Haksız Tahrik Nedir

Haksız Tahrik Nedir

Haksız tahrik müessesesi, ceza hukukunda önemli bir yere sahip olup, failin haksız bir davranış karşısında gösterdiği tepkinin cezasında indirim yapılmasını sağlar. TCK 29. madde kapsamında düzenlenen bu kurum, adaletli yargılamada dengeyi sağlayarak hem mağdur hem de failin durumunu objektif şekilde değerlendirmeyi amaçlar. Meşru müdafaa ile karıştırılmaması gereken haksız tahrik, tamamen cezasızlık değil yalnızca ceza indirimi sağlar.

Haksız Tahrikin Tanımı ve Hukuki Dayanağı

TCK 29. Madde Düzenlemesi

Haksız tahrik, Türk ceza hukuku sisteminde failin ceza sorumluluğunu azaltan önemli bir müessese olarak karşımıza çıkmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 29. maddesinde düzenlenen bu kurum, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda cezasında belirli oranlarda indirim yapılmasını öngörmektedir.

TCK madde 29 hükmüne göre; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir."

Bu düzenleme, failin tamamen iradesini kaybetmediği ancak psikolojik durumunun suç işlemeye yöneltici bir etki yarattığı hallerde cezai sorumluluğun hafifletilmesini amaçlamaktadır. Haksız tahrik müessesesi, ceza adaleti sistemi içerisinde hem failin ruh halini hem de mağdurun davranışını objektif şekilde değerlendirme imkanı sunmaktadır.

Eski Düzenlemeden Farklar

765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu döneminde haksız tahrik, "ağır haksız tahrik" ve "hafif haksız tahrik" şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulmuştu. Eski düzenlemede ağır haksız tahrik durumunda ceza yarı oranında, hafif haksız tahrik durumunda ise üçte bir oranında indirilmekteydi. 5237 sayılı TCK ile birlikte bu kesin ayrım kaldırılmış, hakimin somut olayın özelliklerini değerlendirerek takdir yetkisi kullanmasına imkan tanınmıştır.

Yeni düzenlemenin en önemli özelliği, töre ve namus cinayetleri gibi özel saik suçlarında haksız tahrik hükümlerinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik koruyucu yaklaşımıdır. Bu sayede hakimler, her somut olayda tahrikin derecesini ve etkisini daha esnek ve adaletli bir şekilde değerlendirebilmektedir.

Kuramsal Çerçeve

Haksız tahrik müessesesi, ceza hukukunun temel teorileri açısından kusur yeteneğinde azalma kategorisinde değerlendirilmektedir. Failin tam anlamıyla iradesini kaybetmediği, ancak haksız bir davranış karşısında psikolojik dengesinin bozulduğu durumları kapsamaktadır.

Bu kurumun teorik temelleri suçun sübjektif unsurları ile yakından ilgilidir. Fail, haksız tahrik durumunda kasıtlı hareket etmekte ancak bu kastın oluşumunda mağdurun haksız davranışının doğrudan etkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla suçun işlenmesinde failin yanı sıra mağdurun da belirli bir sorumluluğu olduğu kabul edilmektedir.

Meşru Müdafaa ile Karşılaştırılması

Haksız tahrik müessesesi, meşru müdafaa kurumu ile karıştırılmamalıdır. Meşru müdafaada fail, kendisine veya başkasına yöneltilmiş haksız bir saldırıyı defetmek amacıyla hareket ederken, haksız tahrikte fail intikam alma güdüsüyle hareket etmektedir. Meşru müdafaa cezayı tamamen ortadan kaldırırken, haksız tahrik yalnızca ceza indirimini sağlamaktadır.

Haksız tahrikte önemli olan husus, failin davranışının orantılılık ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesidir. Küçük bir hakaret karşısında ağır bir suç işlenmesi durumunda, hakimler indirim oranını minimum seviyede tutabilmektedir.

Uygulamada Karşılaşılan Durumlar

Yargı uygulamasında haksız tahrik en çok aile içi şiddet olayları, komşuluk uyuşmazlıkları, borç-alacak ilişkileri ve hakaret içerikli davranışlar sonrasında işlenen suçlarda gündeme gelmektedir. Her somut olayda tahrikin varlığı, derecesi ve etkisi Yargıtay içtihatları doğrultusunda titizlikle incelenmektedir.

