Türk Borçlar Kanunu'nda Ayıptan Sorumluluk

Türk Borçlar Kanunu'nda Ayıptan Sorumluluk

Satış sözleşmelerinde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri ayıplı mal teslimidir. Türk Borçlar Kanunu, bu durumda alıcıları korumak amacıyla satıcının ayıptan sorumluluğunu düzenlemiştir. Bu yazımızda, ayıp kavramı, satıcının sorumluluk şartları, alıcının külfetleri ve seçimlik hakları hakkında detaylı bilgileri bulabilirsiniz. Özellikle ticari satışlar ve ikinci el araç alım-satımında dikkat edilmesi gereken hususları da ele alacağız.

Ayıp Kavramı ve Hukuki Çerçeve

Türk hukuk sisteminde ayıp kavramı, satış sözleşmelerinin en temel sorunlu alanlarından birini oluşturmaktadır. Bu kavramın doğru anlaşılması, hem satıcıların hem de alıcıların hukuki konumlarının belirlenmesinde kritik öneme sahiptir.

Ayıpın Tanımı

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 219 uyarınca ayıp, satıcının alıcıya bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması veya satılanın kullanım amacı bakımından değerini ya da ondan beklenen faydaları ortadan kaldıran ya da önemli ölçüde azaltan eksiklikleri ifade eder. Bu tanım, ayıbın hem objektif hem de sübjektif unsurlarını barındırmaktadır.

Ayıbın objektif boyutu, satılan malın sahip olması gereken genel niteliklerle ilgilidir. Sübjektif boyutu ise, satıcının alıcıya bildirdiği özel nitelikler ve alıcının meşru beklentileriyle alakalıdır. Bir malın ayıplı sayılabilmesi için, bu eksikliklerin ciddi ve önemli olması gerekmektedir.

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun madde 8'de ise ayıp, malın teslim anında kararlaştırılan örnek veya modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olması şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanım, tüketici işlemlerinde ayıp kavramının daha geniş yorumlanmasını sağlamaktadır.

Ayıp Türleri

Türk Borçlar Kanunu sistematiği içerisinde ayıplar üç ana kategoride değerlendirilmektedir:

Maddi Ayıp

Maddi ayıp, satılan malın fiziksel yapısında bulunan eksiklikleri ifade eder. Bu tür ayıplar genellikle malın üretim sürecinde ortaya çıkar ve malın somut niteliklerini etkiler. Örneğin, bir elektronik cihazın bozuk parçaları, bir arabanın motor arızaları veya bir giyim eşyasının kumaş hatası maddi ayıp kapsamında değerlendirilir.

Hukuki Ayıp

Hukuki ayıp, maldan yararlanmayı engelleyen hukuki yasaklama veya sınırlamaları içerir. Bu durumda mal fiziksel olarak sağlam olabilir ancak hukuki sebeplerle kullanılamaz durumda bulunabilir. Tapu kaydındaki sınırlamalar, haciz kayıtları veya kamu hukukundan kaynaklanan yasaklar bu kapsamda değerlendirilir.

Ekonomik Ayıp

Ekonomik ayıp, malın ekonomik değerini etkileyen ve beklenen ekonomik getiriyi sağlamayan durumları kapsar. Bu tür ayıplar, malın piyasa değerini önemli ölçüde düşüren faktörlerden kaynaklanır. Bir yatırım aracının beklenen getiriyi sağlamaması veya bir işletmenin beyan edilen karlılık oranlarına ulaşamaması ekonomik ayıp örneği olarak gösterilebilir.

Ayıplar ayrıca tespit edilebilirlik açısından da sınıflandırılmaktadır:

  • Açık ayıplar: Olağan gözden geçirme ile tespit edilebilen ayıplardır
  • Gizli ayıplar: İlk muayenede anlaşılamayan, zamanla ortaya çıkan ayıplardır

Yasal Düzenlemeler

Türk hukuk sisteminde ayıptan sorumluluk 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 219-231 arasında kapsamlı şekilde düzenlenmiştir. Bu düzenleme, satış sözleşmelerinde ayıp sorumluluğunun temel çerçevesini oluşturmaktadır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ise ticari satışlarda ayıp sorumluluğuna ilişkin özel hükümler içermektedir. Özellikle TTK madde 23, ticari işlemlerde gözden geçirme ve bildirim sürelerini düzenleyerek, ticari hayatın hızına uygun çözümler sunmaktadır.

