Yardım Yükümlülüğü İhlali

Yardım Yükümlülüğü İhlali

Türk Ceza Kanunu'nun 98. maddesi kapsamında düzenlenen yardım veya bildirim yükümlülüğünün ihlali suçu, zor durumdaki bireylere karşı toplumsal sorumluluğumuzu ve hukuki ödevlerimizi tanımlar. Bu makalede, kimlerin bu yükümlülük altında olduğu, hangi durumlarda suçun oluştuğu, cezai yaptırımları ve Yargıtay içtihatları ışığında konunun tüm detaylarını bulabilirsiniz.

Yardım Yükümlülüğü İhlali Suçunun Tanımı ve Kanuni Dayanağı

Toplumsal yaşamın temelini oluşturan en önemli unsurlardan biri, bireylerin birbirlerine karşı duydukları sorumluluk ve dayanışma bilincidir. Bu bilinç, özellikle zor durumda kalan, yardıma muhtaç kişilere el uzatmayı ahlaki bir ödev olarak karşımıza çıkarırken, Türk hukuk sistemi bu ödevi belirli koşullar altında hukuki bir zorunluluk haline getirmiş ve ihlalini cezai yaptırıma bağlamıştır. Yardım Yükümlülüğü İhlali olarak da bilinen Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün Yerine Getirilmemesi Suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 98. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme, bireylerin yalnızca kendi menfaatlerini değil, aynı zamanda toplumun diğer fertlerinin temel hak ve özgürlüklerini, özellikle de yaşam ve vücut bütünlüğü gibi en temel değerlerini gözetme yükümlülüğünü vurgular.

Bu suç tipi, esasen bir ihmali suçtur. Yani, kanunun kişiden yapmasını beklediği aktif bir davranışı (yardım etme veya bildirimde bulunma) yerine getirmemesi durumunda suç oluşur. Bu yönüyle, failin aktif bir eylemle zarar vermesinden ziyade, pasif kalarak bir tehlikenin devamına veya ağırlaşmasına neden olması cezalandırılmaktadır.

TCK Madde 98 Kapsamında Genel Bakış

Türk Ceza Kanunu'nun "Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün Yerine Getirilmemesi" başlıklı 98. maddesi, konuyu iki fıkra halinde ele almaktadır:

TCK Madde 98/1: Bu fıkra, suçun temel halini düzenler. Buna göre, "Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hal ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhal ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır." Bu fıkra, iki seçimlik hareketten birinin yapılmamasını suç olarak tanımlar:

  1. Yardım Etmemek: Mağdurun içinde bulunduğu durumdan kurtulması veya tehlikenin bertaraf edilmesi için failin kendi imkanları ve koşulları dahilinde, kendisini veya başkasını tehlikeye atmadan yardımda bulunmamasıdır.
  2. Durumu Derhal İlgili Makamlara Bildirmemek: Eğer failin bizzat yardım etme imkanı yoksa veya yardımı yetersiz kalacaksa, durumu gecikmeksizin polis, jandarma, sağlık kuruluşları gibi yetkili mercilere haber vermemesi halidir.

TCK Madde 98/2: Bu fıkra ise, yükümlülüğün yerine getirilmemesi sonucu daha ağır bir neticenin, yani ölümün meydana gelmesi durumunu düzenleyen, suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış halidir. Fıkraya göre, "Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda, fail bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." Bu durumda, failin ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu ağır sonuç bakımından en azından taksirle hareket etmiş olması aranır (TCK m.23).

Önemle belirtmek gerekir ki, TCK m.98/1'de tanımlanan suçun basit şekli, 02.12.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun'un 11. maddesi ile değişik TCK m.75 uyarınca önödeme kapsamına alınmıştır. Bu durum, Yargıtay içtihatlarıyla da teyit edilmiştir. Örneğin, Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin K.2021/17814 sayılı kararı, TCK m.98/1 kapsamındaki suçun önödeme kapsamında olduğunu açıkça belirtmektedir. Bu, belirli şartların varlığı halinde failin, yargılama yapılmadan önce belirli bir miktar parayı ödeyerek ceza kovuşturmasından kurtulabilmesi anlamına gelir.

