullar dışında veya kanuna aykırı olarak yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler.
  • Kanuni gözaltı süresi içerisinde hâkim önüne çıkarılmayanlar.
  • Yasal hakları (susma hakkı, avukat isteme hakkı vb.) hatırlatılmadan veya bu haklardan yararlanma isteği yerine getirilmeksizin tutuklananlar.
  • Soruşturma veya kovuşturma sonucunda haklarında kovuşturmaya yer olmadığına (takipsizlik) veya beraatlerine karar verilenler.
  • Gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süre, hükümlü kaldığı süreden fazla olanlar veya işlediği suçun yaptırımı sadece adli para cezası olduğu halde tutuklu yargılananlar.
  • Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyenler.
  • Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde uygulananlar.
  • Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine haksız olarak el konulan veya el konulan eşyası koruma altına alınmayan, amaç dışı kullanılan ya da zamanında iade edilmeyenler.

Bu hallerden birinin varlığı durumunda, mağdur olan kişi veya mirasçıları, yaşadıkları maddi kayıplar (kazanç kaybı, avukatlık ücreti vb.) ile manevi zararların (elem, üzüntü, itibar kaybı) giderilmesi için Devlet aleyhine tazminat davası açma hakkına sahip olurlar.

Tazminat Davası Açma Süreci: Süre, Yetki ve Usul Kuralları

Haksız bir koruma tedbiri nedeniyle maddi ve manevi zarara uğrayan kişinin, Devlet'e karşı tazminat talep etme hakkını kullanabilmesi, kanunla belirlenmiş katı usul kurallarına tabidir. Bu sürecin en kritik aşamaları; davanın hangi süreler içinde açılacağı, hangi mahkemenin görevli ve yetkili olduğu ve yargılamanın nasıl yürütüleceğidir. Bu kurallara uyulmaması, haklı bir talebin usulden reddedilmesi gibi telafisi güç sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, dava açma sürecinin her adımı titizlikle takip edilmelidir.

Dava Açmak İçin Hak Düşürücü Süreler

Haksız tutuklama nedeniyle tazminat davası açma hakkı, kanun koyucu tarafından belirli sürelerle sınırlandırılmıştır. Bu süreler, hak düşürücü nitelikte olup, mahkeme tarafından re'sen (kendiliğinden) dikkate alınır. Sürenin kaçırılması halinde, dava esasa girilmeden reddedilir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 142/1. maddesi, bu süreleri açıkça düzenlemiştir. Buna göre tazminat davası:

  1. Kararın veya hükmün kesinleştiğinin ilgiliye tebliğinden itibaren üç (3) ay,
  2. Ve her halde, kararın veya hükmün kesinleşme tarihini izleyen bir (1) yıl

içinde açılmalıdır.

Burada iki farklı sürenin düzenlenmiş olması uygulamada önem arz etmektedir. Üç aylık süre, kişinin hakkını öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Yargı sistemimizde, beraat veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların (KYOK) her zaman ilgiliye tebliğ edilmediği durumlar yaşanabilmektedir. Yargıtay, istikrarlı içtihatlarında, bir hakkın kullanılabilmesi için öncelikle o hakkın varlığından haberdar olunması gerektiğini vurgulamaktadır. Nitekim mülga 466 sayılı Kanun döneminde verilen ancak güncelliğini koruyan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı (21.04.1975 tarihli ve 1975/3 E., 1975/5 K. sayılı), 3 aylık sürenin başlangıcı için kararın sanığa tebliğ edilmesinin şart olduğunu hükme bağlamıştır. Bu ilke, kişinin bilmediği bir hak nedeniyle süre kaçırmasının önüne geçmeyi amaçlar.

Bir yıllık süre ise mutlak bir üst sınırdır. Karar ilgiliye hiç tebliğ edilmemiş olsa dahi, beraat veya KYOK kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle dava açma hakkı ortadan kalkar. Bu nedenle, mağdurların kararlarının kesinleşip kesinleşmediğini takip etmeleri ve süreci geciktirmemeleri hayati önem taşır.

