
Ticari İş Kriterleri
Türk ticaret hukukunun temel kavramlarından biri olan ticari iş kriterleri, iş dünyasında yapılan işlemlerin hukuki niteliğini belirlemede kritik rol oynamaktadır. Bu rehber, TTK'ya göre bir işin ne zaman ticari sayılacağını, bunun hangi hukuki sonuçları doğuracağını ve uygulamada karşılaşılan sorunları ele almaktadır.
Ticari İş Kavramı ve Yasal Düzenleme
Türk ticaret hukukunun temel yapı taşlarından biri olan ticari iş kavramı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu kavramın doğru anlaşılması, ticari hayatta yapılan işlemlerin hukuki niteliğinin belirlenmesi ve uygulanacak hukuk kurallarının tespiti açısından kritik öneme sahiptir.
TTK'de Ticari İşin Tanımı
TTK madde 3, ticari işin temel çerçevesini çizen düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu maddeye göre, "Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir." Bu tanım, ticari işin kapsamını iki temel unsur üzerinden belirlenmektedir:
İlk olarak, Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen hususlar doğrudan ticari iş niteliği taşımaktadır. Bu kapsamda sigorta işleri, taşıma işleri, kambiyo senetleri, haksız rekabet gibi TTK'da özel olarak düzenlenen tüm işlemler mutlak ticari iş olarak kabul edilmektedir.
İkinci olarak, bir ticari işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiiller ticari iş sayılmaktadır. Bu kriter, ticari işletmenin faaliyeti ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgili olan, hazırlık mahiyetindeki veya icrasını kolaylaştıran işlemleri de kapsayacak şekilde geniş yorumlanmaktadır. Ticari işletme rehni, işletmeye araç alımı, kira sözleşmesi yapılması bu kapsamda değerlendirilen işlemlerdir.
TTK madde 19 ise ticari iş karinesi ve tacirin borçlarının ticari olması asılını düzenlemektedir. Bu maddenin birinci fıkrasına göre, "Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak gerçek kişi olan tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır."
Bu düzenleme, tüzel kişi tacirler için mutlak bir karine oluştururken, gerçek kişi tacirler için belirli koşullar altında bu karinenin çürütülebileceğini öngörmektedir. Gerçek kişi tacirin, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını karşı tarafa açıkça bildirmesi durumunda borç adi sayılabilmektedir.
Ticari İş-Adi İş Ayrımının Önemi
Ticari iş ve adi iş ayrımı, özel hukukun ikiliği ilkesi gereği yapılan temel bir ayrımdır ve bu ayrımın pratik sonuçları oldukça önemlidir. Ticari işlere uygulanacak hükümler, adi işlere uygulanacak hükümlerden farklıdır ve bu farklılık birçok alanda kendini göstermektedir.
Müteselsil sorumluluk konusunda en belirgin fark ortaya çıkmaktadır. TTK madde 7'ye göre ticari işlerde müteselsil sorumluluk kural haline gelirken, TBK madde 162'ye göre genel hukukta müteselsil borçluluk istisnai bir durumdur ve borçluların açık iradesini gerektirir. Bu durum, ticari işlerde alacaklının korunmasını güçlendiren önemli bir mekanizma oluşturmaktadır.
Zamanaşımı süreleri açısından da önemli farklılıklar bulunmaktadır. Ticari işlerde zamanaşımı süreleri genellikle 5 yıl olarak belirlenmiş olup, adi işlere göre daha kısa olabilmektedir. Bu durum, ticari hayatın hızlı akışına uygun olarak hukuki ilişkilerin daha kısa sürede kesinlik kazanmasını sağlamaktadır.
Faiz uygulamaları konusunda da ticari işler ve adi işler arasında önemli farklar mevcuttur. Ticari işlerde faiz oranları taraflar arasında serbestçe belirlenebilir ve genellikle adi işlere göre daha yüksek oranlarda uygulanabilir. Ayrıca ticari işlerde temerrüt faizi uygulaması da farklı kurallara tabidir.
Basiretli iş adamı yükümlülüğü TTK madde 18 gereği ticari işlerde tacirlere yüklenen özel bir yükümlülüktür. Bu yükümlülük, tacirlerden mesleki bilgi ve deneyimlerine uygun davranış sergilemelerini beklemekte ve sorumluluk standartlarını yükseltmektedir.