Suçla Korunan Hukuki Değerler ve Kanun Gerekçesi

TCK Madde 98 ile düzenlenen yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçuyla korunmak istenen temel hukuki değerler birden fazladır. En başta, bireylerin yaşam hakkı ve vücut bütünlüğü gelir. Zira yardıma muhtaç bir kişiye yardım edilmemesi veya durumunun bildirilmemesi, bu temel hakların ciddi şekilde tehlikeye girmesine veya tamamen ortadan kalkmasına yol açabilir.

Bunun yanı sıra, bu suç tipiyle toplumsal dayanışma duygusu ve bilinci de korunmaktadır. Toplum halinde yaşamanın getirdiği bir sorumluluk olarak, zor durumda olan bireylere karşı kayıtsız kalınmaması, onlara imkanlar ölçüsünde destek olunması beklenir. Kanun koyucu, bu beklentiyi hukuki bir yükümlülük haline getirerek toplumsal bağların güçlendirilmesini ve insani değerlerin korunmasını amaçlamıştır.

TCK Madde 98'in gerekçesi incelendiğinde, kanun koyucunun bu suç tipini oluştururken gözettiği temel prensipler daha net anlaşılmaktadır. Gerekçede şu hususlar vurgulanır:

  • Suçun konusu: Kendini idare edemeyecek durumda olan kişidir. Bu durum yaş küçüklüğü, ileri yaş, hastalık, yaralanma gibi çeşitli sebeplerden kaynaklanabilir. "Başka herhangi bir nedenle" ifadesi, kanun koyucunun sayılan durumlar dışında da kişinin kendini idare edemeyeceği halleri kapsama almak istediğini gösterir.
  • Fail: Bu suçun faili, olaya sebebiyet veren kişi dışındaki herkes olabilir. Yani, mağdurun o duruma düşmesine neden olmayan herhangi bir birey, bu yükümlülüğün muhatabıdır.
  • Yardım Yükümlülüğünün Önceliği: Gerekçeye göre, esas olan yardım yükümlülüğünün yerine getirilmesidir. Kişinin, imkanları elverdiği ölçüde ve kendisini tehlikeye atmadan doğrudan yardım etmesi beklenir.
  • Bildirim Yükümlülüğünün Niteliği: Ancak, bireyin bizzat yardım etme olanağı bulunmadığı veya yapacağı yardımın yetersiz kalacağı durumlarda ya da organize yardım teşkilatlarının (ambulans, itfaiye, polis gibi) bulunduğu yerlerde bu kuruluşlar durumdan haberdar değilse, durumu derhal ilgili makamlara bildirme yükümlülüğü doğar. Bu bildirim yapılmadığı takdirde suç oluşacaktır. Dolayısıyla bildirim yükümlülüğü, yardım yükümlülüğünün ikamesi veya alternatifi niteliğindedir.
  • Ağırlaşmış Hal: İkinci fıkrada düzenlenen ölüm neticesi ise, ihmali davranışın yol açtığı tehlikenin ciddiyetini ve bu yükümlülüğe riayetin önemini vurgulamaktadır.

Sonuç olarak, TCK Madde 98, bireylere sadece kendi hak ve özgürlüklerine odaklanmak yerine, çevrelerindeki yardıma muhtaç insanlara karşı da sorumlu olduklarını hatırlatan, toplumsal vicdanın ve dayanışmanın hukuki bir yansımasıdır. Bu madde, bireylerin kayıtsızlığını cezalandırarak, insan hayatının ve sağlığının korunmasına yönelik pozitif bir yükümlülük getirmektedir.

Suçun Unsurları ve Diğer Suç Tipleriyle İlişkisi

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçu, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 98. maddesinde düzenlenmiş olup, toplumsal dayanışmanın bir gereği olarak bireylere belirli durumlarda aktif bir davranış sergileme ödevi yükler. Bu suçun doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için maddi ve manevi unsurlarının, mağdur ve failin özelliklerinin ve benzer suç tipleriyle olan farklarının net bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir.

Maddi Unsur: Yardım Etmeme veya Bildirmeme Şeklindeki İhmali Hareketler

TCK m.98'de tanımlanan suçun maddi unsuru, seçimlik ihmali hareketlerden oluşur. Bu, failin kanunda belirtilen iki yükümlülükten birini yerine getirmemesinin suçun oluşumu için yeterli olduğu anlamına gelir:

  1. Yardım Etmeme: Kendini idare edemeyecek durumda olan bir kimseye, hal ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmemek.

