
Senetteki İmzanın Borçluya Ait Olduğunu Hangi Taraf İspat Etmelidir?
Kambiyo senetlerine dayalı icra takiplerinde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri imza itirazlarıdır. Borçlu senetteki imzanın kendisine ait olmadığını iddia ettiğinde, bu imzanın gerçekten borçluya ait olduğunu kim ispat edecektir? Yargıtay'ın yerleşik içtihadı bu konuda net bir çizgi çizmektedir.
İspat Yükü ve Temel Hukuki İlke
Kambiyo senetlerine dayalı icra takiplerinde imza itirazı durumunda karşılaşılan en temel sorun, senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat etme külfetinin kimde olduğu meselesidir. Bu konuda Yargıtay'ın yerleşik içtihadı, hukuki güvenlik ve adalet ilkeleri açısından büyük önem taşımaktadır.
Yargıtay'ın Temel Yaklaşımı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2017/12-708 Esas, 2018/1152 Karar sayılı kararı, bu konudaki temel ilkeyi net bir şekilde ortaya koymaktadır. Kararda açıkça belirtildiği üzere:
"Senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfeti, senedi elinde bulunduran ve takibe başlayan alacaklıya aittir."
Bu ilke, hukuk sistemimizde yeni bir yaklaşım değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.04.2006 tarih, 2006/12-259 Esas, 2006/231 Karar sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiş ve istikrarlı bir içtihat oluşturulmuştur.
Yargıtay'ın bu yaklaşımının temelinde yatan mantık oldukça açıktır. Alacaklı, senedi elinde bulunduran ve bu senede dayanarak icra takibi başlatan taraftır. Dolayısıyla, senetteki imzanın gerçekten borçluya ait olduğunu iddia eden ve bu iddiadan faydalanmak isteyen de alacaklının kendisidir. Hukuki ilke gereği, bir hususu iddia eden taraf o hususu ispat etmekle yükümlüdür.
Bu yaklaşım, aynı zamanda borçluyu koruyucu bir fonksiyon da üstlenmektedir. Zira borçludan, kendisine ait olmadığını iddia ettiği bir imzanın gerçekten kendisine ait olmadığını ispat etmesini beklemek, ispat hukuku açısından oldukça güç bir durum yaratacaktır.
İlgili Kanun Hükümleri
Kambiyo senetlerine dayalı icra takiplerinde imza itirazı konusu, İcra ve İflas Kanunu'nun 168. ve 170. maddeleri çerçevesinde düzenlenmektedir.
İİK madde 168/4 hükmü, kambiyo senetlerine dayalı takiplerde borçluya imzaya itiraz hakkı tanımaktadır. Bu maddeye göre borçlu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içinde icra mahkemesine başvurarak senetteki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürebilir.
İİK madde 170/3 hükmü ise konunun esasını düzenlemektedir. Bu maddeye göre:
"İnkar edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşılırsa itirazın reddedilir."
Bu hüküm, imza itirazının sonuçlandırılması açısından kritik öneme sahiptir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, "imzanın borçluya ait olduğunun anlaşılması" ifadesidir. Bu anlaşılma süreci, objektif delillerle ve bilimsel yöntemlerle gerçekleştirilmelidir.
Yargıtay'ın 2018/1152 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, mahkemenin bilirkişi masrafı yatırması konusunda borçluya kesin süre vermesi isabetsizdir. Çünkü ispat yükü alacaklıya ait olduğundan, bilirkişi incelemesi masraflarını da alacaklının karşılaması gerekmektedir.
Bu hukuki çerçeve, kambiyo senetlerinin güvenilirliği ile borçlu haklarının korunması arasında adil bir denge kurulmasını sağlamaktadır. Alacaklı, elindeki senedin geçerliliğini ispat etmek zorunda kalırken, borçlu da sahte olduğunu iddia ettiği imzaya karşı etkili bir savunma imkanına kavuşmaktadır.
Sonuç olarak, ispat yükünün alacaklıda olması ilkesi, hem hukuki mantık hem de adalet ilkeleri açısından isabetli bir yaklaşımdır. Bu ilke, kambiyo senetlerine dayalı icra takiplerinde hukuki güvenliği sağlarken, aynı zamanda taraflar arasındaki dengeyi de korumaktadır.
