
İş Kazası Delil Toplama Yöntemleri
İş kazası mı geçirdiniz veya işveren olarak böyle bir durumla mı karşılaştınız? Kazanın hemen ardından doğru adımları atmak, delilleri eksiksiz toplamak ve yasal süreci doğru yönetmek, hak kayıplarını önlemek ve sorumlulukları netleştirmek için kritik öneme sahiptir. Bu yazımızda, iş kazalarında delil toplama yöntemlerini, yasal zorunlulukları ve Yargıtay kararları ışığında dikkat edilmesi gereken püf noktalarını detaylıca inceliyoruz.
İş Kazası Anı ve Sonrası İlk Adımlar: Güvenlik, Bildirim ve Kayıt Yükümlülükleri
İş kazaları, hem çalışanlar hem de işverenler için öngörülemeyen ve son derece üzücü olaylardır. Kazanın meydana geldiği ilk anlardan itibaren atılacak doğru adımlar, sadece kazazedenin sağlığı için değil, aynı zamanda hukuki sürecin doğru işlemesi, sorumlulukların tespiti ve gelecekte benzer kazaların önlenmesi açısından da hayati önem taşır. Bu bölümde, iş kazası anında ve hemen sonrasında yapılması gereken acil müdahaleler, yasal bildirim yükümlülükleri ve detaylı kayıt tutmanın önemi üzerinde durulacaktır.
Kaza Anında Acil Müdahale ve Ortam Güvenliğinin Sağlanması
Bir iş kazası meydana geldiğinde, genellikle ortamda bir panik havası oluşur. Çalışanlar, kazaya uğrayan arkadaşlarına yardım etme güdüsüyle hareket ederken, bu telaş ve üzüntü hali yeni risklerin doğmasına neden olabilir. Bu nedenle, kaza anında ilk yapılması gereken, işyerindeki veya kazanın yaşandığı ilgili bölümdeki tüm çalışmanın, araç trafiğinin ve makinelerin derhal durdurulmasıdır. Bu, hem kazazedeye güvenli müdahale alanı yaratmak hem de ikincil kazaların önüne geçmek için kritik bir adımdır.
Kazazedenin sağlık durumu hızla kontrol edilmelidir. Birden fazla yaralı varsa, durumu en ciddi olana öncelikli olarak ilkyardım uygulanmalıdır. Derhal 112 Acil Servis aranmalı ve operatöre kaza yeri, yaralı sayısı ve yaralıların durumu hakkında net ve sakin bir şekilde bilgi verilmelidir. Unutulmamalıdır ki, kazalar sonucu hayatını kaybedenlerin yaklaşık %40’ının hatalı ilkyardım uygulaması veya hiç ilkyardım uygulanmaması nedeniyle yaşamını yitirdiği göz önünde bulundurulduğunda, doğru ve zamanında ilkyardımın önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Eğer ilkyardım eğitimi almış personel varsa, onların müdahalesi sağlanmalı, aksi takdirde 112 Acil Servis ekiplerinin talimatlarına harfiyen uyulmalıdır. Hayati tehlikesi olmayan ancak panik yaşayan diğer kişiler de sakinleştirilmelidir.
Çevre güvenliğinin sağlanması, bir diğer önemli adımdır. Bu aşamada, ilkyardımı engelleyebilecek veya ortamdaki diğer kişiler için tehlike oluşturabilecek unsurlar kontrol altına alınmalıdır. Alev kaynakları, yanıcı veya yakıcı malzemeler, kesici aletler, patlama tehlikesi olan basınçlı kaplar, kırık cam veya ekipman parçaları gibi potansiyel tehlike kaynakları, iş kazasıyla ilgili delil olabilecek malzeme veya bilgilere zarar vermeden ortamdan uzaklaştırılmalıdır. Bu işlem sırasında, mümkünse olay yerinin ve tehlike kaynaklarının fotoğraf veya video kaydı alınmalıdır. Bu kayıtlar, daha sonra yapılacak incelemeler ve delil toplama süreci için büyük değer taşıyacaktır.
Yasal Bildirim Süreçleri: SGK ve Diğer Kurumlar
İş kazasının ardından, yasal bildirim yükümlülüklerinin yerine getirilmesi, hukuki sürecin sağlıklı işlemesi ve tarafların haklarının korunması için zorunludur. İşverenlerin bu konudaki en temel sorumluluklarından biri, kazayı Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) bildirmektir.
