Menfî Tespit Davası Nedir

Menfî Tespit Davası Nedir

Haksız icra takiplerine maruz kalan borçlular için en etkili hukuki koruma yolu olan menfi tespit davası hakkında bilmeniz gereken her şey. İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesinde düzenlenen bu dava türünün açılma şartları, sonuçları ve tazminat hakları detaylı olarak ele alınmaktadır. Uzman hukukçular tarafından hazırlanan kapsamlı rehber ile menfi tespit davasının tüm yönlerini öğrenin.

Menfi Tespit Davasının Tanımı ve Hukuki Dayanağı

Dava Tanımı

Menfi tespit davası, davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukuki ilişkinin mevcut olmadığının tespiti için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bu dava türü, gerçekte var olmayan bir borç veya geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan borçlunun, gerçekte borçlu bulunmadığını ispat etmek amacıyla başvurduğu temel hukuki koruma yoludur.

Menfi tespit kavramı, kelime anlamı olarak "olumsuz tespit" anlamına gelmektedir. Bu doğrultuda menfi tespit davası, borçlu olunmadığının tespiti davası olarak da ifade edilir. Dava, borçlunun hukuki durumunu netleştirmek ve haksız icra takiplerinden korunmak için önemli bir araç niteliği taşımaktadır.

Bu dava türünün temel amacı, borçsuzluğun mahkemece tespiti yoluyla borçlunun hukuki güvenliğini sağlamaktır. Özellikle günümüzde artan icra takipleri karşısında, borçluların haklarını koruyabilmeleri için vazgeçilmez bir hukuki enstrüman haline gelmiştir.

Yasal Düzenleme

Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesinde temel düzenlemesini bulmuştur. İİK m.72, bu dava türünün açılma şartlarını, usulünü ve sonuçlarını detaylı bir şekilde düzenlemektedir.

İİK m.72 hükmü şu şekildedir: "Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir." Bu düzenleme, borçlunun hem önleyici hem de durdurucu nitelikte dava açma imkanını tanımaktadır.

Menfi tespit davası aynı zamanda HMK m.106 kapsamında tespit davası niteliği taşımaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 106. maddesi, tespit davalarının genel çerçevesini çizerek, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun belirlenmesi talebini düzenlemektedir.

HMK m.114 ise hukuki yarar şartının dava şartı olarak kabul edildiğini belirtmektedir. Bu madde uyarınca, davacının davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunması zorunludur. Bu şart, menfi tespit davaları için de geçerli olup, borçlunun gerçek bir tehdit altında bulunması gerekmektedir.

Yasal düzenleme, borçlunun icra takibinden önce, takip sırasında veya takipten sonra menfi tespit davası açabileceğini açıkça belirtmektedir. Bu esneklik, borçlunun farklı aşamalarda hukuki korunma imkanına sahip olmasını sağlamaktadır.

Dava Türleri

Menfi tespit davaları, açılma zamanına göre iki temel kategoriye ayrılmaktadır:

İcra Takibinden Önce Açılan Davalar (Önleyici Nitelikli Davalar)

Bu tür davalar, henüz icra takibi başlatılmadan önce, borçlunun alacaklının takip başlatma tehdidi karşısında açtığı davalardır. Önleyici nitelikli bu davalar, borçlunun proaktif bir koruma sağlamasına imkan tanır. Alacaklının borç bildirimi, ihtarname, protesto gibi belgeler bu tür davaların açılması için yeterli hukuki yarar oluşturabilir.

İcra Takibinden Sonra Açılan Davalar (Durdurucu Nitelikli Davalar)

İcra takibi başlatıldıktan sonra açılan menfi tespit davaları, mevcut takibin etkilerini durdurmaya yönelik olarak açılır. Bu durumda borçlu, icra takibinin devam etmesi karşısında borçsuzluğunun tespitini talep eder. Ancak bu tür davalarda icra takibinin kendiliğinden durması söz konusu değildir.

