
Çocuğun Miras Haklarının Korunması
Türk hukuk sisteminde çocukların miras hakları özel bir koruma altındadır. Ana ve babanın çocuk malları üzerindeki yönetim yetkisi, saklı pay hakları ve mirasçılıktan çıkarılma koşulları gibi konular hem teorik hem de pratik açıdan büyük önem taşımaktadır. Bu rehber, çocuk miras haklarının korunmasına ilişkin tüm yasal düzenlemeleri ve Yargıtay kararlarını kapsamlı şekilde ele almaktadır.
Çocukların Miras Haklarının Genel Çerçevesi
Türk hukuk sisteminde çocukların miras hakları, Türk Medeni Kanunu kapsamında özel bir koruma altında tutulmaktadır. Bu koruma, çocukların ekonomik geleceklerinin güvence altına alınması ve aile içi dinamiklerde adaletli bir miras paylaşımının sağlanması amacıyla düzenlenmiştir. Çocukların miras hakları, hem ulusal hem de uluslararası hukuk normları çerçevesinde şekillenmekte olup, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 32. maddesi ile çocukların ekonomik sömürüye karşı korunması ilkesini desteklemektedir.
Miras hukuku açısından çocuklar, altsoy olarak nitelendirilen mirasçı grubunda yer almakta ve mirasçılık sıralamasında öncelikli konumdadırlar. Bu öncelikli konum, çocukların hem evlilik içi hem de evlilik dışı doğup doğmadığına bakılmaksızın eşit haklar tanınması prensibiyle desteklenmektedir. Çocukların miras hakları, sadece ölen kişinin iradesine bağlı kalmayıp, saklı pay sistemi aracılığıyla yasal güvence altına alınmıştır.
Saklı Pay Hakları
Saklı pay sistemi, Türk miras hukukunun temel taşlarından birini oluşturmaktadır. Çocuklar mirasın 1/2'sinde hak sahibi olup, bu oran onların saklı pay oranını ifade etmektedir. Bu düzenleme, mirasbırakanın tasarruf özgürlüğünü sınırlandırırken, çocukların ekonomik güvenliklerini garanti altına almaktadır.
Saklı payın hukuki niteliği, mutlak bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Mirasbırakan, vasiyetname düzenleyerek çocuklarının saklı paylarına tecavüz edemez. Eğer böyle bir durum söz konusu olursa, çocuklar tenkis davası açarak haklarını koruyabilirler. Bu sistemin getirdiği güvence, çocukların ekonomik geleceklerinin aile içi anlaşmazlıklardan veya mirasbırakanın keyfi kararlarından etkilenmemesini sağlamaktadır.
Saklı pay hakkının korunması açısından TMK m. 510-512'de düzenlenen mirasçılıktan çıkarma sebepleri büyük önem taşımaktadır. Bu maddeler, saklı paylı mirasçıların mirasçılıktan çıkarılmasına ilişkin cezai düzenlemeleri içermekte olup, istisnai durumları düzenlemektedir. Çocukların mirasçılıktan çıkarılabilmesi için ağır suç işlenmesi veya aile hukukundan doğan yükümlülüklerin önemli ölçüde yerine getirilmemesi gibi objektif kriterlerin varlığı aranmaktadır.
TMK m. 513'te düzenlenen koruyucu mirasçılıktan çıkarma ise, daha farklı bir yaklaşım sergilemektedir. Bu düzenleme, mirasçının korunmaya muhtaç durumda olması halinde uygulanabilmekte ve daha esnek kriterler içermektedir.
Mirasçı Sınıflandırması
Türk miras hukukunda mirasçılar, yasal mirasçılar ve atanmış mirasçılar olmak üzere iki temel kategoride sınıflandırılmaktadır. Çocuklar, yasal mirasçılar kategorisinde yer almakta ve birinci zümre mirasçılar olarak kabul edilmektedirler.
Birinci zümre mirasçılar içerisinde çocuklar, eşit miras hakkına sahiptirler. Bu eşitlik prensibi, çocukların cinsiyetine, yaşına veya doğum sırasına bakılmaksızın uygulanmaktadır. Miras paylaşımında çocuklar arasında herhangi bir ayrım yapılmaması, modern hukuk sisteminin adalet anlayışının bir yansıması olarak değerlendirilmektedir.
