
Aile Başkanı Sorumluluğu Nedir?
Aile başkanının, ev halkından bir bireyin üçüncü kişilere verdiği zararlar nedeniyle hukuki sorumluluğu nedir? Türk Medeni Kanunu'nun 369. maddesi ve bu konudaki Yargıtay içtihatları ışığında, aile başkanının sorumluluk koşullarını, sorumluluktan kurtulma yollarını ve önemli yargı kararlarını bu makalede keşfedin.
Aile Başkanının Sorumluluğunun Yasal Temeli ve Kapsamı
Aile, toplumun temel yapı taşı olmanın yanı sıra, bireylerin birbirlerine karşı çeşitli sorumluluklar üstlendiği bir hukuki birliği de ifade eder. Bu sorumluluklardan biri de "aile başkanının sorumluluğu" olarak karşımıza çıkar. Özellikle ev halkından olan ve özel gözetim gerektiren bireylerin üçüncü kişilere verdiği zararlar, aile başkanının hukuki sorumluluğunu gündeme getirebilir. Bu sorumluluğun temelini, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 369. maddesi oluşturmaktadır. Kanun koyucu, bu madde ile aile düzeninin korunması, aile bireylerinin güvenliği ve üçüncü kişilerin haklarının teminat altına alınması arasında bir denge kurmayı amaçlamıştır.
Aile başkanının sorumluluğu, esasen bir kusursuz sorumluluk halidir. Bu, zararın meydana gelmesinde aile başkanının doğrudan bir kusuru olmasa dahi, belirli şartların varlığı halinde sorumlu tutulabileceği anlamına gelir. Ancak bu sorumluluk sınırsız değildir ve kanun, aile başkanına belirli koşullar altında sorumluluktan kurtulma imkanı da tanımıştır.
Türk Medeni Kanunu Madde 369 Uyarınca Genel Sorumluluk ve Kurtuluş Koşulları
Türk Medeni Kanunu'nun "Ev Düzeni" başlıklı bölümünde yer alan TMK Madde 369, aile başkanının sorumluluğunun çerçevesini net bir şekilde çizmektedir. Maddenin ilk fıkrası şu şekildedir: "Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur."
Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, aile başkanının sorumluluğu şu kişilerin fiillerinden doğmaktadır:
- Ev halkından olan küçükler: Henüz reşit olmamış, ayırt etme gücüne tam olarak sahip olmayan çocuklar.
- Ev halkından olan kısıtlılar: Mahkeme kararıyla fiil ehliyeti sınırlandırılmış kişiler.
- Ev halkından olan akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişiler: Ayırt etme gücünü sürekli veya geçici olarak etkileyen zihinsel rahatsızlıkları olan bireyler.
Aile başkanının bu kişilerin üçüncü şahıslara verdiği zararlardan sorumlu tutulabilmesi için, zarar ile aile başkanının gözetim yükümlülüğünün ihlali arasında bir illiyet bağının varlığı karine olarak kabul edilir. Yani, zarar meydana geldiğinde, aile başkanının gerekli özeni göstermediği varsayılır.
Ancak, kanun koyucu aile başkanına bir "kurtuluş kanıtı" (TMK m.369/1'in ikinci cümlesi) sunma imkanı tanımıştır. Buna göre aile başkanı, sorumluluktan kurtulmak için iki husustan birini ispat etmek zorundadır:
- Alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle gözetim altında bulundurduğunu ispat etmesi: Bu, aile başkanının, somut olayın özelliklerine göre (örneğin, küçüğün yaşı, olgunluk seviyesi, kısıtlının veya akıl hastasının durumu, çevresel faktörler) kendisinden beklenen makul ve objektif özeni gösterdiğini kanıtlaması anlamına gelir.
- Bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmesi: Bu durumda ise aile başkanı, üzerine düşen tüm özeni göstermiş olsa bile zararın kaçınılmaz olduğunu, yani öngörülemez veya engellenemez bir durumun söz konusu olduğunu ispatlamalıdır.
