
Kusursuz Sorumlulukta Tazminat
Kusursuz sorumluluk, hukukumuzda kusur şartı aranmaksızın kişilerin yol açtığı zararlardan sorumlu tutulabildiği özel bir alanı ifade eder. Bu yazımızda, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda düzenlenen kusursuz sorumluluk hallerini, bu hallerde tazminatın nasıl belirlendiğini, hangi faktörlerin tazminat miktarını etkilediğini ve Yargıtay'ın konuya ilişkin önemli kararlarını ele alıyoruz. Tehlike sorumluluğundan yapı malikinin sorumluluğuna kadar geniş bir yelpazede, hak arayışında olanlar için kritik bilgiler sunulmaktadır.
Kusursuz Sorumlulukta Tazminatın Genel Esasları ve Belirlenmesi
Kusursuz sorumluluk, hukuki sorumluluğun temel prensiplerinden biri olan kusur unsurunun aranmadığı özel sorumluluk hallerini ifade eder. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK), bu tür sorumluluk hallerinde dahi, meydana gelen zararın giderilmesi esasına dayanır. Haksız fiil sonucu doğan zararın tazmini borcu, kusursuz sorumluluk durumlarında da geçerliliğini korur. Ancak, tazminatın belirlenmesi süreci, kusura dayalı sorumluluktan farklı dinamikler içerebilir ve hakkaniyet ilkesi ön plana çıkabilir. Bu bölümde, kusursuz sorumluluk hallerinde tazminatın genel esasları, kapsamı, şekli ve hangi durumlarda indirim yapılabileceği hususları, ilgili TBK maddeleri ışığında detaylandırılacaktır.
Temel ilke, zarar görenin uğradığı kaybın mümkün olduğunca telafi edilmesidir. Zarar, tazminat miktarının üst sınırını teşkil etse de, belirlenecek tazminat her zaman zararın tamamıyla birebir örtüşmeyebilir. Özellikle kusursuz sorumluluk hallerinde, kanun koyucu hakime belirli durumlarda takdir yetkisi tanımıştır.
Tazminatın Kapsamı ve Şekli
Kusursuz sorumluluk hallerinde tazminatın belirlenmesi, esas itibarıyla Türk Borçlar Kanunu'nun haksız fiillere ilişkin genel hükümlerine tabidir. Zarar gören, hem maddi hem de manevi zararının tazminini talep etme hakkına sahiptir.
TBK md. 51, tazminatın kapsamı ve ödenme biçimine ilişkin temel düzenlemeyi içerir. Bu maddeye göre hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle (kusura dayalı sorumlulukta) kusurun ağırlığını dikkate alarak belirler. Kusursuz sorumluluk hallerinde, "kusurun ağırlığı" unsuru doğal olarak doğrudan bir değerlendirme kriteri olmaktan çıkar. Ancak, eğer kusursuz sorumlu kişinin aynı zamanda bir ek kusuru (munzam kusur) söz konusu ise, bu durum tazminat miktarının takdirinde hâkim tarafından dikkate alınabilir. Örneğin, hayvan bulunduranın sorumluluğunda (TBK md. 67), hayvanın normalde göstermeyeceği bir saldırganlık için ek önlemler almamış olması gibi durumlar munzam kusur olarak değerlendirilebilir.
Hâkim, TBK md. 51/2 uyarınca tazminatın ne şekilde ödeneceğine karar verme yetkisine sahiptir. Buna göre tazminat;
- Toplu (defaten) ödeme: Zararın tamamının tek seferde ödenmesidir.
- Taksitler halinde (irat biçiminde) ödeme: Özellikle sürekli bir gelir kaybı veya bakım ihtiyacı doğuran durumlarda, tazminatın belirli dönemlerde taksitler halinde ödenmesine karar verilebilir.
- Nakden ödeme: Tazminatın para olarak ödenmesi genel kuraldır.
- Aynen tazmin: Zarar gören şeyin yerine yenisinin verilmesi veya hasar gören malın onarılması gibi durumlarda, zararın para dışı bir yolla giderilmesidir. Hâkim, durumun özelliklerine göre bu yöntemlerden birini veya birkaçını bir arada uygulayabilir.