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun "İş kazası ve meslek hastalıklarının kayıt ve bildirimi" başlıklı 14. Maddesi'nin (2) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, işverenler iş kazalarını kazadan sonraki üç iş günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) bildirmekle yükümlüdür. Bu süre, kazanın olduğu günü takip eden ilk iş gününden itibaren başlar. Hastanenin olayı SGK'ya bildirmesi için tanınan 10 günlük sürenin beklenmesi, işverenin bu yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. İşverenin kendi bildirimini zamanında yapmaması, idari para cezası ile karşılaşmasına neden olabilir. SGK iş kazası bildirimi, günümüzde e-Devlet üzerinden veya SGK'nın kendi online platformları aracılığıyla elektronik ortamda kolaylıkla yapılabilmekte olup, ayrıca yazılı bir bildirimde bulunmaya genellikle gerek yoktur.
Önemli bir nokta da, iş kazası bildiriminin yapılması için kazazedenin iş göremezlik raporu alıp almadığına veya yaralanmanın ciddiyetine bakılmamasıdır. İşyerinde veya işin yürütümü sırasında meydana gelen, bedensel ya da ruhsal zarara yol açan her türlü olumsuz olay, hafif dahi olsa iş kazası olarak kabul edilir ve SGK'ya bildirilmesi gerekir. Bu bildirim, olayın resmi kayıtlara geçmesini sağlar ve ileride doğabilecek hak talepleri için temel oluşturur. Duruma göre, kazanın niteliğine bağlı olarak (örneğin, ölümlü veya ağır yaralanmalı kazalarda) kolluk kuvvetlerine (polis veya jandarma) de derhal haber verilmesi gerekebilir.
İş Kazası Kayıtlarının Detaylı ve Usulüne Uygun Tutulması
Yasal bildirimlerin yanı sıra, iş kazalarına ilişkin detaylı kayıtların tutulması da işverenlerin önemli bir sorumluluğudur. Bu kayıtlar, hem gelecekte benzer kazaların önlenmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesine yardımcı olur hem de olası adli süreçlerde ve tazminat davalarında kritik delil niteliği taşır.
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun yine 14. Maddesi'nin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi, işverenin bütün iş kazalarının ve meslek hastalıklarının kaydını tutmak, gerekli incelemeleri yaparak bunlar ile ilgili raporları düzenlemek zorunda olduğunu açıkça belirtir. İş kazası kayıtlarının nasıl tutulacağına dair kesin ve bağlayıcı bir format olmasa da, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun kaza bildirim sisteminde talep edilen bilgiler, bu kayıtlar için iyi bir referans noktası oluşturabilir.
İdeal bir iş kazası kaydı ve raporu şu bilgileri içermelidir:
- Kaza geçiren personel/kişi hakkında bilgiler: Adı, soyadı, TC kimlik numarası, görevi, çalıştığı bölüm gibi kişisel ve mesleki bilgiler (kazazede personel, ziyaretçi veya tedarikçi/taşeron çalışanı olabilir).
- Kaza/olay kategorisi: Kazanın sonuçlarına göre sınıflandırma (örneğin; olay, maddi hasarlı olay, kayıp günlü kaza, kayıp günsüz kaza, ölüm).
- Kaza/olay tipi: Kazanın oluş şekline göre sınıflandırma (örneğin; düşme, sıkışma, kesilme, elektrik çarpması, trafik kazası, kişisel sağlık sorunu, darp-kavga, zehirlenme vb.).
- Kaza/olayın meydana geldiği sırada yapılan iş: Kazanın hangi iş faaliyeti sırasında gerçekleştiği, bu bilginin hangi işlerin daha riskli olduğunu belirlemede önemi.
- Yaralanan vücut bölümü/bölümleri: Kazazedenin vücudunun hangi bölgelerinin zarar gördüğünün detaylı tespiti.
- Kaza/olay sebepleri: Kazanın meydana gelmesine neden olan faktörlerin ayrıntılı bir şekilde incelenmesi (bu, genellikle detaylı bir kök neden analizi sonrası netleşir).
- Kazanın ayrıntılı açıklaması, görgü şahitlerinin ifadeleri: Olayın nasıl geliştiğine dair detaylı bir anlatım ve kazaya tanık olan kişilerin yazılı beyanları.
