
Sosyal Medyada Hakaret Suçu
Sosyal medya platformlarında yapılan bir yorum veya paylaşım, hukuki olarak 'hakaret suçu' sayılabilir mi? Türk Ceza Kanunu (TCK), internet üzerinden işlenen hakaret suçlarına karşı ciddi yaptırımlar öngörüyor. Bu suçun unsurları nelerdir, cezası ne kadardır ve hakarete uğradığınızda hangi adımları izlemelisiniz? Bu yazımızda, TCK'nın ilgili maddelerinden Yargıtay'ın emsal kararlarına kadar sosyal medyada hakaret suçunun tüm hukuki boyutlarını detaylı bir şekilde ele alıyoruz.
Harika bir başlangıç! Belirttiğiniz yapı ve kritik veriler doğrultusunda, makalenin ilk bölümünü profesyonel bir dille ve SEO ilkelerine uygun olarak hazırladım.
Sosyal Medyada Hakaret Suçunun Hukuki Dayanağı ve Unsurları
Dijital çağın bir getirisi olarak sosyal medya, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Ancak bu platformların sağladığı etkileşim kolaylığı, zaman zaman hukuki sınırların aşıldığı durumlara da zemin hazırlamaktadır. Klavye başından sarf edilen bir söz, paylaşılan bir yorum veya gönderilen bir mesaj, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında ciddi sonuçlar doğurabilen bir "hakaret suçu" teşkil edebilir. Bu suçun yasal çerçevesini, unsurlarını ve sosyal medyadaki işlenme biçimlerini anlamak, hem potansiyel mağdurlar hem de failler için kritik öneme sahiptir.
Hakaret Suçunun Tanımı ve Temel Cezası
Hakaret suçu, en temel tanımıyla bir kişinin onur, şeref ve saygınlığını zedelemeye yönelik gerçekleştirilen hukuka aykırı bir eylemdir. Türk Ceza Kanunu, bu eylemi açıkça tanımlayarak yasal koruma altına almıştır.
İlgili kanunun TCK m. 125/1 fıkrasına göre hakaret suçu iki temel şekilde işlenebilir:
- Somut Bir Fiil veya Olgu İsnat Etmek: Kişiye, onurunu zedeleyecek nitelikte belirli ve somut bir eylem veya durum yüklemektir. Örneğin, bir kişiye alenen "hırsız" veya "dolandırıcı" demek, bu kapsama girer. Burada önemli olan, isnat edilen fiilin ispatlanabilir olup olmamasından ziyade, söylendiği anda kişinin saygınlığını rencide etme potansiyeli taşımasıdır.
- Sövmek Suretiyle Saldırıda Bulunmak: Genel ve soyut nitelikteki aşağılayıcı ifadelerle kişinin onuruna saldırmaktır. "Aptal", "şerefsiz", "geri zekalı" gibi küfür veya aşağılama içeren sözler bu kategoriye dâhildir.
Kanun, bu suçu işleyen kişi için üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası öngörmektedir. Hâkim, olayın niteliğine, failin kastının yoğunluğuna ve diğer unsurlara göre bu iki ceza türünden birini tercih edebilir.
Bu suçun takibi, mağdurun iradesine bırakılmıştır; yani şikâyete bağlı bir suçtur. Mağdurun, hakaret eylemini ve failini öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde şikâyette bulunması gerekmektedir. Bu süre hak düşürücü bir süredir ve geçirilmesi halinde şikâyet hakkı ortadan kalkar. Bununla birlikte, suçun genel dava zamanaşımı süresi ise 8 yıldır. Yani, fail öğrenilememiş olsa bile, suçun işlendiği tarihten itibaren 8 yıl içinde soruşturma ve kovuşturma işlemleri yürütülebilir.
Sosyal Medya Üzerinden İşlenme Biçimleri
Sosyal medyanın dinamik yapısı, hakaret suçunun farklı kanallar üzerinden işlenmesine olanak tanır. Kanun koyucu, bu dijital gerçekliği göz ardı etmemiş ve TCK m. 125/2 maddesiyle özel bir düzenleme getirmiştir. Bu maddeye göre, suçun mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi de temel suç ile aynı cezaya tabidir.