Tazminatın kapsamının belirlenmesinde TBK md. 55 özel bir öneme sahiptir. Bu madde, destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanacağını belirtir. Önemli bir nokta, kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemelerin, bu tür zararların belirlenmesinde dikkate alınamayacağı ve zarar veya tazminattan indirilemeyeceğidir. Yani, örneğin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan ve rücu edilemeyen bir ödeme, sorumludan talep edilecek tazminat miktarından düşülemez. Ayrıca, TBK md. 55'in son fıkrası uyarınca, bu maddeye göre hesaplanan tazminat miktarı, esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz. Bu hüküm, özellikle bedensel zararlar ve destekten yoksun kalma tazminatlarının hesaplanmasında belirli bir standardizasyon ve öngörülebilirlik sağlamayı amaçlar.
Tazminattan İndirim Yapılabilecek Haller
Türk Borçlar Kanunu, bazı durumlarda hâkime tazminat miktarında indirim yapma veya tazminatı tamamen kaldırma yetkisi tanımıştır. Bu indirim sebepleri, kusursuz sorumluluk hallerinde de uygulama alanı bulabilir. TBK md. 52, bu halleri açıkça sıralamaktadır:
- Zarar görenin, zararı doğuran fiile razı olması: Eğer zarar gören, hukuka uygun bir şekilde zararın meydana gelmesine rıza göstermişse, bu durum tazminatın indirilmesine veya kaldırılmasına yol açabilir. Ancak bu rızanın geçerli olması için kişinin rıza ehliyetine sahip olması ve rızanın ahlaka, hukuka aykırı olmaması gerekir.
- Zarar görenin, zararın doğmasında ya da artmasında etkili olması (müterafik kusur): Zarar görenin kendi davranışları zararın meydana gelmesine veya beklenenden daha fazla artmasına neden olmuşsa, hâkim bu durumu dikkate alarak tazminattan indirim yapabilir. Kusursuz sorumlulukta dahi, zarar görenin kusuru bir indirim sebebi olarak kabul edilir. Örneğin, tehlikeli bir işletmenin bulunduğu alana tüm uyarılara rağmen giren bir kişinin uğradığı zarar durumunda, kişinin bu davranışı tazminattan indirim sebebi olabilir.
- Zarar görenin, tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırması: Zarar görenin, zarar meydana geldikten sonraki davranışlarıyla tazminat yükümlüsünün ödeyeceği miktarı gereksiz yere artırması durumunda da indirim söz konusu olabilir.
Bu genel indirim sebeplerinin yanı sıra, TBK md. 65'te düzenlenen ayırt etme gücü bulunmayan kişilerin sorumluluğu da özel bir hakkaniyet indirimi imkanı sunar. Bu maddeye göre hâkim, hakkaniyetin gerektirmesi durumunda, ayırt etme gücünden sürekli veya geçici olarak yoksun olan kişinin verdiği zararın tamamen veya kısmen giderilmesine karar verebilir. Burada hâkim, tarafların ekonomik durumlarını, olayın özelliklerini ve hakkaniyeti göz önünde bulundurarak bir karar verecektir. Bu, ayırt etme gücünden yoksun kişilerin verdiği zararlarda, zararın tamamının tazmin edilmeyebileceği anlamına gelir ve kusursuz sorumluluğun bir türü olan hakkaniyet sorumluluğunun tipik bir örneğidir.
Öğretide, zarar verenin fiilinin zarar görenin yararına bir iş için yapılması durumunda da hakkaniyet gereği tazminattan indirim yapılması gerektiği ifade edilmektedir. Örneğin, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu md. 87 uyarınca, hatır için karşılıksız taşıma sırasında veya motorlu aracın hatır için yaralanan veya ölene verildiği hallerde, işletenin ve teşebbüs sahibinin sorumluluğu genel hükümlere tabidir. Bu gibi durumlarda, Yargıtay içtihatlarında da hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği sıkça vurgulanmaktadır.
Sonuç olarak, kusursuz sorumlulukta tazminatın belirlenmesi, kanunun çizdiği sınırlar dahilinde, somut olayın özelliklerine ve hakkaniyet ilkesine göre şekillenir. Zararın tam olarak karşılanması hedeflenmekle birlikte, zarar görenin kendi kusuru veya özel durumlar, tazminat miktarında indirime gidilmesini gerektirebilir.