Bu kurtuluş kanıtı, aile başkanının sorumluluğunu kusursuz sorumluluktan özen sorumluluğuna yaklaştıran bir nitelik taşır. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, sorumluluktan kurtulma koşulları düzenlenirken, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 55. (adam çalıştıranın sorumluluğu) ve 56. (hayvan bulunduranın sorumluluğu) maddelerindeki (bu maddeler, yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda sırasıyla TBK m. 66 ve TBK m. 67'ye tekabül etmektedir) sorumluluklarla bir uyum sağlanması amaçlanmıştır. Bu, hukuk sistemimizde benzer sorumluluk halleri arasında bir tutarlılık oluşturma gayretinin bir yansımasıdır.
TMK Madde 369, yürürlükten kalkan 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsi'nin (TKM) 320. maddesi olan "Evin Reisinin Mesuliyeti" hükmünü karşılamaktadır. Eski kanun metninde de benzer bir sorumluluk ve kurtuluş kanıtı düzenlemesi yer almaktaydı. Bu süreklilik, aile başkanının gözetim yükümlülüğünün hukukumuzdaki yerleşik önemini göstermektedir. Ayrıca, TMK Madde 369'un kaynağını teşkil eden İsviçre Medenî Kanunu'nun Art. 333 maddesi de benzer şekilde aile başkanının sorumluluğunu ve bu sorumluluktan kurtulma yollarını düzenlemektedir. Bu durum, Türk Medeni Kanunu'nun evrensel hukuk ilkeleriyle uyumlu bir yapıya sahip olduğunu teyit eder niteliktedir.
Akıl Hastalığı veya Zayıflığı Durumunda Özel Yükümlülükler
TMK Madde 369'un ikinci fıkrası, aile başkanına, ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişilere yönelik daha spesifik ve ağırlaştırılmış bir yükümlülük getirmektedir. Madde metni şöyledir: "Ev başkanı, ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanların kendilerini ya da başkalarını tehlikeye veya zarara düşürmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Zorunluluk hâlinde gerekli önlemlerin alınmasını yetkili makamdan isteyebilir."
Bu fıkra, aile başkanının sadece genel bir gözetim yükümlülüğü altında olmadığını, aynı zamanda akıl sağlığı sorunları yaşayan bireylerin özel durumlarını dikkate alarak proaktif tedbirler alması gerektiğini vurgular. Bu özel yükümlülükler şunları içerebilir:
- Sürekli ve Yakın Gözetim: Kişinin durumunun ciddiyetine göre, sürekli bir gözetim altında tutulması veya belirli aralıklarla kontrol edilmesi.
- Tıbbi Tedavi ve Takip: Kişinin uygun tıbbi tedaviyi almasının sağlanması, ilaçlarının düzenli kullanımının denetlenmesi ve doktor randevularının takip edilmesi.
- Tehlike Yaratabilecek Durumların Önlenmesi: Kişinin kendisine veya başkalarına zarar verebileceği kesici, delici aletlerden, ilaçlardan veya tehlikeli maddelerden uzak tutulması.
- Yaşam Alanının Güvenli Hale Getirilmesi: Ev ortamının, kişinin olası tehlikeli davranışlarına karşı güvenli hale getirilmesi.
Kanun, aile başkanının bu önlemleri alırken zorlanması veya yetersiz kalması durumunda bir çözüm yolu da sunmaktadır. "Zorunluluk hâlinde" aile başkanı, yetkili makamdan (örneğin, vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi veya sağlık kuruluşları) bu kişilerin güvenliği ve başkalarına zarar vermelerinin engellenmesi için gerekli önlemlerin alınmasını talep edebilir. Bu, kişinin bir sağlık kuruluşuna yerleştirilmesi, tedavi altına alınması veya diğer koruyucu tedbirlerin uygulanması şeklinde olabilir.
Bu özel yükümlülük, aile başkanının sadece pasif bir gözetimci olmasını değil, aynı zamanda aktif bir koruyucu ve önlem alıcı rol üstlenmesini gerektirir. Akıl hastalığı veya zayıflığı bulunan bireylerin topluma ve kendilerine zarar verme potansiyelinin daha yüksek olabileceği gerçeği, kanun koyucuyu bu tür özel bir düzenleme yapmaya itmiştir. Bu yükümlülüğün ihlali, aile başkanının sorumluluğunu daha da ağırlaştırabilir ve kurtuluş kanıtı sunmasını zorlaştırabilir. Dolayısıyla, bu durumda olan bireylerin aile başkanları, durumun hassasiyetini ve yasal sorumluluklarını tam olarak idrak ederek hareket etmelidirler.
