
Hayvan Sahibinin Hukuki Sorumluluğu
Bir evcil hayvan sahibi olmak büyük bir mutluluk kaynağı olsa da, beraberinde önemli hukuki sorumluluklar da getirir. Hayvanınızın bir başkasına veya malına vereceği zararlardan, kusurunuz olmasa bile sorumlu tutulabileceğinizi biliyor muydunuz? Türk Borçlar Kanunu ve Türk Ceza Kanunu, hayvan bulunduran kişilere hem tazminat yükümlülüğü hem de cezai yaptırımlar öngörmektedir. Bu yazıda, hayvan sahiplerinin hukuki ve cezai sorumluluklarının tüm detaylarını, kanun maddeleri ve güncel Yargıtay kararları ışığında inceliyoruz.
Hayvan Bulunduranın Sorumluluğunun Hukuki Dayanağı ve Niteliği
Türk hukuk sisteminde, bir bireyin eylemlerinden doğan zararlardan sorumlu tutulması genel olarak kusur ilkesine dayanır. Ancak kanun koyucu, bazı özel durumlar için bu genel kuraldan ayrılarak, kişinin kusuru olmasa dahi sorumlu tutulabileceği istisnai haller düzenlemiştir. Hayvanların sebep olduğu zararlar, tam olarak bu istisnai kapsama girmektedir. Bir hayvanın, doğası gereği öngörülemeyen ve ani tepkiler verebilen bir varlık olması, onun bakım ve yönetimini üstlenen kişiye daha ağır bir sorumluluk yüklenmesini gerektirmiştir. Bu sorumluluğun temel hukuki çerçevesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ile çizilmiştir. Kanun, hayvan bulunduranın sorumluluğunu, bir "kusursuz sorumluluk" türü olarak düzenleyerek, zarar görenin korunmasını öncelikli hedef olarak belirlemiştir.
Bu düzenlemenin temel mantığı, hayvanın varlığından menfaat elde eden, onu kontrol altında tutan ve yöneten kişinin, hayvanın yaratabileceği potansiyel riskleri de üstlenmesi gerektiği düşüncesine dayanır. Dolayısıyla, bir hayvanın üçüncü bir kişiye veya onun malvarlığına zarar vermesi durumunda, hayvan bulunduranın "benim bir kusurum yoktu" savunması, tek başına sorumluluktan kurtulmak için yeterli olmayacaktır. Kanun, bu noktada ispat yükünü tersine çevirerek, hayvan bulunduranın üzerine ağır bir özen yükümlülüğü yüklemiştir.
Kusursuz Sorumluluk İlkesi: Özen Sorumluluğu
Hayvan bulunduranın sorumluluğunun en temel özelliği, bir kusursuz sorumluluk hali olmasıdır. Hukuk doktrininde bu sorumluluk türü, "özen sorumluluğu" olarak da adlandırılmaktadır. Bu kavramsallaştırma, sorumluluğun niteliğini anlamak açısından kritik öneme sahiptir. Kusursuz sorumluluk, zararın meydana gelmesinde sorumlu tutulan kişinin iradesi, ihmali veya kastının aranmadığı anlamına gelir. Zarar ile hayvanın eylemi arasında bir illiyet (nedensellik) bağının varlığı, sorumluluğun doğması için yeterlidir.
Bu ilkenin yasal dayanağı, Türk Borçlar Kanunu'nun 67. maddesidir. İlgili madde şu şekildedir:
"Bir hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişi, hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlüdür."
Maddenin lafzı oldukça açık ve nettir. Hayvanın bir zarara yol açması durumunda, kanun bir karine olarak hayvan bulunduranı sorumlu kabul eder. Ancak TBK m. 67, bu sorumluluğu mutlak ve sınırsız bir sorumluluk olarak düzenlememiştir. Maddenin devamında, hayvan bulunduranın bu sorumluluktan nasıl kurtulabileceği de belirtilmiştir. Bu kurtuluş imkânı, sorumluluğun "tehlike sorumluluğu" gibi daha ağır türlerden ayrılarak "özen sorumluluğu" olarak nitelendirilmesinin sebebidir. Hayvan bulunduran, hayvanın bakım, gözetim ve yönetiminde zararın doğmasını engellemek için gerekli tüm özeni gösterdiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilir. Bu durum, bir sonraki bölümde detaylıca incelenecektir. Ancak bu aşamada bilinmesi gereken, zararın meydana gelmiş olmasının, tek başına hayvan bulunduranın özensiz davrandığına dair bir karine teşkil ettiğidir.