Bu ayrımın mahkeme görev dağılımı açısından da sonuçları bulunmaktadır. Ticari işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar genellikle ticaret mahkemelerinin görev alanına girerken, adi işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar asliye hukuk mahkemelerinde görülmektedir.
Sonuç olarak, ticari iş kavramının doğru tespiti, uygulanacak hukuk kurallarının belirlenmesi, mahkeme görevinin tespiti ve tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesi açısından kritik öneme sahiptir. Bu nedenle TTK'nın 3 ve 19'uncu maddeleri birlikte değerlendirilerek, her somut olayda ticari iş niteliğinin dikkatli bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir.
Ticari İş Belirleme Kriterleri
Türk Ticaret Kanunu'nda bir işin ticari iş olarak nitelendirilmesi için belirli kriterler öngörülmüştür. Bu kriterlerin doğru tespit edilmesi, uygulanacak hukuk kurallarının belirlenmesi açısından kritik öneme sahiptir. TTK madde 3 ve madde 19 hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, ticari iş belirleme kriterleri sistematik bir yapı arz etmektedir.
Dört Temel Kriter
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'na göre bir işin ticari iş sayılması için dört temel kriter bulunmaktadır. Bu kriterler, ticaret hukukunun temel ilkeleri doğrultusunda şekillenmiş olup, her biri farklı hukuki durumları kapsamaktadır.
Birinci kriter, TTK'da düzenlenmiş işlerin doğrudan ticari iş sayılmasıdır. Bu işlere mutlak ticari iş denilmektedir. Sigorta işleri, taşıma işleri, kambiyo senetleri, haksız rekabet gibi Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen tüm işler bu kapsamda değerlendirilir. Bu işler, tarafların sıfatına bakılmaksızın ticari iş niteliği taşır.
İkinci kriter, TTK madde 3.1 uyarınca "Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir" hükmüne dayanmaktadır. Bu kapsamda ticari işletmenin faaliyeti ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgili olan, hazırlık mahiyetindeki veya icrasını kolaylaştıran işlemler de ticari sayılır. Ticari işletme rehni, işletmeye araç alımı, kira sözleşmesi yapılması bu kapsamda değerlendirilir.
Üçüncü kriter, tacirin borçlarının ticari olması karinesine dayanmaktadır. TTK madde 19.1'e göre "Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır". Bu karine, ticari hayatın dinamik yapısını dikkate alarak oluşturulmuş olup, tacirin yaptığı işlemlerin kural olarak ticari nitelik taşıdığını kabul eder.
Dördüncü kriter ise TTK madde 19.2 uyarınca "Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır" hükmüne dayanmaktadır. Bu düzenleme, ticari işlemlerin bütünlüğünü korumaya yönelik önemli bir ilke getirmektedir.
Ticari İş Karinesi
TTK madde 19'da iki önemli karine kabul edilmiştir. Bu karineler, ticari işlerin tespitinde pratik kolaylık sağlamakta ve ticaret hukukunun etkinliğini artırmaktadır.
Birinci karine, tacirin borçlarının ticari olması asılıdır. Bu karine tüzel kişiler için mutlak bir karine niteliği taşımaktadır. Anonim şirketler, limited şirketler ve diğer ticari tüzel kişilerin tüm iş ve işlemleri doğrudan ticari iş olarak kabul edilir. Bu durumda, tüzel kişi tacirler için aksi ispat edilemez bir karine söz konusudur.
Gerçek kişi tacirler için ise durum farklıdır. TTK madde 19.1'e göre, gerçek kişi olan tacir "işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır". Bu hüküm, gerçek kişi tacirlerin özel hayatlarını korumaya yönelik önemli bir istisna getirmektedir.
Yargıtay HGK 19.3.2003 tarih, E.11-117, K.169 sayılı kararında bu konuya açıklık getirilmiş ve "tacir olsa dahi, bir gerçek kişinin kendi özel kullanımı için araba satın alması durumunda tüketici sıfatı taşıyacağı" belirtilmiştir. Bu karar, gerçek kişi tacirlerin özel ihtiyaçları için yaptıkları işlemlerin ticari iş sayılmayacağını ortaya koymaktadır.