Bu kapsamda değerlendirilen sosyal medya eylemleri şunlardır:
- Özel Mesaj (DM) Yoluyla Hakaret: Instagram, Twitter (X), Facebook gibi platformların özel mesajlaşma özellikleri üzerinden gönderilen hakaret içerikli metinler, görseller veya ses kayıtları.
- Anlık Mesajlaşma Uygulamaları: WhatsApp, Telegram gibi uygulamalar üzerinden gönderilen ve kişinin onurunu zedeleyen her türlü ileti.
- E-posta veya SMS: Kişiye doğrudan gönderilen e-posta veya kısa mesajlar.
Buradaki en kritik hukuki yorum, bu tür iletilerin "huzurda hakaret" gibi kabul edilmesidir. Normal şartlarda, bir kişinin yokluğunda (gıyabında) yapılan hakaretin cezalandırılabilmesi için en az üç kişi tarafından öğrenilmesi (ihtilat unsuru) gerekir. Ancak TCK m. 125/2, doğrudan kişiye gönderilen dijital iletileri, sanki yüzüne karşı söylenmiş gibi değerlendirir ve bu nedenle üç kişinin duyması şartı aranmaz. Atılan bir direkt mesaj, tek başına suçun oluşması için yeterlidir.
Öte yandan, hukuki süreçlerde her eylemin kendi bağlamında değerlendirildiği unutulmamalıdır. TCK m. 129/3 uyarınca, hakaretin karşılıklı olarak işlenmesi durumunda, olayın niteliğine göre taraflardan birine veya her ikisine ceza verilmeyebilir ya da verilecek cezalarda indirim yoluna gidilebilir. Sosyal medyadaki hararetli tartışmalarda sıkça rastlanan bu durum, yargılamanın sonucunu doğrudan etkileyen önemli bir faktördür.
Elbette, istediğiniz bölümü aşağıda profesyonel ve SEO dostu bir yaklaşımla, tüm kurallara uygun olarak hazırladım.
Suçun Nitelikli Halleri ve Cezayı Artıran Durumlar
Sosyal medya üzerinden işlenen hakaret suçunun temel hali ve cezası belirli olsa da, Türk Ceza Kanunu (TCK) bazı durumları daha ağır birer ihlal olarak kabul eder. Bu durumlar, suçun işleniş biçimi, mağdurun kimliği veya hakaretin altında yatan sebep gibi unsurlara bağlı olarak cezayı önemli ölçüde artırır. Bu nitelikli haller, eylemin toplumsal etkisini ve mağdur üzerindeki yıkıcı potansiyelini göz önünde bulundurarak daha caydırıcı yaptırımlar öngörür. Özellikle sosyal medyanın kamusal doğası, bu nitelikli hallerin oluşumunda merkezi bir rol oynar.
Aleniyet Unsuru ve Cezanın Artırılması
Hakaret suçunun cezasını doğrudan etkileyen en yaygın ağırlaştırıcı nedenlerden biri aleniyet unsurudur. Aleniyet, suçun belirsiz sayıda kişi tarafından görülme, duyulma veya algılanma ihtimalinin bulunduğu bir ortamda işlenmesi anlamına gelir. Sosyal medya platformları, doğaları gereği bu unsurun en sık gerçekleştiği mecralardır.
Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinin 4. fıkrası (TCK m. 125/4), hakaret suçunun alenen işlenmesi halinde verilecek cezanın altıda bir (1/6) oranında artırılacağını açıkça hükme bağlamıştır. Bu ne anlama geliyor?
- Herkese açık bir Facebook profilinde yapılan hakaret içerikli bir paylaşım,
- Bir Instagram gönderisinin altına yazılan aşağılayıcı bir yorum,
- Twitter (X) platformunda bir kullanıcıyı hedef alan ve herkesin görebileceği bir "tweet",
- YouTube'da bir videonun yorumlar bölümüne yazılan küfürlü ifadeler,
tüm bu eylemler aleniyet unsurunu taşır. Çünkü bu paylaşımlar, kısıtlı bir arkadaş listesine değil, platformu kullanan herhangi bir kişinin erişimine açıktır.
