
İş Kazası Sonrası Hukuki Adımlar
Bir iş kazası meydana geldiğinde ne yapmalı? \"İş Kazası Sonrası Hukuki Adımlar\" başlıklı bu rehberimizde, işverenlerin ve çalışanların bilmesi gereken tüm yasal süreçleri, bildirim zorunluluklarını, sorumlulukları ve hakları detaylı bir şekilde inceliyoruz. İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı, SGK bildirimleri, tazminat davaları ve Yargıtay kararları ışığında güncel bilgilerle donatılmış bu makale, olası bir iş kazası durumunda doğru adımları atmanıza yardımcı olacaktır.
İş Kazasının Tanımı, Kapsamı ve Bildirim Yükümlülükleri
İş kazaları, çalışma hayatının en talihsiz ve istenmeyen olaylarından olup, hem çalışanlar hem de işverenler için ciddi sonuçlar doğurabilmektedir. Bir olayın iş kazası olarak nitelendirilebilmesi, sonrasında atılacak hukuki adımların ve tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesi açısından temel bir öneme sahiptir. Bu bölümde, iş kazasının yasal tanımı, hangi durumları kapsadığı ve kaza meydana geldikten sonra yapılması gereken acil ve resmi bildirim yükümlülükleri detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
İş Kazası Nedir ve Hangi Durumları Kapsar?
İş kazasının tanımı ve kapsamı, Türk hukuk sisteminde temel olarak iki ana kanunla belirlenmiştir. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu (İSGK), iş kazasını daha genel bir çerçevede ele alır. Bu kanunun 3. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendine göre iş kazası; "işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay" olarak tanımlanmıştır. Bu tanım, olayın işyeriyle veya yapılan işle bir bağlantısının olması ve sonucunda bir sağlık sorununa ya da ölüme yol açması unsurlarını vurgular.
Daha detaylı ve sigortacılık boyutuyla kapsamı belirleyen düzenleme ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (SSGSSK) 13. maddesinde yer almaktadır. Bu maddeye göre, aşağıdaki hallerde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özre uğratan olaylar iş kazası sayılır:
- Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada: Bu durum, sigortalının aktif olarak çalışıp çalışmadığına bakılmaksızın, işyeri sınırları içerisinde (üretim alanı, ofis, yemekhane, dinlenme odası, avlu gibi eklentiler dahil) meydana gelen kazaları kapsar. Örneğin, öğle arasında işyeri bahçesinde dinlenirken düşen bir işçinin durumu iş kazasıdır.
- İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle: Sigortalının işverenin talimatları doğrultusunda ve işin gereği olarak yaptığı faaliyetler sırasında, işyeri dışında bile olsa meydana gelen kazalar bu kapsamdadır. Önemli olan, kazanın yapılan işle nedensellik bağının bulunmasıdır.
- Sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda: İşverenin görevlendirmesiyle işyeri dışına gönderilen sigortalının, bu görevle ilgili olarak yolda veya görev yerinde geçirdiği süre zarfında uğradığı kazalar iş kazası olarak kabul edilir. Bu durumda, asıl işini yapmıyor olması sonucu değiştirmez.
- Emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda: Kanun, emziren kadın sigortalıların süt izni sırasında, işyerinde veya işyerine gidiş gelişlerinde meydana gelebilecek kazaları da iş kazası olarak güvence altına almıştır.
- Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında: İşveren tarafından organize edilen ve toplu olarak işçilerin işyerine ulaşımını sağlayan servis araçlarında meydana gelen kazalar da iş kazası kapsamındadır. Yargıtay kararlarında, servisi beklerken yaşanan bazı kazaların dahi bu kapsamda değerlendirilebildiği görülmektedir.
