
Blockchain Delil Değeri
Dijital çağın en önemli teknolojilerinden biri olan blockchain'in hukuki delil değeri, özellikle kripto dolandırıcılık davalarında kritik önem taşımaktadır. Bu makalede, blockchain kayıtlarının Türk ceza ve medeni hukuk sistemindeki konumu, uluslararası uygulamalar ve gelecekteki hukuki düzenlemeler için öneriler detaylı şekilde incelenmektedir.
Blockchain Teknolojisinin Delil Değeri ve Hukuki Çerçeve
Blockchain teknolojisinin hızla yaygınlaşması ve özellikle kripto varlık işlemlerinde kullanımının artması, bu teknolojinin hukuki delil değerinin belirlenmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Türk hukuk sistemi, blockchain kayıtlarının delil olarak kabul edilebilirliği konusunda henüz özel bir düzenleme içermemekle birlikte, mevcut hukuki çerçeve bu teknolojinin delil değerini belirlemede yol gösterici niteliktedir.
Türk Hukuk Sisteminde Blockchain
Blockchain teknolojisinin Türk hukuk sistemindeki konumu, mevcut delil hukuku kuralları çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu teknolojinin kriptografik yapısı ve değiştirilemez kayıt özelliği, geleneksel delil türlerinden farklı bir yaklaşım gerektirmektedir.
Ceza hukuku perspektifinden bakıldığında, blockchain kayıtları özellikle dolandırıcılık suçlarında kritik önem taşımaktadır. TCK madde 157 ve 158 hükümleri, kripto varlık işlemlerini de kapsayacak şekilde geniş bir uygulama alanına sahiptir. Ancak bu durum, blockchain kayıtlarının otomatik olarak mahkumiyet için yeterli delil teşkil ettiği anlamına gelmemektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu madde 217/2 uyarınca, hüküm ancak duruşmaya getirilen ve tartışılan delillere dayanabilir. Bu hüküm, blockchain kayıtlarının da diğer tüm deliller gibi mahkeme önünde tartışılması ve değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Blockchain'in teknik karmaşıklığı, bu kayıtların mahkeme tarafından anlaşılabilir şekilde sunulmasını zorunlu kılmaktadır.
Medeni hukuk alanında ise durum daha net görünmektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 199 kapsamında, akıllı sözleşmeler ve blockchain kayıtları belge kavramı içerisinde değerlendirilebilmektedir. Türk hukukunun benimsediği serbest delil sistemi, blockchain teknolojisinin delil olarak kullanımına imkan tanımaktadır.
Blockchain kayıtlarının özgünlük ve bütünlük açısından sunduğu avantajlar, bu teknolojinin delil değerini artıran faktörlerdir. Kriptografik hash fonksiyonları ve merkezi olmayan doğrulama mekanizmaları, kayıtların sonradan değiştirilmesini neredeyse imkansız hale getirmektedir.
Delil Kabul Edilebilirlik Kriterleri
Blockchain kayıtlarının delil olarak kabul edilebilmesi için belirli hukuki kriterlerin karşılanması gerekmektedir. Bu kriterler, hem ceza hem de medeni yargılama hukuku açısından önem taşımaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 189/4 uyarınca, bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir. Bu hüküm, blockchain kayıtlarının her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Mahkeme, blockchain kaydının ilgili, güvenilir ve hukuka uygun şekilde elde edilmiş olup olmadığını incelemek zorundadır.
İlgililik kriteri açısından, blockchain kaydının ispat edilmek istenen vakıa ile doğrudan bağlantısının bulunması gerekmektedir. Örneğin, bir kripto para transferi kaydının, iddia edilen dolandırıcılık eylemini destekler nitelikte olması şarttır.
Güvenilirlik konusunda blockchain teknolojisinin sunduğu kriptografik güvenlik, kayıtların güvenilirliğini artıran bir faktördür. Ancak bu durum, blockchain kaydının otomatik olarak güvenilir kabul edileceği anlamına gelmemektedir. Hash değerlerinin doğrulanması ve birebir imaj alınması gibi teknik işlemler, güvenilirliğin tespiti için gereklidir.
