Tele-tıp Uygulamalarında Yanlış Tanı Sorumluluğu

Tele-tıp Uygulamalarında Yanlış Tanı Sorumluluğu

Dijital sağlık hizmetlerinin hızla geliştiği günümüzde, teletıp uygulamaları sağlık sektöründe devrim niteliğinde değişiklikler yaratmaktadır. Ancak bu yenilikçi yaklaşım, özellikle yanlış tanı durumlarında hekimlerin hukuki sorumluluğu açısından önemli belirsizlikler içermektedir. COVID-19 salgınıyla birlikte zorunlu hale gelen uzaktan sağlık hizmetleri, Türk hukuk sisteminde kapsamlı bir değerlendirme gerektirmektedir.

Teletıp Tanımı ve Uluslararası Hukuki Çerçeve

Teknolojinin hızla geliştiği günümüzde, sağlık hizmetlerinin sunumunda geleneksel yöntemlerin yanı sıra uzaktan sağlık hizmetleri de önemli bir yer edinmiştir. Teletıp uygulamaları, özellikle COVID-19 salgını süreciyle birlikte dünya genelinde yaygın bir kullanım alanı bulmuş ve sağlık sistemlerinin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Bu gelişmeler, teletıp kavramının hukuki çerçevesinin belirlenmesi ve uluslararası standartların oluşturulması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.

Dünya Sağlık Örgütü Tanımı

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), teletıp kavramını ilk kez 1997 yılında tanımlamış, ancak 2010 yılında bu tanımı güncelleyerek daha kapsamlı bir çerçeve oluşturmuştur. DSÖ'nün güncel tanımına göre teletıp, "mesafenin kritik etmen olduğu sağlık hizmetlerinin bilişim ve iletişim teknolojileri kullanılarak sunumu" şeklinde ifade edilmektedir. Bu tanım, teletıp uygulamalarının temel unsurlarını ortaya koyarak uluslararası alanda kabul gören bir standart oluşturmuştur.

DSÖ tanımının önemli özelliklerinden biri, mesafe faktörünün kritik rol oynaması gerekliliğidir. Bu durum, teletıp uygulamalarının sadece teknolojik imkanların kullanılması değil, aynı zamanda coğrafi uzaklık, fiziksel engeller veya zaman kısıtları nedeniyle geleneksel sağlık hizmetlerine erişimin zorlaştığı durumlarda devreye girmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Dünya Tabipleri Birliği ise teletıp konusunda daha muhafazakar bir yaklaşım benimseyerek, yüz yüze danışmanlığın esas olduğunu, ancak mesafe, fiziksel engel veya zaman kısıtları nedeniyle teletıp uygulamalarının kullanılabileceğini belirtmiştir. Bu yaklaşım, hekimin hastasıyla doğrudan temasının önemini koruyan bir perspektif sunmaktadır.

Uluslararası Uygulamalar

Dünya genelinde teletıp uygulamaları farklı hukuki çerçeveler ve sınırlamalar içerisinde gelişim göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri'nde teletıp uygulamaları eyalet bazında düzenlenmekte olup, Ohio eyaletinde ilk muayenesi fiziki olarak yapılmamış hastaların teletıp tedavisi sadece belirli şartlarda kabul edilmektedir. Bu durum, hasta güvenliğinin ön planda tutulması ve hekimin hastayı değerlendirme sürecinin titizlikle yürütülmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Japonya'da teletıp uygulamaları konusunda daha katı düzenlemeler bulunmaktadır. Hastalar, ancak 6 aydır düzenli görüştüğü hekimlerden teletıp hizmeti alabilmektedir. COVID-19 salgını sürecinde bu süre 3 aya düşürülmüş olsa da, hasta-hekim ilişkisinin önceden kurulmuş olması şartı korunmuştur. Bu yaklaşım, teletıp hizmetlerinin güvenli bir şekilde sunulabilmesi için hasta ile hekim arasında güven ilişkisinin önceden tesis edilmesi gerektiği anlayışını yansıtmaktadır.