Görüldüğü üzere, 5510 sayılı Kanun, iş kazasının kapsamını oldukça geniş tutarak sigortalıyı korumayı amaçlamıştır. Bir olayın iş kazası sayılabilmesi için sigortalının kusurlu olup olmamasının bir önemi yoktur; ancak kusur durumu, tazminat ve rücu süreçlerinde etkili olabilir. Yargıtay içtihatları da bu kapsamı destekler nitelikte olup, işyerinde geçirilen kalp krizi veya işyerine bağlı yurtlarda yaşanan intihar vakaları gibi durumların dahi belirli koşullar altında iş kazası olarak kabul edildiği kararlar mevcuttur.
İş Kazası Sonrası Acil Bildirimler
Bir iş kazası meydana geldiğinde, sağlık müdahalesiyle eş zamanlı olarak yapılması gereken hayati önem taşıyan bildirimler bulunmaktadır. Bu bildirimlerin başında, kazanın derhal yetkili kolluk kuvvetlerine haber verilmesi gelir. 5510 sayılı Kanun'un 13. maddesi, işverenin, (a) bendi kapsamındaki, yani işyerinde veya işin yürütümü sırasında meydana gelen iş kazalarını, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal bildirmekle yükümlü olduğunu açıkça belirtmektedir.
Bu acil bildirimin temel amaçları şunlardır:
- Olay yerinin güvenliğinin sağlanması ve delillerin korunması,
- Gerekli adli soruşturmanın başlatılması,
- Kazanın oluş şekli ve nedenleri hakkında resmi bir kayıt oluşturulması.
Kolluk kuvvetleri (polis veya jandarma), olay yerine intikal ederek inceleme yapar, tutanak düzenler ve tanıkların ifadelerini alabilir. Bu ilk tespitler, ileride yürütülecek hukuki ve cezai süreçler için kritik öneme sahip olacaktır. Bu nedenle, işveren veya işveren vekillerinin bu yükümlülüğü gecikmeksizin yerine getirmesi esastır.
Resmi Kurumlara Yapılacak Bildirimler ve Süreleri
Acil kolluk bildiriminin yanı sıra, işverenlerin yasal süreler içerisinde ilgili resmi kurumlara da iş kazasını bildirme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu bildirimler, hem sigortalının sosyal güvenlik haklarından yararlanabilmesi hem de devletin iş sağlığı ve güvenliği alanındaki denetim ve istatistik faaliyetleri için gereklidir.
Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) Bildirim: İşverenler, meydana gelen iş kazasını, kazadan sonraki üç iş günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) bildirmekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, hem 5510 sayılı Kanun'un 13. maddesinde hem de 6331 sayılı İSG Kanunu'nun 14. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde açıkça düzenlenmiştir. Bildirim, SGK tarafından belirlenen "İş Kazası ve Meslek Hastalığı Bildirgesi" ile yapılır. Bu bildirge, e-Sigorta uygulaması üzerinden elektronik ortamda, doğrudan ilgili SGK müdürlüğüne elden teslim edilerek veya posta yoluyla gönderilebilir. Bu bildirimin süresinde ve usulüne uygun yapılması, kazaya uğrayan sigortalının geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik geliri, ölüm geliri gibi SGK yardımlarından faydalanabilmesi için elzemdir. İşverenin, hastaneden gelecek raporu veya başka bir süreci beklemeden, kendi sorumluluğu dahilinde bu bildirimi yapması gerekir. Bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi veya geç yerine getirilmesi durumunda, işverenler idari para cezalarıyla karşı karşıya kalabilirler.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na (ÇSGB) Bildirim: İş kazalarının bir diğer bildirilmesi gereken merci ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'dır. İşverenler, iş kazasını, kazanın olduğu tarihten itibaren en geç iki iş günü içinde yazılı olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın ilgili Bölge Müdürlüğü'ne bildirmek zorundadır. Bu bildirim, genellikle "İş Kazası Bildirim Formu" kullanılarak yapılır. Bu bildirimin amacı, Bakanlığın iş sağlığı ve güvenliği alanındaki denetim mekanizmalarını harekete geçirmek, benzer kazaların önlenmesi için veri toplamak ve gerekli incelemeleri yapmaktır.