Sorumlu Kişi: 'Hayvan Bulunduran' Kavramı
Kanun, sorumluluğu tanımlarken "hayvan sahibi" veya "maliki" gibi daha dar bir ifade yerine, bilinçli olarak "hayvan bulunduran" gibi daha geniş ve kapsayıcı bir kavramı tercih etmiştir. Bu tercih, sorumluluğun kapsamını önemli ölçüde genişletmektedir. "Hayvan bulunduran", hayvan üzerinde fiili hakimiyeti bulunan ve onun bakım ve yönetimini üstlenen kişidir. Bu sıfat için hayvanın mülkiyetine sahip olmak bir zorunluluk değildir.
Bu kapsamda "hayvan bulunduran" olarak kabul edilebilecek kişiler şunlardır:
- Hayvanın Maliki: Hayvanın yasal sahibi, en doğal sorumlu kişidir.
- Geçici Bakıcılar: Bir arkadaşına ait köpeği hafta sonu için evine alan kişi, o süre zarfında hayvanın vereceği zararlardan "hayvan bulunduran" sıfatıyla sorumlu olur. Pet otelleri, veteriner klinikleri veya hayvan bakıcıları da bu kapsama girer.
- İntifa Hakkı Sahibi veya Kiracı: Hayvan üzerinde intifa hakkı gibi sınırlı bir ayni hakka sahip olan veya hayvanı kiralayan kişiler de sorumlu tutulur.
- Tüzel Kişiler: Bir şirketin güvenlik amacıyla kullandığı bekçi köpeğinin verdiği zararlardan, o şirket "hayvan bulunduran" sıfatıyla sorumlu olur.
Buradaki kritik ölçüt, zarar anında hayvan üzerinde fiili hakimiyet ve yönetim gücünü kimin elinde bulundurduğudur. Yargıtay kararlarında da istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere, sorumluluk hukuki mülkiyete değil, hayvanın bakımını ve idaresini fiilen üstlenmiş olma durumuna bağlanmıştır. Bu geniş yorum, zarar görenin bir muhatap bulmasını kolaylaştırmakta ve hayvan üzerinde kontrolü olan herkesi azami derecede dikkatli ve tedbirli davranmaya teşvik etmektedir.
Hukuki Sorumluluktan Kurtulma ve Özel Durumlar
Hayvan bulunduranın sorumluluğunun "kusursuz sorumluluk" ilkesine dayandığını belirtmiştik. Bu ilke, hayvan sahibinin veya bulunduranın, zararın ortaya çıkmasında herhangi bir kusuru olmasa dahi sorumlu tutulacağı anlamına gelir. Ancak hukuk sistemi, bu katı sorumluluk ilkesine bazı istisnalar getirerek hakkaniyeti sağlamayı amaçlamıştır. Hayvan bulunduran, kanunun aradığı belirli şartları ispatlayabildiği takdirde bu ağır sorumluluktan kurtulabilir. Ayrıca, zararın meydana gelmesinde üçüncü kişilerin etkisinin olduğu durumlarda da özel hükümler devreye girmektedir.
Kurtuluş Kanıtı Getirme Yükümlülüğü
Hayvan bulunduranın hukuki sorumluluktan kurtulmasının temel yolu, kurtuluş kanıtı sunmaktır. Bu imkân, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 67. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Maddeye göre, hayvan bulunduran, sorumluluktan kurtulabilmek için iki temel durumu ispatlamak zorundadır:
- Zararın doğmasını engellemek için hayvanın bakımı, denetimi ve yönetiminde gerekli olan tüm özeni gösterdiğini ispat etmelidir.
- Veya bu özen gösterilmiş olsaydı dahi zararın yine de meydana geleceğini, yani zararın kaçınılmaz olduğunu ispat etmelidir.
