Hasar Tespitine İtiraz Süreci

Hasar Tespitine İtiraz Süreci

Afet sonrası binanızın hasar durumu hatalı mı tespit edildi? Hasar tespit raporuna itiraz etme ve dava açma sürecine dair tüm adımları, yasal süreleri ve güncel mevzuatı öğrenin. Anayasa Mahkemesi'nin emsal niteliğindeki son kararıyla değişen dava süreçleri ve haklarınızı korumak için bilmeniz gereken her şey bu yazıda.

Elbette, istediğiniz makale bölümünü aşağıda bulabilirsiniz.

Afet Sonrası Hasar Tespiti: Tanımı, Amacı ve İdari İtiraz Süreci

Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla deprem, sel, heyelan gibi doğal afetlerle sıkça yüzleşen bir ülkedir. Bu afetlerin ardından devletin ve vatandaşların attığı ilk ve en kritik adımlardan biri, hasar tespit çalışmalarının yapılmasıdır. Bu süreç, yalnızca binaların fiziki durumunu belirlemekle kalmaz, aynı zamanda afetzedelerin alacağı yardımlardan barınma haklarına kadar uzanan geniş bir hukuki ve idari prosedürün temelini oluşturur. Hasar tespit raporlarına yönelik itiraz süreci ise hak kayıplarını önlemek adına büyük önem taşır. Bu sürecin yasal çerçevesini 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun belirlemektedir.

Hasar Tespitinin Hukuki Niteliği ve Sınıflandırmalar

Hasar tespiti, bir afetin (deprem, sel vb.) binalar üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından görevlendirilen teknik uzmanlar (inşaat mühendisleri, mimarlar) tarafından yapılan gözlemsel bir incelemedir. Bu noktada altı çizilmesi gereken en önemli husus, hasar tespitinin bir binanın gelecekteki bir afete karşı dayanıklılığını ölçen detaylı bir performans analizi veya mühendislik projesi olmadığıdır. Temel amacı, afet sonrası idari mekanizmaların sağlıklı bir şekilde işletilebilmesi için binaları durumlarına göre sınıflandırmaktır.

Bu sınıflandırma, binanın gelecekteki akıbetini ve sahibinin haklarını doğrudan etkiler. Yapılan incelemeler sonucunda binalar genellikle şu kategorilere ayrılır:

  • Hasarsız: Afetten etkilenmemiş veya gözle görülür bir hasarı olmayan yapılardır. Kullanımına engel bir durum yoktur.
  • Az Hasarlı: Binanın taşıyıcı sisteminde bir hasar olmayan, ancak duvarlarda ince çatlaklar, sıva dökülmeleri gibi küçük onarımlarla giderilebilecek hasarların bulunduğu yapılardır. Bu binaların kullanımı genellikle güvenlidir.
  • Orta Hasarlı: Binanın taşıyıcı sistemlerinde (kolon, kiriş, perde duvar vb.) onarılabilir düzeyde hasar meydana gelmiş yapılardır. Bu binalar, güçlendirme projeleri hazırlanıp uygulanmadan kullanılamaz. Mal sahiplerine, binalarını onarmaları için 1 yıl süre tanınır. Bu süre içerisinde onarım yapılmaz ve karara itiraz edilmezse, bina ağır hasarlı gibi işlem görerek yıktırılabilir.
  • Ağır Hasarlı: Taşıyıcı sistemlerindeki hasarın onarılması mümkün olmayan veya onarımı ekonomik olmayan, can ve mal güvenliği açısından büyük risk taşıyan binalardır. Bu binaların derhal boşaltılması gerekir ve yıkım kararı alınır.
  • Yıkık: Afet anında tamamen veya kısmen yıkılmış olan yapılardır.
  • Acil Yıktırılacak: Yıkılmamış olsa dahi, her an çökme riski taşıyan ve çevresi için ciddi tehlike arz eden yapılardır. Bu binalar için standart itiraz süreçlerinden farklı, çok daha hızlı bir prosedür işletilir.

İdari Başvuru ve İtiraz Aşamaları

Hasar tespit çalışmalarının tamamlanmasının ardından sonuçlar, afetzedelerin bilgisine sunulur. Bu aşama, idari itiraz hakkının başlangıcını oluşturur. Süreç, binanın hasar durumuna göre farklılık gösterir.