Kusursuz Sorumluluk: Tanımı, İspat Yükü ve TBK'daki Çeşitleri (Bölüm 1)
Kusursuz sorumluluk, hukuk sistemimizde önemli bir yer tutan ve kusur prensibinin bir istisnası olarak karşımıza çıkan bir sorumluluk türüdür. Temelinde, bir kişinin hukuka aykırı bir fiili sonucunda başkasına verdiği zararı, kendi kusuru olmasa dahi tazmin etme yükümlülüğünü barındırır. Bu sorumluluk türü, özellikle belirli riskli faaliyetler veya durumlar söz konusu olduğunda, zarar görenin korunması ve adaletin sağlanması amacıyla 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Kusursuz sorumluluk hallerinde tazminatın belirlenmesi, zararın saptanması, yetkili mahkeme ve zamanaşımı gibi konularda, özel bir hüküm bulunmadıkça, TBK'nın kusura dayanan sorumluluk hükümleri (TBK m.50-58, m.72) kıyasen uygulanır. Bu bölümde, kusursuz sorumluluk kavramını, ispat yükünü ve TBK'da düzenlenen ilk iki halini, yani ayırt etme gücü bulunmayanların sorumluluğu ile adam çalıştıranın sorumluluğunu Yargıtay kararları ışığında detaylandıracağız.
Kusursuz Sorumluluk Kavramı ve İspat Yükümlülüğü
Kusursuz sorumluluk, adından da anlaşılacağı üzere, sorumluluğun doğması için zarar verenin kusurlu olmasının aranmadığı bir sorumluluk halidir. Haksız fiil sorumluluğunun temel prensibi kusur sorumluluğu iken, kusursuz sorumluluk bu kuralın dışına çıkarak, kanunda sayılan belirli durumlarda, kişinin kusuru olmasa bile meydana gelen zarardan sorumlu tutulmasını öngörür. Bu sorumluluğun temel dayanağı, genellikle yürütülen faaliyetin tehlikeliliği, bir başkasının eyleminden sorumlu olma (örneğin adam çalıştıran) veya hakkaniyet düşüncesidir.
Kusursuz sorumlulukta en kritik unsurlardan biri illiyet (nedensellik) bağıdır. Zarar ile sorumluluğu doğuran olay arasında uygun bir nedensellik bağının bulunması şarttır. Eğer bu bağ, zarar görenin ağır kusuru, üçüncü bir kişinin ağır kusuru veya mücbir sebep gibi nedenlerle kesilmişse, kusursuz sorumlu olan kişinin sorumluluğu ortadan kalkabilir veya azalabilir.
İspat yükü konusunda ise genel kural, kusursuz sorumluluk şartlarının varlığını ispat yükünün mağdura, yani davacıya ait olmasıdır. Davacı, zararı, hukuka aykırı fiili (veya kanunda tanımlanan durumu) ve bu ikisi arasındaki illiyet bağını ispatlamakla yükümlüdür. Davacı bu ispat yükünü yerine getirdiğinde, davalı (kusursuz sorumlu olduğu iddia edilen kişi), sorumluluktan kurtulmasını sağlayacak bir kurtuluş kanıtı (örneğin, gerekli tüm özeni gösterdiğini, zararın mücbir sebepten kaynaklandığını, mağdurun veya üçüncü kişinin ağır kusurunun illiyet bağını kestiğini) ispatlamalıdır. Ancak, bazı kusursuz sorumluluk halleri (örneğin tehlike sorumluluğunun bazı türleri) o kadar ağırdır ki, kurtuluş kanıtı getirme imkanı dahi tanınmamıştır.
Ayırt Etme Gücü Bulunmayanların Sorumluluğu (TBK m.65)
Türk Borçlar Kanunu'nun 65. maddesi (eski Borçlar Kanunu m.54), ayırt etme gücü bulunmayan (tam ehliyetsiz) kişilerin verdikleri zararlardan sorumluluğunu özel bir kusursuz sorumluluk hali olarak düzenler. Kural olarak, fiil ehliyetinin bir unsuru olan ayırt etme gücünden yoksun kişilerin hukuka aykırı fiillerinden dolayı sorumlu tutulmamaları gerekir. Ancak TBK md. 65, bu kurala önemli bir istisna getirerek hakkaniyet temelinde bir sorumluluk öngörmüştür.
Maddeye göre, "Hakkaniyet gerektiriyorsa hâkim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir." Bu hüküm, hâkime geniş bir takdir yetkisi tanımaktadır. Hâkim, kararını verirken şu hususları dikkate alacaktır:
- Ayırt etme gücü bulunmayanın ekonomik durumu ile zarar görenin ekonomik durumu.
- Fiilin özellikleri, özellikle fiilin objektif olarak bir kusur teşkil edip etmediği.
- Olayın kendine özgü koşulları.
