Belediye Yol Çukuru Tazminat Davası Nasıl Açılır? 2025

Belediye Yol Çukuru Tazminat Davası Nasıl Açılır? 2025

Aracınız yoldaki bir çukur yüzünden hasar mı gördü? Veya daha kötüsü, bir yakınınız bozuk yol nedeniyle kaza yapıp yaralandı mı? Bu gibi durumlarda sorumlu olan belediyeden tazminat talep etme hakkınız olduğunu biliyor muydunuz? Belediyenin hizmet kusurundan kaynaklanan zararlarınız için dava açma süreci, hukuki dayanakları ve emsal Yargıtay kararlarıyla birlikte bu yazımızda. 2025 yılı güncel bilgileriyle, belediyeye karşı yol çukuru tazminat davası açmanın tüm adımlarını öğrenmek için okumaya devam edin.

Yol Kusurundan Doğan Kazalarda İdarenin Hukuki Sorumluluğu

Devlet ve bağlı kamu kurumları, vatandaşlara sundukları hizmetlerin güvenli, düzenli ve eksiksiz olmasını sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, özellikle yol yapım, bakım ve onarım gibi hayati önem taşıyan kamu hizmetlerinde daha da belirgin hale gelir. Yollardaki çukurlar, kapatılmamış logar kapakları, yetersiz aydınlatma, silinmiş yol çizgileri veya tehlikeyi bildiren uyarı levhalarının bulunmaması gibi eksiklikler, idarenin "hizmet kusuru" olarak adlandırılan sorumluluğunu doğurur. Meydana gelen bir trafik kazasının temel nedeni, sürücü hatası değil de yolun kendisindeki bu tür bir kusur ise, oluşan maddi ve bedensel zararların tazmini için ilgili idareye karşı dava açma hakkı bulunmaktadır. Bu sorumluluk, keyfi bir uygulama olmayıp, temelini doğrudan Anayasa ve kanunlardan alan bir hukuk ilkesidir.

Sorumluluğun Yasal Dayanakları

İdarenin, yol kusurlarından kaynaklanan kazalardaki tazminat sorumluluğu, birden fazla hukuki metne dayanmaktadır. Bu dayanakların en tepesinde, hukuk devletinin temel prensiplerini düzenleyen Anayasa yer alır.

  • Anayasal Güvence: Anayasa'nın 125. maddesinin 7. fıkrası, "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." hükmünü amirdir. Bu madde, idarenin sorumluluğunun temelini oluşturur ve herhangi bir kamu hizmetinin kusurlu yürütülmesi neticesinde zarar gören kişilerin bu zararlarını idareden talep edebileceğinin anayasal güvencesidir. Yolun bozuk olması, idarenin bir "eylemi" veya "ihmali" olarak kabul edildiğinden, bu durumdan doğan zarar doğrudan bu madde kapsamına girer.

  • Karayolları Trafik Kanunu'nun Yükümlülükleri: İdarenin genel sorumluluğunu somutlaştıran en önemli kanun, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'dur (KTK). Bu kanun, idarelere yol güvenliği konusunda net görevler yüklemiştir:

    • KTK'nın 10. maddesinin (b) fıkrası, doğrudan belediyelere yönelik bir düzenleme içerir. Bu maddeye göre belediyeler, "yapım ve bakımından sorumlu oldukları yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmak, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmak" zorundadır. Yoldaki bir çukurun veya tehlikeli bir engecenin işaretlenmemesi ya da onarılmaması, bu maddenin açık bir ihlalidir.
    • KTK'nın 7. maddesinin (a) fıkrası ise daha genel bir çerçeve çizerek, yapım ve bakımdan sorumlu kuruluşların yol yapısını trafik güvenliğini sağlayacak şekilde tesis etmek ve bu durumu sürekli korumakla görevli olduğunu belirtir. Yargıtay kararlarında da sıkça atıf yapılan bu madde, idarenin yol güvenliğine ilişkin proaktif bir sorumluluğu olduğunu vurgular.
  • Türk Borçlar Kanunu'nun Rolü: Kaza sonucunda ölüm veya yaralanma meydana gelmişse, talep edilecek tazminat kalemlerinin içeriği 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre belirlenir. Örneğin, TBK'nın 53. maddesi, ölüm halinde talep edilebilecek maddi zararları; cenaze giderleri, ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ve ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar (destekten yoksun kalma tazminatı) olarak sıralar. Bu hükümler, idarenin hizmet kusuru nedeniyle açılacak davalarda tazminat miktarının hesaplanmasında temel alınır.

