
Yapay Zeka ile Hukuki Uyuşmazlık Çözümü
Yapay zekâ, hukuki uyuşmazlık çözüm süreçlerini yeniden şekillendiriyor. Hukuk profesyonelleri için YZ'nin sunduğu fırsatları, uluslararası düzenlemeleri ve Türkiye'deki pratik uygulamaları keşfedin. Bu makale, YZ'nin adalet sistemine etkilerini ve gelecekteki potansiyelini derinlemesine inceliyor.
Yapay Zekâ: Tanımı, Gelişimi ve Hukukla Etkileşimi
Yapay zekâ (YZ), günümüzde teknolojinin en heyecan verici ve dönüştürücü alanlarından biri olarak kabul edilmektedir. İnsan zekâsını taklit etmeyi amaçlayan bu disiplin, bilgisayar bilimlerinden felsefeye, bilişsel bilimlerden mühendisliğe kadar geniş bir yelpazede yankı uyandırmaktadır. Hukuk alanı da bu dönüşümden payını almakta, yapay zekânın sunduğu fırsatlar ve beraberinde getirdiği zorluklar, hukuk profesyonelleri ve akademisyenler tarafından yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Bu bölümde, yapay zekânın temel kavramları, tarihsel evrimi, türleri ve hukuk sistemiyle olan erken etkileşimleri ile günümüzdeki yansımaları incelenecektir.
Yapay Zekâ Kavramı ve Tarihsel Kökenleri
Yapay zekâ kavramının temelleri, makinelerin "düşünüp düşünemeyeceği" sorusunun ilk kez ciddi bir şekilde ele alındığı 1950'li yıllara dayanmaktadır. Bu dönemin öncü isimlerinden biri olan Alan Turing, geliştirdiği ve kendi adıyla anılan "Turing Testi" ile bir makinenin insan benzeri zeki davranışlar sergileyip sergileyemeyeceğini değerlendirmek için bir ölçüt sunmuştur. Turing Testi, bir sorgulayıcının, biri insan diğeri makine olan iki görünmez varlıkla yazılı iletişim kurarak hangisinin makine olduğunu ayırt edememesi durumunda makinenin "düşündüğünü" kabul etmeyi önermiştir. Bu test, yapay zekâ felsefesi ve araştırmaları için bir mihenk taşı olmuştur.
"Yapay Zekâ" terimi ise ilk kez 1956 yılında Darthmouth Koleji'nde düzenlenen bir çalıştayda John McCarthy tarafından kullanılmıştır. McCarthy, yapay zekâyı "akıllı makineler, özellikle de akıllı bilgisayar programları yapma bilimi ve mühendisliği" olarak tanımlamıştır. Bu tanım, yapay zekânın sadece teorik bir kavram olmaktan çıkıp, somut hedefleri olan bir bilim ve mühendislik dalı olarak kabul görmesinin başlangıcını işaret etmiştir. Yapay zekâ, temel olarak insan zekâsına özgü olan öğrenme, problem çözme, karar verme, dil anlama gibi yeteneklerin makineler tarafından simüle edilmesi ve gerçekleştirilmesi çabasıdır. Bu noktada, "akıl" ve "zekâ" kavramları arasındaki felsefi tartışmalar da gündeme gelmekle birlikte, yapay zekâ çalışmaları daha çok zekânın işlevsel yönlerine odaklanmıştır.
Yapay Zekâ Türleri ve Makine Öğrenimi
Yapay zekânın gelişiminde kritik bir rol oynayan alt dallardan biri de makine öğrenimi (Machine Learning)dir. Arthur Samuel, 1959 yılında yayımladığı "Some studies in machine learning using the game of checkers" (IBM Journal of Research and Development, 3(3), 210-229) başlıklı makalesinde, makine öğrenimini "bilgisayarlara açıkça programlanmadan öğrenme yeteneği veren araştırma alanı" olarak tanımlamıştır. Samuel'in dama oyunu üzerinde yaptığı çalışmalar, makinelerin deneyimlerinden öğrenerek performanslarını artırabileceğini göstermiştir. Makine öğrenimi, büyük veri kümelerinden örüntüler çıkararak geleceğe yönelik tahminlerde bulunabilen veya karar verebilen algoritmaların geliştirilmesini sağlar.
Yapay zekâ sistemleri, yetenekleri ve karmaşıklık düzeylerine göre farklı şekillerde sınıflandırılmaktadır. Yaygın olarak kabul gören bir sınıflandırmaya göre dört temel yapay zekâ türünden bahsedilebilir:
Tepki Veren (Reaktif) Yapay Zekâ: Bu tür yapay zekâ sistemleri, hafızaları olmadan, mevcut duruma anlık tepkiler verirler. Belirli bir görev için özel olarak tasarlanmışlardır ve geçmiş deneyimleri karar alma süreçlerine dahil etmezler. IBM'in Deep Blue adlı satranç bilgisayarının 1997'de dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov'u yenmesi veya Google DeepMind tarafından geliştirilen AlphaGo'nun karmaşık strateji oyunu Go'da dünya şampiyonu Lee Se-dol'ü mağlup etmesi, tepki veren yapay zekânın çarpıcı örnekleridir.
