
Yargıtay Kararları Işığında Ticari İş ve Ticari Dava Kavramı
Ticari hukukun temel kavramlarından olan ticari iş ve ticari dava ayrımı, hukuki uyuşmazlıkların doğru mahkemede görülmesi ve uygun usul kurallarının uygulanması açısından kritik öneme sahiptir. Bu kapsamlı analiz, Yargıtay kararları ve mevzuat düzenlemeleri ışığında konuyu derinlemesine ele almaktadır.
Ticari İş Kavramı ve Hukuki Kriterleri
Türk ticaret hukukunun temel yapı taşlarından olan ticari iş kavramı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 3 ve 19'uncu maddelerinde düzenlenmiştir. Bu kavramın doğru anlaşılması, uygulanacak hukuk kurallarının belirlenmesi ve görevli mahkemenin tespiti açısından kritik öneme sahiptir. Özel hukukun ikiliği ilkesi gereğince yapılan ticari iş ve adi iş ayrımı, zamanaşımı süreleri, faiz oranları ve müteselsil sorumluluk gibi konularda farklı hukuki sonuçlar doğurmaktadır.
TTK'da Ticari İş Tanımı
TTK madde 3 uyarınca, bir ticari işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiiller ticari iş olarak kabul edilmektedir. Bu tanım, ticari işin belirlenmesinde ticari işletme esasını ön plana çıkarmaktadır. Söz konusu düzenleme, ticari işletmenin faaliyeti ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgili olan, hazırlık mahiyetindeki veya icrasını kolaylaştıran tüm işlemleri ticari iş kapsamında değerlendirmektedir.
Ticari işletmeyi ilgilendiren işlemler geniş bir yelpazede ele alınmaktadır:
Ticari işletmenin kurulması ve organizasyonu ile ilgili işlemler
İşletmenin günlük faaliyetlerini destekleyen hizmet sözleşmeleri
İşletme için gerekli araç, gereç ve malzeme alımları
İşletmenin faaliyet gösterdiği yerin kiralanması
İşletme personeli ile yapılan hizmet sözleşmeleri
Yargıtay uygulamasında, eczane olarak kullanılmak amacıyla yer kiralanması, ticari işletmede çalışan işçilerle hizmet sözleşmesi yapılması ve sinemanın badana ettirilmesi gibi işlemler ticari iş olarak kabul edilmiştir.
Ticari İş Karinesi
TTK madde 19/1 hükmü, ticari iş karinesini düzenlemektedir. Bu düzenlemeye göre, bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Bu karine, ticaret hukukunun pratik uygulamasında büyük kolaylık sağlamakta ve ispat yükünü hafifletmektedir.
Ticari iş karinesi iki farklı şekilde işlemektedir:
Tüzel kişi tacirler için: Bu karine mutlak nitelik taşımaktadır. Tüzel kişi tacirler, yaptıkları tüm işlemlerin ticari işletmeleriyle ilgili olmadığını ispat edemezler.
Gerçek kişi tacirler için: Bu tacirler, işlemi yaptıkları anda bunun ticari işletmeleriyle ilgili olmadığını karşı tarafa açıkça bildirmeleri durumunda, söz konusu borcun adi sayılmasını sağlayabilirler.
TTK madde 19/2 uyarınca, taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, aksine hüküm bulunmadıkça diğeri için de ticari iş sayılmaktadır. Bu düzenleme, ticari işlemlerde tek taraflı ticari iş kavramını ortadan kaldırmakta ve işlemin her iki taraf için de ticari nitelik kazanmasını sağlamaktadır.
Mutlak ve Nispi Ticari İşler
Ticari işler, niteliklerine göre mutlak ticari işler ve nispi ticari işler olmak üzere iki kategoriye ayrılmaktadır.
