Mala Zarar Verme Tazminatı

Mala Zarar Verme Tazminatı

Bir başkasının malına kasıtlı olarak verilen zararlar, hem hukuki hem de cezai ciddi sonuçlar doğurur. Bu yazımızda, mala zarar verme suçunun ne olduğunu, hangi durumlarda ve nasıl işlendiğini, cezai yaptırımlarını ve en önemlisi zarar görenin tazminat talep etme hakkını Yargıtay kararları ışığında detaylı olarak inceliyoruz. Tazminat davasının şartları, yetkili mahkeme, zamanaşımı süreleri, etkin pişmanlık ve şahsi cezasızlık gibi önemli konular hakkında bilmeniz gereken her şeyi bu makalede bulabilirsiniz.

Mala Zarar Verme Nedeniyle Tazminat Davası ve Hukuki Süreç

Bir başkasına ait taşınır veya taşınmaz bir mala kasten zarar verilmesi, hukuki anlamda bir haksız fiil teşkil eder. Bu eylem, Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında bir suç olarak tanımlanmasının yanı sıra, Türk Borçlar Kanunu (TBK) çerçevesinde de zarar gören kişiye tazminat talep etme hakkı doğurur. Ceza davası, failin cezalandırılmasını hedeflerken; hukuk mahkemelerinde açılan tazminat davası ise tamamen mağdurun uğradığı maddi kaybın giderilmesine odaklanır. Bu iki süreç birbirinden bağımsız olarak yürütülebilir. Zarar gören, ceza davasının sonucunu beklemeden doğrudan hukuk mahkemesinde tazminat davası açarak zararının karşılanmasını isteyebilir. Bu sürecin doğru ve etkin bir şekilde yönetilmesi, hak kayıplarının önlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Görevli ve Yetkili Mahkeme

Mala zarar verme eyleminden kaynaklanan tazminat talepleri için açılacak davalarda görevli mahkeme, genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesi'dir.

Yetkili mahkemenin belirlenmesi konusunda ise kanun, davacıya yani zarar görene önemli bir kolaylık sağlamaktadır. Mala zarar verme bir haksız fiil olduğundan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 16. maddesi uyarınca davacıya seçimlik haklar tanınmıştır. Buna göre davacı, tazminat davasını aşağıdaki mahkemelerden herhangi birinde açabilir:

  • Haksız fiilin işlendiği yer mahkemesi,
  • Zararın meydana geldiği veya gelme ihtimalinin bulunduğu yer mahkemesi,
  • Zarar görenin (davacının) kendi yerleşim yeri mahkemesi.

Bu seçimlik hak, özellikle zarar görenin, failin bulunduğu veya olayın gerçekleştiği şehre gitme zorunluluğunu ortadan kaldırarak büyük bir usul ekonomisi sağlar. Davacı, kendi ikametgahının bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava açarak süreci daha kolay takip edebilir. Yargıtay'ın yerleşik içtihatları da bu hakkı korumaktadır. Nitekim Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin E. 2016/14841, K. 2017/168 sayılı kararında, davacının HMK m.16'da tanınan seçimlik hakkını kullanarak kendi yerleşim yeri mahkemesinde dava açması durumunda, mahkemenin yetkisizlik kararı veremeyeceği ve davanın esasına girerek bir karar vermesi gerektiği açıkça hüküm altına alınmıştır.

Zamanaşımı Süreleri

Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davaları, kanunda belirtilen zamanaşımı sürelerine tabidir. Bu sürelerin kaçırılması, dava hakkının kaybedilmesine neden olur. Mala zarar verme nedeniyle açılacak tazminat davalarında iki tür zamanaşımı süresi söz konusudur:

  1. İki Yıllık Süre: Zarar görenin, hem zararı hem de zararı veren faili öğrendiği tarihten itibaren başlayan iki yıllık zamanaşımı süresidir. Bu süre, öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlar.
  2. On Yıllık Süre: Her halükarda, fiilin işlendiği tarihten itibaren başlayan on yıllık mutlak zamanaşımı süresidir. Zarar gören, zararı veya faili bu sürenin sonunda öğrenmiş olsa dahi, on yıllık süre dolmuşsa dava hakkı zamanaşımına uğrar.

