
Miras Kalan Borçları Öğrenme
Miras yoluyla size bir mal varlığı kaldığında, bu varlıkla birlikte borçları da devraldığınızı biliyor muydunuz? Mirasçıların, vefat eden kişinin borçlarından kişisel mal varlıklarıyla sorumlu olması, beklenmedik mali yükümlülüklerle karşılaşmalarına neden olabilir. Bu rehberimizde, miras kalan borçları nasıl öğrenebileceğinizi, e-Devlet ve diğer resmi kanallar üzerinden hangi sorgulamaları yapmanız gerektiğini ve sizi bu borçlardan koruyacak yasal haklarınızı (mirasın reddi gibi) adım adım anlatıyoruz.
Elbette, istediğiniz makale bölümünü aşağıda bulabilirsiniz.
Miras Kalan Borçları Öğrenmenin İlk Adımları: Veraset İlamı ve E-Devlet Sorgulamaları
Miras, bir kişinin vefatıyla birlikte geride bıraktığı mal varlığının (aktifler) ve borçlarının (pasifler) bir bütün olarak yasal mirasçılara geçmesidir. Çoğu zaman miras denildiğinde akla yalnızca taşınmazlar, banka hesapları veya değerli eşyalar gelse de, miras bırakanın (muris) borçları da aynı şekilde mirasçılara intikal eder. Bu durum, mirasçıları beklenmedik mali yükümlülüklerle karşı karşıya bırakabilir. Bu nedenle, miras sürecinde atılması gereken ilk ve en önemli adım, murisin mali durumunu tam olarak anlamak, yani potansiyel borçları eksiksiz bir şekilde tespit etmektir. Bu sürecin kilit belgesi ise veraset ilamıdır.
Veraset İlamı (Mirasçılık Belgesi) Nasıl Alınır?
Miras kalan borçları veya mal varlığını resmi olarak sorgulayabilmenizin ön koşulu, yasal mirasçı olduğunuzu kanıtlayan bir belgeye sahip olmanızdır. Bu belge Veraset İlamı veya diğer adıyla Mirasçılık Belgesi'dir. Bu belge olmadan bankalar, tapu müdürlükleri veya adli makamlar gibi resmi kurumlar size murisle ilgili hiçbir finansal bilgi vermez. Veraset ilamı, kimlerin mirasçı olduğunu ve bu mirasçıların mirastan ne kadar pay alacaklarını gösteren resmi bir mahkeme veya noter kararıdır.
Mirasçılık belgesini temin etmek için izleyebileceğiniz üç temel yol bulunmaktadır:
- Noter Aracılığıyla: En hızlı ve yaygın yöntemdir. Herhangi bir yasal mirasçı, nüfus cüzdanı ile birlikte dilediği bir notere başvurarak veraset ilamı düzenlenmesini talep edebilir. Eğer mirasçılar arasında bir soy bağı sorunu veya anlaşmazlık yoksa, noter kısa sürede bu belgeyi düzenleyecektir.
- Sulh Hukuk Mahkemesi Aracılığıyla: Mirasçılık durumunda bir belirsizlik varsa (örneğin, nüfus kayıtlarında hata olması, mirasçılardan birinin yabancı uyruklu olması veya mirasçılar arasında bir anlaşmazlık bulunması gibi), başvuru noter yerine Sulh Hukuk Mahkemesi'ne bir dilekçe ile yapılmalıdır. Mahkeme, gerekli incelemeleri yaptıktan sonra mirasçıları ve pay oranlarını belirleyen bir karar verir.
- E-Devlet Üzerinden Kontrol: Eğer daha önce mirasçılardan herhangi biri tarafından bir veraset ilamı alınmışsa, bu belgeye e-Devlet Kapısı üzerinden ulaşılabilir. T.C. kimlik numaranız ve şifrenizle sisteme giriş yaptıktan sonra arama çubuğuna "Veraset İlamı Sorgulama" yazarak Adalet Bakanlığı'nın hizmetine erişebilir ve mevcut bir belge varsa barkodlu çıktısını alabilirsiniz. Ancak bu hizmet, sıfırdan bir veraset ilamı başvurusu yapmak için değil, mevcut olanı sorgulamak ve indirmek içindir.
