Türk Vatandaşlığı Nasıl Kaybedilir?

Türk Vatandaşlığı Nasıl Kaybedilir?

Türk vatandaşlığı, Anayasa ile güvence altına alınmış temel bir haktır. Ancak belirli yasal koşullar altında kaybedilmesi de mümkündür. 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'na göre vatandaşlık hangi hallerde ve nasıl sona erer? Bu yazımızda, kişinin kendi talebiyle başlattığı 'çıkma izni' sürecini, belirli durumlarda tanınan 'seçme hakkı' ile vatandaşlıktan ayrılmayı ve devlet tarafından uygulanan 'vatandaşlığın kaybettirilmesi' yaptırımını, ilgili kanun maddeleri ve hukuki sonuçlarıyla birlikte detaylıca inceliyoruz.

Türk Vatandaşlığının Kaybına İlişkin Temel Hukuki Çerçeve

Vatandaşlık, bireyi bir devlete bağlayan hukuki ve siyasi bir bağ olup, modern hukuk sistemlerinde en temel insan haklarından biri olarak kabul edilir. Bu bağ, kişiye sadece bir kimlik kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda devletin korumasından yararlanma, kamu hizmetlerine katılma, seçme ve seçilme gibi pek çok temel hak ve yükümlülüğü de beraberinde getirir. Bu denli önemli bir statünün kaybı, keyfi veya belirsiz süreçlere bırakılamaz. Türk hukuk sistemi de bu ilkeyi benimseyerek, vatandaşlığın kaybını sıkı kurallara bağlamıştır.

Bu hukuki çerçevenin zirvesinde, normlar hiyerarşisinin en üst basamağında yer alan T.C. Anayasası bulunmaktadır. Anayasa'nın 66. maddesi, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür" hükmüyle vatandaşlığı tanımlarken, devamında bu hakkın temel güvencesini ortaya koyar. Maddeye göre, Türk vatandaşlığı kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Bu anayasal güvence, idarenin veya herhangi bir başka gücün, kanunda açıkça öngörülmeyen bir sebeple bir bireyi vatandaşlıktan çıkarmasının önüne geçen en temel kalkandır. Dolayısıyla, Türk vatandaşlığının kaybı istisnai bir durumdur ve bu istisnanın sınırları münhasıran kanunla çizilmek zorundadır.

Anayasa'nın işaret ettiği bu kanuni düzenleme, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu (TVK)'dur. 12 Haziran 2009 tarihinde yürürlüğe giren bu kanun, Türk vatandaşlığının kazanılması ve kaybedilmesine ilişkin tüm usul ve esasları modern bir anlayışla tek bir çatı altında toplamıştır. TVK, vatandaşlık kaybını üç ana kategori altında düzenleyerek hukuki belirlilik ilkesini sağlamaktadır: kişinin kendi iradesiyle başlattığı "çıkma izni" süreci, belirli koşullara sahip çift vatandaşların kullandığı "seçme hakkı" ve devletin egemenlik hakkı kapsamında uygulanan "kaybettirme" müeyyidesi. Kanun, bu yolların her biri için ayrıntılı şartlar, başvuru süreçleri ve hukuki sonuçlar öngörerek olası bir keyfiliğin önüne geçmeyi amaçlar.

Türk vatandaşlık hukukunun çerçevesi sadece ulusal mevzuatla sınırlı değildir. Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler de bu alanın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu bağlamda, Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi özel bir öneme sahiptir. Sözleşme, iki temel ilkeyi bir arada barındırarak dengeli bir yaklaşım sunar:

  1. Keyfi Olarak Vatandaşlıktan Mahrum Bırakma Yasağı: Sözleşme'nin 4. maddesi, "Hiç kimse keyfi olarak vatandaşlığından mahrum bırakılamaz" hükmünü amirdir. Bu ilke, devletlerin vatandaşlık statüsünü sona erdirirken hukuka ve önceden belirlenmiş kurallara sıkı sıkıya bağlı kalması gerektiğini vurgular. Özellikle bireyi vatansız (haymatlos) bırakacak uygulamalara karşı güçlü bir koruma sağlar.
  2. Vatandaşlık Kaybının Meşru Sebepleri: Diğer yandan Sözleşme'nin 7. maddesi, vatandaşlık kaybının meşru olabileceği durumları da sıralar. Bunların başında, bir kişinin gönüllü olarak başka bir devletin vatandaşlığını kazanması gelir. Bu hüküm, 5901 sayılı Kanun'da düzenlenen "çıkma izni" kurumunun uluslararası hukuktaki meşruiyet temelini oluşturur.

