
Yalan Tanıklığa Azmettirme Cezası
Türk Ceza Kanunu'nun 272. maddesinde düzenlenen yalan tanıklık suçu ve bu suça azmettirme eyleminin hukuki sonuçları hakkında bilgi almak isteyenler için hazırladığımız kapsamlı rehber. Suçun unsurları, ceza miktarları, nitelikli halleri, etkin pişmanlık hükümleri ve Yargıtay kararları ışığında detaylı açıklamalar.
Yalan Tanıklık Suçunun Tanımı ve Temel Unsurları
Yalan tanıklık suçu, Türk hukuk sistemi içerisinde adaletin sağlıklı işleyişini korumak amacıyla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenmiş önemli bir suç türüdür. Bu suç, TCK 272, 273 ve 274. maddeleri kapsamında "Millete ve Devlete Karşı Suçlar" başlığı altında yer alan "Adliyeye Karşı Suçlar" bölümünde detaylı olarak ele alınmıştır.
Suçun Kanuni Tanımı
TCK 272. maddesinin birinci fıkrası yalan tanıklık suçunu şu şekilde tanımlamaktadır: "Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimse". Bu tanımdan hareketle, yalan tanıklık suçunun oluşabilmesi için belirli unsurların bir araya gelmesi gerekmektedir.
Suçun temel şeklinde 4 ay ile 1 yıl arasında hapis cezası öngörülmüştür. Ancak suçun işlenme şekli ve koşullarına göre bu ceza miktarları önemli ölçüde artabilmektedir. Mahkeme huzurunda veya yemin ettirerek yapılan yalan tanıklık durumunda ceza 1 yıl ile 3 yıl arasında hapis cezasına yükselmekte, üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçların soruşturması sırasında yalan tanıklık yapılması halinde ise 2 yıl ile 4 yıl arasında hapis cezası uygulanmaktadır.
Yetkili Makamlar
Yalan tanıklık suçunun oluşması için tanık dinlemeye yetkili makamlar önünde gerçeğe aykırı beyanda bulunulması zorunludur. Bu makamlar hukuki süreçlerin farklı aşamalarına göre belirlenmektedir:
- Soruşturma aşamasında: Cumhuriyet savcısı tanık dinlemeye yetkili makam olarak kabul edilmektedir
- Kovuşturma aşamasında: Mahkeme, naip hakim ve istinabe olunan hakim tanık dinleme yetkisine sahiptir
- Diğer durumlar: Kanunun özel olarak yetki verdiği kurum ve kuruluşlar
Bu noktada özellikle vurgulanması gereken husus, kolluk kuvvetlerinin tanık dinleme yetkisinin bulunmamasıdır. Polis veya jandarma önünde verilen beyanlar, hukuki anlamda tanık beyanı olarak kabul edilmemektedir. Bu nedenle kolluk önünde verilen yalan beyanlar, yalan tanıklık suçunu oluşturmamaktadır.
Suçun Maddi Unsurları
Yalan tanıklık suçunun maddi unsurları, suçun gerçekleşmesi için gerekli olan objektif koşulları ifade etmektedir. Bu unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan soruşturma: Suçun konusunu, ceza hukuku veya diğer hukuk dalları kapsamında hukuka aykırı sayılan fiiller oluşturmaktadır. Bu fiilin mutlaka suç teşkil etmesi gerekmez; idari veya disiplin soruşturmaları da bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Gerçeğe aykırı tanıklık yapılması: Bu unsur iki farklı şekilde gerçekleşebilir:
- Doğrudan yalan söyleme: Tanığın bildiği gerçeklerin tam tersini beyan etmesi
- Bilgiyi saklama: Tanığın olayla ilgili bilgilerini kısmen veya tamamen gizlemesi
Bilinçli hareket etme: Suçun oluşması için tanığın bilerek ve isteyerek gerçeğe aykırı beyanda bulunması gerekmektedir. Yanılma, unutma, ihmal veya bilmeme nedeniyle verilen yanlış beyanlar yalan tanıklık suçunu oluşturmamaktadır.
Tanık sıfatının varlığı: Failin mutlaka tanık sıfatıyla dinlenmesi gerekmektedir. Sanık, şüpheli, müşteki veya mağdur sıfatıyla verilen beyanlar bu suçu oluşturmamaktadır.
Yetkili makam önünde beyanda bulunma: Yukarıda belirtildiği üzere, tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurullar önünde beyanda bulunulması zorunludur.