Örneğin, aracınızın camının kim tarafından kırıldığını olaydan üç yıl sonra öğrenirseniz, öğrendiğiniz tarihten itibaren iki yıllık süreniz başlar. Ancak olay tarihinin üzerinden on yıl geçmişse, artık dava açma hakkınız ortadan kalkar. Bu nedenle, hak kaybı yaşamamak için zamanaşımı sürelerine azami dikkat gösterilmelidir.

Tazminat Miktarının Tespiti

Tazminat davasında amaç, zarar görenin malvarlığında meydana gelen eksilmenin tam olarak karşılanmasıdır. Talep edilecek tazminat miktarı, malda meydana gelen gerçek zararı kapsar. Bu zarar; malın tamir masrafı, değer kaybı veya malın tamamen yok olması durumunda rayiç bedeli olabilir.

Zarar miktarının belirlenmesi için mahkeme genellikle bilirkişi incelemesine başvurur. Bilirkişi, hasar gören malı inceleyerek onarım maliyetini, piyasa değerindeki düşüşü veya emsal değerini bir raporla mahkemeye sunar. Ancak bazı durumlarda zararın miktarını net olarak ispatlamak mümkün olmayabilir. Örneğin, evden atılan ve manevi değeri olan eşyaların maddi karşılığını tam olarak belirlemek zordur.

İşte bu gibi durumlarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 50. maddesi devreye girer. Bu maddeye göre, eğer zararın gerçek miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa, hâkim, olayın olağan akışını, zarar görenin aldığı önlemleri ve diğer tüm koşulları göz önünde bulundurarak hakkaniyete uygun bir tazminat miktarı belirler. Yani, zararın ispatlanamaması davanın reddedileceği anlamına gelmez.

Önemle belirtmek gerekir ki, mala zarar verme eylemi kural olarak sadece maddi zararı kapsar. Yargıtay kararlarına göre, bu eylem tek başına kişilik haklarına bir saldırı olarak nitelendirilmediğinden, genellikle manevi tazminat talepleri kabul edilmemektedir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 2016/5543 E., 2016/7654 K. sayılı kararında bu durum açıkça ifade edilmiştir. Ancak, mala zarar verme eylemine hakaret, tehdit gibi kişilik haklarını ihlal eden başka fiiller eşlik etmişse, bu fiiller için ayrıca manevi tazminat talep edilmesi mümkündür.

Türk Ceza Kanunu'nda Mala Zarar Verme Suçu ve Cezai Yaptırımlar

Bir başkasının mülkiyetindeki eşyaya zarar vermek, yalnızca bir haksız fiil olarak tazminat sorumluluğu doğurmakla kalmaz, aynı zamanda Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında ciddi cezai yaptırımları olan bir suçtur. Mülkiyet hakkının korunması amacıyla düzenlenen bu suç, kanun koyucu tarafından basit ve nitelikli haller olarak iki ana kategoriye ayrılmıştır. Bu ayrım, hem suçun soruşturulma usulünü hem de faile verilecek cezanın türünü ve miktarını doğrudan etkilemektedir. Mala zarar verme suçlarına ilişkin davalarda görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemesi'dir.

Bu suçun temel özelliği, kasıtlı olarak işlenmesidir. Failin, zarar verdiği malın başkasına ait olduğunu bilmesi ve bu mala zarar verme iradesiyle hareket etmesi gerekir. Taksirle, yani dikkatsizlik veya tedbirsizlik sonucu bir başkasının malına zarar verilmesi, TCK kapsamında bu suçu oluşturmaz ve yalnızca hukuk mahkemelerinde bir tazminat davasına konu olabilir.