Bu bildirim süreleri hak düşürücü nitelikte olup, işverenlerin bu sürelere titizlikle uyması, olası hukuki ve idari yaptırımlarla karşılaşmamaları açısından büyük önem taşımaktadır. İş kazası sonrası doğru ve zamanında yapılan bildirimler, hem çalışanın haklarının korunmasına hem de işverenin yasal sorumluluklarını yerine getirmesine hizmet eder.
İşverenin İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Kapsamındaki Temel Yükümlülükleri
İş kazalarının önlenmesi ve çalışanların sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmalarının temini, modern iş hukukunun en temel önceliklerinden biridir. Bu sorumluluğun büyük bir kısmı, yasal düzenlemelerle işverenlere yüklenmiştir. İşverenler, yalnızca kazalar meydana geldikten sonra değil, kazaların hiç yaşanmaması için proaktif bir yaklaşımla hareket etmek ve bir dizi temel yükümlülüğü yerine getirmek zorundadır. Bu yükümlülükler, hem çalışanların refahını korumayı hem de işyerinin genel verimliliğini ve sürdürülebilirliğini sağlamayı amaçlar.
Genel Gözetme Borcu ve Önleyici Tedbirler
İşverenin çalışanlarına karşı en temel borçlarından biri, onları gözetme borcudur. Bu borç, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) Madde 417 ile açıkça düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre işveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek, işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Daha da önemlisi, aynı maddenin ikinci fıkrası, işverenin "işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerin de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü" olduğunu belirtir.
Bu genel gözetme borcu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu (İSGK) ile daha da somutlaştırılmıştır. İSGK Madde 4, işverenin genel yükümlülüklerini sıralarken, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla mükellef olduğunu vurgular. Bu kapsamda işveren:
- Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
- İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
- Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır.
- Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.
- Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
Görüldüğü üzere, işverenin önleyici tedbir alma yükümlülüğü, sadece belirli tehlikelere karşı değil, işyerindeki tüm potansiyel risklere karşı geniş bir yelpazeyi kapsar. Bu, pasif bir bekleyiş değil, aktif bir müdahale ve sürekli iyileştirme gerektirir.
Risk Değerlendirmesi Yapma Zorunluluğu
İşverenin İSG kapsamındaki en kritik yükümlülüklerinden biri, risk değerlendirmesi yapma veya yaptırma zorunluluğudur. 6331 sayılı İSGK Madde 10, bu yükümlülüğü açıkça ortaya koyar. İşveren, işyerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerden kaynaklanabilecek risklerin analiz edilmesi ve bu risklerin kabul edilebilir seviyeye indirilmesi için kontrol tedbirlerine karar verilmesi amacıyla risk değerlendirmesi yapmakla yükümlüdür.
Risk değerlendirmesi, bir defaya mahsus yapılan bir işlem değildir; dinamik bir süreçtir. İşyerinde yeni bir makine alınması, çalışma yöntemlerinin değişmesi, yeni bir hammadde kullanılması veya bir iş kazası ya da meslek hastalığı meydana gelmesi gibi durumlarda risk değerlendirmesinin yenilenmesi gerekir. Risk değerlendirmesi, tehlikelerin önceden saptanarak proaktif önlemler alınmasına, böylece iş kazaları ve meslek hastalıklarının minimize edilmesine olanak tanır. Bu süreç, işyerindeki tüm çalışanların katılımıyla veya görüşleri alınarak daha etkin bir şekilde yürütülebilir.
Çalışanların Eğitimi ve Bilgilendirilmesi
İş sağlığı ve güvenliği kültürünün işyerinde yerleşmesi ve önlemlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi için çalışanların doğru ve yeterli bilgiye sahip olması şarttır. 6331 sayılı İSGK Madde 17, işverenin çalışanlarına iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verme zorunluluğunu düzenler. Bu eğitimler;
- İşe başlamadan önce,
- Çalışma yeri veya iş değişikliğinde,
- İş ekipmanının değişmesi hâlinde,
- Yeni teknoloji uygulanması hâlinde verilir.