Sonuç olarak, Türk vatandaşlığının kaybına ilişkin hukuki rejim, Anayasal güvence, detaylı kanuni düzenleme ve uluslararası standartlarla uyum sacayakları üzerine kurulmuştur. Bu yapı, bir yandan bireyin vatandaşlık hakkını keyfi müdahalelere karşı korurken, diğer yandan devletin ulusal güvenlik ve kamu düzeni gibi meşru menfaatlerini gözetmesine olanak tanır. Vatandaşlık kaybı, ancak bu çok katmanlı hukuki çerçevenin öngördüğü açık, belirli ve istisnai koşulların gerçekleşmesi halinde mümkündür.

Çıkma İzni Alarak Türk Vatandaşlığından Ayrılma

Türk vatandaşlığının kaybı yollarından en yaygın olanı, kişinin kendi iradesiyle ve yetkili makamların izniyle vatandaşlıktan ayrılmasıdır. Bu süreç, keyfi bir işlem olmayıp, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu ile sıkı kurallara bağlanmıştır. Vatandaşlıktan çıkma, bireyin talebi üzerine başlayan ancak devletin onayı ile sonuçlanan iki aşamalı bir idari işlemdir. Bu yol, özellikle başka bir ülke vatandaşlığını kazanan veya kazanmak üzere olan kişilerin hukuki statülerini netleştirmeleri için bir imkân sunar.

Başvuru Şartları ve Süreç

Türk vatandaşlığından çıkma izni alabilmek için başvuru sahibinin, Kanun'da belirtilen kümülatif şartların tamamını taşıması zorunludur. 5901 sayılı Kanun'un 25. maddesi, bu şartları açıkça düzenlemiştir. İdarenin bu konuda bir takdir yetkisi bulunmakla birlikte, bu yetki sınırsız değildir ve şartları taşıyan bir kişinin talebinin keyfi olarak reddedilmesi, idari yargıda dava konusu edilebilir.

Başvuru için aranan temel şartlar şunlardır:

  • Ergin ve Ayırt Etme Gücüne Sahip Olmak: Başvuru sahibi, medeni haklarını kullanma ehliyetine sahip olmalıdır.
  • Yabancı Bir Devlet Vatandaşlığını Kazanmış Olmak veya Kazanacağına İlişkin İnandırıcı Belirtiler Bulunmak: Bu şart, uluslararası hukukun temel prensiplerinden olan "vatansızlığın önlenmesi" ilkesinin bir yansımasıdır. Devlet, kişiyi vatansız bırakmamak adına, başka bir vatandaşlık güvencesi arar. Örneğin, başka bir ülkenin vatandaşlık başvurusunun kabul edildiğine dair resmi bir yazı veya taahhüt, inandırıcı bir belirti olarak kabul edilebilir.
  • Herhangi Bir Suç veya Askerlik Hizmeti Nedeniyle Aranan Kişilerden Olmamak: Kişinin adli makamlarca bir suç isnadıyla aranmaması ve askerlik hizmetini yapmamış veya erteletmemiş ise asker kaçağı durumunda olmaması gerekir.
  • Hakkında Herhangi Bir Mali ve Cezai Kısıtlama Bulunmamak: Vergi borcu, kesinleşmiş bir mahkeme kararına dayalı borçlar veya yurt dışına çıkış yasağı gibi hukuki kısıtlamaların olmaması şarttır.

Bu şartları taşıyan kişi, yurt içinde bulunduğu yerin valiliğine (İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü), yurt dışında ise dış temsilciliklere (konsolosluklar) başvuruda bulunur.