Yargıtay İçtihatlarında Ev Başkanının Sorumluluğu: Görevli Mahkeme ve Uygulama Esasları
Aile başkanının sorumluluğu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 369. maddesinde düzenlenen ve ev halkından olan küçük, kısıtlı veya akıl sağlığı sorunları yaşayan bireylerin üçüncü kişilere verdikleri zararlar nedeniyle aile başkanına yüklenen önemli bir hukuki sorumluluktur. Bu sorumluluğun sınırları, uygulanma koşulları ve özellikle yargılama sürecindeki usuli meseleler, Yargıtay içtihatları ile şekillenmekte ve netlik kazanmaktadır. Yüksek Mahkeme kararları, hem görevli mahkemenin belirlenmesi hem de sorumluluğun somut olaylara uygulanış biçimi açısından yol gösterici niteliktedir. Bu bölümde, ev başkanının sorumluluğuna ilişkin davalarda görevli mahkemenin tespiti ve özellikle çocuğun okul gibi üçüncü kişilerin denetimi altında bulunduğu durumlardaki sorumluluk esasları, Yargıtay kararları ışığında incelenecektir.
Sorumluluk Davalarında Görevli Mahkemenin Tespiti
Ev başkanının sorumluluğuna dayanılarak açılacak tazminat davalarında görevli mahkemenin doğru bir şekilde belirlenmesi, davanın usulüne uygun yürütülmesi ve hak kayıplarının önlenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Yargıtay, bu konuda istikrarlı bir görüş benimsemiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun (YHGK) T: 20.02.2008, E: 2008/4-153, K: 2008/139 sayılı emsal niteliğindeki kararı, bu hususta temel bir referans noktasıdır. Anılan kararda Yüksek Mahkeme, TMK'nın 369. maddesinin, Kanun'un "Aile Hukuku" başlıklı İkinci Kitabı içerisinde, "Aile" adlı Birinci Kısmı'nın, "Ev Düzeni" başlıklı Üçüncü Ayrımı'nda ve "Ev Başkanının Sorumluluğu" başlığı altında düzenlendiğine dikkat çekmiştir.
Bu bağlamda, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 4. maddesi devreye girmektedir. Bu madde, Türk Medeni Kanunu'nun Üçüncü Kısım (Vesayet) hariç olmak üzere İkinci Kitabı'ndan doğan bütün dava ve işlerin Aile Mahkemelerinde görüleceğini amirdir. TMK Madde 369, vesayet bölümü dışında kaldığından ve açıkça Aile Hukuku Kitabı içerisinde yer aldığından, bu maddeye dayanılarak açılan "Ev Başkanının Sorumluluğu" davalarının Aile Mahkemeleri'nin görev alanına girdiği YHGK tarafından kesin bir şekilde hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, mahkemenin bu tür bir davada görevsizlik kararı vermesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
Bu yöndeki içtihat, Yargıtay'ın diğer daireleri tarafından da benimsenmiştir. Örneğin, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin T: 18.09.2008, E: 2008/3880, K: 2008/10515 sayılı kararı da, ev başkanının sorumluluğundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda Aile Mahkemelerinin görevli olduğuna işaret ederek YHGK kararını teyit etmiştir. Bu kararlar, uygulamada birliği sağlamış ve TMK Madde 369 kapsamındaki sorumluluk davalarının Aile Mahkemesi sıfatıyla görülmesi gerektiğini netleştirmiştir. Bu durum, aile içi ilişkilerin ve aile düzeninin kendine özgü dinamiklerini daha iyi kavrayabilecek uzmanlaşmış mahkemelerce bu tür davaların ele alınmasını sağlamaktadır.