Suçun Basit Hali (TCK 151)

Mala zarar verme suçunun temel şekli, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 151. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, başkasına ait taşınır veya taşınmaz bir malı kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi, cezai sorumluluk altına girer. Kanun, suçun işleniş biçimlerini geniş bir yelpazede tanımlamıştır:

  • Yıkmak veya Tahrip Etmek: Bir duvarın yıkılması, bir aracın camlarının kırılması gibi eylemler.
  • Yok Etmek: Bir belgenin yakılması, bir elektronik cihazın geri döndürülemez şekilde parçalanması.
  • Bozmak veya Kullanılamaz Hale Getirmek: Bir makinenin işleyişini sağlayan parçasının sökülmesi, bir kapı kilidinin bozulması.
  • Kirletmek: Bir evin duvarına sprey boya ile yazı yazmak, bir aracın üzerine çöp dökmek gibi malın fiziksel bütünlüğüne dokunmadan değerini veya kullanılabilirliğini azaltan eylemler.

Soruşturma Usulü ve Yaptırımı: Suçun bu basit hali, şikâyete tabidir. Bu, zarar gören mağdurun, fiili ve faili öğrendiği tarihten itibaren 6 aylık hak düşürücü süre içinde şikâyetçi olması gerektiği anlamına gelir. Bu süre içinde şikâyet hakkı kullanılmazsa, fail hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılamaz.

Ayrıca, TCK m.151 kapsamındaki suç, uzlaştırma prosedürüne tabidir. Soruşturma aşamasında savcılık, tarafları bir uzlaştırmacıya yönlendirir. Taraflar, zararın giderilmesi gibi konularda anlaşırlarsa, ceza soruşturması veya davası kapanır.

Bu suçu işleyen fail hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine dört aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası öngörülmüştür. Hâkim, olayın özelliklerine göre bu iki yaptırımdan birini takdir edecektir.

Suçun Nitelikli Halleri (TCK 152)

Kanun koyucu, bazı durumlarda mala verilen zararın toplumsal etkisinin daha büyük olduğunu veya eylemin daha tehlikeli yöntemlerle işlendiğini kabul ederek daha ağır cezalar öngörmüştür. TCK'nın 152. maddesinde düzenlenen bu nitelikli haller, şikâyete tabi değildir; savcılık tarafından resen soruşturulur. Mağdurun şikâyetçi olmaması veya şikâyetinden vazgeçmesi, kamu davasını düşürmez.

1. Zarar Verilen Malın Niteliği Sebebiyle Cezanın Ağırlaştırılması (TCK m.152/1): Aşağıda belirtilen mallara zarar verilmesi halinde, faile bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir:

  • Kamu kurum ve kuruluşlarına ait, kamu hizmetine tahsis edilmiş veya kamunun yararlanmasına sunulmuş mallar (örneğin, okul sıraları, hastane yatakları, polis araçları, parklardaki banklar).
  • Yangın, sel, su baskını gibi afetlere karşı korumaya tahsis edilmiş her türlü eşya (örneğin, yangın muslukları, sel bariyerleri).
  • Dikili ağaç, fidan veya bağ çubuğu gibi emek ve zamanla yetişen ürünler.
  • Sulama veya içme sularına ait tesisler (örneğin, su boruları, kanallar, su depoları).
  • Siyasi partilere, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ve sendikalara ait mallar.
  • Grev veya lokavt hâllerinde işverenlerin veya işçilerin veya sendikaların malları.

2. Suçun İşleniş Biçimi Sebebiyle Cezanın Ağırlaştırılması (TCK m.152/2): Mala zarar verme suçunun aşağıda belirtilen tehlikeli yöntemlerle işlenmesi, temel cezayı bir kat artırır. Bu durum, eylemin sadece mülkiyet hakkını değil, aynı zamanda kamu güvenliğini de tehdit etmesinden kaynaklanır:

  • Yakarak, yakıcı veya patlayıcı madde kullanarak suçun işlenmesi. Örneğin, bir aracı veya bir dükkânı ateşe vermek.
  • Toprak kaymasına, çığ düşmesine, sele veya su baskınına neden olmak suretiyle işlenmesi.
  • Radyasyona maruz bırakarak, nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanarak işlenmesi.

Bu hallerde, eylem aynı zamanda genel güvenliği kasten tehlikeye sokma (TCK m.170) suçunu oluştursa bile, fikri içtima kuralları gereği faile sadece daha ağır cezayı gerektiren nitelikli mala zarar verme suçundan ceza verilir.

