Drone ile Özel Hayat İhlalleri

Drone ile Özel Hayat İhlalleri

Drone'lar artık hayatımızın bir parçası. Peki ya bir drone mülkünüze zarar verirse veya özel anlarınızı izinsiz kaydederse ne yapabilirsiniz? Kolluk kuvvetlerinin drone ile yaptığı denetimler yasal mı? Drone kullanımının hukuki sınırlarını, özel hayatın gizliliğini ihlal durumunda sahip olduğunuz hakları ve hukuka aykırı delil sorununu tüm detaylarıyla öğrenmek için makalemizi okuyun.

Harika bir başlangıç yapalım. İşte istediğiniz makale bölümü, SEO kurallarına uygun ve akıcı bir dille hazırlanmıştır.


Drone Kullanımından Doğan Hukuki Sorumluluk ve Tazminat Hakları

Teknolojinin hızla gelişmesiyle hayatımıza giren dronelar (İnsansız Hava Araçları - İHA), hobi, eğlence ve ticari faaliyetlerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak bu yaygınlaşma, beraberinde yeni hukuki sorunları ve sorumlulukları da getirmiştir. Bir drone pilotunun kontrolünü kaybetmesi sonucu mülkünüze zarar gelmesi veya özel anlarınızın izinsiz bir şekilde kaydedilmesi gibi durumlar, artık sıkça karşılaşılan problemlerdir. Peki, böyle bir durumda haklarınız nelerdir ve bu hakları nasıl arayabilirsiniz? Drone kullanımından kaynaklanan hukuki sorumluluklar temel olarak maddi zararlar ve özel hayatın gizliliğinin ihlali olmak üzere iki ana başlıkta incelenebilir.

Maddi Zararlar ve Tazminat Süreci

Bir drone'un kontrolsüz bir şekilde evinize, aracınıza, bahçenizdeki eşyalara veya herhangi bir özel mülkünüze çarparak hasar vermesi durumunda, drone pilotunun veya sahibinin bu zararı karşılama yükümlülüğü doğar. Bu durum, Türk Borçlar Kanunu kapsamında bir "haksız fiil" teşkil eder ve zarar gören kişinin maddi tazminat davası açma hakkı bulunur.

Bu süreçte hak kaybı yaşamamak için izlenmesi gereken adımlar şunlardır:

  • Delillerin Toplanması: Kazanın hemen ardından yapılması gereken en önemli şey, durumu kanıtlayacak delilleri toplamaktır. Hasar gören mülkün, düşen drone'un ve olay yerinin farklı açılardan fotoğraflarını ve videolarını çekmek kritik öneme sahiptir. Mümkünse olaya şahit olan kişilerin iletişim bilgilerini almak da ilerideki hukuki süreçte size avantaj sağlayacaktır.
  • Resmi Tutanak Tutturulması: Durumu derhal polis veya jandarmaya bildirerek olay yeri incelemesi yapılmasını ve resmi bir tutanak (kaza tespit tutanağı) tutulmasını talep edin. Bu tutanak, davanın en güçlü delillerinden biri olacaktır.
  • Hasarın Belgelenmesi: Mülkünüzde meydana gelen hasarın onarım maliyetini belirlemek için yetkili servislerden veya uzmanlardan bir hasar tespit raporu ya da proforma fatura alın. Yapılan onarımlara ilişkin tüm faturaları ve ödeme belgelerini mutlaka saklayın.
  • Hukuki Sürecin Başlatılması: Toplanan tüm delillerle birlikte, drone pilotuna veya sahibine karşı maddi tazminat davası açılabilir. Dava sürecinde, bilirkişi incelemesi yapılarak zararınızın boyutu net bir şekilde tespit edilir. Drone kazalarından kaynaklanan tazminat davaları, mahkemenin iş yoğunluğuna ve davanın karmaşıklığına bağlı olarak genellikle 6 ila 12 ay arasında sonuçlanabilmektedir.