Bu müessesenin uygulanabilmesi için mağdurdan kaynaklanan haksız davranışın objektif olarak tespit edilmesi, failin bu davranış karşısında hiddet veya şiddetli elem duyması ve işlenen suçun bu ruh halinin doğrudan sonucu olması gerekmektedir. Aksi takdirde, failin soğukkanlılıkla planladığı eylemler haksız tahrik kapsamında değerlendirilememektedir.

Haksız Tahrikin Şartları ve Uygulama Kriterleri

Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için kanun koyucu ve Yargıtay içtihatları belirli şartları aranmaktadır. Bu şartlar objektif ve sübjektif olmak üzere iki ana kategoride incelenebilir. Ayrıca haksız fiil ile işlenen suç arasında nedensellik bağının bulunması da zorunludur.

Objektif Şartlar

Haksız bir fiilin bulunması haksız tahrikin en temel şartıdır. Mağdur tarafından faile karşı somut bir haksız fiil ika edilmiş olmalıdır. Bu fiil mutlaka suç teşkil etmek zorunda değildir ancak hukuka aykırı olması gerekir. Mantıksal çıkarım yoluyla veya kişisel kanaatlerle haksız tahrik savunması kabul edilmez.

Haksız fiilin faile yönelik olması da kritik önemdedir. Suçun mutlaka tahriki oluşturan haksız fiili işleyen kişiye karşı işlenmesi gerekir. Ancak haksız fiilin doğrudan faile karşı olması zorunlu değildir; yakınlarına veya failin değer verdiği kişilere karşı da olabilir. Bu durumda failin etkilenme derecesi önem kazanır.

İlk haksız hareketin mağdurdan sadır olması şartı YCGK-K.2002/367 kararıyla netleştirilmiştir. İlk haksız hareketi fail yapmışsa ceza indiriminden yararlanamaz. Hangi taraftan kaynaklandığı şüpheye yer bırakmıyorsa "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi uygulanır. Bu konuda belirsizlik bulunan durumlarda mahkeme sanık lehine yorum yapmalıdır.

Karşılıklı tahrik durumlarında YCGK-K.2021/231 kararına göre etki-tepki arasındaki denge ve orantısızlık değerlendirilmelidir. Fail ilk haksız hareketi yapsa bile, maruz kaldığı tepki kendi eyleminden aşırı ise ve açık oransızlık varsa, haksız tahrik hükümlerinden yararlanabilir.

Sübjektif Şartlar

Failin öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalması haksız tahrikin sübjektif şartını oluşturur. Fail haksız hareketin psikolojik etkisi altında hareket etmelidir. Bu durum failin davranışlarından anlaşılabilir ve objektif ölçütlere göre değerlendirilir.

Haksız fiilin hiddet veya şiddetli elem yaratması gerekir. Bu durum makul bir insanın tepkisi göz önünde bulundurularak değerlendirilir. Küçük çaplı rahatsızlıklar veya normal toplumsal ilişkiler içinde kabul edilebilecek davranışlar haksız tahrik oluşturmaz.

YCGK-K.2013/622 kararında belirtildiği üzere, fail haksız tahrikin varlığı konusunda kaçınılmaz hataya düşerse haksız tahrik hükmünden yararlanır. Ancak hatanın kaçınılmaz olması zorunludur. Failin daha dikkatli davranması halinde bile bu hatadan kaçınamayacağı ispatlanmalıdır.

İşlenen suçun öfke ve elemin oluşturduğu ruhi durumun sonucu olması şartı da aranır. Fail ruhsal bir tepki olarak mağdura karşı suç işlemelidir. Soğukkanlı planlanmış fiiller haksız tahrik kapsamında değerlendirilmez.

Nedensellik Bağı

Haksız fiil ile işlenen suç arasında makul nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu bağ hem zaman hem de psikolojik açıdan değerlendirilir. Haksız fiil ile suçun işlenmesi arasında geçen süre makul sınırlar içinde kalmalıdır.

Failin tepkisi ile haksız fiilin orantılılık ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. Küçük bir hakaret karşısında ağır bir suç işlenmesi durumunda orantısızlık nedeniyle haksız tahrik indirimi sınırlandırılabilir veya hiç uygulanmayabilir.

