
Senetle İcra Takibi Başlatma
Elinizdeki bir senet ödenmedi mi? Ya da adınıza düzenlenmiş bir senet için icra takibi mi başlatıldı? Senetle icra takibi, alacakların tahsili için en hızlı yollardan biridir ancak hem alacaklı hem de borçlu için bilinmesi gereken kritik yasal prosedürler içerir. Bu yazımızda, bir senedin geçerlilik şartlarından başlayarak, İcra ve İflas Kanunu uyarınca takip sürecinin nasıl işlediğini, borçlunun 5 günlük itiraz hakkını nasıl kullanabileceğini ve Yargıtay'ın bu konudaki emsal kararlarını adım adım açıklıyoruz. İmzaya itirazdan menfi tespit davasına kadar tüm haklarınızı öğrenmek için okumaya devam edin.
Senetle İcra Takibinin Temelleri: Senedin Geçerliliği ve Hukuki Niteliği
Ticari hayatın ve günlük ilişkilerin vazgeçilmez bir parçası olan senetler, alacakların teminat altına alınmasında ve tahsilat süreçlerinde kritik bir rol oynar. Ancak bir senede dayanarak icra takibi başlatabilmek için öncelikle o senedin hukuken geçerli ve belirli niteliklere sahip olması gerekir. Aksi takdirde, alacaklının başvurduğu hızlı ve etkili takip yolları sonuçsuz kalabilir. Bu bölümde, senetle icra takibinin hukuki zeminini oluşturan kambiyo senedinin ne olduğunu, hangi unsurları taşıması gerektiğini ve borcun ödenmemesi durumunda karşılaşılabilecek en ciddi yaptırımlardan biri olan hapis cezasının uygulanıp uygulanamayacağını detaylarıyla inceleyeceğiz.
Kambiyo Senedi Nedir ve Zorunlu Unsurları Nelerdir?
Hukuk sistemimizde "senet" kavramı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca bir hukuki durumu veya vakıayı ispat etmeye yarayan yazılı belgeleri ifade eder. Ancak icra takibi özelinde, özellikle "Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu" gibi ayrıcalıklı bir takip yolundan bahsediyorsak, kastettiğimiz senet türü Türk Ticaret Kanunu'nda (TTK) düzenlenen kambiyo senetleridir. Bunlar; poliçe, çek ve uygulamada en sık karşılaşılan bono'dur.
Bir belgenin bono olarak kabul edilip kambiyo senedi niteliği taşıyabilmesi için TTK'da sayılan zorunlu unsurları eksiksiz olarak içermesi şarttır. Bu unsurlardan herhangi birinin eksikliği, senedi geçersiz kılmasa da onun "kambiyo senedi" vasfını ortadan kaldırır. Bu durumda senet, adi bir yazılı borç ikrarına dönüşür ve alacaklı, kambiyo senetlerine özgü hızlı takip yolundan faydalanamaz.
Bir bononun geçerli olması için taşıması gereken zorunlu unsurlar şunlardır:
- "Bono" veya "Emre Yazılı Senet" İbaresi: Senet metninde, senedin bir bono olduğunu açıkça belirten bu kelimelerden birinin yer alması zorunludur.
- Kayıtsız ve Şartsız Belirli Bir Bedeli Ödeme Vaadi: Senet, herhangi bir koşula bağlanmamış, net bir ödeme taahhüdü içermelidir. "Şu mal teslim edilirse ödeyeceğim" gibi ifadeler senedi geçersiz kılar.
- Lehtar (Alacaklı): Senedin kime veya kimin emrine ödeneceğinin belirtilmesi gerekir. Lehtarın ad ve soyadının (tüzel kişi ise unvanının) açıkça yazılması şarttır.
- Düzenleme Tarihi: Senedin hangi tarihte düzenlendiği gün, ay ve yıl olarak belirtilmelidir. Bu tarih, senedin zamanaşımı gibi sürelerin hesaplanmasında temel alınır.