Mala Zarar Verme Suçunda Cezayı Azaltan veya Kaldıran Sebepler

Türk Ceza Kanunu, mala zarar verme suçunu işleyen failin her durumda aynı cezai yaptırımla karşılaşmasını öngörmemiştir. Kanun koyucu, failin suç sonrası sergilediği tutumları veya mağdur ile arasındaki özel ilişkiyi dikkate alarak cezada indirim yapılmasını, hatta bazı durumlarda ceza verilmemesini mümkün kılan düzenlemeler getirmiştir. Bu düzenlemeler, adaletin sağlanmasında esneklik sunarken, aynı zamanda mağdurun zararının giderilmesini ve toplumsal barışın yeniden tesisini amaçlar. Bu kapsamda öne çıkan iki temel kurum; etkin pişmanlık ve şahsi cezasızlık/indirim sebepleridir.

Etkin Pişmanlık Hükümleri (TCK m. 168)

Etkin pişmanlık, failin işlediği suçtan dolayı sonradan pişmanlık duyması ve bu pişmanlığını suçun neden olduğu zararı gidererek veya mağduru tatmin ederek somut bir şekilde göstermesi halidir. Bu kurum, yalnızca kanunda açıkça belirtilen suçlar için uygulanabilir ve mala zarar verme suçu da bu suçlardan biridir. Türk Ceza Kanunu'nun 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık, faile ceza indirimi şeklinde önemli bir avantaj sağlar.

Uygulamada etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanabilmek için zararın giderilme zamanı kritik bir rol oynar:

  1. Kovuşturma Başlamadan Önce Zararın Giderilmesi: Fail, azmettiren veya yardım eden, suç tamamlandıktan sonra fakat henüz savcılık tarafından kamu davası açılmadan önce (soruşturma aşamasında) mağdurun uğradığı zararı tamamen karşılarsa, verilecek cezada üçte ikisine kadar indirim yapılır. Bu, en yüksek indirim oranıdır ve faili zararı bir an önce gidermeye teşvik eder.

  2. Kovuşturma Başladıktan Sonra Zararın Giderilmesi: Eğer zarar, kamu davası açıldıktan sonra ancak mahkeme tarafından hüküm verilmeden önce giderilirse, bu durumda ceza indirimi oranı yarısına kadar olacaktır.

Zararın giderilmesi, malın aynen iadesi, eşdeğer bir malın verilmesi veya bedelinin ödenmesi gibi çeşitli yollarla olabilir. Yargıtay, bu konuda geniş bir yorum benimsemektedir. Örneğin, Yargıtay 15. Ceza Dairesi'nin E.2015/2557, K.2015/21642 sayılı kararında, sanığın mağdurun zararını PTT havalesi yoluyla ödemesinin de etkin pişmanlık kapsamında geçerli bir giderme yöntemi olduğuna hükmedilmiştir. Bu karar, zararın doğrudan mağdurun eline verilmesinin şart olmadığını, ispatlanabilir her türlü ödeme yönteminin kabul edilebileceğini göstermektedir.

Etkin pişmanlıktan tam olarak yararlanabilmek için zararın tamamen giderilmesi esastır. Eğer zarar sadece kısmen giderilmişse, ceza indiriminin uygulanabilmesi için mağdurun bu kısmi gidermeye açıkça rıza göstermesi şarttır. Mağdur rıza göstermediği takdirde, fail kısmi ödeme yapmış olsa dahi etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanamaz.

Şahsi Cezasızlık ve Akrabalık İndirimi (TCK m. 167)

Kanun koyucu, aile bağlarının korunması ve aile içi uyuşmazlıkların ceza hukuku yerine özel hukuk veya aile içi dinamiklerle çözülmesini teşvik etmek amacıyla, belirli akrabalık ilişkileri içinde işlenen malvarlığı suçları için özel düzenlemeler öngörmüştür. Türk Ceza Kanunu'nun 167. maddesi, mala zarar verme suçunun belirli akrabalar arasında işlenmesi halinde faile ya hiç ceza verilmemesini (şahsi cezasızlık) ya da cezasında indirim yapılmasını düzenler.