- Kaza sonrası alınan istirahat raporu süresi: Eğer varsa, alınan raporun süresi ve bu sürenin güncellenerek takibi.
- Fotoğraf, video kaydı, kroki gibi görsel kayıtlar: Olay yerinin, kullanılan ekipmanın, güvenlik önlemlerinin (veya eksikliklerinin) ve yaralanmanın durumunu gösteren görsel materyallerin dosyalanması.
Bu kayıtların düzenli olarak tutulması ve güvenli bir şekilde saklanması, özellikle yıllar sonra açılabilecek davalar veya SGK tarafından yapılabilecek geriye dönük incelemeler açısından büyük önem taşır. Ayrıca, bu kayıtların periyodik olarak (örneğin aylık veya yıllık) analiz edilmesi, işyerindeki riskli alanların, sık tekrarlayan kaza tiplerinin ve güvensiz davranışların tespit edilerek önleyici faaliyetlerin planlanmasına katkı sağlar.
İş Kazasında Toplanması Gereken Temel Deliller ve Hukuki Değerleri
İş kazası meydana geldikten sonra, olayın nedenlerini doğru bir şekilde ortaya koymak, sorumlulukları belirlemek ve benzer kazaların tekrarını önlemek amacıyla titiz bir delil toplama süreci yürütülmelidir. Bu süreçte elde edilecek her bir kanıt, hem işçinin haklarının korunması hem de işverenin yasal yükümlülüklerinin tespiti açısından büyük önem taşır. Temel delillerin eksiksiz ve usulüne uygun toplanması, olası hukuki süreçlerin adil ve hızlı bir şekilde sonuçlanmasına zemin hazırlar.
Olay Yeri Tespit Tutanakları ve Tanık Beyanlarının Önemi
İş kazalarında delil toplama sürecinin en kritik adımlarından biri, kazanın hemen ardından, olay yerinde ve mümkün olan en kısa sürede Olay Yeri Tespit Tutanağı düzenlenmesidir. Bu tutanak, kazanın meydana geldiği zamanı, yeri, oluş şeklini detaylı bir biçimde açıklamalı ve olaya şahit olan kişilerin bilgilerini içermelidir. Resmi bir belge niteliği taşıyan bu tutanak, ileride açılabilecek davaların seyrini doğrudan etkileyebilecek, olayın ilk ve en önemli kaydıdır. Tutanağın içeriği, kazanın nasıl meydana geldiğine dair ilk resmi değerlendirmeyi oluşturur ve hem işverenin hukuki sorumluluğunun sınırlarını çizer hem de işçinin uğradığı zararın temelini belgeler.
Olay yeri tespit tutanağının yanı sıra, Tanık İfadeleri de olayın aydınlatılmasında ve özellikle kusur oranlarının belirlenmesinde hayati bir role sahiptir. Kazaya tanık olan diğer çalışanların veya olay yerinde bulunan üçüncü kişilerin beyanları, tutanakta yer alan bilgileri destekleyebilir, eksik kalan noktaları tamamlayabilir veya farklı bir perspektif sunabilir. Tanık ifadelerinin, olayın sıcaklığı geçmeden, hafızalardaki bilgiler henüz tazeyken ve mümkünse yazılı olarak kayıt altına alınması, ifadelerin tutarlılığı ve güvenilirliği açısından önemlidir. Özellikle, işveren tarafından tek taraflı veya eksik düzenlendiği düşünülen olay yeri tespit tutanaklarına karşı, tanık beyanları dengeleyici bir unsur olarak hukuki süreçte değerli bir kanıt niteliği taşır. Bu nedenle, iş kazası sonrası tanıkların kimler olduğunun belirlenmesi ve ifadelerine başvurulması, gerçeğin ortaya çıkmasına büyük katkı sağlar.
