Ödenmeyen Senet Nasıl Tahsil Edilir?

Ödenmeyen Senet Nasıl Tahsil Edilir?

Elinizde vadesi geçmiş ve ödenmemiş bir senet mi var? Alacağınızı yasal yollarla nasıl tahsil edebileceğinizi merak ediyorsanız, bu rehber tam size göre. Ödenmeyen senetler için icra takibi başlatma, protesto çekme, ihtiyati haciz kararı aldırma gibi tüm hukuki süreçleri adım adım anlatıyoruz. Borçlunun itiraz haklarından, zamanaşımı sürelerine ve hapis cezası iddialarının doğruluğuna kadar tüm kritik detayları ve ilgili kanun maddelerini bu yazıda bulabilirsiniz.

Ödenmeyen Senet (Bono) ve Hukuki Geçerlilik Şartları

Ticari hayatın temel ödeme ve güvence araçlarından biri olan senetler, hukuki nitelikleri itibarıyla "kıymetli evrak" statüsündedir. Bir alacağın varlığını ispatlayan ve belirli şartlar altında alacaklıya güçlü tahsilat imkanları sunan bu belgelerin hukuki gücü, kanunda belirtilen sıkı şekil şartlarına uyulmuş olmasına bağlıdır. Bu nedenle, ödenmeyen bir senedin tahsilat sürecine başlamadan önce, eldeki belgenin hukuken "bono" vasfını taşıyıp taşımadığını, yani geçerli olup olmadığını tespit etmek atılacak ilk ve en önemli adımdır. Geçerli bir bono, alacaklıya kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip gibi hızlı ve etkili bir hukuki yol açarken, şekil şartlarını taşımayan bir belge bu imtiyazdan mahrum kalır.

Bir Senedi Geçerli Kılan Zorunlu Unsurlar

Bir senedin, adi bir borç ikrarından öte, bir bono olarak kabul edilmesi ve kanunun tanıdığı özel takip usullerine konu edilebilmesi için 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 776. maddesinde sayılan zorunlu unsurları eksiksiz olarak barındırması gerekir. Bu unsurlardan herhangi birinin eksikliği, senedin bono niteliğini kaybetmesine yol açar. Bir senedin hukuken bono sayılabilmesi için taşıması gereken unsurlar şunlardır:

  • "Bono" veya "Emre Yazılı Senet" İbaresi: Senet metninde, belgenin bir bono olduğunu açıkça ifade eden bu kelimelerden birinin bulunması zorunludur. Eğer senet metni yabancı bir dilde yazılmışsa, o dildeki bono karşılığı olan ifadenin yer alması gerekir.
  • Kayıtsız ve Şartsız Belirli Bir Bedeli Ödeme Vaadi: Senet, borçlunun belirli bir meblağı, herhangi bir şarta bağlamaksızın ödeyeceğine dair net bir taahhüt içermelidir. "Mal teslim edilince" veya "iş bitince" gibi şartlara bağlanan ödeme vaatleri, senedi geçersiz kılar.
  • Lehtar (Alacaklı): Senedin kime veya kimin emrine ödeneceğinin, yani alacaklının ad ve soyadının (tüzel kişiler için ticaret unvanının) belirtilmesi zorunludur. Lehtarı belirtilmemiş bir senet, bono olarak geçerli değildir.
  • Düzenleme Tarihi: Senedin hangi tarihte düzenlendiği gün, ay ve yıl olarak açıkça yazılmalıdır. Bu tarih, senedin geçerliliği ve zamanaşımı sürelerinin hesaplanması açısından kritik öneme sahiptir.
  • Düzenleyenin (Borçlunun) İmzası: Senedi düzenleyen borçlunun el yazısıyla atılmış imzası, senedin en temel geçerlilik şartıdır. İmza olmadan bir senetten bahsetmek mümkün değildir. Paraf veya kaşe üzerine atılan imza geçerli kabul edilirken, parmak izi usulüne uygun olarak onaylanmadıkça tek başına yeterli değildir.

Bu zorunlu unsurların yanı sıra, vade tarihi ve ödeme yeri gibi unsurlar da senette yer alabilir. Ancak vade tarihi, zorunlu bir unsur değildir. Eğer senette bir vade belirtilmemişse, o senet görüldüğünde ödenecek kabul edilir.

