Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Görevleri

Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Görevleri

Eser sözleşmeleri, inşaat sektöründen imalat sanayisine kadar geniş bir yelpazede kullanılan önemli sözleşme türlerinden biridir. Bu sözleşmelerde yüklenicinin hangi görev ve sorumluluklara sahip olduğu, ayıplı imalat durumunda nasıl hareket edileceği ve zamanaşımı sürelerinin nasıl hesaplanacağı gibi kritik konular hem hukuki hem de pratik açıdan büyük önem taşımaktadır. Makalemizde bu konuları Yargıtay kararları ve mevzuat çerçevesinde detaylandırdık.

Eser Sözleşmesinin Tanımı ve Temel Unsurları

Türk hukuk sisteminde önemli bir yere sahip olan eser sözleşmeleri, günlük hayatta inşaat sektöründen imalat sanayisine kadar geniş bir uygulama alanına sahiptir. Bu sözleşme türünün hukuki niteliği, temel unsurları ve diğer sözleşme türlerinden farkları hem teorik hem de pratik açıdan büyük önem taşımaktadır.

Kanuni Düzenleme

Türk Borçlar Kanunu'nun 470. maddesi, eser sözleşmesini "yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme" olarak tanımlamaktadır. Bu tanım, sözleşmenin temel karakteristiğini ortaya koyan önemli bir düzenleme niteliğindedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun HGK-K.2021/546 sayılı kararında belirtildiği üzere, eser sözleşmesi karşılıklı edimleri içeren bir iş görme sözleşmesidir. Bu nitelendirme, sözleşmenin hukuki yapısını anlamak açısından kritik öneme sahiptir. Yüklenicinin edimi eseri meydana getirmek ve iş sahibine teslim etmek iken, iş sahibinin karşı edimi ise bunun karşılığında bedel ödemektir.

Eser sözleşmesinin iki temel unsuru bulunmaktadır: eser ve bedel. Ancak tarafların bedeli kararlaştırmamış olmaları sözleşmenin kurulmasına etki etmez. Bedel ödeneceği biliniyorsa veya bilinmesi gerekiyorsa eser sözleşmesinin varlığı kabul edilir. Bu durum, özellikle uygulamada sık karşılaşılan belirsizliklere açıklık getirmektedir.

Sözleşmenin hukuki niteliği bakımından iki tarafa karşılıklı borç yükleyen ve tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu kabul edilmektedir. Aynı zamanda istisna sözleşmesi olarak da adlandırılan bu sözleşme türü, ani edimli bir iş görme sözleşmesi karakteri taşımaktadır.

Sözleşmenin Şekli ve İspatı

Türk hukuk sisteminde genel kural olarak sözleşmelerin geçerliliği hiçbir şekle bağlı değildir. TBK'nın 12/1. maddesi bu genel ilkeyi düzenlemektedir. Ancak eser sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması, ispat kolaylığı sağlaması açısından önemli avantajlar sunmaktadır.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 200/1. maddesi gereğince, 2.500 TL'yi geçen hukuki işlemler senetle kanıtlanmalıdır. Bu düzenleme, eser sözleşmelerinin ispatı açısından kritik bir eşik değer oluşturmaktadır. Bu tutarın üzerindeki sözleşmeler için yazılı belge şartı aranmaktadır.

Eser sözleşmesi ilişkisinin varlığı kural olarak yazılı veya kesin delillerle ispatlanmalıdır. Bu kesin deliller arasında ikrar, yemin ve ticari defterler yer almaktadır. Tanık dinlenebilmesi için karşı tarafın muvafakati, delil başlangıcı veya HMK 203'teki istisnalardan birinin bulunması gerekir.

Yemin delili konusunda, 03.03.2017 tarihli 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı önemli bir açıklık getirmiştir. Bu karara göre yemin, kutsal değerlerle teyit edilen kesin delil vasfındaki sözlü açıklamalardır. HMK 225. maddesine göre yeminin konusu çekişmeli ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır.

Özel durumlar için farklı şekil şartları öngörülmüştür. TMK'nın 706. maddesi gereğince taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması için resmi şekilde düzenlenmesi zorunludur. Bu durum özellikle kat karşılığı inşaat sözleşmeleri için büyük önem taşımaktadır.

Diğer Sözleşme Türleriyle Farkları

Eser sözleşmesinin hukuki karakterini tam olarak anlamak için diğer sözleşme türleriyle olan farkları üzerinde durmak gerekir.