Görsel ve Tıbbi Kanıtlar: Fotoğraf, Video ve Doktor Raporları
Söz uçar yazı kalır prensibi, iş kazalarında delil toplarken görsel ve tıbbi kanıtların önemini bir kez daha vurgular. Kazadan hemen sonra çekilecek fotoğraflar ve mümkünse video kayıtları, olay yerinin durumunu, kazaya neden olabilecek unsurları (örneğin, kırık bir makine parçası, etrafta dağınık duran malzemeler, eksik güvenlik önlemleri, uyarı levhalarının olmaması vb.) somut bir şekilde belgeler. Kamera Kayıtları, özellikle işyerinde mevcut güvenlik kameraları varsa, olayın nasıl geliştiğini objektif bir biçimde ortaya koyabilir. Bu tür görsel kayıtların delil olarak kabul edilebilmesi için değiştirilmemiş, silinmemiş ve kesintisiz olması büyük önem taşır. İşverenin bu kayıtları saklaması veya talep edildiğinde sunması yasal bir yükümlülüktür; aksi durum delil karartma olarak değerlendirilebilir. Mahkemeler, bu görsel kanıtlar aracılığıyla kazanın oluş şeklini ve tarafların kusur durumunu daha net bir şekilde değerlendirebilir.
Tıbbi kanıtlar ise kazanın işçi üzerindeki etkilerini belgeleyen en önemli delillerdendir. Kaza geçiren işçinin derhal en yakın sağlık kuruluşuna başvurması ve burada alacağı ayrıntılı Doktor Raporları, hukuki sürecin temel taşlarından biridir. Bu raporlarda, kazanın şiddeti, yaralanmanın türü ve derecesi, işçinin çalışma gücüne ne ölçüde etki ettiği, öngörülen tedavi süresi gibi bilgilerin yanı sıra, "iş kazasıdır" veya "iş kazasına bağlı yaralanmadır" gibi bir ibarenin yer alması kritik öneme sahiptir. Bu tıbbi belgeler, Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) yapılacak bildirimlerin doğrulanmasında, geçici veya kalıcı iş göremezlik oranlarının belirlenmesinde ve dolayısıyla işçinin hak edeceği tazminat miktarının hesaplanmasında temel alınır. Alınan tüm tıbbi belgeler, raporlar, reçeteler ve tetkik sonuçları özenle saklanmalıdır.
İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Kayıtlarının Delil Niteliği
İşverenin, işyerinde sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı sağlama yükümlülüğü, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve ilgili diğer mevzuatla güvence altına alınmıştır. Bu yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğinin bir göstergesi de işyerinde tutulan İSG Kayıtlarıdır. Bu kayıtlar arasında;
- İşyerine özgü risk analiz raporları,
- Çalışanlara verilen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine dair belgeler (katılım formları, sertifikalar),
- Kullanılan makine ve ekipmanların periyodik kontrol formları,
- Çalışanlara teslim edilen kişisel koruyucu donanımlara (KKD) ilişkin zimmet ve teslim tutanakları,
- Acil durum planları ve tatbikat kayıtları gibi pek çok evrak bulunur.
Bu tür İSG kayıtları, meydana gelen iş kazasının önlenebilir olup olmadığını, işverenin gerekli tüm tedbirleri alıp almadığını ve yasal yükümlülüklerini ne ölçüde yerine getirdiğini göstermesi açısından önemli delillerdir. Örneğin, kazaya neden olan bir makinenin periyodik bakımının yapılmadığının kayıtlardan anlaşılması veya kazazedenin ilgili konuda eğitim almadığının ya da gerekli KKD'nin kendisine teslim edilmediğinin belgelerle ortaya konması, işverenin kusurunu ve sorumluluğunu doğrudan etkileyebilir. Bu nedenle, hem işverenlerin bu kayıtları düzenli ve eksiksiz tutması hem de işçi veya vekilinin bir kaza sonrası bu kayıtlara ulaşarak incelemesi, hukuki sürecin sağlıklı işlemesi için gereklidir. Bu kayıtların eksikliği veya usulüne uygun tutulmaması, genellikle işveren aleyhine bir durum olarak değerlendirilir ve sorumluluğunu artırır.
İş Kazası Soruşturmasında Uzman Raporları ve Diğer Önemli Belgeler
İş kazası meydana geldikten sonra başlayan hukuki süreç, kazanın nedenlerini, sorumlularını ve sonuçlarını netleştirmek adına titiz bir delil toplama ve değerlendirme aşamasını içerir. Olay anında tutulan tutanaklar, şahit beyanları ve görsel kayıtlar kadar, soruşturma sürecinde hazırlanan uzman raporları ve diğer resmi belgeler de davanın seyrini belirlemede kritik bir rol oynar. Bu belgeler, olayın teknik boyutlarını aydınlatır, yasal yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğini ortaya koyar ve adaletin tecellisine hizmet eder. Özellikle karmaşık ve uzmanlık gerektiren durumlarda, bu raporlar olmaksızın sağlıklı bir yargılama yapmak neredeyse imkansızdır.
