
Kazalarda Hak Arama Yolları
Kazalar, hayatın beklenmedik anlarında karşılaşılabilecek ve hukuki süreçleri beraberinde getirebilen durumlardır. Peki, bir kaza sonrası haklarınızı nasıl arayabilirsiniz? Bu yazımızda, dava yoluna gitmeden başvurabileceğiniz tahkim, arabuluculuk gibi alternatif çözüm yöntemlerinden, trafik kazalarında dikkat etmeniz gereken kaza tespit tutanağı, sigorta işlemleri, tazminat süreleri ve kusur belirleme esaslarına kadar geniş bir yelpazede bilgi sunuyoruz. Kazalarda haklarınızı korumanın yollarını öğrenmek için okumaya devam edin.
Harika bir outline! İstenen bölümü aşağıda bulabilirsiniz:
Genel Olarak Hak Arama Yolları ve Mahkeme Dışı Çözümler
Hukuk sistemimizde temel prensip, hakların devlet eliyle korunması ve uyuşmazlıkların yargı organları aracılığıyla çözülmesidir. Bireylerin kendi haklarını bizzat güç kullanarak elde etmeye çalışması, meşru müdafaa (haklı savunma) ve ızdırar hali (zorunluluk hali) gibi kanunda açıkça belirtilen istisnai durumlar haricinde yasaklanmıştır. Bu genel kural, toplumsal düzenin ve adaletin tesisinde kilit bir role sahiptir. Ancak modern hukuk anlayışı, her uyuşmazlığın mahkeme koridorlarına taşınmasının zaman, maliyet ve yıpratıcı süreçler açısından dezavantajlar barındırdığının farkındadır. Bu nedenle, yargı yoluna başvurmadan önce tarafların anlaşmazlıklarını çözebilecekleri alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri geliştirilmiş ve teşvik edilmiştir. Kazalar neticesinde ortaya çıkan hukuki ihtilaflar da bu kapsamda değerlendirilebilir. Dava açmak her zaman son çare olmalı; öncesinde tahkim, arabuluculuk, avukat eşliğinde sulh gibi yolların denenmesi hem taraflar hem de yargı sistemi için faydalıdır.
Tahkim Yoluyla Uyuşmazlık Çözümü
Tahkim, taraflar arasında çıkan veya çıkabilecek uyuşmazlıkların, devletin resmi yargı organları yerine, kendilerinin belirlediği özel kişiler olan hakemler vasıtasıyla çözümlenmesini sağlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK), tahkim yargılamasının usul ve esaslarını detaylı bir şekilde düzenlemektedir. Tahkim, bir nevi özel yargılama olup, hakemlerin verdiği kararlar, tıpkı mahkeme kararları gibi bağlayıcıdır ve icra edilebilir niteliktedir.
Tahkime başvurulabilmesi için öncelikle uyuşmazlık konusunun tahkime elverişli olması gerekir. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri, kamu düzenini ilgilendiren konularda (örneğin, ceza davaları, boşanma davaları, nüfus kayıtlarına ilişkin davalar) tahkime gidilemez. Ancak, kazalardan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talepleri gibi malvarlığı haklarına ilişkin uyuşmazlıklar genellikle tahkime elverişlidir. Taraflar, aralarındaki sözleşmeye tahkim şartı koyarak veya uyuşmazlık çıktıktan sonra ayrı bir tahkim sözleşmesi yaparak bu yola başvurabilirler. Tahkimin en önemli avantajlarından biri, genellikle mahkemelere kıyasla daha hızlı sonuçlanması ve tarafların kendi alanlarında uzman hakemleri seçebilme imkanı sunmasıdır.
Arabuluculuk Süreci
Arabuluculuk, tarafların içinde bulundukları uyuşmazlığı, tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişi olan arabulucunun yardımıyla, müzakere ederek ve karşılıklı iletişim kurarak çözmeye çalıştıkları bir yöntemdir. Tahkimden farklı olarak, arabuluculuk sürecinde arabulucu bir karar vermez; tarafların kendi çözümlerini kendilerinin bulmalarına yardımcı olur, iletişimi kolaylaştırır ve müzakereleri yönetir. Arabulucunun temel rolü, tarafların birbirlerini anlamalarını, menfaatlerini ortaya koymalarını ve her iki taraf için de kabul edilebilir bir anlaşmaya varmalarını sağlamaktır.