Çocukların mirasçı sıfatları, doğumla birlikte kazanılmakta ve bu hak ölümle sona ermektedir. Ancak çocuğun mirasbırakandan önce ölmesi halinde, halefiyet sistemi devreye girmekte ve çocuğun kendi çocukları (torunlar) onun yerine geçebilmektedir. Bu sistem, nesiller arası miras aktarımının devamlılığını sağlamaktadır.
Çocukların mirasçı sıfatının korunması açısından vasiyetname düzenleme özgürlüğü belirli sınırlar içerisinde tutulmaktadır. Mirasbırakan, çocuklarının saklı paylarını ihlal etmeyecek şekilde tasarrufta bulunabilmekte, ancak bu payların altında bir bırakım yapamamaktadır. Bu düzenleme, çocukların ekonomik haklarının korunması ile mirasbırakanın tasarruf özgürlüğü arasında adil bir denge kurulmasını sağlamaktadır.
Özellikle evlilik birliğinin sona ermesi durumlarında çocukların miras hakları ayrı bir önem kazanmaktadır. Boşanma veya eşlerden birinin ölümü halinde, çocukların hem anne hem de baba tarafından mirasçılık hakları devam etmekte, bu durum çocukların ekonomik güvenliklerinin çift taraflı korunmasını sağlamaktadır.
Çocukların miras haklarının genel çerçevesi, sosyal adalet ve aile kurumunun korunması ilkeleri temelinde şekillenmiştir. Bu haklar, sadece hukuki metinlerle sınırlı kalmayıp, toplumsal değerler ve uluslararası standartlarla da desteklenmektedir. Çocukların miras haklarının etkin korunması, gelecek nesillerin ekonomik refahının sağlanması açısından kritik önem taşımaktadır.
Ana ve Babanın Çocuk Malları Üzerindeki Yetki ve Sorumlulukları
Türk Medeni Kanunu, çocukların miras haklarının korunması amacıyla ana ve babaya çocuk malları üzerinde geniş yetkiler tanırken, aynı zamanda bu yetkinin kullanımında önemli sorumluluklar da yüklemektedir. Bu düzenleme, çocuğun ekonomik menfaatlerinin güvence altına alınması ve malvarlığının korunması amacıyla titizlikle yapılandırılmıştır.
Yönetim Yetkisi
TMK m. 352 hükmüne göre, ana ve baba velayetleri devam ettiği sürece çocuğun mallarını yönetme hakkına sahip ve bununla yükümlüdürler. Bu yetki, velayetin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmakta ve çocuğun ergin olmasına kadar devam etmektedir. Ana ve babanın bu yetkisi, çocuğun malvarlığının tamamını kapsayıcı nitelik taşır.
TMK m. 342 ve 448 maddelerine göre ana ve baba, çocuk malları konusunda yasal temsilci sıfatına sahiptir. Bu temsilci sıfatı, ana ve babaya çocuğun malları üzerinde geniş tasarruf yetkisi vermektedir. Yasal temsilci olarak ana ve baba, çocuğun menfaatini gözetmek koşuluyla malları kiraya verme, satma ve hatta rehin edme gibi önemli hukuki işlemleri gerçekleştirebilir.
Yönetim yetkisinin kapsamı oldukça geniş olup, çocuğun tüm malvarlığı unsurlarını içermektedir. Ana ve baba bu yetki çerçevesinde, çocuğun taşınır ve taşınmaz malları üzerinde, çocuğun yararı gözetilerek gerekli tüm işlemleri yapabilir. Ancak bu geniş yetki, sınırsız bir tasarruf özgürlüğü anlamına gelmemektedir.
Önemli bir değişiklik olarak, eski Medeni Kanundan farklı olarak yeni düzenleme ile ana ve babanın çocuk malları üzerinde sadece kullanma hakkı tanınmış, intifa hakkı kaldırılmıştır. Bu değişiklik, çocuk mallarının daha etkin korunmasını sağlamak amacıyla yapılmıştır.
