
İtirazın İptali Davası ve İcra İnkar Tazminatı
İcra takibine yapılan itirazın iptali davası, Türk icra hukuku sisteminin önemli kurumlarından biridir. Alacaklılar, borçlunun haksız itirazına karşı bu dava yolunu kullanarak takiplerini sonuçlandırabilir ve icra inkar tazminatı talep edebilirler. Bu kapsamlı hukuki rehberde, itirazın iptali davasının şartları, süreci ve sonuçları detaylı olarak ele alınmaktadır.
İtirazın İptali Davasının Tanımı ve Hukuki Dayanakları
İtirazın iptali davası, Türk icra hukuku sisteminin en temel kurumlarından biri olarak, İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesinde düzenlenmiştir. Bu dava türü, takip alacaklısının borçlunun icra takibine yaptığı itiraza karşı açabileceği hukuki yol olarak tasarlanmış ve cebri icra sisteminin etkin işleyişini sağlamaya yönelik önemli bir araç niteliği taşımaktadır.
Kanuni Düzenleme ve Temel İlkeler
İİK m.67 hükmü gereğince, takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde mahkemeye başvurarak genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup, sürenin geçirilmesi halinde alacaklının bu dava yoluna başvurma hakkı sona ermektedir.
Kanun koyucu, bu düzenleme ile alacaklılara borçlunun haksız itirazına karşı etkili bir hukuki araç sunmuş, aynı zamanda takibe sıkı sıkıya bağlılık ilkesi çerçevesinde davanın kapsamını sınırlandırmıştır. Bu bağlılık ilkesi, davanın yalnızca takip talebine konu olan ve borçlu tarafından itiraza uğrayan alacakla sınırlı olduğu anlamına gelmektedir.
Davanın Hukuki Niteliği
İtirazın iptali davasının hukuki niteliği konusunda Yargıtay'ın farklı dönemlerde verdiği kararlar bulunmaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 14.03.1972 tarihli kararında, bu davanın tespit davası niteliğinde olduğu belirtilmiş ve "davacının esas alacağı yönünden bir tahsil talebi, yani bir eda davası mevcut değildir" ifadesi kullanılmıştır.
Ancak daha güncel Yargıtay içtihadında bu yaklaşım değişmiş ve HGK-K.2022/1077 sayılı kararda itirazın iptali davasının normal bir alacak (eda) davası olduğu kabul edilmiştir. Bu değişim, davanın uygulama açısından önemli sonuçlar doğurmakta ve yargılama usulünün belirlenmesinde etkili olmaktadır.
Davanın Amacı ve İşlevi
İtirazın iptali davasının temel amacı, borçlunun haksız itirazını ortadan kaldırarak icra takibinin devamını sağlamaktır. Bu dava ile alacaklı:
- Borçlunun itirazının hükümsüz hale getirilmesini
- İcra takibine devam edilmesini
- Borçlunun haksız itirazı nedeniyle icra inkar tazminatı ödenmesini
talep edebilmektedir.
Takipte Sıkı Sıkıya Bağlılık İlkesi
HGK-K.2021/377 sayılı karara göre dava, takip talebindeki borç ve borcun sebebiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Bu ilke gereğince:
- Takip talebine konu olan alacak davanın konusunu oluşturur
- Alacaklı takipte dayandığı alacak sebebini değiştiremez
- Davanın kapsamı takipteki talep ile sınırlıdır
- Takipte bulunmayan hususlar dava edilemez
Hak Düşürücü Süre ve Tebligat
İtirazın iptali davası açma hakkı, bir yıllık hak düşürücü süreye tabidir. Bu süre, itirazın alacaklıya usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği tarihten itibaren başlar. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2020 tarihli kararında, sürenin başlangıcı için usulüne uygun tebliğin şart olduğu, alacaklının icra işlemleri yapmasının tebliği anlamına gelmeyeceği açıklanmıştır.
Sürenin geçirilmesi halinde ilamsız takip düşer ve itirazın iptali davası açma hakkı sona erer. Ancak bu durum, alacaklının genel hükümlere göre alacak davası açma hakkını etkilemez.