Ayrıca, özellikle ticari amaçla kullanılan veya yasal olarak kayıtlı droneların zorunlu mali mesuliyet sigortası bulunabilir. Bu durumda, zararın karşılanması için doğrudan sigorta şirketine de başvurulabilir.

Özel Hayatın İhlali ve Manevi Tazminat

Drone'ların yarattığı en büyük endişelerden biri de özel hayatın gizliliğini ihlal etme potansiyelidir. Evinizin penceresinden içeri bakan, balkonunuzda veya bahçenizde ailenizle geçirdiğiniz özel anları kaydeden bir drone, sadece bir rahatsızlık değil, aynı zamanda ciddi bir suçtur.

Bu tür bir ihlalle karşılaştığınızda hem cezai hem de hukuki yollara başvurma hakkınız vardır:

  • Cezai Sorumluluk ve Suç Duyurusu: Bir kişinin özel yaşam alanını izinsiz olarak bir drone ile görüntülemek veya sesini kaydetmek, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 134. maddesinde düzenlenen "Özel Hayatın Gizliliğini İhlal" suçunu oluşturur. Bu suçun faili hakkında hapis cezası öngörülmüştür. Mağdur olarak yapmanız gereken, en yakın Cumhuriyet Başsavcılığı'na veya kolluk kuvvetlerine giderek suç duyurusunda bulunmaktır.
  • Manevi Tazminat Hakkı: Özel hayatınızın gizliliğinin ihlal edilmesi, kişilik haklarınıza yapılmış bir saldırıdır. Bu saldırı nedeniyle yaşadığınız üzüntü, endişe, korku ve manevi çöküntü için hukuk mahkemelerinde manevi tazminat davası açabilirsiniz. Manevi tazminat, yaşanan manevi zararı bir nebze de olsa telafi etmeyi amaçlar.

Özel hayatın ihlali durumunda delil elde etmek, maddi hasara göre daha zor olabilir. Ancak yine de şu adımlar izlenebilir:

  • İhlali gerçekleştiren drone'u ve konumunu gösteren fotoğraf veya videolar çekmek.
  • Duruma tanıklık eden komşularınız veya çevredeki kişilerden destek istemek.
  • Eğer kaydedilen görüntüler sosyal medyada veya başka bir platformda paylaşılmışsa, bu paylaşımlar en önemli delil haline gelir.

Unutulmamalıdır ki, bir drone'un sadece mülkünüzün üzerinden yasal irtifada geçmesi suç teşkil etmezken, özel yaşam alanınıza odaklanarak görüntü kaydetmesi veya ısrarlı bir şekilde sizi gözetlemesi açık bir ihlaldir ve yasal haklarınızı sonuna kadar aramanız gerekir.

Elbette, istenen makale bölümünü aşağıda bulabilirsiniz.


Kolluk Kuvvetlerinin Drone Kullanımı ve Yasal Dayanak Sorunu

Teknolojinin gelişimi, kamu güvenliği ve denetim mekanizmalarında yeni araçların kullanımını gündeme getirmiştir. Bu araçların en dikkat çekicilerinden biri olan drone'lar (İnsansız Hava Araçları), özellikle trafik denetimi ve genel asayişin sağlanması gibi alanlarda kolluk kuvvetleri tarafından giderek daha sık kullanılmaktadır. Ancak bu modern teknolojinin kullanımı, beraberinde ciddi bir hukuki boşluğu ve temel hakların ihlali riskini getirmektedir. Kolluk faaliyetlerinin temel ilkesi olan kanunilik, drone kullanımında büyük bir soru işareti olarak karşımıza çıkmaktadır. Peki, polisin drone ile yaptığı gözetimler yasal bir dayanağa sahip mi?