İkinci karine ise bir taraf için ticari sayılan sözleşmelerin diğer taraf için de ticari olmasıdır. Bu karine, ticari işlemlerin bütünlüğünü korumaya yönelik olup, uygulanacak hukuk kurallarının belirlenmesinde birlik sağlamaktadır.
Mutlak ve Nispi Ticari İşler
Ticari işler, niteliklerine göre mutlak ticari işler ve nispi ticari işler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu ayrım, ticari işin tespitinde kullanılan yöntem açısından önem taşımaktadır.
Mutlak ticari işler, TTK'da düzenlenen ve tarafların sıfatına bakılmaksızın ticari iş sayılan işlemlerdir. Bu işler için tarafların tacir olup olmadığının araştırılmasına gerek yoktur. Sigorta sözleşmeleri, taşıma işleri, kambiyo senetleri ile yapılan işlemler, haksız rekabet eylemleri bu kapsamda değerlendirilir.
Nispi ticari işler ise tarafların sıfatına veya işin niteliğine göre ticari iş sayılan işlemlerdir. Bu işlerde, işlemin ticari iş olarak nitelendirilmesi için ticari işletme ile ilgili olması veya tacir tarafından yapılması gerekmektedir. Ticari işletme için yapılan kira sözleşmeleri, işletme ihtiyaçları için alınan krediler, ticari faaliyetle ilgili hizmet sözleşmeleri bu kapsamda yer almaktadır.
Yargıtay uygulamasında, eczane olarak kullanılmak amacıyla yer kiralanması, ticari işletmede çalışan işçilerle hizmet sözleşmesi yapılması, sinemanın badana ettirilmesi gibi işlemler ticari iş olarak kabul edilmiştir. Bu örnekler, nispi ticari işlerin tespitinde ticari işletme ile olan bağlantının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Ticari
Ticari İşlerde Müteselsil Sorumluluk ve Kefalet
Ticari işlerde müteselsil sorumluluk ve kefalet, ticaret hukukunun en önemli güvence mekanizmalarından birini oluşturmaktadır. Bu düzenleme, ticari hayatın hızlı ve güvenli işleyişini sağlamak amacıyla özel kurallar getirmekte ve alacaklıların haklarını güçlendirmektedir.
Teselsül Karinesi
TTK madde 7 uyarınca, ticari işlerde müteselsil borçluluk ve müteselsil kefalet kural olarak kabul edilmiştir. Bu düzenleme, genel hukuk kurallarından önemli bir sapma teşkil etmektedir. Zira TBK madde 162'ye göre genel hukukta müteselsil borçluluk istisnai bir durum olup, borçluların açık iradesini gerektirmektedir.
Ticari işlerde teselsül karinesi şu şekilde işlemektedir:
- Birden fazla borçlu bulunması durumunda, aksi kararlaştırılmadıkça borçlular müteselsil olarak sorumlu tutulur
- Alacaklı, borçlulardan herhangi birinden borcun tamamını talep edebilir
- Kefalet sözleşmelerinde kefilin müteselsil sorumluluğu için ayrıca açık bir irade beyanına gerek yoktur
- Ticari işletme sahipleri arasındaki borç ilişkilerinde teselsül otomatik olarak uygulanır
Bu karine, ticari hayatın dinamik yapısına uygun olarak alacaklıların tahsilat imkanlarını genişletmekte ve ticari güveni artırmaktadır. Özellikle çok ortaklı işletmelerde ve ortak girişimlerde bu düzenleme kritik önem taşımaktadır.
Ticari Kefalet Özellikleri
Ticari kefalet, adi kefaletten farklı özellikler göstermektedir. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun madde 4 fıkra 6 uyarınca tüketici işlemlerinde şahsi teminatlar adi kefalet sayılırken, ticari işlerde bu sınırlama bulunmamaktadır.