Bilirkişi Raporlarının Hukuki Sürece Etkisi
İş kazası davalarında, olayın teknik detaylarının, kusur oranlarının ve kazanın önlenebilir olup olmadığının tespiti çoğu zaman özel uzmanlık bilgisi gerektirir. İşte bu noktada Bilirkişi Raporları devreye girer. Mahkemeler, çözümünü özel veya teknik bilgiye dayandırdıkları konularda bilirkişinin oy ve görüşüne başvururlar. Bilirkişiler, mühendislik, iş güvenliği, tıp gibi farklı disiplinlerden uzmanlar olabilirler ve görevleri, dosyayı inceleyerek, gerekirse olay yerinde keşif yaparak, kazanın nedenlerini, oluş biçimini, tarafların kusur durumlarını ve iş sağlığı güvenliği mevzuatına aykırılık olup olmadığını detaylı bir şekilde analiz etmektir.
Bir bilirkişi raporu genellikle şu unsurları içerir:
- Kazanın özeti ve oluş şeklinin ayrıntılı anlatımı,
- Olay yerindeki koşulların ve kullanılan ekipmanın değerlendirilmesi,
- İşverenin ve işçinin iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı kapsamındaki yükümlülükleri,
- Kazanın meydana gelmesinde etkili olan faktörler (güvensiz durumlar, güvensiz davranışlar, organizasyonel eksiklikler),
- Tarafların (işveren, işçi, üçüncü kişiler) kusur oranlarının yüzdesel olarak tespiti,
- Kazanın önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin alınıp alınmadığı.
Bilirkişi raporları, hâkimin kanaatinin oluşmasında önemli bir etkiye sahiptir; ancak bağlayıcı değildir. Hâkim, bilirkişi raporunu serbestçe takdir eder, rapordaki görüşlere katılıp katılmadığını gerekçelendirerek kararında belirtir. Tarafların da bilirkişi raporuna itiraz etme hakkı bulunmaktadır. İtiraz üzerine mahkeme, ek rapor isteyebilir, yeni bir bilirkişi heyeti görevlendirebilir veya mevcut raporu yeterli görerek itirazı reddedebilir. Özellikle kusur oranlarının ve kazanın önlenebilirliğinin tespiti, tazminat miktarlarını ve cezai sorumlulukları doğrudan etkilediğinden, bilirkişi raporları iş kazası davalarının en önemli delilleri arasında yer alır.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve İş Müfettişliği Raporları
İş kazasının yasal bildirim süreçlerinin ardından devreye giren iki önemli kamu kurumu, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na (ÇSGB) bağlı İş Teftiş Kurulu'dur. Bu kurumlar tarafından yürütülen incelemeler neticesinde hazırlanan raporlar, adli süreçte güçlü delil niteliği taşır.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Soruşturma Raporları, iş kazasının 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 13. maddesi ve ilgili diğer maddeler kapsamında bir iş kazası olup olmadığının tespiti amacıyla SGK müfettişleri tarafından düzenlenir. Bu raporlar, kazanın işyerinde mi, işveren tarafından yürütülen bir işle mi ilgili olduğu, sigortalının görevli olarak başka bir yere gönderilmesi sırasında mı yoksa işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında mı meydana geldiği gibi hususları inceler. SGK müfettişleri, olayı yaşayanları, tanıkları dinler, belgeleri inceler ve kazanın iş kazası niteliğinde olup olmadığına dair kanaatlerini raporlaştırır. Bu rapor, özellikle sigortalıya ve hak sahiplerine yapılacak yardımlar (geçici/sürekli iş göremezlik geliri, ölüm geliri vb.) açısından belirleyicidir ve mahkemelerde resmi delil olarak kabul edilir.