Burada önemli olan, ayırt etme gücü bulunmayanın fiili ile zarar arasında uygun nedensellik bağının varlığıdır. Hâkim, tüm bu unsurları değerlendirerek, zararın kısmen veya tamamen tazmin edilip edilmeyeceğine karar verecektir. Bu, bir nevi fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesine dayanır.
Yargıtay uygulaması da bu yöndedir. Örneğin, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 2018/615 E., 2018/1403 K. sayılı kararında, mahkemenin TBK md. 65 (eski BK md. 54) uyarınca tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını detaylı bir şekilde araştırması ve hakkaniyetin tazminatı gerektirip gerektirmediğini bu araştırmanın sonucuna göre değerlendirmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu tür bir araştırma yapılmadan verilen kararlar bozma sebebi sayılmaktadır. Dolayısıyla, ayırt etme gücü bulunmayanın verdiği zararlarda, her somut olayın kendi özellikleri içinde değerlendirilmesi ve hakkaniyetin titizlikle gözetilmesi esastır.
Adam Çalıştıranın Sorumluluğu (TBK m.66)
Türk Borçlar Kanunu'nun 66. maddesi, "adam çalıştıranın sorumluluğu" başlığı altında, bir başkasını çalıştıran kişinin, çalışanın işini gördüğü sırada üçüncü kişilere verdiği zararlardan dolayı kusursuz sorumluluğunu düzenlemektedir. Bu, özen sorumluluğuna dayalı bir kusursuz sorumluluk halidir. Adam çalıştıran, işe uygun personel seçmek, onlara gerekli talimatları vermek, onları denetlemek ve gözetmekle yükümlüdür. Bu özen yükümlülüğünün ihlali, sorumluluğun temelini oluşturur.
TBK md. 66'ya göre adam çalıştıranın sorumlu tutulabilmesi için şu şartların bir arada bulunması gerekir:
- Çalıştıran ile çalışan arasında bir istihdam ilişkisi veya benzeri bir bağlılık ilişkisi bulunmalıdır. Çalışan, çalıştıranın emir ve talimatları altında hareket etmelidir.
- Zarar, çalışanın işini gördüğü sırada ve işiyle ilgili olarak meydana gelmelidir. İşin görülmesiyle zarar arasında fonksiyonel bir bağ olmalıdır.
- Zarar gören, işle ilgisi olmayan bir üçüncü kişi olmalıdır.
- Çalışanın fiili hukuka aykırı olmalı ve bir zarara yol açmalıdır.
- Zarar ile çalışanın hukuka aykırı fiili arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 2018/1598 E., 2019/5590 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere, adam çalıştıranın sorumluluğunun doğabilmesi için üçüncü kişinin uğradığı zarar ile çalışanın yaptığı iş arasında uygun bir illiyet bağının bulunması şarttır.
Adam çalıştıran, bu sorumluluktan kurtulmak için bir kurtuluş kanıtı getirebilir. TBK md. 66/2'ye göre, "Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz." Ayrıca, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat ederek de sorumluluktan kurtulabilir.
Adam çalıştıran, ödediği tazminatı, zarar veren çalışana, ancak onun şahsen sorumlu olduğu ölçüde rücu edebilir (TBK md. 66/3). Taraflar arasında önceden yapılan ve adam çalıştıranın sorumsuzluğunu öngören anlaşmalar ise geçersizdir.
Bu noktada, adam çalıştıranın sorumluluğunu (TBK md. 66) ile borçlunun ifa yardımcılarının fiillerinden sorumluluğunu (TBK md. 116) karıştırmamak gerekir. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 2019/2839 E., 2019/3978 K. sayılı kararında bu ayrıma dikkat çekilmiştir. TBK md. 66, yardımcı kişinin (çalışanın) üçüncü bir kişiye sözleşme dışı sorumluluk (haksız fiil) ile zarar vermesi durumunu düzenlerken; TBK md. 116'da ise borçlu, borcun ifasında bir yardımcı kişi kullanır ve zarar gören alacaklı ile borçlu arasında önceden kurulmuş bir sözleşme ilişkisi bulunmaktadır. Yani TBK md. 66 haksız fiil sorumluluğuna, TBK md. 116 ise sözleşmesel sorumluluğa ilişkindir.