Yalan tanıklık suçu, soyut tehlike suçu niteliğindedir. Bu durum, suçun tamamlanması için herhangi bir zararın ortaya çıkmasının beklenmemesi anlamına gelmektedir. Aynı zamanda sırf hareket suçu kategorisinde yer aldığından, sadece gerçeğe aykırı tanıklık yapma fiilinin gerçekleşmesi suçun oluşması için yeterlidir.
Suçun mağduru hem toplum hem de aleyhine yalan tanıklık yapılan kişidir. Adalet sistemine olan güvenin sarsılması ve yargı mekanizmasının yanıltılması nedeniyle toplumsal zarar ortaya çıkarken, aleyhine tanıklık yapılan kişi de doğrudan mağdur konumunda bulunmaktadır.
Yetkili Makamlar ve Kolluk İfadelerinin Durumu
Yalan tanıklık suçunun oluşabilmesi için öncelikle tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı beyanda bulunulması gerekmektedir. Bu nedenle hangi makamların tanık dinleme yetkisine sahip olduğu ve kolluğun bu konudaki durumunun açıklığa kavuşturulması büyük önem taşımaktadır.
Tanık Dinlemeye Yetkili Makamlar
TCK 272. maddesi kapsamında yalan tanıklık suçunun oluşabilmesi için yetkili kişi veya kurul önünde tanıklık yapılması zorunludur. Ceza muhakemesi sürecinde tanık dinleme yetkisine sahip makamlar, soruşturma ve kovuşturma evrelerine göre farklılık göstermektedir.
Soruşturma evresinde tanık dinleme yetkisi Cumhuriyet savcısına aittir. Cumhuriyet savcısı, suç şüphesi üzerine başlatılan soruşturma kapsamında tanıkları dinleyerek delil toplar ve kamu davası açıp açmama konusunda karar verir. Bu aşamada tanık sıfatıyla dinlenen kişilerin gerçeğe aykırı beyanlarda bulunması halinde yalan tanıklık suçu oluşabilir.
Kovuşturma evresinde ise tanık dinleme yetkisi mahkemelere aittir. Bu kapsamda:
- Mahkeme (asliye ceza mahkemesi, ağır ceza mahkemesi vb.)
- Naip hakim (mahkemenin görevlendirdiği hakim)
- İstinabe olunan hakim (başka bir yerdeki mahkemeden istinabe yoluyla tanık dinleme görevi alan hakim)
Bu makamlar önünde yapılan tanıklıklar, TCK 272. madde kapsamında değerlendirilir ve gerçeğe aykırı olması halinde yalan tanıklık suçu oluşur.
Kolluğun Yetkisi
Yalan tanıklık suçu açısından en önemli ayrımlardan biri kolluk kuvvetlerinin tanık dinleme yetkisinin bulunmamasıdır. Bu konu, Yargıtay kararları ile netlik kazanmış ve içtihat haline gelmiştir.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 2009/16212 Esas, 2009/12656 Karar, 24.06.2009 tarihli kararında açıkça belirtildiği üzere, kolluk önünde verilen ifade yalan tanıklık suçunu oluşturmamaktadır. Kararda şu hususlar vurgulanmıştır:
- Soruşturma evresinde tanık dinlemeye yetkili makam Cumhuriyet savcısıdır
- Kovuşturma evresinde tanık dinlemeye yetkili makam mahkeme, naip hakim veya istinabe olunan hakimdir
- Kolluk görevlilerinin "tanık dinleme" yetkisi bulunmamaktadır
- Kolluk görevlileri sadece "ifade sahibi" sıfatıyla kişileri dinleyebilmektedir
Bu içtihat, Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 2020/13947 Esas, 2021/2757 Karar sayılı kararıyla da teyit edilmiştir. Kararda, kolluğun tanık dinleme yetkisinin olmadığı ve bu nedenle kollukta verilen beyanlar nedeniyle yalan tanıklık suçunun oluşmayacağı açıkça belirtilmiştir.