1. Genel Hasar Tespiti ve 30 Günlük İtiraz Süreci

Acil yıktırılacak binalar dışındaki tüm yapılar için yapılan "Kesin Hasar Tespit" sonuçları, ilgili mahalle muhtarlıklarında ve/veya kaymakamlıklarda askıya çıkarılarak ilan edilir. Aynı zamanda e-Devlet Kapısı üzerinden de sorgulanabilir. İlan tarihinden itibaren, mülk sahipleri veya yasal temsilcileri için 30 günlük yasal itiraz süresi başlar. Eğer mülk sahibi;

  • Binasına verilen hasar derecesine katılmıyorsa (örneğin, az hasarlı denilen binasının orta hasarlı olduğunu düşünüyorsa),
  • Binası listelerde hiç yer almıyorsa,
  • Binasının hiç incelenmediğini düşünüyorsa,

bu 30 günlük süre içinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüklerine veya kaymakamlıklara bir dilekçe ile itirazda bulunmalıdır. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup, kaçırılması durumunda idari itiraz hakkı kaybedilir.

Yapılan itiraz üzerine Valilik, daha önce inceleme yapan ekipten farklı yeni bir teknik heyet görevlendirir. Bu heyetin yapacağı "İtiraz Hasar Tespit" incelemesi sonucunda verdiği karar, idari anlamda nihai karardır. Bu karara karşı artık idari kurumlara yeniden itiraz edilemez. Hak arayışına devam etmek isteyenler için tek yol, idari yargıda dava açmaktır.

2. Acil Yıktırılacak Binalar İçin Özel ve Hızlı Süreç

Can güvenliği açısından en riskli grup olan "Acil Yıktırılacak Binalar" için süreç çok daha hızlı işler. Fen kurulları bu binalar için ayrı bir rapor düzenleyerek en büyük mülki amire (Vali veya Kaymakam) sunar. Bina derhal boşaltılır ve mal sahibine binayı yıkması için tebligat yapılır. Mal sahibinin, bu tebligatı aldığı tarihten itibaren karara itiraz etmek için sadece 3 günü vardır. İtiraz, yetkili idare kurullarına yapılır ve bu kurullar da itirazı en geç 3 gün içinde karara bağlar. Sürenin kısalığı, kamu güvenliğini sağlama amacından kaynaklanmaktadır.

Harika bir şekilde ilerliyoruz. Belirtilen başlık ve veriler doğrultusunda, makalenin ilgili bölümünü aşağıda bulabilirsiniz.


Hasar Tespitine Karşı Yargı Yolu: 'Ön İşlem' Engeli ve Emsal Kararlar

Afet sonrası yapılan hasar tespitlerine karşı idari itiraz yolunun tüketilmesi veya bu süreçten sonuç alınamaması durumunda, hak arama mücadelesi yargı aşamasına taşınır. Ancak, uzun yıllar boyunca depremzedelerin karşısına, idari yargılamanın kendine özgü bir ilkesi olan "ön işlem" kavramı çıkmıştır. Bu hukuki engel, hasar tespit raporlarının doğrudan dava konusu edilmesini engellemiş ve vatandaşları farklı bir hukuki yol izlemeye mecbur bırakmıştır. Bu bölümde, hasar tespit raporlarının hukuki niteliğini, hangi durumlarda dava açılabildiğini ve bu süreçte emsal teşkil eden Danıştay kararlarını inceleyeceğiz.

Hasar Tespit Raporunun Hukuki Niteliği

İdare hukukunda bir işlemin dava konusu edilebilmesi için tek başına hukuki sonuç doğuran, yani ilgilisinin hukuki durumunda değişiklik yaratan "kesin ve yürütülmesi gereken" bir işlem olması gerekir. İdarenin nihai kararını vermeden önce yürüttüğü hazırlık niteliğindeki işlemlere ise "ön işlem" veya "hazırlık işlemi" denir. Türk idari yargı sistemi, yerleşik içtihatlarıyla hasar tespit raporlarını uzun bir süre bu kapsamda değerlendirmiştir.

Bu yaklaşımın temel yasal dayanağı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun (İYUK) 14/3-d maddesidir. Bu maddeye göre, mahkeme dava dilekçesini incelerken, dava konusu edilen işlemin kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığını re'sen (kendiliğinden) araştırır. Eğer işlem bu nitelikte değilse, dava "incelenmeksizin reddedilir".