Hukuki Yarar Şartı
İtirazın iptali davasının açılabilmesi için hukuki yarar bulunması gerekir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 2020/2853 E. sayılı kararına göre, alacak davadan önce ödenirse hukuki yarar kalmaz ve dava reddedilir. Dava açıldıktan sonra ödeme yapılırsa, ödenen kısım bakımından konusuz kalma durumu oluşur.
Bu hukuki düzenleme ve yargı kararları ışığında, itirazın iptali davasının Türk icra hukuku sisteminin temel taşlarından biri olduğu ve alacaklıların haklarını koruyucu işlevi gördüğü açıktır.
Davanın Şartları ve Açılma Koşulları
İtirazın iptali davasının açılabilmesi için İcra ve İflas Kanunu'nda belirtilen şartların eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu şartlar, şekli şartlar ve maddi şartlar olmak üzere iki ana kategoride incelenebilir.
Şekli Şartlar
İtirazın iptali davasının şekli şartları, davanın usulüne uygun olarak açılması için gerekli olan prosedürel koşulları kapsamaktadır.
Geçerli Bir İcra Takibinin Varlığı: İtirazın iptali davası açılabilmesi için öncelikle geçerli bir ilamsız icra takibinin bulunması zorunludur. Bu takip genel haciz yoluyla başlatılmış olmalı ve kesinleşmiş hükmü bulunmamalıdır. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi'nin 2020 tarihli kararında belirttiği üzere, yetkisiz icra dairesinden yetkili icra dairesine dosya intikali sonrasında yeni ödeme emri tebliği yapılmadan itirazın iptali davası açılamaz.
Borçlunun Geçerli İtirazının Bulunması: Borçlunun ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 günlük süre içinde yapmış olduğu geçerli bir itirazın bulunması şarttır. Bu süre hak düşürücü niteliktedir ve sürenin geçirilmesi halinde itiraz hakkı sona erer. İİK'nın 264/2-4 ve 65/5. maddelerinde öngörülen şartların varlığında bir haftalık ek süre tanınabilmektedir.
Bir Yıllık Hak Düşürücü Süre: İtirazın iptali davası, itirazın alacaklıya tebliğinden itibaren bir yıl içinde açılmalıdır. Bu süre kesin olup herhangi bir sebeple uzatılamaz. Sürenin geçirilmesi halinde ilamsız takip düşer ve alacaklının itirazın iptali davası açma hakkı sona erer.
Usulüne Uygun Tebligat: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun kararlarında belirtildiği üzere, sürenin başlangıcı için usulüne uygun tebliğin yapılması şarttır. Alacaklının icra işlemleri yapması, itirazın tebliğ edildiği anlamına gelmez.
Maddi Şartlar
Maddi şartlar, davanın esasına ilişkin koşulları ifade etmektedir ve alacağın varlığı ile hukuki yarar unsurlarını kapsamaktadır.
Alacağın Varlığı ve İspatı: Alacaklının, İİK'nın 67. maddesi gereğince genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat etmesi gerekmektedir. Bu ispat yükü, kural olarak iddia eden davacı alacaklıya aittir. Alacağın türü ve niteliği, görevli mahkemenin belirlenmesinde de etkili olmaktadır.
Hukuki Yarar: Davanın açılması anında hukuki yararın bulunması zorunludur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 2020/2853 E. sayılı kararına göre, alacak davadan önce ödenirse hukuki yarar kalmaz. Dava açıldıktan sonra ödeme yapılırsa, ödenen kısım bakımından konusuz kalma durumu oluşur.
Kesin Hüküm Bulunmaması: Aynı taraflar arasında aynı alacak hakkında kesinleşmiş mahkeme kararının bulunmaması gerekir. Kesin hükmün varlığı halinde dava açılamaz.
Seçimlik Hakkın Kullanımı: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2019/218 sayılı kararında belirtildiği üzere, alacaklının İİK'nın 68 ve 68-a maddelerindeki belgelerden birine sahip olması halinde dilerse itirazın kaldırılması (altı ay), dilerse itirazın iptali davası (bir yıl) yoluna gidebilir. Ancak önce itirazın iptali yoluna başvuran alacaklı, sonradan itirazın kaldırılması yoluna gidemez.
İtirazın Niteliği: Sadece yetki itirazı yapılmış olması halinde itirazın iptali davası açılamaz. Borçlunun genel itirazda bulunması veya alacağın esasına ilişkin itiraz yapması gerekir. Kısmi itiraz halinde, itiraz edilen kısım açıkça belirtilmelidir.