Sınırlı Hafızaya Sahip Yapay Zekâ: Günümüzde kullandığımız yapay zekâ uygulamalarının çoğu bu kategoriye girer. Bu sistemler, geçmiş bilgileri veya deneyimleri kısa bir süre için hafızalarında tutarak karar alma süreçlerini iyileştirebilirler. Örneğin, akıllı telefon asistanları (Siri, Google Assistant gibi) veya Tesla'nın otomatik pilot sistemi, geçmiş verileri ve anlık sensör bilgilerini işleyerek görevlerini yerine getirirler.
Zihin Kuramı (Theory of Mind) Yapay Zekâsı: Bu tür yapay zekâ, henüz geliştirilme aşamasında olan, insan psikolojisini, duygularını, düşüncelerini, inançlarını ve niyetlerini anlayabilen sistemleri ifade eder. Böyle bir yapay zekâ, sosyal etkileşimlerde insanlarla daha doğal ve etkili bir şekilde iletişim kurabilir. Ancak bu seviyedeki bir yapay zekâ henüz teorik bir kavramdır.
Kendinin Bilincinde Olan (Self-Aware) Yapay Zekâ: Bu, yapay zekânın en ileri ve tartışmalı aşamasıdır. Kendi varlığının farkında olan, bilinçli, duygusal derinliğe ve öz iradeye sahip makineleri tanımlar. Bilim kurgu eserlerinde sıkça rastlanan bu tür bir yapay zekâ, günümüz teknolojisiyle henüz ulaşılamamış bir hedeftir ve beraberinde derin felsefi ve etik sorular getirmektedir.
Yapay Zekânın Hukuk Alanına İlk Adımları ve Güncel Etkileri
Yapay zekânın hukuk alanındaki potansiyel kullanımı fikri, sanıldığından daha eskiye dayanmaktadır. 17. yüzyılda yaşamış olan filozof ve matematikçi Gottfried Leibniz'in, hukuki argümanları matematiksel bir kesinlikle formülleştirerek hukuku daha iyi ve tutarlı hale getirme çabaları, bu alandaki erken düşünsel temeller olarak kabul edilebilir. Daha modern anlamda ise, 1970'lerden 1990'lara kadar Avrupa'daki çeşitli üniversitelerde, yasal argümanların ve hukuki metinlerin bilgisayarlar tarafından işlenebilir ve modellenebilir biçimde temsil edilmesi üzerine önemli çalışmalar yürütülmüştür. Bu çalışmalar, kural tabanlı uzman sistemlerin ve hukuki karar destek sistemlerinin ilk prototiplerini oluşturmuştur.
Günümüzde ise yapay zekânın hukuk sistemleri üzerindeki etkisi giderek daha somut bir hal almaktadır. Nitekim, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcı John Roberts'ın, yapay zekânın mahkemelerdeki rolüne ilişkin bir soruya verdiği yanıt bu durumu çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır: "Yapay zekâ ile çalışan akıllı makinelerin mahkeme salonlarında gerçekleri bulmaya ve hatta daha tartışmalı bir şekilde yargı kararlarına yardımcı olacağı bir günü öngörebiliyor musunuz?" sorusuna Roberts, "O gün geldi ve bu da yargının iş yapma biçimi üzerinde önemli bir baskı yaratıyor" şeklinde cevap vermiştir. Bu ifade, yapay zekânın artık sadece teorik bir olasılık olmaktan çıkıp, yargı süreçlerini aktif olarak etkileyen bir unsur haline geldiğini göstermektedir.
Yapay zekâ teknolojisinin hızla gelişmesine rağmen, bu alandaki hukuki düzenlemelerin aynı hızla ilerleyemediği gözlemlenmektedir. Bunun temel nedenlerinden biri, teknolojinin yeniliği ve potansiyel etkilerinin tam olarak anlaşılmasının zaman almasıdır. Kanun koyucular, genellikle teknolojinin toplumsal ve hukuki yansımalarını gözlemlemek ve daha bilinçli düzenlemeler yapabilmek için bir bekleme süresini tercih edebilmektedirler. Ancak bu durum, özellikle temel insan hak ve hürriyetlerinin korunması, adil yargılanma hakkı, veri mahremiyeti gibi konularda belirsizliklere ve risklere yol açabilmektedir. Yapay zekânın adalet hizmetlerinde kullanımı, internet hakkı gibi yeni hak kategorilerinin tartışılması, yapay zekâya hukuki kişilik tanınması olasılığı, yeni suç tiplerinin ortaya çıkışı ve mevcut hukuki terimlerin bu yeni teknoloji ışığında yeniden yorumlanması ihtiyacı, hukuk dünyasının gündemindeki önemli başlıklar arasında yer almaktadır. Hukuk devleti anlayışı çerçevesinde, yapay zekânın getirdiği bu yeniliklerin, adaletin temel ilkeleriyle uyumlu bir şekilde yönetilmesi büyük önem taşımaktadır.