Türkiye'de bazı dava türleri için (örneğin, iş uyuşmazlıkları, ticari davaların bir kısmı, tüketici uyuşmazlıkları) dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorunlu hale getirilmiştir (dava şartı arabuluculuk). Kazalardan kaynaklanan tazminat talepleri gibi konularda ise ihtiyari arabuluculuk yoluna başvurulabilir. Taraflar, mahkeme sürecinin başında hakim tarafından arabuluculuğa teşvik edilebileceği gibi, davanın her aşamasında veya dava açmadan önce kendi iradeleriyle arabulucuya gidebilirler. Başarılı bir arabuluculuk süreci sonunda tarafların anlaştığı hususlar bir tutanakla kayıt altına alınır ve bu tutanak, mahkemece icra edilebilirlik şerhi verildiğinde ilam niteliği kazanır.
Avukat Eşliğinde Sulh
Avukatlar, sadece müvekkillerini mahkemelerde temsil eden kişiler olmanın ötesinde, uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözümünde de aktif rol oynarlar. Avukatlık Kanunu Madde 35, avukatlara bu konuda önemli bir yetki ve sorumluluk yüklemektedir. Bu maddeye göre avukatlar, dava açılmadan önce veya dava açılmış olup da henüz ilk duruşma başlamadan önce, kendi müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı veya vekilini uzlaşmaya davet edebilirler.
Bu davet üzerine taraflar bir araya gelerek uyuşmazlık konusunu müzakere ederler. Eğer bir anlaşmaya varılırsa, bu durum avukatlar ve müvekkilleri (veya vekilleri) tarafından birlikte imzalanan bir tutanakla tespit edilir. Bu tutanakta, uzlaşılan konular, uzlaşmanın tarihi, yeri ve tarafların karşılıklı olarak yerine getirmeleri gereken edimler açıkça belirtilir. Usulüne uygun olarak düzenlenmiş ve imzalanmış bu sulh tutanakları, İcra ve İflas Kanunu'nun 38. maddesi anlamında ilam niteliğinde belge sayılır ve doğrudan icraya konulabilir. Bu yol, taraflara hem zamandan hem de masraftan tasarruf etme imkanı sunarken, mahkemelerin iş yükünü de hafifletir.
Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru
Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolu, diğer hak arama yollarından farklı ve daha özel bir niteliğe sahiptir. Bu yol, Anayasa, ilgili Kanunlar ve Meclis İçtüzüğü hükümleriyle düzenlenmiştir. Bireysel başvurunun temel amacı, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerin, kamu gücü (devlet organları veya idari makamlar) tarafından ihlal edildiği iddiasıyla doğrudan Anayasa Mahkemesi'ne başvurulabilmesini sağlamaktır.
Ancak, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapabilmenin en önemli ve öncelikli şartı, olağan kanun yollarının tüketilmiş olmasıdır. Yani, bir hak ihlali iddiası varsa, öncelikle idare mahkemeleri, hukuk mahkemeleri veya ceza mahkemeleri gibi ilgili yargı mercilerine başvurulmuş, bu mercilerin kararlarına karşı istinaf ve temyiz gibi tüm ulusal başvuru yollarının kullanılmış ve sonuç alınamamış olması gerekir. Ancak bu aşamadan sonra, eğer hala bir hak ihlalinin devam ettiği düşünülüyorsa, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapılabilir. Örneğin, bir kaza sonrası yürütülen bir yargılamada adil yargılanma hakkının veya mülkiyet hakkının ihlal edildiği düşünülüyorsa ve tüm iç hukuk yolları tüketilmişse, bu ihlallerin giderilmesi için Anayasa Mahkemesi'ne başvurulabilir. Bu yol, temel hak ve özgürlüklerin korunmasında son bir güvence mekanizması olarak işlev görür.
Trafik Kazalarında Hak Arama: Temel Adımlar ve Süreçler
Trafik kazaları, ne yazık ki gündelik hayatın bir parçası olup, hem maddi hem de manevi zararlara yol açabilen istenmeyen olaylardır. Bir kaza meydana geldiğinde, mağdurların haklarını bilmesi ve bu hakları doğru adımlarla araması büyük önem taşır. Bu bölümde, trafik kazası sonrasında atılması gereken temel adımlar, hukuki süreçler ve sigorta ile ilgili bilinmesi gerekenler detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Unutulmamalıdır ki, doğru bilgi ve zamanında atılan adımlar, hak kayıplarının önüne geçilmesinde kritik rol oynar.