Mutlak ticari işler, Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen ve doğası gereği ticari sayılan işlerdir. Bu işler, tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın her durumda ticari nitelik taşımaktadır. Mutlak ticari işler arasında:
Sigorta işleri
Taşıma işleri
Kambiyo senetleri işlemleri
Haksız rekabet fiilleri
TMK madde 962 kapsamındaki işlemler
Bankacılık ve finansal kurumlara ilişkin işlemler
Nispi ticari işler ise, belirli şartların varlığı halinde ticari sayılan işlerdir. Bu işlerin ticari nitelik kazanabilmesi için:
İşlemin bir ticari işletmeyi ilgilendirmesi
Tarafların tacir sıfatına sahip olması
İşlemin her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili olması
Bu ayrım, haksız fiiller açısından da önem taşımaktadır. Yargıtay, tacir tarafından ticari işletmesiyle ilgili olarak meydana getirilen haksız fiilleri ticari iş saymakta ve bu durumda ticari faiz oranlarının uygulanmasına karar vermektedir.
Doktrinde bazı yazarlar, ticari iş karinesi kapsamında tacir yerine ticari işletme kavramının esas alınması gerektiğini savunmaktadır. Bu eleştiriler, TTK'nın ticari işletme esasına dayandığı görüşünden kaynaklanmakta ve kanunun sistematiği ile uyumlu bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Ticari Dava Türleri ve Sınıflandırması
Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen ticari davalar, hukuki nitelikleri ve oluşum şartları bakımından farklı kategorilere ayrılmaktadır. Bu sınıflandırma, görevli mahkemenin tespiti, uygulanacak usul kuralları ve dava şartı arabuluculuk gibi önemli hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Ticari davaların doğru şekilde nitelendirilmesi, hem hukuki güvenlik hem de yargılama sürecinin etkinliği açısından kritik öneme sahiptir.
Mutlak Ticari Davalar
Mutlak ticari davalar, TTK m. 4/1.a-f hükmünde sayılan konulardan doğan davalardır. Bu davalar, tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın ve ticari işletmeyle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın doğrudan ticari dava niteliği taşımaktadır.
TTK m. 4/1 kapsamında mutlak ticari davalar şunlardır:
Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen konulardan doğan davalar
Türk Medeni Kanunu'nun 962. maddesi kapsamındaki ticari işletme rehni davaları
Türk Borçlar Kanunu'nun belirli maddelerinden doğan davalar (TBK m. 202-203, 444-447, 487-501, 515-519, 532-545, 547-554, 555-560, 561-580)
Fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuat kapsamındaki davalar
Borsa ve ticari yerlere ilişkin özel hükümlerden doğan davalar
Bankalar ve finansal kurumlara ilişkin düzenlemelerden doğan davalar
Bu kapsamda sigorta işleri, taşıma işleri, kambiyo senetleri, haksız rekabet, rekabet yasağı sözleşmeleri ve fikri mülkiyet hakları gibi konulardan doğan tüm davalar mutlak ticari dava niteliği taşımaktadır.
Nispi Ticari Davalar
Nispi ticari davalar, TTK m. 4/1 kapsamında her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafın da tacir olduğu hukuk davalarıdır. Bu dava türünün oluşması için iki temel şart birlikte bulunmalıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun konuya ilişkin önemli kararı şu şekildedir:
Yargıtay HGK, 16.04.2019, E. 2017/1097, K. 2019/458: "… Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK'nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK'nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez. …"
Bu karar, ticari iş karinesinin davanın niteliğini ticari hale getirmeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır. Nispi ticari davaların tespitinde ticari işletme esası ön plana çıkmaktadır.
Yarı-Nispi Ticari Davalar
Yarı-nispi ticari davalar, doktrinde kabul edilen ancak TTK'da açıkça düzenlenmeyen bir kategoridir. Bu davalar, taraflardan yalnızca birinin tacir olduğu ancak belirli şartlar altında ticari dava sayılan uyuşmazlıklardır.
Bu kategori özellikle şu durumlarda ortaya çıkmaktadır:
Tüketici işlemleri ile ticari işlemler arasındaki sınır durumlar
Karma nitelikli sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar
Ticari işletmeyi ilgilendiren ancak karşı tarafın tacir olmadığı durumlar
Yarı-nispi ticari davaların belirlenmesinde somut olayın özellikleri, sözleşmenin amacı ve tarafların niyetleri gibi faktörler değerlendirilmektedir.