Çocuğun Okul Gibi Üçüncü Kişilerin Denetiminde Olduğu Durumlarda Sorumluluk
Ev başkanının sorumluluğunun en çok tartışıldığı alanlardan biri de, ev halkından olan küçüğün, okul veya benzeri bir kurumda, yani fiilen başka bir kişinin denetim ve gözetimi altındayken üçüncü kişilere verdiği zararlardır. Bu durumda, ev başkanının sorumluluğunun devam edip etmeyeceği, Yargıtay kararlarıyla önemli ölçüde aydınlatılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun T: 08.12.2004, E: 2004/4-642, K: 2004/648 sayılı kararı, bu konuda önemli prensipler ortaya koymuştur. Karara konu olayda, ilköğretim okulu öğrencisinin teneffüste başka bir öğrencinin gözünü cam parçasıyla yaralaması söz konusudur. Yargıtay, olay tarihinde yürürlükte olan 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsi'nin (TKM) 320. maddesi (TMK Madde 369'un eski kanundaki karşılığı) çerçevesinde bir değerlendirme yapmıştır.
YHGK, kural olarak, küçüğün okul gibi denetiminin fiilen başkasında (örneğin okul idaresi) olduğu zamanlarda verdiği zararlar için ev başkanının sorumluluğunun ortadan kalkacağını belirtmiştir. Zira bu süre zarfında, ev başkanı ile çocuk arasındaki bağımlılık ilişkisi ve doğrudan gözetim imkânı kesilmiş sayılmaktadır. Okul idaresi, bu süre zarfında çocuğun güvenliğinden ve davranışlarından birincil derecede sorumlu hale gelir.
Ancak, Yüksek Mahkeme bu noktada önemli bir ayrıma gitmiştir: Ev başkanının sorumluluğu bu gibi durumlarda tamamen ve mutlak olarak ortadan kalkmaz. Eğer zararın meydana gelmesinde, ev başkanının küçüğün genel yetiştirilme tarzı, eğitimi ve gözetimindeki bir kusuru (örneğin, çocuğa yeterli terbiye vermemesi, saldırgan davranışlara karşı gerekli eğitimi sağlamaması, antisosyal eğilimlerini görmezden gelmesi) etkili olmuşsa ve bu kusur ile zarar arasında uygun nedensellik (illiyet) bağı kurulabiliyorsa, ev başkanı yine de sorumlu tutulabilecektir.
Yargıtay'a göre, "gözetim altında bulundurma" görevi, sadece fiili ve anlık gözetimi değil, aynı zamanda küçüğün genel eğitim sürecinde aile başkanı olarak üstlenilmesi gereken ahlaki, sosyal ve davranışsal eğitim görevlerinin tam olarak yerine getirilmesini de kapsar. Bu nedenle mahkeme;
- Aile ortamının genel özelliklerini,
- Ebeveynlerin çocuğa karşı yetiştirme ilkelerini,
- Küçüğe gösterilen ilgi ve özenin derecesini,
- Çocuğun saldırgan davranışlara özendirici bir tutumla yetiştirilip yetiştirilmediğini,
- Yaşına ve gelişim düzeyine uygun olarak tehlikeler ve başkalarına zarar vermeme konusunda gerekli eğitimin verilip verilmediğini
detaylı bir şekilde araştırmalıdır. Gerekirse, çocuk gelişimi ve eğitimi uzmanı bir bilirkişiden görüş alarak ev başkanının genel yetiştirme ve eğitim ödevinde bir kusurunun olup olmadığını ve bu kusurun meydana gelen zararla illiyet bağının bulunup bulunmadığını titizlikle belirlemelidir. Dolayısıyla, çocuğun okulda verdiği bir zararda dahi, ev başkanının sorumluluğu, çocuğun genel yetiştirilme biçimindeki eksiklikler üzerinden gündeme gelebilir. Bu durum, ev başkanının özen yükümlülüğünün sadece anlık fiziksel gözetimle sınırlı olmadığını, daha geniş ve sürekli bir eğitim ve terbiye sorumluluğunu içerdiğini göstermektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun Emsal Kararı: Zihinsel Engelli Çocuğun Neden Olduğu Yangın Zararı (YHGK 2015/787 K.)