Kolluğun bu konudaki yetkisizliği, ceza muhakemesi sisteminin temel ilkelerine dayanmaktadır:
- Kolluk, suç işlendiği şüphesi üzerine ilk müdahaleyi yapan birimdir
- Kolluk bilgi toplama ve koruma fonksiyonu görür
- Tanık dinleme yetkisi, yargı organlarına mahsus bir yetkidir
- Bu ayrım, görevler ayrılığı ilkesinin bir sonucudur
Sanık Sıfatıyla Verilen Beyanların Durumu
Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 2023/3260 Esas, 2024/1659 Karar sayılı kararında önemli bir ayrım daha yapılmıştır. Karara göre sanık sıfatıyla verilen beyanlar nedeniyle yalan tanıklık suçu oluşmamaktadır. Bu karar şu hususları açıklığa kavuşturmuştur:
- Yalan tanıklık suçunun oluşması için failin tanık sıfatıyla dinlenmesi gerekmektedir
- Sanık sıfatıyla savunma alınırken verilen beyanlar yalan tanıklık suçunu oluşturmaz
- Şüpheli sıfatıyla verilen ifadeler de aynı şekilde yalan tanıklık kapsamında değerlendirilmez
Bu durumun temelinde, sanığın kendini suçlayıcı beyanda bulunmama hakkı ve savunma hakkının korunması ilkeleri bulunmaktadır.
Pratik Sonuçları
Bu hukuki çerçeve, uygulamada önemli sonuçlar doğurmaktadır:
- Polis veya jandarma karakolunda verilen yalan beyanlar yalan tanıklık suçu oluşturmaz
- İlk ifade tutanakları nedeniyle yalan tanıklık davası açılamaz
- Kollukta şüpheli sıfatıyla verilen ifade ile mahkemede tanık sıfatıyla verilen ifade arasındaki çelişki tek başına yalan tanıklık suçunu oluşturmaz
- Yalan tanıklık suçu ancak yetkili makamlar önünde tanık sıfatıyla verilen beyanlar için gündeme gelebilir
Bu ayrım, hukuki güvenlik açısından büyük önem taşımaktadır ve ceza muhakemesinin adil yürütülmesi için gerekli bir düzenlemedir.
Ceza Artırımları ve Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Haller
Yalan tanıklık suçunun temel cezaları, bu eylemin doğurduğu sonuçlara göre önemli ölçüde artırılabilmektedir. TCK 272. maddesinin 4-8. fıkraları, yalan tanıklığın sebep olduğu hukuki sonuçlara bağlı olarak uygulanacak ağırlaştırılmış ceza düzenlemelerini içermektedir. Bu düzenlemeler, yalan tanıklığın adalet sistemine verdiği zararın boyutuyla orantılı olarak ceza artırımları öngörmektedir.
Koruma Tedbiri Uygulanması
TCK 272/4. fıkrası, aleyhine yalan tanıklık yapılan kişiye koruma tedbiri uygulanması durumunda özel bir ceza artırımı düzenlemektedir. Bu hükme göre, yalan tanıklık sonucunda koruma tedbiri uygulanmışsa cezalar yarı oranında artırılır.
Koruma tedbirleri, gözaltı ve tutuklama dışında kalan ve kişinin özgürlüğünü kısıtlayan tedbirleri ifade etmektedir. Bu tedbirler arasında:
- Adli kontrol uygulanması
- Yurt dışına çıkış yasağı konulması
- Belirli yerlerden uzaklaştırma kararı
- Pasaport ve sürücü belgesine el konulması
- Düzenli olarak adliyeye başvurma yükümlülüğü
Bu fıkranın uygulanabilmesi için, yalan tanıklık ile koruma tedbirinin uygulanması arasında doğrudan nedensellik bağının bulunması gerekmektedir. Koruma tedbiri, tamamen yalan tanıklığın sonucu olarak ve bu tanıklığın etkisiyle uygulanmış olmalıdır.
Gözaltı ve Tutuklama
TCK 272/5. fıkrası, yalan tanıklık sonucu gözaltına alma veya tutuklama kararı verilmesi durumunu ayrı bir nitelikli hal olarak düzenlemektedir. Bu hükümde, fail ayrıca "kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma" suçundan dolaylı fail olarak cezalandırılır.
Bu düzenleme, yalan tanıklığın en ağır sonuçlarından biri olan kişi özgürlüğünün kısıtlanması durumunda özel bir koruma sağlamaktadır. Buradaki önemli husus, failin dolaylı faillik sıfatıyla sorumlu tutulmasıdır. Dolaylı faillik, TCK 37/2. maddesi kapsamında, suçun işlenmesinde başkasını araç olarak kullanan kişinin sorumluluğunu ifade etmektedir.