Eğitimler, değişen ve ortaya çıkan yeni risklere uygun olarak yenilenir ve düzenli aralıklarla tekrarlanır. Özellikle tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde, mesleki eğitim aldığını belgeleyemeyenler çalıştırılamaz. Ayrıca, bir iş kazası geçiren veya meslek hastalığına yakalanan çalışana işe başlamadan önce, söz konusu kazanın veya meslek hastalığının sebepleri, korunma yolları ve güvenli çalışma yöntemleri ile ilgili ilave eğitim verilmesi zorunludur.
Bilgilendirme yükümlülüğü ise, çalışanların ve temsilcilerinin işyerinde karşılaşabilecekleri sağlık ve güvenlik riskleri, koruyucu ve önleyici tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları, ilk yardım, olağan dışı durumlar, afetler ve tahliye gibi konularda haberdar edilmelerini içerir.
Sağlık Gözetimi ve Acil Durum Planları
Çalışanların sağlık durumlarının işe uygunluğunu değerlendirmek ve işle bağlantılı sağlık sorunlarını erken tespit etmek amacıyla işveren, sağlık gözetimi yapmakla yükümlüdür. 6331 sayılı İSGK Madde 15 bu yükümlülüğü detaylandırır. Buna göre işveren;
- Çalışanların işe girişlerinde,
- İş değişikliğinde,
- İş kazası, meslek hastalığı veya sağlık nedeniyle tekrarlanan işten uzaklaşmalarından sonra işe dönüşlerinde talep etmeleri hâlinde,
- İşin devamı süresince, çalışanın ve işin niteliği ile işyerinin tehlike sınıfına göre Bakanlıkça belirlenen düzenli aralıklarla sağlık muayenelerinin yapılmasını sağlamak zorundadır.
Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde çalışacaklar, yapacakları işe uygun olduklarını belirten sağlık raporu olmadan işe başlatılamaz. Bu sağlık raporları, işyeri hekiminden alınır.
Acil durum planları ise, işyerinde meydana gelebilecek yangın, patlama, tehlikeli kimyasal madde yayılımı, doğal afetler gibi acil durumlara karşı hazırlıklı olunmasını sağlar. İşveren, İSGK Madde 11 uyarınca, acil durumları önceden değerlendirerek muhtemel acil durumları belirlemeli, bunlara ilişkin önleyici ve sınırlandırıcı tedbirleri almalı, acil durum müdahale ve tahliye yöntemlerini oluşturmalıdır. Bu planlar kapsamında, uygun donanıma sahip ve özel eğitimli yeterli sayıda kişiyi görevlendirmeli, düzenli tatbikatlar yapmalı ve planları periyodik olarak gözden geçirerek güncellemelidir.
Bu temel yükümlülüklerin eksiksiz yerine getirilmesi, hem insani bir sorumluluk hem de yasal bir zorunluluktur. İşverenlerin bu konudaki hassasiyeti, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesinde hayati rol oynar.
İş Kazası Sonrası İşverenin Hukuki ve Cezai Sorumluluğu
İş kazaları, yalnızca çalışanlar için değil, işverenler açısından da ciddi sonuçlar doğuran olaylardır. Meydana gelen bir iş kazası, işverenin hem hukuki hem de cezai anlamda sorumluluğunu gündeme getirir. Bu sorumluluklar, işverenin iş sağlığı ve güvenliği (İSG) önlemlerini alma ve işçiyi gözetme borcunu ne ölçüde yerine getirdiğine bağlı olarak şekillenir. Yasal düzenlemeler, işverene bu konuda önemli yükümlülükler getirmiş olup, bu yükümlülüklerin ihlali halinde çeşitli yaptırımlarla karşılaşılması kaçınılmazdır.
Hukuki Sorumluluğun Dayanakları ve Türleri
İşverenin iş kazasından doğan hukuki sorumluluğunun temelini, başta 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu (İSGK) olmak üzere ilgili mevzuat hükümleri oluşturur. Bu sorumluluk genel olarak üç ana başlık altında incelenebilir: kusur sorumluluğu, kusursuz sorumluluk ve tehlike sorumluluğu.
