Arabuluculuk Dava Şartının Sonradan Tamamlanması

Arabuluculuk Dava Şartının Sonradan Tamamlanması

Arabuluculuk dava şartının sonradan tamamlanıp tamamlanamayacağı konusu, hukuk dünyasında sıklıkla tartışılan önemli bir mesele haline gelmiştir. Yargıtay'ın son kararları bu konuda net bir çizgi çizmekte ve uygulamaya açıklık getirmektedir. Ticari davalar başta olmak üzere birçok uyuşmazlık türünde arabuluculuk sürecinin doğru şekilde tamamlanması kritik önem taşımaktadır.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Kararının Temel Özellikleri

Türk hukuk sisteminde arabuluculuk dava şartının mahiyeti ve uygulanması konusunda önemli bir dönüm noktası teşkil eden Yargıtay 6. Hukuk Dairesi kararı, hukuki uyuşmazlıkların çözümünde arabuluculuk sürecinin ne zaman ve nasıl tamamlanması gerektiği hususunda net bir çerçeve çizmiştir. Bu karar, özellikle ticari davalarda arabuluculuk dava şartının tamamlanamaz bir nitelik taşıdığını açıkça ortaya koyması bakımından büyük önem arz etmektedir.

Kararın Kimlik Bilgileri

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, Esas No: 2022/5267 ve Karar No: 2024/2376 ile kayıtlara geçen bu kararı 01.07.2024 tarihinde vermiştir. Bu karar, arabuluculuk dava şartının tamamlanamaz bir dava şartı olduğunu belirleyen temel içtihat niteliğindeki karardır.

Kararın hukuki değeri, sadece somut olayın çözümünde değil, benzer nitelikteki uyuşmazlıklarda da rehber teşkil etmesinde yatmaktadır. Yargıtay'ın bu kararı ile birlikte, arabuluculuk sürecinin ne zaman başlatılması gerektiği konusundaki belirsizliklerin büyük ölçüde giderildiği görülmektedir.

Dairenin bu kararında öne çıkan temel ilke, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5/A maddesi gereğince paranın ödenmesi konusundaki ticari davalarda arabulucuya başvurunun zorunlu bir dava şartı olduğu ve bu şartın dava açılmadan önce mutlaka yerine getirilmesi gerektiğidir. Karar, bu hususu net bir şekilde vurgulamakla birlikte, dava açıldıktan sonra arabuluculuk sürecinin tamamlanmasının dava şartı eksikliğini gidermeyeceğini de açıkça belirtmektedir.

Dava Konusu ve Taraflar

Bu önemli Yargıtay kararının temelini oluşturan somut olay, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak davası niteliğindedir. Davacı şirket, gerçekleştirdiği iki ayrı inşaat işi için toplam 143.639,65 TL tutarındaki ödenmeyen hak ediş bedelinin tahsilini talep etmiştir. Dava konusu sadece alacak talebiyle sınırlı kalmamış, aynı zamanda 140.315 TL tutarındaki kesin teminat mektubunun da iadesi istenmiştir.

Davacı şirketin talebi iki temel unsur üzerinde şekillenmiştir:

  • Eser sözleşmesi kapsamında gerçekleştirilen inşaat işlerinin bedeli olarak ödenmemiş hak ediş alacakları
  • İş tamamlandığı halde iade edilmeyen kesin teminat mektubu

Bu dava türünün ticari nitelik taşıması, TTK madde 5/A hükmünün uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Söz konusu madde, paranın ödenmesi konusundaki ticari davalarda arabulucuya başvuruyu dava şartı olarak düzenlemiştir.

Davanın temel problemi, davacının 26.10.2020 tarihinde dava açmasına rağmen, arabuluculuk sürecini daha sonra başlatmış olmasıdır. Arabuluculuk son tutanağının 06.03.2021 tarihinde sunulması, dava şartının dava açıldıktan sonra yerine getirilmeye çalışıldığını göstermektedir.