Süreç iki temel aşamadan oluşur:

  1. Türk Vatandaşlığından Çıkma İzin Belgesi: Başvurunun İçişleri Bakanlığı tarafından incelenip uygun bulunması halinde, kişiye 5901 sayılı Kanun'un 26. maddesi uyarınca "Türk Vatandaşlığından Çıkma İzin Belgesi" verilir. Bu belge, kişinin Türk vatandaşlığını henüz kaybetmediğini, ancak kaybetmek için izin aldığını gösterir. Belgenin geçerlilik süresi, düzenlendiği tarihten itibaren iki yıldır. Kişi, bu iki yıl içinde yabancı devlet vatandaşlığını kazanmak ve bunu belgelemek zorundadır. Aksi takdirde izin belgesi geçersiz hale gelir.
  2. Türk Vatandaşlığından Çıkma Belgesi: Kişi, yabancı devlet vatandaşlığını kazandığını gösteren resmi belgeyi (pasaport, vatandaşlık belgesi vb.) başvuru yaptığı makama sunduğunda, süreç tamamlanır. Kanunun 27. maddesi gereğince, ilgiliye imzası karşılığında "Türk Vatandaşlığından Çıkma Belgesi" teslim edilir. Türk vatandaşlığı, bu belgenin ilgiliye teslim edildiği an itibarıyla kaybedilir. Bu tarihle birlikte kişinin nüfus aile kütüğündeki kaydı kapatılır ve "yabancı" statüsüne geçer.

Vatandaşlıktan Çıkmanın Sonuçları ve Mavi Kart Statüsü

Vatandaşlıktan çıkma kararının hukuki sonuçları hem kişinin kendisi hem de ailesi açısından önem arz eder. 5901 sayılı Kanun'un 27. maddesine göre, çıkma izniyle vatandaşlığı kaybeden kişinin bu durumu, eşinin vatandaşlığına etki etmez. Ancak, vatandaşlıktan çıkan ebeveynin talep etmesi ve diğer ebeveynin de rıza göstermesi halinde, çocukları da kendisiyle birlikte Türk vatandaşlığını kaybedebilir. Eşin muvafakat etmemesi durumunda karar, hâkim takdirine bırakılır. Bu noktada en önemli güvence, işlemin çocukları vatansız bırakacak olması halinde kesinlikle uygulanmamasıdır.

Vatandaşlık kaybının en önemli sonuçlarından biri, Mavi Kart uygulamasıdır. 5901 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile düzenlenen ve 9 Mayıs 2012 tarihli 6304 sayılı Kanun ile kapsamı genişletilen Mavi Kart, doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni alarak Türk vatandaşlığını kaybeden kişilere ve onların üçüncü dereceye kadar olan altsoylarına tanınan özel bir statüdür.

Mavi Kart sahipleri, Türkiye'de yabancı olarak kabul edilmekle birlikte, belirli istisnalar dışında Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam ederler.

  • Korunan Haklar:
    • Milli güvenliğe ve kamu düzenine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, Türk vatandaşlarına tanınan; seçme ve seçilme, muafen araç ve ev eşyası ithal etme hakları ile askerlik hizmetini yapma yükümlülüğü dışındaki tüm haklardan faydalanırlar.
    • Türkiye'de ikamet, seyahat, çalışma, yatırım yapma, ticari faaliyette bulunma, miras, taşınır ve taşınmaz mal edinme gibi temel haklara sahiptirler.
    • Sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklıdır ve bu hakların kullanımında ilgili kanun hükümlerine tabidirler. Örneğin, Türkiye'de çalışıp emeklilik hakkı kazanan bir kişi, vatandaşlıktan çıktıktan sonra da Mavi Kart sahibi olarak emekli aylığını almaya devam eder.
  • Kaybedilen Hak ve Yükümlülükler:
    • Seçme ve seçilme hakkı.
    • Asli ve sürekli kamu hizmeti görevlerinde (kadrolu memuriyet) bulunma hakkı.
    • Askerlik yapma yükümlülüğü.
    • Gümrük mevzuatındaki muafiyetlerden yararlanarak araç veya ev eşyası ithal etme hakkı.

Bu düzenleme sayesinde, başka bir ülke vatandaşlığına geçen kişiler, Türkiye ile olan hukuki, sosyal ve kültürel bağlarını güçlü bir şekilde sürdürme imkânı bulmaktadır. Mavi Kart, bir nevi "eski vatandaşlık köprüsü" işlevi görerek, kişilerin anavatanlarıyla olan ilişkilerini canlı tutmalarını sağlar.