1. Şahsi Cezasızlık Sebebi (TCK m. 167/1): Aşağıda sayılan kişilerin zararına olacak şekilde mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde, faile ceza verilmez. Bu durum, fiilin suç olma niteliğini ortadan kaldırmaz ancak faile ceza verilmesini engeller. Bu kişiler:

  • Haklarında ayrılık kararı verilmemiş olan eş,
  • Üstsoy (anne, baba, dede vb.) veya altsoy (çocuk, torun vb.),
  • Evlat edinen veya evlatlık,
  • Aynı konutta birlikte yaşayan kardeş.

Bu durumda, suçun varlığı tespit edilse dahi mahkeme "ceza verilmesine yer olmadığına" karar verir. Ancak bu durum, mağdurun hukuk mahkemelerinde tazminat davası açma hakkını ortadan kaldırmaz.

2. Cezada İndirim ve Şikâyet Şartı (TCK m. 167/2): Bazı akrabalık ilişkilerinde ise kanun, tam bir cezasızlık yerine, suçun soruşturulmasını mağdurun şikâyetine bağlamış ve cezada indirim yapılmasını öngörmüştür. Bu hallerde, verilecek ceza yarı oranında indirilir. Bu kapsamdaki kişiler:

  • Haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eş,
  • Aynı konutta birlikte yaşamayan kardeş,
  • Eşin üstsoy veya altsoyu (kayınvalide, kayınpeder vb.),
  • Belirli derecedeki diğer kan ve sıhri hısımlar.

Bu düzenleme, aile bağlarının daha zayıf olduğu ancak yine de korunmaya değer görüldüğü durumlarda bir denge kurmayı amaçlar. Mağdur şikâyetçi olmazsa dava açılmaz, şikâyetçi olursa da fail indirimli bir cezayla karşı karşıya kalır.

Uygulamada Mala Zarar Verme Suçu: Özel Durumlar ve Yargıtay İçtihatları

Mala zarar verme suçunun teorik çerçevesi, uygulamada karşılaşılan özel durumlar ve Yargıtay'ın bu konudaki yol gösterici içtihatları ile daha net bir şekilde anlaşılmaktadır. Özellikle suçun, hırsızlık gibi başka bir suçla birlikte işlenmesi, kamu malına veya ortak mülkiyete konu eşyalara yönelik olması gibi durumlarda, hukuki değerlendirme farklılık gösterebilmektedir. Yargıtay kararları, bu karmaşık senaryolarda hangi ilkelerin uygulanacağını belirleyerek adaletin tecellisine hizmet etmektedir.

Hırsızlık Suçu ile Birlikte İşlenme Durumu

Uygulamada en sık karşılaşılan ve hukuki tartışmalara neden olan durumlardan biri, mala zarar verme fiilinin hırsızlık suçuyla birlikte işlenmesidir. Yargıtay, bu tür durumlarda zarar verilen malın, hırsızlığın konusunu oluşturan mal olup olmadığına göre bir ayrım yapmaktadır.

Eğer fail, hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın kendisine zarar veriyorsa, bu durumda eylem bir bütün olarak hırsızlık suçu kapsamında değerlendirilir ve ayrıca mala zarar verme suçundan ceza verilmez. Örneğin, bir motosikleti çalmak için direksiyon kilidini kıran veya çalacağı aracın alarm sistemini söken fail, sadece hırsızlık suçundan sorumlu tutulur. Buradaki zarar verme eylemi, hırsızlık suçunun işlenmesini kolaylaştıran veya tamamlayan bir unsur olarak kabul edilir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2021/123 K. sayılı kararı da bu ilkeyi açıkça ortaya koymuştur. Karara göre, çalınan eşyaya verilen zarar, hırsızlık suçunun içinde erir ve failin tek bir suçtan cezalandırılması gerekir.