Davacının Sıfatı: Dava, icra takibini başlatan alacaklı tarafından açılmalıdır. Alacağın temliki halinde, temlik eden veya temlik alan sıfatına göre dava açma yetkisi belirlenir.
Bu şartların tamamının birlikte gerçekleşmesi halinde itirazın iptali davası usulüne uygun olarak açılabilir. Şartlardan herhangi birinin eksikliği halinde dava reddedilir veya usulden ret kararı verilir.
İcra İnkar Tazminatının Hukuki Düzenlemesi
İcra İnkar tazminatı, İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve borçlunun haksız itirazına karşı öngörülen bir yaptırım türüdür. Bu tazminat, borçluların sebepsiz ve kötüniyetli itirazlarını engellemek amacıyla hukuk sistemimize dahil edilmiş önemli bir müessesedir. Tazminatın amacı, icra takibinin gereksiz yere uzamasını önlemek ve alacaklıyı korumaktır.
Tazminat Oranı
İcra inkar tazminatının oranı, yıllar içerisinde yaşanan hukuki değişikliklerle birlikte güncellenmiştir. 6352 sayılı Kanun'un 11. maddesi ile 02.07.2012 tarihinde yapılan değişiklik öncesinde, tazminat oranı yüzde kırk minimum olarak belirlenmiştir. Ancak bu oran, hukuki uygulamada borçlular açısından ağır bir yaptırım oluşturduğu gerekçesiyle düşürülme ihtiyacı doğurmuştur.
05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun ile birlikte, icra inkar tazminatının asgari oranı yüzde yirmi olarak değiştirilmiştir. Bu değişiklik, borçluların daha makul bir tazminat yükü altında kalmasını sağlarken, aynı zamanda alacaklıların haklarını koruma altına almayı hedeflemiştir.
Tazminat oranının belirlenmesinde mahkemeler takdir yetkisine sahiptir. Ancak bu takdir yetkisi, hiçbir surette yüzde yirminin altına inemez. Mahkemeler, somut olayın özelliklerini, borçlunun davranışlarını ve itirazın niteliğini değerlendirerek yüzde yirmi ile yüzde yüz arasında bir oran belirleyebilir.
Geçici 10. madde düzenlemesi uyarınca, kanunun yürürlük tarihinden önce başlatılan takip işlemlerinde değişiklikten önceki hükümler uygulanmaya devam eder. Bu nedenle 05.07.2012 tarihinden önce başlatılan icra takiplerinde yüzde kırk asgari oranı geçerliliğini korumaktadır.
Uygulama Şartları
İcra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için belirli yasal şartların bir arada bulunması gerekir. Bu şartlar, hem usuli hem de maddi nitelikte olup, mahkemelerce titizlikle değerlendirilmelidir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun K.2022/1046 sayılı kararı ve Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin K.2021/16789 sayılı kararı uyarınca, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için alacağın likit olması şarttır. Alacağın likit olması, borcun miktarının kesin ve tereddütsüz bir şekilde belirlenebilir olmasını ifade eder.
İcra inkar tazminatının uygulanabilmesi için gereken temel şartlar şunlardır:
- Usulüne uygun bir icra takibinin bulunması: Takip, İcra ve İflas Kanunu hükümlerine uygun şekilde başlatılmış olmalıdır
- Borçlunun yasal süre içinde itiraz etmesi: İtiraz, ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde yapılmalıdır
- Alacaklının itirazın iptali davasını açması: Dava, itirazın tebliğinden itibaren bir yıl içinde açılmalıdır
- Davanın kabulüne karar verilmesi: Mahkemece itirazın haksızlığına hükmedilmelidir
- Alacaklının tazminat talebinde bulunması: Tazminat kendiliğinden değil, talep üzerine hükmedilir
Tazminatın hesaplanmasında hükmolunan asıl alacak miktarı esas alınır. Faiz, fer'i alacaklar ve yargılama giderleri tazminat hesabına dahil edilmez. Tazminat, karar tarihinden itibaren yasal faize tabi olup, ayrıca icra emri düzenlenmesi gerekir.
