Meslek Hastalığı Tazminatı

Meslek Hastalığı Tazminatı

Meslek hastalığı tazminat süreçleri, işçilerin işyerinde maruz kaldığı sağlık problemleri nedeniyle işverene karşı açtığı davaları içermektedir. 5510 ve 6331 sayılı kanunlar çerçevesinde yapılan hukuki düzenlemelerle işçiler haklarını arayabilirler. Detaylar makalemizde!

Meslek Hastalığı ve Kanuni Çerçeve

Meslek hastalığı, işçinin çalıştığı işten kaynaklı şartlar nedeniyle ortaya çıkan sağlık problemleri olarak tanımlanmaktadır. İşçinin görev aldığı iş ortamı ve yaptığı işle doğrudan ilişkili olan bu hastalıklar, işçi sağlığını tehdit edebilir ve bazı durumlarda ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Meslek hastalıkları, Türkiye'de 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında düzenlenmiştir.

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu

5510 sayılı Kanun kapsamında meslek hastalıklarının tanımı ve tespit süreci ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Kanunun 14. maddesi, meslek hastalıklarının niteliklerini, kendi iş gücünden kaynaklanan nedenlerle işçilerin fiziksel veya zihinsel sağlıklarının bozulmasına neden olan iş şartları olarak açıklar. Kanunda, işçinin yaptığı iş nedeniyle sürekli veya tekrarlayan etkiler altında kalarak, bu etkilerin işçi üzerinde kalıcı veya geçici sağlık sorunlarına yol açmasının da meslek hastalığı sayılabileceği belirtilmiştir.

Bu kanun çerçevesinde, meslek hastalıklarını belirleme süreci, işçilerin sağlık kontrolleri ile tespit edilir ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından onaylanır. SGK, meslek hastalıklarını kabul ettiği durumda işçiye gerekli maddi ve manevi destek sağlar. Bu düzenlemeler, işçilerin meslek hastalıklarına karşı korunması ve tazminat taleplerinin karşılanabilirliğini sağlamak amacıyla oluşturulmuştur.

6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu

6331 sayılı Kanun, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini belirleyerek iş yerlerinde sağlık ve güvenlik koşullarını iyileştirmek amacıyla oluşturulmuştur. Meslek hastalıkları, bu kanun çerçevesinde ele alınarak sağlıklı ve güvenli çalışma ortamlarının oluşturulması hedeflenir. Kanunun temel amacı, işçilerin meslek hastalıklarına yakalanma risklerini en aza indirmektir.

Kanun, işverenlere iş yerinde gerekli tedbirlerin alınması ve işçilerin sağlık kontrollerinin periyodik olarak yapılması yükümlülüğünü getirir. Aynı zamanda, işverenlerin işçilerine sağlıklı bir çalışma ortamı sağlama ve meslek hastalıklarına karşı önleyici tedbirler alma zorunluluğu bulunmaktadır. Bu tedbirler, çalışma ortamının özelliklerine uygun olarak alınmalı ve işçiler, iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri ile bilinçlendirilmelidir.

Meslek Hastalıklarının Tanınması ve Değerlendirilmesi

Meslek hastalıklarının tanınması ve değerlendirilmesi, 5510 ve 6331 sayılı kanunların ortaklaşa belirlediği kriterlere dayanmaktadır. İşçilerin, iş yerinde geçirdiği herhangi bir sağlık bozukluğu ile ilgili iddiaları, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun uzman ekipleri tarafından ayrıntılı bir biçimde incelenmeli ve tespit edilmelidir. Tespit edilen meslek hastalıklarına yönelik olarak işçiye belirli haklar tanınır ve bu hakların işletilmesi doğrudan SGK tarafından takip edilir.

İşverenin Sorumlulukları

İşverenler, meslek hastalıklarının önlenmesi ve tespiti konusunda önemli sorumluluklar taşımaktadır. İşverenler, çalışanlarının sağlığını korumak için gerekli sağlık ve güvenlik önlemlerini almalıdır. İşçilerin, iş yerinde sağlığını tehlikeye atabilecek koşulların varlığını tespit etmesi durumunda, işveren bu durumu derhal ortadan kaldırmakla yükümlüdür. Ayrıca, işverenin meslek hastalığını SGK’ya bildirme zorunluluğu da bulunmaktadır.