Sorumlu İdareler: Belediye ve Karayolları Genel Müdürlüğü

Yol kusurundan kaynaklanan bir kaza sonrası tazminat davası açılmadan önce cevaplanması gereken en önemli soru, davanın hangi idari kuruma yöneltileceğidir. Sorumlu idarenin doğru tespit edilmesi, davanın usulden reddedilmemesi için kritik öneme sahiptir. Sorumluluk, kazanın meydana geldiği yolun niteliğine göre iki ana kurum arasında paylaşılır:

  1. Belediyeler (Büyükşehir, İl ve İlçe Belediyeleri): Şehir merkezleri, ilçe sınırları, mahalleler, bulvarlar, caddeler ve sokaklar gibi belediye mücavir alanı içerisinde kalan yolların yapım, bakım ve onarım sorumluluğu belediyelere aittir. Eğer kaza, bir şehir içindeki ana caddede bulunan bir çukur, bozuk bir asfalt, çökmüş bir rögar kapağı veya sinyalizasyon eksikliği nedeniyle meydana gelmişse, davanın muhatabı ilgili belediye olacaktır.

  2. Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM): Şehirlerarası devlet yolları, otoyollar ve köy yolları gibi belediye sınırları dışında kalan yolların bakım ve onarım sorumluluğu ise Karayolları Genel Müdürlüğü'ne aittir. İki şehri birbirine bağlayan bir yolda seyahat ederken, yol yüzeyindeki bir bozulma veya tehlikeli mıcır nedeniyle kaza yapılması durumunda, hizmet kusurundan sorumlu olan kurum KGM olacaktır.

Bu ayrımın tespiti için kazanın gerçekleştiği yerin statüsünün netleştirilmesi gerekir. Gerekirse ilgili kurumlara yapılacak bir başvuru ile yolun hangi idarenin sorumluluk ağında olduğu öğrenilebilir. Unutulmamalıdır ki, davanın yanlış kuruma yöneltilmesi, "husumet yokluğu" nedeniyle reddine sebep olacak ve hak kaybına yol açabilecek bir zaman kaybı yaratacaktır.

Görevli Mahkeme Tartışması ve Yargı Yolu Değişikliği

Belediyelerin yol kusurlarından kaynaklanan trafik kazaları neticesinde açılacak tazminat davalarında hangi mahkemenin görevli olduğu konusu, uzun yıllar boyunca hukukçular ve mahkemeler arasında önemli bir tartışma yaratmıştır. İdarenin yol yapım, bakım ve onarım görevini layıkıyla yerine getirmemesi, hukuki niteliği itibarıyla bir "hizmet kusuru" teşkil eder. Bu nedenle, yakın zamana kadar bu tür uyuşmazlıkların, idarenin eylemlerinden doğan zararların tazmin edildiği "tam yargı davası" kapsamında İdare Mahkemeleri'nde görülmesi gerektiği yönünde yaygın bir kabul bulunmaktaydı.

Ancak bu durum, hem vatandaşlar hem de hukuk uygulayıcıları için ciddi bir kafa karışıklığına ve yargı yolu uyuşmazlıklarına neden olmuştur. Bir davanın yanlış mahkemede açılması, telafisi zor zaman ve hak kayıplarına yol açabilmektedir. Neyse ki, yapılan yasal düzenlemeler ve yargı içtihatları bu belirsizliğe son vererek yolu netleştirmiştir. Artık, belediyenin yol çukurundan kaynaklanan bir kaza için tazminat davası açmak isteyen bir vatandaşın başvuracağı adres kesin olarak bellidir: Adli Yargı.

KTK Madde 110 ile Gelen Değişiklik

Yargı yolu tartışmalarına son veren en önemli adım, 2011 yılında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (KTK) 110. maddesinde yapılan değişiklikle atılmıştır. Bu maddenin değiştirilmiş hali, konuya ilişkin tüm tereddütleri ortadan kaldıracak niteliktedir. İlgili madde şu şekildedir:

"İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür."