Ticari dava türlerinin sınıflandırılması, uygulamada görevli mahkemenin tespiti, dava şartı arabuluculuk uygulaması ve ispat kuralları gibi önemli hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bu nedenle her somut olayda davanın hangi kategoriye girdiğinin dikkatli bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir.
Görevli Mahkeme Tespiti ve Özel Durumlar
Ticari davaların hangi mahkemede görüleceğinin belirlenmesi, hem hukuki güvenlik hem de uzmanlaşma ilkesi açısından kritik öneme sahiptir. Türk hukuk sisteminde ticari davalar için öngörülen mahkeme yapısı, genel kural olarak asliye ticaret mahkemelerini esas alırken, belirli konularda ihtisas mahkemelerini görevli kılmaktadır.
Asliye Ticaret Mahkemeleri
TTK m. 5/1 uyarınca, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu düzenleme, ticari uyuşmazlıkların uzman mahkemelerde görülmesi ilkesini benimser ve ticaret hukukunun teknik yapısını dikkate alır.
Asliye ticaret mahkemelerinin görev alanı oldukça geniştir ve şu davaları kapsar:
Mutlak ticari davalar (TTK m. 4/1.a-f kapsamındaki davalar)
Nispi ticari davalar (her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili davalar)
Ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri
Şirketler hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklar
Kambiyo senetlerine ilişkin davalar
TTK m. 5/4 hükmü, ticaret mahkemesi teşkilatının bulunmadığı yerlerde önemli bir çözüm getirmektedir. Bu maddeye göre, bir yerde asliye ticaret mahkemesi yoksa dava asliye hukuk mahkemesinde görülür. Bu düzenleme, adalet hizmetinin aksamaması ve vatandaşların mahkemeye erişim hakkının korunması açısından büyük önem taşır.
Asliye hukuk mahkemelerinin ticari dava görmesi durumunda, bu mahkemeler ticari dava usul kurallarını uygular ve ticaret hukukuna ilişkin özel hükümleri dikkate alır. Ancak bu durum, uzmanlaşma ilkesinin tam olarak hayata geçirilememesi sonucunu doğurabilir.
İhtisas Mahkemeleri
Türk hukuk sisteminde bazı ticari davalar, konularının özel niteliği gereği ihtisas mahkemelerinde görülmektedir. Bu mahkemeler, belirli hukuk dallarında uzmanlaşmış olup, o alandaki teknik bilgi ve deneyimi daha etkin şekilde kullanabilmektedir.
İhtisas mahkemelerinin ticari davalar açısından öne çıkan örnekleri şunlardır:
Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri: Patent, marka, tasarım ve telif hakları uyuşmazlıkları
İş Mahkemeleri: İş sözleşmelerinden kaynaklanan belirli uyuşmazlıklar
Tüketici Mahkemeleri: Tüketici işlemlerinden doğan davalar
İcra Mahkemeleri: İcra ve iflas hukukundan kaynaklanan davalar
Bu mahkemelerin görev alanları, özel kanunlarda açıkça düzenlenmiş olup, ticaret mahkemelerinin genel görevine istisna teşkil eder. İhtisas mahkemelerinin varlığı, hukuki uyuşmazlıkların daha teknik ve derinlemesine incelenmesini sağlar.
Fikri Mülkiyet Davaları
Fikri mülkiyet hukukuna ilişkin davalar, görevli mahkeme tespiti açısından özel bir durum arz eder. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu m. 156/1 ve 5846 sayılı FSEK m. 76/1 hükümleri, bu alandaki davaların Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde görüleceğini düzenlemektedir.
Bu düzenleme, fikri mülkiyet davalarında çifte nitelendirme sorunu yaratmaktadır:
TTK m. 4/1-d uyarınca bu davalar mutlak ticari dava niteliğindedir
Özel mevzuat uyarınca Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi görevlidir
Uygulamada bu çelişki, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemelerinin görevli olması şeklinde çözülmektedir. Ancak bu davaların ticari dava niteliği değişmez ve ticari dava usul kuralları uygulanır.