Yapay Zekâ Alanında Küresel ve Avrupa Birliği Düzeyindeki Düzenlemeler
Yapay zekâ (YZ) teknolojilerinin baş döndürücü bir hızla gelişmesi ve hayatın her alanına nüfuz etmeye başlaması, beraberinde önemli hukuki ve etik tartışmaları da getirmiştir. Bu teknolojilerin potansiyel faydalarının yanı sıra olası risklerinin de yönetilmesi, ulusal ve uluslararası düzeyde düzenleme çalışmalarını zorunlu kılmıştır. Bu bölümde, yapay zekâ alanındaki küresel iş birlikleri, temel ilkeler ve özellikle Avrupa Birliği'nin bu konudaki öncü düzenleme hamleleri incelenecektir.
Uluslararası İş Birlikleri ve Temel İlkeler
Yapay zekânın sınır tanımayan doğası, uluslararası iş birliğini ve ortak standartların oluşturulmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Bu bağlamda, birçok uluslararası platform ve girişim, YZ'nin sorumlu bir şekilde geliştirilmesi ve kullanılması için çaba göstermektedir.
Yapay Zeka Küresel Ortaklığı (Global Partnership on Artificial Intelligence - GPAI), bu alandaki önemli girişimlerden biridir. 2020 yılında, G7 bünyesinde filizlenen bir fikirle hayata geçirilen GPAI, yapay zekâ konusundaki teori ve pratik arasındaki uçurumu kapatmayı hedeflemektedir. Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) sekreteryasında faaliyet gösteren bu ortaklık, başlangıçta 15 üye ile yola çıkmış olup, bugün Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 29 üyeye ulaşmıştır. GPAI, insan haklarına saygılı, demokratik değerlerle uyumlu ve sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen yapay zekâ uygulamalarını teşvik etmek için çalışmaktadır.
OECD, yapay zekâ alanında bir başka öncü rol üstlenmiştir. 22 Mayıs 2019 tarihinde OECD Konseyi'nde kabul edilen Yapay Zeka İlkeleri, yapay zekâya ilişkin ilk hükümetlerarası standart olma özelliğini taşımaktadır. Bu ilkeler, YZ sistemlerinin insan merkezli, adil, şeffaf, güvenli ve hesap verebilir olmasını amaçlamaktadır. İnovasyonu ve güveni teşvik ederken, insan hakları ve demokratik değerlere uygun bir gelişim hedeflenmektedir. OECD ilkeleri, daha sonra G20 ülkeleri tarafından da benimsenmiş ve 2019 Osaka Zirvesi'nde G20 Yapay Zeka İlkeleri olarak kabul edilmiştir. Bu ilkeler, OECD'nin çalışmalarını temel alarak insan odaklı bir yaklaşımla kamuoyu güvenini artırmayı amaçlamakta olup, bağlayıcı nitelikte değildir.
Yapay zekânın güvenliği konusu, uluslararası gündemin üst sıralarında yer almaktadır. Bu kapsamda, 1-2 Kasım 2023 tarihlerinde İngiltere'nin tarihi Bletchley Park yerleşkesinde düzenlenen Yapay Zeka Güvenliği Zirvesi büyük önem taşımaktadır. Zirve sonucunda, Türkiye dahil 28 ülke tarafından imzalanan Bletchley Deklarasyonu, yapay zekânın potansiyel risklerinin tanımlanması, anlaşılması ve kolektif olarak yönetilmesi yönündeki uluslararası kararlılığı ortaya koymuştur. Deklarasyon, özellikle sınır ötesi yapay zekâ modellerinin güvenlik risklerine odaklanarak uluslararası iş birliğinin altını çizmiştir.
Birleşmiş Milletler (BM) de yapay zekâ konusundaki gelişmeleri yakından takip etmektedir. BM Güvenlik Konseyi, 18 Temmuz 2023'te yapay zekâ ve üretken yapay zekâ konulu ilk resmi toplantısını gerçekleştirmiştir. BM Genel Sekreteri António Guterres, bu toplantıda yaptığı konuşmada, yapay zekânın sunduğu fırsatların yanı sıra barış ve güvenliğe yönelik potansiyel tehditlerine de dikkat çekmiş, "sosyal, dijital ve ekonomik uçurumlar arasında köprü kuran bir yapay zeka için birlikte çalışma" çağrısında bulunmuştur.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) da yapay zekâ yönetişimi konusunda aktif rol oynamaktadır. Haziran 2023'te başlatılan Dünya Ekonomik Forumu Yapay Zeka Yönetişim İttifakı, endüstri liderlerini, hükümetleri, akademik kurumları ve sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirerek YZ sistemlerinin sorumlu tasarımı, geliştirilmesi ve dağıtımı için rehberlik sağlamayı amaçlamaktadır. 250'den fazla üyesi bulunan bu ittifak, yapay zekânın etik ve güvenli bir şekilde ilerlemesi için küresel bir diyalog platformu sunmaktadır.