Hukuka uygunluk kriteri, blockchain kaydının elde edilme şeklinin yasal prosedürlere uygun olmasını gerektirir. Ceza Muhakemesi Kanunu madde 134 uyarınca, dijital materyallerin incelenmesi için hakim kararı şart koşulmaktadır. Bu hüküm, blockchain kayıtlarının da hakim kararı olmaksızın delil olarak kullanılamayacağını ortaya koymaktadır.
Elektronik delil niteliğindeki blockchain kayıtları için özel koruma önlemleri alınması gerekmektedir. Dijital delillerin kolayca değiştirilebilir veya silinebilir olması, bu kayıtların adli bilişim standartlarına uygun şekilde muhafaza edilmesini zorunlu kılmaktadır.
Blockchain kayıtlarının kimlik doğrulama sorunu, delil kabul edilebilirliğinin en kritik noktalarından birini oluşturmaktadır. Bir blockchain adresinin belirli bir kişiye ait olduğunun ispatı, ek delillerle desteklenmesi gereken bir husustur. Bu durum, blockchain kayıtlarının tek başına yeterli delil olmadığını, destekleyici delillerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Kripto Dolandırıcılık Davalarında Kimlik Tespiti ve Anonimlik Sorunu
Kripto varlık işlemlerinin doğası gereği sahip olduğu anonimlik özelliği, ceza hukuku açısından en büyük zorluklardan birini oluşturmaktadır. Blockchain teknolojisinin şeffaf yapısı, her işlemin kamuya açık olarak görülebilmesini sağlasa da, bu durum failin kimliğinin tespit edilebileceği anlamına gelmemektedir. Bu bölümde, kripto dolandırıcılık davalarında karşılaşılan kimlik tespiti sorunları ve Yargıtay'ın bu konudaki yaklaşımı incelenecektir.
Blockchain İzlenebilirliği Sorunu
Blockchain teknolojisinin temel özelliklerinden biri olan izlenebilirlik, hukuki açıdan yanıltıcı bir kavram olabilmektedir. Her ne kadar blockchain üzerindeki tüm işlemler kamuya açık olarak görülebilse de, bu işlemlerin gerçek kişilerle eşleştirilmesi oldukça karmaşık bir süreçtir.
Kripto varlık adreslerinin alfanümerik kodlardan oluşması, kimlik eşleştirmesini zorlaştıran birincil faktördür. Örneğin, "1A1zP1eP5QGefi2DMPTfTL5SLmv7DivfNa" gibi bir Bitcoin adresi, tek başına hiçbir kimlik bilgisi içermemektedir. Bu adresin arkasındaki gerçek kişinin tespiti için ek delillere ihtiyaç duyulmaktadır.
Gizlilik araçlarının kullanımı, izlenebilirliği daha da zorlaştırmaktadır:
- VPN (Virtual Private Network) kullanımı IP adresini gizlemektedir
- Mixer servisleri (karıştırıcılar) işlemlerin kaynağını belirsizleştirmektedir
- Tornado Cash gibi protokoller işlem geçmişini tamamen anonimleştirmektedir
- Monero, Zcash gibi gizlilik odaklı kripto paralar doğal olarak anonim işlem imkanı sunmaktadır
Bu teknik zorluklar, masumiyet karinesinin devreye girmesine neden olmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun temel ilkelerine göre, şüpheli veya sanığın suçluluğu makul şüphenin ötesinde ispat edilmelidir. IP adresi veya cüzdan numarası tek başına failin kimliğine bağlanamadığında, bu karine sanık lehine sonuç doğurmaktadır.