Eksik Unsurlu Senedin Durumu ve Yargıtay Yaklaşımı

Yukarıda sayılan zorunlu unsurlardan birini veya birkaçını taşımayan bir belge, TTK anlamında bono (kambiyo senedi) vasfını yitirir. Bu durumda alacaklı, kambiyo senetlerine özgü haciz yolu gibi özel ve hızlı takip yollarına başvuru hakkını kaybeder. Ancak bu, alacağın tamamen yok olduğu anlamına gelmez. Şekil eksikliği nedeniyle bono niteliği taşımayan bir senet, hukuken yazılı borç ikrarı niteliğinde bir "adi senet" olarak kabul edilebilir ve genel hükümlere göre ilamsız icra takibine konu edilebilir. İlamsız takip, borçlunun itirazı ile durabilen ve daha uzun sürebilen bir süreçtir.

Bu noktada Yargıtay'ın yaklaşımı, alacaklılar için önemli bir güvence sunmaktadır. Yargıtay, bazı durumlarda şekil eksikliğine rağmen borç ilişkisinin varlığını koruyucu kararlar vermektedir. Emsal teşkil eden Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 13.10.2015 tarihli kararında bu durum net bir şekilde ortaya konulmuştur. Söz konusu karara konu olan olayda, davalı (borçlu), aleyhine başlatılan icra takibine itiraz ederken hem senetlerin bono vasfı taşımadığını ileri sürmüş hem de borcun bir kısmını başka bir senetle ödediğini savunmuştur. Yerel mahkeme, senetlerdeki şekil eksikliğini gerekçe göstererek davayı reddetmiştir.

Ancak Yargıtay, bu kararı bozmuştur. Yüksek Mahkeme'ye göre, davalının "borcun bir kısmını ödediği" yönündeki savunması, borç ilişkisinin varlığını zımnen kabul ettiği anlamına gelir. Bu durumda, borcun ödendiğini ispat etme yükümlülüğü (ispat yükü) artık borçluya geçmektedir. Davalı, ödeme yaptığını yasal delillerle kanıtlayamadığı sürece borçtan sorumlu tutulmalıdır. Dolayısıyla, mahkemenin sadece senedin şekil eksikliğine odaklanarak davayı reddetmesi, borçlunun borcu ikrar etmesi gerçeğini göz ardı ettiği için hukuka aykırı bulunmuştur. Bu karar, borçlunun çelişkili beyanlarda bulunarak sorumluluktan kaçmasının önüne geçmekte ve alacak hakkının özünü korumaktadır. Bu nedenle, eldeki senedin tahsili sürecinde, sadece belgenin şekli değil, aynı zamanda borçlunun beyan ve davranışları da hukuki sürecin seyrini belirleyebilir.

Alacaklının Başvurabileceği Hukuki Yollar ve İlk Adımlar

Vadesi gelen bir senedin ödenmemesi, alacaklı için belirsiz ve endişe verici bir sürecin başlangıcı olabilir. Ancak Türk Hukuk Sistemi, alacaklının hakkını korumak ve alacağını tahsil etmesini sağlamak amacıyla bir dizi etkili hukuki yol sunmaktadır. İcra takibi başlatmak son ve en kesin çözüm olmakla birlikte, bu aşamaya gelmeden önce atılabilecek stratejik adımlar hem süreci hızlandırabilir hem de alacağın tahsil edilme olasılığını önemli ölçüde artırabilir. Bu adımlar, borçlu üzerinde yasal bir baskı kurarak ödemeyi teşvik etmeyi ve alacaklının hukuki pozisyonunu güçlendirmeyi hedefler.

Ödeme Protestosu Çekmek

Ödenmeyen bir senetle karşılaşıldığında atılması gereken en önemli ve zaman açısından en kritik adımlardan biri ödeme protestosu çekmektir. Protesto, senedin vadesinde ödenmediğinin noter kanalıyla resmi olarak tespit edilmesi işlemidir. Bu işlem, basit bir formalite olmanın ötesinde, alacaklı için hayati hukuki sonuçlar doğurur.

Protestonun temel amacı, alacaklının (hamilin), senedi düzenleyen asıl borçlu (keşideci) dışındaki diğer senet borçlularına, yani senedi ciro edenlere (müracaat borçlularına) başvurma hakkını korumaktır. Türk Ticaret Kanunu'na göre, vadesinde ödenmeyen bir senedin alacaklısı, bu durumu protesto ile tespit ettirmezse, cirantalara karşı olan müracaat hakkını kaybeder. Bu durumda alacaklı, yalnızca senedi düzenleyen asıl borçluya karşı takip yapabilir ki bu da tahsilat riskini artırır.