Özel bir durum olarak, haksız arama gibi doğrudan bir eylemden kaynaklanan tazminat taleplerinde sürenin başlangıcı farklılık gösterebilir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin K.2021/5212 sayılı kararında belirtildiği üzere, haksız arama nedeniyle açılacak tazminat davasında bir yıllık hak düşürücü süre, ana davanın sonucunu beklemeksizin, arama işleminin yapıldığı tarihten itibaren başlar.

Görevli ve Yetkili Mahkemenin Tespiti

Tazminat davasının nerede ve hangi mahkemede açılacağı, CMK'nın 142. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir.

  • Görevli Mahkeme: Haksız koruma tedbirleri nedeniyle açılacak tazminat davalarında görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemesi'dir. Davanın asliye ceza veya asliye hukuk mahkemesinde açılması, görevsizlik kararı verilmesine neden olacaktır.

  • Yetkili Mahkeme: Kanun koyucu, mağdurun hak arama sürecini kolaylaştırmak amacıyla genel yetki kurallarından ayrılarak özel bir yetki kuralı benimsemiştir. CMK m. 142/2 uyarınca yetkili mahkeme, zarara uğrayanın (davacının) ikametgâhının bulunduğu yerdeki Ağır Ceza Mahkemesi'dir. Örneğin, İstanbul'da tutuklanıp yargılanan ve beraat eden ancak Ankara'da ikamet eden bir kişi, tazminat davasını Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'nde açabilir.

Ancak bu yetki kuralının önemli bir istisnası bulunmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 24.03.1998 tarihli ve E. 1998/6-49, K. 1998/104 sayılı kararı ile şekillenen içtihada göre; eğer davacının ikametgâhındaki Ağır Ceza Mahkemesi, tazminat talebine dayanak teşkil eden tutuklama veya tutukluluğun devamı gibi bir karara katılmışsa, o mahkeme davaya bakamaz. Bu durum, hâkimin tarafsızlığı ilkesinin bir gereğidir. Bu halde dava, o yere en yakın yerdeki Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılmalıdır.

Yargılama Usulü ve Harç Muafiyeti

Haksız tutuklama tazminatı davası, kendine özgü usul kuralları barındırır. Bu davalar, Devlet'e, yani Maliye Hazinesi'ne karşı açılır.

Yargılama sürecinin en önemli avantajlarından biri, davanın her türlü harçtan muaf olmasıdır. Bu sayede, haksız bir tedbirle zaten mağdur edilmiş olan kişinin, hak arama sürecinde ek bir mali yük altına girmesi engellenmiştir.

Dava, zararın niteliğini ve miktarını açıklayan, delillerin eklendiği bir dilekçe ile açılır. Dilekçede, maddi zararlar (kazanç kaybı, avukatlık ücreti vb.) ve manevi zararın gerekçeleri detaylıca anlatılmalıdır. Mahkeme, yargılama sırasında davacının sosyal ve ekonomik durumunu araştırır, SGK ve vergi kayıtlarını celbeder, tanıkları dinler ve gerekli gördüğü tüm delilleri toplayarak dosya üzerinden veya duruşma açarak kararını verir. Yargılama, CMK'da özel hüküm bulunmayan hallerde, niteliği gereği bir tazminat davası olduğu için kıyasen Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümlerine göre yürütülür.

Maddi ve Manevi Tazminat Miktarının Belirlenmesi ve Yargıtay Kriterleri

Haksız bir koruma tedbiri nedeniyle açılan tazminat davasının en kritik aşamalarından biri, talep edilecek maddi ve manevi zararın doğru bir şekilde belirlenmesidir. Mahkemeler, tazminat miktarını takdir ederken kanun hükümleriyle birlikte Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarını ve hakkaniyet ilkesini esas alırlar. Bu bölümde, maddi ve manevi tazminatın kapsamı, hesaplama yöntemleri ve bu süreçte dikkate alınan Yargıtay kriterleri detaylı olarak incelenecektir.

Maddi Tazminatın Kapsamı ve Hesaplanması

Maddi tazminat, haksız tutuklama veya gözaltı nedeniyle kişinin malvarlığında meydana gelen somut ve ispatlanabilir kayıpları karşılamayı amaçlar. Bu zararlar, kişinin hürriyetinden yoksun kaldığı süre boyunca elde edemediği kazançları, yaptığı zorunlu masrafları ve uğradığı diğer ekonomik kayıpları kapsar.