Sürekli tahrik durumları özel değerlendirme gerektirir. Uzun süreli psikolojik baskı ve tahrik altında kalan failin tepkisi, anlık tahrikten farklı kriterlere göre değerlendirilmelidir. Bu durumda uzun süreli etkinin fail üzerindeki birikimli etkisi göz önünde bulundurulur.

Nedensellik bağının kesilmesi durumunda haksız tahrik hükümleri uygulanamaz. Araya giren süre, başka olaylar veya failin sakinleşme imkanı bulması nedensellik bağını kesebilir. Bu durumda işlenen suç artık haksız tahrikin doğrudan sonucu sayılmaz.

Ceza İndirim Oranları ve Uygulama

TCK 29. madde kapsamında düzenlenen haksız tahrik hükümlerinde ceza indirimi oranları, suçun ağırlığına ve ceza miktarına göre farklılık göstermektedir. Kanun koyucu, haksız tahrik durumunda failin psikolojik durumunu göz önünde bulundurarak adaletli bir ceza sistemini öngörmüştür.

İndirim Kategorileri

Türk Ceza Kanunu'nun 29. maddesinde belirlenen indirim kategorileri, cezanın niteliğine göre üç ana grupta toplanmaktadır. Bu ayrım, suçun ağırlığı ve verilecek cezanın yoğunluğu dikkate alınarak yapılmıştır.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren suçlarda haksız tahrik indirimi uygulandığında, fail 18-24 yıl hapis cezası almaktadır. Bu düzenleme özellikle kasten öldürme suçunun nitelikli hallerinde karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, suçun üstsoy, altsoy, eş veya kardeş aleyhine işlenmesi durumunda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngörülmüş olmasına rağmen, haksız tahrik koşullarının gerçekleşmesi halinde bu ceza önemli ölçüde indirilmektedir.

Müebbet hapis cezası öngörülen suçlarda ise haksız tahrik nedeniyle ceza 12-18 yıl hapis olarak belirlenmektedir. Bu kategori genellikle basit kasten öldürme suçu gibi ağır cezai yaptırım gerektiren fiiller için uygulanmaktadır. Kanun koyucunun bu ayrımı yapmasının temel nedeni, haksız tahrik altında hareket eden kişinin tamamen serbest iradesini kaybetmediği ancak davranışlarının normal koşullardaki gibi olmadığının kabul edilmesidir.

Diğer tüm suçlarda ise haksız tahrik indirimi cezanın 1/4'ünden 3/4'üne kadar değişen oranlarda uygulanmaktadır. Bu geniş aralık, mahkemeye takdir yetkisi tanıyarak somut olayın özelliklerine göre adil bir ceza tayini yapılmasını sağlamaktadır. Yaralama, hakaret, tehdit gibi suçlarda bu indirim oranları devreye girmektedir.

Takdir Yetkisi

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile birlikte 765 sayılı mülga TCK'daki ağır ve hafif haksız tahrik ayrımı kaldırılmış, yerine mahkemenin takdir yetkisine dayalı esnek bir sistem getirilmiştir. Bu değişiklik, yargıçların somut olayın özelliklerini daha iyi değerlendirmelerine imkan sağlamaktadır.

Mahkeme, indirim oranını belirlerken haksız fiilin ağırlığı, failin gösterdiği tepkinin şiddeti, olayın gelişim süreci ve failin kişilik özellikleri gibi faktörleri dikkate almaktadır. Yargıtay kararları incelendiğinde, hafif nitelikteki tahrikler karşısında gösterilen aşırı tepkilerde minimum indirim oranının uygulandığı, ciddi haksızlıklar karşısında verilen makul tepkilerde ise üst sınıra yakın indirimlerin tercih edildiği görülmektedir.

Takdir yetkisinin kullanımında orantılılık ilkesi büyük önem taşımaktadır. Failin maruz kaldığı haksız fiil ile işlediği suç arasındaki orantısızlığın derecesi, indirim miktarını doğrudan etkilemektedir. Küçük bir hakaret karşısında ağır yaralama suçu işleyen fail ile ciddi bir saldırı karşısında savunma amacıyla yaralama fiili gerçekleştiren fail arasında belirgin farklılık bulunmaktadır.