Türk Borçlar Kanunu'nda Düzenlenen Diğer Kusursuz Sorumluluk Halleri (Bölüm 2)
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK), kusura dayanmayan sorumluluk hallerini çeşitli başlıklar altında düzenleyerek, belirli durumlarda zarar görenin mağduriyetinin giderilmesini amaçlamıştır. Önceki bölümlerde ele alınan ayırt etme gücü bulunmayanların ve adam çalıştıranın sorumluluğunun yanı sıra, Kanun hayvan bulunduranların, yapı maliklerinin ve tehlikeli faaliyet yürütenlerin sorumluluklarına da özel hükümlerle değinmiştir. Bu bölümde, bu spesifik kusursuz sorumluluk türleri ve bu hallerde tazminatın nasıl şekillendiği incelenecektir.
Hayvan Bulunduranın Sorumluluğu (TBK m.67-68)
Hayvanların doğaları gereği öngörülemez davranışlarda bulunabilmeleri ve bu davranışlar neticesinde üçüncü kişilere zarar verebilmeleri ihtimali, kanun koyucuyu bu konuda özel bir sorumluluk türü düzenlemeye itmiştir. Türk Borçlar Kanunu'nun 67. maddesi, bir hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenmiş olan kişinin, hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlü olduğunu belirtir. Bu sorumluluk, bir özen sorumluluğu olarak kabul edilmekle birlikte, ispat yükünün ters çevrilmiş olması nedeniyle kusursuz sorumluluğa yaklaşır.
Hayvan bulunduran, bu zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilir. Ancak, bu özenin sınırları oldukça geniştir ve hayvanın türü, özellikleri, bulunduğu ortam gibi birçok faktöre göre değerlendirilir. Örneğin, vahşi bir hayvanın veya saldırganlığı bilinen bir köpeğin başıboş bırakılması durumunda, hayvan bulunduranın özen yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispatlaması neredeyse imkansızdır.
Yargıtay'ın yerleşik içtihatları da bu yöndedir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2019/4263 E., 2019/9309 K. sayılı kararı bu duruma ışık tutmaktadır. Kararda, davalının köpeğinin davacının müdahalesiyle tepkisel olarak ısırması durumunda dahi, davalının köpeğine iyi eğitim vermemesi, kilosunu ve saldırganlık durumunu dikkate alarak yeterli güce sahip bir vekille gezdirmemesi gibi hususlar "munzam kusur" (ek kusur) teşkil etmiş ve hayvan bulunduranın sorumluluktan tamamen kurtulmasını engellemiştir. Bu, hayvan bulunduranın sadece genel bir özen göstermesinin yeterli olmayacağını, hayvanın spesifik özelliklerine ve potansiyel tehlikelerine göre ek önlemler alması gerektiğini ortaya koymaktadır.
TBK m.68 ise, bir hayvanın başkasının taşınmazı üzerinde bir zarar vermesi halinde, taşınmazın zilyedine, o hayvanı yakalama, zararı giderilinceye kadar alıkoyma ve hatta durum ve koşullar haklı gösteriyorsa hayvanı öldürme yetkisi tanır. Ancak bu yetki, hayvanı yakalayan zilyedin durumu derhal hayvan sahibine bildirmesi ve sahibini bilmiyorsa onun bulunması için gerekli girişimleri yapması koşuluna bağlıdır.
Yapı Malikinin Sorumluluğu (TBK m.69)
Şehirleşmenin ve yapılaşmanın artmasıyla birlikte, binalardan veya diğer yapı eserlerinden kaynaklanan zararlar da gündeme gelmektedir. Türk Borçlar Kanunu'nun 69. maddesi, bir binanın veya diğer yapı eserlerinin malikini, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan dolayı kusursuz olarak sorumlu tutar. Bu, oldukça ağır bir sorumluluk türüdür ve "tehlike sorumluluğunun özel bir türü" olarak da nitelendirilebilir.
Yapı malikinin sorumluluğundan bahsedebilmek için şu şartların bir arada bulunması gerekir:
- Bir bina veya başkaca bir yapı eseri mevcut olmalıdır.
- Bu yapı eserinde bir yapım bozukluğu veya bakım eksikliği bulunmalıdır.
- Bu bozukluk veya eksiklik nedeniyle bir zarar doğmuş olmalıdır.
- Zarar ile yapıdaki bozukluk/eksiklik arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.