Bu durum, Yargıtay'ın değerlendirmesinde kritik bir rol oynamıştır. Daire, dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmadığı için dava şartı yokluğu bulunduğunu tespit etmiş ve davanın usulden reddedilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Yargıtay'ın bu kararı, eser sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda özellikle inşaat sektöründe faaliyet gösteren firmalar için önemli bir uyarı niteliği taşımaktadır. Bu tür davalarda arabuluculuk sürecinin dava açılmadan önce mutlaka tamamlanması, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği riskin bulunması, sektör temsilcilerinin hukuki stratejilerini bu doğrultuda planlamalarını gerektirmektedir.

Arabuluculuk Dava Şartına İlişkin Yasal Düzenlemeler

Arabuluculuk dava şartının hukuki temellerini oluşturan yasal düzenlemeler, Türk hukuk sisteminde belirli uyuşmazlık türlerinde dava yoluna başvurulmazdan önce arabuluculuk sürecinin zorunlu olarak tamamlanmasını öngörmektedir. Bu düzenlemeler, uyuşmazlıkların alternatif çözüm yollarıyla çözülmesini teşvik etmek ve mahkemelerin iş yükünü azaltmak amacıyla getirilmiştir.

İlgili Kanun Maddeleri

Arabuluculuk dava şartına ilişkin temel yasal düzenlemeler, farklı kanunlarda yer alan özel hükümlerle belirlenmiştir. Bu düzenlemeler arasında 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu en temel yasal çerçeveyi oluşturmaktadır.

6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 18/A maddesi, arabuluculuk sürecinin sonuçlandırılması ve dava açılabilmesi için gerekli koşulları düzenlemektedir. Bu madde uyarınca, anlaşmaya varılamadığına dair son tutanağın dava dilekçesiyle birlikte sunulması zorunludur. Bu düzenleme, arabuluculuk sürecinin usulüne uygun şekilde tamamlandığının ispatlanması açısından kritik önem taşımaktadır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5/A maddesi ise ticari uyuşmazlıklar açısından özel bir düzenleme getirmiştir. Bu madde kapsamında paranın ödenmesi konusundaki ticari davalarda arabulucuya başvuru zorunlu dava şartı olarak belirlenmiştir. TTK madde 5/A, ticari hayatın dinamiklerini göz önünde bulundurarak, ticari alacak davalarında arabuluculuk sürecini zorunlu kılmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114, 115/1, 369/1, 370 ve 371. maddeleri, dava şartları genel çerçevesini ve dava şartı yokluğu durumunda uygulanacak usul kurallarını düzenlemektedir. HMK madde 114, dava şartlarını sayma yöntemiyle belirlerken, madde 115 ise dava şartlarının incelenmesi ve eksiklik durumunda yapılacak işlemleri düzenlemektedir.

HMK madde 115/1 uyarınca, mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Bu hüküm, arabuluculuk dava şartının da mahkemeler tarafından re'sen incelenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Aynı maddenin ikinci fıkrası, dava şartı noksanlığının tespiti halinde davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, ancak eksikliğin giderilebileceği durumlarda bunun tamamlanması için süre verilmesini öngörmektedir.

Hukuki Çerçeve

Arabuluculuk dava şartına ilişkin hukuki çerçeve, genel usul hukuku kuralları ile özel kanun hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede, arabuluculuk dava şartının tamamlanamaz bir dava şartı olup olmadığı konusu, hukuk uygulamasında önemli tartışmalara konu olmaktadır.

6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu'nun genel sistemi incelendiğinde, arabuluculuk sürecinin dava açılmadan önce tamamlanmasının amaçlandığı görülmektedir. Kanun, arabuluculuk sürecinin başlatılması, yürütülmesi ve sonuçlandırılması aşamalarında detaylı düzenlemeler getirmektedir.

Ticari uyuşmazlıklar açısından özel düzenleme getiren TTK madde 5/A, ticaret hukukunun dinamik yapısını göz önünde bulundurarak, paranın ödenmesi konusundaki uyuşmazlıklarda arabuluculuğu zorunlu kılmıştır. Bu düzenleme, özellikle eser sözleşmeleri, satım sözleşmeleri ve diğer ticari alacaklara ilişkin davalarda uygulama bulmaktadır.