Kusur Sorumluluğu: İşverenin hukuki sorumluluğunun en yaygın şeklidir. TBK Madde 417, işverenin işçinin kişiliğini koruma, saygı gösterme ve özellikle işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi alma yükümlülüğünü açıkça düzenler. Eğer işveren, bu yükümlülüklerini yerine getirmez, gerekli İSG önlemlerini almaz veya denetim görevini ihmal ederse ve bu ihmal sonucu bir iş kazası meydana gelirse, kusurlu kabul edilir. İşveren, kusuru oranında meydana gelen zararlardan sorumlu olur. İşverenin kusursuzluğunu ispatlaması, bu sorumluluktan kurtulması için gereklidir.
Kusursuz Sorumluluk: Bazı durumlarda, işverenin herhangi bir kusuru olmasa dahi iş kazasından sorumlu tutulması mümkündür. Bu durum, genellikle işin niteliğinden kaynaklanan özel risklerin varlığı halinde gündeme gelir.
Tehlike Sorumluluğu: TBK Madde 71, "Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur" hükmünü içerir. Bu madde, hukukumuzda genel bir tehlike sorumluluğu ilkesi getirmiştir. Mahiyeti, kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli işletmeler (örneğin, maden ocakları, patlayıcı madde üreten tesisler, kimyasal fabrikalar) bu kapsamda değerlendirilebilir. Böyle bir işletmede meydana gelen iş kazasında, işverenin kusuru olmasa bile sorumlu tutulması söz konusu olabilir. Bu durumda işveren, zararın doğmasını engellemek için her türlü özeni gösterdiğini ispatlayarak sorumluluktan kurtulmaya çalışabilir.
SGK'nın Rücu Hakkı ve Koşulları
İş kazası sonucu zarar gören işçiye veya hak sahiplerine Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından çeşitli yardımlar (geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik geliri, ölüm geliri vb.) yapılır. Ancak, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 21. maddesi, SGK'ya belirli koşulların varlığı halinde işverene rücu etme hakkı tanır.
SGK'nın işverene rücu edebilmesi için şu şartlardan birinin gerçekleşmiş olması gerekir:
- İş kazasının işverenin kastı sonucu meydana gelmesi.
- İş kazasının, işveren tarafından işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmesi.
- İş kazasının, işveren tarafından suç sayılabilir bir hareketi sonucu meydana gelmesi.
Bu durumlarda SGK, sigortalıya veya hak sahiplerine yaptığı ve ileride yapması gereken her türlü masrafı, işverenin kusuru oranında ondan talep edebilir. Rücu davasında işverenin kusur oranı, bilirkişi incelemesiyle belirlenir. İşveren, İSG mevzuatına uygun tüm önlemleri aldığını ve kazanın meydana gelmesinde bir kusurunun bulunmadığını ispatlayarak bu rücu talebinden kurtulmaya çalışabilir.
Cezai Sorumluluk ve Olası Yaptırımlar
İş kazalarının hukuki sorumluluk dışında bir de cezai boyutu bulunmaktadır. İş kazası sonucu ölüm veya yaralanma meydana gelmesi durumunda, işveren veya işveren adına hareket eden yetkililerin Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında cezai sorumluluğu doğabilir.
En sık karşılaşılan suç tipleri şunlardır:
- Taksirle Öldürme (TCK Madde 85): İş kazası sonucu işçi hayatını kaybetmişse, gerekli önlemleri almayarak kazaya sebebiyet veren işveren veya yetkililer bu suçtan yargılanabilir. Cezası, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezasıdır. Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- Taksirle Yaralama (TCK Madde 89): İş kazası sonucu işçi yaralanmışsa, yine işveren veya yetkililer bu suçtan sorumlu tutulabilir. Cezası, suçun niteliğine ve yaralanmanın derecesine göre üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır. Yaralanmanın niteliği (örneğin, duyu veya organ kaybı, yaşamı tehlikeye sokan durum) cezanın artmasına neden olabilir.