İş Müfettişliği Raporları ise, ÇSGB iş müfettişleri tarafından, işyerindeki çalışma koşullarının, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin yeterliliğinin ve kazanın meydana gelmesindeki ihmallerin incelenmesi amacıyla hazırlanır. İş müfettişleri, işyerinin risk değerlendirmesinin yapılıp yapılmadığını, çalışanlara gerekli eğitimlerin verilip verilmediğini, kişisel koruyucu donanımların sağlanıp sağlanmadığını, makine ve ekipmanların periyodik kontrollerinin yapılıp yapılmadığını ve genel olarak 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile ilgili yönetmeliklere uyulup uyulmadığını denetler. Hazırladıkları raporda, kazanın nedenlerini, işverenin kusurlarını, mevzuat ihlallerini ve alınması gereken önlemleri detaylı bir şekilde belirtirler. Bu raporlar, hem idari yaptırımlar (para cezası, işin durdurulması vb.) için bir dayanak oluşturur hem de ceza ve hukuk davalarında işverenin sorumluluğunun ve kusurunun belirlenmesinde önemli bir kanıt olarak kullanılır.
Her iki kurumun raporu da birbirinden bağımsız olarak hazırlanmakla birlikte, genellikle birbirini tamamlayıcı niteliktedir ve mahkemeler tarafından birlikte değerlendirilir.
Dijital Yazışmaların ve Diğer Kayıtların Delil Olarak Kullanımı
Günümüz iş hayatında iletişimin ve kayıt tutmanın büyük bir bölümü dijital platformlar üzerinden yürütülmektedir. Bu durum, iş kazası soruşturmalarında delil yelpazesini genişletmiştir. Dijital Yazışmalar olarak adlandırabileceğimiz e-postalar, WhatsApp mesajları, şirket içi mesajlaşma uygulamaları üzerinden yapılan konuşmalar, görevlendirme yazıları, iş güvenliğiyle ilgili yapılan uyarılar veya talepler, kaza sonrası yapılan bilgilendirmeler gibi kayıtlar, olayın aydınlatılmasında ve tarafların beyanlarının doğrulanmasında tamamlayıcı delil niteliği taşıyabilir.
Örneğin, bir çalışanın daha önce belirli bir tehlikeye dikkat çektiği bir e-posta veya işverenin belirli bir görevi yazılı olarak tebliğ ettiği bir mesaj, kazanın oluşumundaki sorumlulukların ve ihmallerin belirlenmesinde önemli ipuçları sunabilir. Aynı şekilde, kaza sonrası yapılan panik halindeki yazışmalar veya talimatlar da olayın gelişimine ışık tutabilir.
Bu tür dijital delillerin mahkemeye sunulurken dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Sadece ekran görüntüsü almak yeterli olmayabilir; delilin kaynağının, gönderildiği ve alındığı zamanın (zaman damgası), içeriğinin değiştirilmediğinin ispatlanması gerekebilir. Bu nedenle, mümkünse bu tür kayıtların noter aracılığıyla tespit ettirilmesi veya dijital adli bilişim uzmanları tarafından incelenerek raporlanması, delilin hukuki gücünü artıracaktır.
Dijital yazışmaların yanı sıra, işyerindeki güvenlik kameralarının kayıtları (eğer mevcutsa ve usulüne uygun saklanmışsa), personel özlük dosyaları, işe giriş sağlık raporları, periyodik sağlık muayenesi kayıtları, alınan İSG eğitimlerine dair katılım belgeleri, kişisel koruyucu donanım teslim tutanakları ve iş ekipmanlarının bakım ve onarım kayıtları gibi diğer yazılı ve görsel belgeler de iş kazası soruşturmasında önemli deliller arasında yer alır ve titizlikle toplanmalıdır. Bu belgeler, işverenin yasal yükümlülüklerini ne ölçüde yerine getirdiğini ve kazanın önlenmesi için gerekli özeni gösterip göstermediğini ortaya koymada yardımcı olur.
Trafik Kazası Niteliğindeki İş Kazalarında Delil Değerlendirmesi ve İşveren Sorumluluğuna Dair Yargıtay İçtihatları
İş kazalarının önemli bir bölümünü, çalışanların işe gidiş gelişi sırasında veya işle ilgili görevlendirildikleri zamanlarda meydana gelen trafik kazaları oluşturmaktadır. Bu tür kazalar, hem iş hukuku hem de trafik hukuku prensiplerinin iç içe geçtiği karmaşık durumlar yaratabilir. Delillerin doğru bir şekilde toplanması ve Yargıtay içtihatları ışığında değerlendirilmesi, işverenin sorumluluğunun ve çalışanın haklarının adil bir biçimde belirlenmesi açısından büyük önem taşır. Bu bölümde, trafik kazası niteliğindeki iş kazalarında delil değerlendirmesi ve işveren sorumluluğuna ilişkin Yargıtay'ın yaklaşımları incelenecektir.