Mahkemeler ayrıca failin geçmişi, sosyal ve kültürel durumu, eğitim seviyesi gibi kişisel özelliklerini de değerlendirmekte, bu unsurları indirim oranına yansıtabilmektedir. Özellikle ilk defa suç işleyen, sosyal yaşamda saygın bir konuma sahip olan kişilerde daha fazla indirim uygulanabilirken, mükerrir suçlularda asgari indirim tercih edilmektedir.

Yargıtay içtihatları, takdir yetkisinin keyfi kullanımını engellemek amacıyla belirli standartlar geliştirmiştir. Mahkemelerin gerekçeli karar vermesi, indirim oranını belirlerken hangi faktörleri dikkate aldığını açık şekilde belirtmesi gerekmektedir. Bu yaklaşım, hem hukuki güvenliği sağlamakta hem de temyiz incelemelerinde tutarlılığı korumaktadır.

Modern ceza hukukunun temel prensiplerine uygun olarak, haksız tahrik indirimi suçlunun tamamen cezasız kalması anlamına gelmemektedir. Kanun koyucu, failin işlediği suçun hukuka aykırılığını kabul etmekle birlikte, psikolojik baskı altında hareket etmesini cezanın hafifletilmesi için yeterli görmektedir. Bu dengeleme yaklaşımı, hem mağdur haklarını korumakta hem de failin durumunu adaletli şekilde değerlendirmektedir.

Saik Suçları ve Sınırlamalar

Haksız tahrik müessesesi, her türlü suçta uygulanabilir bir hüküm olmakla birlikte, bazı suç türlerinde özellikle saik suçları olarak adlandırılan durumlarda uygulanma alanı daraltılmış veya tamamen engellenmiştir. Bu sınırlamaların temel amacı, toplumsal değerleri korumak ve haksız tahrik hükümlerinin kötüye kullanılmasını önlemektir.

Uygulama Dışı Kalan Suçlar

Yargıtay içtihatları ve ceza hukuku doktrini, saik suçları olarak tanımlanan belirli suç türlerinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanmaması gerektiği yönünde istikrarlı bir tutum sergilemektedir. Bu suçlar, işleniş biçimleri ve arkasındaki motivasyon itibariyle haksız tahrik indirimi ile bağdaşmayan nitelikler taşımaktadır.

Töre cinayetleri, bu kapsamdaki en önemli suç türlerinden birini oluşturmaktadır. Ceza Genel Kurulu'nun CGK-K.2010/111 sayılı kararı, töre gerekçesiyle işlenen cinayetlerde haksız tahrik hükümlerinin uygulanmayacağını açık şekilde ortaya koymuştur. Töre cinayetlerinde fail, toplumsal baskı veya geleneksel değerler adına hareket etmekte olup, bu durumun ani bir hiddet veya elem durumundan farklı bir motivasyona dayandığı kabul edilmektedir. Söz konusu suçlarda genellikle önceden planlama, soğukkanlılık ve kararlılık unsurları bulunduğundan, haksız tahrik hükümlerinin öngördüğü ani tepki durumu ile örtüşmemektedir.

Kan gütme suçları da benzer şekilde haksız tahrik kapsamı dışında tutulmaktadır. Ceza Genel Kurulu'nun CGK-K.2011/130 sayılı kararında belirtildiği üzere, intikam alma amacıyla işlenen suçlarda failin uzun süre düşünerek hareket ettiği ve ani bir hiddet durumundan ziyade planlanmış bir eylem gerçekleştirdiği görülmektedir. Bu tür suçlarda mağdurun daha önce işlediği haksız fiil ile sanığın tepkisi arasında geçen sürenin uzunluğı, haksız tahrikin temel unsuru olan zamanlı yakınlık şartını ortadan kaldırmaktadır.

Eziyet çektirerek öldürme suçları da haksız tahrik hükümleri dışında kalmaktadır. Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin Y1CD-K.2025/146 sayılı kararında vurgulandığı üzere, mağdura acı çektirme amacıyla işlenen öldürme suçlarında failin kasıtlı ve bilinçli bir şekilde hareket ettiği, bu durumun ise ani hiddet veya şiddetli elem hali ile bağdaşmadığı kabul edilmektedir. Bu tür suçlarda failin davranışı sadist eğilimler veya özel bir nefret içermekte olup, haksız tahrikin öngördüğü psikolojik durumdan farklı bir motivasyon sergilemektedir.