Hollanda'da teletıp uygulamaları büyük çoğunlukla birinci basamak sağlık hizmetleriyle sınırlandırılmıştır. Bu sınırlama, karmaşık tıbbi durumların uzaktan değerlendirilmesinin zorluğu ve hasta güvenliği kaygıları nedeniyle benimsenmiştir. Hollanda modeli, teletıp hizmetlerinin kademeli bir şekilde geliştirilmesi ve öncelikle basit sağlık sorunlarında kullanılması gerektiği anlayışını benimser.

Avrupa Birliği düzeyinde, teletıp konusunda kapsamlı çalışmalar yürütülmektedir. Özellikle "UNIversal solutions in Telemedicine Deployment for European HEALTH care" (United4Health) projesi kapsamında hazırlanan "Industry Report on Telemedicine Legal and Regulatory Framework" raporu, AB üye ülkelerinde teletıp uygulamalarının hukuki çerçevesinin oluşturulması için önemli bir kaynak teşkil etmektedir.

Türkiye'deki Mevcut Durum

Türkiye'de teletıp uygulamalarına ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum, uygulamada önemli belirsizlikler yaratmakta ve hekimlerin hukuki sorumluluğu konusunda tereddütlere neden olmaktadır. Mevcut hukuki çerçeve, genel sağlık hukuku düzenlemeleri ve uluslararası sözleşmeler üzerinden değerlendirilmektedir.

Anayasa'nın 56. maddesi, nitelikli sağlık hizmetine erişim hakkını düzenlemekte ve devletin bu konudaki yükümlülüklerini belirlemektedir. Bu hüküm, teletıp uygulamalarının anayasal dayanağını oluşturmakla birlikte, uygulamanın sınırları ve koşulları konusunda yeterli açıklık sağlamamaktadır.

1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ve Tıbbi Deontoloji Tüzüğü uyarınca, hekimin hastayı doğrudan ve bizzat muayene etmesi, anemnez alması ve sağlık geçmişini değerlendirmesi esastır. Bu düzenlemeler, geleneksel hasta-hekim ilişkisini esas aldığından, teletıp uygulamalarının hukuki meşruiyeti konusunda tartışmalar yaratmaktadır.

Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi'nin 4. maddesi, sağlık müdahalelerinin mesleki yükümlülük ve standartlara uygun yapılması gerektiğini düzenlemektedir. Bu hüküm, teletıp uygulamalarında da mesleki standartların korunması gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Hekimin Bizzat İfa Yükümlülüğü ve Tıbbi Deontoloji

Teletıp uygulamalarının hukuki değerlendirmesinde en kritik konulardan biri, hekimin bizzat ifa yükümlülüğü ve bu yükümlülüğün tıbbi deontoloji kuralları çerçevesindeki sınırlarıdır. Türk hukuk sisteminde uzun yıllardır yerleşik olan bu ilke, dijital sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte yeniden yorumlanması gereken temel bir hukuki mesele haline gelmiştir.

Bizzat Muayene Zorunluluğu

Türk hukuk sisteminde hekimin hastayı bizzat muayene etme yükümlülüğü, birden fazla hukuki kaynaktan beslenen köklü bir ilkedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 506. maddesi bu yükümlülüğün temel hukuki dayanağını oluşturmaktadır. Söz konusu madde, "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir" hükmünü içermektedir.

Bu düzenleme, hekim-hasta ilişkisinin vekalet sözleşmesi niteliğinde olduğu kabul edildiğinde, hekimin tedavi hizmetini bizzat yerine getirmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Ancak "bizzat" kavramının yorumlanmasında önemli hukuki tartışmalar bulunmaktadır. Modern hukuk anlayışında "bizzat" ifadesi, aracı kişilerin kullanılmaması anlamına gelmekte, ancak teknolojik araçların kullanımını mutlak olarak yasaklamamaktadır.