HMK'nın dava şartlarına ilişkin sistematik yaklaşımı, arabuluculuk dava şartının da diğer dava şartları ile aynı usul kurallarına tabi olduğunu göstermektedir. Bu çerçevede, dava şartı noksanlığının tespiti halinde HMK madde 115/2 uyarınca davanın usulden reddedilmesi temel kuraldır.

Kanunlar arasındaki uyum ve koordinasyon açısından değerlendirildiğinde, arabuluculuk dava şartına ilişkin düzenlemelerin birbirini tamamlayan nitelikte olduğu görülmektedir. Arabuluculuk Kanunu'nun genel çerçevesi, özel kanunların (TTK, TKHK gibi) getirdiği zorunluluklar ve HMK'nın usul kuralları birlikte değerlendirildiğinde, dava açılmadan önce arabuluculuk sürecinin tamamlanması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Bu yasal düzenlemeler, arabuluculuk dava şartının mutlak bir önkoşul olduğunu ve bu şartın yerine getirilmemesi durumunda davanın usulden reddedileceğini açık şekilde ortaya koymaktadır. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 2024/2376 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, bu yasal çerçeve arabuluculuk dava şartının tamamlanamaz bir dava şartı olduğunu desteklemektedir.

Yargıtay'ın Hukuki Değerlendirmesi ve Kararı

Dava Şartı Yokluğunun Tespiti

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 2024/2376 sayılı kararındaki hukuki değerlendirme süreci, arabuluculuk dava şartının ne zaman ve nasıl yerine getirileceği konusunda kesin bir çizgi çizmiştir. Davanın 26.10.2020 tarihinde açılması ve arabuluculuk sürecine bu tarihten sonra başvurulması, dava şartı yokluğunun temel gerekçesini oluşturmuştur.

Mahkeme dosyasında yer alan bilgilere göre, davacı şirket eser sözleşmesinden kaynaklanan alacaklarının tahsili için dava açtıktan sonra arabuluculuk sürecini başlatmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5/A maddesi gereğince paranın ödenmesi konusundaki ticari davalarda arabulucuya başvuru zorunlu dava şartı olmasına rağmen, bu yükümlülük yerine getirilmemiştir.

Yargıtay'ın tespitine göre, arabuluculuk son tutanağının 06.03.2021 tarihinde sunulması, dava açıldıktan yaklaşık 5 ay sonra gerçekleşmiştir. Bu süreç HMK'nın 114 ve 115. maddelerinde düzenlenen dava şartlarının varlığı açısından kritik önem taşımaktadır. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 18/A maddesi uyarınca anlaşmaya varılamadığına dair son tutanağın dava dilekçesiyle birlikte sunulması gerekmektedir.

Dairenin hukuki değerlendirmesinde, arabuluculuk dava şartının "tamamlanamaz bir dava şartı" olduğu vurgulanmıştır. Bu tespit, dava açıldıktan sonra arabuluculuk sürecinin başlatılmasının dava şartı eksikliğini gideremeyeceği anlamına gelmektedir. Yargıtay, bu konuda:

  • Dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması zorunluluğu
  • Arabuluculuk sürecinin tamamlanarak son tutanağın elde edilmesi
  • Son tutanağın dava dilekçesiyle birlikte sunulması gerektiği

hususlarını net şekilde belirlemiştir.