Aile başkanının sorumluluğu, özellikle ev halkından özel ilgi ve gözetime muhtaç bireylerin üçüncü kişilere verdiği zararlar söz konusu olduğunda, Yargıtay kararlarıyla somutlaşan önemli bir hukuki müessesedir. Bu bağlamda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.01.2015 tarihli, 2013/3-1373 Esas ve 2015/787 Karar sayılı ilamı, zihinsel engelli bir çocuğun neden olduğu orman yangını zararı üzerinden aile başkanının sorumluluğunun sınırlarını ve Türk Medeni Kanunu (TMK) Madde 369'un yorumlanışını netleştiren emsal bir nitelik taşımaktadır. Bu karar, ev başkanının objektif özen yükümlülüğünün ne denli titizlikle ele alındığını ve kurtuluş kanıtının hangi koşullarda geçerli sayılmayacağını göstermesi açısından büyük önem arz eder.
Davanın Seyri: Orman Yangını ve Tazminat Talebi
Söz konusu Yargıtay kararına konu olan olayda, davacı Orman İşletme Müdürlüğü, davalılar Emin K. ve Emine K.'nın %70 oranında zihinsel engelli olan ve olay tarihinde 9 yaşında bulunan çocuklarının, 18 Temmuz 2008 tarihinde bir çakmakla otları tutuşturması sonucu çıkan ve müdahale edilmesine rağmen ormana sıçrayan yangın nedeniyle uğradığı zararın tazminini talep etmiştir. Davacı idare, yangın söndürme giderleri olarak 32.676,14 TL'lik bir maddi zararın tazmin edilmesini istemiştir.
Dava, Kırkağaç Asliye Hukuk Mahkemesi'nde (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) görülmüş olup, mahkeme 08.03.2012 tarihli ve 2009/169 Esas, 2012/51 Karar sayılı kararıyla davanın reddine hükmetmiştir. Yerel mahkemenin ret gerekçesi, davalı anne ve babanın, yani ev başkanlarının, üzerlerine düşen dikkat ve özeni gösterseler dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyecekleri yönündeydi. Bu karar, TMK Madde 369/1'de düzenlenen kurtuluş kanıtının davalılar lehine yorumlandığını göstermektedir. Yerel mahkeme, olayın meydana geliş şekli ve çocuğun özel durumu dikkate alındığında, aile başkanlarının gerekli tüm tedbirleri almış olsalar bile bu tür bir zararın önlenmesinin mümkün olamayacağı kanaatine varmıştır.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin Bozma Kararı ve Gerekçeleri
Yerel mahkemenin davanın reddi yönündeki kararı, davacı Orman İşletme Müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 19.11.2012 tarihli ve 2012/19624 Esas, 2012/23775 Karar sayılı ilamıyla yerel mahkeme kararını bozmuştur. Yüksek Mahkeme'nin bozma gerekçeleri, ev başkanının sorumluluğunun hukuki niteliği ve somut olaydaki özen yükümlülüğünün ihlali üzerine odaklanmıştır:
- Sorumluluğun Hukuki Dayanağı: Daire, davanın temelini oluşturan TMK Madde 369'un, ev başkanının yasal gözetim ve özen ödevinin yerine getirilmemesinden kaynaklanan bir tazminat istemi olduğunu vurgulamıştır. Madde metnine atıfla, "Ev başkanı ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur" hükmü hatırlatılmıştır.
- Kusursuz Sorumluluk İlkesi: Ev başkanının sorumluluğunun, kusura dayanmayan bir sebep sorumluluğu olduğu belirtilmiştir. Bu tür sorumlulukta, ev başkanının objektif özen ödevini yerine getirmediği bir karine olarak kabul edilir ve sorumluluktan kurtulabilmek için bu karineyi çürütmesi gerekir.
- Özen Yükümlülüğünün İhlali: Somut olayda, 9 yaşında ve %70 zihinsel özürlü bir çocuğun, ormana bitişik bir tarlada, yanında bir yetişkin olmaksızın ve elinde bir çakmakla yalnız bırakılmasının, davalı ev başkanlarının gerekli dikkat ve özeni göstermediklerinin açık bir kanıtı olduğu ifade edilmiştir. Çocuğun yaşı ve özellikle zihinsel durumu göz önüne alındığında, yangın gibi tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir aletle (çakmak) oynamasının ve bunun potansiyel tehlikeleri konusunda yeterince eğitilmemiş olmasının, özen yükümlülüğünün ihlalini teşkil ettiği belirtilmiştir.