Sonuç olarak, meslek hastalığı ve bu hastalıklara yönelik hukuki düzenlemeler, Türkiye'deki iş sağlığı ve güvenliği sistemi kapsamında oldukça önemli bir yere sahiptir. 5510 ve 6331 sayılı kanunlar, meslek hastalıklarının tanımlanmasından tespiti ve değerlendirilmesine kadar kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır. Bu düzenlemeler, işçinin sağlığını korumak için işverenlere birçok yükümlülük getirmekte ve işçilerin haklarını garanti altına almaktadır.

Tespit ve Bildirim Yükümlülükleri

Meslek hastalığı, işçilerin çalışma koşulları nedeniyle sağlıklarının zarar görmesi sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Türkiye'de bu tür hastalıklara ilişkin süreçler yasalarla düzenlenmiştir. Özellikle 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu önemli unsurlar sunmaktadır. Bu bölümde, meslek hastalıklarının tespit ve bildirim yükümlülükleri üzerine odaklanacağız.

Meslek Hastalığı Tespiti

Meslek hastalığının tanımlanması ve tespit edilmesi oldukça titizlik gerektiren bir süreçtir. Bir hastalığın "meslek hastalığı" olarak kabul edilebilmesi için işçinin çalıştığı işin koşullarıyla doğrudan ilişkili olması gereklidir. Bu durum, hastalığın işin niteliğinden veya yürütüm şartlarından kaynaklanmasıyla belirlenir. İşçinin sağlığındaki bozulmaların meslek hastalığı olarak tanınması, iş mahkemelerinin yanı sıra Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından değerlendirilir. Böyle bir tespit için, SGK'nın belirlemiş olduğu sağlık kurullarından alınacak raporlar esastır.

İşverenin Bildirim Yükümlülüğü

5510 sayılı Kanun'un 14. maddesi uyarınca, işverenlerin meslek hastalığı durumunda yerine getirmesi gereken önemli bir yükümlülük bulunmaktadır: İşveren, işyerinde gerçekleşen meslek hastalığını öğrendiği andan itibaren üç iş günü içinde bu durumu Sosyal Güvenlik Kurumu'na bildirmek zorundadır. Bu bildirim, işçiyi koruma amacı güderek, sigortalının sosyal güvence haklarını etkin bir şekilde almasına olanak sağlar.

İşverenin bildirim yükümlülüğünü ihmal etmesi durumunda çeşitli yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceği gibi, hukuki sorumluluklar da doğabilir. Bu nedenle, işverenlerin bu tür durumlarda dikkatli olmaları ve gerekli prosedürleri eksiksiz bir biçimde yerine getirmeleri şarttır.

İşyeri ve Çalışanın Sorumlulukları

İşyeri, meslek hastalıklarına yönelik bir dizi önlem almakla yükümlüdür. Bu bağlamda, işyeri ortamının uygun koşullarda olmasını sağlamak, düzenli sağlık taramalarını gerçekleştirmek ve gerektiğinde işyeri hekimlerinden danışmanlık almak işverenin sorumluluğundadır. Ayrıca, çalışanlar da kendi sağlıklarını izlemek ve herhangi bir meslek hastalığı belirtisi gözlemlediklerinde bunu derhal işverene bildirmekle yükümlüdürler.

SGK'nın Rolü ve Süreçler

SGK, meslek hastalıklarının belirlenmesi ve değerlendirilmesi süreçlerinde merkezi bir rol oynar. Kurum, işverenden gelen bildirim doğrultusunda gerekli incelemeleri yaparak hastalığın bir meslek hastalığı olup olmadığını belirler. Bu kapsamda yürütülen değerlendirme ve raporlama süreçleri, işçinin haklarının korunmasında ve gerekli tazminatların sağlanmasında önemli bir yer tutar.

SGK'nın tespit ve inceleme süreçleri, hastalığın tanı ve tedavi süreçlerinin yanı sıra tazminat davalarının da temelini oluşturur. Kurumun vereceği karar, işçinin meslek hastalığı kapsamında tazminat alıp alamayacağını belirler.