Dijital materyallerin incelenmesi konusunda Ceza Muhakemesi Kanunu madde 134, hakim kararını şart koşmaktadır. Bu düzenleme, blockchain verilerinin toplanması ve analiz edilmesi sürecinde usuli güvencelerin sağlanmasını amaçlamaktadır. Ancak hakim kararı alınsa bile, elde edilen verilerin failin kimliğini kesin olarak ortaya koyması her zaman mümkün olmamaktadır.
Yargıtay İçtihatları
Yargıtay, kripto varlık işlemlerinde kimlik tespiti konusunda dikkatli bir yaklaşım sergilemektedir. Bu konudaki en önemli kararlar, blockchain verilerinin tek başına yeterli delil teşkil etmeyeceğini ortaya koymaktadır.
Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2022/4937 Esas, 2023/1149 Karar sayılı kararında, yalnızca blockchain üzerindeki transferlerin failin kimliğini ortaya koymaya yetmeyeceği vurgulanmıştır.
Bu karar, blockchain teknolojisinin şeffaflığına rağmen, kimlik tespiti açısından yetersiz kalabileceğini göstermektedir. Yargıtay, blockchain kayıtlarının destekleyici delil niteliğinde olabileceğini, ancak tek başına mahkumiyet için yeterli olmadığını belirtmektedir.
Benzer şekilde, dijital delillerin genel değerlendirmesi konusunda:
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2019/10526 Esas, 2020/6794 Karar sayılı kararında, IP adresinin tek başına failin kimliği için yeterli olamayacağı, ortak kullanım ihtimalinin mutlaka değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Bu karar, kripto varlık işlemlerinde de geçerli olan önemli bir ilkeyi ortaya koymaktadır. Ortak kullanım ihtimali, özellikle aşağıdaki durumlarda gündeme gelmektedir:
- Modem paylaşımı durumlarında aynı IP adresinin birden fazla kişi tarafından kullanılması
- Ortak Wi-Fi ağlarının kullanımı
- İnternet kafeler ve benzeri ortak kullanım alanları
- Aile içi veya iş yeri bilgisayar paylaşımı
Yargıtay'ın bu yaklaşımı, şüphenin sanık lehine yorumlanması ilkesinin dijital deliller açısından da geçerli olduğunu göstermektedir. Blockchain verilerinin analizi sonucunda elde edilen bulgular, başka delillerle desteklenmediği takdirde mahkumiyet için yeterli görülmemektedir.
Bu durum, savunma makamının stratejisini de şekillendirmektedir. Avukatlar, blockchain kayıtlarının tek başına bağlayıcı olmadığını, alternatif senaryoların mümkün olduğunu ve kimlik tespitinin kesin olmadığını savunma stratejilerinin merkezine yerleştirmektedir.
Yargıtay içtihatları, kripto dolandırıcılık davalarında çok boyutlu delil değerlendirmesi yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Blockchain verileri, telefon kayıtları, banka hesap hareketleri, tanık beyanları ve diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde ancak sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmektedir.
MASAK ve Uluslararası Düzenlemeler
Blockchain teknolojisinin yaygınlaşması ve kripto varlıkların finansal sistemdeki artan rolü, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde kapsamlı düzenlemelerin geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda, Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) ve uluslararası kuruluşların getirdiği standartlar, blockchain delillerinin hukuki değerlendirilmesinde kritik bir rol oynamaktadır.
Mali Suçları Araştırma Kurulu Düzenlemeleri
MASAK'ın hukuki dayanağı, 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun'dur. Bu kanun, MASAK'a mali suçlarla mücadele konusunda geniş yetkiler tanımakta ve kurumun kripto varlık alanındaki düzenleyici rolünü belirlemektedir. Kanunun getirdiği yükümlülükler çerçevesinde, finansal kuruluşlar ve diğer yükümlü kuruluşlar şüpheli işlemleri MASAK'a bildirmek zorundadır.