Cezai sorumluluk şahsidir, yani doğrudan doğruya kusurlu davranışı gerçekleştiren gerçek kişilere (işveren, şirket müdürü, İSG uzmanı vb.) yöneliktir. Yargıtay, bazı durumlarda işverenlerin önlemleri almaması halinde "bilinçli taksir" hükümlerinin uygulanabileceğine karar vermektedir, bu da cezaların artması anlamına gelir.
Ayrıca, 6331 sayılı İSGK Madde 26/1-e uyarınca, iş kazalarını ve meslek hastalıklarını süresi içinde SGK'ya bildirmeyen işverene, işyerindeki çalışan sayısı ve işyerinin tehlike sınıfına göre değişen miktarlarda idari para cezası uygulanır. Bu, cezai sorumluluktan ayrı bir idari yaptırımdır.
İlliyet Bağını Etkileyen Durumlar
İşverenin hukuki sorumluluğundan bahsedebilmek için, işverenin hukuka aykırı eylemi (örneğin, İSG önlemlerini almaması) ile meydana gelen zarar (işçinin yaralanması veya ölümü) arasında uygun bir illiyet (nedensellik) bağının bulunması şarttır. Yani, zararın işverenin eyleminden kaynaklandığı ispatlanmalıdır.
Ancak bazı durumlar bu illiyet bağını kesebilir veya zayıflatabilir, bu da işverenin sorumluluğunu azaltabilir ya da tamamen ortadan kaldırabilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.03.2013 tarihli, E. 2012/21-1121, K. 2013/386 sayılı emsal niteliğindeki kararı da bu hususlara dikkat çekmektedir. İlliyet bağını etkileyen başlıca durumlar şunlardır:
- Kazaya Uğrayan İşçinin Ağır Kusuru: Eğer iş kazası, tamamen veya büyük ölçüde işçinin kendi ağır kusurundan (örneğin, tüm uyarılara rağmen kişisel koruyucu donanımı kullanmaması, talimatlara aykırı tehlikeli davranışlarda bulunması) kaynaklanmışsa, işverenin sorumluluğu azalabilir veya ortadan kalkabilir.
- Üçüncü Kişinin Ağır Kusuru: Kazanın meydana gelmesinde, işveren veya işçi dışında bir üçüncü kişinin tamamen kusurlu olduğu durumlarda (örneğin, işyerine dışarıdan yapılan bir saldırı sonucu kaza olması) işverenin sorumluluğu ortadan kalkabilir. Eğer üçüncü kişinin kusuru kısmi ise, işverenle birlikte müteselsil sorumluluk gündeme gelebilir.
- Mücbir Sebep: Deprem, sel, kasırga gibi önlenmesi ve öngörülmesi mümkün olmayan, dışsal ve olağanüstü olaylar sonucu meydana gelen kazalarda, işverenin sorumluluğu ortadan kalkabilir. Ancak, mücbir sebebin varlığı iddia edilse bile, işverenin bu tür durumlara karşı alması gereken makul önlemleri alıp almadığı da değerlendirilir.
Bu durumların varlığı, her somut olayın özelliklerine göre mahkemeler tarafından titizlikle değerlendirilir. İşverenlerin, bu tür savunmaları yapabilmeleri için işyeri kayıtlarını düzenli tutmaları, risk değerlendirmelerini güncel tutmaları ve İSG eğitimlerini eksiksiz vermeleri büyük önem taşır.
İş Kazası Mağdurunun Hakları ve Yargıtay Kararları Işığında Özel Durumlar
İş kazası, çalışanın yaşamında beklenmedik ve travmatik bir olay olup, bedensel ve ruhsal sağlık üzerinde derin etkiler bırakabilir. Böyle bir durumda, kazazedenin ve hak sahiplerinin yasal haklarını bilmesi, mağduriyetlerinin giderilmesi açısından hayati önem taşır. Bu bölümde, iş kazası mağdurunun talep edebileceği tazminat türleri, Yargıtay içtihatlarıyla şekillenen özel durumlar, alt işveren-asıl işveren ilişkisindeki sorumluluk ve hak arama sürecindeki zamanaşımı süreleri detaylı bir şekilde incelenecektir.