Avrupa Birliği'nin Kapsamlı Yapay Zekâ Düzenleme Hamlesi
Avrupa Birliği (AB), yapay zekâ teknolojilerini düzenleme konusunda dünyada öncü bir rol üstlenerek kapsamlı bir yasal çerçeve oluşturma yolunda önemli adımlar atmıştır. AB'nin bu alandaki yaklaşımı, temel hakları koruma, güvenliği sağlama ve inovasyonu teşvik etme dengesine dayanmaktadır.
Bu sürecin önemli bir adımı, Nisan 2019'da Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan "Güvenilir Yapay Zeka İçin Etik İlkeler Kılavuzu" olmuştur. Bu kılavuz, güvenilir bir yapay zekâ ekosistemi için yedi temel ilke belirlemiştir:
- İnsan unsuru ve gözetimi: YZ sistemleri insan özerkliğini desteklemeli ve insan denetimine tabi olmalıdır.
- Teknik sağlamlık ve güvenlik: YZ sistemleri dayanıklı, güvenilir olmalı ve öngörülemeyen zararlara karşı dirençli olmalıdır.
- Gizlilik ve veri yönetişimi: Veri gizliliği korunmalı, veri kalitesi sağlanmalı ve erişim kontrol altında tutulmalıdır.
- Şeffaflık: YZ sistemlerinin yetenekleri, sınırlamaları ve karar alma süreçleri anlaşılır olmalıdır.
- Çeşitlilik, ayrımcılık yapmama ve adalet: YZ sistemleri tüm bireyler için adil olmalı, önyargılardan kaçınmalı ve erişilebilirlik sağlanmalıdır.
- Toplumsal ve çevresel fayda: YZ sistemleri sürdürülebilirliği ve ekolojik sorumluluğu gözeterek toplumsal refaha katkıda bulunmalıdır.
- Hesap verebilirlik: YZ sistemlerinin ve sonuçlarının sorumluluğunu üstlenecek mekanizmalar kurulmalıdır.
Bu etik ilkelerin ardından AB, daha somut yasal düzenlemelere yönelmiştir. Şubat 2020'de Komisyon tarafından yayımlanan "Yapay Zeka, Nesnelerin İnterneti ve Robot Teknolojilerinin Güvenlik ve Sorumluluk Etkileri Üzerine Komisyon Raporu", mevcut sorumluluk ve güvenlik yasalarının YZ için yetersiz kaldığı alanları tespit etmiş ve bu boşlukların doldurulmasının önemini vurgulamıştır.
AB'nin bu alandaki en önemli ve çığır açıcı adımı ise Avrupa Komisyonu tarafından 21 Nisan 2021'de tasarı olarak yayımlanan ve kamuoyunda "AB Yapay Zeka Yasası" (The EU AI Act) olarak bilinen düzenlemedir. Uzun ve detaylı müzakerelerin ardından Avrupa Komisyonu, Parlamentosu ve Konseyi, 8 Aralık 2023'te Yasa üzerinde politik uzlaşmaya varmıştır. Bu yasa, dünyada yapay zekâya ilişkin ilk kapsamlı yasal düzenleme olma özelliğini taşımaktadır ve Resmi Gazete’de yayımlanmasından 20 gün sonra yürürlüğe girmesi planlanmaktadır.
AB Yapay Zeka Yasası, temel olarak risk temelli bir yaklaşım benimsemektedir. YZ sistemlerini, kullanıcılar ve toplum için oluşturdukları riske göre dört ana kategoriye ayırmaktadır:
- Kabul Edilemez Risk: Temel haklara tehdit oluşturan (örneğin, sosyal puanlama sistemleri, bilinçaltı manipülasyon teknikleri) YZ sistemleri yasaklanacaktır.
- Yüksek Risk: Güvenlik açısından kritik altyapılarda, eğitimde, istihdamda, temel özel ve kamu hizmetlerinde, kolluk kuvvetlerinde, göç ve sınır kontrolünde, adalet ve demokratik süreçlerde kullanılan YZ sistemleri bu kategoriye girer. Bu sistemler, piyasaya sürülmeden önce sıkı uygunluk değerlendirmelerine tabi tutulacak, veri kalitesi, şeffaflık, insan gözetimi ve siber güvenlik gibi konularda katı yükümlülüklere uymak zorunda kalacaktır.
- Sınırlı Risk: Chatbotlar gibi, kullanıcıların bir YZ sistemiyle etkileşimde bulunduğunun farkında olmasını gerektiren şeffaflık yükümlülüklerine tabi sistemlerdir.