Danıştay, bu ilkeyi hasar tespit davalarında istikrarlı bir şekilde uygulamıştır. Örneğin, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun (İDDK) 15.11.2016 tarihli ve E. 2015/548, K. 2016/2937 sayılı kararı, bu konudaki en net emsallerden biridir. Kurul, bu kararında hasar tespit raporlarının;

  • Tek başına kişilerin hak ve menfaatlerini etkilemediğini,
  • Nihai bir karar olan yıkım, tahliye veya hak sahipliği gibi işlemler için bir hazırlık aşaması olduğunu,
  • Bu nedenle "ön işlem" niteliği taşıdığını ve doğrudan idari davaya konu edilemeyeceğini açıkça hükme bağlamıştır.

Bu durum, binası için "ağır hasarlı" raporu düzenlenmiş bir mülk sahibinin, sadece bu rapora dayanarak "Bu rapor hatalıdır, iptal edilsin" talebiyle dava açmasını engellemekteydi. Mahkemeler, bu tür davaları esasa girmeden reddediyordu.

Dava Açılabilen İdari İşlemler

Peki, hasar tespit raporu doğrudan dava edilemiyorsa, vatandaşlar hukuki haklarını nasıl koruyacaktı? Danıştay içtihatları bu sorunun cevabını da vermiştir: Dava, hasar tespit raporuna dayanılarak tesis edilen nihai ve icrai idari işleme karşı açılmalıdır. Bu nihai işleme karşı açılan davada, işlemin dayanağı olan hasar tespit raporunun hukuka aykırılığı bir gerekçe olarak ileri sürülebilirdi.

Bu konudaki yol gösterici kararlardan biri Danıştay 14. Dairesi'nin 8.3.2016 tarihli ve E. 2015/7839, K. 2016/1494 sayılı kararıdır. Bu kararda, hasar tespit raporlarının ancak kendilerine dayanılarak tesis edilen "yıkım" veya "hak sahipliğinden yararlanamama" gibi nihai işlemlerle birlikte dava konusu edilebileceği vurgulanmıştır.

Bu kapsamda dava açılabilecek başlıca nihai idari işlemler şunlardır:

  • Yıkım Kararı: Ağır hasarlı bir yapı için ilgili idare (genellikle Valilik) tarafından alınan yıkım kararı, kesin ve yürütülmesi gereken bir işlemdir. Bu kararın iptali için açılan davada, yıkım kararının dayanağı olan ağır hasar tespitinin hatalı olduğu iddia edilebilir.
  • Hak Sahipliği Başvurusunun Reddi Kararı: Binasının ağır hasarlı olduğunu düşünen ancak raporu "az hasarlı" veya "hasarsız" çıkan bir vatandaş, AFAD'dan konut veya kredi talep ettiğinde başvurusu reddedilebilir. İşte bu ret kararı, dava konusu edilebilecek nihai bir işlemdir. Davada, ret kararının ve dayanağı olan hasar tespit raporunun iptali talep edilir.
  • Tahliye ve Onarım Emri: Orta hasarlı binalar için verilen ve 1 yıl içinde onarım yapılmasını emreden, aksi halde yapının yıktırılacağını belirten idari kararlar da dava konusu edilebilir.

Yargılama Giderlerinden Muafiyet (Adli Yardım)

Afetzedelerin bu hukuki süreçlerde karşılaşacağı mali yükü hafifletmek amacıyla önemli bir yasal düzenleme mevcuttur. 4539 sayılı Kanun'un 3. maddesi, doğal afete maruz kalan kişilerin, afetten kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda adli yardım hükümlerinden yararlanacağını düzenler. Bu, depremzedelerin dava açarken ödemesi gereken yargılama harç ve giderlerinden muaf tutulması anlamına gelir. Dava dilekçesinde bu durumun belirtilmesi, bu haktan yararlanmak için yeterlidir. Bu düzenleme, hak arama özgürlüğünün mali engellere takılmamasını sağlayan son derece önemli bir güvencedir.

Harika, istenen bölümü aşağıda bulabilirsiniz.