Fikri mülkiyet davalarının özel mahkemelerde görülmesinin nedenleri şunlardır:
Teknik uzmanlık gerekliliği: Patent ve tasarım davalarında teknik bilgi ihtiyacı
Uluslararası standartlar: TRIPS Anlaşması ve AB müktesebatına uyum
Hızlı karar verme ihtiyacı: Fikri hakların geçici niteliği
Kanıt değerlendirmesinde özel bilgi: Benzerlik tespiti ve özgünlük değerlendirmesi
Bu mahkemelerin kararları, ticari hayatın dinamiklerini ve fikri mülkiyet haklarının ekonomik değerini dikkate alarak verilir. Özellikle ihtiyati tedbir kararlarında, ticari faaliyetlerin sürdürülmesi ile hak sahibinin korunması arasında denge kurulması gerekmektedir.
Sonuç olarak, ticari davaların görevli mahkeme tespiti, davanın konusu ve taraflarının niteliğine göre değişkenlik gösterir. Genel kural asliye ticaret mahkemeleri olmakla birlikte, özel düzenlemeler ihtisas mahkemelerini görevli kılabilmektedir. Bu sistem, hem uzmanlaşma ilkesini hem de adalet hizmetinin etkin sunumunu sağlamayı amaçlamaktadır.
Özel Uyuşmazlık Türleri ve Yargıtay Kararları
Ticari dava ayrımının pratikteki uygulaması, çeşitli özel uyuşmazlık türlerinde karmaşık hukuki sorunları beraberinde getirmektedir. Yargıtay'ın bu konulardaki içtihatları, ticari dava niteliğinin tespitinde ve görevli mahkemenin belirlenmesinde önemli kriterler sunmaktadır.
Rekabet Yasağı Sözleşmeleri
İş sözleşmelerinde yer alan rekabet yasağı hükümlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar, ticari dava niteliğinin belirlenmesinde özel bir inceleme gerektirmektedir. TBK m. 444-447 hükümleri kapsamında düzenlenen rekabet yasağı sözleşmeleri, özellikle iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki dönemde ortaya çıkan ihlaller bakımından farklı değerlendirmelere tabi tutulmaktadır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin konuya ilişkin önemli kararı, bu alandaki hukuki belirsizlikleri gidermiştir:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 31.10.2017, 2016/3664 E. 2017/5937 K.: "Somut olayda, davalının rekabet yasağını ihlal ettiği iddia edilen davranışı açık biçimde iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin bulunduğundan, bu davranışın 6098 sayılı TBK'nın 444 ve 447. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Bu kapsamda yer alan uyuşmazlıklara ilişkin davaların ise, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 4/1-c maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliği taşıdığı ve açık biçimde asliye ticaret mahkemelerinin görev alanında bulunmasına rağmen, mahkemece, iş mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğundan bahisle verilen görevsizlik kararı doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir."
Bu karar, iş sözleşmesi sona erdikten sonraki döneme ilişkin rekabet yasağı ihlallerinin TTK m. 4/1-c maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliği taşıdığını açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu tür uyuşmazlıklar, iş mahkemelerinin değil, asliye ticaret mahkemelerinin görev alanına girmektedir.
Anonim Şirket Uyuşmazlıkları
Anonim şirketler ile yönetim kurulu üyeleri arasında çıkan uyuşmazlıklar, hem şirketler hukuku hem de iş hukuku açısından değerlendirme gerektiren karmaşık bir alan oluşturmaktadır. Yönetim kurulu üyeliğinin sona ermesinden sonraki dönemde ortaya çıkan alacak talepleri, özellikle görevli mahkemenin tespiti açısından önem taşımaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun bu konudaki temel kararı şu şekildedir:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 14.09.2021, 2017/2408 E. ve 2021/998 K.: "Neticeten davacının, uyuşmazlık konusu dönemde pay sahibi olduğu davalı şirkette, işveren vekili sıfatıyla bağımlı bir nitelikte iş/hizmet ilişkisi içerisinde gerçekleştirdiği çalışma nazara alındığında, bu döneme ilişkin ileri sürdüğü alacak talepleri hakkında yapılacak inceleme ve değerlendirmelerin iş hukukuna ilişkin mevzuatın inceleme alanına girdiği açıktır. Dolayısıyla hem dava tarihinde yürürlükte olan 5521 sayılı Kanun'un 1. maddesi, hem de dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 7036 sayılı Kanun'un 5. maddesi kapsamında; davacının yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığı tarihten sonraki uyuşmazlık konusu döneme ilişkin olarak işbu dava ile ileri sürdüğü alacak talepleri bakımından yapılacak inceleme ve değerlendirme iş mahkemelerinin görevi kapsamında olup bu bağlamda davacının genel müdür sıfatına bağlı olarak uyuşmazlık konusu döneme ilişkin ileri sürdüğü ücret alacağına dair talebinin de yine görevli mahkeme olan iş mahkemesince incelenmesi gerekmektedir."