Mevcut Düzenlemelerdeki Yetersizlik

Türkiye'de kolluk kuvvetlerinin drone kullanımını özel olarak düzenleyen bir kanun maddesi bulunmamaktadır. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) veya diğer ilgili mevzuatlar, kolluğun hangi durumlarda ve ne şekilde teknolojik araçlarla izleme yapabileceğine dair genel çerçeveler sunsa da, drone gibi hareketli, müdahaleci ve özel hayatın en mahrem alanlarına dahi nüfuz etme potansiyeli taşıyan bir teknoloji için spesifik bir düzenleme içermemektedir.

Bu yasal boşluk, hukuk devletinin en temel ilkelerinden olan "belirlilik" ve "öngörülebilirlik" ilkelerini zedelemektedir. Vatandaşlar, hangi koşullar altında ve ne şekilde devlet tarafından izlenebileceklerini açık ve net bir kanun metninde görmelidir. Mevcut durumda, drone ile yapılan denetimlerin sınırları, kapsamı ve süresi belirsizdir. Bu belirsizlik, keyfi uygulamalara zemin hazırlama riski taşır. Örneğin, bir drone'un sadece trafik akışını mı izlediği, yoksa araçların içini, özel mülklerin bahçelerini veya konutların pencerelerini mi gözetlediği denetime kapalı bir alandır. Bu durum, kolluk faaliyetinin meşruiyetini tartışmalı hale getirmektedir.

Teknik Araçlarla İzleme Tedbirinin Şartları

Kolluk kuvvetlerinin delil toplama amacıyla bir kişiyi veya bir olayı gizlice izlemesi, ceza muhakemesi hukukunda istisnai ve sıkı kurallara bağlanmış bir koruma tedbiridir. Drone ile yapılan gözetleme faaliyeti, özü itibarıyla bir delil toplama yöntemidir ve bu nedenle Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 140. maddesinde düzenlenen "Teknik Araçlarla İzleme" tedbiri kapsamına girmektedir.

Ancak CMK m. 140, bu tedbirin uygulanabilmesi için son derece ağır ve kümülatif (birlikte gerçekleşmesi gereken) şartlar öngörmektedir. Bu şartlar şunlardır:

  • Kuvvetli Suç Şüphesi: Tedbirin uygulanabilmesi için, işlenmekte olan veya işlenmiş bir suça ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması gerekir. Rutin bir trafik denetimi veya genel asayiş kontrolü, bu tanıma uymamaktadır.
  • Başka Suretle Delil Elde Etme İmkânının Bulunmaması: Teknik araçlarla izleme, "son çare" (ultima ratio) ilkesi gereği, başka hiçbir yöntemle delil elde etmenin mümkün olmadığı durumlarda başvurulabilecek bir yoldur.
  • Katalog Suçlar: Bu tedbir, her suç için uygulanamaz. CMK m. 140'ta sayılan, toplum için büyük tehlike arz eden (örneğin uyuşturucu ticareti, organize suç örgütleri, kasten öldürme gibi) katalog suçlardan birinin işlendiğine dair kuvvetli şüphe olmalıdır. Trafik ihlalleri bu katalogda yer almamaktadır.
  • Hâkim veya Gecikmesinde Sakınca Bulunan Hâllerde Cumhuriyet Savcısı Kararı: Tedbire, ağır ve sulh ceza hâkimi tarafından karar verilir. Sadece gecikmesinde sakınca bulunan acil durumlarda savcı kararı ile uygulanabilir ve bu karar derhal hâkim onayına sunulmalıdır.

Bu şartlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kolluk kuvvetlerinin trafik denetimi gibi genel ve önleyici amaçlarla drone kullanmasının CMK m. 140 kapsamında hukuka uygun kabul edilmesi mümkün değildir. Yasal dayanağı olmadan gerçekleştirilen bu tür izleme ve kayıt faaliyetleri, sadece hukuka aykırı delil sorununu doğurmakla kalmaz, aynı zamanda bu faaliyeti yürüten kamu görevlileri için de cezai sorumluluk gündeme getirebilir. Yetkisini kanundan almayan bir kamu görevlisinin yaptığı izleme faaliyeti, şartları oluştuğunda Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında "Görevi Kötüye Kullanma" (TCK m. 257) veya hukuka aykırı şekilde delil elde etme amacıyla kayıt yapılması halinde "Ses veya Görüntülerin Kayda Alınması" (TCK m. 286) suçlarını oluşturma potansiyeli taşır.