Uluslararası satış sözleşmelerinde ise 1980 tarihli Viyana Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Anlaşması (CISG) madde 35/2/a-b hükümleri uygulama alanı bulmaktadır. CISG, malların mutat kullanım amacına uygunluğunu ve özel kullanım amacına elverişliliğini ayıp değerlendirmesinde temel kriter olarak kabul etmektedir.

Tüketici işlemlerinde ise Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun madde 8 ve devamı hükümleri uygulanmaktadır. Bu düzenleme, tüketicilerin özel korunmaya ihtiyaç duyduğu durumları göz önünde bulundurarak daha koruyucu hükümler içermektedir.

Bu yasal düzenlemelerin ortak özelliği, ayıp sorumluluğunu kusursuz sorumluluk olarak düzenlemeleridir. Bu durum, satıcının ayıpların varlığını bilmese bile sorumlu tutulacağı anlamına gelmektedir. Böylece alıcıların korunması güçlendirilmiş ve satıcıların daha dikkatli davranmaları sağlanmıştır.

Bu hukuki çerçeve içerisinde ayıp kavramı, modern ticari hayatın gereksinimlerine uygun şekilde yorumlanmakta ve uygulanmaktadır. Farklı kanunlardaki düzenlemeler birbirini tamamlayarak, çeşitli hukuki ilişkiler için uygun çözümler sunmaktadır.

Satıcının Sorumluluğunun Şartları

Türk Borçlar Kanunu'nda düzenlenen ayıptan sorumluluk, satıcının kusur şartı aranmayan bir sorumluluk türüdür. Ancak bu sorumluluğun doğması için belirli şartların bir arada gerçekleşmesi gerekir. Bu şartlar hem satıcının sorumluluğunun kapsamını belirler hem de alıcının korunma seviyesini ortaya koyar.

Temel Şartlar

Satıcının ayıptan sorumlu tutulabilmesi için dört temel şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. İlk şart, satılan malın teslim edilmiş olmasıdır. Sorumluluk yarar ve hasarın alıcıya geçmesi anında mevcut olan ayıplardan doğar. Bu durum, ayıbın teslim anında var olması gerektiği anlamına gelir ve sonradan oluşan ayıplardan satıcı sorumlu tutulamaz.

İkinci temel şart, malın gerçekten ayıplı olmasıdır. Ayıp, satıcının bildirdiği niteliklerden yoksunluk veya malın kullanım amacı bakımından değerini ya da beklenen faydalarını ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan eksiklikler olarak tanımlanır. Bu değerlendirme yapılırken objektif kriterler dikkate alınır ve malın sözleşme ile belirlenen amacına hizmet edip edemediği esas alınır.

Üçüncü kritik şart ise TBK m.222'de düzenlenen alıcının ayıbı bilmemesi koşuludur. Sözleşme kurulması sırasında alıcının bildiği ayıplardan satıcı sorumlu değildir. Burada önemli olan husus, alıcının ayıbı gerçekten bilmesi veya bilmesi gerektiği hallerin varlığıdır. Olağan bir inceleme ile fark edilebilecek açık ayıplar bakımından alıcının bunları bildiği kabul edilir.

Dördüncü şart, ayıp sorumluluğunu kaldıran bir anlaşmanın bulunmamasıdır. Taraflar arasında satıcının ayıptan sorumlu olmayacağına dair bir anlaşma yapılmışsa, bu anlaşma geçerli olduğu sürece satıcı sorumluluk altına girmez. Ancak bu kuralın önemli istisnası vardır.

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 2016/4472 Esas, 2018/6303 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, satıcı ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur. Bu düzenleme, ayıptan sorumluluğun kusursuz sorumluluk niteliği taşıdığını göstermektedir. Satıcının iyi niyetli olması veya ayıptan habersiz bulunması, sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

İkinci el araç satışları gibi özel durumlarda bu şartların uygulanması farklı boyutlar kazanır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 2016/26690 Esas, 2019/9299 Karar sayılı kararında, alıcının TRAMER kayıtları, trafik kayıtları ve sigorta kayıtlarını inceleme yükümlülüğünün bulunmadığı belirtilmiştir. Bu karar, alıcının duyu organlarıyla yapacağı olağan incelemenin yeterli olduğunu ve daha detaylı araştırma yapma zorunluluğunun olmadığını ortaya koymaktadır.