Yetkili Makam Kararı ile Vatandaşlığın Kaybettirilmesi

Türk vatandaşlığının sona erme yollarından biri, devletin egemenlik hakkına dayanarak ve tek taraflı iradesiyle vatandaşlığı sona erdirmesidir. Bu durum, kişinin kendi talebiyle başlattığı çıkma izni sürecinden tamamen farklı olarak, bir yaptırım niteliği taşır. 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 29. maddesi, "vatana bağlılıkla bağdaşmayan" olarak nitelendirilen belirli eylemleri gerçekleştiren kişilerin, İçişleri Bakanlığı'nın teklifi ve Cumhurbaşkanı kararıyla vatandaşlıklarının kaybettirilebileceğini düzenlemektedir. Bu süreç, Anayasal bir hak olan vatandaşlığa en ağır müdahalelerden biri olduğu için, kanunda sıkı şartlara bağlanmıştır.

Vatana Bağlılıkla Bağdaşmayan Eylemler Nelerdir?

Kanun, hangi eylemlerin vatandaşlığın kaybettirilmesine neden olabileceğini sınırlı sayıda (numerus clausus) ilkesine göre açıkça belirlemiştir. İdarenin bu eylemler dışında bir nedenle kaybettirme kararı alması hukuken mümkün değildir. 5901 sayılı Kanun'un 29. maddesine göre bu eylemler şunlardır:

  • Türkiye’nin Menfaatlerine Aykırı Yabancı Devlet Hizmetinde Bulunmak: Bir Türk vatandaşının, Türkiye'nin çıkarlarına aykırı bir şekilde yabancı bir devletin resmi veya gayriresmi bir hizmetinde bulunması ve yurt dışındaki Türk temsilcilikleri tarafından yapılan bildirime rağmen, verilen makul süre içerisinde (bu süre üç aydan az olamaz) bu görevini kendi isteğiyle bırakmaması.
  • Türkiye ile Savaş Halindeki Devletin Hizmetinde Çalışmak: Türkiye Cumhuriyeti'nin savaş halinde olduğu bir devletin herhangi bir hizmetinde, Hükümetin (Cumhurbaşkanlığının) izni olmaksızın kendi isteğiyle çalışmaya devam etmek. Bu durumda, önceki maddede belirtilen uyarı sürecine gerek duyulmaksızın doğrudan kaybettirme işlemi yapılabilir.
  • İzinsiz Olarak Yabancı Devlet Ordusunda Gönüllü Askerlik Yapmak: Yetkili makamlardan izin alınmaksızın, yabancı bir devletin silahlı kuvvetlerinde gönüllü olarak askerlik, subaylık veya benzeri bir görev üstlenmek.

Terör ve Anayasal Düzene Karşı Suçlar Nedeniyle Vatandaşlığın Kaybettirilmesi

5901 sayılı Kanun'un 29. maddesine 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile eklenen fıkra, vatandaşlığın kaybettirilmesi için yeni ve önemli bir hukuki zemin oluşturmuştur. Bu düzenlemeye göre, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) yer alan belirli suçlar nedeniyle hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişilerin vatandaşlığı kaybettirilebilir. Bu suçlar şunlardır:

  • Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (TCK m. 302)
  • Anayasayı ihlal (TCK m. 309)
  • Cumhurbaşkanına suikast ve fiilî saldırı (TCK m. 310)
  • Yasama organına karşı suç (TCK m. 311)
  • Hükûmete karşı suç (TCK m. 312)
  • Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silâhlı isyan (TCK m. 313)
  • Silâhlı örgüt (TCK m. 314)
  • Silâh sağlama (TCK m. 315)

Bu suçlardan dolayı hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen ve yurt dışında olması sebebiyle kendisine ulaşılamayan Türk vatandaşları için süreç şu şekilde işler: Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcılığı veya yargılamayı yapan mahkemenin talebi üzerine, Adalet Bakanlığı tarafından Resmî Gazete'de "yurda dön" çağrısı yayımlanır. İlgili kişinin bu ilanın yapıldığı tarihten itibaren üç ay içinde yurda dönmemesi halinde, durumu tespit eden makamın bildirimi üzerine İçişleri Bakanlığı'nın teklifi ve Cumhurbaşkanı kararıyla Türk vatandaşlığı kaybettirilir.

Kaybettirme Kararının Hukuki Niteliği ve Sonuçları

Vatandaşlığın kaybettirilmesi kararı, idari bir işlem niteliğindedir. Karar, İçişleri Bakanlığı'nın teklifi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından verilir ve Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren hukuki sonuç doğurur. Bu andan itibaren ilgili kişi yabancı statüsüne geçer.