Sorumluluk Esasları
Ana ve babanın çocuk malları üzerindeki yönetim yetkisi, önemli sorumluluklarla dengelenmiştir. TMK m. 363/I ve TBK m. 506/II-III hükümlerine göre, ana ve baba çocuk mallarını "iyi bir yönetici gibi" ve vekil sorumluluğu ile yönetmelidir. Bu düzenleme, objektifleştirilmiş bir özen yükümü getirmekte ve basiretli bir ana ve babanın göstereceği davranış ölçütünü esas almaktadır.
Vekil sorumluluğu kavramı, ana ve babanın çocuk mallarını kendi malları gibi değil, emanet edilen mallar gibi özenle koruması ve yönetmesi gerektiği anlamına gelir. Bu sorumluluk standardı, normal velayet ilişkisinden daha yüksek bir dikkat ve özen seviyesi gerektirmektedir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 17.04.1979 tarihli, E. 1979/3041, K. 1979/3262 sayılı kararında belirtildiği üzere, "Çocuğun mallarını kendi yararına kullanmak ve onun ekonomik geleceğini tehlikeye düşürmek, velayet hakkının savsaklandığı hatta kötüye kullanıldığı sonucunu doğurur." Bu karar, ana ve babanın sorumluluğunun sınırlarını net şekilde çizmektedir.
Ana ve baba, çocuk mallarının gelirlerini öncelikle çocuğun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için kullanmakla yükümlüdür. Bu temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra kalan kısım, ailenin ihtiyacına hakkaniyetin gerektirdiği sınırlar içinde kullanılabilir. Ancak bu kullanım, çocuğun menfaatlerini zedeleyecek boyutlarda olamaz.
Sınırlamalar
Ana ve babanın çocuk malları üzerindeki geniş yetkisi, çocuğın menfaatlerinin korunması amacıyla önemli sınırlamalara tabidir. TMK m. 342/III ve 449 hükümlerine göre, ana ve baba çocuğun mallarını vakfedemez, önemli bağışlarda bulunamaz ve başkasının borcu için kefil olamazlar. Bu yasak hükümler, çocuk mallarının korunması için getirilen mutlak sınırlamalardır.
Çocuğun ekonomik menfaatlerini korumaya yönelik bir diğer önemli sınırlama da hakimlik müdahalesi imkanıdır. TMK m. 352/II gereği, ana ve baba yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmediğinde hakim müdahale edebilir. Bu müdahale, çocuk mallarının kayyıma devredilmesine kadar uzanan geniş bir yelpaze içerir.
TMK m. 345 hükmüne göre, menfaat çatışması durumlarında çocuğa kayyım atanması gerekmektedir. Bu durum, ana ve babanın kişisel menfaatleri ile çocuğun menfaatleri çeliştiğinde ortaya çıkar ve çocuğun haklarının tarafsız bir şekilde korunmasını sağlar.
Yargıtay'ın yerleşik içtihatları doğrultusunda, ana ve babanın çocuk malları üzerindeki yönetim hakkına müdahale edilebilmesi için yeterli özenin gösterilmediğinin somut delillerle ispatlanması gerekmektedir. Bu yaklaşım, hem ana ve babanın haklarını korumakta hem de çocuğun menfaatlerinin güvence altına alınmasını sağlamaktadır.
Bu dengeyi sağlayan hukuki çerçeve, çocukların miras haklarının etkin şekilde korunmasını ve ana ve babanın bu konudaki sorumluluklarının net şekilde belirlenmesini mümkün kılmaktadır.
Çocuğun Mirasçılıktan Çıkarılması ve Koşulları
Türk hukuk sisteminde saklı paylı mirasçılar olan çocukların mirasçılık sıfatları, ancak istisnai durumlarda ve katı şartlar altında kaldırılabilmektedir. Bu uygulama, çocukların miras haklarının güçlü korunması prensibinin bir istisnaı olarak karşımıza çıkar ve oldukça sınırlı koşullarda mümkün hale gelir.