Özel Durumlar

Saik suçlarının belirlenmesinde mahkemeler, her somut olayın özelliklerini ayrı ayrı değerlendirmektedir. Suçun işleniş biçimi, fail ile mağdur arasındaki ilişki, olaydan önce geçen süre ve failin davranış şekli gibi unsurlar birlikte incelenmektedir. Özellikle medya etkisi altında kalan veya toplumsal baskı sonucu işlenen suçlarda, failin gerçekten ani bir hiddet durumunda olup olmadığı objektif kriterlerle değerlendirilmektedir.

Yargıtay, saik suçlarının tespitinde failin psikolojik durumunun detaylı incelenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu kapsamda adli tıp raporları, tanık beyanları ve olay yeri inceleme tutanakları gibi deliller bütüncül olarak değerlendirilmektedir. Failin suçu işlemeden önce hazırlık yapması, araç temin etmesi veya üçüncü kişilerle görüşmesi gibi davranışlar, saik suçu olduğunun göstergeleri arasında sayılmaktadır.

Namus cinayetleri de özel bir kategori oluşturmaktadır. Bu suçlarda failin toplumsal baskı altında hareket ettiği ve gerçek anlamda bir haksız tahrik durumu yaşamadığı kabul edilmektedir. Özellikle aile meclislerinde alınan kararlar sonucu işlenen suçlarda, failin kendi iradesi ile değil, sosyal çevrenin baskısı ile hareket ettiği değerlendirilmektedir.

Saik suçlarında takdiri indirim sebepleri de sınırlı şekilde uygulanmaktadır. Mahkemeler, bu tür suçlarda TCK'nın genel hükümlerini uygularken toplumsal zarar ve genel önleme ilkelerini ön planda tutmaktadır. Bu yaklaşım, hem bireysel adalet hem de toplumsal düzen açısından gerekli görülmektedir.

Sonuç olarak, haksız tahrik müessesesi her ne kadar geniş bir uygulama alanına sahip olsa da, saik suçları açısından önemli sınırlamalara tabidir. Bu sınırlamalar, ceza hukukunun adalet ve orantılılık ilkeleri çerçevesinde şekillenmiş olup, toplumsal değerlerin korunması amacını taşımaktadır.

Yargıtay İçtihatları ve Somut Uygulamalar

Haksız tahrik müessesesinin pratikteki uygulaması, Yargıtay kararları aracılığıyla şekillenmekte ve somut olayların özelliklerine göre farklı yaklaşımlar sergilenmektedir. Türk yargı sistemi, TCK 29. maddesinin yorumlanmasında tutarlı bir içtihat geliştirmiş ve bu kuralların hangi durumlarda nasıl uygulanacağını belirgin hale getirmiştir.

Emsal Kararlar

Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 2020/2063 sayılı kararı, haksız tahrik müessesesinin zaman sınırı konusunda önemli bir emsal teşkil etmektedir. Bu kararda, 25 yıl önceki cinsel saldırı olayının bile haksız tahrik nedeni olarak kabul edilebileceği belirtilmiştir. Karar, travmatik olayların uzun vadeli psikolojik etkilerinin hukuki değerlendirmede dikkate alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım, haksız tahrikin yalnızca anlık tepkilerle sınırlı olmadığını, derin ruhsal yaralar açan olayların uzun yıllar sonra bile tahrik edici etkisini koruyabileceğini göstermektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2022/381 Esas, 2023/576 Karar sayılı kararı, haksız tahrikin şartlarını detaylı şekilde belirlemiş ve mefruz tahrik kavramını açıklamıştır. Bu karar, tahrikin objektif varlığının yanında sübjektif algının da önemini vurgulamaktadır. Failin haksız tahrik varlığı konusunda kaçınılmaz hataya düşmesi durumunda dahi tahrik hükümlerinden yararlanabileceği prensibi benimsenmiştir.