Mahkeme Kararları

İlk Derece Mahkemesi aşamasında verilen kararlar, dava şartı eksikliğinin tam olarak değerlendirilmediğini göstermiştir. Mahkeme, arabuluculuk sürecinin sonradan tamamlanması üzerine davaya devam etmiş ve esasa girerek karar vermiştir. Ancak bu yaklaşım, HMK'nın 115. maddesi çerçevesinde dava şartlarının her aşamada kendiliğinden araştırılması yükümlülüğü ile çelişmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi düzeyinde de benzer bir değerlendirme yapılmış ve İlk Derece Mahkemesi kararı onanmıştır. Bölge mahkemesi, arabuluculuk sürecinin dava sırasında tamamlanmasının yeterli olduğu yönünde görüş belirtmiş ve usul ekonomisi ilkesini öne sürmüştür. Bu değerlendirmede:

  • Arabuluculuk sürecinin sonradan tamamlanabilir dava şartı olduğu
  • Usul ekonomisi gereği davanın esasına girilmesi gerektiği
  • Dava şartı eksikliğinin giderildiği

görüşleri benimsenmiştir.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi ise bu değerlendirmelerin hatalı olduğunu belirlemiş ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına karar vermiştir. Yüksek mahkemenin gerekçesinde, arabuluculuk dava şartının mutlak nitelik taşıdığı ve dava açılmadan önce tamamlanması gerektiği açıkça ifade edilmiştir.

Yargıtay'ın kararında dikkat çeken hususlar şunlardır:

  • TTK madde 5/A'nın zorunlu arabuluculuk hükmünün kesin olduğu
  • Arabuluculuk Kanunu madde 18/A'nın dava tarihi kriterinin katı şekilde uygulanması gerektiği
  • HMK madde 115'in dava şartı yokluğunda usulden red zorunluluğu getirdiği

Bu karar ile Yargıtay, alt mahkemelerin arabuluculuk sürecini esnek yorumlama eğilimlerine karşı net bir duruş sergilemiştir. Re'sen bozma kararı verilmesi de konunun kamu düzeni ile ilgili olduğunu göstermektedir.

Kararda ayrıca, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün olan hallerde HMK'nın 115/2 maddesi uyarınca süre verilmesi gerektiği, ancak arabuluculuk dava şartının bu kapsamda değerlendirilemeyeceği vurgulanmıştır. Bu tespit, arabuluculuk sürecinin dava öncesi tamamlanması gereken bir yükümlülük olduğunu kesin şekilde ortaya koymuştur.

Diğer Yargıtay Kararları ve Uygulamalar

Arabuluculuk dava şartının uygulanmasında Yargıtay'ın farklı hukuk daireleri, çeşitli uyuşmazlık türlerinde önemli içtihatlar geliştirmiştir. Bu kararlar, arabuluculuk sürecinin ne zaman ve nasıl uygulanacağına dair hukuki çerçeveyi şekillendirmekte ve mahkeme uygulamalarında birlik sağlamaktadır.

Benzer İçtihatlar

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 2021/844 sayılı kararı, ticari alacak davalarında arabuluculuk dava şartının katı şekilde uygulanması gerektiğini ortaya koyan önemli bir içtihattır. Bu kararda, ticari dava konusu olan alacak ve tazminat taleplerinde dava açılmadan önce arabulucuya başvurmanın zorunlu olduğu açıkça belirtilmiştir.

Söz konusu davada davacılar, arabulucuya başvurmadan doğrudan dava açmış ve dava süreci başladıktan sonra arabuluculuk başvurusu yapmışlardır. Ancak mahkeme, dava açıldıktan sonra yapılan arabuluculuk başvurusunun dava şartı yerine geçmeyeceğine karar vermiştir. Bu yaklaşım, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin yakın tarihli kararıyla da örtüşmektedir.

Bölge Adliye Mahkemesi bu kararı onaylamış, Yargıtay da kararı yerinde bularak onamıştır. Dava açılmadan önce arabuluculuk başvurusu yapılması gerektiği, aksi halde davanın usulden reddedileceği hükme bağlanmıştır. Bu karar, özellikle ticari uyuşmazlıklarda arabuluculuk sürecinin zamanlamasının kritik önem taşıdığını göstermektedir.

Yargıtay kararlarına göre, arabuluculuk sürecinin dava şartı olarak belirlenen durumlarda bu sürecin tamamlanmaması durumunda dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddedilmesi gerektiği açıktır. Bu durum, hukuki uyuşmazlıkların dava yoluna gitmeden çözülmesini amaçlayan yasal düzenlemelerin etkinliğini artırmaktadır.