Hizmet Sözleşmesiyle Farkları: TBK'nın 393. maddesindeki hizmet sözleşmesi emek ağırlıklı iken, eser sözleşmesi beceriye dayalı sonuç ağırlıklıdır. Hizmet sözleşmesinde ortaya konan emek nedeniyle ücrete hak kazanılırken, eser sözleşmesinde ortaya konan beceri ile oluşturulan eser nedeniyle ücret alınır. Hizmet sözleşmesinde zamana bağlı süreç ağırlıklı çalışma söz konusu iken, eser sözleşmesinde sonuca bağlı çalışma esastır.

Satış Sözleşmesiyle Farkları: Meydana getirme unsuru eser sözleşmesi ile satım sözleşmesi arasındaki en önemli farktır. Satım sözleşmesinde satıcı sözleşmenin yapıldığı sırada bir malın mülkiyetini devretmeyi üstlenirken, eser sözleşmesinde yüklenici iş sahibinin istemi üzerine bir şey meydana getirmeyi ve bedel karşılığında teslim etmeyi üstlenir. Eser sözleşmesinde kişiye özel üretim yapılırken, satım sözleşmesinde kişiye özel üretim söz konusu değildir.

Bu temel ayrımlar, uygulamada karşılaşılan sorunların çözümünde yol gösterici olmakta ve doğru hukuki değerlendirmenin yapılmasını sağlamaktadır. Özellikle karma sözleşmelerde bu ayrımların titizlikle yapılması, tarafların hak ve yükümlülüklerinin doğru belirlenmesi açısından hayati öneme sahiptir.

Zamanaşımı Süresi ve Hesaplanması

Eser sözleşmelerinden kaynaklanan hak taleplerinin ne kadar süre içinde ileri sürülebileceği, hem yüklenici hem de iş sahibi açısından kritik önem taşıyan bir konudur. Zamanaşımı süresinin doğru hesaplanması, tarafların haklarını koruyabilmeleri için vazgeçilmez bir gerekliliktir. Türk hukuk sisteminde eser sözleşmesi alacakları için öngörülen zamanaşımı süreleri ve bu sürelerin başlangıç anları, Türk Borçlar Kanunu hükümleri ve Yargıtay içtihatları çerçevesinde net bir şekilde belirlenmiştir.

Genel Zamanaşımı Süresi

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 147/6. maddesi uyarınca, eser sözleşmesi nedeniyle hak talepleri 5 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Bu düzenleme, hem yüklenicinin iş bedelini talep hakkı hem de iş sahibinin ayıplı esere ilişkin taleplerini kapsamaktadır. Beş yıllık süre, eser sözleşmelerinin karmaşık yapısı ve eserlerin uzun vadeli kullanım özelliği göz önünde bulundurularak belirlenmiş makul bir süredir.

Bu sürenin belirlenmesinde kanun koyucu, eser sözleşmelerinin kendine özgü niteliklerini dikkate almıştır. Eserler genellikle uzun süreli kullanıma yönelik olduğu için, özellikle gizli ayıpların ortaya çıkması zaman alabilmektedir. Bu nedenle, genel iki yıllık zamanaşımı süresinden farklı olarak daha uzun bir süre öngörülmüştür.

Ancak taşınmaz eserler için özel bir düzenleme bulunmaktadır. Taşınmaz niteliğindeki eserler için zamanaşımı süresi beş yıl olup, bu süre taşınır eserlerden farklı olarak hesaplanmaktadır. Yargıtay uygulamasında taşınmaz eserler genellikle inşaat işleri olarak değerlendirilmektedir.

Öte yandan, yüklenicinin ağır kusuru söz konusu olduğunda farklı bir düzenleme uygulanmaktadır. Bu durumda eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yıllık zamanaşımı süresi geçerli olmaktadır. Ağır kusur, yüklenicinin kasıtlı veya ağır ihmalkar davranışları nedeniyle ortaya çıkan durumları ifade etmektedir.

Zamanaşımının Başlangıcı

Türk Borçlar Kanunu'nun 149. maddesi gereğince zamanaşımı alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. Eser sözleşmelerinde bu prensip, eserin tamamlanıp teslim edildiği tarihten itibaren uygulanmaktadır. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 2020/7466 sayılı kararında da belirtildiği üzere, zamanaşımı süresi eserin teslim tarihinden itibaren başlar.