Ticari kefalette öne çıkan özellikler şunlardır:
- Müteselsil kefalet karinesi: Ticari işlerde verilen kefalet sözleşmelerinde, aksi belirtilmedikçe kefil müteselsil olarak sorumlu tutulur
- Yazılı şekil şartı: Kefalet sözleşmesinin geçerliliği için yazılı şekilde yapılması gerekir
- Eş rızası istisnası: Ticari işletme sahibinin verdiği kefalette, işletme faaliyeti kapsamında olması durumunda eş rızası aranmaz
- Temerrüt faizi sorumluluğu: Kefil, ana borcun yanı sıra temerrüt faizinden de sorumlu tutulabilir
Ticari kefalette basiretli iş adamı standardı uygulanır ve kefilin sorumluluğu genellikle daha geniş kapsamlıdır. Bu durum, ticari hayatın profesyonel karakteri ve risk alma kapasitesi ile uyumludur.
Yargıtay İçtihatları
Yargıtay, ticari işlerde müteselsil sorumluluk ve kefalet konusunda istikrarlı bir içtihat geliştirmiştir. Bu içtihatlar, uygulamada karşılaşılan sorunlara açıklık getirmektedir.
Y.19.HD 18.06.2016, 2016/2405 E. 2016/10936 K sayılı kararında Yargıtay şu hususu belirtmiştir:
"Ticari borç için verilen kefalette kefillerin müteselsil kefil sayılması için el yazısı ibaresinin gerekli olmadığı"
Bu karar, ticari kefalette teselsül karinesinin güçlü bir şekilde uygulandığını göstermektedir. Kefilin müteselsil sorumluluğu için ayrıca el yazısı ile beyan vermesine gerek olmadığı açıkça belirtilmiştir.
Y.11.HD 15.12.2020, 2020/3493 E. 2020/5895 K sayılı kararında ise:
"Ticari sözleşmeye kefalette yetki şartının kefiller hakkında da uygulanması"
Bu karar, ticari sözleşmelerde yer alan yetki şartlarının kefiller için de bağlayıcı olduğunu ortaya koymaktadır.
Y.11.HD 08.12.2020, 2020/2686 E. 2020/5732 K sayılı kararda:
"Ticari işletme sahibinin verdiği kefalette eşin rızasının aranmaması"
Bu içtihat, ticari işletme faaliyeti kapsamında verilen kefaletlerde eş rızası şartının uygulanmayacağını belirtmektedir.
Y.11.HD 02.11.2020, 2020/3334 E. 2020/4631 K sayılı kararda:
"Kefilin temerrüt faizinden sorumluluğu için ihbar şartı"
Bu karar, kefilin temerrüt faizinden sorumlu tutulabilmesi için gerekli usuli şartları açıklamaktadır.
Y.19.HD 13.06.2017, 2016/10842 E. 2017/4905 K sayılı kararda:
"Ticari kefalette müteselsil kefil olma iradesinin yazılı olmaması durumunda teselsül karinesi"
Bu içtihat, ticari kefalette teselsül karinesinin ne kadar güçlü olduğunu ve kefilin açık iradesi bulunmasa bile müteselsil sorumluluğun doğacağını ortaya koymaktadır.
Yargıtay kararları, ticari işlerde müteselsil sorumluluk ve kefalet kurumunun alacaklı lehine yorumlandığını ve ticari hayatın güvenliğini artırmaya yönelik uygulandığını göstermektedir. Bu yaklaşım, ticaret hukukunun temel ilkeleri ile uyumlu olup, ticari işlemlerde güven ve hızı sağlamaktadır.
Ticari İşlerde Faiz Uygulamaları
Ticari işlerde faiz uygulaması, ticaret hukukunun en önemli konularından biri olup, TTK madde 8 ile temel düzenlemesi yapılmıştır. Faiz, mahrum kalınan para miktarına, mahrumiyet süresi ve miktarı ile orantılı sağlanan medeni semeredir. Ticari işlerde faiz uygulamasının temel amacı, ticari hayatın dinamik yapısına uygun olarak alacaklıların haklarını korumak ve borçluları zamanında ödeme yapmaya teşvik etmektir.
Faizden söz edebilmek için öncelikle para borcunun bulunması gerekir. Faiz, asıl borca bağlı fer'i haklardan olup, asıl borcun akıbetini takip eder. Bu nedenle asıl borç sona erdiğinde faiz yükümlülüğü de sona erer.