Kaza Tespit Tutanağının Önemi ve Tanzimi
Trafik kazası sonrası atılacak ilk ve en önemli adımlardan biri, kaza tespit tutanağının doğru ve eksiksiz bir şekilde düzenlenmesidir. Bu tutanak, kazanın nasıl meydana geldiğini, tarafların beyanlarını, araç bilgilerini, hasar durumunu ve varsa tanık ifadelerini içeren resmi bir belgedir. Sigorta şirketleri için tazminat süreçlerinin başlatılmasında ve olası hukuki uyuşmazlıklarda delil niteliği taşıması açısından hayati bir öneme sahiptir.
Tutanağın Tanziminde Dikkat Edilmesi Gerekenler:
- Hemen Tanzim Edilmeli: Kaza anının sıcaklığıyla detaylar daha net hatırlanacağından, tutanak mümkün olan en kısa sürede, olay yerinde düzenlenmelidir. Kazadan günler sonra tutulan tutanaklar, detayların unutulması veya yanlış hatırlanması riskini taşır ve bazı sigorta şirketleri tarafından kabul edilmeyebilir veya ek belgeler talep edilebilir.
- Doğru ve Eksiksiz Bilgi: Tutanağa yazılan her bilginin (tarih, saat, yer, sürücü ve araç bilgileri, sigorta poliçe numaraları, kazanın oluş şekli vb.) doğru ve eksiksiz olduğundan emin olunmalıdır. Kazanın oluş şekli, krokilerle ve anlaşılır ifadelerle detaylandırılmalıdır.
- Tarafların İmzası: Tutanağın geçerliliği için kazaya karışan tüm tarafların imzası gereklidir. Eğer taraflardan biri imzadan imtina ediyorsa veya yaralanmalı/ölümlü bir kaza söz konusuysa, durum derhal trafik polisine veya jandarmaya bildirilmelidir.
- Fotoğraf ve Video Kaydı: Tutanakla birlikte, kaza yerinin, araçların konumlarının, hasarların ve trafik işaretlerinin farklı açılardan çekilmiş fotoğrafları ve videoları da önemli deliller oluşturacaktır.
Tutanağın Tutulmamasının Sonuçları:
Kaza tespit tutanağının tutulmaması, sigorta şirketinin hasarın nasıl ve kimin kusuruyla oluştuğunu tespit edememesine yol açabilir. Bu durum, tazminat ödemelerinin gecikmesine veya hiç yapılmamasına neden olabilir. Ayrıca, taraflar arasında sonradan çıkabilecek hukuki anlaşmazlıklarda ispat zorluğu yaşanmasına sebebiyet verir.
Unutulmamalıdır ki, maddi hasarlı bir trafik kazası tespit tutanağının sigorta işlemlerinin başlatılabilmesi için kazanın ardından 5 iş günü içinde ilgili sigorta şirketine bildirilmesi gerekmektedir. Bu sürenin aşılması durumunda sigorta haklarının kaybı söz konusu olabilir.
Hukuki Süreler ve Tazminat Davası Zamanaşımı
Trafik kazalarından kaynaklanan maddi ve manevi zararların tazmini için dava açma hakkı, belirli sürelere tabidir. Bu süreler, Türk Borçlar Kanunu (TBK) kapsamında düzenlenmiş olup, hak kayıplarının önlenmesi adına titizlikle takip edilmelidir.
Tazminat Davalarında Zamanaşımı Süreleri:
- İki Yıllık Süre: TBK Madde 72 uyarınca, trafik kazasından doğan tazminat talepleri için zamanaşımı süresi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yıldır. Bu süre, mağdurun hem uğradığı zararın niteliğini ve miktarını hem de bu zarardan sorumlu olan kişiyi (örneğin, kusurlu sürücü, araç işleteni, sigorta şirketi) öğrendiği anda işlemeye başlar.
- On Yıllık Üst Sınır: Her halükarda, tazminat davası açma hakkı, kazanın meydana geldiği tarihten itibaren on yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Bu, fiilin işlendiği tarihten itibaren başlayan ve öğrenme şartına bağlı olmayan mutlak bir süredir. Eğer ceza kanunları, o fiil için daha uzun bir dava zamanaşımı süresi öngörüyorsa, tazminat davasında da o uzun süre uygulanır.