- Minimal Risk: Video oyunları veya spam filtreleri gibi çok az risk taşıyan veya hiç risk taşımayan YZ sistemleri için herhangi bir ek yasal yükümlülük getirilmemektedir.
Bu yasanın temel amacı, AB içinde güvenli, etik ve insan odaklı bir yapay zekâ ekosistemi oluşturmak, temel hakları ve güvenliği korurken aynı zamanda inovasyonu ve YZ'nin faydalı uygulamalarını teşvik etmektir. Yasa, sağlık, ulaşım, üretim ve enerji gibi kritik sektörlerde YZ'nin güvenli ve faydalı kullanımını desteklemeyi hedeflemektedir. AB Yapay Zeka Yasası'nın, küresel ölçekte yapay zekâ düzenlemeleri için bir referans noktası olması ve "Brüksel Etkisi" olarak adlandırılan bir şekilde diğer ülkelerin de benzer yaklaşımlar benimsemesine yol açması beklenmektedir. AB ayrıca, politika diyaloğunu geliştirmek amacıyla Avrupa Yapay Zeka İttifakı'nı kurmuş ve bu platform aracılığıyla paydaşların görüşlerini alarak düzenleme süreçlerini şekillendirmeye çalışmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri'nde Yapay Zekâ Stratejileri ve Uygulamaları
Yapay zekâ (YZ) teknolojilerinin hızla gelişimi, küresel ölçekte ülkeleri bu alanda stratejik adımlar atmaya yöneltirken, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) de bu yarışta öncü bir rol üstlenmektedir. ABD'nin yapay zekâya yaklaşımı, inovasyonu teşvik etme, ulusal güvenliği sağlama, etik değerleri koruma ve kamu güvenini tesis etme eksenlerinde şekillenmektedir. Bu kapsamda hem federal düzeyde politikalar geliştirilmekte hem de teknoloji sektörünün öncü firmalarıyla iş birliği içinde gönüllü sorumluluk mekanizmaları oluşturulmaktadır. Bu bölümde, ABD'nin yapay zekâ alanındaki stratejileri, önemli başkanlık kararları, düzenleyici kılavuzlar ve teknoloji devlerinin bu süreçteki rolü detaylı bir şekilde incelenecektir.
Federal Düzeyde Yapay Zekâ Politikaları ve Kılavuzları
Amerika Birleşik Devletleri'nde yapay zekâ konusundaki federal stratejinin temelleri, teknolojinin potansiyelini en üst düzeye çıkarırken olası riskleri yönetme anlayışına dayanmaktadır. Bu doğrultuda atılan en önemli adımlardan biri, 11 Şubat 2019 tarihinde yayımlanan 13859 Sayılı Başkanlık Kararı olmuştur. "Yapay Zekâda Amerikan Liderliğini Sürdürmek" başlığını taşıyan bu karar, ABD'nin yapay zekâ araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerindeki lider konumunu pekiştirmeyi amaçlamıştır. Karar, sadece teknolojik üstünlüğü değil, aynı zamanda yapay zekâ geliştirme ve kullanım süreçlerinde halkın güvenini artırma ve kişisel özgürlükler ile Amerikan değerlerini koruma gerekliliğini güçlü bir şekilde vurgulamıştır. Bu kapsamda, Yönetim ve Bütçe Ofisi'ne (OMB), yapay zekâ gelişiminin önündeki bürokratik engelleri azaltma ve Federal kurumlara politika geliştirme süreçlerinde rehberlik edecek bir memorandum hazırlama görevi verilmiştir. Bu direktif, ABD'nin YZ alanındaki vizyonunu ve bu vizyona ulaşmak için izlenecek yol haritasını belirlemede kritik bir rol oynamıştır.
Bu direktifin bir sonucu olarak, Yönetim ve Bütçe Ofisi (OMB) tarafından 17 Kasım 2020 tarihinde "Yapay Zeka Uygulamalarının Düzenlenmesine İlişkin Kılavuz" yayımlanmıştır. Bu kılavuz, federal kurumların yapay zekâ uygulamalarını geliştirirken ve düzenlerken dikkate almaları gereken temel ilkeleri ortaya koymaktadır. Bu ilkeler arasında;
- Kamu güveni ve katılımının sağlanması: YZ sistemlerinin geliştirilmesi ve uygulanmasında şeffaflık ve halkın sürece dahil edilmesi.
- Bilimsel dürüstlük ve bilgi kalitesi: YZ sistemlerinin dayandığı verilerin ve algoritmaların güvenilirliği.
- Risk değerlendirmesi ve yönetimi: Potansiyel risklerin proaktif bir şekilde belirlenerek azaltılması.
- Fayda-maliyet analizi: YZ uygulamalarının toplumsal ve ekonomik faydalarının, olası maliyet ve risklerle dengelenmesi.