Alacağın likidite şartının somut olayda bulunup bulunmadığı, her davanın özel şartlarına göre değerlendirilmelidir. Özellikle işçilik alacakları, kira bedelleri ve belirli hizmet karşılığı alacaklar gibi hesaplanabilir alacaklarda likidite şartının gerçekleştiği kabul edilmektedir.
İcra inkar tazminatı, icra sisteminin etkinliğini artırmak ve haksız itirazları önlemek amacıyla düzenlenmiş bir müessese olup, bu amacına uygun şekilde uygulanmalıdır.
Görevli Mahkeme ve Yargılama Usulü
İtirazın iptali davasının hangi mahkemede görüleceği, takip konusu alacağın niteliğine göre belirlenmektedir. İcra takibi konusu alacak hangi mahkemenin görevine giriyorsa, itirazın iptali davası da o mahkemede açılır. Bu temel ilke, davanın etkin ve doğru mahkemede yürütülmesini sağlamaktadır.
Mahkeme Görevleri
İtirazın iptali davalarında görev tayini, uyuşmazlığın niteliğine göre yapılmaktadır. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 2020/11925 sayılı kararında belirtildiği üzere, icra takibi konusu alacak iş mahkemesinin görevine girmekte ise, itirazın iptali davası da iş mahkemesinde açılmaktadır.
İş alacakları için açılacak itirazın iptali davaları iş mahkemesinde görülür. Bu durumda 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7. maddesi uyarınca sözlü yargılama usulü uygulanır. İş mahkemelerinin görevine giren davalar şunlardır:
- İş sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar
- İşçi alacakları ile ilgili takipler
- Kıdem ve ihbar tazminatı alacakları
- Fazla mesai ve ikramiye alacakları
Ticari alacaklar söz konusu olduğunda, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 2015/14521 sayılı kararında belirtildiği üzere, Asliye Ticaret Mahkemesi görevli olmaktadır. Ticaret mahkemelerinin görevine giren davalar:
- Ticari işletmelerin faaliyetlerinden doğan alacaklar
- Kredi sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar
- Kefalet sözleşmelerinden doğan alacaklar
- Ticari poliçe ve çeklerden kaynaklanan alacaklar
Tüketici uyuşmazlıkları için 4077 sayılı Kanun kapsamında tüketici mahkemeleri görevlidir. Bu mahkemelerin görevine giren davalar:
- Tüketici kredisi alacakları
- Mal ve hizmet satış sözleşmelerinden doğan alacaklar
- Taksitli satış sözleşmeleri
- Konut finansmanı kredileri
Genel hukuk mahkemeleri (Asliye Hukuk Mahkemesi) diğer tüm alacaklar için görevli mahkeme konumundadır. Bunlar arasında:
- Kira alacakları
- Aidat alacakları
- Haksız fiilden doğan tazminat alacakları
- Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar
Yetkili Mahkeme Tespiti
Yetkili mahkeme tespiti, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 5 ve devamı maddelerindeki genel hükümlere göre yapılır. Genel kural olarak borçlunun yerleşim yeri mahkemesi yetkili mahkemedir.
Özel yetki halleri şunlardır:
- Sözleşmelerden doğan davalar: Sözleşmenin ifa edildiği yer mahkemesi
- Haksız fiilden doğan davalar: Haksız fiilin işlendiği yer mahkemesi
- Taşınmaz mallarla ilgili davalar: Taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi
İcra dairesinin yetkisine itiraz edilmemesi mahkemeyi yetkili kılmaz. Yetki itirazı dava açıldığında da yapılabilir ve mahkeme kendiliğinden yetki incelemesi yapmakla yükümlüdür.
Yabancı unsurlu davalar için milletlerarası yetki kuralları dikkate alınır. Özellikle Avrupa Birliği ülkeleri ile olan uyuşmazlıklarda Brussels I Tüzüğü hükümleri uygulanabilir.
Arabuluculuk şartı bazı dava türlerinde aranmaktadır. Ticari uyuşmazlıklarda itirazın iptali davası açılmadan önce arabuluculuk başvurusu yapılması zorunludur. Ancak Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi'nin 2020/670 sayılı kararında tespit davası niteliğindeki itirazın iptali davalarında arabuluculuk şartı bulunmadığı belirtilmiştir.
İhtiyati haciz taleplerinde haciz konusu malın bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Bu durumda davacı alacaklı seçimlik hakkını kullanarak yetkili mahkemelerden birini tercih edebilir.