Sorumsuzluk Anlaşmaları

Taraflar arasında yapılan sorumsuzluk anlaşmaları, satıcının ayıp sorumluluğunu kaldırabilir veya sınırlayabilir. Ancak TBK m.221 bu konuda önemli bir sınırlama getirmektedir. Bu maddeye göre, satıcının ağır kusurlu olması halinde sorumsuzluk anlaşmaları kesin hükümsüzdür.

Ağır kusur kavramı, satıcının ayıpları bilmesi ve buna rağmen alıcıyı bilgilendirmemesi durumlarını kapsar. Özellikle satıcının mesleki bilgisi ve deneyimi de bu değerlendirmede dikkate alınır. Profesyonel satıcıların, malın ayıplı olduğunu bilmesi veya bilmesi gerektiği hallerde sorumsuzluk anlaşmalarından yararlanması mümkün değildir.

Sorumsuzluk anlaşmaları dar yorumlanmalıdır. Bu anlaşmaların varlığı halinde bile, satıcının alıcıyı aldatması veya yanıltması durumunda anlaşma geçersiz hale gelir. Özellikle tüketici işlemlerinde bu tür anlaşmaların geçerliliği daha sıkı denetlenir.

Ayrıca sorumsuzluk anlaşmalarının açık ve anlaşılır olması gerekir. Genel işlem koşulları içinde yer alan belirsiz ifadeler, alıcı aleyhine yorumlanmaz. Mahkemeler, bu tür anlaşmaların varlığını tespit ederken taraflar arasındaki güç dengesizliğini ve bilgi asimetrisini de göz önünde bulundurur.

Satıcının sorumluluğunun şartları, alıcının korunması ile ticari hayatın gerekleri arasında denge kurulmasını sağlar. Kusursuz sorumluluk ilkesi ile birlikte değerlendirildiğinde, bu şartlar satış sözleşmelerinde güvenin korunması ve adil bir risk dağılımının sağlanması amacını taşır.

Gözden Geçirme ve Bildirim Külfetleri

Türk Borçlar Kanunu'nda ayıptan sorumluluğun doğabilmesi için alıcının yerine getirmesi gereken en önemli yükümlülüklerden biri gözden geçirme ve bildirim külfetleridir. Bu külfetler, alıcının ayıplı mal teslim aldığını fark etmesi halinde belirli sürelerde hareket etmesini gerektiren hukuki düzenlemelerdir. Söz konusu külfetler farklı kanunlarda ve uluslararası anlaşmalarda değişik şekillerde düzenlenmiştir.

TBK Hükümleri

TBK m.223 hükmü, satış sözleşmelerinde alıcının gözden geçirme ve bildirim külfetlerini düzenleyen temel hükümdir. Bu maddeye göre alıcı, devraldığı satılanı "işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz" gözden geçirmeli ve ayıp görürse "uygun süre içinde" satıcıya bildirmelidir.

Kanun koyucu, gözden geçirme külfeti için kesin bir süre öngörmemiştir. Bu durum, somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılmasını gerektirir. Alıcının sübjektif durumu, satılan malın niteliği, karmaşıklığı ve inceleme için gerekli teknik bilgi düzeyi bu değerlendirmede önemli rol oynar. Örneğin, basit tüketim malları için birkaç gün yeterli olurken, karmaşık teknik cihazlar için daha uzun süreler makul kabul edilebilir.

Gizli ayıplar için TBK özel bir düzenleme getirmiştir. Olağan gözden geçirme ile ortaya çıkarılamayan ayıplar sonradan anlaşılırsa, bu durumda alıcının "hemen" bildirimde bulunması gerekmektedir. Bu hükmün amacı, alıcının zamanla ortaya çıkan ayıplar karşısında korunmasız kalmamasının sağlanmasıdır.