Anapara ve Temerrüt Faizi
Ticari işlerde faiz uygulamaları iki ana kategoride incelenmektedir:
Anapara faizi, sözleşmeye dayalı olarak ödünç verilen meblağın kullanımına karşılık ödenen faizdir. Bu faiz türü, taraflar arasında yapılan sözleşmede önceden belirlenir ve borcun vadesi geldiğinde ödenmesi gereken tutardır. Anapara faizi, ticari işlemlerde yaygın olarak kullanılır ve genellikle yıllık oran olarak ifade edilir.
Temerrüt faizi ise borcun zamanında ödenmemesi durumunda borçluya yüklenen ek yükümlülüktür. Bu faiz türü, borçlunun temerrüde düşmesi halinde devreye girer ve genellikle anapara faizinden daha yüksek oranlarda uygulanır. Temerrüt faizinin amacı, borçluyu zamanında ödeme yapmaya teşvik etmek ve alacaklının uğradığı zararı tazmin etmektir.
Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere, ticari işlerde faiz uygulaması konusunda önemli ilkeler benimsenmiştir:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2009/6181 sayılı kararında: "Markaya tecavüzden kaynaklanan işbu dava T.T.K.nun 4. maddesi uyarınca mutlak ticari dava niteliğinde olduğundan davacının ticari faiz istemi yerinde olup…"
Bu karar, ticari nitelikli uyuşmazlıklarda ticari faiz oranlarının uygulanması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2008/12224 sayılı kararında: "Ticari davalarda 3095 S.K. nun 2/2. maddesi hükmü uyarınca reeskont faiz oranının üzerinde olduğu takdirde avans faiz oranı uygulanması gerekir"
Bu karar ise ticari davalarda hangi faiz oranının uygulanacağına dair önemli bir kriter getirmektedir.
Kanuni Faiz Düzenlemeleri
3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun, Türkiye'de faiz uygulamalarını düzenleyen temel yasal metindir. Bu kanun, hem adi işlerde hem de ticari işlerde uygulanacak faiz oranlarını belirler ve faiz hesaplama yöntemlerini düzenler.
Kanuni faiz düzenlemelerinin temel özellikleri şunlardır:
- Taraflar arasında faiz oranı belirlenmemişse kanuni faiz oranı uygulanır
- Ticari işlerde faiz oranları taraflar arasında serbestçe belirlenebilir ancak kanuni sınırlamalara tabidir
- Faiz hesaplama yöntemi ve vade tarihleri kanunla düzenlenmiştir
- Temerrüt faizi için ayrı oranlar belirlenmiştir
TTK madde 18 uyarınca, ticari işlerde tacirlere basiretli iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğü getirilmiştir. Bu yükümlülük, faiz uygulamaları açısından da önem taşır çünkü tacirler, faiz oranlarını belirlerken ve faiz hesaplamalarını yaparken bu standarda uygun davranmak zorundadır.
Ticari işlerde faiz uygulamasının diğer önemli özellikleri:
- Zamanaşımı süreleri genellikle 5 yıl olarak belirlenmiş olup, adi işlere göre daha kısa olabilir
- Faiz üzerine faiz (mürekkep faiz) uygulaması mümkündür
- Gecikme zammı ile faiz arasında fark bulunur; gecikme zammı cezai şart niteliğinde olup temerrüt gerektirmez
Yargıtay içtihatlarında da görüldüğü üzere, bir işin ticari nitelikte olması durumunda, taraflardan biri tacir olmasa bile ticari faiz oranlarının uygulanması gerekir. Bu durum, TTK madde 19/2 hükmünden kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak, ticari işlerde faiz uygulamaları, ticaret hukukunun temel ilkelerinden biri olup, hem anapara faizi hem de temerrüt faizi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu uygulamalar, 3095 sayılı Kanun ve TTK hükümleri çerçevesinde düzenlenmiş olup, Yargıtay içtihatları ile de şekillenmiştir. Ticari işlerde faiz konusu, borç ilişkilerinde denge kuran kritik bir unsur olarak, ticaret hukukunun gereksinimlerine uygun şekilde düzenlenmiş ve uygulanmaktadır. Bu düzenlemeler sayesinde ticari hayatın dinamik yapısına uygun, adil ve etkili bir faiz sistemi oluşturulmuş, böylece hem alacaklıların hakları korunmuş hem de borçlular için öngörülebilir bir hukuki çerçeve sağlanmıştır.