Maddi ve Manevi Tazminat Talepleri
İş kazası neticesinde bedensel veya ruhsal zarara uğrayan işçi veya işçinin vefatı durumunda hak sahipleri, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından sağlanan yardımların yanı sıra, işverenin kusuru oranında maddi ve manevi tazminat talep etme hakkına sahiptir.
Maddi Tazminat: Bu tazminat türü, kazadan kaynaklanan ve para ile ölçülebilen zararların karşılanmasını amaçlar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) Madde 54 bedensel zararları, TBK Madde 53 ise ölüm halinde talep edilebilecek zararları düzenlemektedir. İş kazası sonucu yaralanma durumunda talep edilebilecek başlıca maddi tazminat kalemleri şunlardır:
- Tedavi Giderleri: Hastane, doktor, ilaç, fizik tedavi, rehabilitasyon gibi tüm sağlık harcamaları.
- Kazanç Kaybı: İşçinin tedavi süresince çalışamaması nedeniyle uğradığı gelir kaybı.
- Çalışma Gücünün Azalmasından ya da Yitirilmesinden Doğan Kayıplar: Kalıcı sakatlık durumunda, işçinin gelecekteki kazançlarında meydana gelecek azalma veya tamamen yok olma durumu.
- Ekonomik Geleceğin Sarsılmasından Doğan Kayıplar: İşçinin kaza nedeniyle mesleğini icra edemeyecek duruma gelmesi veya kariyer olanaklarının kısıtlanması gibi durumlar.
İş kazasının ölümle sonuçlanması halinde ise hak sahipleri (eş, çocuk, anne-baba gibi destek gören kişiler) şu maddi tazminat kalemlerini talep edebilirler:
- Cenaze Giderleri.
- Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
- Destekten Yoksun Kalma Tazminatı: Ölen kişinin sağlığında maddi destek sağladığı kişilerin bu destekten mahrum kalmaları nedeniyle uğradıkları zarar.
Manevi Tazminat: TBK Madde 56 uyarınca, iş kazası sonucu bedensel zarara uğrayan işçinin veya ölüm halinde yakınlarının (eş, çocuk, anne-baba) duyduğu elem, acı, ızdırap ve yaşama sevincindeki azalma gibi manevi zararların bir nebze olsun giderilmesi amacıyla hükmedilen bir tazminat türüdür. Manevi tazminatın miktarı, olayın özellikleri, tarafların kusur durumu, ekonomik ve sosyal durumları gibi faktörler göz önünde bulundurularak hakim tarafından takdir edilir.
Yargıtay İçtihatlarında İş Kazası Sayılan Haller
5510 sayılı Kanun iş kazasının çerçevesini çizmiş olsa da, uygulamada karşılaşılan bazı durumların iş kazası sayılıp sayılmayacağı Yargıtay kararlarıyla netlik kazanmaktadır. Yargıtay, iş kazası kavramını geniş yorumlama eğilimindedir ve olayın işle veya işyeriyle illiyet bağının kurulabildiği birçok durumu iş kazası olarak kabul etmektedir.
Örneğin, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin E. 2004/4465, K. 2004/6425 sayılı ve 05.07.2004 tarihli kararı, işyerinin eklentisi sayılan yatakhanede meydana gelen intihar olayını 5510 sayılı Kanun kapsamında iş kazası olarak değerlendirmiştir. Bu karar, işyeri sınırları içinde ve işin yürütümüyle dolaylı da olsa bağlantılı olayların iş kazası sayılabileceğine önemli bir örnektir. Benzer şekilde, Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre;
- İşyerinde çalışırken geçirilen kalp krizi,
- İşyeri sınırları içerisinde mola sırasında (örneğin yemek molası, çay molası) meydana gelen kazalar,
- İşveren tarafından organize edilen sosyal aktiviteler sırasında yaşanan kazalar,
- İşyerinde üçüncü bir kişinin saldırısı sonucu yaralanma veya ölüm gibi olaylar da belirli koşullar altında iş kazası olarak kabul edilebilmektedir.