Yasal Sebepler
TMK m. 510 kapsamında çocuğun mirasçılıktan çıkarılması için yalnızca iki temel sebep öngörülmüştür. İlk sebep, mirasçının miras bırakana veya onun yakınlarına karşı ağır suç işlemesi durumudur. Bu kapsamda değerlendirilebilecek suçlar arasında adam öldürme, ağır yaralama, cinsel saldırı gibi kişiye karşı işlenen ağır suçlar yer alır. Söz konusu suçların sadece miras bırakana değil, onun eşi, çocukları, anne-babası gibi yakın akrabalarına karşı da işlenmiş olması mümkündür.
İkinci sebep ise mirasçının aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi halidir. Bu durum özellikle nafaka yükümlülüklerinin sürekli olarak ihlal edilmesi, çocuğun ana-babasına bakım yükümlülüğünü ağır şekilde ihmal etmesi gibi durumları kapsar. Burada önemli olan nokta, yükümlülüklerin sadece kısmen değil, önemli ölçüde ihlal edilmiş olmasıdır.
Bu sebeplerin varlığı objektif olarak tespit edilmeli ve somut delillerle kanıtlanmalıdır. Miras bırakanın subjektif değerlendirmeleri veya kişisel hoşnutsuzlukları mirasçılıktan çıkarma için yeterli sebep oluşturmaz.
Vasiyetname Gereklilikleri
Çocuğun mirasçılıktan çıkarılması mutlaka ölüme bağlı tasarruf yoluyla gerçekleştirilmelidir. Bu işlem için Türk Medeni Kanunu üç farklı vasiyetname türü öngörmüştür.
Resmi vasiyetname TMK m. 532 uyarınca iki tanık huzurunda noterde düzenlenir. Bu vasiyetname türü en güvenli seçenek olarak kabul edilir çünkü noterin hukuki bilgisi ve tanıkların varlığı hem şekil hatalarını önler hem de sonradan çıkabilecek tartışmaları minimize eder. Resmi vasiyetnamede miras bırakan iradesini sözlü olarak beyan eder, noter de bunu yazıya geçirerek tüm tarafların imzasına sunar.
El yazılı vasiyetname için TMK m. 538 gereğince üç temel şart aranır: vasiyetnamenin tarihli olması, miras bırakanın el yazısıyla yazılmış olması ve imzalanmış olması. Bu tür vasiyetnamede dikkat edilmesi gereken husus, tüm metnin el yazısıyla kaleme alınması gerekliliğidir. Kısmen daktilo ile yazılmış veya başkaları tarafından yazılmış kısımlar geçersizliğe yol açar.
Sözlü vasiyetname ise TMK m. 539 kapsamında yalnızca olağanüstü durumlarda mümkündür. Ölüm tehlikesi, salgın hastalık, savaş gibi istisnai hallerde iki tanık huzurunda sözlü olarak yapılabilir. Ancak bu vasiyetnamenin geçerliliği için olağanüstü durumun sona ermesinden sonra belirli süre içinde yazılı şekle çevrilmesi gerekir.
İspat Yükü
Mirasçılıktan çıkarma işleminin geçerliliği için TMK m. 512/2 ve 512/3 hükümlerine göre çıkarma sebebinin vasiyetnamede açıkça belirtilmesi ve bu sebebin somut delillerle ispat edilebilir olması şarttır. Vasiyetnamede sadece "oğlum beni hayal kırıklığına uğrattı" gibi genel ifadeler yeterli değildir; somut olaylar ve tarihlerle desteklenmiş açıklamalar bulunmalıdır.
İspat yükü konusunda dikkat edilmesi gereken husus, mirasçılıktan çıkarma iddiasında bulunan kişinin bu durumu kanıtlaması gerektiğidir. Eğer çocuk bu karara itiraz ederse, vasiyet lehdarının çıkarma sebebinin gerçekleştiğini ispat etmesi zorunludur. Bu ispat somut belgeler, tanık beyanları, mahkeme kararları gibi objektif delillerle yapılmalıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yaklaşımı da bu konuda oldukça katıdır. AİHM, çocuğun mirasçılıktan çıkarılması için ağır suç işlenmesi veya mali yükümlülüklerin yerine getirilmemesi koşullarının açık ve belirgin şekilde kanıtlanması gerektiğini vurgulamaktadır. Mahkeme, çocuğun temel insan haklarının ihlal edilmediğinden emin olmak için bu tür kararların detaylı inceleme altına alınması gerektiğini belirtmektedir.