Protesto işleminin yasal geçerliliği için zamanlama kritik öneme sahiptir. Senedin vadesini takip eden iki iş günü içinde noter aracılığıyla protesto çekilmelidir. Bu sürenin kaçırılması, müracaat hakkının geri dönülmez bir şekilde kaybına yol açar. Protesto, borçlunun bankalar ve finans kurumları nezdindeki kredibilitesine ciddi zarar verdiği için de güçlü bir ödeme teşviki aracıdır.

İcra Takibi Öncesi İhtarname

İcra takibi sürecine başlamadan önce borçluya noter aracılığıyla bir ihtarname göndermek, yasal bir zorunluluk olmasa da sıklıkla başvurulan etkili bir yöntemdir. İhtarname, alacaklının iyi niyetini gösteren ve borçluya borcunu ödemesi için son bir fırsat tanıyan resmi bir uyarıdır.

Bu adımın birkaç önemli avantajı bulunmaktadır:

  • Sulh Olasılığı: İhtarname, borçluyu durumun ciddiyeti konusunda uyararak, dava ve icra masrafları olmadan borcun ödenmesini sağlayabilir.
  • Temerrüdün Tespiti: Borçluya gönderilen ihtarname, borcun muaccel hale geldiğini ve borçlunun temerrüde düştüğünü resmi olarak belgeler. Bu, icra takibi sırasında işleyecek olan temerrüt faizinin başlangıç tarihini netleştirmek açısından önemlidir.
  • Hukuki Sürecin Kanıtı: Noter kanalıyla gönderilen bir ihtarname, ileride açılacak bir davada veya icra takibinde, alacaklının borcun tahsili için gerekli adımları attığını gösteren güçlü bir delil niteliği taşır.

İhtarnamede; senede ilişkin bilgiler (tutar, vade, seri no vb.), ödenmesi gereken toplam borç miktarı, ödeme için makul bir ek süre ve bu süre sonunda ödeme yapılmadığı takdirde tüm yasal yollara başvurulacağı açıkça belirtilmelidir.

İhtiyati Haciz ile Alacağı Güvence Altına Alma

Alacaklının başvurabileceği en güçlü ve en stratejik adımlardan biri ihtiyati haciz kararı aldırmaktır. İhtiyati haciz, borçlunun mal kaçırmasını önlemek amacıyla, icra takibi kesinleşmeden veya dava sonuçlanmadan önce mahkeme kararıyla borçlunun mal varlığına geçici olarak el konulmasıdır. Bu müessese, alacağın tahsil edilememe riskini minimize etmek için tasarlanmıştır.

Bir alacaklının ihtiyati haciz kararı alabilmesi için aşağıdaki şartları sağlaması gerekir:

  1. Vadesi Gelmiş Bir Alacak: Alacağın vadesinin gelmiş olması ve rehinle teminat altına alınmamış olması gerekir. Elinizdeki vadesi geçmiş senet bu şartı sağlamaktadır.
  2. Mahkemeye Başvuru: Yetkili Asliye Ticaret Mahkemesi'ne veya Asliye Hukuk Mahkemesi'ne bir dilekçe ile başvurularak ihtiyati haciz talep edilmelidir.
  3. Teminat Yatırılması: Mahkeme, borçlunun ileride haksız bir haciz nedeniyle uğrayabileceği zararları karşılamak üzere, alacaklıdan alacak tutarının yaklaşık %15-20'si oranında bir teminat yatırmasını talep eder. Bu teminat, davanın veya takibin alacaklı lehine sonuçlanması durumunda iade edilir.

Mahkemenin ihtiyati haciz kararı vermesi durumunda, alacaklı 10 gün içinde icra takibi başlatmak veya dava açmak zorundadır. Aksi takdirde ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar. İhtiyati haciz, borçlunun banka hesaplarına, taşınır ve taşınmaz mallarına uygulanabilir. Bu karar, borçlu üzerinde son derece etkili bir baskı kurarak, genellikle alacağın bu aşamada tahsil edilmesini sağlar.