E-Devlet Üzerinden Borç Sorgulama Hizmetleri
Veraset ilamını temin ettikten sonra, murisin borçlarını araştırma aşamasına geçebilirsiniz. Teknolojinin getirdiği kolaylıklar sayesinde bu araştırmanın büyük bir kısmını e-Devlet Kapısı üzerinden hızlı ve güvenilir bir şekilde yapabilirsiniz.
İcra Dosyası Sorgulama
Murisin borçlarını öğrenmenin en net yollarından biri, adına açılmış bir icra takibi olup olmadığını kontrol etmektir. Adalet Bakanlığı'nın e-Devlet üzerinden sunduğu "Mirasçısı Olunan Kişi Adına İcra Dosyası Sorgulama" hizmeti bu amaç için tasarlanmıştır. Bu hizmeti kullanarak:
- Miras bırakan adına açılmış tüm icra dosyalarını listeleyebilirsiniz.
- Dosyanın hangi icra dairesinde olduğunu görebilirsiniz.
- Alacaklının kim olduğu ve borcun miktarı gibi temel bilgilere ulaşabilirsiniz.
Bu sorgulama, özellikle yasal takibe dönüşmüş banka kredileri, ödenmemiş faturalar veya üçüncü şahıslara olan borçlar gibi resmiyet kazanmış yükümlülükleri ortaya çıkarmak için kritik öneme sahiptir.
Mal Varlığı Üzerinden Dolaylı Borç Tespiti
Borçlar her zaman doğrudan bir icra dosyası olarak karşınıza çıkmayabilir. Bazen bir mal varlığına bağlı yükümlülükler de bulunabilir. Örneğin, bir konut üzerinde ipotek veya bir araç üzerinde rehin olabilir. Bu tür dolaylı borçları tespit etmek için yine e-Devlet ve bağlantılı kurumların hizmetlerinden yararlanabilirsiniz:
- Tapu Bilgileri Sorgulama: Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün web sitesi veya e-Devlet entegrasyonu üzerinden, veraset ilamı bilgilerinizi kullanarak miras bırakana ait tüm taşınmazları sorgulayabilirsiniz. Tapu kayıtlarını incelerken, taşınmazın "beyanlar" ve "şerhler" kısmını dikkatle kontrol etmelisiniz. Bu bölümlerde taşınmaz üzerinde ipotek, haciz veya diğer takyidatların olup olmadığını görebilirsiniz. Bu, bir banka kredisi borcuna veya başka bir yasal borca işaret edebilir.
- Vergi Borcu Sorgulama: Gelir İdaresi Başkanlığı'nın (GİB) e-Devlet üzerindeki hizmetleri aracılığıyla murisin birikmiş emlak vergisi, motorlu taşıtlar vergisi (MTV) veya diğer vergi borçlarının olup olmadığını kontrol edebilirsiniz.
Bu ilk adımlar, terekenin (mirasın bütünü) pasif yani borç kısmını büyük ölçüde aydınlatacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki, e-Devlet üzerinden ulaşılamayan (örneğin, şahıslar arası elden borçlar gibi) resmi kayıtlara girmemiş borçlar da olabilir. Bu nedenle, murisin banka hesap ekstrelerini ve kişisel evraklarını incelemek de bütüncül bir araştırma için önemlidir.
Elbette, istenen makale bölümünü aşağıda bulabilirsiniz.