- Düzenleyenin (Keşidecinin) İmzası: Senedin en kritik unsurudur. Borç altına giren kişinin el yazısı ile atılmış imzasını taşıması gerekir. HMK m. 205 uyarınca, imzası ikrar edilen (kabul edilen) bir senet, aksi ispatlanana kadar kesin delil niteliğindedir.
Bu unsurlara ek olarak vade ve düzenleme yeri gibi unsurlar da önemlidir. Eğer senette bir düzenleme yeri belirtilmemişse, düzenleyenin adının yanında yazılı olan yer düzenleme yeri sayılır. Burada da bir yer belirtilmemişse, senet kambiyo senedi vasfını yitirir.
Senet Düzenlerken Dikkat Edilmesi Gereken Pratik Noktalar
Hukuki uyuşmazlıkları en aza indirmek ve icra takibi sürecini sorunsuz ilerletmek için senet düzenlenirken teorik bilgilerin yanı sıra bazı pratik detaylara da özen gösterilmelidir:
- Bedelin Yazıyla ve Rakamla Yazılması: Senet bedelinin hem rakamla hem de yazıyla yazılması tavsiye edilir. Rakam ve yazı arasında fark olması durumunda, kanun gereği yazı ile belirtilen tutar esas alınır.
- Tek Vade Tarihi: Senet üzerinde "vade tarihi" ve "ödeme tarihi" gibi iki farklı tarih bulunması, Yargıtay kararlarına göre senedin kayıtsız şartsız ödeme vaadini zedelediği için kambiyo vasfını kaybetmesine neden olabilir. Bu nedenle yalnızca tek bir vade tarihi belirtilmelidir.
- T.C. Kimlik Numarası: Zorunlu bir unsur olmasa da, borçlunun T.C. kimlik numarasının senet üzerine eklenmesi, icra takibi sırasında borçlunun kimlik tespitini ve malvarlığı araştırmasını ciddi ölçüde kolaylaştırır.
- İmzanın Niteliği: İmza mutlaka el yazısı ile atılmalıdır. Parmak izi, imza yerine geçmez.
Senet Borcu Nedeniyle Hapis Cezası Uygulanabilir mi?
Toplumda yaygın olan en büyük endişelerden biri, ödenemeyen bir senet borcu nedeniyle hapis cezası ile karşı karşıya kalmaktır. Bu konuda net olmak gerekir: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 38. maddesi uyarınca, "Hiç kimse, bir sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz." Bu anayasal güvence, borcunu ödeyemeyen bir kişinin sırf bu nedenle hapse atılmasını engeller. Dolayısıyla, senet borcunu ödeyememek tek başına bir suç değildir ve doğrudan hapis cezasını gerektirmez.
Ancak bu durum, borçlunun tamamen yaptırımsız kalacağı anlamına gelmez. Hapis cezası, borcun kendisinden değil, icra takibi sürecindeki bazı usuli yükümlülüklerin ihlal edilmesinden kaynaklanabilir. İcra ve İflas Kanunu (İİK), bu durumları özel olarak düzenlemiştir. Borçlunun tazyik hapsi (disiplin hapsi) ile karşılaşabileceği en yaygın durum "taahhüdü ihlal" suçudur. Bu suçun oluşması için;
- Borçlunun, icra takibi kesinleştikten sonra bizzat icra dairesine giderek,
- Alacaklının da onayıyla borcunu belirli taksitler halinde ödeyeceğine dair bir taahhütname imzalaması,
- Ve bu taahhütnamede belirtilen taksitlerden birini dahi haklı bir gerekçe olmaksızın zamanında ödememesi gerekir.
İşte bu durumda borçlu, borcunu ödemediği için değil, icra dairesine verdiği resmi sözü (taahhüdü) yerine getirmediği için şikayet üzerine tazyik hapsi ile cezalandırılabilir. Benzer şekilde, icra takibi sırasında mal beyanında bulunmamak veya gerçeğe aykırı mal beyanında bulunmak da tazyik hapsini gerektiren diğer fiillerdir.