İşverenin Araç Temini, Bakımı ve Güvenli Ulaşım Sorumluluğu
İşverenin, çalışanlarının sağlığını ve güvenliğini koruma yükümlülüğü, İş Kanunu Madde 77 (eski 1475 Sayılı İş Kanunu Madde 73'ün güncel karşılığı) ile açıkça düzenlenmiştir. Bu yükümlülük, işverenin işin yürütülmesi için çalışanına araç tahsis ettiği veya ulaşımını sağladığı durumları da kapsar. Yargıtay kararlarında sıklıkla vurgulandığı üzere, işveren, çalışanına tahsis ettiği aracın işe elverişli ve bakımlı olmasını sağlamakla yükümlüdür.
Örneğin, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin 07.02.2006 tarihli ve E.2005/13299 - K.2006/810 sayılı kararında belirtildiği gibi, 15 yaşında ve periyodik bakımı yapılmamış bir araçla işçinin göreve gönderilmesi durumunda, işverenin İş Kanunu'nun 77. maddesindeki yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmediği kabul edilmiştir. Bu tür durumlarda, aracın yaşı, bakım kayıtları, muayene raporları ve teknik durumuyla ilgili her türlü belge, işverenin kusurunun tespiti için kritik delillerdir. İşverenin, ekonomik ömrünü tamamlamış veya düzenli bakımları yapılmamış araçları kullandırması, olası bir kazada sorumluluğunu doğrudan etkileyen bir faktördür.
Ayrıca, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (KTK) 85. maddesi uyarınca araç işletenin hukuki sorumluluğu (kusursuz sorumluluk) da devreye girer. İşveren, kendi mülkiyetindeki veya kiraladığı araçlarla çalışanlarının ulaşımını sağlıyorsa, bu araçların karıştığı kazalarda işleten sıfatıyla da sorumlu tutulabilir. Delil toplama aşamasında, aracın sigorta poliçeleri, kiralama sözleşmeleri ve sürücünün ehliyet ve mesleki yeterlilik belgeleri gibi evraklar da incelenmelidir. İşveren, sadece aracı sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda sürücünün trafik kurallarına uygun ve güvenli bir şekilde aracı kullanması için gerekli denetimi yapma ve eğitimleri verme sorumluluğunu da taşır.
Servis Aracı Kazaları ve İş Kazası Kapsamının Geniş Yorumu
Çalışanların işe gidiş gelişlerinin işveren tarafından temin edilen servis araçlarıyla sağlandığı durumlarda meydana gelen kazalar, iş kazası kapsamında değerlendirilir. Mülga 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 11/A (e) maddesi, sigortalıların işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasındaki kazaların iş kazası sayılacağını hükme bağlamıştı. Bu ilke, yürürlükteki 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 13. maddesinde de benzer şekilde korunmaktadır.
Yargıtay, "götürülüp getirilme sırasında" ifadesini oldukça geniş yorumlamaktadır. Örneğin, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin 14.05.1996 tarihli ve E.1996/2674 - K.1996/2738 sayılı kararında, sigortalının, işveren tarafından belirlenen durakta servis aracını beklerken üçüncü şahsa ait bir aracın çarpması sonucu yaralanması dahi iş kazası olarak kabul edilmiştir. Bu, işverenin sorumluluğunun sadece araç içindeki zamanla sınırlı olmadığını, servisle ilgili organizasyonun tamamını kapsadığını göstermektedir.
İşverenin taşıma işini bir başka firmaya (alt işveren veya taşıma şirketi) devretmesi de sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 28.02.1972 tarihli, 26184-4136 sayılı kararında belirtildiği gibi, işveren işçileri taşıma yükümlülüğünü üzerine almışsa, bu yükümlülük iş sözleşmesinin bir parçası haline gelir ve taşıma işini sözleşme ile başka bir şahsa yaptırması, işverenin işçiye karşı olan sorumluluğunu etkilemez. Bu tür durumlarda, taşıma sözleşmesi, sürücünün belgeleri ve taşıma şirketinin İSG standartlarına uyumu gibi deliller önem kazanır. İşveren, güvenli bir taşıma hizmeti alındığından emin olmakla yükümlüdür. Servis aracının güzergahı, durak yerlerinin güvenliği, aracın kapasitesi ve yolcu güvenliği için alınan tedbirler de delil niteliğindedir.