    • Yardımın Kapsamı: Kanun, herkesten kahramanca bir davranış beklememektedir. "Hal ve koşulların elverdiği ölçüde" ifadesi, failin kendi canını veya başkalarının canını ciddi bir tehlikeye atmadan, mevcut imkanları, bilgisi ve gücüyle orantılı bir yardımda bulunmasını ifade eder. Örneğin, yüzme bilmeyen birinin boğulmakta olan birini kurtarmak için suya atlaması beklenemez; ancak durumu hemen yetkililere bildirmesi veya çevreden yardım istemesi beklenebilir. Yardım, mağdurun içinde bulunduğu tehlikeli durumu hafifletmeye veya ortadan kaldırmaya yönelik olmalıdır.
    • Yardım Yetersiz Kalacaksa Bildirim Zorunluluğu: Eğer failin yapabileceği yardım, mağdurun durumunu bertaraf etmeye yetmeyecekse veya yardım çabası daha büyük bir risk doğuracaksa, failin durumu derhal ilgili makamlara bildirme yükümlülüğü ön plana çıkar.
  2. Durumu Derhal İlgili Makamlara Bildirmeme: Kendini idare edemeyecek durumdaki kişiyi veya içinde bulunduğu tehlikeli durumu derhal ilgili makamlara bildirmemek.

    • Derhal Bildirim: "Derhal" kavramı, somut olayın özelliklerine göre, gecikmeye mahal vermeksizin, mümkün olan en kısa sürede bildirimde bulunulmasını ifade eder.
    • İlgili Makamlar: Bu makamlar genellikle adli makamlar (savcılık), kolluk kuvvetleri (polis, jandarma), 112 Acil Çağrı Merkezi gibi acil yardım birimleri veya durumu adli makamlara iletmekle yükümlü diğer resmi kurumlardır. Bildirimin şekli konusunda özel bir şart aranmaz; telefon, sözlü başvuru veya yazılı bildirim gibi en uygun ve hızlı yöntem tercih edilebilir.

Önemle belirtmek gerekir ki, eğer olay yerinde bulunan başka kişiler tarafından yeterli yardım sağlanmışsa veya durum ilgili makamlara zaten bildirilmişse, failin ayrıca bir yardımda bulunma veya bildirim yapma yükümlülüğü ortadan kalkar. Bu durumda, failin ihmali bir hareketinden söz edilemeyeceği için suç oluşmayacaktır. Suç, ihmalin kesintisiz bir nitelik taşıması nedeniyle, yükümlülük yerine getirilinceye kadar devam eder.

Mağdur ve Failin Özellikleri

Bu suç tipinde mağdur ve failin kimler olabileceği kanunda ve Yargıtay içtihatlarında belirli çerçevelerde tanımlanmıştır.

  • Mağdur: Suçun mağduru, yaşı, hastalığı, yaralanması veya başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan, yaşayan gerçek bir kişidir.

    • "Yaş nedeniyle kendini idare edememe" durumu, sadece küçük çocuklar için değil, aynı zamanda ileri yaştaki ve bakıma muhtaç yaşlılar için de geçerlidir.
    • "Hastalık veya yaralanma" durumu, kişinin bilincini kaybetmesi, hareket kabiliyetini yitirmesi gibi acil müdahale gerektiren durumları kapsar.
    • "Başka herhangi bir nedenle" ifadesi, kanun koyucunun sayılan durumlar dışında da kişinin kendini idare edemeyecek hale gelebileceği (örneğin, aşırı alkol veya uyuşturucu etkisi, doğal bir afete maruz kalma vb.) durumları kapsama alarak geniş bir yorum alanı bıraktığını gösterir.
    • Mağdurun, hayatına, sağlığına veya vücut bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike altında olması gerekir.
  • Fail: Bu suçun faili, olaya sebebiyet veren kişi dışındaki herkestir. Yani, mağdurun yardıma muhtaç hale gelmesine kasten veya taksirle neden olan kişi, bu eyleminden dolayı zaten işlediği asıl suçtan (örneğin, kasten yaralama, taksirle yaralama) sorumlu tutulur; ayrıca TCK m.98'den cezalandırılmaz.

    • İstisna: Ancak, mağdurun yardıma muhtaç duruma gelmesine neden olan kişi, başlangıçta yardım etme inisiyatifi alıp, bu sırada başkalarının (örneğin, sağlık ekiplerinin veya diğer kişilerin) yardım etmesini engeller ve sonrasında kendisi de bu yardımı gerçekleştirmeyerek mağduru kaderine terk ederse, bu durumda TCK m.98 kapsamında sorumluluğu gündeme gelebilir. Bu durum, failin sonradan gelişen ihmali davranışı nedeniyle ayrı bir değerlendirme gerektirir.