Senetlerde İcra Takibi Süreci ve Zamanaşımı

Vadesi geldiği halde ödenmeyen bir senet için alacaklının başvurabileceği en etkili hukuki yol, şüphesiz icra takibi başlatmaktır. Türk hukuk sistemi, senet gibi kıymetli evraklara sahip alacaklıları korumak amacıyla genel haciz yolundan daha hızlı ve pratik bir prosedür öngörmüştür. Bu süreç, belirli kurallara ve sürelere tabi olup, alacaklının hak kaybına uğramaması için bu detaylara hakim olması hayati önem taşır. Sürecin doğru yönetilmesi, alacağın en kısa sürede ve en az masrafla tahsil edilmesini sağlar.

Kambiyo Senetlerine Özgü Haciz Yoluyla Takip

Senet (bono), çek ve poliçe gibi kambiyo senetleri için İcra ve İflas Kanunu'nda özel bir takip yolu düzenlenmiştir. "Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip" olarak adlandırılan bu yöntem, alacaklıya önemli avantajlar sunar. Bu takibin başlatılabilmesi için alacaklının, elindeki senedin aslı ile birlikte yetkili icra dairesine başvurması yeterlidir.

Başvuru üzerine icra dairesi, borçluya bir ödeme emri gönderir. Bu ödeme emri, borçluya tebliğ edildiği andan itibaren hukuki sonuçlarını doğurmaya başlar. Borçlunun, tebliğ tarihinden itibaren borcu ödemek için 10 günlük yasal süresi bulunmaktadır. Eğer borçlu bu 10 gün içinde borcunu ödemezse, icra takibi kesinleşir ve alacaklı, borçlunun malvarlığı üzerinde haciz işlemleri başlatma hakkı kazanır. Bu aşamadan sonra borçlunun banka hesaplarına, maaşına, menkul ve gayrimenkul mallarına haciz konulması mümkündür.

Bu takip yolunun en büyük avantajı, borçlunun itirazının takibi kendiliğinden durdurmamasıdır. Genel haciz yolunda borçlunun yapacağı basit bir itiraz takibi durdururken, kambiyo senetlerine özgü takipte itiraz, satıştan başka icra işlemlerini durdurmaz.

Ayrıca, vadesi geçmiş ticari nitelikteki bir senet için alacaklı, anapara borcunun yanı sıra temerrüt faizi de talep edebilir. Bu durumda, talep üzerine 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 2. maddesi uyarınca belirlenen ticari avans faizi oranları uygulanır. Bu oran, yasal faiz oranından daha yüksek olduğu için alacaklının zararını daha etkin bir şekilde karşılamasına olanak tanır.

İcra Takibinde Yetkili İcra Dairesinin Belirlenmesi

İcra takibinin usulüne uygun ve hızlı ilerlemesi için doğru icra dairesinde başlatılması kritik bir öneme sahiptir. Yetkisiz bir icra dairesinde başlatılan takip, borçlunun yetki itirazı üzerine durabilir ve alacaklının zaman kaybetmesine neden olabilir. Kambiyo senetlerine özgü takiplerde yetkili icra dairesi şu şekilde belirlenir:

  • Borçlunun Yerleşim Yeri: Genel yetki kuralı gereğince, borçlunun yerleşim yerindeki (ikametgah adresindeki) icra dairesi her zaman yetkilidir.
  • Senedin Ödeme Yeri: Senet üzerinde bir ödeme yeri belirtilmişse, o yerdeki icra dairesi de yetkilidir.
  • Senedin Düzenleme Yeri: Eğer senet üzerinde bir ödeme yeri ayrıca belirtilmemişse, senedin düzenlendiği yer aynı zamanda ödeme yeri sayılır ve bu yerdeki icra dairesi yetkili olur.
  • Sözleşmeyle Belirlenen Yer: Taraflar senet üzerinde veya ayrı bir sözleşme ile belirli bir yerdeki icra dairelerini yetkili kılmışlarsa, bu yetki anlaşması da geçerlidir.

Alacaklı, bu seçeneklerden kendisine en uygun olanını tercih ederek icra takibini başlatabilir.

Zamanaşımı Süresi ve Sonuçları

Senet alacaklarının tahsilinde en dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de zamanaşımı süreleridir. Türk Ticaret Kanunu, kambiyo senetlerine dayalı alacaklar için özel zamanaşımı süreleri öngörmüştür. Senedi düzenleyen asıl borçluya (keşideciye) karşı açılacak dava ve takiplerde zamanaşımı süresi, vadenin geldiği tarihten itibaren 3 yıldır.