1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun uyarınca da hekimin hastayı doğrudan ve bizzat muayene etmesi, anemnez alması ve sağlık geçmişini değerlendirmesi esastır. Bu yükümlülük, teletıp uygulamalarının hukuki sınırlarını belirlemede kritik öneme sahiptir.

Tıbbi Deontoloji Kuralları

Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi'nin 16. maddesi, hekimin bizzat muayene yükümlülüğünü açık bir şekilde düzenlemektedir. Söz konusu madde, "Tabip ve diş tabibi bir kimsenin sıhhi durumu hakkında, ilmi metodları tatbik suretiyle bizzat yaptığı muayene neticesinde edindiği vicdani ve fenni kanaata ve şahsi müşahadesine göre rapor verir" hükmünü içermektedir.

Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları'nın 23. maddesi ise bu yükümlülüğü daha da netleştirmektedir: "Hekim, acil vakalar gibi zorunlu durumlar dışında, hastasını bizzat muayene etmeden tedavisine başlayamaz." Bu düzenleme, teletıp uygulamalarının acil durumlar dışında sınırlı olduğunu göstermektedir.

Aynı kuralların 32. maddesi de "Hekim, bizzat muayene ve tedavi ettiği hastasına gerekli gördüğünde hastalıkla ilgili rapor verir" hükmüyle bu yükümlülüğü pekiştirmektedir. Bu düzenlemeler, hekimin mesleki özen borcunun fiziksel muayeneyi de kapsadığını ortaya koymaktadır.

Tıbbi deontoloji kuralları çerçevesinde hekimin yükümlülükleri şunlardır:

  • Hastanın tıbbi öyküsünü (anamnez) detaylı olarak almak
  • Fiziksel muayeneyi tıbbi standartlara uygun şekilde gerçekleştirmek
  • Gerekli tetkik ve konsültasyonları zamanında yapmak
  • Tanı ve tedavi sürecini bilimsel verilere dayandırmak
  • Hastayı olası riskler konusunda aydınlatmak

Yargı Kararları

Türk yargı organları, hekimin bizzat ifa yükümlülüğü konusunda net bir tutum sergilemektedir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 30.04.2007 tarih, E.2006/8205, K.2007/3604 sayılı kararı bu konuda emsal niteliğindedir:

"Yargıtay da acil serviste görevli hekimin, hastayı hiç görmeden sağlık memuruna telefonla talimat vererek müdahale ettirdiği, aradan 2 veya 2,5 saat geçtikten sonra bizzat muayene ettiği olayda, hekimin o anda bakmak durumunda olduğu başka hastalar yoksa hastanın ölümünden sorumlu sayılması gerektiğine hükmetmiştir."

Bu karar, hekimin uzaktan talimat vermesinin yeterli olmadığını ve bizzat muayene yükümlülüğünün ihlaline dayalı sorumluluğun doğabileceğini açıkça ortaya koymaktadır.

Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarında, hekimin özen borcunun aşağıdaki unsurları içerdiği kabul edilmektedir:

  • Hastanın durumunu zamanında ve doğru şekilde saptamak
  • Tıbbi standartlara uygun muayene yapmak
  • Gerekli önlemleri gecikmeden almak
  • Uygun tedaviyi zamanında uygulamak
  • Hastayı yeterli düzeyde bilgilendirmek

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 1347/30 sayılı 04.02.2014 tarihli kararı, Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 10261/15788 sayılı 07.10.2009 tarihli kararı ve Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin 19/3158 sayılı 26.04.2017 tarihli kararı ile uzaktan teşhis ve tedavi uygulamaları COVID-19 salgını öncesinde yasak kabul edilmekteydi.