Elektronik tebligat sistemi kapsamında tebligat işlemleri elektronik ortamda da gerçekleştirilebilir. Bu durum özellikle avukatların temsil ettiği davaların hızlanmasını sağlamaktadır.
Davanın Sonuçları ve Özel Durumlar
İtirazın iptali davasının sonuçlanması, icra takibinin geleceğini belirleyen kritik aşamadır. Davanın kabulü veya reddi durumunda ortaya çıkan hukuki sonuçlar, hem alacaklı hem de borçlu açısından önemli yükümlülükler ve haklar doğurmaktadır.
Dava Kabulü Sonuçları
İtirazın iptali davasının kabulü halinde, borçlunun itirazı hükümden düşer ve icra takibi kaldığı yerden devam eder. Bu durumda alacaklı, icra dairesinden takibin devamını talep edebilir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin 2017/9216 K. sayılı kararına göre, asıl alacak ve faizi için yeni icra emri düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır. Ancak mahkeme kararıyla hükmedilen icra inkar tazminatı, harç, vekalet ücreti gibi fer'i alacaklar için aynı dosya üzerinden ayrı icra emri düzenlenmesi gerekmektedir.
Davanın kabulü sonrasında, HMK m.303 gereğince kesin hüküm oluşur. Bu durum, borçlunun kural olarak menfi tespit davası veya istirdat davası açma imkanını ortadan kaldırmaktadır. İcra inkar tazminatına hükmedilmesi halinde, bu tazminat karar tarihinden itibaren faiz işlemeye başlar ve kararın kesinleşmesi beklenmez.
Dava Reddi Sonuçları
Davanın reddi halinde, icra takibi iptal olur ve alacaklı aynı alacaktan dolayı yeni takip başlatamaz. Borçlu lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi mümkündür ancak bunun için borçlunun cevap dilekçesinde bu hususta talepte bulunması gerekmektedir.
Red kararının kesinleşmesiyle birlikte, alacaklı genel hükümlere göre alacak davası açma hakkını korumaktadır. Ancak takip yoluyla elde etmeye çalıştığı hızlı tahsil imkanı sona ermektedir. Kötüniyet tazminatı, İİK m.67/2 gereğince alacak miktarının yüzde yirmisinden az olamaz.
Tahkim ve Islah
Modern hukuk uygulamasında, itirazın iptali davalarında tahkim yargılamasının mümkün olduğu kabul edilmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 2024/212 E. ve 2024/2703 K. sayılı 03.04.2024 tarihli kararı, itirazın iptali davası ve icra inkar tazminatının tahkime elverişli olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Bu kararda, 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu kapsamında yürütülen yargılamada hakem kurulunun itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmedebileceği kabul edilmiştir. Türk hukukunda tahkim anlaşmasına konu bir alacak hakkında ilamsız icra takibi yapılmasını engelleyen herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Borçlunun itirazı ile uyuşmazlık ortaya çıktığında tahkim yoluna başvurulması mümkündür.
Islah yolu ile davanın dönüştürülmesi de mümkündür. Y20HD-K.2019/6680 sayılı Yargıtay kararı, itirazın iptali davasının ıslah yoluyla alacak davasına dönüştürülebileceğini kabul etmektedir. Ancak bu durumda davacı, takip talebinde dayandığı alacak sebebini değiştiremez ve takibe sıkı sıkıya bağlılık ilkesi geçerliliğini korur.
Tebligat usulü açısından, İçtihadı Birleştirme Kararı 2022/1 E., 2022/3 K. gereğince dava dilekçesi icra dosyasındaki vekile değil, borçlu asile tebliğ edilmelidir. Bu husus, davanın usulüne uygun başlatılması açısından kritik önem taşımaktadır.
İtirazın iptali davası, Türk icra hukuku sisteminin temel taşlarından biri olarak, alacaklı ve borçlu arasındaki dengeyi sağlayan etkili bir hukuki araçtır. Davanın şartları, süreci ve sonuçları hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmak, hem hukuk uygulayıcıları hem de taraflar açısından büyük önem taşımaktadır. İİK m.67'de düzenlenen bu dava türü, icra takiplerinin etkinliğini artırırken, borçluların meşru haklarını da koruma altına almakta ve adil bir yargılama sürecini garanti etmektedir.