Harika, makalenin bu önemli bölümünü hazırlayalım. Outline'a ve istenen detaylara sadık kalarak, SEO uyumlu ve akıcı bir içerik oluşturacağım.


Drone Gözetiminin Anayasal Haklar ve Delil Hukuku Üzerindeki Etkisi

Kolluk kuvvetlerinin drone kullanımındaki yasal boşluk, yalnızca bir mevzuat eksikliği olmanın ötesinde, vatandaşların Anayasa ile güvence altına alınmış en temel haklarına doğrudan bir müdahale riski taşımaktadır. Yasal bir çerçeveye oturtulmadan yapılan bu tür gözetim faaliyetleri, hem temel hak ve hürriyetleri ihlal etmekte hem de ceza hukukunun en temel prensiplerinden biri olan delillerin hukuka uygunluğu ilkesini zedelemektedir. Bu durum, elde edilen verilerin hukuki geçerliliğini ve bu verilere dayanılarak yapılan işlemlerin meşruiyetini ciddi şekilde tartışmalı hale getirmektedir.

Temel Hak ve Hürriyetlerin İhlali

Drone'ların mobil, sessiz ve yüksek çözünürlüklü görüntüleme yetenekleri, onları sabit güvenlik kameralarından (MOBESE) çok daha müdahaleci bir gözetim aracı haline getirir. Bu teknoloji, kamusal alanların yanı sıra özel mülklerin, konutların ve hatta araçların içlerinin dahi kolayca izlenmesine olanak tanır. İşte bu noktada, Anayasa ile korunan temel haklar devreye girmektedir.

  • Özel Hayatın Gizliliği (Anayasa m. 20): Anayasamızın 20. maddesi, "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz." hükmünü amirdir. Yasal bir dayanak olmaksızın, kişilerin araç içindeki hareketlerinin, evlerinin bahçesindeki veya balkonundaki özel anlarının drone ile kaydedilmesi, bu anayasal hakkın açık bir ihlalidir. Araç içi, kişinin özel alanının bir uzantısı olarak kabul edilir ve bu alana yapılan müdahale, özel hayatın gizliliğini doğrudan ihlal eder.

  • Kanunilik ve Ölçülülük İlkeleri (Anayasa m. 13): Anayasa'nın 13. maddesi, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin temel çerçeveyi çizer. Bu maddeye göre, temel haklar ancak kanunla, ölçülülük ilkesine uygun olarak ve hakkın özüne dokunulmaksızın sınırlanabilir. Kolluk kuvvetlerinin mevcut drone uygulamaları bu üç temel şartı da karşılamaktan uzaktır:

    1. Kanunilik İlkesi: Drone ile izleme faaliyetini özel olarak düzenleyen bir kanun bulunmamaktadır. Bu durum, yapılan uygulamanın en baştan anayasal temelden yoksun olmasına neden olur.
    2. Ölçülülük İlkesi: Basit bir trafik kuralı ihlalini tespit etmek için kişilerin özel hayatına bu denli müdahale eden bir teknolojinin kullanılması, "ölçülülük" ilkesine aykırıdır. Elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin temel hakkına yapılan müdahale arasında orantılı bir denge bulunmamaktadır.
    3. Hakkın Özüne Dokunma: Sistematik ve yaygın bir drone gözetimi, bireylerde sürekli izlendikleri hissini yaratarak özel hayatın "özünü" zedeleyebilir ve toplumsal yaşam üzerinde caydırıcı bir etki yaratabilir.