Karma Nitelikli Durumlar

Bazı durumlarda, icra takibi sırasında açılan davalar hem önleyici hem de durdurucu nitelik taşıyabilir. Özellikle takibin farklı aşamalarında açılan davalar bu kategoriye girmektedir.

Her iki dava türü de aynı hukuki sonuçları doğurmakta, ancak usul açısından farklılıklar göstermektedir. Takipten önce açılan davalarda ihtiyati tedbir imkanları daha geniş iken, takipten sonra açılan davalarda bu imkanlar sınırlıdır.

Menfi tespit davası, borçlunun hukuki güvenliğini sağlayan temel bir koruma mekanizması olarak, icra hukukunun vazgeçilmez unsurlarından biridir. Yasal düzenlemelerin sağladığı bu çerçeve, hem borçlu hem de alacaklı haklarının dengeli bir şekilde korunmasını amaçlamaktadır.

Dava Açma Şartları ve Hukuki Yarar

Menfi tespit davası açabilmek için belirli şartların yerine getirilmesi ve davacının hukuki yararının bulunması gerekmektedir. Bu şartların doğru değerlendirilmesi, davanın başarısı açısından kritik öneme sahiptir.

Hukuki Yarar Şartı

Hukuki yarar, menfi tespit davasının en temel şartlarından biridir. HMK m.114 uyarınca hukuki yarar dava şartı olarak kabul edilmiş olup, mahkeme tarafından yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Davacının bu davayı açmakta güncel ve korunmaya değer bir yararının bulunması zorunludur.

Hukuki yarar şartının varlığı, somut olayın özelliklerine göre değerlendirilir. Borçlunun gerçek bir tehdit altında bulunması ve bu tehdidi ortadan kaldırmak için başka etkili bir hukuki yolunun bulunmaması halinde hukuki yarar şartı gerçekleşmiş sayılır.

Yargıtay 11HD 30.11.1982 tarih, 6501/7252 sayılı kararında belirtildiği üzere, ödeme emrine itiraz eden borçlunun icra takibi mevcut olduğu sürece menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmaktadır. Bu karar, borçlunun itiraz etmiş olmasının tek başına hukuki yararı ortadan kaldırmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Öte yandan Yargıtay 19HD 2018/2723 E., 2018/6208 K., 29.11.2018 tarihli kararında vurgulandığı gibi, eda davasının açılmasının mümkün olduğu hallerde tespit davası açılanamaz. Bu durum, hukuki yarar ilkesinin katı bir şekilde uygulandığını göstermektedir.

Hukuki yarar şartının bulunmadığı durumlar şunlardır:

  • Borç tamamen ödenmiş ve icra takibi sona ermiş ise
  • Alacaklının herhangi bir takip tehdidi bulunmuyor ise
  • Aynı konuda kesinleşmiş mahkeme kararı var ise
  • Davacının başka etkili hukuki yolları mevcut ise

Dava Açma Zamanı

Menfi tespit davası, icra takibinden önce, takip sırasında veya takipten sonra açılabilir. Her bir durumun kendine özgü hukuki sonuçları ve prosedürel farklılıkları bulunmaktadır.

Takipten Önce Açılan Davalar: Bu tür davalar önleyici nitelik taşır. Borçlu, henüz icra takibi başlatılmadan önce borçsuzluğunun tespitini talep edebilir. Bu durumda davacının hukuki yararının varlığı için:

  • Alacaklının borç bildirimi yapması
  • İhtarname gönderilmesi
  • Protesto çekilmesi
  • Sözlü veya yazılı takip tehdidi bulunması gibi somut delillerin varlığı aranır.

Takip Sırasında Açılan Davalar: İcra takibi devam ederken açılan menfi tespit davaları en yaygın uygulama alanına sahiptir. Bu durumda borçlunun hukuki yararı açık şekilde mevcuttur çünkü aktif bir icra takibi söz konusudur.