Bu 3 yıllık süre hak düşürücü niteliktedir. Yani, alacaklı bu süre içerisinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatmazsa, bu özel ve hızlı takip yolunu kullanma hakkını kaybeder.

Peki, 3 yıllık süre geçtikten sonra senet tamamen geçersiz mi olur? Hayır. Senet, kambiyo senedi vasfını yitirir ancak borcun varlığını ispatlayan güçlü bir yazılı delil (adi senet veya yazılı delil başlangıcı) niteliği taşımaya devam eder. Bu durumda alacaklı, artık kambiyo senetlerine özgü haciz yoluna başvuramasa da, alacağını genel hükümlere göre "ilamsız icra takibi" yoluyla talep edebilir. Ancak bu yolun önemli bir dezavantajı vardır: Borçlunun bu takibe yapacağı basit bir itiraz, takibi tamamen durdurur. Alacaklının takibe devam edebilmesi için İcra Mahkemesi'nde "itirazın iptali davası" açarak alacağını ispatlaması gerekir. Bu durum, süreci uzatır ve alacaklı için ek maliyet ve emek anlamına gelir. Bu nedenle, vadesi gelen senetler için 3 yıllık zamanaşımı süresini kaçırmadan harekete geçmek büyük önem arz etmektedir.

Borçlunun İtiraz Hakkı ve Hukuki Yaptırımlar

Kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip, alacaklının alacağına hızlı bir şekilde kavuşmasını amaçlayan etkili bir hukuki yoldur. Ancak bu süreç, borçlunun savunma haklarını ortadan kaldırmaz. Türk hukuk sistemi, borçluya, kendisine yöneltilen taleplere karşı koyma ve iddialarını mahkeme önünde ispatlama imkânı tanır. Borçlunun bu haklarını usulüne uygun kullanması, takibin seyrini tamamen değiştirebilir. Aynı şekilde, bu hakların kötüye kullanılması veya haksız itirazlarda bulunulması, borçlu aleyhine ciddi mali yaptırımların doğmasına neden olabilir.

İcra Takibine İtiraz Süresi ve Yöntemi

İcra ve İflas Kanunu uyarınca, kambiyo senedine dayalı olarak başlatılan icra takibinde borçluya bir ödeme emri tebliğ edilir. Borçlu, bu ödeme emrinin kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 5 gün içerisinde takibe itiraz etme hakkına sahiptir. Bu süre, hak düşürücü nitelikte olup, sürenin kaçırılması durumunda itiraz hakkı kaybedilir ve takip kesinleşir.

İtiraz, takibin yapıldığı icra dairesinin bağlı olduğu İcra Mahkemesi'ne bir dilekçe ile yapılır. İtiraz dilekçesinde, itirazın sebepleri açık ve somut bir şekilde belirtilmelidir. Borçlunun itirazı temelde iki ana başlık altında toplanabilir:

  • İmzaya İtiraz: Borçlu, senet üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia ediyorsa, bunu dilekçesinde açıkça ve ayrıca belirtmek zorundadır. Aksi takdirde, senetteki imzanın kendisine ait olduğunu kabul etmiş sayılır. İmzaya itiraz durumunda mahkeme, grafolojik inceleme (bilirkişi incelemesi) yaparak imzanın borçluya ait olup olmadığını tespit eder.
  • Borca İtiraz: Borçlu, senedin altındaki imzanın kendisine ait olduğunu kabul etmekle birlikte borcun varlığına, miktarına veya vadesine ilişkin itirazlarda bulunabilir. Örneğin, borcun daha önce ödendiğini, senedin hatır senedi olduğunu, bedelsiz kaldığını veya senette tahrifat yapıldığını iddia edebilir. Bu durumda borçlu, iddiasını Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda belirtilen delillerle (genellikle yazılı delil ile) ispatlamakla yükümlüdür.