Bu noktada Yargıtay'ın yaklaşımı kritik bir öneme sahiptir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin yerleşik kararlarına göre, aleniyetin oluşması için hakaret içeren içeriğin belirli sayıda kişi tarafından fiilen görülmüş olması şart değildir. İçeriğin, belirsiz sayıda kişi tarafından görülme potansiyeli taşıması yeterlidir. Dolayısıyla, "Ama benim paylaşımımı sadece 5 kişi beğendi" gibi bir savunma, aleniyet unsurunun varlığını ortadan kaldırmaz. Paylaşımın yapıldığı hesabın "herkese açık" olması, bu ağırlaştırıcı nedenin uygulanması için yeterli kabul edilir.
Aleniyetin yanı sıra, TCK m. 125/3 kapsamında düzenlenen diğer nitelikli haller de cezanın alt sınırını ciddi şekilde yükseltmektedir. Bu durumlarda cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz:
- Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı: Bir polise, hakime, öğretmene veya herhangi bir kamu görevlisine, yürüttüğü kamu hizmeti nedeniyle sosyal medya üzerinden hakaret edilmesi.
- Kişinin dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç ve düşüncelerinden dolayı: Bir kişinin siyasi görüşünü açıkladığı için, mensup olduğu dini inanç nedeniyle veya benimsediği bir felsefi düşünceden ötürü hedef alınarak onurunun zedelenmesi.
- Kişinin mensup olduğu dinin kutsal saydığı değerlere yönelik: Sadece kişiyi değil, kişinin inandığı dinin kutsal kabul ettiği kavram, sembol veya değerleri aşağılayıcı bir dille hedef almak.
Bu haller, suçun sadece bireysel bir saldırı olmaktan çıkıp toplumsal değerleri ve kamusal düzeni de hedef aldığını gösterdiği için kanun koyucu tarafından daha ağır şekilde cezalandırılmıştır.
Eleştiri Hakkı ile Hakaret Arasındaki Fark
Sosyal medya tartışmalarında en sık karşılaşılan savunmalardan biri, "Ben sadece eleştirdim" argümanıdır. İfade özgürlüğü, hem Anayasamız hem de Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesi (AİHS m. 10) ile güvence altına alınmış temel bir haktır. Bu hak, sert, rahatsız edici ve şok edici olabilecek eleştirileri de kapsar. Ancak bu özgürlük sınırsız değildir. Sınırın aşıldığı nokta, eleştirinin hakarete dönüştüğü andır.
Peki, hukuk bu ince çizgiyi nasıl çizer?
- Amaç ve Niyet: Eleştirinin amacı, bir düşünceyi, eseri, eylemi veya durumu olumlu ya da olumsuz yönleriyle değerlendirmektir. Kamu yararını veya bir konudaki tartışmayı ileriye taşımayı hedefler. Hakaretin amacı ise, doğrudan kişinin onur, şeref ve saygınlığını hedef alarak onu küçük düşürmek, aşağılamaktır.
- İçerik ve Üslup: Eleştiri, genellikle somut olgulara veya değer yargılarına dayanır. "Belediye başkanının trafik sorununa yönelik projesi yetersiz" demek bir eleştiridir. Ancak "Belediye başkanı zaten bir aptal, ne anlar bu işlerden" demek, konuyu kişiselleştirerek hakaret suçunu oluşturur. Kullanılan kaba, aşağılayıcı ve onur kırıcı ifadeler, eylemi eleştiri sınırlarının dışına taşır.
- Bağlam: İfadelerin kullanıldığı bağlam da son derece önemlidir. Bir siyasetçinin veya tanınmış bir sanatçının kamuya mal olmuş eylemleri, sıradan bir vatandaşa göre daha sert bir dille eleştirilebilir. Kamuoyunda tanınan kişilerin, görevleri ve konumları gereği eleştiriye daha fazla katlanma yükümlülükleri vardır. Ancak bu durum, onların kişilik haklarına yönelik keyfi saldırılara izin verildiği anlamına gelmez. Eleştiri, yine de kişinin onurunu zedeleyici boyutlara ulaşmamalıdır.