Farklı Daire Kararları

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2023/616 Esas, 2023/2371 Karar sayılı ve 21.09.2023 tarihli kararı, arabuluculuk dava şartının uygulanmasında daha esnek bir yaklaşım sergilemiştir. Tıbbi malpraktis iddiası üzerine açılan tazminat davasında arabuluculuk dava şartının ne zaman yerine getirilmiş sayılacağına ilişkin bu karar, önemli bir istisna oluşturmuştur.

Bu davada, görevli mahkemede esasa girilmeden önce arabuluculuk işleminin tamamlandığı ve usul ekonomisi ilkesi gözetildiğinde dava şartının yerine getirildiği kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Görevsizlik kararının kesinleşmesi sonrasında başlatılan arabuluculuk sürecinin eksikliği giderdiği ve bu durumda işin esasına girilerek sonuca göre karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Bu karar, HMK madde 115/3'te yer alan "dava şartı noksanlığının hüküm anında giderilmesi" düzenlemesinin uygulanabilirliğini göstermesi açısından önemlidir. Görevsizlik nedeniyle dosyanın tevzi edildiği mahkemede arabuluculuk işleminin tamamlanmasının dava şartını yerine getirdiğine dair emsal teşkil etmektedir.

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73/A maddesi kapsamında da benzer uygulamalar görülmektedir. Tüketici davalarında arabuluculuk dava şartı düzenlemesi, özellikle hizmet ve mal alımından kaynaklanan uyuşmazlıklarda zorunlu tutulmaktadır. Bu alanda Yargıtay'ın yaklaşımı, tüketicinin korunması ilkesi ile usul hukuku kuralları arasında denge kurulması yönündedir.

Tüketici mahkemelerinde görülen davalarda, arabuluculuk sürecinin tamamlanmaması durumunda da dava şartı yokluğu nedeniyle usulden red kararları verilmektedir. Ancak bu konuda mahkemeler, tüketicinin mağdur edilmemesi için gerekli hallerde süre tanıyabilmekte ve eksikliğin giderilmesi için fırsat verebilmektedir.

Yargıtay'ın farklı hukuk dairelerinin kararları incelendiğinde, arabuluculuk dava şartının genel olarak tamamlanamaz bir dava şartı olarak kabul edildiği görülmektedir. Ancak görevsizlik gibi usuli nedenlerle dosyanın başka mahkemeye sevki durumlarında, yeni mahkemede arabuluculuk sürecinin tamamlanmasının kabul edilebilir olduğu yönünde içtihatlar da bulunmaktadır.

Bu farklı yaklaşımlar, arabuluculuk kurumunun etkinliğinin artırılması ve usul ekonomisi ilkesinin korunması arasında denge kurulması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Mahkemelerin bu konudaki takdir yetkisinin, hem hukuki güvenlik hem de adalete erişim açısından dikkatli kullanılması büyük önem taşımaktadır.

Muhalif Görüşler ve Usul Ekonomisi Tartışmaları

Karşı Oy Gerekçeleri

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 2024/2376 sayılı kararında, Üyeler Hasan Kaya ve Zeki Gözütok tarafından yazılan muhalif görüş, arabuluculuk dava şartı konusunda önemli bir alternatif yaklaşım sunmaktadır. Bu muhalif görüş, arabuluculuk sürecinin dava sırasında tamamlanması durumunda, usul ekonomisi ilkesi gereğince davanın esasına girilmesi gerektiğini savunmaktadır.