Maddi zararın ispatı, davacıya aittir. Davacı, tutuklanmadan önce çalıştığı işyerinden alacağı ücret bordroları, vergi levhası, meslek odası kayıtları gibi resmi belgelerle kazanç kaybını ispatlamalıdır. Ancak uygulamada, birçok kişinin düzenli bir gelirini resmi belgelerle kanıtlaması mümkün olmayabilir. Bu durumda Yargıtay'ın yerleşik içtihadı devreye girer. Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 2017/6012 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, kazancını resmi belgelerle ispatlayamayan davacılar için maddi tazminat, tutuklu kaldıkları döneme ilişkin yürürlükteki net asgari ücret üzerinden hesaplanır. Bu hesaplama yapılırken, kişinin fiilen çalışacağı günler dikkate alınır ve resmi tatiller genellikle bu süreden düşülür.

Maddi tazminat talebinin kapsamı belirlenirken dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli husus, hangi giderlerin talep edilebileceğidir. Yargıtay, bu konuda net sınırlar çizmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 2022/7764 E. ve 2023/2365 K. sayılı kararında vurgulandığı gibi, cezaevinde yapılan kişisel harcamalar, ailenin yaptığı ziyaret masrafları (yol, konaklama vb.) veya kişinin yaşadığı psikolojik travma için aldığı tedavi giderleri maddi tazminat kapsamında değerlendirilmez. Bu tür manevi etkiler, manevi tazminatın konusunu oluşturur.

Buna karşılık, ceza soruşturması veya kovuşturması aşamasında bir avukata ödenen vekalet ücreti, maddi bir zarar kalemi olarak kabul edilmektedir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 2021/7038 E. ve 2023/5297 K. sayılı güncel kararına göre, soruşturma dosyasında davacının kendisini bir vekille temsil ettirdiği vekaletname ile sabit ise, ödemeye ilişkin serbest meslek makbuzu sunulamasa dahi, karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nde soruşturma evresi için belirlenen maktu ücretin maddi tazminat olarak ödenmesine karar verilmelidir.

Manevi Tazminatın Belirlenmesindeki Ölçütler

Manevi tazminat, haksız yere hürriyetinden yoksun bırakılan kişinin yaşadığı elem, keder, üzüntü, itibar kaybı ve onur kırıklığı gibi manevi zararları telafi etmeyi amaçlayan bir tazminat türüdür. Maddi tazminat gibi somut bir hesaplama yöntemi yoktur; takdiri tamamen hakimin vicdani kanaatine ve hakkaniyet ilkesine bırakılmıştır. Ancak hakim bu takdir yetkisini kullanırken keyfi davranamaz ve Yargıtay tarafından belirlenen objektif kriterleri göz önünde bulundurmak zorundadır.

Manevi tazminat miktarını belirlerken dikkate alınan temel ölçütler şunlardır:

  • Haksız Yere Hürriyetten Yoksun Kalınan Süre: Bu, en temel ve önemli kriterdir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 06.04.2004 tarihli ve E.2004/9-70, K.2004/83 sayılı kararında da açıkça belirtildiği gibi, tutukluluk süresinin uzunluğu, manevi tazminat miktarını doğrudan etkiler.
  • Kişinin Sosyal ve Ekonomik Durumu: Davacının toplumdaki konumu, mesleği, aile yapısı ve ekonomik durumu, haksız tutuklamanın kişi üzerindeki etkisini farklılaştırabilir.
  • İsnat Edilen Suçun Niteliği: Kişinin yüz kızartıcı veya ağır bir suçla itham edilmesi, toplum nezdindeki itibarını daha fazla zedeleyeceği için manevi tazminat miktarında artırıcı bir sebep olarak değerlendirilebilir.
  • Tutuklamanın Medyada Yer Alış Biçimi: Eğer tutuklama olayı basına yansımış ve kişi kamuoyu önünde lekelenmişse, bu durum manevi zararın boyutunu artıracaktır.
  • Olayın Özellikleri ve Kişinin Yaşadığı Mağduriyetin Derecesi: Her somut olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek, kişinin yaşadığı acı ve ıstırabın derecesi dikkate alınır.