Bu düzenleme, kanun koyucunun bilinçli bir tercihiyle, uyuşmazlığın temelinde idarenin bir hizmet kusuru yatsa dahi, karayolunda meydana gelen bir trafik kazasından kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargı şemsiyesi altında toplanmasını amaçlamıştır. Yani, kazaya karışan bir kamu aracı olmasa bile, kazanın sebebi idarenin sorumlu olduğu yoldaki bir bozukluk, çukur, işaretleme eksikliği veya alınmayan bir güvenlik önlemi ise, bu durum "Karayolları Trafik Kanunu'ndan doğan bir sorumluluk" olarak kabul edilmekte ve dava adli yargıda görülmektedir.

Bu yasal değişikliğin Anayasa'ya aykırı olduğu iddiaları da Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından E.2013/68, K.2013/165 sayılı karar ile reddedilmiştir. AYM, kanun koyucunun kamu yararı, usul ekonomisi ve yargıda yeknesaklığın sağlanması gibi haklı gerekçelerle, idari nitelikteki bir uyuşmazlığın çözümünü adli yargıya bırakabileceğine hükmetmiştir. Bu karar, KTK 110. maddenin uygulanabilirliğini ve anayasallığını kesin olarak teyit etmiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesi'nin Rolü ve Nihai Kararı

Yasal düzenlemeye rağmen, ilk yıllarda farklı yargı kolları arasında görev uyuşmazlıkları yaşanmaya devam etmiştir. İşte bu noktada, adli ve idari yargı kolları arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmekle yetkili olan Uyuşmazlık Mahkemesi devreye girmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi, son yıllarda verdiği istikrarlı kararlarla KTK 110. madde uygulamasını pekiştirmiş ve görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu net bir şekilde ortaya koymuştur.

Bu konudaki en öğretici kararlardan biri, Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 28.12.2015 tarihli ve 2015/931 E., 2015/955 K. sayılı kararıdır. Bu davada, belediyenin açtığı çukura bisikletiyle düşerek yaralanan bir çocuk için açılan tazminat davasında, ilk derece mahkemesi davayı kabul etmiş, ancak Yargıtay kararı "görevli yerin idari yargı olduğu" gerekçesiyle bozmuştur. Bunun üzerine dosya İdare Mahkemesi'ne gitmiş, ancak İdare Mahkemesi de KTK 110. maddeyi gerekçe göstererek görevsizlik kararı vermiştir. Ortaya çıkan bu olumsuz görev uyuşmazlığını çözen Uyuşmazlık Mahkemesi, Yargıtay'ın bozma gerekçesinin aksine, davanın çözüm yerinin kesin olarak adli yargı olduğuna hükmetmiştir.

Bu içtihat, daha sonraki kararlarla da devam etmiştir. Örneğin, Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 24.09.2018 tarihli ve 2018/530 E., 2018/467 K. sayılı kararı gibi birçok emsal karar, yolun yapım ve bakımından sorumlu olan idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan trafik kazalarına ilişkin tazminat davalarında görevli yargı yolunun, tereddütsüz bir şekilde Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu belirtmektedir.

Sonuç olarak, 2025 yılı itibarıyla, belediyenin kapatmadığı bir çukur, bakımını yapmadığı bir rögar kapağı, yeterince aydınlatmadığı bir yol veya gerekli uyarı levhalarını koymadığı bir çalışma alanı nedeniyle meydana gelen maddi ve bedensel zararlar için açılacak tazminat davalarında görevli mahkeme İdare Mahkemesi değil, Asliye Hukuk Mahkemesi'dir. Dava açarken bu hususa dikkat edilmesi, davanın usulden reddedilmesini önleyerek hak kayıplarının önüne geçilmesi açısından hayati öneme sahiptir.

Talep Edilebilecek Tazminat Türleri ve Emsal Yargı Kararları

Belediyenin yol yapım, bakım ve onarım görevini ihmal etmesi sonucu meydana gelen bir kazada, zarar gören kişilerin idareye karşı talep edebileceği tazminat hakları, temel olarak maddi ve manevi tazminat olmak üzere iki ana başlık altında toplanır. İdarenin hizmet kusurunun mahkeme tarafından tespit edilmesi, bu tazminatların talep edilebilmesi için temel şarttır. Her iki tazminat türünün kapsamı, hesaplanma yöntemi ve hukuki niteliği birbirinden farklıdır.