Mirasçıların Borçlardan Sorumluluğunun Yasal Çerçevesi
Miras, yalnızca mal varlığı, haklar ve alacaklardan oluşan bir bütün değildir; aynı zamanda vefat eden kişinin (muris) borçlarını da kapsar. Türk Medeni Kanunu, mirasçıların bu borçlar karşısındaki konumunu net ve kesin çizgilerle belirlemiştir. Mirasçıların sorumluluğunu düzenleyen bu yasal çerçeve, üç temel ilke üzerine kuruludur: külli halefiyet, kişisel ve sınırsız sorumluluk, ve müteselsil sorumluluk. Bu ilkeleri anlamak, mirasçıların karşılaşabileceği mali riskleri öngörmek ve gerekli hukuki adımları atabilmek için hayati önem taşır.
Külli Halefiyet İlkesi
Miras hukukunun en temel prensibi külli halefiyet ilkesidir. Bu ilke, miras bırakanın ölümüyle birlikte terekenin, yani tüm aktif ve pasiflerinin (mal varlığı, haklar, alacaklar ve borçlar) bir bütün olarak ve herhangi bir hukuki işleme gerek kalmaksızın, kendiliğinden mirasçılara geçmesini ifade eder.
Normal şartlarda bir borcun başka bir kişiye devredilmesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 196. maddesi uyarınca alacaklı ile borcu üstlenen arasında bir sözleşme yapılmasını gerektirir. Ancak miras hukukunda durum farklıdır. Külli halefiyet ilkesi gereği, murisin borçlarının mirasçılara intikali için alacaklıların onayı veya mirasçılarla yapacakları bir sözleşme aranmaz. Mirasçılık sıfatının kazanılmasıyla birlikte, borçlar da otomatik olarak mirasçılara geçer. Bu durum, mirasın bir bütün olarak kabul edilmesi zorunluluğundan kaynaklanır; mirasçılar, terekenin sadece mal varlığını kabul edip borçlarını reddetme gibi bir seçeneğe sahip değildir. Bu nedenle, külli halefiyet, mirasçıların borçlardan sorumluluğunun yasal temelini oluşturur.
Kişisel ve Sınırsız Sorumluluk
Külli halefiyet ilkesinin en önemli ve mirasçılar için en riskli sonucu, kişisel ve sınırsız sorumluluktur. Bu sorumluluk türü, Türk Medeni Kanunu'nun 599. maddesinin 2. fıkrasında (TMK m. 599/2) açıkça düzenlenmiştir. Maddeye göre, yasal ve atanmış mirasçılar, tereke borçlarından yalnızca kendilerine kalan mirasla sınırlı olarak değil, tüm şahsi malvarlıklarıyla sorumlu olurlar.
Bu ne anlama gelir? Pratikte bu durum, terekenin borçlarının, miras kalan mal varlığından daha fazla olması halinde (borca batık tereke), alacaklıların mirasçıların kendi kişisel mal varlıklarına (maaşları, banka hesapları, sahip oldukları diğer mülkler vb.) başvurabileceği anlamına gelir.
Örneğin, miras bırakandan 50.000 TL değerinde bir araba kalmış ancak 150.000 TL borcu olduğu anlaşılmışsa, alacaklılar kalan 100.000 TL'lik borç için mirasçının kişisel banka hesabına veya maaşına haciz koydurabilir. İşte bu sınırsız sorumluluk ilkesi, mirasçıları beklenmedik ve büyük bir mali yük altına sokma potansiyeli taşır. Bu nedenle, borca batık olduğundan şüphelenilen bir tereke söz konusu olduğunda, mirasın reddi gibi hukuki korunma yollarının değerlendirilmesi kritik önem kazanır.
Müteselsil Sorumluluk Nedir?
Miras bırakanın birden fazla mirasçısı olması durumunda, borçlardan sorumluluk müteselsil sorumluluk (zincirleme sorumluluk) esasına göre belirlenir. Bu ilke, Türk Medeni Kanunu'nun 641. maddesinin 1. fıkrasında (TMK m. 641/1) düzenlenmiştir.