Manevi Unsur: Kast ve Olası Taksir

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçunun manevi unsuru kasttır. Failin cezalandırılabilmesi için;

  1. Mağdurun kendini idare edemeyecek bir durumda olduğunu, yani yardıma veya bildirilmeye muhtaç bir tehlike içinde bulunduğunu bilmesi,
  2. Bu tehlikenin kendi yardımı veya durumu yetkili makamlara bildirmesiyle bertaraf edilebileceğinin veya azaltılabileceğinin farkında olması,
  3. Buna rağmen, bu yükümlülüklerini yerine getirmemeyi istemesi ve kabul etmesi gerekir.

Olası kastla da bu suçun işlenmesi mümkündür. Fail, mağdurun durumunu ve yardım gerekliliğini öngörmesine rağmen, "olursa olsun" düşüncesiyle hareket ederek yükümlülüğünü yerine getirmezse olası kastla sorumluluk doğabilir.

TCK m.98/2'de düzenlenen, yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucu kişinin ölmesi şeklindeki nitelikli halden failin sorumlu tutulabilmesi için ise, bu ağırlaşmış netice (ölüm) bakımından failin en azından taksirle hareket etmiş olması aranır. Bu durum, TCK m.23 (Netice sebebiyle ağırlaşmış suç) hükmü gereğidir. Yani fail, temel suç olan yardım veya bildirim yükümlülüğünü kasten ihlal ederken, ölüm neticesini öngörmese bile, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle ölümün meydana gelmesine sebebiyet vermişse, bu ağır sonuçtan taksir derecesinde sorumlu tutulacaktır.

Terk Suçu, Kasten Öldürme ve Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi Suçlarından Farkları

TCK m.98'de düzenlenen yardım veya bildirim yükümlülüğü ihlali suçu, bazı yönleriyle diğer suç tipleriyle karıştırılabilmektedir. Bu nedenle aralarındaki temel farkların bilinmesi önemlidir:

  • Terk Suçu (TCK m.97) ile Farkı:

    • En temel fark, fail ile mağdur arasındaki ilişkidedir. Terk suçunun oluşabilmesi için failin, mağdur üzerinde kanundan, sözleşmeden veya fiili birliktelikten kaynaklanan bir koruma ve gözetim yükümlülüğünün bulunması gerekir (örneğin, ebeveynin çocuğuna, bakıcının hastasına karşı yükümlülüğü). TCK m.98'de ise fail ile mağdur arasında böyle özel bir hukuki bağ aranmaz; bu suç, genel bir toplumsal dayanışma ödevinin ihlali niteliğindedir.
    • Eğer failin mağdur üzerinde TCK m.97 kapsamında bir koruma ve gözetim yükümlülüğü varsa ve bu yükümlülüğe aykırı olarak mağduru kendi haline terk ederse, öncelikle terk suçu değerlendirilir.
  • Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi (TCK m.83) ve Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi (TCK m.88) Suçlarından Farkı:

    • Bu suçlarda (TCK m.83 ve TCK m.88), failin mağdurun yaşamını veya vücut bütünlüğünü koruma yönünde özel bir hukuki yükümlülüğü (garantörlük sorumluluğu) bulunmalıdır. Bu yükümlülük kanundan, sözleşmeden veya önceden gerçekleştirilen tehlikeli bir fiilden kaynaklanabilir. Fail, bu özel yükümlülüğe aykırı olarak ihmali bir davranışla neticenin (ölüm veya yaralanma) meydana gelmesine kasten sebebiyet verirse bu suçlar oluşur.
    • TCK m.98'de ise failin böyle bir garantörlük sorumluluğu yoktur. Bu suç, herkes için geçerli olan genel bir yardım veya bildirim ödevinin ihlalini cezalandırır ve daha çok bir tehlike suçu niteliğindedir. TCK m.83 ve m.88 ise neticeli suçlardır ve daha ağır yaptırımlar öngörürler.
  • Mülga 765 Sayılı TCK Madde 476 ile Farkları:

    • Mülga (eski) 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 476. maddesi de benzer bir yükümlülüğü düzenlemekteydi. Ancak yeni TCK m.98, bazı farklılıklar içermektedir. Örneğin, eski kanunda 12 yaşından küçükler veya akıl hastalığı olanlar gibi daha sınırlı bir mağdur çevresi tanımlanmışken, TCK m.98 "yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimse" ifadesiyle mağdur kapsamını genişletmiş, özellikle yaşlıları da açıkça kapsama almıştır. "Başka herhangi bir nedenle" ibaresi de uygulama alanını genişletmiştir.