Önemle belirtmek gerekir ki, kaybettirme kararı şahsidir. Yani, bu karar yalnızca ilgili kişinin vatandaşlığını etkiler; kişinin eşi ve çocuklarının vatandaşlık durumunda herhangi bir değişikliğe yol açmaz. Bu durum, çıkma izniyle vatandaşlıktan ayrılma durumunda eşin muvafakatiyle çocukların da vatandaşlığı kaybetmesinden temel bir fark oluşturur.

İdari bir işlem olduğundan, vatandaşlığı kaybettirme kararına karşı ilgilinin Danıştay'da iptal davası açma hakkı saklıdır.

Vatandaşlığa Alınma Kararının İptali (5901 S.K. m. 31)

Vatandaşlığın kaybettirilmesi (m. 29) ile vatandaşlığa alınma kararının iptali (m. 31) kavramları sıkça karıştırılsa da aralarında temel bir fark bulunur. Kaybettirme, usulüne uygun olarak kazanılmış bir vatandaşlığın sonradan işlenen fiiller nedeniyle devlet tarafından sona erdirilmesidir. İptal ise, vatandaşlığın kazanılma sürecindeki bir sakatlığa dayanır.

5901 sayılı Kanun'un 31. maddesine göre, kişinin yalan beyanda bulunması veya vatandaşlık için aranan önemli hususları gizlemesi sonucunda Türk vatandaşlığını kazandığı sonradan tespit edilirse, vatandaşlığa alınma kararı, kararı veren makam (İçişleri Bakanlığı veya Cumhurbaşkanlığı) tarafından geriye dönük olarak iptal edilir. Kaybettirme kararının aksine, iptal kararı, ilgilinin bu vatandaşlığına bağlı olarak Türk vatandaşı olan eş ve çocuklarını da etkileyebilir. Eğer eş ve çocuklar da bu sahteciliğe iştirak etmemişlerse ve iyi niyetli iseler, mahkeme kararıyla vatandaşlık durumları ayrıca değerlendirilir.

Seçme Hakkının Kullanılması Yoluyla Vatandaşlık Kaybı

Türk vatandaşlığının kaybına yol açan yöntemler arasında, devletin bir yaptırımı veya kişinin izne tabi bir talebinden ziyade, bireye tanınan bir hak olan seçme hakkının kullanılması da bulunmaktadır. Bu yol, diğer kayıp hallerinden farklı olarak, kişinin iradesine dayalı ve belirli durumlarda doğan bir tercih imkanı sunar. Temel olarak, birden fazla vatandaşlığa sahip olan kişilerin, bu vatandaşlıklardan birini tercih ederek diğerinden ayrılmasını düzenler.

5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 34. maddesi, seçme hakkı ile vatandaşlık kaybının hukuki çerçevesini net bir şekilde çizmektedir. Bu maddeye göre, aşağıdaki durumlardan biriyle Türk vatandaşlığının yanı sıra yabancı bir devlet vatandaşlığını da taşıyan kişiler, ergin olmalarından itibaren üç yıl içinde yazılı bildirimde bulunarak Türk vatandaşlığından ayrılabilirler:

  1. Soy Bağı Nedeniyle Çok Vatandaşlığa Sahip Olanlar: Türk vatandaşı anne veya babadan doğarak Türk vatandaşlığını, yabancı vatandaşı olan diğer ebeveyni veya doğum yeri prensibi (jus soli) uygulayan bir ülkede doğması nedeniyle de o ülke vatandaşlığını kazanan kişiler bu haktan yararlanabilir. Örneğin, annesi Türk, babası Alman olan ve Almanya'da doğan bir çocuk, hem Türk hem de Alman vatandaşı olabilir. Bu kişi, reşit olduktan sonraki üç yıl içinde Alman vatandaşlığını koruyup Türk vatandaşlığından ayrılmayı tercih edebilir.
  2. Doğum Yeri Esasıyla Vatandaşlık Kazananlar: Türk vatandaşı anne ve babadan, doğum anında otomatik vatandaşlık veren bir ülkede (örneğin ABD veya Kanada) doğan çocuklar, hem soy bağıyla Türk vatandaşı hem de doğum yeri esasıyla o ülkenin vatandaşı olurlar. Bu kişiler de erginlik sonrası üç yıllık süre içinde seçme hakkını kullanabilir.
  3. Evlat Edinilme Yoluyla Vatandaşlık Kazananlar: Türk vatandaşı iken yabancı bir aile tarafından evlat edinilen ve bu yolla evlat edinenlerin vatandaşlığını kazanan ergin olmayan kişiler, reşit olduklarında bu hakka sahip olurlar.
  4. Anne veya Babalarına Bağlı Olarak Türk Vatandaşlığını Kazananlar: Sonradan Türk vatandaşlığını kazanan anne veya babalarına bağlı olarak işlem görüp Türk vatandaşı olan çocuklar, ergin olduklarında diğer vatandaşlıkları lehine Türk vatandaşlığından ayrılma hakkını kullanabilirler.