- Yerel Mahkemenin Hatalı Değerlendirmesi: Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin TMK Madde 369'u hatalı yorumladığını ve sunulan delilleri yanlış değerlendirdiğini kaydetmiştir. Ev başkanlarının, çocuğun özel durumu karşısında çok daha yüksek bir özen göstermesi gerektiği, bu özenin gösterilmemesi nedeniyle zararın meydana geldiği sonucuna varılmıştır.
- Yapılması Gerekenler: Bozma kararında, mahkemenin öncelikle zarar kapsamını belirlemesi, ardından Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde (o tarihte yürürlükte olan 818 sayılı BK) olası indirim nedenlerini tartışarak bir tazminata hükmetmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nun Ev Başkanının Objektif Özen Yükümlülüğüne İlişkin Nihai Değerlendirmesi
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin bozma kararına karşı Kırkağaç Asliye Hukuk Mahkemesi, 26.02.2013 tarihli ve 2013/9 Esas, 2013/33 Karar sayılı kararıyla önceki hükmünde direnmiştir. Direnme gerekçesi olarak, davalıların çocuklarına gerekli eğitimi vermiş olsalar bile, kendi tarlalarından başlayan ve ormana sıçrayan yangının yol açtığı zararı engellemelerinin mümkün olmayacağı tekrarlanmıştır.
Bu direnme kararı üzerine dosya, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelmiştir. Hukuk Genel Kurulu, 28.01.2015 tarihli, 2013/3-1373 Esas ve 2015/787 Karar sayılı ilamıyla direnme kararını bozarak, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin bozma ilamındaki gerekçeleri benimsemiştir. Hukuk Genel Kurulu'nun değerlendirmeleri şu temel noktalarda yoğunlaşmıştır:
- Uyuşmazlığın Odağı: Uyuşmazlığın, ev başkanı konumundaki davalıların, %70 zihinsel özürlü çocuklarının verdiği zarardan dolayı TMK Madde 369 çerçevesinde sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplandığı belirtilmiştir.
- TMK Madde 369'un Tekrar Vurgulanması: Ev başkanının sorumluluğu ve bu sorumluluktan kurtulabilmesi için "alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat" etmesi gerektiği (TMK Madde 369/1) bir kez daha altı çizilmiştir. Bu sorumluluğun, ev halkından olan küçük, kısıtlı, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olan kişilerin verdikleri zararlarla sınırlı olduğu (Yargıtay HGK 20.02.2008, 2008/4-153 E. - 2008/139 K. sayılı ilamına atıfla) hatırlatılmıştır.
- Objektif Özen Ödevi: Ev başkanından beklenen özenin objektif bir özen olduğu, hakimin bu özenin derecesini belirlerken somut olayın tüm koşullarını (gözetime muhtaç kişinin yaşı, karakteri, olgunluk derecesi, tehlikeleri algılama ve bunlara göre davranma yeteneği, içinde bulunduğu sosyal çevre, ailenin imkanları vb.) dikkate alması gerektiği ifade edilmiştir.
- Somut Olayda Özen Eksikliği: Somut olayda, 9 yaşında ve %70 zihinsel engelli bir çocuğun, ormana yakın bir alanda, elinde çakmak gibi tehlikeli bir aletle denetimsiz bırakılmasının, objektif özen yükümlülüğünün açık bir ihlali olduğu sonucuna varılmıştır. Davalıların, çocuklarının özel durumu nedeniyle çok daha dikkatli ve tedbirli olmaları gerekirken bu yükümlülüklerini yerine getirmedikleri kabul edilmiştir.