Bu ayrımlar, somut bir olayda hangi suç tipinin uygulanacağının doğru bir şekilde belirlenmesi açısından kritik öneme sahiptir. Failin hukuki statüsü, mağdurla olan ilişkisi ve ihmal edilen yükümlülüğün niteliği, suç vasfının tayininde belirleyici olacaktır.

Yardım Yükümlülüğü İhlali Suçunun Özel Görünüş Biçimleri, Yaptırımlar ve Yargılama Süreci

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçu, Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) tanımlanan ve toplumsal dayanışmanın bir gereği olarak bireylere yüklenen önemli sorumlulukların ihlalini cezalandıran bir suç tipidir. Bu suçun hukuki çerçevesini tam olarak anlayabilmek için, suçun özel görünüş biçimleri olan teşebbüs, iştirak ve içtima hallerinin nasıl değerlendirileceği, faillerin karşılaşabileceği yaptırımların neler olduğu ve yargılama sürecinin hangi usullere tabi olduğu gibi konuların detaylı bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Bu bölümde, TCK Madde 98 kapsamında düzenlenen bu suçun söz konusu yönleri ele alınacaktır.

Teşebbüs, İştirak ve İçtima Hükümleri

Suçların işleniş biçimleri ve faillerin sayısı gibi faktörler, ceza hukukunda farklı değerlendirmelere tabi tutulur. Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçunda da bu özel durumlar dikkate alınmalıdır.

  • Teşebbüs: Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçu, özü itibarıyla bir ihmali suçtur. İhmali suçlarda, kanunun emrettiği belirli bir davranışın yapılmaması söz konusudur. Bu suç tipinde ihmal, kesintisiz bir nitelik taşıyabilir; yani yükümlülük yerine getirilene kadar ihmal devam eder. İhmalin henüz tamamlanmadığı, yani icrai bir hareketle suçun işlenmesine başlanıp yarıda kalması gibi bir durum söz konusu olmadığından, bu suça teşebbüsün mümkün olmadığı kabul edilmektedir. Fail ya yükümlülüğünü yerine getirmiştir ya da getirmemiştir; ara bir aşama olan teşebbüs bu suçun doğasına uygun düşmemektedir.

  • İştirak (Şeriklik): Ceza hukukunda iştirak, bir suçun birden fazla kişi tarafından işlenmesi durumunu ifade eder. Ancak yardım veya bildirim yükümlülüğü, kural olarak kişisel bir yükümlülüktür. Her birey, kanunun aradığı şartlar oluştuğunda bu yükümlülüğü bizzat yerine getirmekle mükelleftir. Bu nedenle, birden fazla kişinin aynı anda aynı mağdura karşı yardım veya bildirim yükümlülüğünü ihlal etmesi durumunda, her bir fail kendi ihmali davranışı nedeniyle ayrı ayrı sorumlu tutulur. Dolayısıyla, bu suçta iştirakin genel kurallarının uygulanması prensip olarak mümkün değildir. Ancak, bir istisnai durum olarak, kendisi bu yükümlülük altında olmayan bir kişinin, yükümlülük altında bulunan bir faili bu suçu işlemeye azmettirmesi halinde azmettirenin iştirak hükümlerine göre sorumlu tutulması düşünülebilir.

  • İçtima: Suçların içtimaı, bir fiille birden fazla suçun işlenmesi veya birden fazla fiille aynı suçun birden fazla kez işlenmesi gibi durumları kapsar.

    • Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçu, seçimlik hareketli bir suçtur. Yani failin, kendini idare edemeyecek durumdaki kişiye ya yardım etmesi ya da durumu derhal ilgili makamlara bildirmesi beklenir. Eğer fail, bu iki yükümlülüğünden her ikisini de ihmal ederse, örneğin hem yardım etmez hem de durumu bildirmezse, iki ayrı suç değil, tek bir yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçu oluşur.
    • Eğer failin ihmali davranışı birden fazla mağdura yönelikse, örneğin bir kazada birden fazla yardıma muhtaç kişi varken hiçbirine yardım etmemiş veya durumu bildirmemişse, bu durumda Türk Ceza Kanunu'nun 43. maddesinin 2. fıkrası (TCK m.43/2) gündeme gelir. Bu hüküm uyarınca, aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda cezanın artırılması öngörülmektedir.