Burada altı çizilmesi gereken en önemli husus, seçme hakkının kullanılmasının kişiyi vatansız bırakmamasıdır. Kanun, uluslararası hukukun temel ilkelerinden olan vatansızlığın önlenmesi prensibine sıkı sıkıya bağlıdır. Dolayısıyla, bir kişinin Türk vatandaşlığından seçme hakkı yoluyla ayrılabilmesi için muteber bir başka devlet vatandaşlığına sahip olması mutlak bir zorunluluktur.

Seçme hakkı kavramı, kanunda iki yönlü bir mekanizma olarak işler. Yukarıda açıklanan Madde 34 vatandaşlıktan ayrılmayı düzenlerken, 5901 sayılı Kanun'un 21. maddesi ise bu hakkın vatandaşlığı yeniden kazanmak için nasıl kullanılabileceğini ortaya koyar. Anne veya babalarına bağlı olarak (örneğin ebeveynlerinin çıkma izni almasıyla) Türk vatandaşlığını kaybeden çocuklar, ergin olmalarından itibaren üç yıl içinde seçme hakkını kullanarak herhangi bir ek şart aranmaksızın yeniden Türk vatandaşı olabilirler. Bu düzenleme, kişinin reşit olmadan kendi iradesi dışında kaybettiği vatandaşlık hakkını, kendi iradesiyle geri alabilmesine olanak tanıyarak bireyin haklarını korur.

Türkiye'nin modern vatandaşlık hukukunun temel taşlarından biri de çoklu vatandaşlığa (çifte vatandaşlık) izin vermesidir. Kanunun 44. maddesi, herhangi bir nedenle yabancı bir devlet vatandaşlığını kazanan kişilerin bu durumu ilgili mercilere bildirmeleri halinde nüfus kayıtlarına gerekli şerhin düşüleceğini belirtir. Bu, kişilerin birden fazla vatandaşlığa sahip olmasının yasal olduğu anlamına gelir. Dolayısıyla, seçme hakkı bir zorunluluk değil, tamamen kişisel bir tercihtir. Çok vatandaşlığa sahip bir birey, ömür boyu tüm vatandaşlıklarını muhafaza edebilir.

Genel Değerlendirme ve Sonuç

Türk vatandaşlığı, Anayasa ile korunan ve bireyi devlete bağlayan en temel hukuki statüdür. Bu nedenle kaybı, keyfiyete yer bırakmayacak şekilde kanunla düzenlenmiş istisnai durumlara bağlanmıştır. İncelediğimiz üzere, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu bu kaybı üç ana eksende ele almaktadır. İlk olarak, kişinin kendi iradesiyle ve belirli şartları sağlaması koşuluyla İçişleri Bakanlığı'ndan aldığı çıkma izni ile vatandaşlıktan ayrılması mümkündür. Bu yolla ayrılan doğumla Türk vatandaşları ve onların altsoyları, Mavi Kart aracılığıyla Türkiye'deki sosyal, ekonomik ve kültürel haklarının büyük bir bölümünü korumaya devam ederler. İkinci olarak, vatana bağlılıkla bağdaşmayan ve kanunda açıkça sayılan ağır eylemlerde bulunan kişilerin vatandaşlığı, devletin egemenlik hakkı kapsamında kaybettirme yoluyla sona erdirilebilir. Son olarak, bu bölümde detaylandırdığımız seçme hakkı, birden fazla vatandaşlığa sahip bireylere ergin olduktan sonra kendi geleceklerini şekillendirme ve vatandaşlık statülerini belirleme imkanı tanıyan kişisel bir haktır. Her bir süreç, kendine özgü şartları, prosedürleri ve hukuki sonuçları olan, titizlikle düzenlenmiş yollardır ve Türk vatandaşlık hukukunun hem birey haklarına hem de devletin egemenlik çıkarlarına duyduğu saygıyı yansıtır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.