- Esneklik ve performansa dayalı yaklaşım: Teknolojik gelişime uyum sağlayabilen, katı kurallar yerine hedeflere odaklanan düzenlemeler.
- Adalet ve ayrımcılık yapmama: YZ sistemlerinin önyargısız çalışmasının ve adil sonuçlar üretmesinin temin edilmesi.
- Şeffaflık ve açıklanabilirlik: YZ sistemlerinin karar alma süreçlerinin anlaşılabilir olması.
- Emniyet ve güvenlik: YZ sistemlerinin kötüye kullanıma ve siber saldırılara karşı dirençli olması.
- Kurumlar arası koordinasyon: Federal kurumlar arasında YZ politikaları konusunda uyum ve iş birliğinin sağlanması. Bu kılavuz, ABD'nin YZ düzenlemelerine yaklaşımında yenilikçiliği engellemeden sorumlu bir çerçeve oluşturma çabasını yansıtmaktadır.
Yapay zekâ teknolojisinin evrimi devam ettikçe, ABD yönetiminin bu alandaki politikaları da güncellenmektedir. Bu bağlamda, 30 Ekim 2023 tarihinde yayımlanan "Güvenli, Emniyetli ve Güvenilir Yapay Zeka Hakkında Başkanlık Kararı" büyük önem taşımaktadır. Bu karar, özellikle üretken yapay zekâ gibi yeni nesil teknolojilerin ortaya çıkardığı fırsat ve riskleri göz önünde bulundurarak, yapay zekâ güvenliği ve emniyeti için yeni standartlar getirmeyi hedeflemektedir. Karar, geliştiricilerin en güçlü YZ sistemlerini hükümetle paylaşmalarını, güvenlik testleri yapmalarını ve bu testlerin sonuçlarını raporlamalarını zorunlu kılmaktadır. Ayrıca, YZ tarafından üretilen içeriklerin tespit edilmesine yönelik standartlar geliştirilmesi ve YZ'nin biyolojik silah geliştirme gibi kötü niyetli kullanımlarına karşı önlemler alınması gibi kritik konulara da değinmektedir. Bu karar, ABD'nin YZ alanında sadece liderliği değil, aynı zamanda sorumlu ve etik bir gelişimi de önceliklendirdiğini göstermektedir.
Teknoloji Sektörünün Gönüllü Sorumluluk Adımları
Federal düzeydeki politika ve düzenlemelerin yanı sıra, ABD'nin yapay zekâ stratejisinde teknoloji sektörünün rolü ve katılımı da büyük bir yer tutmaktadır. Yapay zekâ teknolojilerinin büyük bir kısmının özel sektör firmaları tarafından geliştirildiği göz önüne alındığında, bu firmaların sorumlu geliştirme pratiklerini benimsemesi kritik öneme sahiptir. Bu anlayışla Beyaz Saray, önde gelen teknoloji şirketleriyle diyalog kurarak gönüllü taahhütler alınmasını teşvik etmiştir.
21 Temmuz 2023 tarihinde, aralarında Open AI, Amazon, Anthropic, Google, Inflection AI, Meta ve Microsoft gibi sektör devlerinin bulunduğu yedi şirket, yapay zekânın güvenli, emniyetli ve şeffaf bir şekilde geliştirilmesi yönünde bir dizi gönüllü taahhütte bulunmuştur. Bu taahhütler üç temel prensibe dayanmaktadır: güvenlik, emniyet ve güven. Şirketler, ürünlerini piyasaya sürmeden önce kapsamlı güvenlik testlerinden geçirmeyi, siber güvenlik ve içeriden gelebilecek tehditlere karşı sistemlerini korumayı, yapay zekâ tarafından üretilen içerikleri belirginleştirmek için (örneğin, filigranlama yoluyla) teknik mekanizmalar geliştirmeyi ve yapay zekânın toplumsal riskleri (önyargı, ayrımcılık, gizlilik ihlalleri gibi) hakkında düzenli raporlama yapmayı kabul etmişlerdir.
Bu ilk grup taahhütlerin ardından, 12 Eylül 2023'te Adobe, Cohere, IBM, Nvidia, Palantir, Salesforce, Scale AI ve Stability AI gibi sekiz önemli teknoloji şirketi daha benzer taahhütlerde bulunarak bu girişime katılmıştır. Bu geniş katılımlı gönüllü adımlar, yapay zekâ alanında öz-düzenleme mekanizmalarının ve kamu-özel sektör iş birliğinin önemini ortaya koymaktadır. Bu taahhütler, yasal düzenlemelerin oluşturulması ve uygulanması zaman alabileceğinden, bu süreçte bir köprü görevi görerek teknolojinin sorumlu bir şekilde ilerlemesine katkı sağlamaktadır. Ayrıca, bu gönüllü adımlar, gelecekteki potansiyel yasal düzenlemeler için bir zemin hazırlamakta ve sektörün beklentilerini şekillendirmektedir.