Cezai Yaptırımlar: Hapis ve Adli Para Cezası

TCK Madde 98, yardım veya bildirim yükümlülüğünün ihlali suçunun temel ve nitelikli halleri için farklı cezai yaptırımlar öngörmektedir.

  • TCK Madde 98/1 (Suçun Temel Hali): Yaşı, hastalığı, yaralanması veya başka bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan bir kimseye, hal ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen veya durumu derhal ilgili makamlara bildirmeyen kişi için bir yıla kadar hapis veya adli para cezası öngörülmüştür. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus, eğer mahkeme hapis cezasını tercih ederse, bu hapis cezasını sonradan adli para cezasına çeviremeyeceğidir. Kanun koyucu, bu iki yaptırımı seçimlik olarak sunmuştur.

  • TCK Madde 98/2 (Suçun Nitelikli Hali - Ölüm Neticesi): Eğer yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucu mağdur ölürse, suçun cezası ağırlaşmaktadır. Bu durumda fail, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu nitelikli halde, eğer mahkeme hapis cezasını alt sınırdan (bir yıl) tayin ederse, bu cezanın adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.

Bu suçtan dolayı verilen cezalarda, koşulları oluştuğu takdirde Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) veya cezanın ertelenmesi gibi kurumların uygulanması da mümkündür.

Soruşturma, Kovuşturma ve Muhakeme Usulleri

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçunun yargılama sürecine ilişkin önemli usuli noktalar şunlardır:

  • Şikayet: Bu suç, şikayete tabi suçlardan değildir. Yani, mağdurun veya zarar görenin şikayeti olmasa dahi, Cumhuriyet Savcılığı suçun işlendiğine dair bir şüpheye ulaştığında resen soruşturma başlatır.
  • Uzlaşma: Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçu, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) uzlaştırma hükümlerini düzenleyen CMK m.253 kapsamında değildir. Dolayısıyla, bu suç için fail ile mağdur arasında uzlaşma yoluna gidilemez.
  • Önödeme: Suçun TCK m.98/1'de düzenlenen temel şekli için önemli bir usuli düzenleme bulunmaktadır. 02.12.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun'un 11. maddesi ile TCK'nın 75. maddesinde yapılan değişiklikle, TCK m.98/1'de tanımlanan suç önödeme kapsamına alınmıştır. Bu, belirli bir miktar paranın devlet hazinesine ödenmesi durumunda kamu davasının açılmaması veya açılmışsa düşürülmesi anlamına gelir. Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin E.2021/3021, K.2021/17814 sayılı kararı gibi birçok Yargıtay kararında da bu husus vurgulanarak, sanığa usulüne uygun önödeme ihtarı yapılmadan hüküm kurulması bozma nedeni sayılmaktadır. Ancak, suçun TCK m.98/2'de düzenlenen nitelikli hali (ölüm neticesi) önödeme kapsamında değildir.
  • Görevli Mahkeme: Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçuna ilişkin davalara bakmakla görevli mahkeme, Asliye Ceza Mahkemesi'dir.
  • Dava Zamanaşımı: Bu suç için öngörülen olağan dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Bu süre geçtikten sonra suçtan dolayı kamu davası açılamaz, açılmışsa düşer.
  • Basit Yargılama Usulü: Koşulları oluştuğu takdirde, bu suçun yargılamasında Ceza Muhakemesi Kanunu'nda düzenlenen basit yargılama usulünün uygulanması da mümkündür. Bu usul, yargılamanın daha hızlı sonuçlanmasını amaçlamaktadır.

Bu usuli hükümler, yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçunun adil bir şekilde soruşturulması ve kovuşturulması için önemli güvenceler ve süreçler sunmaktadır. Özellikle önödeme kurumunun TCK m.98/1 için geçerli olması, bu fıkra kapsamındaki eylemler için farklı bir çözüm yolu sunmaktadır.