Müteselsil sorumluluk, alacaklıya büyük bir kolaylık sağlar. Buna göre, alacaklı, tereke borcunun tamamını dilediği tek bir mirasçıdan talep etme hakkına sahiptir. Alacaklı, borcu mirasçılar arasında paylaştırmak veya her birinden kendi miras payı oranında talepte bulunmak zorunda değildir.
- Alacaklının Seçim Hakkı: Alacaklı, borcun tamamı için tüm mirasçılara birlikte dava açabileceği gibi, borcun tahsili için en güçlü mali duruma sahip olduğunu düşündüğü tek bir mirasçıya da yönelebilir.
- Mirasçıların İç İlişkisi (Rücu Hakkı): Borcun tamamını ödemek zorunda kalan mirasçının hakları ise kanunla korunmuştur. Bu mirasçı, kendi payından fazla ödediği kısmı diğer mirasçılardan talep etme hakkına sahiptir. Buna "rücu hakkı" denir. Örneğin, üç mirasçıdan biri 300.000 TL'lik tereke borcunun tamamını öderse, diğer iki mirasçıya dönerek her birinden kendi paylarına düşen 100.000 TL'yi isteyebilir.
Bu müteselsil sorumluluk süresiz değildir. Mirasın paylaşılmasından sonra, mirasçıların tereke borçlarından müteselsil sorumluluğu 5 yıl süreyle devam eder. Bu sürenin sonunda sorumluluk, her mirasçının kendi payıyla sınırlı hale gelir.
Harika, makalenin "Terekenin Kapsamının Belirlenmesi: Terekenin Tespiti Davası" bölümünü, sağlanan veriler ve Yargıtay kararları ışığında hazırlıyorum.
Terekenin Kapsamının Belirlenmesi: Terekenin Tespiti Davası
Mirasçıların, vefat eden kişinin (muris) borçlarından ne ölçüde sorumlu olduğunu netleştirebilmeleri için öncelikle mirasın tam olarak neyi kapsadığını bilmeleri gerekir. Miras, yalnızca mal varlığını değil, aynı zamanda borçları da içeren bir bütündür ve bu bütüne tereke denir. Eğer terekenin içeriği belirsizse, mirasçılar tarafından kötü niyetli olarak mal kaçırıldığına dair şüpheler varsa veya mirasın tam olarak ne kadar borca batık olduğu bilinmiyorsa, mirasçıların haklarını korumak amacıyla terekenin tespiti davası açılabilir.
Bu dava, bir mülkiyet (istihkak) davası veya miras paylaşım (taksim) davası değildir. Temel amacı, murisin ölüm anındaki tüm mal, hak, alacak ve borçlarını resmi olarak kayıt altına almaktır. Delil tespiti niteliğinde olan bu dava sayesinde, mirasın gerçek tablosu ortaya çıkarılır ve ileride açılabilecek davalara (örneğin tenkis, denkleştirme veya mirasın reddi) sağlam bir zemin hazırlanır.
Terekenin Aktif ve Pasif Unsurları
Tereke, en basit tanımıyla murisin geride bıraktığı mal varlığının tamamıdır ve iki ana unsurdan oluşur: aktifler ve pasifler.
Terekenin Aktifi (Mal Varlığı): Murisin ölüm anında sahip olduğu devredilebilir tüm malvarlığı değerlerini kapsar. Bunlar arasında şunlar yer alır:
- Taşınmaz mallar (ev, arsa, tarla vb.)
- Taşınır mallar (araç, antika, değerli eşyalar vb.)
- Banka hesaplarındaki mevduatlar ve diğer finansal varlıklar
- Hisse senetleri ve şirket ortaklıkları
- Üçüncü kişilerden olan alacakları
- Fikri ve sınai mülkiyet hakları (telif hakları, patentler vb.)