Karşı oy yazısında belirtilen temel argümanlar şunlardır:

  • Dava açıldıktan sonra arabuluculuk sürecinin tamamlanması, pratik anlamda uyuşmazlığın çözüm arayışının gerçekleştirildiğini göstermektedir
  • Usul ekonomisi ilkesi gereğince, zaman ve kaynak israfından kaçınılması için davanın esasına girilmesi daha uygun olacaktır
  • Tarafların arabuluculuk sürecini geçirmesi, kanunun amaçladığı alternatif çözüm yolunun denenmesi anlamına gelmektedir
  • Şekli koşulların katı uygulanması yerine, maddi gerçekliğin ortaya çıkarılması hukuk sisteminin temel amaçlarından biridir

Hukuki Tartışmalar

Arabuluculuk dava şartının sonradan tamamlanabilirliği konusunda hukuk dünyasında ciddi tartışmalar bulunmaktadır. Bu tartışmaların merkezinde HMK madde 115/3 hükmü yer almaktadır. Söz konusu madde, "dava şartı noksanlığı mahkemece davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş fakat hüküm anında giderilmişse başlangıçtaki noksanlık nedeniyle dava usulden reddedilemez" şeklinde düzenlenmiştir.

Bu hükmün arabuluculuk dava şartına uygulanabilirliği konusunda iki farklı görüş ortaya çıkmaktadır:

Birinci Görüş (Çoğunluk Görüşü):

  • Arabuluculuk dava şartı tamamlanamaz bir dava şartı niteliğindedir
  • Dava açılmadan önce arabuluculuk sürecinin tamamlanması mutlak bir koşuldur
  • HMK madde 115/3'ün arabuluculuk dava şartı için uygulanamayacağı kabul edilmektedir
  • 6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu madde 18/A uyarınca, son tutanağın dava dilekçesiyle birlikte sunulması zorunludur

İkinci Görüş (Muhalif Görüş):

  • Usul ekonomisi ilkesi gereğince dava sürecinde tamamlanan arabuluculuk süreci yeterli görülmelidir
  • HMK madde 115/3'ün geniş yorumlanarak arabuluculuk dava şartına da uygulanması gerektiği savunulmaktadır
  • Yargılama sürecinde zaman ve kaynak tasarrufu sağlanması hukuk sisteminin temel amaçlarından biridir
  • Şekli koşulların katı uygulanması yerine, maddi adaletin tecelli etmesi öncelikli olmalıdır

Yargıtay'ın Diğer Dairelerindeki Uygulamalar:

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2023/616 Esas, 2023/2371 Karar sayılı kararında farklı bir yaklaşım sergilenmiştir. Bu kararda, görevli mahkemede esasa girilmeden önce arabuluculuk işleminin tamamlandığı durumlarda dava şartının yerine getirildiği kabul edilmiştir. Bu karar, usul ekonomisi ilkesinin daha geniş yorumlandığı bir örnek teşkil etmektedir.

Doktrindeki Tartışmalar:

Hukuk doktrininde de bu konu yoğun şekilde tartışılmaktadır. Bazı yazarlar arabuluculuk dava şartının mutlak niteliğini savunurken, diğerleri daha esnek bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Özellikle 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun madde 73/A kapsamındaki tüketici davalarında da benzer tartışmalar yaşanmaktadır.

Sonuç ve Değerlendirme

Arabuluculuk dava şartı konusundaki bu tartışmalar, Türk hukuk sisteminde usul hukuku kurallarının uygulanması bakımından önemli bir dönüm noktasını işaret etmektedir. Yargıtay'ın çoğunluk görüşü, hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik açısından net bir çizgi çizmekle birlikte, muhalif görüşler de usul ekonomisi ve adil yargılanma hakkı bakımından dikkate değer argümanlar sunmaktadır.

Bu konudaki tartışmaların devam etmesi ve gelecekte ortaya çıkacak yeni kararların, arabuluculuk kurumunun etkinliğini artıracak şekilde şekillenmesi hukuk sisteminin gelişimi açısından büyük önem taşımaktadır. Usul ekonomisi ilkesi ile dava şartlarının katı uygulanması arasındaki denge, hem hukuki güvenlik hem de adil yargılanma hakkının korunması açısından titizlikle gözetilmesi gereken bir husustur.

Bu bağlamda, uygulamacıların arabuluculuk dava şartı konusunda güncel Yargıtay içtihatlarını yakından takip etmeleri ve müvekkillerini bu konudaki riskler hakkında önceden bilgilendirmeleri büyük önem arz etmektedir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.