Yargıtay Kararları Işığında Yardım ve Bildirim Yükümlülüğü İhlali

Türk Ceza Kanunu'nun 98. maddesinde düzenlenen yardım veya bildirim yükümlülüğünün ihlali suçu, teorik çerçevenin yanı sıra Yargıtay içtihatlarıyla da şekillenmektedir. Yüksek Mahkeme, önüne gelen çeşitli olaylarda bu suçun unsurlarını, sınırlarını ve diğer suç tipleriyle ilişkisini titizlikle değerlendirmektedir. Bu bölümde, Yargıtay'ın emsal teşkil eden kararları ışığında, yardım ve bildirim yükümlülüğü ihlali suçunun pratikteki yansımaları ve usuli meseleler incelenecektir. Bu kararlar, kanun metninin somut olaylara nasıl uyarlandığını göstermesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Farklı Senaryolarda Yargıtay'ın Değerlendirmeleri

Yargıtay, yardım veya bildirim yükümlülüğünün ihlali suçunu değerlendirirken, olayın meydana geliş şekli, failin durumu, mağdurun özellikleri ve çevresel faktörler gibi birçok değişkeni dikkate almaktadır. Mahkemenin kararları, bu suçun hangi koşullarda oluştuğuna dair önemli ipuçları sunmaktadır.

Örneğin, Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin K:2017/3599 sayılı kararına konu olan olayda, sanığın evinde uyuşturucu madde kullanımı sonucu fenalaşan bir kişi bulunmaktadır. Yargıtay bu durumda, sanığın acil servisi arama zamanlaması ve genel olarak ihmalinin bulunup bulunmadığının TCK Madde 98 kapsamında titizlikle araştırılması gerektiğine işaret etmiştir. Bu karar, özellikle yardımın "derhal" yapılması veya durumun "derhal" bildirilmesi unsurlarının somut olayın koşullarına göre nasıl değerlendirileceğini göstermesi bakımından önemlidir. Failin, mağdurun acil yardıma ihtiyacı olduğunu fark ettiği andan itibaren makul bir sürede harekete geçmesi beklenir.

Trafik kazaları, yardım yükümlülüğünün sıkça gündeme geldiği durumlardandır. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, K:2017/5197 sayılı kararında, trafik kazasında yaralıya yardım etmeyip olay yerini terk eden failin eylemini değerlendirmiştir. Kararda, bu tür bir eylemin öncelikle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 82. maddesi uyarınca idari yaptırım gerektiren bir kabahat olarak ele alınması gerektiği vurgulanmıştır. TCK Madde 98'in unsurlarının (örneğin, failin yaralıdan haberdar olmaması veya olay yerinde başkalarının zaten yardım ediyor olması gibi) oluşmadığı durumlarda, bu suçtan mahkumiyet kararı verilemeyeceği belirtilmiştir. Bu, TCK 98'in uygulanabilmesi için failin mağdurun yardıma muhtaç durumunu bilmesi ve yardım imkanı varken bunu kasten yerine getirmemesi gerektiği prensibini pekiştirmektedir.

Yardım yükümlülüğü, herkes için geçerli olmakla birlikte, fail ile mağdur arasında özel bir hukuki ilişkinin (örneğin, koruma ve gözetim yükümlülüğü) bulunması durumunda farklı suç tipleri gündeme gelebilir. Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin K:2015/40858 sayılı kararı bu duruma ışık tutmaktadır. Karara konu olayda, sanığın boşanma aşamasında olduğu kanser hastası eşine bakmadığı iddia edilmiştir. Yargıtay, eşler arasında koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunduğundan, bu durumda TCK Madde 98'in değil, şartları oluşmuşsa TCK Madde 97'de düzenlenen "terk suçu"nun veya TCK Madde 233'te düzenlenen "aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali" suçunun değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Özellikle, sanığın eşinin Sosyal Sigortalar Kurumu primlerini ödemeyerek tedavisini aksatması eyleminin TCK Madde 233 kapsamında değerlendirilebileceğine dikkat çekilmiştir. Bu karar, TCK Madde 98'in genel ve tali nitelikte bir yardım yükümlülüğünü düzenlediğini, özel yükümlülüklerin ise ilgili diğer suç maddeleri kapsamında ele alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Bildirim yükümlülüğünün ihlali ve bu ihmal sonucu ölüm meydana gelmesi durumunda ise TCK Madde 98/2 gündeme gelmektedir. Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin E: 2012/3168, K: 2014/1048 sayılı kararı, bu duruma çarpıcı bir örnektir. Olayda, sanık, alkollü olan arkadaşının sulama kanalına düşerek boğulması üzerine durumu derhal yetkili makamlara bildirmeyip olay yerinden ayrılmıştır. Yargıtay, sanığın bu eyleminin TCK Madde 98/1 yollamasıyla TCK Madde 98/2 kapsamında (bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucu ölüm) cezalandırılması gerekirken, yerel mahkemenin taksirle ölüme neden olma suçundan (TCK Madde 85/1) hüküm kurmasını bozma nedeni saymıştır. Bu karar, bildirim yükümlülüğünün de en az yardım yükümlülüğü kadar önemli olduğunu ve ihmalinin ağır sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir. Failin, olaya doğrudan sebebiyet vermemiş olsa dahi, yardıma muhtaç veya tehlikede olan bir kişinin durumunu bildirmeyerek ölümüne neden olması halinde TCK Madde 98/2'den sorumlu tutulacağı açıktır.