Burada en kritik nokta, ispat yükünün tamamen hayvan bulunduranda olmasıdır. Zarara uğrayan kişinin, hayvan sahibinin kusurlu veya ihmalkâr davrandığını kanıtlaması gerekmez. Aksine, hayvan bulunduran kendi kusursuzluğunu ve aldığı tüm tedbirleri somut delillerle mahkemeye sunmakla yükümlüdür.
Peki, "gerekli özen" ne anlama gelmektedir? Bu kavram, her somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilir. Yargıtay kararlarında da vurgulandığı üzere, özen yükümlülüğünün kapsamı belirlenirken şu gibi faktörler dikkate alınır:
- Hayvanın cinsi, türü ve karakteri: Tehlike arz etme potansiyeli yüksek bir köpek ile uysal bir kedinin denetimi için alınması gereken tedbirler aynı değildir.
- Hayvanın bulunduğu ortam: Kalabalık bir parkta gezdirilen bir köpeğin ağızlıksız ve tasmasız olması özen yükümlülüğünün ihlali sayılırken, güvenli çitlerle çevrili özel bir mülkte bu durum farklı değerlendirilebilir.
- Hayvan sahibinin aldığı somut önlemler: Hayvanın düzenli veteriner kontrollerinin yapılması, eğitimlerinin aldırılması, tehlikeli olabilecek durumlarda fiziksel engeller (tasma, ağızlık, kapalı alan) kullanılması gibi tedbirler özen yükümlülüğü kapsamında değerlendirilir.
Örneğin, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2015/272 E., 2015/18395 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi, mahkemeler kurtuluş kanıtını değerlendirirken soyut beyanları yeterli görmemekte, hayvan sahibinin zararı önlemek için objektif olarak ne gibi adımlar attığını detaylı bir şekilde incelemektedir. Dolayısıyla, "ben dikkatliydim" demek yeterli olmayacak, bu dikkat ve özenin somut delillerle desteklenmesi gerekecektir.
Üçüncü Kişilerin Etkisi ve Rücu Hakkı
Bazı durumlarda zarar, doğrudan hayvanın içgüdüsel bir hareketinden değil, bir üçüncü kişinin veya bu kişiye ait başka bir hayvanın müdahalesi sonucu meydana gelebilir. Örneğin, yolda sakince yürüyen bir köpeğin bir kişi tarafından kışkırtılması veya bir aracın köpeğe çarpması sonucu paniğe kapılarak bir başkasını ısırması gibi durumlar bu kapsama girer.
İşte bu gibi durumlar için Türk Borçlar Kanunu'nun 68. maddesi özel bir düzenleme getirmiştir. Bu maddeye göre, hayvan bir başkası veya ona ait bir hayvan tarafından ürkütülmüş ve bu sebeple bir zarara yol açmışsa, hayvan bulunduranın bu kişilere karşı rücu hakkı saklıdır.
Rücu hakkı, hayvan bulunduranın, zarar gören mağdura ödediği tazminatı, zararın asıl müsebbibi olan üçüncü kişiden talep etme hakkıdır. Hukuk sistemi burada öncelikle mağdurun hakkını korumayı hedefler. Mağdur, doğrudan hayvan bulundurana başvurarak zararının tazminini isteyebilir. Hayvan bulunduran bu tazminatı ödedikten sonra, zarara sebep olan kışkırtıcı eylemi gerçekleştiren üçüncü kişiye dönerek ödediği miktarı ondan geri alabilir.
Bu noktada, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 2007/8458 E., 2007/13024 K. sayılı kararında yapılan önemli bir ayrıma dikkat çekmek gerekir. Eğer zarar, hayvanın kendi içgüdüsüyle değil de, doğrudan hayvanı yöneten kişinin bir fiili (örneğin "saldır" komutu vermesi) sonucu oluşmuşsa, bu durum TBK m. 67'deki kusursuz sorumluluk kapsamından çıkar ve genel haksız fiil hükümlerine (kusur sorumluluğu) tabi olur. Ancak zarar, üçüncü bir kişinin kışkırtmasıyla meydana gelmişse, hayvan bulunduranın sorumluluğu devam etmekle birlikte, bu kişiye rücu etme imkânı doğar. Bu düzenleme, sorumluluk zincirinde adaleti sağlamak ve asıl kusurlu olan kişinin zararın sonuçlarından tamamen kurtulmasını engellemek amacını taşır.