Maddi Tazminat Kapsamı

Maddi tazminat, kazanın sonucunda kişinin malvarlığında meydana gelen somut ve ölçülebilir kayıpların giderilmesini amaçlar. Bu tazminat, zararın parasal karşılığını ifade eder ve ispatlandığı ölçüde hükmedilir. Belediye yol çukuru nedeniyle açılacak davalarda talep edilebilecek başlıca maddi tazminat kalemleri şunlardır:

  • Araç Hasar Bedeli: Kazanın en sık karşılaşılan sonucudur. Aracın onarımı için yapılan masraflar, onarım süresince araçtan mahrum kalma nedeniyle yapılan ikame araç kiralama bedeli ve kaza nedeniyle aracın piyasa değerinde meydana gelen düşüş (araç değer kaybı) bu kapsamda talep edilebilir. Kasko sigortası tarafından karşılanan kısım düşüldükten sonra kalan bakiye zarar için dava açılabilir.
  • Tedavi Giderleri: Kaza nedeniyle yaralanma meydana gelmişse, hastane, doktor, ilaç, tıbbi malzeme, fizik tedavi, ameliyat ve bakıcı gibi tüm sağlık harcamaları maddi tazminatın konusunu oluşturur. Bu giderlerin faturalarla belgelendirilmesi, ispat açısından kritik öneme sahiptir.
  • Geçici İş Göremezlik Tazminatı: Yaralanan kişinin, tedavi süreci boyunca çalışamaması nedeniyle mahrum kaldığı kazanç kaybıdır. Kişinin raporlu olduğu ve işine gidemediği süre boyunca elde edeceği gelir, bilirkişi tarafından hesaplanarak talep edilir.
  • Sürekli İş Göremezlik (Maluliyet) Tazminatı: Kaza sonucunda kişide kalıcı bir sakatlık veya organ kaybı meydana gelmişse, bu durumun gelecekteki çalışma hayatı ve ekonomik geleceği üzerindeki olumsuz etkilerini karşılamaya yönelik bir tazminattır. Adli Tıp Kurumu veya yetkili sağlık kurullarından alınacak maluliyet raporundaki oran, kişinin yaşı, mesleği ve geliri gibi faktörler dikkate alınarak, ömür boyu uğrayacağı gelir kaybı (aktif ve pasif dönem zararları) aktüer bilirkişiler tarafından hesaplanır.
  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı: Kazanın ölümle sonuçlanması halinde, ölen kişinin hayattayken maddi olarak destek olduğu kişilerin (eş, çocuk, anne, baba vb.) bu destekten mahrum kalmaları nedeniyle uğradıkları zarardır. Bu tazminat, ölenin yaşı, geliri, geride kalanların yaşı ve destek ihtiyacı gibi kriterlere göre hesaplanır ve mirasçılık sıfatından bağımsız, kişisel bir haktır. Ayrıca, cenaze ve defin masrafları da bu kapsamda talep edilebilir.

Manevi Tazminatın Amacı ve Belirlenmesi

Manevi tazminat, maddi bir kaybı değil, kazanın yol açtığı elem, acı, ızdırap ve yaşama sevincindeki azalma gibi manevi sarsıntıları telafi etmeyi amaçlar. Bu tazminatın bir zenginleşme aracı olmaması, ancak yaşanan acıyı bir nebze de olsa dindirecek ve benzer olayların yaşanmasını önleyecek caydırıcı bir nitelik taşıması gerekir.

Hakim, manevi tazminat miktarını belirlerken somut olayın özelliklerini, tarafların kusur oranlarını, sosyal ve ekonomik durumlarını, zararın ağırlığını ve paranın satın alma gücünü göz önünde bulundurarak takdir hakkını kullanır.

Yüksek Mahkeme kararları, belediyenin hangi durumlarda kusurlu sayılacağına ve bu kusurun tazminat sorumluluğunu nasıl doğurduğuna dair önemli örnekler sunmaktadır.

  • Danıştay 15. Dairesi'nin 2013/98990 E., 2017/807 K. sayılı kararında vurgulandığı üzere, manevi tazminatın amacı yalnızca duyulan acıyı hafifletmek değil, aynı zamanda sorumlu idare üzerinde caydırıcı bir etki yaratarak benzer hizmet kusurlarının gelecekte tekrarlanmasını önlemektir. Bu yaklaşım, manevi tazminatın kamu hizmeti kalitesini artırıcı bir işlev gördüğünü de ortaya koymaktadır.

  • Yine Danıştay 15. Dairesi'nin 2013/14422 E., 2017/1836 K. sayılı emsal kararında, yoldaki çukur nedeniyle meydana gelen ölümlü bir kazada, gerekli aydınlatma ve uyarı işaretlemelerini yapmayan belediyenin %60 oranında ağır kusurlu olduğuna hükmedilmiştir. Bu karar, idarenin ihmalinin derecesinin, tazminat sorumluluğunun temelini oluşturduğunu net bir şekilde göstermektedir.