- Kurtuluş Kanıtı ve Tazminattan İndirim Sebeplerinin Ayrımı: Hukuk Genel Kurulu'nun en önemli tespitlerinden biri, yerel mahkemenin ailenin sosyal ve ekonomik durumu, eğitim düzeyi gibi faktörleri TMK Madde 369/1 kapsamında bir kurtuluş kanıtı olarak değerlendirmesinin hatalı olduğudur. Bu tür faktörler, ev başkanının sorumluluğunu ortadan kaldıran birer gerekçe olamaz. Ancak, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda da benzer düzenlemeler mevcuttur) 41. ve devamı maddeleri uyarınca, tazminat miktarının belirlenmesinde bir indirim sebebi olarak dikkate alınabilirler. Yani, aile başkanının sorumluluğu sabittir, ancak ödenecek tazminat miktarında bu tür sübjektif durumlar hakkaniyet gereği bir indirim sağlayabilir.
Sonuç olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, davacı Orman İşletme Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarını kabul ederek direnme kararını, Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda özetlenen gerekçelerle (6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince) oyçokluğuyla bozmuştur. Bu kararla birlikte, yerel mahkemenin işin esasına girerek zarar kapsamını doğru bir şekilde belirlemesi, varsa Borçlar Kanunu kapsamındaki indirim nedenlerini tartışması ve sonucuna göre bir tazminata hükmetmesi gerektiği yolu açılmıştır. Bu emsal karar, TMK Madde 369'un uygulanmasında objektif özen yükümlülüğünün ve kurtuluş kanıtının yorumlanmasında önemli bir rehber niteliğindedir.
Ev Başkanının Sorumluluğunun Hukuki Niteliği ve Kurtuluş Kanıtının Sınırları
Aile başkanının sorumluluğu, Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 369. maddesinde düzenlenen ve ev halkından olan küçük, kısıtlı veya akıl sağlığı sorunları yaşayan bireylerin üçüncü kişilere verdikleri zararlardan doğan özel bir sorumluluk türüdür. Bu sorumluluğun hukuki niteliği, Yargıtay içtihatları ile şekillenmiş olup, ev başkanının hangi koşullarda sorumlu tutulacağı ve bu sorumluluktan nasıl kurtulabileceği belirli esaslara bağlanmıştır. Özellikle kusursuz sorumluluk ilkesi ve objektif özen ödevi kavramları, bu sorumluluğun temel taşlarını oluşturmaktadır.
Kusursuz Sorumluluk (Sebep Sorumluluğu) İlkesi ve Objektif Özen Ödevi
Ev başkanının TMK m.369 kapsamındaki sorumluluğu, kusura dayanmayan bir sorumluluk türü olan sebep sorumluluğu olarak kabul edilmektedir. Yargıtay içtihatları bu konuda istikrarlı bir görüş sergilemektedir. Bu demektir ki, zararın meydana gelmesinde ev başkanının bizzat bir kusurunun bulunması aranmaz. Kanun, ev başkanının, ev halkından olan ve özel gözetim ihtiyacı duyan bireyler (küçük, kısıtlı, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişi) üzerinde yeterli denetimi sağlamadığı yönünde bir karine kabul eder. Dolayısıyla, zarar meydana geldiğinde, ev başkanının bu karineyi çürütmesi, yani gerekli özeni gösterdiğini ispatlaması gerekir.
Bu noktada "objektif özen ödevi" kavramı devreye girer. Ev başkanından beklenen özen, soyut bir iyi niyet veya kişisel çabanın ötesinde, hakimin somut olayın özelliklerine göre belirleyeceği objektif bir standarttadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.02.2008 tarihli, E: 2008/4-153, K: 2008/139 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, ev başkanının sorumluluğu, ev halkından olan küçük, kısıtlı, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olan kişilerin verdikleri zararlarla sınırlıdır. Bu kişilerin denetimi, özel bir dikkat ve özen gerektirir.
Hakim, ev başkanının özen yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğini değerlendirirken şu gibi faktörleri dikkate alır:
- Gözetime muhtaç kişinin yaşı ve olgunluk derecesi,
- Karakter özellikleri ve varsa bilinen tehlikeli eğilimleri,
- Tehlikeleri algılama ve öngörme yeteneği,
- İçinde bulunulan sosyal çevre ve koşullar,
- Zararın meydana geldiği olayın niteliği.