Bu nedenlerle, yasal altyapısı oluşturulmamış drone gözetimi, Anayasa tarafından korunan temel hak ve hürriyetlere doğrudan bir saldırı niteliği taşımaktadır.

Hukuka Aykırı Delillerin Geçersizliği

Hukuk devletinin en temel güvencelerinden biri, suç ve suçlulukla mücadelenin de hukuk kuralları çerçevesinde yürütülmesi zorunluluğudur. Bir suçun aydınlatılması amacıyla dahi olsa, hukuka aykırı yöntemlerle delil toplanamaz. Bu ilke, "zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir" prensibiyle özetlenir; yani hukuka aykırı bir yöntemle elde edilen delil ve bu delile dayanılarak elde edilen diğer tüm bulgular geçersizdir.

Bu konu, hem anayasal hem de yasal düzeyde net hükümlerle güvence altına alınmıştır:

  • Anayasa m. 38/6: Anayasa'nın bu maddesi, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, "Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez." demektedir. Bu, anayasal bir emirdir ve tüm yargı organlarını bağlar. Dolayısıyla, CMK m. 140'taki şartlar sağlanmadan (hakim kararı, kuvvetli şüphe, başka delil elde etme imkanının olmaması vb.) drone ile elde edilen bir görüntü kaydı, kanuna aykırı bir bulgudur ve delil olarak kullanılamaz.

  • Ceza Muhakemesi Kanunu m. 217/2: Bu madde, anayasal ilkeyi ceza yargılaması pratiğine yansıtır: "Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir." Maddenin lafzı, delilin "hukuka uygun" olması gerektiğini açıkça vurgular. Bu nedenle, usulsüz drone kaydına dayanılarak kesilen bir trafik cezası idari yargıda iptal edilebilir veya bu kayda dayanılarak açılan bir ceza davasında mahkeme, bu delili yok sayarak beraat kararı vermek durumunda kalabilir.

Sonuç olarak, yasal dayanağı olmadan gerçekleştirilen drone gözetimiyle elde edilen her türlü görüntü, ses kaydı veya veri, "hukuka aykırı delil" niteliğindedir. Bu delillerin bir soruşturmada veya kovuşturmada sanık aleyhine kullanılması, adil yargılanma hakkının ve delillerin yasallığı ilkesinin ağır bir ihlali anlamına gelir. Bu durum, yapılan denetimlerin pratik faydasını ortadan kaldırdığı gibi, bu işlemleri yapan kamu görevlileri açısından da sorumluluk doğurabilir.

Elbette, istediğiniz makale bölümünü aşağıda bulabilirsiniz. Bu bölüm, makalenin son kısmı olarak tasarlanmış ve genel bir toparlama içermektedir.


Uluslararası Hukuk ve Yargı Kararlarında Drone ile Gözetim

Drone teknolojisinin getirdiği gözetim ve veri toplama kapasitesi, yalnızca ulusal hukuk sistemleri için değil, aynı zamanda uluslararası insan hakları hukuku için de önemli bir sınama alanıdır. Özellikle özel hayatın gizliliği hakkı, devletlerin drone kullanımına ilişkin politikalarını şekillendiren temel bir uluslararası norm olarak öne çıkmaktadır. Bu noktada, Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları, konunun hukuki çerçevesini anlamak için kritik bir rol oynamaktadır.