Teslim kavramı, eser sözleşmelerinde özel bir anlam taşımaktadır. Teslim, sadece eserin fiziki olarak devredilmesi değil, aynı zamanda iş sahibinin eseri kabul etmesi anlamına gelmektedir. Bu bakımdan teslim tarihi, zamanaşımı süresinin başlangıcı için kritik öneme sahiptir.

Fesih durumlarında zamanaşımının başlangıcı farklılık göstermektedir. Sözleşmenin feshi halinde zamanaşımı, fesih iradesinin karşı tarafa ulaşmasıyla başlamaktadır. Bu durum, özellikle yarım kalmış işlerde önem kazanmaktadır.

Muaccellik kavramı eser sözleşmelerinde genellikle eserin tamamlanması ve teslimi ile gerçekleşmektedir. Ancak kısmi teslimler söz konusu olduğunda, her bir kısım için ayrı ayrı zamanaşımı süresi işlemeye başlayabilir. Bu durum özellikle büyük çaplı projelerde dikkate alınması gereken bir husustur.

Ayıplı eserlerde zamanaşımının başlangıcı özel önem taşır. Açık ayıplar için zamanaşımı teslim tarihinden itibaren başlarken, gizli ayıplar için ayıbın ortaya çıktığı tarihten itibaren zamanaşımı işlemeye başlar. Bu ayrım, tarafların haklarını koruma açısından kritik öneme sahiptir.

Eser sözleşmelerinde zamanaşımı sürelerinin doğru hesaplanması, hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik açısından hayati önem taşımaktadır. Bu sürelerin kaçırılması, tarafların haklarını kaybetmelerine yol açabileceği gibi, hukuki belirsizliklerin de ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle hem yükleniciler hem de iş sahipleri, zamanaşımı sürelerine ilişkin düzenlemeleri dikkatli bir şekilde takip etmelidirler.

Ayıp Türleri ve Sınıflandırması

Eser sözleşmelerinde yüklenicinin teslim ettiği eserdeki ayıplar, hem hukuki sonuçları hem de tarafların sahip olduğu haklar açısından farklı şekillerde sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırma, ayıbın türüne göre iş sahibinin hangi hukuki yollara başvurabileceğini ve yüklenicinin ne ölçüde sorumlu olacağını belirlemektedir. Türk Borçlar Kanunu'nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen ayıp kavramı, Yargıtay kararlarıyla da detaylandırılarak uygulama alanı bulmuştur.

Açık ve Gizli Ayıplar

Ayıpların en temel sınıflandırması, açık ayıplar ve gizli ayıplar ayrımına dayanmaktadır. HGK-K.2020/224 sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında bu ayrım net bir şekilde ortaya konulmuştur.

Açık ayıplar, eserin teslimi sırasında ilk bakışta görülebilen veya basit bir muayene ile kolaylıkla tespit edilebilen kusurları ifade etmektedir. Bu tür ayıplar, uzman bilgi gerektirmeden, sıradan bir inceleme ile fark edilebilecek niteliktedir. Örneğin, boyada renk farklılığı, duvarlardaki çatlaklar, eksik parçalar gibi görünür kusurlar açık ayıp kategorisine girmektedir.

Gizli ayıplar ise eserin teslimi sırasında görülemeyen, ancak sonradan kullanım veya detaylı teknik inceleme sonucunda ortaya çıkan ayıplardır. Bu ayıpların tespiti için genellikle uzman bilgisi veya özel ekipman gerekmektedir. İnşaat işlerinde yapı elemanlarının dayanım eksikliği, elektrik tesisatındaki yalıtım sorunları, su yalıtım problemleri gibi durumlar gizli ayıp örnekleri arasında sayılabilir.

Bu ayrımın pratik önemi, ayıp ihbar sürelerinin farklı işlemesidir. Açık ayıplar için ihbar süresi teslim anından, gizli ayıplar için ise ayıbın keşfedildiği andan itibaren başlamaktadır.

Önemli ve Daha Az Önemli Ayıplar

Ayıpların bir diğer önemli sınıflandırması, ağırlıklarına göre yapılan ayrımdır. Bu sınıflandırma, iş sahibinin sahip olduğu hukuki yolları doğrudan etkilemektedir.

Önemli ayıplar, eserin amacına uygun kullanılmasını engelleyen veya eseri kabul edilemez hale getiren kusurları ifade etmektedir. Bu durumda eser, iş sahibi için kullanılması olanağının bulunmadığı veya dürüstlük kuralı gereğince kabulünün beklenemeyeceği nitelikte ayıplıdır. Önemli ayıp durumunda iş sahibinin sözleşmeden dönme hakkı doğmaktadır.