İmza İncelemesi Usulü ve Bilirkişi Değerlendirmesi
Kambiyo senetlerinde imza itirazı durumunda mahkemenin izleyeceği usul, hem İcra ve İflas Kanunu hem de Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri çerçevesinde belirlenmiştir. Bu süreçte bilirkişi incelemesinin doğru yöntemlerle yapılması, adil bir karar verilmesi açısından kritik önem taşımaktadır.
HMK Madde 211 Usulü
HMK madde 211, sahtelik incelemesi usulünü düzenleyen temel hükümdür ve imza incelemesinde uygulanacak sırayı net bir şekilde belirlemektedir. Bu madde, 1086 sayılı Kanunun 308, 309 ve 316. maddelerinde yer alan sahtelik incelemesini tek maddede sistematik olarak yeniden düzenlemiştir.
İmza incelemesi sürecinde öncelikle karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak aşağıdaki sıra ile işlem yapılır:
İsticvap aşaması: Hakim, yazı veya imzayı inkar eden tarafı isticvap eder. Kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırarak elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir.
Doğrudan karar verme: Başka incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle senedin sahteliği hakkında karar verir.
İsticvaba gelmeme sonucu: İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf belirtilen günde hazır bulunmazsa, inkar ettiği belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır.
İİK madde 68/a fıkra 4, imza tatbikinde uygulanacak usuli hükümleri belirlemekte ve HMK'nın ilgili maddelerine atıf yapmaktadır. Bu düzenleme, icra hukukunda imza incelemesinin nasıl yapılacağını göstermektedir.
Bilirkişi İncelemesinin Şartları
Hakimde sahtelik konusunda kesin kanaat oluşmamışsa bilirkişi incelemesine karar verilir. Bu aşamada uyulması gereken temel şartlar bulunmaktadır:
Karşılaştırma belgelerinin temini bilirkişi incelemesinin en kritik aşamasıdır. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa o tarafa ait karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar ilgili yerlerden getirtilmelidir. Bu belgeler:
- Senedin düzenleme tarihinden öncesine ilişkin olmalıdır
- Borçluya ait olduğu muhakkak olan belgeler olmalıdır
- Keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak mukayeseye esas alınmalıdır
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin 2016/27559 E., 2018/858 K. sayılı kararı, bu konuda önemli bir ilke belirlemiştir:
HMK 211/b'de gösterilen usule uyulmadan doğrudan borçludan imza örneği alınarak imza incelemesi yaptırılamaz. İcra mahkemesince öncelikle borçlunun isticvabına ve duruşmada imzalarının alınması yoluna gidilemez.
Bu karar, usul sırasına uymanın zorunlu olduğunu ve keyfi uygulamalara gidilemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır.
Bilirkişi incelemesinin teknik şartları da son derece önemlidir:
- İnceleme konunun uzmanınca yapılmalıdır
- Yeterli teknik donanıma sahip laboratuvar ortamında gerçekleştirilmelidir
- Optik aletler ve gerekli cihazlar kullanılmalıdır
- Grafolojik ve grafometrik yöntemler uygulanmalıdır
- Fotokopi üzerinden imza incelemesi yapılamaz, belge asılları getirtilmelidir
Adli Tıp Raporları
Adli Tıp Kurumu raporları, imza incelemesinde sıklıkla başvurulan uzman görüşleridir. Ancak bu raporların hüküm kurmaya elverişli olması gerekir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun incelediği somut olayda, 01.04.2013 tarihli Adli Tıp Kurumu raporu dikkat çekici bir örnek teşkil etmektedir:
İnceleme konusu senetteki borçlu imzalarının teşhise götürecek önemli materyal içermeyen, basit çizimli imzalar olması nedeniyle aidiyetinin tespit edilemediği
Bu rapor, senetteki imzaların basit çizimli olması nedeniyle aidiyetinin tespit edilemediğini belirtmiş ve hüküm kurmaya elverişli bulunmamıştır. Bu durum, her bilirkişi raporunun otomatik olarak kabul edilemeyeceğini göstermektedir.
Bilirkişi raporlarının değerlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken hususlar:
- Raporun bilimsel yöntemlerle hazırlanmış olması
- Karşılaştırma belgelerinin yeterliliği
- Raporun kesin sonuç içermesi
- Çelişkili ifadeler içermemesi
- Gerekçelendirmenin yeterli olması
Mahkeme, bilirkişi raporunu değerlendirirken bu kriterleri göz önünde bulundurmalı ve yetersiz bulunan raporları hükme esas alamayacağını bilmelidir. Bu yaklaşım, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve adil yargılanma hakkının korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Sahtelik İddiası ve Menfi Tespit Davaları
Kambiyo senetlerinde imza itirazı durumlarında, borçlunun senetteki imzanın sahte olduğu iddiası önemli hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bu durumda sahtelik iddiasının nasıl ispat edileceği ve hangi yöntemlerin kullanılabileceği konusu, hem teorik hem de pratik açıdan büyük önem taşımaktadır.