Önemle belirtmek gerekir ki, manevi tazminat bir zenginleşme aracı değildir. Mahkeme, yukarıdaki kriterleri bir bütün olarak değerlendirerek, davacının yaşadığı manevi acıyı bir nebze olsun dindirecek, makul ve hakkaniyete uygun bir miktara hükmeder.

Faiz Başlangıç Tarihi ve Vekalet Ücreti Talepleri

Tazminat davalarında, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarına ek olarak talep edilebilecek faiz ve vekalet ücreti de önemli bir yer tutar.

Faiz: Haksız tutuklama, bir haksız fiil niteliğindedir. Bu nedenle, tazminat hukukunun genel prensipleri gereği, uğranılan zararın giderilmesi için faiz talep edilebilir. Yargıtay, faizin başlangıç tarihi konusunda net bir içtihat geliştirmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 2014/18191 E. ve 2015/4307 K. sayılı kararına göre, dava dilekçesinde açıkça talep edilmesi koşuluyla, hükmedilecek tazminata işletilecek yasal faizin başlangıç tarihi, davanın açıldığı tarih değil, haksız koruma tedbirinin (gözaltı veya tutuklama) uygulandığı ilk tarihtir. Bu nedenle dava dilekçesinde faiz talebinde bulunmak ve başlangıç tarihini belirtmek, hak kaybı yaşanmaması adına kritik öneme sahiptir.

Vekalet Ücreti: Tazminat davasının kazanılması halinde, davacı lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca bir vekalet ücretine hükmedilir. Bu vekalet ücreti, tazminat davası için ödenen ücrettir. Yukarıda maddi tazminat kapsamında bahsedilen vekalet ücreti ise, önceki ceza davası için ödenen ücrettir. Bu iki kalem birbiriyle karıştırılmamalıdır. Dava kısmen kabul edilip kısmen reddedilse dahi, davalı Hazine lehine vekalet ücretine hükmedilmez. Hazine aleyhine vekalet ücreti, yalnızca davanın tamamen reddedilmesi durumunda söz konusu olur.

Tazminat Talep Edilemeyecek Haller ve Özel Durumlar

Haksız bir koruma tedbiri nedeniyle mağdur olan kişilerin Devlet'e karşı tazminat talep etme hakkı, hukuk devletinin en temel güvencelerinden biridir. Ancak bu hak, mutlak ve sınırsız değildir. Kanun koyucu, belirli durumların varlığı halinde tazminat talebini kısıtlamış veya tamamen ortadan kaldırmıştır. Bu istisnalar, hakkın kötüye kullanılmasını önlemek ve adalet dengesini korumak amacıyla getirilmiştir. Bu bölümde, tazminat hakkını ortadan kaldıran veya miktarını etkileyen bu özel durumlar, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve güncel Yargıtay içtihatları ışığında detaylı olarak incelenecektir.

CMK Madde 144 Kapsamında Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Tazminat talep etme hakkının sınırları, CMK'nın 144. maddesinde sınırlı sayıda (numerus clausus) ilkesine göre belirlenmiştir. Bu, kanunda sayılan haller dışında bir nedenle tazminat talebinin reddedilemeyeceği anlamına gelir. İlgili maddeye göre, aşağıdaki durumlarda kişiler koruma tedbirleri nedeniyle tazminat talep edemezler:

  • Gözaltı ve tutukluluk süresi, başka bir kesinleşmiş mahkûmiyetinden indirilmiş (mahsup edilmiş) olanlar.
  • Tazminata hak kazanmadığı halde, sonradan yürürlüğe giren ve lehe olan bir kanun hükmü nedeniyle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatine karar verilenler.
  • Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma, görevsizlik, yetkisizlik, davanın nakli veya düşmesi gibi nedenlerle soruşturma veya kovuşturmanın son bulması.
  • Kusur yeteneğinin bulunmaması (örneğin yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı) nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler.
  • Soruşturma veya kovuşturmanın yapılmasına kendi yalan beyanları veya ağır kusurlarıyla sebebiyet verenler.

Bu istisnaların varlığını ispat yükü, davalı konumundaki Maliye Hazinesi'ne aittir. Mahkeme, bu durumların varlığını tespit ettiğinde tazminat talebini reddedecektir.