Bildirim külfetinin yerine getirilmemesi durumunda alıcı, ayıplı malı kabul etmiş sayılır ve ayıba karşı seçimlik haklarını kullanamaz. Ancak satıcının ağır kusurlu olduğu hallerde, süresiz bildirim itirazı dinlenmez.

TTK Hükümleri

Ticari satışlarda ayıp bildirimi, TTK m.23 hükmü ile özel olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme, ticari hayatın hızlı akışına uygun olarak daha kesin süreler öngörmektedir.

TTK'ya göre ayıp bildirim süreleri şu şekildedir:

  • Açık ayıplar: Teslim sırasında açıkça belli olan ayıplar 2 gün içinde bildirilmelidir
  • Gizli ayıplar: Açıkça belli olmayan ayıplar için malın teslim alınmasından sonra 8 gün içinde inceleme yapılmalı ve ayıp tespit edilirse bu süre içinde bildirilmelidir

Bu süreler, ticari satışların hızlı ve güvenli bir şekilde sonuçlandırılması amacıyla öngörülmüştür. Ticari hayatta tarafların profesyonel oldukları varsayıldığından, daha kısa sürelerin belirlenmesi isabetli bir yaklaşımdır.

TTK hükümleri, özellikle tacirler arası satışlarda uygulama alanı bulur. Bir tarafın tacir olmadığı durumlarda TBK hükümleri uygulanır. Ticari satışlarda bu sürelerin aşılması durumunda alıcı, ayıba karşı haklarını kullanamaz.

CISG Hükümleri

Uluslararası satışlarda CISG m.38-39 hükümleri, gözden geçirme ve bildirim külfetlerini düzenlemektedir. Bu düzenleme, farklı hukuk sistemlerinden gelen taraflar arasında uygulanabilir ortak standartlar getirmektedir.

CISG'e göre alıcı, malları "koşulların izin verdiği ölçüde kısa sürede" muayene etmelidir. Bu süre, malların niteliği, ulaştırma şekli ve alıcının durumu göz önünde bulundurularak belirlenir.

Ayıp tespit edilmesi halinde bildirim için "makul süre" öngörülmüştür. Ancak CISG, mutlak bir üst sınır olarak malların tesliminden itibaren 2 yıllık süre getirmiştir. Bu süre geçtikten sonra, alıcının bildirim hakkı sona erer.

CISG düzenlemesi, uluslararası ticaretin dinamik yapısına uygun olarak esnek bir yaklaşım benimser. "Makul süre" kavramı, somut olayın özelliklerine göre değerlendirilerek belirlenir. Bu yaklaşım, farklı ülkelerden tarafların ticari uygulamalarındaki farklılıkları dikkate alma imkanı sağlar.

Uluslararası satışlarda CISG hükümlerinin uygulanması, taraflar arasında anlaşmazlık çıkması durumunda hangi ülke mahkemesinde dava açılacağından bağımsız olarak aynı kuralların geçerli olmasını sağlar. Bu durum, uluslararası ticaretin öngörülebilirliğini artırır.

Gözden geçirme ve bildirim külfetleri, ayıptan sorumluluk hukukunun temel taşlarından birini oluşturmaktadır. Bu külfetlerin hukuki niteliği itibariyle "borç" değil "külfet" olması, yerine getirilmemesinin doğrudan sorumluluğa yol açmaması ancak ayıba ilişkin hakların kullanılmasını engellemesi sonucunu doğurur. Dolayısıyla alıcıların bu sürelere titizlikle uyması, haklarını koruyabilmeleri açısından hayati önem taşımaktadır.

Hata: CortexUI API request failed: {"error":"İstek zaman aşımına uğradı (2 dakika)"}

Zamanaşımı ve Özel Hükümler

Satış sözleşmelerinde ayıptan doğan sorumluluğun en kritik unsurlarından biri zamanaşımı süreleridir. Bu süreler, hem alıcıların haklarını koruma hem de satıcıların hukuki belirsizlikten kurtulması açısından büyük önem taşımaktadır.

Zamanaşımı Süreleri

TBK m.231 uyarınca satış sözleşmelerinde ayıptan doğan sorumluluk, satılanın alıcıya devrinden başlayarak 2 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Bu süre, alıcının ayıplı mal nedeniyle sahip olduğu tüm seçimlik haklar için geçerlidir. Zamanaşımı süresinin başlangıcı, satılanın alıcıya fiili olarak teslim edildiği an değil, yarar ve hasarın alıcıya geçtiği andır.