Takipten Sonra Açılan Davalar: İcra takibi tamamlandıktan sonra açılan davalar genellikle istirdat davası niteliği kazanır. Ancak takip henüz kesinleşmemiş veya borç ödenmemiş ise menfi tespit davası açılabilir.

İhtiyati Tedbir Uygulaması

Menfi tespit davasında ihtiyati tedbir uygulaması, davanın açılma zamanına göre farklılık gösterir ve İİK m.72/2 ile İİK m.72/3 hükümlerinde düzenlenmiştir.

Takipten Önce Açılan Davalarda İhtiyati Tedbir: İİK m.72/2 uyarınca, takipten önce açılan menfi tespit davalarında mahkeme, alacağın en az %15'i tutarında teminat karşılığında icra takibinin yapılmamasına karar verebilir. Bu tedbir kararı:

  • Davacının talebi üzerine verilir
  • Teminat miktarı alacağın %15'inden az olamaz
  • Tedbir kararı alacaklıya tebliğ edilir
  • Alacaklı tedbir kararına rağmen takip yaparsa takip geçersiz sayılır

Takipten Sonra Açılan Davalarda İhtiyati Tedbir: İİK m.72/3 hükmü uyarınca, takipten sonra açılan menfi tespit davalarında icra takibinin durdurulması mümkün değildir. Ancak borçlu, teminat karşılığında icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini talep edebilir. Bu durumda:

  • İcra takibi normal seyrinde devam eder
  • Haciz işlemleri yapılabilir
  • Ancak vezneye yatırılan para alacaklıya ödenmez
  • Dava sonucuna göre para iadesi veya ödemesi yapılır

İhtiyati tedbir kararlarının uygulanmasında dikkat edilmesi gereken hususlar:

  • Teminat miktarının uygun şekilde belirlenmesi
  • Tedbir kararının zamanında tebliği
  • Teminatın mahkeme veznesine yatırılması
  • Tedbir kararının icra dairesine bildirilmesi

Bu düzenlemeler, hem borçlunun haksız takiplerden korunmasını hem de alacaklının haklarının güvence altına alınmasını sağlayarak adil bir denge kurmaktadır.

İspat Yükü ve Senet Karşısında İspat Kuralları

Menfi tespit davalarında ispat yükünün kime ait olduğu ve hangi delillerle ispat yapılabileceği konusu, davanın sonucunu doğrudan etkileyen kritik bir husustur. Bu bölümde, genel ispat kuralları, senet karşısında ispat zorunlulukları ve muvazaalı senet durumlarında uygulanacak özel kurallar detaylı olarak incelenecektir.

Genel İspat Kuralları

Menfi tespit davalarında ispat yükünün dağılımı, davanın temel karakteristiğini belirleyen önemli bir unsurdur. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi'nin 2019/2494 E., 2019/3652 K., 27.05.2019 tarihli kararında açıkça belirtildiği üzere, menfi tespit davasında kural olarak hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı alacaklıda bulunmaktadır.

Bu genel kuralın temelinde, borçsuzluğun ispatının negatif bir olgu olması ve böyle bir ispat yükünün davacıya yüklenmesinin adalet ilkelerine aykırı olacağı düşüncesi yatmaktadır. Davacı borçlu, sadece borç ilişkisinin mevcut olmadığını iddia etmekte, davalı alacaklı ise bu ilişkinin varlığını savunmaktadır.

Ancak bu genel kuralın istisnai durumları da bulunmaktadır:

  • Ödeme iddiası: Davacı borcun ödendiğini iddia ediyorsa, ödemeyi ispat etmekle yükümlüdür
  • İbra iddiası: Alacaklının alacağından vazgeçtiğini iddia eden davacı, ibrayı ispat etmelidir
  • Takas iddiası: Karşılıklı alacakların takasla sona erdiğini iddia eden taraf, takas şartlarını ispat etmelidir
  • Zamanaşımı iddiası: Borcun zamanaşımına uğradığını ileri süren davacı, zamanaşımı süresinin dolduğunu ispat etmelidir

Senet Karşısında İspat

Alacaklının dayanağını bir senet teşkil ettiği durumlarda, ispat kuralları özel bir düzenlemeye tabidir. HMK m.201 hükmü, bu konuda katı bir kural getirmektedir: senede bağlı iddialara karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak hukuki işlemler senetle ispat edilmelidir.