Ancak durum, hırsızlık yapmak amacıyla başka bir mala zarar verildiğinde tamamen değişmektedir. Bu halde, "gerçek içtima" kuralları uygulanır ve fail her iki suçtan da ayrı ayrı cezalandırılır. Örneğin, bir evden hırsızlık yapmak için kapıyı veya pencereyi kıran ya da bir arabanın içindeki çantayı çalmak için camı patlatan fail, hem hırsızlık suçunu hem de mala zarar verme suçunu işlemiş olur. Yargıtay 17. Ceza Dairesi'nin K.2019/5275 sayılı kararında bu durum net bir şekilde vurgulanmıştır. Burada zarar verilen mal (kapı, pencere, cam) ile çalınan mal (evdeki eşyalar, çanta) birbirinden farklıdır. Benzer şekilde, Yargıtay 15. Ceza Dairesi'nin 2013/19694 E., 2014/8945 K. sayılı kararında, petrol çalmak amacıyla kamuya ait boru hattına vana takarak zarar veren sanıkların eylemi incelenmiştir. Yargıtay, çalınan malın (petrol) zarar verilen maldan (boru hattı) farklı olması nedeniyle, faillerin hem hırsızlık hem de kamu malına zarar verme suçlarından ayrı ayrı sorumlu tutulması gerektiğine hükmetmiştir.

Kamu Malı, Ortak Mülkiyet ve Diğer Özel Durumlara İlişkin Kararlar

Mala zarar verme suçunun konusunu oluşturan malın niteliği, cezanın belirlenmesinde ve suçun vasıflandırılmasında kritik bir rol oynar. Bu bağlamda, sahipli hayvanlara, kamu mallarına veya birden fazla suçun tek bir fiille işlendiği durumlara ilişkin Yargıtay kararları önem arz etmektedir.

Hukuk sistemimizde sahipli hayvanlar, "taşınır mal" statüsünde kabul edilmektedir. Bu nedenle, bir başkasına ait sahipli bir hayvanı kasten öldürmek, yaralamak veya sakat bırakmak, mala zarar verme suçunu oluşturur. Yargıtay 15. Ceza Dairesi'nin K.2013/10257 sayılı kararı, bu yöndeki yerleşik içtihadı teyit etmektedir. Hayvanın bir can taşıması, eylemin manevi boyutunu artırsa da cezai sorumluluk, TCK'nın mala zarar verme hükümleri çerçevesinde değerlendirilir.

Bazı durumlarda fail, tek bir eylemle birden fazla suçun oluşmasına neden olabilir. Bu duruma "fikri içtima" adı verilir ve TCK m.44'te düzenlenmiştir. Örneğin, bir aracı veya binayı kasten ateşe veren fail, hem yakarak mala zarar verme (TCK m.152/2) suçunu hem de genel güvenliği kasten tehlikeye sokma (TCK m.170) suçunu işlemiş olur. Fikri içtima kuralı gereğince, bu durumda faile her iki suçtan ayrı ayrı ceza verilmez; bunun yerine sadece cezası en ağır olan suçtan, yani nitelikli mala zarar verme suçundan ceza verilir.

Sonuç olarak, bir başkasının mülkiyet hakkına yönelik kasıtlı müdahaleler, hem ceza hukuku hem de borçlar hukuku alanında ciddi sonuçlar doğuran eylemlerdir. Görüldüğü üzere mala zarar verme fiili, basit bir eylemden ibaret olmayıp, işleniş biçimi, suçun konusu ve diğer suçlarla olan ilişkisine göre farklı hukuki sonuçlar doğurabilmektedir. Zarar gören tarafın, bu süreçte haklarını tam olarak koruyabilmesi için hem cezai süreci (şikâyet, uzlaştırma, kamu davası) hem de hukuki süreci (tazminat davası) doğru bir şekilde yönetmesi gerekir. Zararın tazmini için Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılacak dava, failin cezalandırılması için yürütülecek ceza soruşturması ve kovuşturması, etkin pişmanlık veya şahsi cezasızlık gibi özel kurumların varlığı, sürecin uzman bir hukuki destekle takip edilmesinin önemini ortaya koymaktadır. Hak kaybı yaşamamak ve uğranılan zararı en doğru şekilde telafi edebilmek adına, alanında yetkin bir avukattan yardım almak, atılacak en doğru adım olacaktır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.