ABD'nin yapay zekâ stratejisi, hem federal hükümetin yönlendirici ve düzenleyici rolünü hem de teknoloji sektörünün proaktif sorumluluk üstlenmesini içeren çok katmanlı bir yaklaşımdır. Başkanlık kararları ve OMB kılavuzları gibi resmi belgeler, ulusal öncelikleri ve temel ilkeleri belirlerken, teknoloji şirketlerinin gönüllü taahhütleri ise bu ilkelerin pratikte uygulanmasına yönelik önemli adımlar olarak öne çıkmaktadır. Bu dinamik ve evrilen yaklaşım, ABD'nin yapay zekâ çağında hem inovasyon liderliğini sürdürmesini hem de bu güçlü teknolojinin insan hakları, etik değerler ve toplumsal fayda doğrultusunda geliştirilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu çabalar, yapay zekânın hukuki uyuşmazlık çözümü de dahil olmak üzere hayatın her alanında güvenli ve adil bir şekilde kullanılmasının temelini oluşturmaktadır.
Türkiye'de Yapay Zekâ Destekli Hukuki Çözümler ve Uyuşmazlık Çözümü Yetkinlikleri
Yapay zekânın hukuk alanındaki küresel yükselişi, Türkiye'de de yankı bulmakta ve yerel hukuk teknolojilerinin gelişimini hızlandırmaktadır. Uluslararası düzeyde belirlenen etik ilkeler ve yasal çerçeveler ışığında, Türkiye'deki hukuk profesyonelleri ve teknoloji geliştiricileri, yapay zekânın adalet sistemine entegrasyonu için yenilikçi çözümler üretmeye ve bu alandaki yetkinlikleri artırmaya odaklanmaktadır. Bu bölümde, Türkiye'deki pratik yapay zekâ uygulamalarından biri olan Kılavuz – Hukuk Yapay Zeka Asistanı ve hukukçuların bu yeni döneme adaptasyonunu sağlayacak eğitim fırsatları ele alınacaktır.
Yerel Hukuk Teknolojileri: Kılavuz Yapay Zekâ Asistanı Örneği
Türkiye'nin özgün hukuk sistemine ve mevzuatına uygun olarak geliştirilen yapay zekâ araçları, hukukçuların iş akışlarını optimize etme ve karar alma süreçlerini destekleme potansiyeli taşımaktadır. Bu alandaki dikkat çekici örneklerden biri, Kılavuz – Hukuk Yapay Zeka Asistanı’dır. Bu platform, özellikle Türk hukuk mevzuatı ve Yargıtay ile Danıştay gibi yüksek mahkeme içtihatları ile eğitilmiş olmasıyla öne çıkar. Bu özelleştirilmiş eğitim, genel amaçlı yapay zekâ modellerinin aksine, Kılavuz'un hukuki sorgulara daha doğru, bağlama uygun ve güvenilir yanıtlar vermesini sağlar; hayali veya ilgisiz kararlara atıf yapma riskini minimize eder.
Kılavuz Yapay Zekâ Asistanı'nın temel yetenekleri üç ana modülde toplanabilir:
Yapay Zekaya Sor: Bu modül, Kılavuz asistanının en dinamik özelliklerinden biridir. Kullanıcılar, karmaşık hukuki sorularını doğal bir dille bu platforma yöneltebilirler. Asistan, sorulan soru veya anlatılan olay özelinde mevzuat araştırması yapabilir, Yargıtay ve Danıştay içtihatlarını tarayabilir, olay analizi gerçekleştirebilir ve hatta olası hukuki stratejiler hakkında öneriler sunabilir. Ayrıca, belge incelemesi ve farklı diller arasında hukuki metin tercümesi gibi işlevler de sunarak avukatların ve hukuk danışmanlarının zamandan tasarruf etmesine yardımcı olur. Bu özellik, özellikle ön araştırma ve dava hazırlık süreçlerinde önemli bir verimlilik artışı sağlar.
Belge Oluşturma: Hukuk pratiğinin vazgeçilmez bir parçası olan dilekçe ve hukuki metin hazırlama süreçleri, Kılavuz'un "Belge Oluşturma" özelliği ile önemli ölçüde kolaylaşmaktadır. Kullanıcılar, sisteme bir iddianame yükleyerek buna karşılık bir savunma dilekçesi taslağı oluşturulmasını talep edebilir veya gerekçeli bir mahkeme kararına dayanarak temyiz ya da istinaf dilekçesi hazırlatabilirler. Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, ihtarname, tutanak gibi çeşitli hukuki metinlerin ön taslakları bu modül aracılığıyla hızlıca üretilebilir. Oluşturulan metinler, kullanıcıların ekleyeceği yeni komutlar ve detaylarla daha da kişiselleştirilip revize edilebilir. Bu, özellikle rutin ve zaman alıcı belge hazırlama işlerinde hukuk profesyonellerine değerli bir zaman kazandırır.