Gözaltı ve tutuklama durumunda fail:
- Temel yalan tanıklık suçundan sorumlu tutulur
- Ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolaylı fail olarak cezalandırılır
- Her iki suçtan alınan cezalar içtima hükümlerine göre belirlenir
Bu hükmün uygulanabilmesi için, gözaltı veya tutuklama kararının doğrudan yalan tanıklığın sonucu olarak verilmiş olması ve aralarında nedensellik bağının bulunması zorunludur.
Müebbet Hapis Mahkumiyeti
TCK 272/6. fıkrası, yalan tanıklığın en ağır sonuçlarından biri olan müebbet hapis mahkumiyetine ilişkin özel düzenleme içermektedir. Bu hükme göre, aleyhine yalan tanıklık yapılan kişinin ağırlaştırılmış müebbet veya müebbet hapis cezasına mahkum olması halinde 20 yıldan 30 yıla kadar hapis cezası verilmektedir.
Bu fıkranın uygulanması için aranan şartlar:
- Aleyhine yalan tanıklık yapılması
- Bu tanıklığın etkisiyle müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkumiyet
- Tanıklık ile mahkumiyet arasında nedensellik bağının bulunması
TCK 272/7. fıkrası ise, müebbet hapis cezasının infazına başlanması durumunda ek bir artırım öngörmektedir. Bu halde, altıncı fıkrada öngörülen ceza yarı oranında artırılır. Bu durumda ceza miktarı 30 yıldan 45 yıla çıkabilmektedir.
TCK 272/8. fıkrası, hapis cezası dışındaki yaptırımlara ilişkin düzenleme içermektedir. Buna göre, aleyhine yalan tanıklık yapılan kişi hakkında hapis cezası dışında adli veya idari yaptırım uygulanmışsa 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası verilir.
Bu fıkra kapsamındaki yaptırımlar şunlardır:
- Adli para cezası
- Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
- Müsadere kararları
- Meslekten men
- İdari para cezaları
- Lisans iptal işlemleri
Bu ceza artırımlarının tamamı, yalan tanıklığın adalet sistemine verdiği zararın boyutuyla orantılı olarak düzenlenmiştir. Yargıtay uygulamasında, bu hükümlerin uygulanabilmesi için yalan tanıklık ile ortaya çıkan sonuç arasında doğrudan nedensellik bağının ispatlanması gerekmektedir. Ayrıca, ceza artırımlarının hesaplanmasında temel ceza üzerinden işlem yapılması ve tüm indirim sebeplerinin dikkate alınması zorunludur.
Bu ağırlaştırılmış ceza düzenlemeleri, yalan tanıklık suçunun toplumsal zararının ve adalet sistemine olan etkisinin ciddiyetini yansıtmakta ve caydırıcı etki yaratmayı amaçlamaktadır.
Etkin Pişmanlık ve Şahsi Cezasızlık Hükümleri
Yalan tanıklık suçu kapsamında Türk Ceza Kanunu, suçu işleyen kişinin sonradan pişman olarak gerçeği söylemesi durumunda çeşitli indirim imkanları tanımaktadır. Bu hükümler, adaletin gerçekleşmesi amacını güderek yalan tanıklık yapan kişilerin doğruyu söylemesini teşvik etmektedir.
Etkin Pişmanlık Zamanlaması
TCK 274. maddesi, etkin pişmanlık hükümlerini detaylı bir şekilde düzenlemektedir. Bu düzenleme, yalan tanıklık yapan kişinin ne zaman gerçeği söylediğine bağlı olarak farklı sonuçlar doğurmaktadır.
Tam Cezasızlık Hali
Etkin pişmanlığın en kapsamlı sonucunu doğuran durum, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında herhangi bir hak kısıtlaması kararı verilmeden önce gerçeğin söylenmesidir. Bu durumda TCK 274/1 maddesi gereğince hiç ceza verilmez. Hak kısıtlaması kavramından kasıt:
- Gözaltına alma kararı
- Tutuklama kararı
- Adli kontrol tedbiri
- Yurt dışına çıkış yasağı
- Diğer koruma tedbirleri
Kısmi Ceza İndirimi Halleri
Hak kısıtlaması kararı verildikten sonra ancak hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, TCK 274/2 maddesi uyarınca cezanın üçte ikisinden yarısına kadar indirimi yapılabilir. Bu düzenleme, yargılama sürecinin henüz tamamlanmadığı aşamada gerçeğin ortaya çıkmasını teşvik etmektedir.