MASAK 2021/20 sayılı Genelgesi, kripto varlık hizmet sağlayıcılarına yönelik önemli düzenlemeler getirmiştir. Bu genelge ile kripto varlık hizmet sağlayıcıları, şüpheli işlem bildirimi yükümlülüğü altına alınmıştır. Genelgenin temel hükümleri şunlardır:
- Kripto varlık hizmet sağlayıcılarının müşteri tanıma yükümlülükleri
- Şüpheli işlem tespiti ve bildirimi prosedürleri
- Risk değerlendirmesi ve iç kontrol sistemleri kurma zorunluluğu
- Kayıt tutma ve saklama yükümlülükleri
Ancak MASAK raporlarının ceza yargılamasındaki konumu özel bir dikkat gerektirmektedir. Bu raporlar, hukuki açıdan delil değil, ihbar niteliğinde kabul edilmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 158. maddesi uyarınca, MASAK raporları soruşturma başlatılması için gerekli şüphe oluşturabilir, ancak tek başına mahkumiyet için yeterli delil teşkil etmez.
MASAK'ın blockchain işlemlerine yönelik analiz kapasitesi, özellikle zincir analizi teknikleri kullanılarak geliştirilmektedir. Bu analizler, kripto varlık transferlerinin izlenmesi ve şüpheli hareketlerin tespit edilmesi açısından önemli bilgiler sağlamaktadır. Ancak bu teknik analizlerin hukuki delil değeri, mahkeme tarafından ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Uluslararası Standartlar
Mali Eylem Görev Gücü (FATF), kripto varlıklar konusunda küresel standartların belirlenmesinde öncü rol oynamaktadır. FATF'nin 2019 ve 2021 raporlarında getirdiği "Travel Rule" düzenlemesi, kripto varlık transferlerinde müşteri bilgilerinin paylaşılması zorunluluğunu getirmektedir. Bu kural, 1.000 USD ve üzeri kripto varlık transferlerinde gönderen ve alıcı bilgilerinin saklanması ve gerektiğinde paylaşılmasını öngörmektedir.
FATF standartlarının temel unsurları şunlardır:
- Kripto varlık hizmet sağlayıcılarının lisanslanması ve denetlenmesi
- Müşteri tanıma (KYC) ve durum tespiti (CDD) yükümlülükleri
- Şüpheli işlem raporlama sistemlerinin kurulması
- Uluslararası iş birliği mekanizmalarının geliştirilmesi
Avrupa Birliği'nin 5. ve 6. Kara Para Aklama Direktifleri, kripto varlık hizmet sağlayıcılarını yükümlü kuruluşlar kapsamına almıştır. Bu direktifler, AB üyesi ülkelerin kripto varlık sektörünü düzenlemesi için kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır. Direktiflerin getirdiği yükümlülükler, blockchain delillerinin toplanması ve değerlendirilmesi süreçlerini doğrudan etkilemektedir.
Budapeşte Sözleşmesi (2001), dijital delillerin korunması ve paylaşımı için uluslararası iş birliği mekanizması kurmuştur. Bu sözleşme, blockchain delillerinin uluslararası boyutunun ele alınmasında kritik önem taşımaktadır. Sözleşmenin temel hükümleri:
- Dijital delillerin hızlı korunması prosedürleri
- Uluslararası adli yardımlaşma mekanizmaları
- Elektronik delillerin toplanması ve aktarılması standartları
- Yetki alanları arası iş birliği protokolleri
Bu uluslararası düzenlemeler, blockchain delillerinin transnasyonal karakteri nedeniyle özel önem taşımaktadır. Kripto varlık işlemleri genellikle birden fazla ülkeyi kapsadığından, delil toplama ve değerlendirme süreçlerinde uluslararası standartlara uyum zorunludur.
Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleri çerçevesinde, MASAK düzenlemeleri FATF standartları ile uyumlu hale getirilmektedir. Bu uyum süreci, blockchain delillerinin uluslararası geçerliliğinin sağlanması açısından kritik öneme sahiptir. Özellikle karşılıklı hukuki yardımlaşma anlaşmaları kapsamında, MASAK raporları ve blockchain analizleri diğer ülke mahkemelerinde de değerlendirilebilmektedir.