Sahtelik İddiasının İspatı
Sahtelik iddiasının ispat edilmesi konusunda HUMK madde 309/1 temel bir ilke getirmektedir. Bu maddeye göre, sahtelik iddiası her türlü delille ispat edilebilir. Bu düzenleme, sahtelik iddiasında bulunan tarafın ispat yükünü yerine getirirken geniş bir delil yelpazesinden yararlanabileceğini göstermektedir.
Sahtelik iddiasının ispat edilmesinde kullanılabilecek deliller şunlardır:
- Bilirkişi raporları ve teknik incelemeler
- Tanık beyanları
- Belgesel deliller
- Keşif ve muayene
- Taraf beyanları ve ikrar
HUMK madde 293/5 hükmü ise özel bir durum düzenlemektedir. Bu maddeye göre, hile vakıalarında tanık dinlenebilir. Bu düzenleme, sahtelik iddialarının genellikle hile ile bağlantılı olması nedeniyle büyük pratik önem taşımaktadır. Hile vakıalarının gizli bir şekilde gerçekleştirilmesi ve yazılı delil bırakmaması nedeniyle, tanık beyanları bu tür davalarda kritik rol oynamaktadır.
Sahtelik davalarında ispat yükünün dağılımı konusunda dikkat edilmesi gereken husus, genel ispat yükü kurallarının geçerli olmasıdır. Sahtelik iddiasında bulunan taraf, bu iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Ancak bazı özel durumlarda ispat yükü karşı tarafa geçebilmektedir.
Dolaylı İspat Yöntemi
Sahtelik davalarında doğrudan ispat her zaman mümkün olmayabilir. Bu durumda dolaylı ispat yöntemi devreye girmektedir. Dolaylı ispat, çeşitli emarelerin bir araya getirilmesi suretiyle sonuca ulaşılmasını ifade etmektedir.
Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E:2009/206 sayılı dosyasında görülen davada, 4.800.000 ABD doları bedelli bononun sahte olduğu iddiası dolaylı ispat yöntemiyle değerlendirilmiştir. Bu davada kullanılan dolaylı ispat unsurları şunlardır:
- Davalının çelişkili beyanları
- Mali gücünün yetersizliği
- Ortaklığın düşük cirolarına karşın yüksek senet tutarı
- Senedin şüpheli özellikleri
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 22.03.2012 tarih, 2011/10643 Esas, 2012/4818 Karar sayılı kararı, dolaylı ispat yönteminin nasıl uygulanacağına dair önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bu kararda, davalının savcılık ifadesindeki çelişkili beyanları nedeniyle ispat külfetinin davalıya geçtiği belirtilmiştir.
Dolaylı ispat yönteminde değerlendirilebilecek emareler şunlardır:
- Tarafların mali durumu ve ticari ilişkileri
- Senedin düzenlenme koşulları ve zamanlaması
- Tarafların beyanlarındaki çelişkiler
- Senedin fiziksel özellikleri
- Tanık beyanları ve çevresel deliller
Menfi tespit davaları, sahtelik iddiasının özel bir türünü oluşturmaktadır. Bu davalarda davacı, senetteki imzanın kendisine ait olmadığını ve dolayısıyla davalıya karşı herhangi bir borcunun bulunmadığını ispat etmeye çalışmaktadır. Menfi tespit davalarında da yukarıda belirtilen ispat yöntemleri kullanılabilmektedir.
Sahtelik davalarında hayatın olağan akışına aykırılık prensibi de önemli bir değerlendirme kriteri olmaktadır. Eğer iddia edilen durum hayatın olağan akışına aykırı ise, bu durumu iddia eden tarafın ispat yükü artmaktadır. Bu prensip, özellikle yüksek meblağlı senetlerin düzenlendiği iddia edilen durumlarda önem kazanmaktadır.
Sonuç olarak, sahtelik iddialarının ispat edilmesinde hem doğrudan hem de dolaylı ispat yöntemleri kullanılabilmektedir. Mahkemeler, somut olayın özelliklerini dikkate alarak en uygun ispat yöntemini belirlemekte ve karar vermektedir.