Daha az önemli ayıplar ise eserin kullanılabilirliğini tamamen ortadan kaldırmayan, ancak değerini düşüren veya kullanım konforunu azaltan kusurları kapsamaktadır. Bu tür ayıplar kısa sürede ve nispeten kolay yöntemlerle giderilebilecek niteliktedir. Daha az önemli ayıp durumunda iş sahibi ayıbın giderilmesini isteme veya bedelden indirim talep etme hakkına sahip olmaktadır.

TBK m.473/2 hükmü, teslimden önce eserin ayıplı olacağının açıkça anlaşılması durumunu özel olarak düzenlemektedir. Bu durumda iş sahibi, yükleniciden ayıbın giderilmesini talep edebilir veya işin üçüncü bir kişiye yaptırılacağını ihtar edebilir. Yüklenicinin bu ihtara uymaması halinde, iş sahibi sözleşmeyi feshedebilir ve zararının tazmini için dava açabilir.

Maddi ve Hukuki Ayıplar

Ayıpların sebep ve niteliklerine göre yapılan sınıflandırmada maddi ayıp ve hukuki ayıp kavramları ön plana çıkmaktadır.

Maddi ayıplar, eserin fiziksel özelliklerinde bulunan eksiklik ve kusurları ifade etmektedir. Sözleşmeyle kararlaştırılan fiziksel niteliklerin eserde bulunmaması, malzeme kalitesindeki düşüklük, ölçü ve ebat farklılıkları maddi ayıp kategorisinde değerlendirilmektedir. İnşaat işlerinde beton dayanımının istenilen seviyede olmaması, yanlış malzeme kullanımı, teknik şartnamelere uygun olmayan imalat gibi durumlar maddi ayıp örnekleri arasındadır.

Hukuki ayıplar ise eserin kanun hükümlerine, teknik yönetmeliklere veya sözleşmesel düzenlemelere aykırı olması durumunda ortaya çıkmaktadır. İmar mevzuatına uygun olmayan inşaat, gerekli ruhsat ve izinlerin alınmaması, yapı kullanım izninin bulunmaması gibi durumlar hukuki ayıp kapsamındadır.

Bunlara ek olarak asli ayıplar ve ikincil ayıplar ayrımı da bulunmaktadır. Asli ayıplar eserin teslim anında mevcut olan kusurları, ikincil ayıplar ise teslim sırasında bulunan bir ayıbın sonradan sebep olduğu diğer kusurları ifade etmektedir.

TBK m.474 hükmü, ayıptan doğan sorumluluğun şartlarını düzenlemektedir. Bu madde uyarınca ayıptan doğan sorumluluğun doğabilmesi için eserin meydana getirilmiş ve teslim edilmiş olması, eserin ayıplı bulunması, ayıbın iş sahibine yüklenememesi ve iş sahibinin ayıplı eseri kabul etmemiş olması gerekmektedir.

Ekonomik ayıp kavramı da özel bir ayıp türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda eser fiziksel olarak ayıpsız olmasına rağmen, iş sahibinin teslim edilen eserden beklediği verimi alamaması söz konusudur. Örneğin, bir fabrika tesisinin istenilen üretim kapasitesine ulaşmaması ekonomik ayıp niteliğindedir.

Ayıp türlerinin doğru tespit edilmesi, hem tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesi hem de uyuşmazlık durumunda uygulanacak hukuki çözüm yollarının seçimi açısından kritik önem taşımaktadır. Her ayıp türü için farklı hukuki sonuçların doğması, sözleşme taraflarının bu konularda dikkatli ve bilinçli hareket etmelerini gerektirmektedir.

Nesafet Kesintisi ve Fazla İmalat

Eser sözleşmelerinin uygulanmasında karşılaşılan önemli konulardan biri, eserde bulunan ayıpların değerlendirilmesi ve bunların sözleşme bedelinden ne şekilde düşürüleceği meselesidir. Bu kapsamda nesafet kesintisi kavramı, daha az önemli ayıplar için iş sahibinin sahip olduğu bedel indirim hakkını ifade ederken, fazla imalat durumunda ise sözleşme kapsamı dışında yapılan işlerin bedel talebine konu olup olamayacağı sorusu gündeme gelmektedir.