Son olarak, mahkumiyet kararı kesinleşmeden önce gerçeğin söylenmesi durumunda ise TCK 274/3 maddesi gereğince cezanın yarısından üçte birine kadar indirimi uygulanabilir.
Etkin Pişmanlığın Kapsamı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2018/206 sayılı kararı, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulama alanına önemli bir sınırlama getirmiştir. Bu karara göre, etkin pişmanlık hükümleri yalnızca aleyhine yalan tanıklık yapılması durumunda uygulanabilir. Lehine yalan tanıklık yapılması halinde TCK 274 maddesi hükümleri uygulanamaz.
Bu ayrımın nedeni, lehine yalan tanıklık yapılması durumunda mağdurun bulunmaması ve adaletin gerçekleşmesi açısından farklı bir değerlendirme yapılması gerekliliğidir.
Aile Bağı Nedeniyle Cezasızlık
TCK 273. maddesi, yalan tanıklık suçunda özel bir cezasızlık hali düzenlemektedir. Bu madde, aile bağlarının korunması ilkesini gözetmekte ve belirli yakınlık derecesindeki kişiler için özel hükümler öngörmektedir.
Cezasızlık Kapsamındaki Kişiler
TCK 273 maddesi kapsamında ceza indirimi veya tam cezasızlık uygulanabilecek kişiler şunlardır:
- Üstsoy (anne, baba, büyükanne, büyükbaba)
- Altsoy (çocuk, torun)
- Eş
- Kardeş
Bu kişiler aleyhine tanıklık yapmaktan kaçınmak amacıyla yalan tanıklık yaparlarsa, hakim takdir yetkisini kullanarak ceza vermeyebilir veya cezada indirim yapabilir.
Tanıklıktan Çekinme Hakkının Hatırlatılmaması
TCK 273 maddesinin diğer bir önemli düzenlemesi, tanıklıktan çekinme hakkının hatırlatılmadan yalan tanıklık yapılması durumunda da aynı hükümlerin uygulanacağını belirtmesidir. Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre, yakın akrabalar tanıklıktan çekinebilir. Bu hakkın hatırlatılmaması durumunda yapılan yalan tanıklık için de ceza indirimi veya cezasızlık uygulanabilir.
Takdir Yetkisi
Bu maddedeki düzenlemeler zorunlu değil, ihtiyari niteliktedir. Hakim, somut olayın özelliklerini değerlendirerek:
- Hiç ceza vermeyebilir
- Cezada indirim yapabilir
- Normal cezayı verebilir
Bu takdir yetkisinin kullanımında, suçun işleniş şekli, failin kişisel durumu ve mağdurun uğradığı zarar gibi faktörler dikkate alınır.
Etkin pişmanlık ve şahsi cezasızlık hükümleri, yalan tanıklık suçunun sosyal boyutunu göz önünde bulundurarak adaletin gerçekleşmesi ve aile bağlarının korunması arasında denge kurmaya çalışan önemli düzenlemelerdir.
Önemli Yargıtay Kararları ve İçtihatlar
Türk Ceza Kanunu'nun 272. maddesinde düzenlenen yalan tanıklık suçu ve bu suça azmettirme konusunda Yargıtay'ın vermiş olduğu kararlar, suçun unsurlarının belirlenmesi ve uygulamada karşılaşılan sorunların çözümlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu kararlar, hem teorik hem de pratik açıdan suçun sınırlarını çizen önemli içtihatları oluşturmaktadır.
Suçun Unsurlarına İlişkin Kararlar
Yargıtay'ın yalan tanıklık suçunun unsurlarına ilişkin vermiş olduğu kararlar, suçun oluşması için gerekli şartların net bir şekilde belirlenmesine katkı sağlamıştır. Bu kararlarda özellikle tanığın kastının varlığı ve gerçeğe aykırılığın objektif olarak tespit edilmesi konuları ön plana çıkmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2015/154 sayılı kararı, yalan tanıklık suçunun değerlendirilmesinde kritik bir içtihat oluşturmuştur. Bu karara göre, duyduğunu anlatan tanığın ifadelerindeki kısmi çelişkiler tek başına yalan tanıklık suçunu oluşturmaz. Karar, tanığın bizzat olayı görmeyip başkasından duyduklarını aktarması durumunda, beyanlar arasındaki çelişkilerin suçun oluşması için yeterli olmadığını açıkça belirtmiştir.