Noter Senetleri ve Mukayese Belgeleri
Noter Senetlerinin İspat Gücü
Noter senetleri, kambiyo senetlerindeki imza itirazlarının değerlendirilmesinde özel bir konuma sahiptir. HMK madde 204/1 ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 82. maddesi gereğince, noter senetleri sahteliği ispat oluncaya kadar kesin delil sayılmaktadır. Bu durum, imza incelemesi sürecinde mukayeseye esas belgeler arasında noter senetlerinin bulunması halinde özel dikkat gerektiren hukuki sonuçlar doğurmaktadır.
Noter senetlerinin kesin delil niteliği, bu belgelerdeki imzaların doğruluğu konusunda güçlü bir karine oluşturur. Ancak bu karinenin mutlak olmadığı, sahtelik iddiasının her türlü delille ispat edilebileceği unutulmamalıdır. Özellikle mukayeseye esas belgeler arasında bulunan noter senetlerindeki imzaların iki farklı kişisel kaligrafi yansıtması durumunda, bu belgelerin tek başına ispat aracı olarak kullanılması sorgulanabilir hale gelmektedir.
Yargıtay uygulamasında, noter senetlerinin sahteliği konusunda ön sorun olarak inceleme yapılması gerektiği durumlarda, icra mahkemelerinin bu konuda sınırlı yetkiye sahip olduğu kabul edilmektedir. Noter senetlerinin sahteliğinin kesin olarak tespiti için ayrı bir sahtelik davası açılması veya ceza mahkemesinde bu konuda kesinleşmiş bir hüküm bulunması gerekebilir.
Mukayeseye Esas Belgeler
İmza incelemesinde kullanılacak mukayeseye esas belgelerin seçimi, incelemenin güvenilirliği açısından kritik önem taşımaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik içtihadına göre, imza incelemesinde öncelikle senedin düzenleme tarihinden öncesine ilişkin borçluya ait olduğu muhakkak olan karşılaştırmaya elverişli imzalar esas alınmalıdır.
Mukayeseye esas belgeler belirlenirken aşağıdaki kriterler dikkate alınmalıdır:
- Belgelerin senet düzenleme tarihinden önce düzenlenmiş olması
- İmzaların borçluya ait olduğunun tartışmasız olması
- Belgelerin karşılaştırmaya elverişli nitelikte olması
- Mümkün olduğunca senet tarihine yakın dönemde düzenlenmiş olması
Noter senetleri arasında bulunan imza sirkülerleri ve vekaletnameler, teorik olarak mukayeseye esas belgeler arasında değerlendirilebilir. Ancak bu belgelerdeki imzaların iki farklı kişisel kaligrafi yansıtması durumunda, hangi imzaların gerçek olduğunun tespiti sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, sadece mukayeseye esas belgelerle takibe konu senetteki imzaların karşılaştırılması yeterli olmayacak, daha kapsamlı bir inceleme gerekecektir.
Bilirkişi incelemesinin konunun uzmanınca, yeterli teknik donanıma sahip laboratuvar ortamında, optik aletler ve gerekli cihazlar kullanılarak grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması şarttır. Fotokopi üzerinden yapılan incelemeler hüküm kurmaya elverişli kabul edilmemekte, belge asıllarının getirtilmesi gerekmektedir.
Mukayeseye esas belgeler arasında resmi kurum belgeleri bulunması durumunda, bu belgelerin tatbike elverişli belge özelliği borçlu beyanıyla ortadan kaldırılamaz. Ancak bu belgelerdeki imzaların da şüpheli olması halinde, tüm belgelerin bir bütün olarak değerlendirilmesi ve en güvenilir olanların mukayese için kullanılması gerekir.
Sonuç olarak, kambiyo senetlerinde imza itirazı durumunda ispat yükünün alacaklıda olduğu temel ilkesi, noter senetleri ve mukayese belgeleri söz konusu olduğunda da geçerliliğini korumaktadır. Alacaklı, senetteki imzanın borçluya ait olduğunu güvenilir mukayese belgeleri ve bilirkişi raporlarıyla ispat etmek zorundadır. Noter senetlerinin kesin delil niteliği, bu ispat yükünü ortadan kaldırmamakta, yalnızca ispat sürecinde dikkate alınması gereken önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Mahkemelerin bu konudaki değerlendirmelerinde, tüm delilleri bir bütün olarak ele alması ve maddi gerçeğe ulaşmaya yönelik kapsamlı bir inceleme yapması, adil yargılanma hakkının gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.