Nesafet Kesintisinin Tanımı

Nesafet kesintisi, eserdeki ayıp önemli derecede değilse ve eserin değerini düşüren nitelikte ise, iş sahibinin eksik ve ayıplı imalat karşılığında sözleşme bedelinden indirim yapılmasını isteme hakkının karşılığıdır. HGK-K.2021/208 sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında belirtildiği üzere, bu hak daha az önemli ayıplar için tanınan bir seçimlik haktır.

Nesafet kesintisinin hukuki dayanağı BK m.360 maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca, eserin iş sahibince kabulüne mani olmayan noksan imalatların tamamlanma bedelleri ile ayıplı ve kusurlu imalatlar için kesilecek bedel nesafet kesintisi olarak kabul edilir. Bu düzenleme, ayıplı kısımların eserin genel kullanımını engellemediği durumlarda iş sahibinin bedel indirimi talep edebileceğini göstermektedir.

Nesafet kesintisinin uygulanabilmesi için ayıbın eserin kabulüne engel olmayacak nitelikte olması gerekmektedir. Yani eser, ayıbına rağmen kullanılabilir durumda olmalı ve ayıp eserin temel fonksiyonunu ortadan kaldırmamalıdır. Bu durumda iş sahibi, ayıplı kısmın onarım maliyetini veya değer kaybını sözleşme bedelinden düşülmesini talep edebilir.

Nesafet kesintisinin miktarı belirlenirken, ayıplı kısmın onarım maliyeti, eserin toplam değeri içindeki oranı ve ayıbın yarattığı değer kaybı gibi faktörler dikkate alınır. Bu değerlendirme genellikle bilirkişi incelemesi ile yapılır ve objektif kriterler esas alınır.

Sözleşme Dışı İmalat Bedeli

Eser sözleşmelerinde sıklıkla karşılaşılan bir diğer durum, sözleşmede kararlaştırılan işlerin dışında yapılan imalatlardır. Y17HD-K.2019/431 sayılı Yargıtay 17. Hukuk Dairesi kararında açıklandığı üzere, bu imalatlar sözleşmede kararlaştırılan dışında işin devamı sırasında iş sahibinin talimatı ile veya iş sahibinin talimatı olmaksızın işin gereği yüklenici tarafından yapılan imalatlardır.

Sözleşme dışı imalatların hukuki değerlendirilmesi TBK m.526 ve devamı maddelerinde düzenlenen vekaletsiz iş görme hükümlerine tabidir. Bu imalatların iş sahibi yararına olması halinde, yüklenici yapıldığı yıl mahalli piyasa rayiçleri ile bedelinin iş sahibinden istenebilir hakkına sahiptir.

Fazla imalatın bedel talep edilebilmesi için bazı şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. Öncelikle yapılan işin iş sahibi yararına olması ve objektif olarak faydalı bulunması zorunludur. Ayrıca yüklenicinin bu işi kendi menfaati için değil, iş sahibinin menfaati gözetilerek yapmış olması gerekmektedir.

İş sahibinin açık rızası olmaksızın yapılan fazla imalatlar için bedel talebi, ancak bu işlerin zorunlu ve kaçınılmaz nitelikte olması durumunda kabul edilebilir. Örneğin, inşaat işlerinde zemin şartlarının beklenenden farklı çıkması nedeniyle yapılan ek temel çalışmaları bu kapsamda değerlendirilebilir.

Fazla imalat bedelinin hesaplanmasında ise yapıldığı tarihteki mahalli piyasa rayiçleri esas alınır. Bu değerlendirme objektif kriterler çerçevesinde, genellikle bilirkişi marifetiyle yapılır. Yüklenici, fazla imalat yaptığını ve bunun iş sahibi yararına olduğunu ispat etmekle yükümlüdür.

Nesafet kesintisi ve fazla imalat konularında dikkat edilmesi gereken husus, her iki durumun da objektif değerlendirmeye tabi tutulması ve tarafların menfaat dengesinin gözetilmesidir. Nesafet kesintisinde iş sahibinin ayıplı eseri kabul etmek zorunda kalmasının yarattığı mağduriyet, fazla imalatta ise yüklenicinin ek masraf yapmasının karşılanması söz konusudur. Bu dengenin kurulması, eser sözleşmelerinin adil bir şekilde uygulanması açısından büyük önem taşımaktadır.