Hayvan bulunduranın sorumluluğundan farklı olarak, yapı maliki, zararın meydana gelmemesi için gerekli özeni gösterdiğini ispatlayarak sorumluluktan kurtulamaz. Yapı malikinin sorumluluktan kurtulabilmesi için, zararın mücbir sebepten, zarar görenin ağır kusurundan veya üçüncü bir kişinin ağır kusurundan kaynaklandığını, yani illiyet bağının kesildiğini ispat etmesi gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2017/439 E., 2017/1463 K. sayılı kararı da bu hususu açıkça vurgulamaktadır. Kararda, yapı malikinin sorumluluğunun ancak illiyet bağını kesen bu sebeplerin varlığı halinde ortadan kalkabileceği belirtilmiştir. Örneğin, şiddetli bir deprem (mücbir sebep) sonucu yıkılan ve gerekli standartlara uygun yapılmış bir binadan kaynaklanan zarardan malik sorumlu tutulmayabilir. Benzer şekilde, bir kişinin tüm uyarılara rağmen yıkılmak üzere olan bir duvara tırmanması sonucu yaralanması durumunda, zarar görenin ağır kusuru illiyet bağını kesebilir.
Bu sorumluluk, intifa ve oturma hakkı sahiplerine de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlar için müteselsilen (birlikte) yüklenmiştir. Yapı maliki, ödediği tazminat için, zarara sebep olan diğer kişilere (örneğin, yapım hatası nedeniyle müteahhide) rücu etme hakkına sahiptir.
Tehlike Sorumluluğu (TBK m.71) ve Özel Kanunlardaki Düzenlemeler
Günümüz toplumunda, bazı işletme ve faaliyetler, doğaları gereği önemli ölçüde tehlike arz ederler. Bu tür faaliyetlerden kaynaklanan zararlar için kanun koyucu, genel haksız fiil sorumluluğundan daha ağır bir sorumluluk rejimi olan tehlike sorumluluğunu düzenlemiştir. TBK m.71, önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işletenin müteselsilen sorumlu olacağını hükme bağlar.
Tehlike sorumluluğunun temel mantığı, tehlikeli bir faaliyeti yürüterek bundan menfaat sağlayan kişinin, bu faaliyetin risklerine de katlanması gerektiği düşüncesidir. Bu sorumluluk türünde, işletme sahibinin veya işletenin kusurlu olup olmadığına bakılmaz. Hatta, işletme sahibi veya işleten, zararın meydana gelmemesi için her türlü özeni gösterdiğini ispatlasa dahi kural olarak sorumluluktan kurtulamaz. Sorumluluktan kurtulabilmek için genellikle zararın mücbir sebepten, zarar görenin ağır kusurundan veya üçüncü kişinin ağır kusurundan kaynaklandığını, yani illiyet bağının kesildiğini ispatlamak gerekir. Ancak bazı özel kanunlarda bu kurtuluş kanıtları dahi sınırlandırılmış veya kaldırılmış olabilir.
TBK m.71/III, tehlike sorumluluğuna ilişkin özel kanun hükümlerinin saklı olduğunu belirtir. Bu, tehlike sorumluluğunun esas olarak özel kanunlarla düzenlendiği alanlarda öncelikle o kanun hükümlerinin uygulanacağı anlamına gelir. Örneğin:
- 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu m.85 vd. hükümleri, motorlu araç işletenlerin sorumluluğunu düzenler. Bu, tehlike sorumluluğunun en sık karşılaşılan ve en bilinen örneğidir. Araç işleten, aracın işletilmesinden kaynaklanan zararlardan, sürücünün veya yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olur.
- Türk Sivil Havacılık Kanunu (TSHK) m.133 vd. sivil hava araçlarını işletenlerin sorumluluğunu düzenler.
- Petrol Kanunu m.86/II petrol hakkı sahiplerinin faaliyetlerinden doğan zararlara ilişkin sorumluluk esaslarını belirler.
- Çevre Kanunu m.28 çevreyi kirletenlerin ve çevreye zarar verenlerin sorumluluğunu düzenler ki bu da tipik bir tehlike sorumluluğu halidir.
- Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu m.62-63 Devletin askeri manevra ve atışlardan doğan sorumluluğunu düzenler.
Bu özel kanunlarda, sorumluluğun kapsamı, tazminat miktarı, zamanaşımı süreleri ve sorumluluktan kurtulma halleri TBK'daki genel düzenlemelerden farklılık gösterebilir. Dolayısıyla, tehlike arz eden bir faaliyetten kaynaklanan zararın tazmini söz konusu olduğunda, öncelikle ilgili özel kanun hükümlerinin incelenmesi büyük önem taşır. Eğer bir konuda özel bir düzenleme yoksa, TBK m.71'deki genel hükümler uygulama alanı bulacaktır.