Yargılamayı Hızlandıran Düzenleme: Deprem Davalarında Özel Yargılama Usulü

06 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen ve on binlerce yapıyı etkileyen büyük depremler, sadece fiziksel bir yıkıma değil, aynı zamanda adli sistem üzerinde de benzeri görülmemiş bir yüke neden olmuştur. Hasar tespit raporlarına karşı açılan binlerce dava, idare mahkemelerinde büyük bir yoğunluk yaratmış, bu durum hem kamu güvenliği hem de vatandaşların hak arama süreçleri açısından ciddi zorlukları beraberinde getirmiştir. Bir yanda, yıkılması gereken tehlikeli yapıların hukuki süreçler nedeniyle ayakta kalması riski, diğer yanda ise binaları sağlam olmasına rağmen hatalı tespitler yüzünden mağdur olan depremzedelerin barınma ve mülkiyet haklarının askıya alınması sorunu baş göstermiştir.

Bu ikili sorunu çözmek ve yargısal süreci daha etkin hale getirmek amacıyla yasa koyucu, özel bir düzenleme yapma yoluna gitmiştir. 7471 sayılı Kanun ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'na (İYUK) eklenen Geçici Madde 11, deprem kaynaklı hasar tespiti davaları için standart yargılama usullerinden ayrılan, hızlandırılmış ve özel bir prosedür getirmiştir.

Yeni Düzenlemenin Amacı ve Kapsamı

Bu özel yargılama usulünün temel amacı, adli süreçleri kısaltarak bir an önce nihai kararların alınmasını sağlamaktır. Düzenleme, yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalara da bulunduğu aşamadan itibaren uygulanarak geniş bir etki alanı yaratmıştır.

Düzenlemenin hedefleri şu şekilde özetlenebilir:

  • Kamu Güvenliğini Sağlamak: Ağır hasarlı ve yıkılması zorunlu olan binalarla ilgili davaların hızla sonuçlandırılarak, bu yapıların çevre için oluşturduğu riskin ortadan kaldırılması.
  • Mağduriyetleri Gidermek: Hatalı şekilde ağır veya orta hasarlı olarak raporlanan, ancak aslında güvenli olan yapıların durumunu hızla netleştirmek. Böylece mülk sahiplerinin barınma hakkına yeniden kavuşması, elektrik, su gibi temel hizmetlerden yararlanabilmesi ve mülkleri üzerindeki belirsizliğin sona ermesi.
  • Adli Yükü Hafifletmek: Mahkemelerin standart prosedürlerin getirdiği uzun sürelerden kurtularak dosya yığınını daha yönetilebilir bir seviyeye indirmesi.

Bu düzenlemenin getirdiği en önemli yeniliklerden biri de dava türlerinin ayrılmasıdır. İYUK Geçici Madde 11, iptal davaları ile tam yargı (tazminat) davalarının birlikte açılamayacağını hükme bağlamıştır. Daha önce birlikte açılmış olan davaların ise mahkeme tarafından ayrılarak görülmesine karar verilmiştir. Bu, sürecin daha odaklı ilerlemesini sağlar: öncelikle idari işlemin (hasar tespiti veya yıkım kararı) hukuka uygunluğu denetlenir, bu konuda bir karar verildikten sonra varsa maddi zararların tazmini için ayrı bir süreç işletilir.

Hızlandırılmış Yargılama Süreleri

İYUK Geçici Madde 11, hasar tespiti davalarında standart idari yargılama sürelerini önemli ölçüde kısaltarak sürece ivme kazandırmıştır. Bu yeni ve sıkı takvim, davanın her aşamasını etkilemektedir:

  • Dava Dilekçesi ve İlk İnceleme: Dava açıldıktan sonra mahkeme, ilk incelemeyi 10 gün içinde tamamlar.
  • Savunma Süresi: Davalı idareye (örneğin Valilik) savunmasını sunması için tanınan süre, standart 30 günden 15 güne indirilmiştir. Bu süre, sadece bir defaya mahsus olmak üzere 10 gün uzatılabilir.
  • Keşif ve Bilirkişi Raporu: Davanın en kritik aşamalarından olan keşif ve bilirkişi incelemesi için de net süreler belirlenmiştir. Dosya tekemmül ettikten sonra 15 gün içinde keşif yapılır. Bilirkişi heyetinin raporunu mahkemeye sunması için 15 gün süresi vardır. Tarafların bu rapora itiraz etme süresi ise sadece 7 gündür.
  • Nihai Karar: Tüm bu aşamalar tamamlandıktan sonra, mahkemenin davayı karara bağlaması için öngörülen süre en geç 15 gündür.
  • İstinaf (Bölge İdare Mahkemesi) Aşaması: Yerel mahkemenin verdiği karara karşı tarafların 15 gün içinde istinaf yoluna başvurma hakkı vardır. İstinaf başvurusu, Bölge İdare Mahkemesi tarafından en geç 2 ay içinde karara bağlanır. Bu, normalde bir yılı aşabilen istinaf süreçlerini olağanüstü derecede hızlandıran bir hükümdür.