Adım Adım İcra Takibi: Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu
Vadesi geldiği halde ödenmeyen bir kambiyo senedine (bono, poliçe, çek) dayalı alacağın tahsili için kanun koyucu, alacaklıya genel haciz yoluna göre çok daha hızlı ve etkili bir mekanizma sunmuştur. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) kapsamında düzenlenen Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu, senedin ispat gücünden faydalanarak alacağa süratle kavuşmayı hedefler. Bu özel takip yolu, alacaklının mahkeme kararına ihtiyaç duymaksızın doğrudan icra dairesi aracılığıyla borçlunun malvarlığına yönelebilmesini sağlar. Sürecin her adımı, kanunla belirlenmiş kesin sürelere ve usullere tabidir.
Takip Talebinin Hazırlanması ve İcra Dairesine Başvuru
Senetle icra takibi süreci, alacaklının yetkili icra dairesine bir takip talebi sunmasıyla başlar. Bu aşama, takibin temelini oluşturur ve titizlikle yürütülmelidir. Alacaklı veya vekili tarafından hazırlanan takip talebinde; alacaklının ve borçlunun kimlik ve adres bilgileri, alacak tutarı (asıl alacak ve işlemiş faiz ayrı ayrı belirtilerek), senedin türü, tarihi, numarası ve takip yolunun "Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu" olduğu açıkça belirtilmelidir.
Bu takip yolunun en kritik ve vazgeçilmez şartı, İİK m. 167 uyarınca kambiyo senedinin aslının takip talebiyle birlikte icra dairesine tevdi edilmesidir. Senedin fotokopisi veya sureti ile bu takibin başlatılması mümkün değildir. Senet aslı, borçlunun itiraz süresi boyunca icra dairesi kasasında saklanır. İcra müdürü, önüne gelen takip talebini ve senedi incelemekle yükümlüdür. Bu incelemede;
- Senedin Türk Ticaret Kanunu'nda aranan zorunlu unsurları taşıyıp taşımadığını (kambiyo senedi vasfını),
- Senedin vadesinin gelip gelmediğini,
- Takibi başlatan alacaklının senet üzerinde yetkili hamil olup olmadığını re'sen (kendiliğinden) kontrol eder.
Bu unsurlarda bir eksiklik veya aykırılık tespit etmesi halinde icra müdürü, takip talebini reddetmelidir. Örneğin, vadesi gelmemiş bir senet için bu yola başvurulamaz. Tüm şartlar usule uygunsa, icra müdürlüğü bir sonraki aşama olan ödeme emrinin düzenlenmesi ve tebliğine geçer.
Ödeme Emrinin Tebliği ve Borçlunun Yükümlülükleri
Takip talebinin usule uygun bulunmasının ardından icra dairesi, borçluya senedin tasdikli bir suretini de içeren bir ödeme emri gönderir. Bu ödeme emri, standart bir tebligat olmayıp borçlu için hayati önem taşıyan ihtar ve süreleri içeren resmi bir belgedir. İİK m. 168 maddesi, ödeme emrinin içeriğini net bir şekilde düzenlemiştir. Borçlu, bu belgeyi tebliğ aldığı andan itibaren kanuni süreler işlemeye başlar.
Ödeme emrinde yer alan temel yükümlülükler ve haklar şunlardır:
- 10 Günlük Ödeme Süresi: Borçlu, tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde borcu ve takip masraflarını icra dairesinin banka hesabına ödemekle yükümlüdür. Borcun bu süre içinde ödenmesi halinde icra dosyası kapanır.
- 5 Günlük İtiraz ve Şikayet Süresi: Borçlunun takibe karşı savunma haklarını kullanabilmesi için tanınan süre ise çok daha kısadır. Borçlu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde yetkili İcra Mahkemesi'ne bir dilekçe ile başvurarak;
- Senetteki imzanın kendisine ait olmadığına (imzaya itiraz),
- Borcunun bulunmadığına, ödendiğine, ertelendiğine veya zamanaşımına uğradığına (borca itiraz),
- Takip konusu senedin kambiyo senedi vasfı taşımadığına (şikayet),
- İcra dairesinin yetkisizliğine yönelik iddialarını ileri sürebilir.