Toplumsal yapının haksız tahrik değerlendirmesindeki rolü, Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 2019/2549 sayılı kararında açık şekilde ortaya konmuştur. Bu kararda, evli kızının sevgilisiyle buluşması olayı, toplumsal yapı dikkate alınarak haksız tahrik nedeni olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu yaklaşım, modern hukuk anlayışı çerçevesinde eleştiri konusu olmakta ve bireysel özgürlükler ile toplumsal değerler arasındaki dengenin kurulması gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır.

Özel Durumlar

Borç ilişkilerinde haksız tahrik konusu, Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 2020/3400 Esas, 2022/18076 Karar sayılı kararıyla netlik kazanmıştır. Karar, salt borcu ödemememenin haksız tahrik oluşturmayacağını ancak ödeme gücü olmasına rağmen keyfi davranışlar sergilemenin haksız tahrik nedeni sayılabileceğini belirtmektedir. Bu ayrım, ekonomik ilişkilerdeki kötü niyetin hukuki sonuçlarını göstermesi açısından önemlidir.

Karşılıklı küfür ve hakaret olaylarında Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 2017/684 sayılı kararı, asgari oran indirimin uygulanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, her iki tarafın da haksız davranışta bulunduğu hallerde etki-tepki dengesinin gözetilmesi gerektiğini göstermektedir.

Fiziksel saldırı türlerine göre indirim oranları konusunda Yargıtay farklılaşmış yaklaşımlar benimsemektedir. Tokat atma gibi hafif saldırılarda asgari oran indirim uygulanırken, bıçaklama gibi ağır saldırılarda alt-üst sınır arasında makul ceza belirlenmektedir. Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 2017/3373, 2018/29 ve 2011/5904 sayılı kararları bu konuda rehberlik etmektedir.

Evlilik ve aile ilişkileri bağlamında TMK 161/1 ve 185/3 maddeleri özel önem taşımaktadır. Sadakat yükümlülüğünün yalnızca eşler arasında geçerli olduğu, evlilik dışı ilişkilerin diğer aile bireyleri açısından haksızlık teşkil etmeyeceği prensibi yerleşmiştir. Bu yaklaşım, töre cinayetlerinin önlenmesi ve bireysel özgürlüklerin korunması açısından kritik öneme sahiptir.

Tazminat İlişkisi

Haksız tahrik müessesesinin hukuki sonuçları yalnızca ceza hukuku alanıyla sınırlı kalmamaktadır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 2013/4685 sayılı kararı, haksız tahrik nedeniyle ceza indirimi yapılan kişi aleyhine açılan maddi tazminat davasında da tazminattan indirim yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Bu karar, ceza hukukundaki haksız tahrik değerlendirmesinin hukuk alanına da yansıması gerektiğini göstermektedir. Failin cezasında yapılan indirim oranı, tazminat yükümlülüğünde de dikkate alınmakta ve bu şekilde hukuk sisteminde tutarlılık sağlanmaktadır. Bu yaklaşım, mağdurun da tahrikçi davranışının hukuki sonuçlarını üstlenmesi anlamına gelmekte ve adaletli sonuç elde edilmesine katkı sağlamaktadır.

Tazminat davalarında haksız tahrik değerlendirmesi yapılırken, orantılılık ilkesi ön plana çıkmaktadır. Mağdurun haksız davranışının ağırlığı ile failin verdiği zararın büyüklüğü arasındaki denge, tazminat miktarının belirlenmesinde etkili olmaktadır.


Haksız tahrik müessesesi, Türk ceza hukuku sisteminde önemli bir dengeleyici rol üstlenmekte ve Yargıtay kararları aracılığıyla sürekli gelişim göstermektedir. Bu kurumun uygulanmasında somut olayın özelliklerinin değerlendirilmesi, etki-tepki dengesinin sağlanması ve toplumsal adaletsizliğin önlenmesi temel prensipler olarak öne çıkmaktadır.

Modern hukuk anlayışı çerçevesinde, haksız tahrik değerlendirmelerinin bireysel haklar ve toplumsal değerler arasında adil bir denge kurması beklenmektedir. Yargıtay içtihatları, bu dengenin korunması için sürekli güncellenmekte ve gelişen sosyal yapıya uyum sağlamaktadır. Haksız tahrik müessesesinin doğru anlaşılması ve uygulanması, hem adil yargılanma hakkının korunması hem de toplumsal barışın sürdürülmesi açısından vazgeçilmez bir unsur olarak karşımızda durmaktadır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.