Bu özel düzenlemenin en dikkat çekici yönlerinden biri de yürütmenin durdurulması kararlarına ilişkindir. Özellikle yıkım tehlikesi olan binalar için hayati önem taşıyan yürütmenin durdurulması talepleri hakkında mahkemenin verdiği kararlara itiraz yolu tamamen kapatılmıştır. Yani, mahkeme bir yıkım işlemi için yürütmeyi durdurma talebini reddederse veya kabul ederse, bu ara karara karşı bir üst mahkemeye itiraz edilemez. Bu kural, davanın ara kararlarla uzamasının önüne geçmek ve nihai sonuca odaklanmak amacıyla getirilmiş radikal bir adımdır.

Bu özel yargılama usulü, deprem bölgesindeki hukuki belirsizliği ortadan kaldırmak ve hem kamu menfaatini hem de bireysel hakları daha hızlı bir şekilde koruma altına almak için tasarlanmış istisnai bir mekanizmadır. Ancak yargı sistemindeki bu hızlandırma çabaları devam ederken, Anayasa Mahkemesi tarafından verilecek bir karar, hasar tespiti davalarının temelini kökünden değiştirecektir.

Harika, makalenin son ve en kritik bölümünü, sağlanan tüm bilgiler ve anlamsal bütünlük çerçevesinde aşağıda hazırladım.


Yargı Yolunda Milat: Anayasa Mahkemesi Kararıyla Hasar Tespit Raporlarına Doğrudan Dava Açma Hakkı

Afet sonrası hasar tespit süreçlerinde yıllardır devam eden en büyük hukuki engellerden biri, hasar tespit raporlarının "ön işlem" kabul edilmesi ve bu raporlara karşı doğrudan dava açılamamasıydı. Vatandaşlar, mülkiyet haklarını doğrudan etkileyen bu raporlara itiraz etmek için idarenin yıkım kararı veya hak sahipliği başvurusunun reddi gibi nihai bir işlem tesis etmesini beklemek zorundaydı. Ancak, Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından verilen emsal niteliğindeki bir karar, bu köklü uygulamayı değiştirerek vatandaşların hak arama özgürlüğü adına tarihi bir kapı aralamıştır. Bu karar, hasar tespiti uyuşmazlıklarında yargı yolunu yeniden şekillendirmiş ve süreci mülk sahipleri lehine önemli ölçüde kolaylaştırmıştır.

İptal Edilen Kural ve Gerekçesi

Uzun yıllar boyunca idare mahkemeleri, Danıştay içtihatları doğrultusunda, hasar tespit raporlarını tek başına icrai nitelikte, yani kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olarak görmüyordu. Bu raporların, ileride tesis edilecek asıl işlemlere (yıkım, tahliye vb.) hazırlık niteliğinde olduğu kabul ediliyordu. Bu durumun yasal dayanağı ise 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun'un 13. maddesinin (a) fıkrasında yer alan "…hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir." şeklindeki ibareydi.

Bu kural, özellikle binası hakkında hatalı bir tespit yapıldığını düşünen ancak hakkında henüz bir yıkım kararı alınmamış veya hak sahipliği süreci başlatılmamış mülk sahiplerini hukuki bir boşlukta bırakıyordu. Örneğin, az hasarlı bir binanın aslında ağır hasarlı olduğunu düşünen bir vatandaş, bu rapora karşı dava açamıyor ve olası devlet yardımlarından mahrum kalıyordu. Tersi durumda, ağır hasarlı raporu verilen bir binanın aslında onarılabileceğini düşünen malik ise, yıkım kararı tebliğ edilene kadar belirsizlik içinde bekliyordu.