Bu yaklaşım, yalan tanıklık suçunun bilinçli ve kasıtlı olarak işlenmesi gerekliliğini vurgulamaktadır. Tanığın yanılma, unutma veya farklı yorumlama nedeniyle verdiği çelişkili beyanlar, suçun manevi unsurunu oluşturmaz.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 2021/2411 Esas, 2023/2408 Karar sayılı kararı ise, tanığın olay hakkında bilgisi bulunmadığını söylemesinin yalan tanıklık suçu oluşturmayacağını hükme bağlamıştır. Bu karar, tanığın gerçekten bilgi sahibi olmadığı konularda "bilmiyorum" demesinin hukuki bir hakkı olduğunu ve bu durumun suç teşkil etmeyeceğini açıkça ortaya koymuştur.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 2023/3260 Esas, 2024/1659 Karar sayılı kararında ise, sanık sıfatıyla verilen beyanlar nedeniyle yalan tanıklık suçunun oluşmayacağı belirtilmiştir. Bu karar, suçun oluşması için failin mutlaka tanık sıfatıyla dinlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Ayrıca, Yargıtay'ın kolluk önünde verilen beyanlarla ilgili yerleşik içtihadı da büyük önem taşımaktadır. Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 2009/16212 Esas, 2009/12656 Karar sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere, kolluk kuvvetlerinin tanık dinleme yetkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle polis veya jandarma önünde verilen yalan beyanlar, yalan tanıklık suçunu oluşturmaz.
Azmettirme ile İlgili Kararlar
Yalan tanıklığa azmettirme konusunda Yargıtay'ın vermiş olduğu kararlar, suçun iştirak hükümlerinin nasıl uygulanacağı konusunda önemli açıklamalarda bulunmaktadır. Bu kararlar, azmettirme suçunun unsurlarının titizlikle incelenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 2014/2023 Esas, 2014/5123 Karar sayılı kararı, yalan tanıklığa azmettirme suçunun değerlendirilmesi açısından emsal nitelik taşımaktadır. Bu kararda mahkeme, sanık H.K.'nın yalan ifade vermesinde sanık S.Ş.'nin azmettirme rolünün bulunup bulunmadığını incelemiş ve azmettirme suçunun unsurlarının oluşmadığına karar vererek sanığın beraatine hükmetmiştir.
Bu karar, azmettirme suçunun oluşması için azmettirme iradesinin açık bir şekilde ortaya konulması gerektiğini göstermektedir. Sadece yalan tanıklık yapılmış olması, başka bir kişinin bu eyleme azmettirdiği anlamına gelmez. Azmettirme kastının ve bu yöndeki somut davranışların ispatlanması gerekmektedir.
Yargıtay'ın bu kararı, azmettirme suçunun şüphe üzerine değil, kesin deliller üzerine kurulması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Azmettiren kişinin, yalan tanıklık yapması için başkasını teşvik ettiği, ikna ettiği veya zorladığının somut delillerle ispatlanması zorunludur.
Etkin pişmanlık hükümleri açısından da Yargıtay'ın kararları rehber nitelik taşımaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2018/206 sayılı kararı, etkin pişmanlık hükümlerinin yalnızca aleyhine yalan tanıklık yapılması durumunda uygulanabileceğini, lehine yalan tanıklık yapılması halinde TCK 274. maddesi hükümlerinin uygulanamayacağını karara bağlamıştır.
Sonuç olarak, yalan tanıklık suçu ve bu suça azmettirme eyleminin hukuki çerçevesi, Türk Ceza Kanunu'nun 272. maddesi ile ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Suçun oluşması için tanık dinlemeye yetkili makamlar önünde bilinçli olarak gerçeğe aykırı beyanda bulunulması gerekmekte, kolluk önünde verilen beyanlar bu kapsamda değerlendirilmemektedir. Yargıtay'ın yerleşik içtihatları, suçun unsurlarının titizlikle değerlendirilmesi, azmettirme eyleminin somut delillerle ispatlanması ve etkin pişmanlık hükümlerinin doğru uygulanması konularında önemli rehberlik sağlamaktadır. Bu suç türünde cezalar, temel halde 4 ay ile 1 yıl hapis arasında değişirken, nitelikli hallerde 4 yıla kadar çıkabilmekte, neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerde ise önemli ölçüde artmaktadır. Etkin pişmanlık ve şahsi cezasızlık hükümleri, adaletin gerçekleşmesi amacıyla önemli fırsatlar sunmaktadır.