Bu düzenlemenin pratik sonuçları şunlardır:

  • 2500 TL sınırı: HMK 201. madde uyarınca, senede bağlı iddiaya karşı tanıkla ispat edilemeyecek minimum tutar sınırı 2500 TL'dir. Bu tutarın altındaki alacaklarda bile senet karşısında tanık dinlenemez
  • Yazılı delil zorunluluğu: Senedin geçersizliği, ödeme, ibra gibi iddiaların yazılı delille ispat edilmesi gerekir
  • Senet gücü: Kambiyo senetleri ve diğer borç senetleri karşısında davacının ispat yükü ağırlaşır

HMK m.203 hükmünde belirtilen istisnai haller dışında, senet karşısında tanık dinlenmesi mümkün değildir. Bu istisnai haller şunlardır:

  • Sözleşmenin kurulması sırasında tanık bulundurulması kararlaştırılmışsa
  • Ticaret hayatında tanık dinlenmesi âdet haline gelmişse
  • Bir tarafın elinde yazılı delil bulundurmayı imkânsız kılan haller varsa
  • Yazılı delilin sonradan kaybolması durumunda

Muvazaalı Senet Durumu

Muvazaalı borç senetleri, özellikle miras hukuku uygulamalarında karşılaşılan önemli bir sorundur. Miras bırakanın muvazaalı borç senedi düzenlemesi durumunda, mirasçıların durumu özel bir değerlendirme gerektirir.

Bu durumda mirasçılar, muvazaalı borç senedinin hükümsüzlüğünü üçüncü kişi sıfatıyla her türlü delille ispatlayabilirler. Bunun nedenleri şunlardır:

  • Üçüncü kişi sıfatı: Mirasçılar, muvazaalı senet düzenlenirken taraf olmadıkları için üçüncü kişi konumundadırlar
  • Muvazaa ispatı: Muvazaa, gizli anlaşma niteliğinde olduğu için her türlü delille ispat edilebilir
  • Miras korunması: Mirasçıların haklarının korunması amacıyla ispat kolaylığı sağlanmıştır

Muvazaalı senet durumunda ispat edilmesi gereken unsurlar:

  • Gerçek iradenin yokluğu: Tarafların gerçekte borç ilişkisi kurmak istemedikleri
  • Görünürde işlem: Sadece üçüncü kişileri aldatmak amacıyla senet düzenlendiği
  • Zarar verme kastı: Özellikle mirasçıları zarara uğratma amacının bulunduğu
  • Muvazaa anlaşması: Taraflar arasında gizli anlaşmanın varlığı

Bu durumda mahkeme, tanık beyanları, uzman raporları, mali durum incelemesi gibi tüm delilleri değerlendirerek muvazaanın varlığına karar verebilir. Muvazaa ispat edildiğinde, senet hükümsüz sayılır ve menfi tespit davası davacı lehine sonuçlanır.

Dava Sonuçları ve Tazminat Hakları

Menfi tespit davasının sonuçları, davanın hangi taraf lehine sonuçlandığına göre farklılık gösterir. Bu dava türünde mahkeme kararının kesinleşmesi ile birlikte önemli hukuki sonuçlar doğar ve taraflar için çeşitli tazminat hakları gündeme gelir.

Davanın Kabulü Halinde Sonuçlar

Menfi tespit davası borçlu lehine sonuçlandığında ortaya çıkan hukuki sonuçlar oldukça kapsamlıdır. Mahkemenin davanın kabulüne karar vermesi, borçlunun iddia ettiği borçsuzluk durumunun doğruluğunu teyit etmesi anlamına gelir.