Bu kusursuz sorumluluk hallerinin ortak noktası, zarar görenin korunması ve zararın bir şekilde telafi edilmesidir. Tazminatın belirlenmesinde ise, her bir sorumluluk türünün kendine özgü koşulları, zarar görenin ve sorumlunun durumu, hakkaniyet ilkesi ve illiyet bağının varlığı gibi unsurlar dikkate alınır.
Yargıtay Kararı Işığında Tehlike Sorumluluğu: Yüksek Gerilim Hattı Kazası Örneği
Kusursuz sorumluluk halleri arasında, özellikle tehlike sorumluluğu (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 71) uygulamada sıkça karşılaşılan ve Yargıtay kararlarına konu olan bir alanı teşkil eder. Tehlike sorumluluğunun temel mantığı, belirli faaliyetlerin doğası gereği taşıdığı yüksek risk nedeniyle, bu faaliyetlerden kaynaklanan zararlardan, işletme sahibinin veya faaliyet yürütücüsünün kusuru olmasa dahi sorumlu tutulmasıdır. Yüksek Mahkeme'nin 13.11.2019 tarihli bir kararı (kararda Daire, Esas ve Karar numarası belirtilmemiştir, ancak olayın içeriği ve hukuki değerlendirmesi önemlidir), tehlike sorumluluğunun pratikte nasıl ele alındığını ve zarar görenin kusurunun bu sorumluluğa etkisini göstermesi açısından dikkate değerdir. Bu karar, bir TV anteninin düzeltilmesi sırasında yüksek gerilim hattına temas sonucu meydana gelen ölüm olayı nedeniyle açılan tazminat davasında, Bölge Adliye Mahkemesi'nin davayı reddeden kararının Yargıtay tarafından bozulmasına ilişkindir.
Dava Konusu Olay ve Alt Derece Mahkemelerinin Yaklaşımı
Somut olayda, bir kişi evinin çatısında bulunan yaklaşık 3,5 metre uzunluğundaki demir borulu TV antenini düzeltmeye çalışırken, antenin davalı elektrik dağıtım şirketine ait yüksek gerilim hattına temas etmesi sonucu elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetmiştir. Maktulün mirasçıları tarafından açılan maddi ve manevi tazminat davasında, ilk derece mahkemesi, alınan bilirkişi raporlarına dayanarak davalı elektrik şirketinin olayda herhangi bir kusurunun bulunmadığına, vefat eden kişinin (muris) ise %100 oranında kusurlu olduğuna hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca, Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği'nde belirtilen orta gerilim hattı ile yapı arasındaki minimum 2 metrelik emniyet mesafesinin olay yerinde 3 metreden fazla olması nedeniyle ihlal edilmediğini tespit ederek davanın reddine karar vermiştir.
Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını yerinde bularak istinaf talebini reddetmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, murisin ağır kusuru nedeniyle illiyet (nedensellik) bağının kesildiğini ve bu nedenle kusursuz sorumlu konumunda olan davalı elektrik şirketinin sorumluluktan kurtulduğunu kabul etmiştir. Görüldüğü üzere, alt derece mahkemeleri, olayı daha çok kusur sorumluluğu çerçevesinde değerlendirmiş ve zarar görenin ağır kusurunu, kusursuz sorumluluğu bertaraf eden bir unsur olarak görmüştür.
Yargıtay'ın Bozma Gerekçeleri: Kusursuz Sorumluluk ve Nedensellik Bağı
Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi'nin kararını 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 371 uyarınca davacılar yararına bozmuştur. Yüksek Mahkeme'nin bozma gerekçelerinin temelinde, alt derece mahkemelerinin kusursuz sorumluluk, özellikle de tehlike sorumluluğu ilkesini yeterince dikkate almaması yatmaktadır. Yargıtay, hükme esas alınan bilirkişi raporlarının, davalı şirketin sorumluluğunu TBK m. 71/1 kapsamında düzenlenen tehlike sorumluluğu (ve dolaylı olarak yapı malikinin sorumluluğuna da değinilebilecek TBK m. 69 bağlamında) açısından değerlendirmediğini belirtmiştir.
Yargıtay'a göre, elektrik enerjisinin dağıtımı faaliyeti, doğası gereği önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletme faaliyetidir. Bu nedenle, davalı elektrik dağıtım şirketinin sorumluluğu, kusura dayanmayan, objektif bir sorumluluk olan tehlike sorumluluğu kapsamında ele alınmalıdır. Tehlike sorumluluğunda, sorumlu kişinin her türlü özeni gösterdiğini ispatlaması dahi, kural olarak onu sorumluluktan kurtarmaz.