Sonuç

Meslek hastalıkları, iş hayatında karşılaşılabilecek önemli sorunlardandır ve hem işverenler hem de işçilerin üzerine düşen sorumluluklar bulunmaktadır. Bu hastalıkların doğru bir şekilde tespit edilmesi ve SGK’ya zamanında bildirilmesi, hukuki süreçleri düzgün bir biçimde yürütmek için kritik öneme sahiptir. İşverenlerin yasal yükümlülüklerinin farkında olması ve yasal süreler içinde gerekli bildirimleri yapması, işçilerin haklarını korumak adına büyük bir önem taşır. Bu bağlamda, tespit ve bildirim yükümlülüklerinin ihmal edilmemesi gerektiği unutulmamalıdır.

Tazminat Davaları ve Zamanaşımı

Meslek hastalığı nedeniyle işçilerin açtığı tazminat davaları, işçinin maruz kaldığı sağlık problemleri neticesinde yaşadığı maddi ve manevi kayıpların giderilmesini amaçlamaktadır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, bu davaların hukuki dayanağını oluşturmaktadır. Özellikle işçilerin maruz kaldığı meslek hastalıkları sonucunda ortaya çıkan zararlar, hukuken işverenin sorumluluğunda değerlendirilmektedir.

Meslek Hastalığının Tanımı ve Hukuki Zemini

Meslek hastalığı, işçinin çalıştığı işin doğasından kaynaklanan sebeplerle meydana gelen sağlık sorunlarını ifade eder. Bu hastalıklar, işyerinde uzun süreli maruz kalma sonucu gelişir ve işçinin fiziksel ya da psikolojik sağlık durumunu etkiler. 5510 sayılı Kanun, meslek hastalıklarının belirtilmesini ve değerlendirilmesini düzenleyen ana çerçeveyi oluştururken, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ise açılacak tazminat davalarındaki haksız fiil sorumluluğunu tanımlar.

Tazminat Davalarında Zamanaşımı Süresi

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun m.146 hükmü, tazminat davalarında 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörmektedir. Bu süre, zararın ve zarar verenin öğrenildiği tarihten itibaren başlamaktadır. Zamanaşımı süresinin başlangıcı, işçinin meslek hastalığı teşhisiyle önemli hale gelir. Bu kritik süreç zarfında işçinin, hakkını koruyabilmesi adına hukuki danışmanlık alması oldukça önemlidir.

Zamanaşımı süresi, tazminat davasının açılması için belirlenen sürenin aşılmaması gerektiğini belirtir ve bu süre aşıldığında davaların düşmesi söz konusu olabilir. Bu süre zarfında işçilerin bilgilendirilmesi ve hızlı hareket edilmesi, mağduriyetlerin giderilmesi açısından önem arz eder.

Tazminat Kalemleri ve Hukuki Süreç

Tazminat davalarında işçinin talep edebileceği çeşitli kalemler bulunmaktadır:

  • Maddi Tazminat: İşçinin çalışamadığı süre zarfındaki ücret kaybı, tedavi masrafları ve sürekli iş göremezlik ödemeleri gibi talepleri içerir. İş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle çalışamayacak duruma gelen işçilerin, ekonomik kayıplarının tazmini açısından maddi tazminat büyük önem taşımaktadır.
  • Manevi Tazminat: İşçinin yaşadığı fiziksel ve psikolojik travmalar nedeniyle hissettiği acı ve ızdırap göz önüne alınarak talep edilir. Manevi tazminatın amacı, işçinin bu tür duygu durumlarından etkilenmesi sonucu yaşadığı manevi dengenin sağlanmasıdır.

Bu davaların işçi lehine sonuçlanabilmesi için işçinin maruz kaldığı meslek hastalığını doğru bir şekilde belgelerle destekleyebilmesi gerekmektedir. Bunun yanında, işverenin sorumluluğu, işyerinde alınması gereken önleyici tedbirleri alıp almadığı esas alınarak değerlendirilir.

Yükümlülük ve Bilgilendirme

İşverenin, çalışanlarını meslek hastalıklarına karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. İş kazalarında ve meslek hastalıklarında işverenin ihmali veya sorumluluğu söz konusu olduğunda, iş mahkemeleri devreye girer. İş mahkemeleri, kişisel dava süreçlerinde yetkili olup, tüm tazminat talep ve süreçlerini yürütmektedir.

İşçilerin, meslek hastalığı ile ilgili yasal süreçler hakkında bilgi edinmesi ve gereken belgelerin titizlikle temini, haklarını ararken önemli bir avantaj sağlar. Yasal düzenlemeler ve iş mahkemeleri kararları, meslek hastalığından mağdur olan işçiler için bir yol haritası sunar ve bu sürecin her aşamasında işçilerin yanındadır.