Yargıtay kararları, bu ayrımı yaparken ifadenin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgular. İfadelerin düşünce açıklama ve eleştiri sınırları içinde kalıp kalmadığı, haber verme ve bilgi edinme hakkı kapsamında olup olmadığı titizlikle incelenir. Eğer bir ifade, bir düşünceyi açıklamaktan ziyade, sırf kişiyi küçük düşürme kastı taşıyorsa, bu durum ifade özgürlüğü kapsamında korunmaz ve hakaret suçu olarak cezalandırılır.
Elbette, istediğiniz bölümü aşağıda profesyonel, SEO uyumlu ve MD formatında hazırladım.
Soruşturma Süreci, Delil Toplama ve Failin Tespiti
Sosyal medyada hakarete uğrayan bir kişinin adalete ulaşma yolu, doğru adımların atıldığı etkin bir soruşturma sürecinden geçer. Failin anonim bir profil arkasına gizlenmesi, sürecin imkânsız olduğu anlamına gelmez. Aksine, Türk Ceza Muhakemesi Kanunu ve Yargıtay'ın yerleşik içtihatları, mağdurların haklarını koruyacak mekanizmaları net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu bölümde, şikâyet aşamasından failin tespitine kadar izlenmesi gereken hukuki yol haritasını ve bu süreçte karşılaşılabilecek zorluklarla nasıl başa çıkılacağını detaylandıracağız.
Şikâyet ve Delillerin Korunması
Hukuki süreci başlatmanın ilk ve en kritik adımı, hakaret suçuna ilişkin delillerin usulüne uygun olarak toplanması ve korunmasıdır. Dijital delillerin kolayca silinebilir veya değiştirilebilir olması nedeniyle, mağdurun vakit kaybetmeden harekete geçmesi hayati önem taşır.
Hakarete uğradığınızı fark ettiğiniz anda yapmanız gereken ilk şey, ilgili içeriğin ekran görüntüsünü (screenshot) almaktır. Ancak bu ekran görüntüsü, alelade bir resimden daha fazlasını içermelidir. Hukuken geçerli ve güçlü bir delil elde etmek için ekran görüntüsünde şu unsurların net bir şekilde görünmesine özen gösterilmelidir:
- Hakaret içeren yorum, paylaşım veya mesajın tam metni.
- İçeriği paylaşan veya yazan kişinin kullanıcı adı ve profil bilgileri.
- Paylaşımın veya yorumun yapıldığı tarih ve saat bilgisi.
- Mümkünse, paylaşımın yapıldığı sayfanın URL (web adresi).
Bu delilleri topladıktan sonra, hakaret suçunun takibi şikâyete bağlı olduğundan, yasal süreyi kaçırmamak gerekir. Mağdur, hakaret eylemini ve faili öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde Cumhuriyet Başsavcılığı'na veya en yakın kolluk birimine (Polis Merkezi, Jandarma Karakolu) bir şikâyet dilekçesi ile başvurmalıdır. Bu dilekçede, olayın detayları anlatılmalı ve toplanan ekran görüntüleri gibi deliller ek olarak sunulmalıdır. Zamanında ve eksiksiz bir şikâyet, soruşturmanın sağlıklı bir şekilde başlamasının temelini oluşturur.
IP Adresi Tespiti ve Yurt Dışı Kaynaklı Zorluklar
Sosyal medyada işlenen suçlarda failin kimliğine ulaşmanın en temel yolu, hakaret içeren paylaşımın yapıldığı cihaza ait IP (İnternet Protokolü) adresinin tespit edilmesidir. Savcılık, soruşturma kapsamında ilgili sosyal medya sağlayıcısından (Facebook, Twitter, Instagram vb.) bu IP adresinin ve kullanıcının erişim kayıtlarının gönderilmesini talep eder.
Ancak bu aşamada önemli bir zorluk ortaya çıkmaktadır: Bu platformların büyük çoğunluğunun merkezleri Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunmaktadır. Bu nedenle, Türk adli makamlarının talepleri uluslararası adli yardımlaşma (istinabe) usulüyle iletilir. Geçmişte, ABD merkezli şirketlerin bu tür taleplere yavaş veya hiç yanıt vermemesi, soruşturmaların sonuçsuz kalmasına neden olabiliyordu.