Hayvan Bulunduranın Cezai Sorumluluğu
Hayvan bulunduranın sorumluluğu, yalnızca hayvanın neden olduğu maddi ve manevi zararların tazmini ile sınırlı değildir. Hayvan sahibinin veya bulunduranın belirli eylem ve ihmalleri, Türk Ceza Hukuku kapsamında suç teşkil edebilir ve bu durum, tazminat sorumluluğuna ek olarak cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalınmasına yol açabilir. Bu sorumluluğun temelini, kamunun güvenliğini ve bireylerin vücut bütünlüğünü koruma amacı oluşturur. Hukuki sorumluluk özel hukuk alanında bir zararın giderilmesini hedeflerken, cezai sorumluluk kamu düzenini bozan bir eylemin cezalandırılmasını amaçlar.
Hayvanı Tehlike Yaratacak Şekilde Serbest Bırakma Suçu
Hayvan bulunduranların cezai sorumluluğunu düzenleyen temel kanun, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK)'dur. Kanun'un "Genel Tehlike Yaratan Suçlar" bölümünde yer alan 177. maddesi, konuyu doğrudan ele alan en önemli düzenlemedir.
TCK Madde 177 şu şekildedir:
"Gözetimi altında bulunan hayvanı başkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde serbest bırakan veya bunların kontrol altına alınmasında ihmal gösteren kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır."
Bu madde, bir "tehlike suçu" olarak tasarlanmıştır. Tehlike suçlarının en önemli özelliği, suçun oluşması için somut bir zararın (yaralanma, ölüm, mal zararı vb.) meydana gelmesinin zorunlu olmamasıdır. Başkalarının hayatı veya sağlığı için tehlike potansiyeli yaratılması, suçun tamamlanması için yeterlidir. Bu düzenleme, zararın ortaya çıkmasını beklemeden, tehlikenin kaynağında önlenmesini hedefler.
Maddenin unsurlarını detaylı incelemek gerekirse:
Fail: Suçun faili, "gözetimi altında hayvan bulunduran" kişidir. Bu ifade, hukuki sorumluluktaki "hayvan bulunduran" kavramıyla paralellik gösterir. Failin, hayvanın maliki olması şart değildir. Hayvanın bakım ve idaresini geçici veya sürekli olarak üstlenmiş herhangi bir kişi (örneğin köpeği gezdiren bir aile ferdi, hayvan bakıcısı veya pansiyon işletmecisi) bu suçun faili olabilir.
Fiil: Kanun, suçu oluşturan fiili iki alternatifli olarak tanımlamıştır:
- Serbest Bırakma: Bu, aktif bir eylemi ifade eder. Örneğin, saldırganlığı bilinen bir köpeğin tasmasını bilerek çözmek veya bahçe kapısını kasten açık bırakarak hayvanın kontrolsüz bir şekilde sokağa çıkmasına neden olmak bu kapsama girer.
- Kontrol Altına Almada İhmal Gösterme: Bu ise pasif bir davranışı, yani bir ihmali ifade eder. Gerekli özen ve dikkatin gösterilmemesi durumudur. Örneğin, yıpranmış ve kopmaya müsait bir tasma kullanmak, tehlikeli bir hayvan için yetersiz olan bir çiti onarmamak, kalabalık bir ortamda hayvanın ağızlığını takmamak gibi davranışlar ihmal olarak değerlendirilebilir.
Suçun Konusu: Suçun konusu, gözetim altında bulunan bir hayvandır. Sahipsiz, yaban hayatına dahil bir hayvanın (örneğin ormandaki bir ayının) verdiği zararlardan dolayı bu madde kapsamında bir sorumluluk doğmaz. Hayvanın tehlike yaratma potansiyeli, suçun oluşumunda kritik bir rol oynar. Her hayvanın serbest bırakılması bu suçu oluşturmaz; hayvanın cinsi, büyüklüğü, saldırganlık eğilimi gibi özellikleri itibarıyla başkalarının hayatı veya sağlığı için bir tehlike arz etmesi gerekir.