Ayrıca, tenkise tabi sağlararası karşılıksız kazandırmalar (TMK m. 565) ve denkleştirmeye tabi kazandırmalar (TMK m. 669/2) da terekenin aktifini hesaplarken dikkate alınır. Tereke unsurlarının değerlemesi, murisin ölüm tarihindeki değerleri üzerinden yapılır. Bu husus, Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarıyla da sabittir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2010/1-360 E., 2010/372 K. sayılı kararı bu konuya açıklık getirmektedir:
…Net terekenin hesaplanmasında, terekeyi oluşturan tüm unsurların mirasın açıldığı tarihteki, başka bir anlatımla miras bırakanın ölümü tarihindeki rayiç değerlerinin, gerçek sürüm değerlerinin nazara alınması gerekir…
Bu karar, tereke değerlemesinin ölüm günündeki reel piyasa değerleri üzerinden yapılması gerektiğini, böylece mirasçıların haklarının en doğru şekilde korunacağını vurgulamaktadır.
Terekenin Pasifi (Borçlar): Terekenin borçları, mirasçıların sorumluluğunun sınırlarını çizen en önemli unsurdur. Türk Medeni Kanunu'nun 507/2. maddesine göre terekenin pasifini şu kalemler oluşturur:
- Miras bırakanın kendi borçları (kredi borçları, vergi borçları, kefalet borçları vb.)
- Cenaze giderleri
- Terekenin mühürlenmesi ve defterinin tutulması (yazımı) giderleri
- Miras bırakan ile birlikte yaşayan ve onun tarafından bakılan kişilerin üç aylık geçim giderleri.
Bu kalemler, mirasın aktif değerinden düşülerek net tereke bulunur ve mirasçıların sorumluluğu bu net tereke üzerinden şekillenir.
Dava Süreci ve Görevli Mahkeme
Terekenin tespiti davası, çekişmesiz yargı işlerinden sayıldığı için herhangi bir hasım gösterilmeden açılır. Mirasçılardan herhangi biri tek başına bu davayı açma hakkına sahiptir.
- Görevli Mahkeme: Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 383. maddesi uyarınca, terekenin tespiti davasında görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesi'dir.
- Yetkili Mahkeme: Yetkili mahkeme, miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesidir.
- Zamanaşımı: Bu dava bir koruma önlemi olduğundan, herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi değildir. Miras paylaşılmadığı sürece her zaman açılabilir.
Dava sürecinde mahkeme, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Türkiye Bankalar Birliği, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), vergi daireleri gibi ilgili tüm resmi kurumlara müzekkere yazarak murisin mal varlığını ve borçlarını titizlikle araştırır. Yargıtay, bu araştırmanın kapsamlı olması gerektiğini ve mahkemenin eksik inceleme ile karar veremeyeceğini birçok kararında belirtmiştir.
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 11.06.2019 tarihli, 2016/6394 E., 2019/5096 K. sayılı kararı, mahkemenin araştırma yükümlülüğünün sınırlarını net bir şekilde çizmektedir:
…mahkemece, resmi kurumlardan murisin taşınır ve taşınmaz tüm malvarlığına ilişkin bilgi istenmek, tereke mallarını zilyetliğinde bulunduran veya murise borcu olan mirasçıların murisin mali durumu ile ilgili bilgi vermekle yükümlü oldukları hatırlatılarak bu hususta mirasçılardan bilgi alınmak suretiyle “Türk Medeni Kanununun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzüğün” 33’üncü maddesi gereğince; ölüm anı itibarıyla terekedeki (taşınır veya taşınmaz) mal ve hakların tespit edilip hükümde gösterilmesi gerekir.\nSomut olayda ise, mirasçılar tarafından mirasbırakanın yurtdışındaki bankalarda hesaplarının olduğunun bildirilmesine karşın bu husus hiç araştırılmamış, mirasbırakanın şirketlerinin malvarlıkları araştırılmamış… Yetersiz araştırma ile yetinilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
Bu karar, mahkemenin sadece bilinen varlıklarla yetinmemesi gerektiğini, mirasçıların iddialarını (örneğin yurtdışı banka hesapları) ciddiyetle araştırması ve terekeyi eksiksiz olarak belirlemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Davanın niteliği konusunda ise İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi'nin 15.09.2022 tarihli, 2022/2422 E., 2022/1852 K. sayılı kararı önemli bir rehberdir:
Koruma önlemi olarak terekenin tespiti işleminin maddi hukuk bakımından haklara ve borçlara bir etkisi bulunmamaktadır. Bu işlem, tespiti yapılan malvarlığı unsurlarının terekeye ait olduğu, tespit edilmeyenlerin de terekeye ait olmadığına delil teşkil etmez. … “Koruma önlemi” olarak tutulan defter (terekenin yazımı), sonradan gündeme gelebilecek mirasın bölüştürülmesine yahut başka bir özel hukuk ilişkisine de esas olmaz.