Sonuç olarak, çocukların mirasçılıktan çıkarılması Türk hukuk sisteminde son derece istisnai bir durumdur ve ancak yasada sayılan ağır sebeplerin varlığında, usulüne uygun vasiyetname ile ve somut delillerle ispat edilebilir olması koşuluyla mümkün olmaktadır. Bu katı düzenleme, çocukların miras haklarının güçlü korunması ilkesinin bir yansıması olarak değerlendirilmelidir.
Yönetim Dışında Kalan Çocuk Malları ve Özel Durumlar
Türk Medeni Kanunu, ana ve babanın çocuk malları üzerindeki yönetim yetkisini belirlerken, aynı zamanda bazı malların bu yönetim kapsamı dışında tutulması gerektiği durumları da düzenlemiştir. TMK m. 357-359 hükümleri, çocuğun belirli mallarının ana ve babanın yönetiminden bağımsız kalacağı özel durumları tanımlamaktadır. Bu düzenlemenin temel amacı, çocuğun ekonomik geleceğinin güvence altına alınması ve belirli malların korunması suretiyle çocuğun üstün yararının sağlanmasıdır.
Serbest Mallar
TMK m. 357 uyarınca, ana ve babanın yönetim hakkı dışında kalan malların ilki, faiz getiren yatırım ve tasarruf hesabı açılmak üzere yapılan karşılıksız kazandırmalardır. Bu düzenleme, üçüncü kişilerin çocuğa yapmış olduğu bağış, vasiyet veya diğer karşılıksız kazandırmaların belirli koşullar altında ana ve babanın yönetimine girmemesini sağlamaktadır. Özellikle kazandırmanın yapılması sırasında açıkça ana ve babanın kullanmaması koşulu getirilmiş ise, bu mallar doğrudan çocuğun serbest malları kategorisine dahil olmaktadır.
Serbest mallar kavramı, çocuğın ekonomik bağımsızlığının temelini oluşturmaktadır. Bu malların yönetimi, çocuğun yaş ve olgunluk derecesine göre değerlendirilmekte, gerekli hallerde mahkeme tarafından kayyım atanması yoluna gidilebilmektedir. Ana ve babanın bu mallar üzerinde hiçbir yönetim yetkisi bulunmamakta, dolayısıyla bu mallardan doğan gelir ve faydalar da çocuğa ait olmaktadır.
Faiz Getiren Yatırımlar
Çocuk adına açılan faiz getiren hesaplar ve yatırımlar konusunda TMK m. 357 özel bir koruma sağlamaktadır. Bu tür mali araçların ana ve babanın yönetimi dışında kalması, çocuğun gelecekteki ekonomik güvenliğinin sağlanması açısından kritik önem taşımaktadır. Özellikle büyükanne-büyükbaba veya diğer akrabalar tarafından çocuk adına açılan tasarruf hesapları, vadeli mevduat hesapları ve diğer yatırım araçları bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Bu hesapların faiz gelirleri de çocuğun serbest malları arasında yer almakta ve ana-babanın günlük harcama gereksinimlerine harcanamamaktadır. Banka ve diğer finansal kurumlar, bu tür hesapların açılması ve işletilmesi sürecinde özel dikkat göstermeli ve ana-babanın bu hesaplar üzerindeki yetkilerini sınırlandırıcı önlemler almalıdır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 29.03.2011 tarih, E. 2010/17939, K. 2011/5497 sayılı kararı uyarınca, ana ve babanın yeterli özeni göstermediği ispat edilmedikçe yönetim hakkına müdahale edilemeyeceği ilkesi burada da geçerlidir.
Meslek Malları
TMK m. 359 hükmü, çocuğa meslek ve sanat icrası için verilen mallar ile kişisel kazançlarının ana ve babanın yönetimi dışında kalacağını düzenlemektedir. Bu düzenleme, çocuğun ekonomik bağımsızlığına kavuşması ve meslek edinme sürecinde desteklenmesi amacını taşımaktadır. Çocuğun kendi emeği ve becerileri ile elde ettiği gelirler, prensip olarak ana ve babanın yönetimine girmemektedir.