Bu soruna karşı hem uluslararası mevzuat hem de Yargıtay içtihatları önemli güvenceler getirmiştir. Örneğin, ABD mevzuatında yer alan 18 U.S.C. § 2703(f) maddesi, servis sağlayıcıların bir IP adresine ilişkin trafik bilgilerini resmi bir talep üzerine 90 gün süreyle saklamakla yükümlü olduğunu düzenler. Bu süre, yine resmi bir taleple 90 gün daha uzatılabilir. Bu nedenle, şikâyetin hızlı yapılması, bu yasal süreler dolmadan IP bilgilerinin talep edilebilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Nitekim Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 13.01.2016 tarihli ve 2015/4151 E., 2016/259 K. sayılı kararında, bu sürelere riayet edilmeden yapılan araştırmaların eksik soruşturma teşkil edeceğini vurgulamıştır.
Daha da önemlisi, Yargıtay, "yurt dışı makamları cevap vermedi" gerekçesinin bir soruşturmayı kapatmak için yeterli bir sebep olmadığına dair net bir içtihat geliştirmiştir. Yargıtay, savcılıkların Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 172/1. maddesi uyarınca, failin kimliğini tespit etmek için tüm soruşturma imkânlarını kullanmakla yükümlü olduğunu belirtmektedir. Bu kapsamda savcılıklar;
- Açık kaynak araştırması yaparak şüpheli profilin arkadaş listesini, diğer paylaşımlarını, etiketlendiği fotoğrafları ve bıraktığı dijital izleri incelemelidir.
- Mağdurun, şüphelendiği kişiler hakkında bilgi vermesi durumunda bu kişilerin ifadelerine başvurmalıdır.
- Dava zamanaşımı süresi dolana kadar failin tespitine yönelik araştırmalara devam etmelidir.
Sonuç olarak, failin yurt dışı merkezli bir platformda anonim bir hesap kullanması, adaletin tecelli etmesine engel değildir. Mağdurun delillerini hızla toplaması ve şikâyette bulunması, savcılığın ise Yargıtay'ın çizdiği çerçevede etkin bir soruşturma yürütmesiyle, sosyal medyada işlenen hakaret suçlarının faillerinin tespiti ve cezalandırılması mümkündür.
Harika bir şekilde, makalenin son ve toparlayıcı bölümünü aşağıda bulabilirsiniz.
Hukuki Sonuçlar: Tazminat Hakkı ve Yargı Kararlarından Örnekler
Sosyal medya üzerinden işlenen hakaret suçu, fail için yalnızca Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında bir ceza davasıyla sonuçlanmaz. Eylemin aynı zamanda bir haksız fiil olması, mağdur için hukuki zeminde yeni haklar doğurur. Kişilik hakları zedelenen mağdur, ceza davasından bağımsız olarak, uğradığı manevi zararın giderilmesi için tazminat talep etme hakkına sahiptir. Yargıtay'ın bu konudaki yerleşik içtihatları, hem tazminat hakkının sınırlarını hem de suçun oluşumuna dair önemli detayları aydınlatmaktadır.
Manevi Tazminat Davası
Sosyal medyada aleni bir şekilde hakarete uğramak, kişinin toplum nezdindeki itibarını zedeler, onu küçük düşürür ve derin bir üzüntü yaşamasına neden olur. Bu durum, hukuken "kişilik haklarına saldırı" olarak nitelendirilir. Ceza davası, failin eyleminin kamu düzeni açısından cezalandırılmasını hedeflerken, manevi tazminat davası doğrudan mağdurun yaşadığı elem ve acıyı gidermeyi amaçlar.
Bu hakkın yasal dayanağı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 58. maddesidir. Bu maddeye göre, kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören kişi, uğradığı manevi zarara karşılık bir miktar paranın ödenmesini talep edebilir. Sosyal medyada yapılan bir hakaretin, kişinin onur ve saygınlığına yönelik açık bir saldırı olduğu düşünüldüğünde, manevi tazminat koşulları genellikle oluşmuş sayılır.
Bununla birlikte, mağdurun hakları yalnızca tazminatla sınırlı değildir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 24. ve 25. maddeleri, kişilik hakları saldırıya uğrayan kişiye daha geniş koruma imkânları sunar. Mağdur, bu maddelere dayanarak mahkemeden;
- Saldırının Önlenmesini: Henüz gerçekleşmemiş fakat gerçekleşmesi muhtemel bir saldırının engellenmesini isteyebilir.