ABD Hukuk Sisteminde Blockchain Delilleri
Amerika Birleşik Devletleri hukuk sistemi, blockchain teknolojisinin delil değeri konusunda dünya genelinde öncü yaklaşımlar sergilemektedir. Common law sisteminin esnek yapısı, yeni teknolojilere uyum sağlama konusunda Türk hukuk sistemine kıyasla daha hızlı çözümler üretebilmektedir. ABD'deki blockchain delil uygulamaları, özellikle Federal Delil Kuralları (Federal Rules of Evidence - FRE) çerçevesinde şekillenmekte ve hearsay (rivayet delili) analizi açısından kritik önem taşımaktadır.
Federal Delil Kuralları
ABD Federal Delil Kuralları, blockchain kayıtlarının mahkemelerde kabul edilebilirliği konusunda 2017 yılında önemli bir dönüm noktası yaşamıştır. FRE 902(13) ve 902(14) hükümlerinin eklenmesiyle, elektronik verilerin kendi kendini doğrulamasına yönelik düzenlemeler getirilmiştir. Bu değişiklikler, blockchain delilleri de dahil olmak üzere elektronik olarak saklanan bilgilerin (ESI) işlenmesini kolaylaştırmayı ve uzman tanık maliyetlerini azaltmayı amaçlamıştır.
FRE 902(13) hükmü, belirli şartlar altında elektronik kayıtların otomatik doğrulama sürecine tabi tutulabileceğini düzenlemektedir. Bu düzenleme, blockchain teknolojisinin kriptografik hash değerleri ve zaman damgası özelliklerinin hukuki tanınması açısından kritik bir adım olmuştur. Özellikle blockchain'in değiştirilemez (immutable) yapısı, geleneksel delil doğrulama yöntemlerinden farklı bir yaklaşım gerektirmektedir.
FRE 902(14) ise, dijital verilerin bütünlüğünün korunması ve özgünlüğünün tespiti konularında düzenlemeler getirmiştir. Bu madde, blockchain kayıtlarının teknik öz-kimlik doğrulama sürecine tabi tutulabileceğini öngörmektedir. Geleneksel noter onayından farklı olarak, bu süreç veri bütünlüğü ve özgünlüğünün teknolojinin kendisi aracılığıyla doğrulanmasını ifade etmektedir.
Hearsay Analizi ve Mahkeme Kararları
Blockchain delillerinin ABD hukuk sistemindeki en karmaşık konularından biri, hearsay kuralları kapsamında değerlendirilmesidir. United States v. Lizarraga-Tirado (789 F.3d 1107, 9th Cir. 2015) davası, bu konuda temel precedent oluşturan emsal karardır. Dokuzuncu Daire Temyiz Mahkemesi bu kararında, Google Earth uydu görüntüleri ve otomatik oluşturulan GPS işaretçilerinin hearsay olmadığına karar vermiştir.
Mahkeme, tamamen otomatik olarak bilgisayar tarafından üretilen kayıtların hearsay olmadığını belirtmiştir. Ancak blockchain'de işlemlerin başlatılması için insan müdahalesi gerektiği için durum karmaşıklaşmaktadır. Bu insan unsuru, blockchain delilinin hearsay kuralları altında daha dikkatli incelenmesini gerektirmektedir.
United States v. Costanzo (956 F.3d 1088, 9th Cir. 2020) davası, blockchain delillerinin pratik uygulamasına ilişkin önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bu para aklama davasında savcılık, Bitcoin ve blockchain işlevleri konusunda uzman tanık ifadesi kullanmıştır. Dava, blockchain teknolojisinin karmaşık yapısının mahkeme süreçlerinde nasıl açıklanması gerektiğini göstermesi açısından kritik önem taşımaktadır.
ABD mahkemeleri, blockchain delillerini iki temel kategori altında değerlendirmektedir:
Türetme Teorisi Altında Blockchain Depolama Kayıtları: Bu kategori hearsay istisnası olarak kabul edilmektedir. İnsan beyanlarını içerse de blockchain kendisi beyan eden değildir.