Bu sürelerin kaçırılması, mağdurun tazminat talep etme hakkını kaybetmesine yol açar. Bu nedenle, bir trafik kazası sonrasında hukuki destek almak ve yasal süreçleri zamanında başlatmak büyük önem arz eder.
Sigorta Kapsamları: Trafik ve Kasko Sigortası
Trafik kazalarında devreye giren temel sigorta türleri, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası) ve Kasko Sigortasıdır. Bu iki sigorta türünün kapsamları ve işleyişleri farklıdır.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası): Bu sigorta, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu gereğince her araç sahibi tarafından yaptırılması zorunlu olan bir sigorta türüdür. Trafik sigortasının temel amacı, sigortalı aracın kusurlu olduğu bir kazada, karşı tarafın ve kazaya karışan üçüncü kişilerin uğradığı maddi zararları (araç hasarı, değer kaybı vb.) ve bedeni zararları (tedavi giderleri, sürekli sakatlık tazminatı, destekten yoksun kalma tazminatı vb.) poliçe limitleri dahilinde karşılamaktır. Yani, trafik sigortası, sigortalının kendi aracındaki hasarı değil, kusuruyla başkalarına verdiği zararları teminat altına alır. Kusurlu tarafın trafik sigortası, karşı tarafın ve üçüncü şahısların masraflarını öder.
Kasko Sigortası: Kasko sigortası ise isteğe bağlı bir sigorta türüdür ve sigortalının kendi aracında meydana gelen zararları teminat altına alır. Kasko poliçesi, çarpma, çarpışma, yanma, çalınma gibi çeşitli risklere karşı güvence sağlar. Tek taraflı kazalarda, sürücünün %100 kusurlu olduğu durumlarda veya trafik sigortasının limitlerinin yetersiz kaldığı hallerde kasko sigortası devreye girerek sigortalının kendi aracındaki hasarları karşılar. Kasko poliçesinin kapsamı, seçilen teminatlara göre değişiklik gösterebilir.
Yaralanmalı Kazalarda Sigorta Süreci:
Yaralanmalı trafik kazalarında, mağdurların tedavi süreçleri tamamlandıktan ve sağlık durumları stabil hale geldikten sonra, kalıcı bir maluliyet söz konusu ise, bunun tespiti için tam teşekküllü bir hastaneden sağlık kurulu raporu (heyet raporu) alınması gerekir. Sigorta şirketleri, tazminat ödemelerini genellikle bu rapora göre yapar. Bazen, özellikle iyileşme sürecinin uzun sürdüğü durumlarda, kesin maluliyet oranının belirlenmesi için 1 yıllık bir iyileşme süresinin beklenmesi ve bu sürenin sonunda raporun alınması gerekebilir. Bu rapor, sigorta şirketine sunularak tazminat talebinde bulunulur. Sürecin karmaşıklığı ve hak kayıplarının önlenmesi adına, yaralanmalı kazalarda bir avukattan hukuki destek almak faydalı olacaktır.
Trafik kazası sonrası hak arama süreci, dikkat ve bilgi gerektiren bir dizi adımdan oluşur. Kaza tespit tutanağının doğru şekilde tutulması, yasal zamanaşımı sürelerine riayet edilmesi ve sigorta poliçelerinin kapsamlarının bilinmesi, mağduriyetlerin en aza indirilmesi için elzemdir.
Trafik Kazalarında Özel Durumlar ve Tazminat Talepleri
Trafik kazaları, basit bir maddi hasardan, ne yazık ki yaralanma ve ölümlere varan sonuçlar doğurabilen karmaşık olaylardır. Her kaza kendi özelinde farklı dinamiklere sahip olsa da, bazı durumlar standart prosedürlerin dışına çıkmayı ve özel adımlar atılmasını gerektirir. Bu bölümde, trafik kazalarında karşılaşılabilecek özel durumları, bu durumlarda atılması gereken adımları ve tazminat taleplerinin nasıl şekilleneceğini detaylı bir şekilde ele alacağız. Özellikle kolluk kuvvetlerinin müdahalesini gerektiren haller, tek taraflı kazaların hukuki sonuçları ve sigorta şirketleriyle yürütülecek süreçler, hak kayıplarının önlenmesi adına büyük önem taşımaktadır.