Örneğin, hiperaktif ve dikkatsiz olduğu bilinen bir çocuğun, kesici veya yanıcı aletlerle yalnız bırakılması durumunda gösterilmesi gereken özen ile daha sakin mizaçlı bir çocuğa gösterilmesi gereken özen farklılık arz edecektir. Benzer şekilde, %70 zihinsel engelli bir çocuğun ormanlık alana yakın bir yerde çakmakla oynamasına izin verilmesi, objektif özen ödevinin ihlali olarak değerlendirilebilir. Önemli olan, "alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle" gözetim altında bulundurma yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediğidir.
Kurtuluş Kanıtında Dikkate Alınmayacak Hususlar ve Tazminattan İndirim Sebepleri
TMK Madde 369, ev başkanına sorumluluktan kurtulabilmesi için bir "kurtuluş kanıtı" (exoneration) imkanı sunar. Buna göre ev başkanı;
- Alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle gözetim altında bulundurduğunu veya
- Bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini
ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. İspat yükü, görüldüğü üzere ev başkanının üzerindedir. Ancak, bu kurtuluş kanıtının sınırları da Yargıtay kararlarıyla netleştirilmiştir.
Özellikle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.01.2015 tarihli, E: 2013/3-1373, K: 2015/787 sayılı emsal niteliğindeki kararı, kurtuluş kanıtının yorumlanmasında önemli bir yol göstericidir. Bu kararda, %70 zihinsel engelli çocuğun neden olduğu orman yangını zararı ele alınmıştır. Yerel mahkemenin, ailenin sosyal ve ekonomik durumu, eğitim düzeyi gibi faktörleri TMK m.369/1 kapsamında bir kurtuluş kanıtı olarak değerlendirmesi, Hukuk Genel Kurulu tarafından hatalı bulunmuştur. Yüksek Mahkeme, bu tür faktörlerin, ev başkanının objektif özen yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği değerlendirmesinde doğrudan bir kurtuluş sebebi teşkil etmeyeceğini belirtmiştir.
Peki, ailenin sosyo-ekonomik durumu gibi faktörler hiçbir zaman dikkate alınmaz mı? Yargıtay, bu soruya da açıklık getirmiştir. Söz konusu faktörler, ev başkanının sorumluluğunu ortadan kaldıran bir kurtuluş kanıtı olarak kabul edilmese de, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41. ve devamı maddeleri (güncel mevzuatta 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun ilgili maddeleri) çerçevesinde tazminattan indirim sebebi olarak değerlendirilebilir. Yani, ev başkanı sorumlu bulunsa bile, hakim, bu gibi hakkaniyet gerektiren durumları göz önünde bulundurarak hükmedilecek tazminat miktarında indirim yapabilir. Bu ayrım, sorumluluğun tespiti ile tazminatın belirlenmesi aşamalarının farklı değerlendirme kriterlerine tabi olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, ev başkanının mali durumunun yetersiz olması veya eğitim seviyesinin düşük olması, onu TMK m.369 kapsamındaki objektif özen yükümlülüğünden ve dolayısıyla sorumluluktan kurtarmaz; ancak bu durumlar, belirlenecek tazminat miktarında bir etken olabilir.
Ev başkanının sorumluluğu, Türk hukuk sisteminde aile kurumunun ve aile bireylerinin toplum içindeki etkileşimlerini düzenleyen önemli bir müessesedir. TMK m.369, bir yandan zarar gören üçüncü kişilerin korunmasını amaçlarken, diğer yandan ev başkanına, özen yükümlülüğünü yerine getirdiğini veya zararın kaçınılmaz olduğunu ispatlama imkanı tanıyarak bir denge kurmaya çalışır. Yargıtay içtihatları, bu maddenin uygulanmasında karşılaşılan somut olaylara ışık tutarak, kusursuz sorumluluk ilkesinin, objektif özen ödevinin ve kurtuluş kanıtının sınırlarını detaylı bir şekilde çizmektedir. Bu nedenle, ev başkanının sorumluluğuna ilişkin uyuşmazlıklarda, hem kanun metninin hem de güncel Yargıtay kararlarının titizlikle incelenmesi büyük önem taşımaktadır.