- Saldırının Durdurulmasını: Devam eden bir saldırıya (örneğin hakaret içeren içeriğin yayında kalması) son verilmesini talep edebilir.
- Saldırının Hukuka Aykırılığının Tespitini: Gerçekleşmiş bir saldırının hukuka aykırı olduğunun mahkeme kararıyla sabitlenmesini isteyebilir.
Bu davalar, ceza davası ile birlikte veya tamamen bağımsız olarak açılabilir. Ceza mahkemesinde failin suçlu bulunması, hukuk mahkemesinde görülen tazminat davasında güçlü bir delil teşkil edecektir.
Mağdurun Belirlenebilirliği ve 'Beğeni' Eylemi
Yargı kararları, sosyal medyadaki eylemlerin hukuki niteliğini belirlemede kritik bir rol oynar. Özellikle iki konuda Yargıtay'ın görüşleri öne çıkmaktadır: mağdurun kimliğinin anlaşılabilir olması ve "beğeni" (like) eyleminin suçu oluşturup oluşturmadığı.
1. Mağdurun Belirlenebilirliği: Fail, hakaret ettiği kişinin ismini açıkça yazmasa bile sorumluluktan kurtulamaz. Yargıtay'a göre önemli olan, ifadenin kime yönelik olduğunun ortalama bir okuyucu tarafından anlaşılabilir olmasıdır. Bu konudaki emsal niteliğindeki Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 26.12.2017 tarihli, 2016/2955 E. ve 2016/8684 K. sayılı kararı, bu ilkeyi net bir şekilde ortaya koymuştur. Karara göre, bir paylaşımda kullanılan ifadeler, imalar, unvanlar veya paylaşıma eşlik eden bir görsel, mağdurun kim olduğunu tereddüde yer bırakmayacak şekilde belli ediyorsa, isim belirtilmese dahi hakaret suçu oluşur.
2. 'Beğeni' (Like) Eylemi: Sosyal medyada hakaret içeren bir gönderiyi sadece "beğenmek" tek başına suç teşkil eder mi? Yargıtay'ın bu konudaki yerleşik içtihadına göre, sadece 'beğenme' eylemi, hakaret suçunun unsurlarını oluşturmaz. Yargı, "beğeni" eylemini, içeriğin başkalarına yayılmasına veya aktarılmasına yönelik aktif bir irade olarak görmemektedir. Ancak bu durum, "beğeni"nin tamamen masum olduğu anlamına gelmez. Eğer kullanıcı, hakaret içeren gönderiyi beğenmekle kalmayıp, bunu kendi profilinde "retweet" veya "paylaş" gibi fonksiyonlarla yeniden yayınlarsa ya da altına destekleyici veya ek bir hakaret içeren yorum yaparsa, suça iştirak etmiş sayılır ve cezai sorumluluğu doğar.
Sonuç olarak, sosyal medya platformlarının bir "özgürlük" alanı olduğu kadar bir "sorumluluk" alanı olduğu da unutulmamalıdır. Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesi, sanal ortamda söylenen sözlerin gerçek hayattaki gibi hukuki sonuçlar doğuracağını açıkça ortaya koymaktadır. Suçun alenen işlenmesi cezayı artırırken, mağdurun fiili ve faili öğrenmesinden itibaren 6 ay içinde şikâyette bulunması hak düşürücü bir süredir. Failin kimliğinin tespiti için yürütülen IP adresi araştırmaları ve Yargıtay'ın ısrarlı soruşturma talepleri, anonim hesaplar arkasına saklanmanın bir koruma sağlamadığını göstermektedir. Ceza sorumluluğunun yanı sıra, mağdurların Türk Borçlar Kanunu kapsamında manevi tazminat talep etme hakkı da bulunmaktadır. Dolayısıyla, ifade özgürlüğü sınırları içinde kalarak eleştiri yapmak bir hak iken, bu sınır aşılarak kişilerin onur ve saygınlığına saldırmak, hem cezai hem de hukuki yaptırımları beraberinde getiren ciddi bir eylemdir.