Bu 5 günlük süre hak düşürücü niteliktedir. Sürenin kaçırılması, bu iddiaların daha sonra ileri sürülme hakkını ortadan kaldırır ve takip kesinleşir. Ödeme emri, bu sürelerin kaçırılması halinde borçlunun malvarlığına haciz konulacağı ihtarını da içerir.
Takibin Kesinleşmesi ve Haciz Aşaması
Borçlu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 10 gün içinde borcu ödemez ve 5 gün içinde İcra Mahkemesi'ne geçerli bir itirazda bulunmazsa, icra takibi kesinleşir. Takibin kesinleşmesi, alacaklıya borçlunun malvarlığı üzerinde cebri icra yetkisi tanır. Bu andan itibaren alacaklı, borçlunun bilinen tüm malvarlığı unsurlarının (maaş, banka hesapları, araç, gayrimenkul vb.) haczedilmesini talep edebilir.
Alacaklının haciz isteme hakkı da bir süreye tabidir. İİK m. 59 gereğince, alacaklı, ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiği tarihten itibaren 1 yıl içinde haciz talebinde bulunmalıdır. Eğer bu süre içerisinde haciz istenmezse, dosyadaki haciz isteme hakkı düşer ve dosya takipsizlik nedeniyle işlemden kaldırılabilir.
Haciz işlemi, icra memurları tarafından bir haciz tutanağı düzenlenerek gerçekleştirilir. Haciz sırasında borçlu veya vekili hazır değilse, kanun borçluya ek bir koruma mekanizması tanımıştır. İİK m. 103 uyarınca, gıyabında haciz yapılan borçluya, haciz tutanağını incelemesi ve haczedilen mallara ilişkin beyan ve itirazlarını sunması için 3 günlük süre tanıyan ve "103 Davetiyesi" olarak bilinen bir tebligat gönderilir. Bu davetiye usulüne uygun olarak tebliğ edilmeden, haczedilen malın satışına geçilmesi mümkün değildir. Haciz işlemleri tamamlandıktan sonraki aşama, haczedilen malların satılarak alacağın tahsil edilmesidir.
Borçlunun Savunma Hakları: İtiraz ve Şikayet Süreçleri
Kambiyo senedine dayalı olarak başlatılan icra takibi, alacaklının alacağına hızlı bir şekilde kavuşmasını amaçlasa da bu süreç, borçlu için sonun başlangıcı anlamına gelmez. İcra ve İflas Kanunu (İİK), borçluya, kendisine tebliğ edilen ödeme emrine karşı belirli süreler içinde kullanabileceği etkin savunma hakları tanımıştır. Ancak bu hakların kullanımı, katı sürelere ve usul kurallarına bağlanmıştır. Borçlunun temel savunma mekanizmaları, takibin esasına ve şekline yönelik olarak İcra Mahkemesi nezdinde ileri sürdüğü itiraz ve şikayet yollarıdır. Bu yollar, takibin seyrini tamamen değiştirebilecek güce sahiptir.
İmzaya İtiraz ve Sonuçları
Borçlunun en temel ve en güçlü savunmalarından biri, takip konusu senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmesidir. Bu durum İİK m. 170 kapsamında "imzaya itiraz" olarak düzenlenmiştir.
Borçlu, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren 5 gün içinde, açık ve ayrıca düzenlenmiş bir dilekçe ile İcra Mahkemesi'ne başvurarak imzanın sahte olduğunu veya kendisine ait olmadığını ileri sürmelidir. Bu itiraz üzerine mahkeme, duruşma açarak imza incelemesi yapar. İnceleme, genellikle borçlunun çeşitli resmi kurumlardaki (banka, noter, tapu müdürlüğü vb.) mevcut imzaları ile senet aslı üzerindeki imzanın karşılaştırılması ve grafolojik (yazıbilimsel) yöntemlerle Adli Tıp Kurumu veya alanında uzman bilirkişiler tarafından yapılır.