Özel Eser Sözleşmesi Türleri ve İmalat Karinesi

Eser sözleşmesi kapsamında bazı özel durumlar ve sözleşme türleri, genel eser sözleşmesi hükümlerinden farklı uygulamalar gerektirmektedir. Bu bağlamda kat karşılığı inşaat sözleşmeleri ve yüklenici ile iş sahibi arasındaki iş ve imalat sorumluluklarına ilişkin karineler özel bir inceleme konusu oluşturmaktadır.

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi

Kat karşılığı inşaat sözleşmesi, eser sözleşmesinin özel bir türü olarak karşımıza çıkmaktadır. HGK-K.2021/441 sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında bu sözleşmenin hukuki niteliği açık bir şekilde belirlenmiştir. Söz konusu karara göre kat karşılığı inşaat sözleşmesi, iki tipli-karma bir sözleşme niteliğindedir.

Bu sözleşme türünde arsa sahibi, tapulu taşınmazın mülkiyetinin bir kısmını yükleniciye devretmeyi kabul ederken, yüklenici de yapacağı inşaat karşılığında bu mülkiyet payını almayı üstlenmektedir. Sözleşmenin karma yapısı, hem eser sözleşmesi hem de satış vaadi sözleşmesi unsurlarını içermesinden kaynaklanmaktadır.

TMK'nın 706. maddesi gereğince taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olabilmesi için resmi şekilde düzenlenmesi zorunludur. Bu nedenle kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin noterde düzenlenmesi geçerlilik şartı olarak aranmaktadır. Aksi takdirde sözleşme hukuki sonuç doğurmayacaktır.

Yüklenicinin bu tür sözleşmelerdeki görevleri, hem inşaatı taahhüt edildiği şekilde tamamlama hem de arsa sahibine karşı üstlendiği yükümlülükleri yerine getirme şeklinde iki yönlü bir karakter taşımaktadır. İnşaatın teknik şartnamelere uygun yapılması, zamanında teslim edilmesi ve ayıpsız olması yüklenicinin temel görevleri arasında yer almaktadır.

İş ve İmalatlara İlişkin Karine

Eser sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda en önemli hususlardan biri, hangi işlerin kim tarafından yapıldığının tespiti olmaktadır. Y15HD-K.2019/2621 sayılı Yargıtay 15. Hukuk Dairesi kararı bu konuda önemli bir içtihat oluşturmuştur.

Karara göre yüklenicinin işi bırakmadığı, işyerini terk edip gitmediği sürece gerçekleştirilen iş ve imalatların yüklenici tarafından gerçekleştirildiği karine olarak kabul edilmektedir. Bu karine, ispat yükünün dağılımı açısından büyük önem taşımaktadır. Akdi ilişkinin devam ettiği dönemde yapılan tüm işlerin yükleniciye ait olduğu varsayılmaktadır.

Ancak bu karinede zaman faktörü kritik bir rol oynamaktadır. Teslim, terk veya fesih tarihine kadar karine yüklenici lehine işlerken, bu tarihlerden sonra yapılan işler için karine iş sahibi lehine dönmektedir. Bu durumda teslim, fesih veya terkten sonra eksik işlerin iş sahibi tarafından giderildiği karine olarak kabul edilir.

Yemin Delilinin Önemi

Eser sözleşmesi uyuşmazlıklarında ispat araçları arasında yemin delili de önemli bir yer tutmaktadır. 03.03.2017 tarihli 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı) yemin delilinin hukuki niteliğini açıklığa kavuşturmuştur.

Karara göre yemin, kutsal değerlerle teyit edilen kesin delil vasfındaki sözlü açıklamalar olarak tanımlanmaktadır. HMK'nın 225. maddesi uyarınca yeminin konusu çekişmeli ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalar olmalıdır. Bu bağlamda eser sözleşmelerinde yüklenicinin hangi işleri yaptığı, ne zaman teslim ettiği veya ayıp bulunup bulunmadığı gibi konularda yemin delili kullanılabilmektedir.

Eser sözleşmelerinde yüklenicinin görevleri, sadece temel eser meydana getirme yükümlülüğü ile sınırlı kalmayıp, sözleşmenin özel türlerine göre farklılaşmakta ve çeşitli hukuki karinelerle desteklenmektedir. Kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde resmi şekil zorunluluğu, iş ve imalatlarda zaman faktörünün belirleyiciliği ve yemin delilinin ispat gücü, bu alandaki hukuki uygulamaları şekillendiren temel unsurlardır. Yükleniciler, bu özel durumları göz önünde bulundurarak sözleşmelerini düzenlemeli ve yükümlülüklerini bu çerçevede değerlendirmelidir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.