  • Benzer şekilde, Danıştay 15. Dairesi'nin 2013/13975 E., 2016/3486 K. sayılı kararında, gevşek bırakılmış bir logar kapağının neden olduğu kazada, logar kapaklarının bakım ve gözetim sorumluluğunun idareye ait olduğu ve bu görevin ihmal edilmesinin açık bir hizmet kusuru teşkil ettiği belirtilmiştir.

  • Yargıtay 17. Hukuk Dairesi'nin 2016/18119 E., 2017/9434 K. sayılı kararı ise, özellikle yağışlı havalarda oluşan ve sürücüler için tehlike arz eden su birikintisi, çukur ve tümseklerin belediye tarafından işaretlenmemesi veya giderilmemesi sonucu meydana gelen kazalarda, belediyenin yol güvenliğini sağlama görevini ihlal ettiğini ve bu nedenle kusurlu sayılarak tazminatla sorumlu tutulması gerektiğini ortaya koymuştur.

Tazminat Davası Açma Süreci ve Zamanaşımı Süreleri

Belediyenin hizmet kusuru nedeniyle bir zarara uğradığınızda, hakkınızı yasal yollarla aramanız mümkündür. Ancak bu sürecin başarıya ulaşması, doğru adımların zamanında atılmasına ve usuli gerekliliklerin eksiksiz yerine getirilmesine bağlıdır. Dava açmadan önce yapılacak hazırlıklar ve kanunla belirlenmiş hak düşürücü süreler, davanın kaderini doğrudan etkileyen en kritik unsurlardır. Bu bölümde, belediyeye karşı yol çukuru tazminat davası açma sürecinin pratik adımlarını ve dikkat edilmesi gereken zamanaşımı sürelerini detaylı olarak ele alacağız.

Dava Öncesi Yapılması Gerekenler

Tazminat davasının temelini, zararın ve bu zarara yol açan kusurun ispatı oluşturur. Bu nedenle, kaza anından itibaren delillerin titizlikle toplanması hayati önem taşır. Mahkemeye sunulacak güçlü deliller, davanın lehinize sonuçlanma ihtimalini önemli ölçüde artıracaktır.

  1. Olayın Resmi Olarak Tespiti: Kaza meydana geldiği anda yapılması gereken ilk ve en önemli işlem, durumu resmi bir tutanakla kayıt altına almaktır. Derhal 112 Acil Çağrı Merkezi aranarak olay yerine trafik polisi veya jandarma çağrılmalıdır. Gelen ekipler tarafından tutulacak "Kaza Tespit Tutanağı", kazanın oluş şeklini, yolun durumunu (çukur, bozukluk, işaretleme eksikliği vb.) ve tarafların beyanlarını içeren en güçlü delildir. Bu tutanakta yol kusurunun açıkça belirtildiğinden emin olunmalıdır.

  2. Görsel Delillerin Toplanması: Tutanak tutulmasını beklerken veya hemen sonrasında, olayın ve zararın boyutunu gösteren görsel deliller toplanmalıdır.

    • Yolun Durumu: Kazaya neden olan çukurun, logar kapağının veya yol bozukluğunun farklı açılardan, geniş ve yakın plan fotoğraflarını çekin. Mümkünse, çukurun derinliğini veya genişliğini gösterecek bir referans nesnesi (anahtar, telefon vb.) ile birlikte fotoğraf alın.
    • Çevresel Faktörler: Olay yerinde uyarı levhası, aydınlatma gibi güvenlik önlemlerinin olup olmadığını gösteren geniş açılı fotoğraflar çekin. Bu eksiklikler, idarenin kusurunu ispatlamada kritik rol oynar.
    • Araçtaki Hasar: Aracınızda meydana gelen hasarı (patlayan lastik, kırılan jant, kaporta hasarı vb.) detaylı bir şekilde fotoğraflayın.
    • Video Kaydı: Olay yerini ve yol kusurunu anlatan kısa bir video kaydı oluşturmak da son derece faydalıdır.
  3. Zararın Belgelenmesi: Maddi zararınızın tazmini için tüm harcamalarınızı belgelendirmeniz gerekir. Araç onarımı için yetkili servisten veya bir uzmandan alınan ekspertiz raporu ve onarım sonrası alınan fatura, araç hasarını kanıtlar. Yaralanma varsa, tüm tedavi masraflarını (hastane, doktor, ilaç, fizik tedavi vb.) gösteren faturalar, raporlar ve iş göremezliğe ilişkin belgeler toplanmalıdır.