Bu noktada, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2014/12-67 E., 2016/45 K. sayılı kararı yol gösterici bir nitelik taşımaktadır. Yüksek Mahkeme bu kararında, TCK m. 177'nin uygulanabilmesi için hayvanın somut olaydaki özelliklerine ve bulunduğu çevreye göre objektif olarak tehlike yaratma potansiyeline sahip olması gerektiğini vurgulamıştır. Örneğin, küçük ve zararsız bir süs köpeğinin parkta tasmasız gezdirilmesi ile yasaklı ırka mensup veya saldırganlığı bilinen bir köpeğin aynı şekilde serbest bırakılması arasında bariz bir fark vardır ve mahkemeler bu ayrımı dikkate almaktadır.
Suçun yaptırımı, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası olarak belirlenmiştir. Hakim, olayın özelliklerine, failin kusur durumuna ve yaratılan tehlikenin ağırlığına göre bu iki cezadan birini tercih edecektir.
Eğer hayvanın serbest bırakılması veya kontrolündeki ihmal sonucu bir kişi yaralanır veya ölürse, durum daha da ağırlaşır. Bu halde, fail TCK m. 177'nin yanı sıra, ortaya çıkan neticeye göre "taksirle yaralama" (TCK m. 89) veya "taksirle ölüme neden olma" (TCK m. 85) suçlarından da sorumlu tutulacaktır. Bu durumda ceza, fiillerin birleşmesi (içtima) kurallarına göre belirlenir ve çok daha ağır olabilir.
Zarar Görenin Hakları ve Hayvanın Korunması
Hayvan bulunduranın hukuki ve cezai sorumluluğu, zararın önlenmesi ve tazmin edilmesi üzerine kurulmuş olsa da, hukuk sistemi zarar gören kişiye de belirli durumlarda aktif olarak müdahale etme hakkı tanımıştır. Ancak bu haklar, hayvanların korunmasına yönelik modern yasal düzenlemelerle dengelenmiş ve sınırlanmıştır. Özellikle bir hayvanın başkasının mülküne zarar vermesi durumunda, zarar görenin başvurabileceği yollar ve bu yolların sınırları, Türk Borçlar Kanunu'nda özel olarak düzenlenmiştir.
Taşınmaza Zarar Veren Hayvana Karşı Haklar
Bir hayvanın, başkasına ait bir araziye, bahçeye veya eve girerek ekinlere, eşyalara ya da başka bir hayvana zarar vermesi sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu gibi hallerde, zarar gören taşınmaz zilyedinin (mülkü fiilen elinde bulunduran veya kullanan kişi), zararın tazmin edilmesini güvence altına almak için bazı hakları bulunmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 68. maddesi, bu durumu net bir şekilde düzenlemektedir. Bu maddeye göre, taşınmaz zilyedi, mülküne zarar veren veya zarar verme tehlikesi yaratan hayvanı yakalama yetkisine sahiptir. Bu yetkinin en önemli sonucu, hayvanı alıkoyma (hapis) hakkıdır. Zilyet, yakaladığı hayvanı, uğradığı zarar tamamen giderilinceye kadar bir nevi teminat olarak elinde tutabilir. Bu hakkın amacı, hayvan sahibini bir an önce zararı karşılamaya teşvik etmektir.
Ancak bu hak, sınırsız bir yetki vermez. Hayvanı yakalayan ve alıkoyan kişinin bazı yükümlülükleri de vardır:
- Bildirim Yükümlülüğü: Hayvanı yakalayan kişi, durumu derhal hayvanın sahibine bildirmek zorundadır.
- Sahibi Bilinmiyorsa: Eğer hayvanın sahibi bilinmiyor veya bulunamıyorsa, zilyedin hayvanın sahibinin bulunması için gerekli girişimlerde bulunması (örneğin, durumu muhtarlığa veya kolluk kuvvetlerine bildirmesi) gerekir.