Tüm bu unsurlar göz önünde bulundurulduğunda, meslek hastalığı tazminat davaları kapsamında işverenler ve işçilerin hak ve sorumlulukları net olarak tanımlanmıştır. Bu haklar, işçinin mağduriyetinin giderilmesine yönelik adil bir çözüm sağlamak için işlerlik kazanır. Zamanaşımına uğramadan, işçilerin hakları çerçevesinde bilinçli davranması önemlidir.

Yargıtay ve Mahkeme Kararları

Meslek hastalığına ilişkin hukuki süreçlerde, Yargıtay ve yerel mahkemelerin verdiği kararlar, işçilerin ve işverenlerin yükümlülüklerini belirlemekte ve taraflar arasındaki sorumluluk payını netleştirmektedir. Bu bölümde, özellikle iki Yargıtay kararının önemi üzerinde duracağız: Y21HD-K.2015/15051 ve YHGK-K.2018/215.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Kararı: Y21HD-K.2015/15051

Y21HD-K.2015/15051 no’lu Yargıtay kararı, meslek hastalığı tespitinin hangi mahkemenin yetki alanına girdiğini açıkça belirlemek amacıyla verilmiştir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, meslek hastalıklarının tespitinin öncelikli olarak iş mahkemelerinin yetki alanında olduğunu ifade etmiştir. Bu karar, meslek hastalığına dair taleplerin SGK nezdinde çözülememesi halinde iş mahkemelerine müracaat edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Bu kararın önemi, işçilerin meslek hastalığı iddialarını daha hızlı ve etkili bir şekilde yargı önüne taşımasına olanak sağlamasıdır. İş mahkemeleri, uzmanlaşmış yapıları sayesinde meslek hastalıkları gibi karmaşık sağlık ve iş ilişkileri meselelerini değerlendirme kapasitesine sahiptir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı: YHGK-K.2018/215

YHGK-K.2018/215 no’lu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, meslek hastalığı vakalarında işveren ve işçi arasındaki sorumluluk dağılımı ele alınmıştır. Karar, meslek hastalıklarında kusur oranının belirlenmesi sürecinde hem işverenin hem de işçinin sorumlu olduğu noktaların hassas bir şekilde incelenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Bu kapsamda, kararın altı çizilen önemli noktaları şunlardır:

  • Kaçınılmazlık İlkesi: İşverenin tüm gerekli önlemleri almış olmasına rağmen meslek hastalığı gelişmişse, burada işverenin kusursuz sorumluluk ilkesine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
  • Sorumluluk Paylaşımı: Kararda, işverenin %60, işçinin ise %40 oranında kusur payı verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu paylaşım ilkesi, her iki tarafın da iş güvenliğine katkı sağlayacak şekilde davranmaları gerektiğini vurgulamaktadır.

Sonuç olarak, Yargıtay kararları ve mahkeme kararları işçiler ve işverenler açısından meslek hastalığı davalarında rehber niteliği taşımaktadır. Bu kararlar, tarafların yasal hak ve yükümlülüklerini bilincinde olmalarını sağlayarak, hukuki süreçlerin adaletli bir zeminde yürütülmesine katkıda bulunur.

Genel Değerlendirme

Meslek hastalığı, işçiler için hem fiziksel hem de maddi kayıplara yol açabilen ciddi bir meseledir. Bu bağlamda, 5510 ve 6331 sayılı Kanunlar ışığında oluşturulan hukuki çerçeve, işçilerin haklarını koruma altına almayı hedeflerken, işverenlerin de sorumluluklarını net bir şekilde çiziyor. İş mahkemeleri ve Yargıtay kararları bu sürecin somutlaşmış ifadeleri olup, dava süreçlerine yön verirken adaletin sağlanması için olmazsa olmaz bir rehber işlevi görmektedir.

Makalenin geneline bakıldığında, meslek hastalığı tazminatı konusunun karmaşık bir yasal süreç içerdiği anlaşılmaktadır. İşverenler ve işçiler, meslek hastalıklarının tespitinden itibaren hukuk ve sağlık kurumlarıyla birlikte çalışma sorumluluğuna sahiptir. Bu uyum ve iş birliği, meslek hastalıklarının önlenmesi ve tazminatların hakkaniyetle dağıtılması adına kritik öneme sahiptir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.