Polis veya Jandarma Çağrılmasını Gerektiren Haller
Her trafik kazasında polis veya jandarma çağırmak zorunlu olmasa da, bazı durumlar vardır ki bu, hem yasal bir gereklilik hem de haklarınızın korunması açısından kritik bir adımdır. Tarafların kendi aralarında anlaşarak kaza tespit tutanağı düzenleyebileceği durumlar genellikle sadece maddi hasarlı ve tarafların olay ve kusur konusunda mutabık olduğu kazalardır. Ancak aşağıdaki hallerden herhangi birinin varlığı durumunda derhal 112 Acil Çağrı Merkezi üzerinden polis veya jandarma bilgilendirilmelidir:
- Taraflar Arasında Anlaşmazlık Olması: Kazaya karışan sürücüler, kazanın oluş şekli, kusur durumu veya hasarın boyutu gibi konularda anlaşmazlık yaşıyorsa, olayın resmi bir görevli tarafından kayıt altına alınması ileride yaşanabilecek hukuki ihtilafların önüne geçecektir.
- Kazada Yaralanma veya Ölüm Olması: En önemli durumlardan biridir. Eğer kazada bir veya daha fazla kişi yaralandıysa ya da maalesef ölüm meydana geldiyse, derhal sağlık ekipleriyle birlikte kolluk kuvvetleri de olay yerine çağrılmalıdır. Bu durumda adli süreçler de başlayacağından, resmi tutanaklar büyük önem arz eder.
- Kamu Malına Zarar Gelmesi: Kaza sonucunda trafik işaretleri, bariyerler, aydınlatma direkleri gibi kamuya ait mallarda bir hasar oluşmuşsa, durumun resmi makamlara bildirilmesi zorunludur.
- Sürücülerden Birinin Ehliyetsiz veya Alkollü Olması Şüphesi: Kazaya karışan sürücülerden herhangi birinin sürücü belgesinin olmaması, geçerlilik süresinin dolmuş olması, aracın sınıfına uygun olmaması veya alkol, uyuşturucu madde etkisinde olduğuna dair bir şüphe varsa, bu durum mutlaka kolluk kuvvetlerine bildirilmelidir. Bu tür durumlar, sigorta süreçlerini ve kusur oranlarını doğrudan etkiler.
- Araçlardan Birinin Trafik Sigortasının Olmaması: Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası) olmayan bir aracın kazaya karışması durumunda, mağdur tarafın haklarının korunabilmesi için olayın resmi kayıtlara geçmesi önemlidir.
- Bir Tarafın Olay Yerinden Kaçması: Kazaya karışan taraflardan birinin olay yerini terk etmesi (çarpıp kaçma) durumunda, derhal polis veya jandarmaya haber verilmeli ve kaçan araca dair (plaka, model, renk vb.) bilinen tüm detaylar paylaşılmalıdır.
Bu gibi durumlarda olay yerine gelen emniyet güçleri, kaza tespit tutanağı yerine kaza zaptı düzenlerler. Bu resmi belge, sigorta şirketleri ve olası bir dava sürecinde delil niteliği taşıyacaktır.
Tek Taraflı Kazalar ve Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
Tek taraflı kazalar, sürücünün kendi kusuruyla (örneğin, direksiyon hakimiyetini kaybetmesi, bir engele çarpması vb.) başka bir araç veya kişinin müdahalesi olmaksızın meydana gelen kazalardır. Bu tür kazalarda, sürücünün kendi aracında oluşan maddi hasarlar, genellikle kendi trafik sigortası kapsamında karşılanmaz; bu hasarlar için kasko sigortası devreye girer. Ancak, tek taraflı kazaların en hassas ve hukuki açıdan önemli sonuçlarından biri, sürücünün hayatını kaybetmesi durumunda geride kalan yakınlarının destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkıdır.
Destekten yoksun kalma tazminatı, ölen kişinin yaşarken maddi destek sağladığı kişilerin (eş, çocuk, anne-baba veya destek olduğu kanıtlanabilen diğer kişiler) bu destekten mahrum kalmaları nedeniyle uğradıkları zararın giderilmesini amaçlar. Ancak, tek taraflı ölümlü kazalarda bu tazminatın talep edilebilmesi için kritik bir tarih bulunmaktadır. Sigorta Genel Şartları'nda yapılan bir değişiklikle, 26 Nisan 2016 tarihinden sonra meydana gelen tek taraflı ve sürücünün tam kusurlu olduğu ölümlü kazalarda, ölen sürücünün yakınlarının kendi (ölenin) trafik sigortasından destekten yoksun kalma tazminatı talep etme yolu kapatılmıştır. Bu nedenle, kazanın bu tarihten önce gerçekleşmiş olması, tazminat talebinin sigorta şirketi tarafından değerlendirilmesi için önemli bir koşuldur. Eğer kaza bu tarihten önce ise ve sürücü hayatını kaybetmişse, yakınları sigorta şirketine başvurarak destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunabilirler.