Tutukluluk Süresinin Başka Bir Cezadan Mahsubu Halinde Tazminat

CMK Madde 144'te sayılan en önemli istisnalardan biri, haksız tutukluluk süresinin, kişinin başka bir suçtan aldığı kesinleşmiş hapis cezasından indirilmesi (mahsup) durumudur. Geçmişte bu durum, tazminat talebinin tamamen reddedilmesi için yeterli görülürken, Yargıtay'ın güncel yaklaşımı daha hakkaniyetli bir çözüm sunmaktadır.

Yargıtay, bu durumda kişinin özgürlüğünden yoksun kalmasının tamamen karşılıksız kalmadığını, zira bu sürenin başka bir cezanın infazı yerine geçtiğini kabul etmektedir. Ancak bu durum, beraatle sonuçlanan davadaki tutuklamanın "haksız" olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bu nedenle Yargıtay, tam bir maddi ve manevi tazminat yerine, ihlal edilen hakkın tanınması amacıyla daha düşük, hakkaniyete uygun ve sembolik bir manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde kararlar vermektedir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin K.2021/5973 sayılı kararı da bu yerleşik içtihadı destekler niteliktedir. Bu yaklaşım, kişinin hem bir mağduriyet yaşamasını önlemekte hem de Devletin kusurunu karşılıksız bırakmamaktadır.

Kişinin Kendi Kusuruyla Tutuklanmaya Sebebiyet Vermesi

Tazminat talebinin reddedilmesine yol açan en tartışmalı durumlardan biri, kişinin kendi kusurlu davranışlarıyla tutuklanmasına neden olmasıdır. CMK Madde 144/1-e, bu durumu açıkça düzenlemiştir. Burada kastedilen, kişinin sadece suçu inkâr etmesi değil, soruşturma makamlarını yanıltıcı nitelikte yalan beyanlarda bulunması veya delilleri karartmaya yönelik ağır kusurlu eylemleridir.

Bu duruma en tipik örnek, kişinin soruşturma aşamasında suçu işlediğini ikrar etmesi ve bu ikrarın tutuklama kararında belirleyici olmasıdır. Kişi, daha sonra mahkeme aşamasında bu ikrarından dönse ve yargılama sonunda beraat etse dahi, ilk tutuklama kararının kendi beyanına dayanılarak verildiği kabul edilir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, K.2023/2005 sayılı kararında, suçu işlediğini ikrar ederek kendi tutuklanmasına sebep olan kişinin, sonradan beraat etse bile CMK 144/1-e uyarınca tazminat isteyemeyeceğine hükmetmiştir. Çünkü bu durumda Devlet'e atfedilebilecek bir kusurdan ziyade, kişinin kendi eyleminin bir sonucu söz konusudur.

Ancak, birden fazla suçtan tutuklanan bir kişinin, bu suçlardan biri için beraat edip diğeri için davası şikâyetten vazgeçme gibi bir nedenle düşerse, durum farklılaşır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun K.2015/144 sayılı kararına göre, bu kişi, beraat ettiği suçtan dolayı tutuklu kaldığı süre için tazminat talep etme hakkına sahiptir. Bu karar, mahkemelerin her bir suçlama için durumu ayrı ayrı ve titizlikle değerlendirmesi gerektiğini göstermektedir.


Özetle, haksız tutuklama veya diğer koruma tedbirleri, Anayasa ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ağır bir ihlalidir. CMK Madde 141, bu ihlale maruz kalan bireylere, uğradıkları maddi ve manevi zararlar için Devlet'e karşı dava açma imkânı tanıyarak önemli bir güvence sunmaktadır. Makalemizde ele aldığımız üzere, bu davaların kararın tebliğinden itibaren 3 ay ve her halde kesinleşmeden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süreler içinde, zarara uğrayanın ikametgâhındaki Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılması gerekmektedir. Ancak bu hak, mutlak olmayıp, kanun koyucu CMK Madde 144 ile kişinin kendi kusuruyla tutuklanmaya sebep olması veya tutukluluk süresinin başka bir cezadan mahsup edilmesi gibi bazı istisnalar öngörmüştür. Yargıtay kararlarıyla şekillenen bu karmaşık ve teknik süreç, hak kaybı yaşanmaması adına mutlaka alanında uzman bir avukatın hukuki desteği ile yürütülmelidir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.