En önemli noktalardan biri de nedensellik bağı meselesidir. Yargıtay, murisin olayda ağır kusurunun bulunduğu kabul edilse dahi, bu durumun tek başına kusursuz sorumlu olan davalı şirketin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağını ve nedensellik bağını kesmeyeceğini vurgulamıştır. Murisin kusuru, ancak ve ancak TBK md. 52 çerçevesinde tazminat miktarının belirlenmesinde bir indirim sebebi olarak dikkate alınabilir. Kusursuz sorumlulukta, özellikle tehlike sorumluluğunda, illiyet bağının kesilmesi ancak mücbir sebep, zarar görenin veya üçüncü bir kişinin kaçınılamaz ve önlenemez nitelikteki ağır kusuru gibi istisnai durumlarda söz konusu olabilir. Yargıtay, somut olayda murisin davranışının bu nitelikte olmadığını ve illiyet bağını kesmediğini değerlendirmiştir.
Eksik İnceleme ve Ağır Özen Yükümlülüğünün Değerlendirilmesi
Yargıtay, alt derece mahkemelerinin yaptığı incelemenin yetersiz olduğuna da işaret etmiştir. Özellikle, davalı elektrik şirketinin Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği hükümlerine tam olarak uyup uymadığı detaylı bir şekilde araştırılmamıştır. Bu yönetmeliğin özellikle Madde 5 (can ve mal güvenliğinin sağlanması, aktif bölümlere dokunmanın olanaksız kılınması, emniyet mesafeleri) ve Madde 27 (bakım ve onarım kayıtlarının tutulması) gibi hükümleri, davalının özen yükümlülüğünün sınırlarını belirlemede kritik öneme sahiptir.
Yargıtay, davalı şirketin;
- Gerekli periyodik bakım ve kontrolleri yapıp yapmadığını,
- Olay yerinde ve çevresinde yüksek gerilim hattının tehlikesine dair yeterli ve görünür uyarı levhalarının bulunup bulunmadığını,
- Enerji nakil hattının binaya olan mesafesi yönetmelikte belirtilen minimum sınırlara uygun olsa bile, somut olayın özelliklerine göre ek güvenlik önlemleri almasının gerekip gerekmediğini, yani "ağırlaştırılmış özen yükümlülüğü"nü yerine getirip getirmediğini araştırması gerektiğini belirtmiştir.
Bu kapsamda Yargıtay, davalı şirketin tehlike sorumluluğunu, tarafların kusur (daha doğrusu zarar görenin ortak kusuru veya beklenmedik halin etkisi) oranlarını somut gerekçeleriyle ortaya koyan, önceki bilirkişiler dışında, tercihen Ankara veya İstanbul gibi büyükşehirlerdeki üniversitelerden seçilecek üç kişilik uzman bir bilirkişi heyetinden yeni bir rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Bu karar, tehlike sorumluluğunun ciddiyetini ve bu tür davalarda yapılması gereken incelemenin derinliğini göstermektedir.
Kusursuz sorumluluk, hukukun zarar görenin menfaatlerini koruma ve adaleti tesis etme çabasının önemli bir yansımasıdır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda düzenlenen ayırt etme gücü bulunmayanların sorumluluğu, adam çalıştıranın sorumluluğu, hayvan bulunduranın sorumluluğu, yapı malikinin sorumluluğu ve özellikle tehlike sorumluluğu gibi çeşitli haller, kusur olmaksızın da tazminat yükümlülüğünün doğabileceğini ortaya koymaktadır. Tazminatın belirlenmesinde hakkaniyet, illiyet bağı, zarar görenin müterafik kusuru gibi unsurlar dikkate alınırken, Yargıtay içtihatları bu ilkelerin somut olaylara uygulanmasında yol gösterici olmaktadır. Özellikle tehlikeli faaliyetlerden doğan zararlarda, Yüksek Mahkeme'nin ağırlaştırılmış özen yükümlülüğüne ve zarar görenin kusurunun her zaman nedensellik bağını kesmeyip tazminattan indirim sebebi olabileceğine dair yaklaşımı, bu alandaki hukuki öngörülebilirliği artırmakta ve hak arama süreçlerinde önemli bir referans teşkil etmektedir.