Teknik Arıza, Sürücü Kusuru ve Kaçınılmazlık Durumlarında İşveren Sorumluluğu
Trafik kazası niteliğindeki iş kazalarında sorumluluğun belirlenmesinde kazanın nedeni büyük önem taşır. Teknik arıza, sürücü kusuru veya kaçınılmazlık gibi durumlar, işverenin sorumluluk derecesini etkileyebilir.
Teknik Arıza: Aracın freninin patlaması, lastiğinin yarılması gibi teknik arızalardan kaynaklanan kazalarda, işveren genellikle sorumlu tutulur. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 30.05.1983 tarihli, E.1983/3705 - K.1983/5700 sayılı kararında, fren patlamasının mücbir sebep sayılarak sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı, araç sahibinin (işleten-işveren) teknik arızadan sorumlu olduğu belirtilmiştir. İşverenin aracın periyodik bakımlarını düzenli olarak yaptırdığını kanıtlayan belgeler sunması, sorumluluğunu azaltabilir ancak tamamen ortadan kaldırmayabilir. Zira, 2918 Sayılı KTK Madde 85 gereği işletenin kusursuz sorumluluğu esastır.
Sürücü Kusuru: Kazanın, aracı kullanan çalışanın veya işverenin anlaştığı taşıma şirketi sürücüsünün kusurundan kaynaklanması durumunda, işveren Türk Borçlar Kanunu'nun (BK) 55. maddesi uyarınca "adam çalıştıranın sorumluluğu" ilkesi gereği sorumlu olur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 27.03.1957 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile de vurgulandığı gibi, bu sorumluluk kusura dayanmayan, işverenin özen ve gözetim ödevini objektif olarak yerine getirmemesinden kaynaklanan bir sorumluluktur. Sürücünün trafik ihlalleri, alkollü araç kullanması veya aşırı hız yapması gibi durumlar, sürücünün kusurunu ve dolayısıyla işverenin sorumluluğunu gündeme getirir. Sürücünün eğitim kayıtları, daha önceki trafik ihlalleri ve görevlendirme yazıları bu bağlamda delil olabilir.
Kaçınılmazlık: Bazı durumlarda kazanın kaçınılmaz olduğu iddia edilebilir. Ancak Yargıtay, kaçınılmazlık iddiasını dar yorumlama eğilimindedir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin 25.03.1997 tarihli, E.1997/2108 - K.1997/2195 sayılı kararında, olayın %100 kaçınılmazlık sonucu meydana geldiği kabul edilse bile, işverenin sorumluluğunun tamamen ortadan kalkmayacağı, işverene belirli bir oranda sorumluluk yüklenebileceği belirtilmiştir. Bu, özellikle işverenin genel iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma yükümlülüğünü (İş Kanunu Madde 77) tam olarak yerine getirmediği durumlarda geçerlidir. "Tehlike sorumluluğu" ilkesi de burada devreye girebilir; işveren, işin niteliğinden veya kullanılan araçlardan kaynaklanan potansiyel tehlikelerden dolayı, kusuru olmasa dahi sorumlu tutulabilir.
Sonuç olarak, iş kazası sonrası delil toplama süreci, kazanın nedenlerinin doğru bir şekilde anlaşılması, benzer olayların gelecekte önlenmesi ve en önemlisi, hukuki sorumlulukların adil bir biçimde paylaştırılması için vazgeçilmez bir adımdır. Bu makalede ele aldığımız gibi, kaza anında yapılması gereken acil müdahalelerden yasal bildirim yükümlülüklerine, toplanması gereken temel delil türlerinden uzman raporlarının ve özellikle trafik kazası niteliğindeki iş kazalarında Yargıtay içtihatlarının delil değerlendirmesindeki rolüne kadar pek çok önemli nokta bulunmaktadır. Gerek 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve ilgili diğer mevzuat, gerekse Yargıtay'ın yıllar içinde oluşturduğu istikrarlı içtihatlar, işverenlerin alması gereken önlemleri ve çalışanların haklarını net bir şekilde ortaya koymaktadır. İş kazası gibi talihsiz bir durumla karşılaşıldığında, hak kayıplarının önlenmesi ve adaletin tecellisi için bilinçli hareket etmek ve gerektiğinde uzman hukuki yardım almak büyük önem taşımaktadır.