Bununla birlikte, genel zamanaşımı kuralları çerçevesinde, 15 yılı aşan kazalar için de destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunulamayacağı unutulmamalıdır. Bu süre, hakkın doğumundan itibaren işleyen genel bir üst sınırdır. Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken ölen kişinin yaşı, geliri, mesleği, geride kalanların yaşı ve destek ihtiyacı gibi birçok faktör göz önünde bulundurulur.
Sigorta Şirketine Başvuru ve Dava Süreci
Trafik kazası sonucu maddi veya bedensel bir zarara uğrayan kişilerin, haklarını alabilmek için öncelikle ilgili sigorta şirketine başvurmaları gerekmektedir. Bu başvuru, genellikle kazaya ilişkin belgelerin (kaza tespit tutanağı/zaptı, faturalar, sağlık raporları, vefat durumunda veraset ilamı vb.) ve bir talep dilekçesinin sigorta şirketine sunulmasıyla yapılır.
Sigorta şirketleri, yapılan başvuruyu aldıktan sonra kendi iç prosedürleri dahilinde bir inceleme ve değerlendirme süreci başlatır. Bu süreçte, sunulan belgeler incelenir, gerekirse ek bilgi ve belge talep edilebilir ve hasar tespiti için eksper görevlendirilebilir. Hayatını kaybeden sigortalının yakınları, destekten yoksun kalma gibi ek tazminat talepleri için de yine kaza evrakları ve detaylı bir talep dilekçesiyle sigorta şirketine müracaat etmelidir.
Sigorta şirketinin, yapılan tazminat başvurusuna yasal olarak belirli bir süre içinde yanıt vermesi beklenir. Eğer sigorta şirketi, tazminat talebine başvurudan itibaren 15 gün içinde (bu süre bazı özel durumlarda ve poliçe şartlarında farklılık gösterebilir, ancak genel bir kabul olarak bu süre önemlidir) olumlu bir yanıt vermez, talebi reddeder veya yetersiz bir ödeme teklif ederse, sigortalının veya hak sahiplerinin dava açma hakkı doğar. Bu durumda, uyuşmazlığın çözümü için Asliye Ticaret Mahkemeleri'nde (eğer uyuşmazlık ticari bir nitelik taşıyorsa) veya zararın niteliğine göre Asliye Hukuk Mahkemeleri'nde tazminat davası açılabilir. Dava sürecinde, mahkeme tarafından bilirkişi incelemesi yaptırılır, tanıklar dinlenir ve toplanan tüm deliller ışığında bir karar verilir. Sigorta Tahkim Komisyonu da, sigorta uyuşmazlıklarında daha hızlı bir çözüm yolu olarak değerlendirilebilecek bir alternatiftir.
Maddi Hasarlı Trafik Kazalarında Kusur Oranları ve Yasal Dayanakları
Trafik kazaları, ne yazık ki günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş ve bu kazaların önemli bir bölümü maddi hasarla sonuçlanmaktadır. Maddi hasarlı bir trafik kazası meydana geldiğinde, zararın tazmini ve sigorta süreçlerinin işleyişi açısından en kritik nokta, kazaya karışan tarafların kusur oranlarının doğru bir şekilde belirlenmesidir. Türkiye'de kusur oranları, temel olarak 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (K.Y.T.K.) ve bu kanuna dayanılarak çıkarılan Karayolları Trafik Yönetmeliği (Yön.) hükümleri çerçevesinde tespit edilir. Bu yasal düzenlemeler, çeşitli kaza senaryolarına göre sürücülerin sorumluluklarını ve ihlallerini net bir şekilde tanımlar. Kusur oranlarının tespiti, sigorta şirketlerinin hasar ödemelerini yaparken ve olası hukuki uyuşmazlıklarda mahkemelerin karar verirken başvurduğu temel dayanaktır.