Bu kararlar, teletıp uygulamalarının hukuki çerçevesinin salgın koşulları ile birlikte değişmeye başladığını göstermektedir. Ancak yargı organlarının geleneksel yaklaşımı, hekimin fiziksel varlığının ve doğrudan muayenesinin tıbbi hizmetin ayrılmaz bir parçası olduğu yönün

Aydınlatılmış Onam ve Hasta Hakları

Teletıp uygulamalarında hasta hakları ve aydınlatılmış onam konusu, geleneksel tıbbi uygulamalardan farklı dinamikler içermektedir. Uzaktan sağlık hizmetlerinin sunulması sürecinde hastanın bilgilendirilmesi, onamının alınması ve kişisel verilerinin korunması, hukuki sorumluluk açısından kritik öneme sahiptir.

Onam Gereklilikleri

Anayasa Madde 17 uyarınca, herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Bu temel hak çerçevesinde sağlık müdahalelerinde özgür ve bilgilendirilmiş onam alınması zorunludur. Teletıp uygulamalarında bu onam gereksinimi daha da karmaşık bir hal almaktadır.

İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi Madde 5 gereğince, sağlık alanında herhangi bir müdahale ancak ilgili kişinin bu müdahaleye özgür ve bilgilendirilmiş rızası alındıktan sonra yapılabilir. Bu uluslararası düzenleme, teletıp uygulamalarında da geçerliliğini korumaktadır.

Teletıp uygulamalarında onam alınması sürecinde dikkat edilmesi gereken temel unsurlar şunlardır:

  • Hastanın teletıp hizmetinin nasıl çalıştığını anlaması
  • Randevu alma ve iletişim süreçlerinin açıklanması
  • Teknolojik sorun ihtimallerinin bildirilmesi
  • Gizlilik ve güvenlik önlemlerinin detaylandırılması
  • Acil durumlarda yapılacak işlemlerin belirlenmesi

Dünya Tabipleri Birliği'nin önerilerine göre, aydınlatılmış onam en azından teletıpın işleyişi, randevu sistemi, gizlilik konuları ve olası teknolojik problemler hakkında bilgi içermelidir. Bu kapsamlı bilgilendirme, hastanın bilinçli bir karar verebilmesi için gereklidir.

Bilgilendirme Yükümlülüğü

Hasta Hakları Yönetmeliği Madde 15 bilgilendirmenin kapsamını detaylı olarak düzenlemektedir. Hekimin hastayı aydınlatma yükümlülüğü, teletıp uygulamalarında özel bir önem kazanmaktadır. Geleneksel muayeneden farklı olarak, uzaktan değerlendirme sürecinin sınırlılıkları hastaya açıkça belirtilmelidir.

Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları'nın 26. maddesine göre aydınlatma yükümlülüğü hekime aittir. Bu yükümlülük teletıp uygulamalarında şu unsurları içermelidir:

  • Tanı ve tedavi sürecinin sınırlılıkları: Fiziksel muayenenin yapılamayacağı durumlar
  • Teknolojik altyapı gereksinimleri: İnternet bağlantısı, görüntü kalitesi gibi teknik şartlar
  • Acil durum protokolleri: Teletıp seansı sırasında acil müdahale gerektiğinde yapılacaklar
  • Veri güvenliği önlemleri: Kişisel sağlık verilerinin nasıl korunacağı
  • İletişim kanalları: Hekim ile nasıl iletişim kurulacağı

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 11.04.2013 tarih, E:2013/2273, K:2013/9491 sayılı kararında aydınlatılmış onamda ispat külfetinin hekimde olduğu belirtilmiştir.

Bu karar, teletıp uygulamalarında da geçerli olup, hekimin hastayı yeterince bilgilendirdiğini ispat etmesi gerekmektedir. Uzaktan sağlık hizmetlerinde bu ispat yükü, dijital kayıtlar ve elektronik onam formları ile desteklenmelidir.