Meslek malları kategorisine dahil olan varlıklar oldukça geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Çocuğun sanat eğitimi için verilen müzik aleti, resim malzemeleri, meslek öğreniminde kullanılan araç-gereçler ve hatta çocuğun kendi çalışması sonucu elde ettiği ücret ve benzeri kazançlar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Bu malların yönetimi konusunda çocuğun yaşı ve ayırt etme gücü belirleyici faktör olmaktadır.
Özellikle kişisel kazanç kavramı, çocuğun ekonomik hayata katılımının teşvik edilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Çocuğun part-time işlerde çalışması, sanatsal faaliyetlerden gelir elde etmesi veya küçük ticari faaliyetlerde bulunması sonucu elde ettiği gelirler, ana ve babanın yönetimi dışında kalmakta ve çocuğun kendi inisiyatifinde değerlendirilmektedir.
Menfaat Çatışması ve Kayyım Atanması
TMK m. 345 hükmü, ana ve baba ile çocuk arasında menfaat çatışmasının bulunduğu durumlarda çocuğa kayyım atanmasını öngörmektedir. Bu durum, özellikle serbest malların yönetimi konusunda ortaya çıkabilmektedir. Ana ve babanın çocuğun serbest malları üzerinde hukuka aykırı tasarrufta bulunma girişimi, bu malların korunması için mahkemeye başvurulmasını gerekli kılmaktadır.
Kayyım atanması sürecinde mahkeme, çocuğun üstün yararını göz önünde bulundurarak karar vermektedir. Atanan kayyım, yalnızca belirli konularda çocuğu temsil etmekte ve ana-babanın genel velayet yetkileri devam etmektedir. Bu durum, aile birliğini korumakla birlikte çocuğun haklarının da güvence altına alınmasını sağlamaktadır.
Yönetim dışında kalan çocuk mallarına ilişkin bu özel düzenlemeler, Türk hukuk sisteminin çocuk haklarının korunması konusundaki hassasiyetini yansıtmaktadır. Ana ve babanın genel yönetim yetkisi ile çocuğun ekonomik bağımsızlığı arasındaki dengenin kurulması, hem aile birliğinin korunması hem de çocuğun gelecekteki refah seviyesinin güvence altına alınması açısından kritik öneme sahiptir.
Hakimlik Müdahalesi ve Koruma Tedbirleri
Türk miras hukuku sisteminde çocukların haklarının korunması amacıyla, ana ve babanın yükümlülüklerini yerine getirememesi durumunda hakimlik müdahalesi mekanizması önemli bir güvence oluşturmaktadır. Bu müdahale sistemi, çocuk mallarının korunması ve çocuğun menfaatlerinin güvence altına alınması için gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamaktadır.
Müdahale Koşulları
TMK m. 360 kapsamında hakimlik müdahalesi için temel koşul, ana ve babanın çocuk mallarının yönetimi konusunda yeterli özeni göstermemesidir. Bu durum, çocuğun mallarının korunması açısından risk oluşturan her türlü davranışı kapsamaktadır. Ana ve babanın çocuk mallarını kendi kişisel yararları için kullanması, malların değerini düşürecek şekilde hareket etmesi veya gerekli bakım ve koruma tedbirlerini almaması gibi durumlar müdahale gerekçesi oluşturmaktadır.
Hakimin müdahale edebilmesi için objektif kriterler bulunmaktadır. Çocuğun mallarının tehlike altında olması, ana ve babanın iyi bir yönetici sıfatıyla hareket etmemesi veya vekil sorumluluğu gereğince davranmaması gibi durumlar değerlendirilmektedir. Y. 2. HD., T. 14.04.2016 tarihli Yargıtay kararında da belirtildiği üzere, çocuk mallarının korunması davasında babanın gerekli özeni gösterip göstermediğinin tespiti için kapsamlı bir inceleme yapılması gerekmektedir.