Drone ile yapılan gözetim faaliyetlerinin doğrudan ihlal potansiyeli taşıdığı en temel hak, AİHS'nin 8. maddesi ile güvence altına alınan "Özel ve Aile Hayatına Saygı Hakkı"dır. Bu madde, bireylerin özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine keyfi müdahaleleri yasaklar. Droneların yüksek çözünürlüklü kameralarla donatılması, sessizce ve fark edilmeden özel mülklerin üzerinde uçabilmesi ve kişisel yaşam alanlarına nüfuz edebilmesi, bu hakkın özüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturur. Devletlerin, kamu güvenliği veya suçun önlenmesi gibi meşru amaçlarla bu hakka müdahale etmesi mümkün olsa da, bu müdahalenin mutlaka kanunla öngörülmüş, demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olması şarttır. Mevcut durumda kolluk kuvvetlerinin drone kullanımını düzenleyen spesifik bir yasal çerçevenin olmaması, bu müdahaleyi AİHS açısından da sorunlu hale getirmektedir.

Bu konudaki en önemli referanslardan biri, doğrudan drone'larla ilgili olmasa da gözetim teknolojilerinin sınırlarına ışık tutan AİHM kararlarıdır. Mahkeme, kamusal alanlarda yapılan gözetimin dahi belirli koşullar altında özel hayatın gizliliğini ihlal edebileceğini vurgulamaktadır.

Bu hususta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Vukota-Bojic/İsviçre kararı yol gösterici bir niteliktedir:

AİHM’in 18.01.2017 tarihli ve 61838/10 başvuru numaralı Vukota-Bojic/İsviçre kararında; sokaklarda veya kamu mülklerinde İHAS m.8 kapsamında bir ihlal meydana getirmeyeceğini, ancak özel hayatın ihlali iddialarının, söz konusu görüntülerin sistematik ve kalıcı bir şekilde kaydedildiği durumda ortaya çıkabileceğini belirtmiştir.

Bu karar, drone ile gözetim faaliyetlerinin hukuki analizinde kilit bir noktaya işaret etmektedir. AİHM, anlık ve geçici bir gözlemden ziyade, görüntülerin sistematik ve kalıcı olarak kaydedilmesini özel hayatın ihlali için bir eşik olarak belirlemektedir. Kolluk kuvvetlerinin trafik denetimi veya genel asayiş uygulamaları sırasında drone ile yaptığı kayıtlar, tam olarak bu "sistematik ve kalıcı" niteliği taşımaktadır. Bu durum, bireylerin kamusal alanda dahi sürekli bir gözetim altında olma hissiyatını yaratmakta ve özel hayat beklentilerini ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla, bu tür uygulamalar AİHM içtihatları uyarınca AİHS m. 8'in ihlali olarak değerlendirilebilir.

Genel Değerlendirme ve Sonuç

Sonuç olarak, drone teknolojisinin hızla gelişmesi ve yaygınlaşması, hukukun bu teknolojiye adapte olmasını zorunlu kılmaktadır. Makalemizde ele aldığımız gibi, bireysel kullanımdan kaynaklanan mülke zarar ve özel hayatın ihlali gibi durumlarda mağdurların maddi ve manevi tazminat hakları bulunmaktadır. İzinsiz yapılan kayıtların Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil ettiği ve bu delillerin hukuka aykırı olduğu unutulmamalıdır.

Daha da önemlisi, kolluk kuvvetlerinin mevcut yasal boşluktan faydalanarak denetim ve delil toplama amacıyla drone kullanması, Anayasa'nın 13., 20. ve 38. maddeleri ile AİHS'nin 8. maddesi tarafından güvence altına alınan temel hak ve hürriyetleri açıkça ihlal etmektedir. CMK m. 140'ta düzenlenen "Teknik Araçlarla İzleme" tedbirinin ağır şartları karşılanmadan yapılan bu gözetimler, elde edilen delilleri hukuka aykırı kılmakta ve bu delillere dayanılarak tesis edilen idari veya cezai işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmaktadır. Uluslararası hukuk ve AİHM içtihatları da bu yaklaşımı desteklemektedir. Bu nedenle, kamu güvenliği ile birey hakları arasındaki hassas dengeyi gözeten, drone kullanımının sınırlarını net bir şekilde çizen, şeffaf ve denetlenebilir bir yasal düzenlemenin acilen hayata geçirilmesi, hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.