Bu tür durumlarda olayın iş kazası olarak nitelendirilmesi, mağdurun veya hak sahiplerinin SGK yardımlarından faydalanabilmesi ve işverene karşı tazminat davası açabilmesi açısından kritik öneme sahiptir.
Alt İşveren-Asıl İşveren Sorumluluğu
Günümüz çalışma hayatında sıkça karşılaşılan alt işveren (taşeron) ilişkilerinde, alt işverenin işçisinin uğradığı iş kazalarından kimin sorumlu olacağı önemli bir sorundur. 4857 sayılı İş Kanunu ve Yargıtay içtihatları bu konuda asıl işverene de önemli sorumluluklar yüklemektedir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 13.02.2018 tarihli, E. 2018/404, K. 2018/1141 sayılı kararı gibi birçok Yargıtay kararında, alt işverenin işçisinin uğradığı iş kazasından dolayı, asıl işverenin alt işveren ile birlikte müteselsilen (birlikte ve zincirleme) sorumlu olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu, kazaya uğrayan işçinin veya hak sahiplerinin, tazminat talepleri için hem kendi işvereni olan alt işverene hem de asıl işverene birlikte veya ayrı ayrı dava açabileceği anlamına gelir. Asıl işverenin bu sorumluluğu, işyerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasını denetleme yükümlülüğünden kaynaklanmaktadır.
Zamanaşımı Süreleri
İş kazası sonucu doğan hakların talep edilebilmesi için belirli zamanaşımı sürelerine dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu süreler kaçırıldığında, haklı olunsa dahi talepte bulunma imkanı ortadan kalkabilir.
- Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) Yönelik Talepler: 5510 sayılı Kanun Madde 97 uyarınca, SGK tarafından sağlanan gelir ve aylıklar (örneğin geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik geliri, ölüm geliri) için hak sahiplerinin talep hakkı, hakkı doğuran olayın (iş kazasının) meydana geldiği tarihten itibaren beş yıllık zamanaşımına tabidir.
- İşverene Karşı Maddi ve Manevi Tazminat Davaları: İş kazası nedeniyle işverene karşı açılacak maddi ve manevi tazminat davalarında ise genel zamanaşımı süresi, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre, zararın ve sorumlunun öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren on yıldır. Ancak, iş kazası aynı zamanda ceza kanunları uyarınca daha uzun bir zamanaşımı süresine tabi bir suç teşkil ediyorsa (örneğin taksirle yaralama veya öldürme), tazminat davasında bu daha uzun olan ceza zamanaşımı süresi uygulanır. Bu durum, özellikle ölümle veya ağır yaralanmayla sonuçlanan iş kazalarında önem kazanmaktadır.
İş kazası sonrası hukuki süreç karmaşık ve teknik detaylar içeren bir alandır. Kazazedenin ve yakınlarının, hak kaybına uğramamaları için bildirim sürelerine, zamanaşımı sürelerine dikkat etmeleri ve sürecin başından itibaren bir hukuk uzmanından destek almaları büyük önem taşımaktadır. İşverenlerin ise önleyici tedbirleri alarak iş kazalarını minimize etme, kaza meydana geldiğinde ise yasal yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirme sorumluluğu bulunmaktadır. Unutulmamalıdır ki, iş sağlığı ve güvenliği kültürü, hem çalışanların esenliği hem de işyerlerinin sürdürülebilirliği için vazgeçilmez bir unsurdur. Bu makalede ele alınan hukuki adımlar, iş kazası gibi talihsiz bir olayla karşılaşıldığında taraflara yol göstermeyi amaçlamaktadır.