Kusurun belirlenmesinde, kaza tespit tutanağındaki bilgiler, olay yeri incelemesi, tanık beyanları ve varsa kamera kayıtları gibi deliller büyük önem taşır. Ancak, kanun ve yönetmelik maddeleri, tipik kaza senaryolarında kusurun kimde olduğunu genel hatlarıyla ortaya koymaktadır.
Trafik İşaretli Kavşaklarda Kusur Durumları
Kavşaklar, trafik akışının kesiştiği noktalar olması nedeniyle kaza riskinin yüksek olduğu bölgelerdir. Trafik ışıkları, levhaları veya yol çizgileri ile düzenlenmiş kavşaklarda meydana gelen kazalarda kusur tespiti, genellikle bu işaretlere uyulup uyulmadığına göre yapılır.
- Kırmızı Işık İhlali: En net kusur durumlarından biri, kırmızı ışıkta geçerek kazaya sebebiyet vermektir. Kırmızı ışıkta durmayıp kavşağa giren ve bu esnada yeşil ışıkta geçmekte olan veya kurallara uygun şekilde kavşakta bulunan başka bir araca çarpan sürücü, K.Y.T.K. Madde 47 ve Yönetmelik Madde 95 uyarınca genellikle %100 kusurlu sayılır. Bu durum, trafik güvenliğini açıkça tehlikeye atan bir davranıştır.
- "Dur" Levhasına Uymama ve Tali Yoldan Ana Yola Kontrolsüz Çıkış: Kavşaklarda bulunan "DUR" levhasına riayet etmeyen veya tali yoldan ana yola çıkarken, ana yoldan gelen araçlara geçiş hakkı vermeyen sürücü de asli kusurlu kabul edilir. K.Y.T.K. Madde 57/b–5 ve Yönetmelik Madde 109/c–4 hükümleri, bu tür durumlarda tali yoldan çıkan sürücünün ana yoldaki araçlara yol vermekle yükümlü olduğunu belirtir. Bu kurala uyulmaması halinde, tali yoldan çıkan sürücü kazanın oluşumunda tam kusurlu olabilir.
- Takip Mesafesini Korumama Sonucu Arkadan Çarpma: Özellikle trafik ışıklarında durmak için yavaşlayan veya duran bir araca arkadan çarpmak, sıkça rastlanan bir kaza türüdür. K.Y.T.K. Madde 56/c ve Yönetmelik Madde 107, sürücülerin önlerindeki araçları güvenli ve yeterli bir mesafeden takip etmek zorunda olduklarını belirtir. Bu kurala uymayarak öndeki araca arkadan çarpan sürücü, genellikle %100 kusurlu bulunur. Ancak, öndeki aracın ani ve sebepsiz yere fren yapması gibi istisnai durumlar ayrıca değerlendirilebilir.
- Yanlış Şeritten Dönüş Yapma veya Yanlış Şeritte Bekleme: Yeşil ışıkta kurallara uygun dönüş yapan bir araca, yanlış şeritten gelerek veya dönüş için yanlış şeritte bekleyerek çarpan araç sürücüsü de kusurlu sayılır. K.Y.T.K. Madde 47 ve 56 ile Yönetmelik Madde 95 gibi genel trafik kuralları ve şerit izleme prensipleri bu tür durumlarda belirleyici olur.
Tek ve Çift Yönlü Yollarda Kusur Tespiti
Tek ve çift yönlü yollarda meydana gelen kazalarda kusur tespiti, şerit ihlalleri, hatalı sollama, hız ve manevra kurallarına uyum gibi faktörlere göre yapılır.
- Karşı Şeride Geçerek Kazaya Neden Olma: En ağır kusur durumlarından biri, özellikle sollama yasağı olan yerlerde veya görüşün yetersiz olduğu durumlarda karşı şeride geçerek, karşı yönden gelen araçla çarpışmaktır. Bu tür kazalar genellikle ciddi sonuçlar doğurur. K.Y.T.K. Madde 56-1, Madde 84/3 ve Yönetmelik Madde 94/m, Madde 157/3 gibi hükümler, kendi şeridinde seyretme ve karşı yönden gelen trafiğe ait şeridi ihlal etmeme zorunluluğunu vurgular. Karşı şeride geçen sürücü, bu tür kazalarda %100 kusurlu kabul edilir.