İtirazın Reddi veya Kabulü Halinde Uygulanacak Cezalar

İcra Mahkemesi'nde görülen itiraz davasının sonucu, hem alacaklı hem de borçlu için önemli mali sonuçlar doğurur. Mahkemenin vereceği karar, tarafların iddialarının haklılığına göre şekillenir ve kanunda öngörülen tazminat ve para cezalarını gündeme getirir:

  • İtirazın Reddi (Borçlunun Haksız Çıkması): Mahkeme, yaptığı inceleme sonucunda borçlunun itirazını (örneğin, imzanın borçluya ait olduğu veya borcun ödenmediği kanaatine varırsa) reddeder. Bu durumda takip kaldığı yerden devam eder. Ayrıca, mahkeme, alacaklının talebi üzerine, borçluyu takip konusu alacağın %20'sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatı ödemeye mahkûm eder. Eğer borçlu imzaya itiraz etmiş ve itirazı haksız bulunmuşsa, bu tazminata ek olarak, takip konusu alacağın %10'u oranında bir para cezasına daha çarptırılır.

  • İtirazın Kabulü (Borçlunun Haklı Çıkması): Mahkeme, borçlunun itirazını haklı bulursa (örneğin, imzanın sahte olduğuna veya borcun ödendiğine karar verirse) icra takibinin durdurulmasına veya iptaline karar verir. Bu durumda, borçlunun talebi üzerine, alacaklının takibi başlatmakta kötü niyetli veya ağır kusurlu olduğu tespit edilirse, alacaklı aleyhine takip konusu alacağın %20'sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatı hükmedilir. Ayrıca, alacaklı, alacağın %10'u oranında para cezası ödemek zorunda kalabilir.

Senet Borcu Nedeniyle Hapis Cezası Uygulanabilir mi?

Toplumda yaygın olan en büyük yanılgılardan biri, senet borcunu ödememenin doğrudan hapis cezası ile sonuçlanacağıdır. Anayasa'nın 38. maddesi uyarınca, "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz." Bu ilke gereğince, bir kişinin sadece senet borcunu ödeyememesi, ceza hukuku anlamında bir suç teşkil etmez ve hapis cezası gerektirmez.

Ancak, borçlunun belirli eylemleri ceza sorumluluğunu doğurabilir. Hapis cezasını gündeme getiren durum, borcun kendisi değil, icra takibi sürecindeki yükümlülüklerin ihlalidir. Bu durum "Taahhüdü İhlal" suçu olarak bilinir. Süreç şu şekilde işler:

  1. İcra takibi kesinleştikten sonra borçlu, icra dairesine giderek borcunun tamamını veya bir kısmını belirli tarihlerde ödeyeceğine dair alacaklının da kabulüyle resmi bir taahhütte bulunur.
  2. Bu ödeme taahhüdü, icra müdürü huzurunda bir tutanağa bağlanır.
  3. Borçlu, geçerli bir mazereti olmaksızın bu taahhüt ettiği taksitlerden birini dahi zamanında ödemezse, "taahhüdü ihlal" suçunu işlemiş olur.

Bu durumda alacaklı, ödemenin yapılmadığı tarihten itibaren 3 ay içinde İcra Ceza Mahkemesi'ne şikâyette bulunabilir. Mahkeme, şikâyeti haklı bulursa borçluyu 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırabilir. Bu hapis cezasının amacı, borçluyu cezalandırmaktan çok, borcu ödemeye zorlamaktır. Borçlu, hapis kararı infaz edilirken borcun tamamını öderse derhal tahliye edilir.

Sonuç olarak, ödenmeyen bir senedin tahsili süreci, alacaklı için icra takibi başlatma, protesto çekme ve ihtiyati haciz gibi yollar sunarken; borçluya da 5 gün içinde borca veya imzaya itiraz etme hakkı tanımaktadır. Bu sürecin en kritik noktalarından biri, 3 yıllık zamanaşımı süresidir. Bu süre içinde başlatılmayan takiplerde senet, kambiyo senedi vasfını yitirir. Borçlunun itirazlarının haksız bulunması %20'den az olmamak üzere icra inkâr tazminatına yol açarken, alacaklının kötü niyetli takibi de benzer bir kötü niyet tazminatıyla sonuçlanabilir. Unutulmamalıdır ki, senet borcu doğrudan hapis cezası nedeni olmasa da, icra dairesinde verilen ödeme taahhüdünün ihlali, tazyik hapsi gibi ciddi bir yaptırımla karşı karşıya kalınmasına sebep olabilir. Bu karmaşık ve teknik süreçlerin her aşamasında hak kaybı yaşamamak adına bir avukattan hukuki destek almak hayati önem taşımaktadır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.