Önödeme Uygulaması ve Diğer Usuli Meseleler

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçunun TCK Madde 98/1'de düzenlenen temel şekli, usuli açıdan önemli bir değişikliğe uğramıştır. 02.12.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun'un 11. maddesi ile TCK Madde 75'te yapılan değişiklikle, TCK Madde 98/1'de tanımlanan suçun basit şekli önödeme kapsamına alınmıştır. Bu durum, Yargıtay kararlarına da yansımıştır.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin E.2021/3021, K.2021/17814 sayılı kararı, bu konudaki uygulamayı net bir şekilde ortaya koymaktadır. Yüksek Mahkeme, TCK Madde 98/1 kapsamındaki suçun 6763 sayılı Kanun ile önödeme kapsamına alındığını belirterek, sanığa usulüne uygun bir şekilde önödeme ihtarı yapılmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulmasını kanuna aykırılık olarak değerlendirmiş ve bu durumu bozma nedeni saymıştır. Önödeme, failin belirli bir miktar parayı devlet hazinesine ödemesi halinde hakkında kamu davası açılmamasını veya açılmışsa düşürülmesini sağlayan bir kurumdur. TCK Madde 98/1 için öngörülen cezanın niteliği (bir yıla kadar hapis veya adli para cezası) dikkate alındığında, bu suç tipinin önödeme kapsamına alınması, yargılamaların hızlanması ve adli sistemin iş yükünün azaltılması amacına hizmet etmektedir. Ancak, önödeme usulünün doğru bir şekilde uygulanması, sanığın bu hakkından haberdar edilmesi ve usuli güvencelerin sağlanması büyük önem taşımaktadır.

Bu suç tipi şikayete tabi olmayıp, Cumhuriyet Savcılığı tarafından resen soruşturulur ve kovuşturulur. Dava zamanaşımı süresi, suçun temel şekli için 8 yıldır. Görevli mahkeme ise Asliye Ceza Mahkemesi'dir. Yargılama sürecinde, suçun manevi unsuru olan kastın varlığı, yani failin mağdurun yardıma muhtaç olduğunu bilerek ve isteyerek yardım veya bildirim yükümlülüğünü ihmal ettiğinin ispatlanması gerekmektedir.

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçu, toplumsal dayanışmanın ve bireylerin birbirlerine karşı olan asgari insani sorumluluklarının hukuki bir yansımasıdır. Yargıtay kararları, bu soyut yükümlülüğün somut olaylarda nasıl anlam kazandığını, sınırlarının ne olduğunu ve hangi durumlarda cezai sorumluluğun doğduğunu göstermektedir. TCK Madde 98, bireyleri sadece pasif bir şekilde başkalarına zarar vermemekle yükümlü kılmakla kalmaz, aynı zamanda zor durumda olanlara karşı aktif bir şekilde yardım etme veya durumu yetkili makamlara bildirme şeklinde pozitif bir ödev de yükler. Bu ödevin ihmali, kanun koyucu tarafından suç olarak tanımlanmış ve cezai yaptırıma bağlanmıştır. Dolayısıyla, her bireyin bu yükümlülüğün bilincinde olması ve toplumsal yaşamın gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmesi, hem bireysel hem de toplumsal huzur açısından büyük önem arz etmektedir. Kanunun ve Yargıtay içtihatlarının bu konudaki rehberliği, adil bir uygulamanın sağlanması için kritik bir role sahiptir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.