Kişisel Veri Korunması

Hasta Hakları Yönetmeliği Madde 21 uyarınca hastanın mahremiyetine saygı gösterilmesi ve tıbbi değerlendirmelerin gizlilik içinde yürütülmesi zorunludur. Teletıp uygulamalarında bu yükümlülük, dijital ortamın getirdiği ek riskler nedeniyle daha kritik hale gelmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü'nün değerlendirmelerine göre, teletıp uygulamalarındaki en büyük endişe hastaların kişisel verilerinin korunması konusudır. Bu endişenin giderilmesi için aşağıdaki önlemler alınmalıdır:

  • Şifreleme teknolojileri: Tüm iletişim kanallarında end-to-end şifreleme
  • Güvenli veri depolama: Hasta verilerinin güvenli sunucularda saklanması
  • Erişim kontrolü: Yetkisiz kişilerin hasta verilerine erişiminin engellenmesi
  • Veri minimizasyonu: Sadece gerekli verilerin toplanması ve işlenmesi
  • Saklama süreleri: Kişisel verilerin ne kadar süre saklanacağının belirlenmesi

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu çerçevesinde, teletıp uygulamalarında işlenen sağlık verileri özel nitelikli kişisel veri kategorisinde değerlendirilmektedir. Bu nedenle, veri işleme faaliyetlerinde daha sıkı kurallar uygulanmalıdır.

Danıştay 15. Daire'nin 2013/11061 Esas, 2014/2456 Karar sayılı kararında, Down Sendromu tespitinde yeterli aydınlatma yapılmaması nedeniyle manevi tazminat hükmedilmiştir.

Bu karar, aydınlatma yükümlülüğünün ihlalinin tazminat sorumluluğu doğurabileceğini göstermektedir. Teletıp uygulamalarında da benzer sorumluluk riski bulunmaktadır.

Teletıp uygulamalarında hasta hakları ve aydınlatılmış onam konusu, teknolojik gelişmelerle birlikte sürekli güncellenmesi gereken dinamik bir alandır. Hekimlerin bu konudaki yükümlülüklerini tam olarak yerine getirebilmeleri için, hem hukuki düzenlemelerin netleştirilmesi hem de pratik uygulama rehberlerinin hazırlanması gerekmektedir.

Tıbbi Malpraktis ve Hukuki Sorumluluk

Malpraktis Tanımı

Teletıp uygulamalarında yanlış tanı durumunda hekimin hukuki sorumluluğunu değerlendirmek için öncelikle tıbbi malpraktis kavramının net bir şekilde tanımlanması gerekmektedir. Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları'nın 13. maddesinde belirtildiği üzere, tıp biliminin standartlarına ve tecrübelere göre gerekli olan özenin bulunmadığı ve bu nedenle olaya uygun gözükmeyen her türlü hekim müdahalesi uygulama hatası (malpraktis) olarak değerlendirilmektedir.

Teletıp uygulamalarında malpraktis, geleneksel yüz yüze muayeneden farklı özellikler göstermektedir. Uzaktan tanı sürecinde hekimin fiziksel muayene imkanlarının kısıtlı olması, teknolojik altyapı yetersizlikleri ve iletişim sorunları gibi faktörler, malpraktis değerlendirmesinde özel dikkat gerektiren unsurlardır. Hekimin özen yükümlülüğünün ihlali teletıp uygulamalarında üç temel alanda yoğunlaşmaktadır:

  • Uygulama kusuru: Yanlış tanı konulması, uygun olmayan tedavi önerileri
  • Aydınlatma kusuru: Hastanın teletıp uygulamasının sınırları konusunda bilgilendirilmemesi
  • Organizasyon kusuru: Teknik altyapı yetersizlikleri ve güvenlik önlemlerinin alınmaması

Sorumluluk Türleri

Teletıp uygulamalarında hekimin hukuki sorumluluğu, geleneksel tıp hukukundaki sorumluluk türleri çerçevesinde değerlendirilmektedir. Doktor-hasta ilişkisi temel olarak vekalet sözleşmesi niteliğinde kabul edilmekte olup, bu durum teletıp uygulamalarında da geçerliliğini korumaktadır.