  4. İdareye Başvuru (İhtarname): Dava açmadan önce, zararın tazmini talebiyle ilgili belediyeye veya Karayolları Genel Müdürlüğü'ne bir ihtarname göndermek, sürecin profesyonelce yönetilmesi adına önemli bir adımdır. Noter aracılığıyla gönderilmesi ispat kolaylığı sağlayan bu ihtarnamede; olayın tarihi, yeri, oluş şekli, idarenin hizmet kusuru ve bu kusurdan kaynaklanan maddi/manevi zararların dökümü açıkça belirtilmelidir. İhtarnamede, belirtilen zararın belirli bir süre içinde ödenmemesi halinde yasal yollara başvurulacağı ifade edilir. Bu başvuru, çoğu zaman tarafların uzlaşarak mahkeme sürecine gerek kalmadan sorunu çözmesini de sağlayabilir.

Dava Açma Süreleri

Tazminat talep etme hakkı, kanunlarla belirlenen sürelerle sınırlıdır. Bu sürelere "zamanaşımı" denir ve sürenin kaçırılması, haklı olsanız dahi davanızın reddedilmesine neden olur. Yol kusurundan kaynaklanan kazalar, hukuken bir "haksız fiil" niteliğindedir ve zamanaşımı süreleri buna göre belirlenir.

  • Genel Zamanaşımı Süresi: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'na göre, haksız fiillerden doğan tazminat davalarında zamanaşımı süresi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü (faili) öğrendiği tarihten itibaren 2 yıldır. Örneğin, kaza yaptığınız gün hem aracınızdaki hasarı hem de bu hasardan sorumlu olanın yolun bakımını yapmayan belediye olduğunu öğrendiğiniz için 2 yıllık süre bu tarihten itibaren işlemeye başlar.

  • Azami Zamanaşımı Süresi: Her durumda, olayın meydana geldiği tarihten itibaren işleyen 10 yıllık bir azami zamanaşımı süresi de bulunmaktadır. Zararı veya faili çok daha sonra öğrenseniz bile, olayın üzerinden 10 yıl geçmişse tazminat talep etme hakkınız ortadan kalkar.

  • Ceza Zamanaşımı Süresi (Önemli İstisna): Eğer yol kusuru nedeniyle meydana gelen kaza sonucunda yaralanma veya ölüm gibi bir durum ortaya çıkmışsa, bu eylem aynı zamanda Türk Ceza Kanunu'na göre bir suç (taksirle yaralama veya taksirle ölüme neden olma) teşkil eder. Bu gibi durumlarda, hukuk davası için uygulanacak zamanaşımı süresi, o suç için kanunda öngörülen daha uzun olan ceza davası zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süreleri genellikle 2 ve 10 yıllık sürelerden daha uzun olduğu için, özellikle bedensel zararların olduğu kazalarda mağdurlar için önemli bir güvence sağlar.

Özetle, belediyelerin yol yapım ve bakım görevlerini ihmal etmesi sonucu oluşan çukurlar, sürücüler ve yayalar için ciddi tehlikeler yaratmaktadır. Ancak hukuk sistemimiz, bu ihmalden doğan zararların karşılıksız kalmaması için mağdurlara önemli haklar tanımıştır. Anayasa ve kanunlarla güvence altına alınan bu haklar çerçevesinde, idarenin hizmet kusuru ispatlandığı takdirde hem maddi hem de manevi zararların tazmini mümkündür. Unutulmamalıdır ki, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nda yapılan kritik değişiklik ve Uyuşmazlık Mahkemesi'nin yerleşik içtihatları uyarınca bu davalardaki görevli yargı yolu, idari yargı değil, Asliye Hukuk Mahkemeleri'nin bulunduğu adli yargıdır. Davanın başarıya ulaşması; kaza anında delillerin doğru toplanmasına, zararın eksiksiz belgelenmesine ve en önemlisi, yasal zamanaşımı süreleri içinde harekete geçilmesine bağlıdır. Bu karmaşık hukuki süreçte hak kaybı yaşamamak ve haklarınızı en etkili şekilde savunmak için bir avukattan profesyonel hukuki destek almak en doğru adım olacaktır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.