- Hatalı Sollama (Geçme Kurallarına Uymama): Sollama yaparken geçilecek aracı yeterince ikaz etmemek, geçiş için yeterli ve güvenli mesafe bırakmamak, geçmenin yasak olduğu yerlerde (örneğin, tepe üstleri, virajlar, yaya geçitleri) sollama yapmak kazalara davetiye çıkarır. K.Y.T.K. Madde 54, 55, 56 ve Yönetmelik Madde 103, sollama kurallarını detaylı bir şekilde düzenler. Bu kurallara aykırı davranarak kazaya sebebiyet veren sürücü asli kusurlu sayılır. Örneğin, geçişini tamamlamadan kendi şeridine dönmeye çalışan veya solladığı aracın hızını ve mesafesini yanlış hesaplayan sürücü kusurlu bulunur.
- Takip Mesafesine Uymama (Genel Durum): Kavşaklar dışında, düz yolda seyrederken de takip mesafesi kuralı hayati önem taşır. Önündeki aracın ani yavaşlaması veya durması gibi durumlarda güvenli bir şekilde durabilmek için yeterli mesafe bırakmayan ve bu nedenle arkadan çarpan sürücü, K.Y.T.K. Madde 56/c ve Yönetmelik Madde 107 gereği kusurludur.
- Şerit İzleme ve Değiştirme Kurallarına Uymama: Sürücüler, araçlarını kendi şeritlerinde sürmek ve şerit değiştirirken diğer araçların güvenliğini tehlikeye atmamakla yükümlüdür. Sinyal vermeden ani şerit değiştirmek, iki şeridi birden işgal ederek araç kullanmak gibi durumlar kazaya yol açabilir ve bu durumda kural ihlali yapan sürücü kusurlu bulunur (K.Y.T.K. Madde 56/a–1, Yönetmelik Madde 94).
- Park Halindeki Araca Çarpma: Kurallara uygun şekilde park etmiş bir araca çarpan hareket halindeki araç sürücüsü, K.Y.T.K. Madde 84/ı uyarınca genellikle tam kusurlu sayılır.
- Diğer Durumlar: Akan trafikte aniden kapı açarak kazaya sebep olmak, aracın kasasından yük veya parça düşürerek başka bir aracın kazasına yol açmak, kontrolsüz ve yasak yerden U dönüşü yapmak veya tek yönlü yolda ters istikamette seyretmek gibi durumlar da ilgili kanun ve yönetmelik maddeleri çerçevesinde sürücünün %100 kusurlu sayılmasına neden olabilir.
Unutulmamalıdır ki, her kaza kendi özel koşullarında değerlendirilir ve yukarıda belirtilen durumlar genel prensipleri yansıtmaktadır. Bazı durumlarda kusur oranları %50-%50 gibi paylaştırılabilir veya farklı oranlarda belirlenebilir. Örneğin, her iki sürücünün de trafik kurallarını ihlal ettiği durumlarda (örneğin, kontrolsüz kavşakta her iki sürücünün de dikkatsiz olması) kusur paylaştırılabilir.
Bu makalede ele aldığımız üzere, kazalar sonrası hak arama süreci çeşitli yolları içermektedir. Uyuşmazlıkların mahkemeye taşınmadan çözümlenmesini hedefleyen tahkim, arabuluculuk ve avukat eşliğinde sulh gibi alternatif yöntemler, hem zaman hem de maliyet açısından avantajlar sunabilirken, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru ise temel hak ve özgürlüklerin ihlali durumunda başvurulabilecek önemli bir güvencedir. Trafik kazaları özelinde ise, kaza anında doğru adımların atılması, özellikle kaza tespit tutanağının eksiksiz ve doğru bir şekilde tanzim edilmesi, yasal süreler içinde sigorta şirketlerine başvuru yapılması ve tazminat süreçlerinin takip edilmesi büyük önem taşımaktadır. Zorunlu trafik sigortası ve kasko sigortasının kapsamlarını bilmek, yaralanma, ölüm veya tek taraflı kaza gibi özel durumlarda hakların ne olduğunu öğrenmek ve özellikle maddi hasarlı kazalarda Karayolları Trafik Kanunu ve ilgili yönetmeliklere göre kusur oranlarının nasıl belirlendiğini anlamak, hak sahiplerinin mağduriyetlerini en aza indirmelerine yardımcı olacaktır. Bu bilgiler ışığında, herhangi bir kaza durumunda haklarınızı bilerek ve doğru adımları atarak yasal süreçleri yönetmeniz mümkündür.