İmzaya itirazın sonuçları oldukça ağırdır:
- İtirazın Kabulü: Mahkeme, yaptığı inceleme sonucunda imzanın borçluya ait olmadığına kanaat getirirse, takibin tamamen durdurulmasına karar verir. Eğer alacaklının takibi başlatmakta kötü niyetli veya ağır kusurlu olduğu anlaşılırsa, alacaklı, takip konusu alacağın %20'sinden az olmamak üzere tazminata ve alacağın %10'u oranında para cezasına mahkûm edilir.
- İtirazın Reddi: İmzanın borçluya ait olduğu tespit edilirse, mahkeme itirazı reddeder ve takibin devamına karar verir. Bu durumda, haksız yere itiraz eden borçlu, alacaklının talebi üzerine, takip konusu alacağın %20'sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatına ve yine alacağın %10'u oranında para cezasına çarptırılır.
Görüldüğü üzere, imzaya itiraz yolu, sonuçları itibarıyla dikkatle kullanılması gereken, ispatlandığı takdirde borçluyu borçtan tamamen kurtaran, ancak haksız bulunması halinde ciddi mali yaptırımları olan bir savunma hakkıdır.
Borcun Esasına İlişkin İtirazlar
Borçlu, senetteki imzayı kabul etmekle birlikte borcun kendisine ilişkin farklı iddialar öne sürebilir. İİK m. 169 ve m. 169/a maddelerinde düzenlenen bu itirazlar, borcun esasına yöneliktir. Borçlu, yine ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde İcra Mahkemesi'ne başvurarak aşağıdaki iddiaları ileri sürebilir:
- Borcun mevcut olmadığı,
- Borcun ödendiği (itfa edildiği),
- Borcun ertelendiği veya borçluya süre verildiği (mehil),
- Alacağın zamanaşımına uğradığı,
- Takibi yürüten icra dairesinin yetkisiz olduğu.
Ancak imzaya itirazdan farklı olarak, borcun esasına ilişkin itirazlarda ispat yükümlülüğü katı kurallara bağlanmıştır. Borçlu, bu iddialarını ancak resmi bir belge (noter senedi, mahkeme kararı vb.) veya alacaklı tarafından imzası ikrar edilmiş (kabul edilmiş) yazılı bir belge ile ispatlayabilir. İcra Mahkemesi'ndeki bu yargılamada tanık dinlenmesi veya yemin teklif edilmesi gibi genel yargılama usulleri geçerli değildir. Bu kuralın amacı, kambiyo senetlerinin ispat gücünü zayıflatacak soyut iddiaların önüne geçmek ve takibi sürüncemede bırakmamaktır. Borca itiraz, satış işlemleri dışındaki takip işlemlerini durdurmaz. Mahkeme itirazı haklı bulursa takip durur, haksız bulursa devam eder ve haksız itiraz eden borçlu aleyhine yine tazminata hükmedilebilir.
Hak Düşürücü Süre: 5 Günün Önemi ve Yargıtay Uygulaması
Borçlunun yukarıda açıklanan tüm itiraz ve şikayet haklarını kullanabilmesi için kanunun öngördüğü en kritik unsur süredir. İİK m. 168 uyarınca, borçlunun imzaya, borca, yetkiye veya senedin kambiyo vasfı taşımadığına yönelik tüm iddialarını ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde İcra Mahkemesi'ne bildirmesi zorunludur.
Bu 5 günlük süre, basit bir işlem süresi değil, hak düşürücü niteliktedir. Yani, bu sürenin kaçırılması halinde borçlu, bu iddialarını kambiyo senetlerine özgü takip yolu içerisinde bir daha ileri sürme hakkını tamamen kaybeder. Takip kesinleşir ve borçlunun malvarlığına haciz konulması aşamasına geçilir.