Otomatik Üretim Ontolojisi Altında Blockchain İşlem Kayıtları: Bu kategori hearsay değildir. Blockchain tarafından özerk olarak üretildikleri için hearsay kuralının incelemesinden muaftırlar.
Eyalet düzeyindeki düzenlemeler de dikkat çekicidir. Vermont'un Haziran 2016'da kabul ettiği Blockchain Enabling Act, blockchain kayıtlarının meşruiyetini tanıyan hükümler getirmiştir. Bu kayıtlar mahkemede dış doğrulama gerektirmeden delil olarak kabul edilebilmektedir. Vermont, blockchain delilleri için kendi kendini doğrulama normları belirleyen ilk eyalet olmuştur.
Arizona, Delaware ve Illinois gibi eyaletler de benzer düzenlemeler getirerek, blockchain teknolojisinin hukuki altyapısını güçlendirmişlerdir. Bu gelişmeler, ABD'nin blockchain delilleri konusunda küresel liderliğini pekiştirmektedir.
ABD uygulamaları, uzman tanık rolünün kritik önemini de ortaya koymaktadır. Blockchain teknolojisinin teknik karmaşıklığı, mahkemelerin bu konuda uzmanlaşmış tanıklara ihtiyaç duymasına neden olmaktadır. Hash algoritması temelinde sağlam bir blockchain delil konsensüs mekanizması kurulması, yasama organları ve blockchain endüstri standart derneklerinin işbirliğiyle geliştirilmesi gereken bir alan olarak öne çıkmaktadır.
Dijital Mahkemeler ve Gelecekteki Uygulamalar
Blockchain teknolojisinin hukuk sistemindeki delil değeri tartışmaları, sadece mevcut durumla sınırlı kalmayıp gelecekteki adalet sistemlerinin şekillenmesinde de kritik rol oynamaktadır. Dünya genelinde dijital mahkemeler ve blockchain tabanlı adalet sistemleri, geleneksel yargılama süreçlerini köklü bir şekilde dönüştürme potansiyeli taşımaktadır.
Çin'deki İnternet Mahkemeleri
Çin Halk Cumhuriyeti, blockchain teknolojisini adalet sistemine entegre etmede dünya lideri konumundadır. Çin Halk Yüksek Mahkemesi'nin Eylül 2018'de aldığı tarihi karar, blockchain kayıtlarını yasal bağlayıcılığı olan hukuki delil olarak kabul edeceğini açıklamıştır. Bu karar, blockchain delillerinin hukuki meşruiyeti açısından küresel bir dönüm noktası oluşturmuştur.
2017 yılından itibaren "İnternet Mahkemeleri" adı altında faaliyet gösteren Çin mahkemeleri, dijital çağın gereksinimlerine uygun yargılama modeli sunmaktadır. İlk olarak Hangzhou eyaletinde kurulan bu mahkeme, blockchain kayıtlarını delil olarak kabul eden ilk mahkeme olma özelliğini taşımaktadır. Bu öncü yaklaşım, diğer ülkeler için önemli bir referans noktası oluşturmaktadır.
Çin'in akıllı mahkemeleri 2019'da kurulduğundan bu yana milyonlarca davayı çözüme kavuşturmuştur. Bu mahkemeler haftanın 7 günü 24 saat kesintisiz hizmet vererek, Çin mahkemelerinin üzerindeki idari yükü önemli ölçüde azaltmıştır. Şangay mahkemeleri, duruşmaları kaydetmek için blockchain teknolojisini aktif olarak kullanmakta ve bu sayede şeffaflık ile güvenilirlik standartlarını yükseltmektedir.