Bu karar, yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldıktan sonraki döneme ilişkin alacak taleplerinin iş mahkemelerinin görev alanında olduğunu belirlemektedir. Uyuşmazlığın niteliği, şirket ile yönetim kurulu üyesi arasındaki hukuki ilişkinin mahiyetine göre belirlenmekte ve bağımlı iş ilişkisi tespit edildiğinde iş hukuku mevzuatı uygulanmaktadır.
Kira Uyuşmazlıkları
Kira sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar, HMK m. 4/a uyarınca kural olarak sulh hukuk mahkemelerinin görev alanına girmektedir. Ancak tarafların ticari niteliği ve sözleşmenin ticari işletmeyle olan ilişkisi, bu genel kuralın istisnalarını oluşturabilmektedir.
İki ticaret şirketi arasındaki kira sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar, nispi ticari dava niteliği taşıyabilmektedir. Bu durumda:
Her iki tarafın da tacir olması
Kira sözleşmesinin her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili olması
Uyuşmazlığın ticari işletme faaliyetleri kapsamında değerlendirilebilmesi
şartlarının birlikte bulunması halinde, dava ticari dava niteliği kazanmakta ve asliye ticaret mahkemelerinin görev alanına girmektedir.
Özellikle ticari amaçla kiralanan taşınmazlar bakımından, kiracının bu taşınmazı ticari işletmesi için kullanması ve kiralayanın da ticari faaliyette bulunması durumunda, uyuşmazlık ticari dava olarak nitelendirilebilmektedir. Bu tespitte, sözleşmenin amacı, tarafların niyeti ve ticari işletmeyle olan bağlantı derecesi önem taşımaktadır.
Yargıtay uygulamasında, bir ticaret şirketinin ticari faaliyetini sürdürmek amacıyla kiraladığı işyeri veya depo gibi taşınmazlara ilişkin uyuşmazlıklar, kiralayan da tacir ise ve kira ilişkisi onun ticari işletmesiyle de ilgili ise ticari dava olarak kabul edilmektedir. Ancak taraflardan birinin tacir olmaması veya kira ilişkisinin ticari işletmeyle bağlantısının bulunmaması durumunda, uyuşmazlık sulh hukuk mahkemesinde görülecektir.
Özellikle konut kiralarında, kiracının tacir olması tek başına davanın ticari dava niteliği kazanması için yeterli değildir. Kiralanan taşınmazın ticari işletme faaliyetlerinde kullanılması ve kiralayanın da bu ilişkiden ticari işletmesiyle bağlantılı bir şekilde faydalanması gerekmektedir.
Ticari iş ve ticari dava kavramları, Türk Ticaret Kanunu'nda ticari işletme esasına göre düzenlenmiştir ve görevli mahkemenin tespitinde belirleyicidir. Mutlak ticari davalar kanunda sayılan konulardan doğarken, nispi ticari davaların oluşması için her iki tarafın tacir olması ve işlemin her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekmektedir. Rekabet yasağı, anonim şirket uyuşmazlıkları ve kira davaları gibi özel durumlarda, Yargıtay kararları uyuşmazlığın niteliğini ve görevli mahkemeyi belirlemede yol gösterici olmaktadır.