Bu kararda, ölen anne ile babanın birlikte işlettikleri sinema salonları konusunda, babanın tek imzayla araç satımı gibi işlemler yapması ve şirket mallarını kişisel mal varlığına katması durumu incelenmiştir. Mahkemenin çocuğa annesinden intikal eden tüm mal varlığını tespit etmemesi ve babanın bu varlıkları çocuk yararına kullanılıp kullanmadığını araştırmaması nedeniyle karar bozulmuştur.
Kayyım Atanması
TMK m. 361 hükmü gereğince, ana ve babanın yeterli özeni göstermediği tespit edildiğinde hakim, çocuk mallarının tamamını veya bir kısmını kayyıma devredebilir. Bu tedbir, çocuğun mallarının korunması için son çare niteliğindedir ve çocuğun menfaatinin gerektirdiği durumlarda uygulanmaktadır.
Kayyım atanması süreci, TMK m. 345 kapsamında menfaat çatışması durumlarında da gündeme gelmektedir. Ana ve baba ile çocuk arasında menfaat çatışması bulunan durumlarda, çocuğun haklarının korunması amacıyla kayyım atanması zorunlu hale gelmektedir. Bu durum özellikle miras paylaşımı, alacak-verecek ilişkileri veya ticari ortaklık durumlarında ortaya çıkmaktadır.
Kayyımın görev ve yetkileri kapsamında, çocuğun mallarını koruma, yönetme ve gerekli işlemleri yapma yetkisi bulunmaktadır. Kayyım, çocuğun menfaatini gözetmek zorundadır ve aldığı kararlar konusunda mahkemeye hesap verme yükümlülüğü taşımaktadır.
Tüzük Hükümleri
Bakanlar Kurulu Karar Tarihi: 21/07/2003, No: 2003/5960 ile yürürlüğe giren "Türk Medeni Kanunu'nun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına Dair Tüzük", çocuk mallarının korunmasına ilişkin uygulamalı düzenlemeler içermektedir. Bu tüzük, hakimlik müdahalesi ve koruma tedbirleri konusunda detaylı prosedürler belirlemiştir.
Tüzüğün 4. maddesi, ana babadan birinin ölümü veya evliliğin sona ermesi halinde durumun aile mahkemesine bildirilmesini öngörmektedir. Bu bildirimin ardından hakim, çocuk mallarının korunması için gerekli önlemleri almaktadır. Tüzük kapsamında çocuğun mallarının gelirlerinin öncelikle bakım, yetiştirilme ve eğitime harcanması, fazlasının ailenin ihtiyacına hakkaniyetin gerektirdiği sınırlar içinde kullanılabilmesi düzenlenmiştir.
4787 sayılı Aile Mahkemeleri Kanunu m. 7 hükmü gereğince, aile hukukundan doğan vesayet işlerinde özel mahkeme düzenlemesi uygulanmaktadır. Bu düzenleme, çocuk hakları konusunda uzmanlaşmış mahkemelerin görev yapmasını sağlayarak daha etkin koruma mekanizmaları oluşturmaktadır.
Tüzük hükümleri ayrıca vesayet makamının sulh hukuk mahkemesi, denetim makamının ise asliye hukuk mahkemesi olduğunu belirtmektedir. Bu kurumsal yapı, çocuk mallarının korunması sürecinde etkin denetim mekanizmalarının işlemesini sağlamaktadır.
Türk hukuk sisteminde çocukların miras haklarının korunması, kapsamlı yasal düzenlemeler ve etkili uygulama mekanizmaları ile güvence altına alınmıştır. Ana ve babanın yönetim yetkisi, çocuğun üstün menfaati ilkesi doğrultusunda sınırlandırılmış ve gerektiğinde hakimlik müdahalesi ile desteklenmiştir. Saklı pay hakları, mirasçılıktan çıkarma koşulları ve koruma tedbirleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, çocukların ekonomik haklarının korunması konusunda güçlü bir hukuki altyapının varlığı görülmektedir. Yargıtay kararları ve tüzük hükümleri ile şekillenen uygulama, çocuk haklarının etkin bir şekilde korunmasını sağlamaktadır.