Mahkeme reform pilotu kapsamında gerçekleştirilen çalışmalar etkileyici sonuçlar vermiştir. Üç aydan kısa sürede 260 mahkeme kurulmuş, 90 iş mahkemesi ve 493 hakim duruşma reformunu uygulamış, toplamda 4261 duruşma tamamlanmıştır. Bu veriler, blockchain teknolojisinin adalet sistemindeki etkinlik ve verimlilik artışını somut olarak göstermektedir.
Blockchain Tabanlı Adalet Sistemleri
Çin'in yanı sıra diğer ülkeler de blockchain teknolojisini adalet sistemlerine entegre etme konusunda önemli adımlar atmaktadır. Tayland Adalet Divanı, tüm adli bilgi veritabanını blockchain platformuna taşımak için kapsamlı çalışmalar yürütmektedir. Ülke mahkemelerinin yüzde 90'ından fazlasını denetleyen Adalet Mahkemeleri, blockchain ağını geliştirdiğini resmi olarak duyurmuştur.
Bu proje, "Tayland 4.0" ekonomik modeli kapsamında yapay zeka, blockchain, nanoteknoloji ve biyoteknoloji gibi gelişmekte olan teknolojilerin benimsenmesini içermektedir. Bu yaklaşım, teknolojik dönüşümün sadece özel sektörle sınırlı kalmayıp kamu yönetimi ve adalet sistemini de kapsadığını göstermektedir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde Delaware Eyaleti'nin 2017 yılında blockchain'i şirketler için yasal kayıt tutma yöntemi olarak kabul etmesi, blockchain tabanlı hukuki süreçlerin meşruiyetini güçlendiren önemli bir gelişme olmuştur. Bu düzenleme, akıllı sözleşmelerin ve blockchain kayıtlarının hukuki geçerliliği konusunda emsal teşkil etmektedir.
Blockchain tabanlı adalet sistemlerinin temel avantajları şunlardır:
- Şeffaflık: Tüm işlemler ve kararlar değiştirilemez şekilde kaydedilir
- Güvenilirlik: Kriptografik koruma sayesinde manipülasyon riski minimize edilir
- Erişilebilirlik: 7/24 hizmet imkanı ile coğrafi sınırlamalar ortadan kalkar
- Maliyet Etkinliği: İdari yük ve personel maliyetleri önemli ölçüde azalır
- Hız: Otomatik süreçler sayesinde dava sürelerinde dramatik kısalma sağlanır
Türkiye açısından değerlendirildiğinde, blockchain teknolojisinin adalet sistemine entegrasyonu için kapsamlı bir yasal çerçevenin oluşturulması gerekmektedir. Mevcut durumda akıllı sözleşmeler HMK'nın 199. maddesi kapsamında belge olarak değerlendirilebilmekte, ancak özel bir düzenleme bulunmamaktadır.
Gelecekte blockchain tabanlı dijital mahkemelerin Türkiye'de de hayata geçirilmesi, adalet hizmetlerinin kalitesini artırırken, vatandaşların yargıya erişimini kolaylaştıracaktır. Bu dönüşüm sürecinde, blockchain delillerinin kabul edilebilirliği konusundaki hukuki belirsizliklerin giderilmesi ve uzman personelin yetiştirilmesi kritik önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, blockchain teknolojisinin hukuk sistemindeki delil değeri meselesi, sadece mevcut davalar açısından değil, gelecekteki adalet sistemlerinin şekillenmesi bakımından da hayati önem taşımaktadır. Çin ve Tayland gibi ülkelerin öncü uygulamaları, blockchain tabanlı dijital mahkemelerin teknik olarak mümkün ve hukuki olarak geçerli olduğunu kanıtlamaktadır. Türkiye'nin bu teknolojik dönüşüme uyum sağlaması, hem adalet hizmetlerinin modernizasyonu hem de uluslararası hukuki gelişmelere paralel ilerleme açısından kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu süreçte, blockchain delillerinin hukuki statüsünün netleştirilmesi, dijital mahkemelerin kurulması ve bu alanda uzman personelin yetiştirilmesi, Türk adalet sisteminin geleceği için stratejik öncelikler olarak öne çıkmaktadır.