Karar Arama Modülü: Hukukçular için emsal karar araştırması, davaların seyrini etkileyen kritik bir süreçtir. Kılavuz'un "Karar Arama Modülü," kullanıcıların Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına hızlı ve etkin bir şekilde ulaşmasını sağlar. Özellikle "Gelişmiş Arama" seçeneği, yapay zekâ destekli özel algoritmalar kullanarak sadece anahtar kelime eşleşmelerinin ötesine geçer. Kararın içeriğini ve bağlamını analiz ederek, aranan konuyla en alakalı sonuçları listeler. Kullanıcılar, tek bir tıklama ile "Karar Özeti"ne ulaşarak, uzun kararları incelemeden önce hızlı bir ön değerlendirme yapabilir ve araştırma süreçlerini önemli ölçüde kısaltabilirler.
Kılavuz gibi yerel hukuk teknolojileri, birer araştırma aracı olmanın ötesinde, hukukçular için birer karar destek sistemi işlevi görmekte; mevzuat ve içtihat analizini hızlandırarak, profesyonel metin üretimini kolaylaştırmaktadır.
Yapay Zekâ ve Uyuşmazlık Çözümü Alanında Eğitim Fırsatları
Yapay zekâ teknolojilerinin hukuk alanına entegrasyonu, sadece teknolojik araçların geliştirilmesiyle sınırlı kalmamalıdır. Hukuk profesyonellerinin bu yeni teknolojileri etkin bir şekilde kullanabilmeleri, potansiyel faydalarını maksimize edebilmeleri ve olası riskleri yönetebilmeleri için gerekli bilgi ve becerilerle donatılmaları büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, yapay zekâ ve uyuşmazlık çözümü odaklı eğitim programları kritik bir rol oynamaktadır.
Bu alanda sunulan eğitimlerden biri olan Yapay Zeka Destekli Uyuşmazlık Çözümü Eğitimi, hukukçuların ve uyuşmazlık çözüm uzmanlarının geleceğin hukuk pratiğine hazırlanmalarına yardımcı olmayı amaçlar. Bu tür eğitim programları genellikle şu konuları kapsar:
- Ticari ve hukuki uyuşmazlıkların çözümünde yapay zekâ tabanlı araçların kullanımı.
- Yapay zekâ teknolojilerinin arabuluculuk, uzlaştırma ve tahkim gibi alternatif uyuşmazlık çözüm (ADR) yöntemlerine entegrasyonu.
- Taraflar arasındaki anlaşmazlıkların otomatikleştirilmiş sistemler ve veri analizi yoluyla daha hızlı, verimli ve objektif bir şekilde çözülmesini sağlayabilecek yeni nesil teknolojiler.
- Yapay zekâ destekli çözüm süreçlerinin beraberinde getirdiği hukuki sorumluluk, etik ilkeler ve veri gizliliği gibi önemli boyutlar.
Bu eğitimler, katılımcılara uyuşmazlık çözüm süreçlerinde yapay zekâyı verimli bir şekilde nasıl entegre edeceklerini öğretmeyi ve hukuk alanında yaşanması beklenen köklü dönüşüme dair bir vizyon sunmayı hedefler. Katılımcılar, program sonunda genellikle bir katılım sertifikası alırlar. Örneğin, bahsi geçen eğitim programının telif hakkı bilgisi Copyright © 2025 Akadem Eğitim Hizmeleri olarak belirtilmiştir. Bu tür eğitimler, hukukçuların yapay zekâ okuryazarlığını artırarak, teknolojiyle barışık ve geleceğe hazır bir meslek pratiği geliştirmelerine olanak tanır. Hukuk ve uyuşmazlık çözümü konularında temel bilgiye sahip olmak, bu eğitimlerden alınacak verimi artırsa da, genellikle herhangi bir katı ön koşul bulunmamaktadır.
Yapay zekânın hukuk sistemlerine entegrasyonu, küresel düzeyde olduğu gibi Türkiye'de de dinamik bir süreçtir. Kılavuz gibi yerel uygulamaların geliştirilmesi ve yapay zekâ odaklı eğitim programlarının yaygınlaşması, bu dönüşümün önemli ayaklarını oluşturmaktadır. Hukuk profesyonellerinin bu yenilikleri benimsemesi ve adaptasyon sağlaması, adaletin daha erişilebilir, verimli ve etkili bir şekilde tecelli etmesine katkıda bulunacaktır. Yapay zekâ, insan yargısının ve hukuki uzmanlığın yerini almak yerine, onu destekleyen, güçlendiren ve hukuki süreçleri daha verimli hale getiren bir araç olarak konumlandığında, hukuk sistemleri için muazzam bir potansiyel sunmaktadır. Bu teknolojilerin etik kurallar, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri çerçevesinde geliştirilmesi ve uygulanması, geleceğin adalet sisteminin temelini oluşturacaktır.