Yargıtay, bu 5 günlük sürenin uygulanması konusunda son derece katı bir tutum sergilemektedir. Mahkemeler, bu sürenin geçip geçmediğini taraflar ileri sürmese bile re'sen (kendiliğinden) dikkate almak zorundadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 27.02.2013 tarihli ve 2012/12-806 E., 2013/286 K. sayılı emsal kararı, bu kuralı açıkça vurgulamaktadır. Karara göre, 5 günlük hak düşürücü süre içinde yapılmayan borca veya imzaya itiraz talepleri, esasa girilmeksizin süre aşımı nedeniyle reddedilmelidir.
Sürenin ne kadar katı yorumlandığını gösteren bir diğer önemli karar ise Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin 21.07.2009 tarihli ve 2009/8374 E., 2009/16424 K. sayılı kararıdır. Bu kararda, resmi bayram tatili sonrasında idare tarafından verilen idari izinlerin (köprü günler) 5 günlük hak düşürücü süreyi uzatmayacağı belirtilmiştir. Bu durum, sürenin adli tatil gibi yasal olarak belirlenmiş durumlar dışında hiçbir şekilde kesintiye uğramayacağını göstermektedir. Bu nedenle, ödeme emrini tebliğ alan bir borçlunun, hak kaybı yaşamamak için derhal hukuki destek alması ve 5 günlük süreyi kesinlikle kaçırmaması hayati önem taşımaktadır.
İleri Düzey Hukuki Yollar: Menfi Tespit Davası ve Sahtecilik İddiaları
Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı 5 günlük itiraz süresini kaçıran veya itirazı reddedilen borçlu, hukuki olarak tüm savunma haklarını kaybetmiş değildir. İcra ve İflas Kanunu (İİK), borçlu olduğu iddia edilen kişiye, borcun maddi hukuk açısından mevcut olmadığını ispatlama imkânı tanıyan önemli bir dava yolu sunar: Menfi Tespit Davası. Bu dava, özellikle senedin sahtecilikle oluşturulduğu, anlaşmaya aykırı doldurulduğu veya borcun aslında hiç doğmadığı ya da ödendiği gibi durumlarda borçlunun en güçlü savunma mekanizmasıdır.
Borçlu Olmadığının Tespiti İçin Dava Açmak
Menfi tespit davası, İİK m. 72 uyarınca, borçlunun icra takibinden önce veya sonra, aslında borçlu olmadığının mahkeme kararıyla tespitini talep ettiği bir davadır. Bu davanın temel amacı, borçluyu, hakkı olmayan bir ödemeyi yapma riskinden ve malvarlığının haczedilmesi tehdidinden hukuken korumaktır.
Bu davayı açmak, icra takibini kendiliğinden durdurmaz. Takibin durdurulabilmesi için borçlunun mahkemeden ihtiyati tedbir kararı talep etmesi gerekir. Mahkemenin bu tedbir kararını verebilmesi için kanun, ağırlaştırılmış bir şart öngörmüştür:
- Borçlunun, takip konusu alacağın %15'inden az olmamak üzere bir teminatı mahkeme veznesine yatırması zorunludur.
- Eğer takip kesinleşmiş ve haciz aşamasına geçilmişse, takibin durdurulması için bu teminata ek olarak, takip konusu borcun tamamının icra dairesi veznesine depo edilmesi de gerekebilir.
Bu şartlar, davanın kötü niyetli olarak takibi geciktirme amacıyla kullanılmasını önlemeyi hedefler.
Önemle belirtmek gerekir ki, Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre menfi tespit davaları, bir miktar paranın tahsilini (eda) değil, bir hukuki durumun tespitini amaçladığından, dava açılmadan önce ticari davalar için aranan zorunlu arabuluculuk şartı bu davalar için uygulanmaz. Borçlu, arabuluculuk sürecine gitmeden doğrudan dava açabilir.