İcra takibinin iptali davanın kabulünün en önemli sonucudur. Mahkeme kararının kesinleşmesi ile birlikte mevcut icra takibi kendiliğinden iptal edilir ve icra dosyası kapatılır. Bu durumda alacaklının aynı alacak için tekrar icra takibi başlatması mümkün olmaz.

Hacizlerin kaldırılması da davanın kabulünün doğal sonuçlarından biridir. İcra takibi kapsamında borçlunun mal varlığı üzerine konulan hacizler derhal kaldırılır. Taşınmaz mallar üzerindeki haciz şerhleri tapu müdürlüklerince silinir ve borçlu mal varlığı üzerindeki tasarruf yetkisini tam olarak geri kazanır.

İhtiyati tedbir kararlarının kaldırılması da bu kapsamda gerçekleşir. Dava sürecinde alınan ihtiyati tedbir kararları kendiliğinden hükümsüz hale gelir ve borçlunun hesapları üzerindeki blokajlar kaldırılır.

Davanın kabulü halinde icra veznesindeki para varsa, bu para borçluya iade edilir. Ayrıca icra takibi sürecinde ödenen icra harçları ve diğer masraflar da borçluya geri verilir.

Kötüniyet Tazminatı

İİK m.72/5 hükmü uyarınca, menfi tespit davası borçlu lehine sonuçlanırsa ve takibin haksız ve kötüniyetli olduğu anlaşılırsa, borçlunun talebi üzerine özel bir tazminata hükmedilir. Bu tazminat kötüniyet tazminatı olarak adlandırılır.

Kötüniyet tazminatının hesaplanmasında takip konusu alacağın yüzde yirmisi esas alınır ve bu oran asgari sınır olarak kabul edilir. Mahkeme, somut olayın özelliklerine göre bu oranı artırabilir ancak yüzde yirminin altına inemez.

Kötüniyetin tespiti için takibin hem haksız hem de kötüniyetli olması gerekir. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi'nin 2012/4217 esas, 2013/174 karar, 17.1.2013 tarihli kararında belirtildiği üzere, sadece takibin haksız olması yeterli değildir; aynı zamanda alacaklının kötü niyetli davrandığının da ispat edilmesi gerekir.

Kötüniyetin değerlendirilmesinde dikkate alınan faktörler şunlardır:

  • Alacaklının gerçekte alacağı olmadığını bilmesi
  • Sahte veya muvazaalı belgelere dayanması
  • Borçluyu haksız yere sıkıştırma amacı güdmesi
  • Takip başlatırken gerekli özeni göstermemesi

İcra İnkâr Tazminatı

Menfi tespit davası alacaklı lehine sonuçlandığında, yani davanın reddedilmesi halinde borçlu aleyhine icra inkâr tazminatı hükmedilir. Bu tazminat, haksız yere dava açan borçlunun alacaklıya verdiği zararın karşılanması amacını taşır.

İcra inkâr tazminatının miktarı da alacağın yüzde yirmisi olarak hesaplanır ve bu oran asgari sınırdır. Mahkeme, borçlunun davranışının ağırlığına göre bu oranı artırabilir.

Tazminatın hükmedilmesi için davanın reddedilmesi yeterlidir. Borçlunun kötü niyetli olup olmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Davanın reddi, borçlunun iddiasının dayanaksız olduğunu gösterir ve bu durum tazminat yükümlülüğü doğurur.

İhtiyati tedbir kararının kaldırılması da davanın reddi halinde gerçekleşir. Dava sürecinde alınan ihtiyati tedbir kararları kalkar ve icra takibi kaldığı yerden devam eder.

Bu tazminat hakları, menfi tespit davası sisteminin caydırıcı etkisini sağlar ve hem haksız takipleri hem de dayanaksız davaları önlemeye yardımcı olur. Tarafların dava açmadan önce haklılık durumlarını dikkatli bir şekilde değerlendirmelerini teşvik eder.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.