İki yıllık zamanaşımı süresi, satış sözleşmelerinin doğası gereği belirlenen objektif bir süredir. Bu sürenin geçmesi, alıcının ayıba karşı sahip olduğu sözleşmeden dönme, bedel indirimi, ücretsiz onarım ve değiştirme haklarının tümünü sona erdirir. Ancak alıcının iki yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan defi hakkı, zamanaşımı süresinin geçmesiyle ortadan kalkmaz. Bu düzenleme, alıcının vaktinde yaptığı bildirimin hukuki sonuçlarını korumaktadır.

Zamanaşımı süresinin hesaplanmasında dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, satılanın teslim tarihinin net olarak belirlenmesidir. Özellikle taksitli satışlarda veya montaj gerektiren mallarda, teslimin hangi anda gerçekleştiği konusu tartışmalı olabilmektedir. Yargıtay uygulamasında, malın alıcının tasarrufuna geçtiği an esas alınmaktadır.

TBK m.478 eser sözleşmeleri için farklı zamanaşımı süreleri öngörmektedir. Taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde teslimden itibaren iki yıl, taşınmaz yapılarda beş yıl zamanaşımı süresi uygulanır. Bu düzenleme, eser sözleşmelerinin satış sözleşmelerinden farklı niteliği nedeniyle özel olarak düzenlenmiştir.

Ağır Kusur Halleri

Satıcının ağır kusurlu olduğu durumlarda zamanaşımı rejimi önemli ölçüde değişmektedir. TBK m.231/2 uyarınca satıcı ağır kusurlu ise, iki yıllık özel zamanaşımı süresinden yararlanamaz ve 10 yıllık genel zamanaşımı süresi uygulanır. Bu düzenleme, ağır kusurlu satıcıları korumama amacı taşımaktadır.

Ağır kusur kavramı, satıcının ayıpların varlığını bilerek gizlemesi, kasıtlı olarak yanlış bilgi vermesi veya ayıplı malı bilerek teslim etmesi gibi durumları kapsamaktadır. TBK m.225 bu konuda özel bir düzenleme getirerek, alıcıyı iğfal eden satıcının ayıpların vaktinde ihbar edilmediğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacağını belirtmektedir. Bu hüküm, satıcının kötüniyetli davranışlarına karşı alıcıyı korumaktadır.

Ağır kusur halinde yalnızca zamanaşımı süresi değil, aynı zamanda sorumsuzluk anlaşmalarının geçerliliği de etkilenmektedir. TBK m.221'e göre satıcının ağır kusurlu olduğu hallerde, ayıp sorumluluğunu kaldıran anlaşmalar kesin hükümsüzdür. Bu durum, ağır kusurlu satıcının hiçbir şekilde sorumluluktan kaçamayacağını göstermektedir.

Ağır kusurun tespitinde mahkemeler, somut olayın özelliklerini dikkate almaktadır. Satıcının mesleki bilgisi, ayıbın niteliği, ayıpların gizlenme şekli ve alıcının durumu gibi faktörler değerlendirmede rol oynamaktadır. Özellikle uzman satıcıların, sıradan tüketicilere göre daha yüksek standartlarda değerlendirildiği görülmektedir.

Türk Borçlar Kanunu'nda ayıptan sorumluluk, alıcıları koruma ve satıcıların sorumluluklarını adil bir şekilde düzenleme amacıyla kurgulanmış kapsamlı bir sistemdir. Zamanaşımı süreleri ve ağır kusur hallerine ilişkin düzenlemeler, bu sistemin temel direğini oluşturmaktadır. İki yıllık genel zamanaşımı süresi, ticari hayatın dinamiklerini dikkate alarak belirlenmişken, ağır kusur hallerinde on yıllık sürenin öngörülmesi, kötüniyetli satıcıların cezalandırılması amacını taşımaktadır. Bu düzenlemeler sayesinde, satış ilişkilerinde hem alıcıların haklarının korunması hem de satıcıların makul bir süre sonra hukuki belirsizlikten kurtulması sağlanmaktadır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.