- Hayvanın Bakımı: Alıkonulan süre boyunca hayvanın temel bakım ihtiyaçlarının karşılanması, hayvanın refahının gözetilmesi beklenir.
Bu hak, zarar görenin kendi adaletini sağlamasından ziyade, yasal bir güvence mekanizmasıdır. Yargıtay kararları da bu hakkın kullanımının, zararın tazmini amacıyla sınırlı olduğunu ve kötüye kullanılmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Örneğin, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2015/4561 E., 2016/2442 K. sayılı kararı gibi emsal kararlar, bu tür davalarda zarar görenin hakları ile hayvan sahibinin sorumluluğu arasındaki dengeyi hassas bir şekilde kurmaktadır.
Hayvanı Etkisiz Hale Getirme ve Sınırları
Türk Borçlar Kanunu'nun 68. maddesi, zarar gören zilyede tanıdığı haklar arasında en hassas olanı, "durum ve koşullar haklı gösteriyorsa hayvanı diğer yollarla etkisiz hâle getirme" yetkisidir. Bu ifade, modern hukuk anlayışının ve hayvan haklarına verilen önemin bir yansımasıdır. Eski Borçlar Kanunu'nda yer alan ve doğrudan hayvanı "öldürme" hakkı tanıyan ifade, yeni kanunla daha insancıl ve ölçülü bir çerçeveye oturtulmuştur.
"Diğer yollarla etkisiz hâle getirme" yetkisi, bir son çare olarak düşünülmelidir ve keyfi bir şekilde kullanılamaz. Bu yetkinin kullanılabilmesi için, durumun ve koşulların bunu gerçekten haklı kılması, yani hayvanın yarattığı tehlikenin veya zararın başka bir yolla engellenemiyor olması gerekir. Örneğin, saldırgan bir hayvanın bir insana veya başka bir canlıya yönelik ciddi ve önlenemez bir saldırısı söz konusu olduğunda bu yetki gündeme gelebilir.
Bu yetkinin kullanımında ölçülülük ilkesi esastır. Yani, hayvanı zararsız kılmak için başvurulan yöntemin, mevcut tehlikeyle orantılı olması şarttır. Bahçeye giren birkaç tavuğu öldürmek, açıkça ölçülülük ilkesinin ve bu yetkinin kötüye kullanılması anlamına gelir.
Dahası, bu yetki kullanılırken diğer kanunlar göz ardı edilemez. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, bir hayvana kasıtlı olarak kötü davranmayı, acımasız ve zalimce işlem yapmayı ve onu öldürmeyi yasaklar. Haklı bir neden olmaksızın sahipli bir hayvanı öldürmek veya ona zarar vermek, bu kanun kapsamında idari para cezası gerektiren bir eylem olduğu gibi, aynı zamanda Türk Ceza Kanunu kapsamında "mala zarar verme" suçunu da oluşturabilir. Çünkü hukuken hayvanlar, sahibinin malvarlığı içinde değerlendirilmektedir. Bu nedenle, TBK m. 68'de tanınan bu hak, Hayvanları Koruma Kanunu ve TCK hükümleriyle birlikte yorumlanmalı ve son derece kısıtlı durumlarda başvurulacak bir yol olarak görülmelidir.
Netice itibarıyla, Türk hukuk sistemi, hayvanların verdiği zararlar karşısında bir yandan hayvan bulunduranlara kusursuz sorumluluk yükleyerek mağdurların haklarını korumakta, diğer yandan zarar görenlere tanınan hakları hayvan refahı ve ölçülülük ilkesiyle dengelemektedir. Hayvan bulunduranın sorumluluğu, salt bir tazminat yükümlülüğünden ibaret olmayıp, TCK m. 177 uyarınca cezai yaptırımları da beraberinde getirebilen ciddi bir müessesedir. Hem hayvan sahiplerinin hem de toplumun diğer bireylerinin bu karmaşık hukuki dengeyi bilmesi, olası uyuşmazlıkların önlenmesi ve hem insanların hem de hayvanların haklarının korunması açısından büyük önem taşımaktadır.