Sözleşmesel sorumluluk kapsamında, hekim Türk Borçlar Kanunu'nun 502-506. maddeleri uyarınca vekalet sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmekle sorumludur. Teletıp uygulamalarında bu sorumluluk şu şekillerde ortaya çıkmaktadır:

  • Hastanın sağlık durumunu doğru değerlendirme yükümlülüğü
  • Teknolojik imkanların sınırlarını göz önünde bulundurarak uygun tanı koyma
  • Gerekli durumlarda hastayı fiziksel muayene için yönlendirme

Haksız fiil sorumluluğu ise Borçlar Kanunu'nun 49. maddesi ve devamı hükümleri çerçevesinde değerlendirilmektedir. Teletıp uygulamalarında hekimin kusurlu davranışı sonucu hastanın zarar görmesi durumunda bu sorumluluk türü devreye girmektedir.

Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 30.04.2007 tarih ve E.2006/8205, K. 2007/3604 sayılı kararında belirtildiği üzere: "Acil serviste görevli hekimin, hastayı hiç görmeden sağlık memuruna telefonla talimat vererek müdahale ettirdiği, aradan 2 veya 2,5 saat geçtikten sonra bizzat muayene ettiği olayda, hekimin o anda bakmak durumunda olduğu başka hastalar yoksa hastanın ölümünden sorumlu sayılması gerektiğine hükmetmiştir."

Bu karar, teletıp uygulamalarında hekimin bizzat değerlendirme yükümlülüğünün önemini ortaya koymaktadır. Uzaktan sağlık hizmetlerinde de hekimin hastayı doğrudan değerlendirmesi ve gerekli özenı göstermesi zorunludur.

Kamu hastanelerinde görev yapan hekimler için ise hizmet kusuru sorumluluğu söz konusudur. Anayasa'nın 125. maddesi ve İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümleri uyarınca, kamu hekimlerinin teletıp uygulamalarında işledikleri kusurlardan dolayı idare sorumlu tutulmaktadır.

Komplikasyon Ayrımı

Teletıp uygulamalarında komplikasyon ile malpraktis arasındaki ayrım, hekimin hukuki sorumluluğunun belirlenmesinde kritik öneme sahiptir. Komplikasyon, hekimin bilgi veya beceri eksikliğinden kaynaklanmayan, tıbbi standartlara uyulmasına rağmen önlenemeyen ve istenmeyen sonuçlar olarak tanımlanmaktadır.

Teletıp uygulamalarında komplikasyon değerlendirmesi şu faktörleri içermektedir:

  • Teknolojik sınırlar: İnternet bağlantı sorunları, görüntü kalitesi yetersizlikleri
  • İletişim engelleri: Hasta ile hekim arasındaki anlayış problemleri
  • Fiziksel muayene kısıtları: Dokunma, dinleme gibi klasik muayene yöntemlerinin uygulanamaması

Ancak bu sınırların varlığı, hekimi özen yükümlülüğünden muaf tutmamaktadır. Hekim, teletıp uygulamasının sınırlarını göz önünde bulundurarak:

  • Hastayı bu sınırlar konusunda bilgilendirmeli
  • Gerekli durumlarda fiziksel muayene için yönlendirmeli
  • Belirsizlik durumlarında muhafazakar yaklaşım sergilemeli

Aydınlatılmış onam sürecinde hastanın teletıp uygulamasının potansiyel riskleri ve sınırları konusunda bilgilendirilmesi, komplikasyon-malpraktis ayrımında önemli bir faktördür. Hasta Hakları Yönetmeliği'nin 15. maddesi uyarınca, bilgilendirme hastanın kültürel durumuna uygun, anlaşılabilir ve sade olmalıdır.


Sonuç olarak, teletıp uygulamalarında yanlış tanı durumunda hekimin hukuki sorumluluğu, geleneksel tıp hukukunun temel ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmekle birlikte, teknolojik imkanların sınırları ve uzaktan sağlık hizmetlerinin özellikleri dikkate alınarak belirlenmektedir. Türkiye'de teletıp uygulamalarına ilişkin özel düzenlemelerin bulunmaması, mevcut hukuki çerç

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.