Bu hukuki çıkmaz, Anayasa Mahkemesi'nin 30.11.2023 tarihli ve E.2023/134, K.2023/207 sayılı kararıyla son buldu. Yüksek Mahkeme, 7269 sayılı Kanun'da yer alan ve doğrudan dava açmayı engelleyen bu ibareyi Anayasa'ya aykırı bularak iptal etti. Mahkemenin iptal gerekçesi, temel hak ve özgürlüklerin korunması prensibine dayanıyordu. AYM, gerekçeli kararında özetle şu hususlara vurgu yapmıştır:

  • Hasar tespit raporu, bir "ön işlem" değil, mülkiyet hakkına doğrudan müdahale eden icrai bir işlemdir. Bir binanın "ağır hasarlı" veya "hasarsız" olarak etiketlenmesi, o taşınmazın ekonomik değerini, kullanılabilirliğini ve piyasadaki algısını doğrudan etkiler. Bu nedenle, raporun kendisi hukuki sonuçlar doğurmaktadır.
  • Vatandaşları, haklarını aramak için idarenin keyfiyetine bağlı olabilecek bir "asıl işlemi" beklemeye zorlamak, hak arama hürriyetini anlamsız kılmaktadır.
  • İptal edilen kural, Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkını ve mahkemeye erişim hakkını ihlal etmektedir. Devlet, bireylerin haklarını korumak için etkili ve erişilebilir yargı yolları sunmakla yükümlüdür.

Kararın Mülkiyet Hakkı ve Hak Arama Özgürlüğü Açısından Önemi

Anayasa Mahkemesi'nin bu iptal kararı, sadece teknik bir yasa değişikliği olmanın çok ötesinde anlamlar taşımaktadır. Bu karar, afetzedelerin en temel anayasal haklarından olan mülkiyet hakkı ve hak arama özgürlüğünü güçlendiren bir dönüm noktasıdır.

Mülkiyet hakkı açısından bakıldığında, karar, bir mülkün sadece fiziki varlığını değil, aynı zamanda ekonomik değerini ve hukuki statüsünü de koruma altına almaktadır. Bir hasar tespit raporuyla bir binanın "riskli" veya "kullanılamaz" olarak damgalanması, mülkiyet hakkının özüne dokunan bir müdahaledir. Artık mülk sahipleri, bu tür bir müdahaleye karşı derhal yargı yoluna başvurarak, mülklerinin değeri ve kullanımı üzerindeki haksız kısıtlamalara itiraz etme imkanına kavuşmuştur. Bu, belirsizliğin ortadan kalkması ve mülk sahiplerinin geleceklerini daha sağlam bir hukuki zemin üzerinde planlayabilmeleri anlamına gelmektedir.

Hak arama özgürlüğü açısından ise bu karar, adalete erişimi somut bir şekilde kolaylaştırmıştır. Vatandaşlar artık, bürokratik süreçlerin ve ek idari kararların arkasına sığınan bir mekanizma ile karşı karşıya değildir. Hasar tespit raporunun tebliğ edildiği veya ilan edildiği andan itibaren, bu rapora karşı doğrudan İdare Mahkemesi'nde iptal davası açma hakkına sahiptirler. Bu durum, hak kayıplarını önlemek ve yargısal denetimi daha etkin hale getirmek için atılmış devrim niteliğinde bir adımdır. Özellikle binasının yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olan veya acil yardımlardan faydalanamayan bir afetzede için, zaman kaybetmeden mahkemeye başvurabilmek hayati önem taşımaktadır.

Afet sonrası yürütülen hasar tespit süreci, afetzedelerin hayatını doğrudan etkileyen kritik bir aşamadır. Bu süreçte yapılan bir hata, barınma hakkından mülkiyet hakkına kadar birçok temel hakkın ihlaline yol açabilir. Bu makalede ele aldığımız gibi, süreç 7269 sayılı Kanun uyarınca yapılan tespitler ve bu tespitlere karşı tanınan 30 günlük idari itiraz hakkı ile başlamaktadır. Uzun yıllar, idari itiraz yolu tüketildikten sonra yargı aşamasına geçildiğinde, hasar tespit raporlarının 'ön işlem' sayılması nedeniyle vatandaşlar büyük zorluklar yaşamıştır. 06.02.2023 depremleri sonrası yargılamayı hızlandırmak adına 2577 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 11. Madde ile getirilen özel usuller, bu alandaki aciliyeti göstermiştir. Ancak asıl devrim, Anayasa Mahkemesi'nin 30 Kasım 2023 tarihli iptal kararı ile yaşanmıştır. Artık hasar tespit raporları, sonuçları itibarıyla kesin ve yürütülebilir bir işlem olarak kabul edilmekte ve bu raporlara karşı doğrudan dava açma yolu tereddütsüz bir şekilde açıktır. Bu gelişme, afet durumlarında dahi hukuk devletinin ve temel hakların güvence altında olduğunun en somut göstergesidir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.