Menfi Tespit Davasında İspat Yükü ve Deliller
Hukuk davalarında genel kural, "iddia edenin iddiasını ispatla yükümlü olmasıdır." Ancak menfi tespit davalarında bu durum, davanın niteliği gereği farklı bir görünüm kazanır. Davayı açan taraf borçlu (davacı) olmasına rağmen, elinde alacağın varlığını gösteren bir senet bulunan alacaklı (davalı) karşısında ispat yükü genellikle davacı olan borçludadır. Borçlu, senedin aksini, yani borçlu olmadığını ispat etmek zorundadır.
Bu ispat faaliyeti, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 201. maddesi ile çizilen sınırlar içinde yürütülür. Bu maddeye göre, senede karşı ileri sürülen ve senedin hükmünü ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikteki hukuki işlemler, kural olarak tanıkla ispatlanamaz. Borçlu, iddiasını yine senet (yazılı delil) gibi güçlü bir delille ispatlamalıdır. Örneğin, borcu ödediğini iddia ediyorsa banka dekontu veya alacaklıdan alınmış bir ibraname sunmalıdır.
Ancak mahkemeler, özellikle sahtecilik iddialarında dosyayı sadece şekli olarak değerlendirmez. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.06.2019 tarihli, 2017/19-827 E. ve 2017/689 K. sayılı emsal kararı bu konuda yol göstericidir. Yüksek Mahkeme, bu tür davalarda mahkemenin sadece bilirkişi raporuyla bağlı kalmayıp;
- Taraflar arasındaki ticari veya kişisel ilişkiyi,
- Senedin üzerindeki "malen" veya "nakden" gibi kayıtların altının dolu olup olmadığını,
- Tarafların ekonomik durumlarını ve
- Hayatın olağan akışını
bir bütün olarak değerlendirerek bir sonuca varması gerektiğini vurgulamıştır. Bu, somut olayın özelliklerine göre tanık beyanlarının da diğer delillerle birlikte değerlendirilebileceği anlamına gelir.
Senedin Anlaşmaya Aykırı Doldurulması (Beyaza İmza) İddiası
Uygulamada sıkça karşılaşılan bir diğer iddia ise "beyaza imza"dır. Borçlu, boş bir kağıda imza attığını ve bu kağıdın daha sonra alacaklı tarafından anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu ileri sürebilir. Hukuk sistemimiz, boş bir kağıda imza atan kişinin, bunun sonuçlarına katlanması gerektiği ve gerekli özeni göstermediği prensibini benimser. Bu nedenle, senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasının ispat yükü, bunu iddia eden borçlunun üzerindedir.
Bu iddia da yine HMK m. 201 çerçevesinde, kural olarak tanıkla değil, yazılı bir delille ispatlanmalıdır. Taraflar arasında senedin hangi şartlarda doldurulacağına dair yapılmış bir yazılı anlaşma varsa, bu anlaşma en güçlü delil olacaktır. Böyle bir delilin yokluğunda borçlunun durumu oldukça zorlaşır. Bu gibi durumlarda, sahtecilik iddiasıyla birlikte Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmak, ceza soruşturması kapsamında yapılacak kriminal incelemeler (mürekkep yaşı, yazının baskı izi vb.) sayesinde önemli deliller elde edilmesini sağlayabilir. Ceza davası, hukuk mahkemesinde görülen menfi tespit davası için "bekletici mesele" yapılarak sonucu beklenebilir.
Özetle, senetle icra takibi, alacaklı için hızlı ve etkili bir yol olsa da borçlu için de savunma mekanizmaları mevcuttur. Sürecin en başında, İİK m. 168 uyarınca tanınan 5 günlük hak düşürücü süre içinde imzaya veya borca itiraz etmek, borçlunun en temel ve en hızlı savunma yoludur. Bu sürenin kaçırılması halinde ise İİK m. 72 kapsamında açılacak bir menfi tespit davası, borcun esasına yönelik iddiaların tartışılabileceği ve haksız bir takibin iptal edilebileceği son ve en kapsamlı hukuki çaredir. Her iki tarafın da hak kaybı yaşamaması adına, sürecin en başından itibaren hukuki destek almak, bu karmaşık ve teknik prosedürlerle dolu alanda atılacak en doğru adımdır.