Bu karar, tereke tespiti sonucunda hazırlanan listenin kesin bir mülkiyet belgesi olmadığını, sadece ölüm anındaki durumu fotoğraflayan bir koruma tedbiri olduğunu açıkça ifade eder. Mirasçılar, bu tespite rağmen malvarlığının aidiyeti konusunda daha sonra dava açma hakkını saklı tutarlar.
Elbette, aşağıda istenen kriterlere uygun olarak hazırlanmış makale bölümünü bulabilirsiniz.
Miras Borçlarından Sorumluluğun İstisnaları ve Korunma Yolları
Miras hukukunun temel prensibi olan külli halefiyet ilkesi, mirasçıların vefat eden kişinin (muris) borçlarından kişisel mal varlıklarıyla ve sınırsız olarak sorumlu olması sonucunu doğurur. Önceki bölümlerde detaylandırdığımız bu genel kural, mirasçılar için ciddi bir mali risk teşkil edebilir. Ancak Türk Medeni Kanunu ve ilgili diğer mevzuatlar, mirasçıları korumak amacıyla bu genel sorumluluk ilkesine önemli istisnalar getirmiş ve belirli korunma yolları öngörmüştür. Bu bölümde, mirasçıların sorumluluğunun sınırlı olduğu özel borç türlerini ve borç yükünden tamamen kurtulmayı sağlayan mirasın reddi kurumunu, Yargıtay kararları ışığında inceleyeceğiz.
Özel Borç Türlerinde Sorumluluk
Mirasçıların tereke borçlarından müteselsilen (zincirleme) ve sınırsız sorumluluğu kural olmakla birlikte, bazı borç türleri için kanun koyucu farklı sorumluluk rejimleri belirlemiştir. Bu istisnalar, borcun niteliğinden kaynaklanır ve mirasçıları beklenmedik ağır yükümlülüklerden korumayı hedefler.
Vergi Borçları: Murisin devlete olan vergi borçları, tereke borçlarının önemli bir kalemini oluşturabilir. Ancak bu borçlarda sorumluluk, genel kuraldan farklıdır. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'na göre mirasçılar, murisin vergi borçlarından müteselsil olarak değil, kendi miras payları oranında sorumlu olurlar. Bu düzenleme, bir mirasçının diğer mirasçıların payına düşen vergi borcunu ödemek zorunda kalmasını engeller. Her mirasçı, yalnızca kendi payına isabet eden vergi borcundan kendi mal varlığıyla sorumludur.
Kefalet Borçları: Miras bırakanın üçüncü bir kişinin borcuna kefil olması durumunda, bu kefalet borcu da terekeye dahil olur. Ancak mirasçıların bu tür bir borçtan sorumluluğu, Türk Medeni Kanunu'nun 630. maddesi ile sınırlandırılmıştır. Buna göre mirasçılar, murisin kefalet borçlarından, terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi halinde alacaklıya düşecek miktar kadar sorumlu olurlar. Yani, mirasçılar kefalet borcunun tamamından değil, yalnızca terekenin mal varlığıyla orantılı bir kısmından sorumlu tutulabilirler. Bu, mirasçıları murisin üstlendiği ve çoğu zaman haberdar dahi olmadıkları bir riskten dolayı tüm mal varlıklarını kaybetme tehlikesinden koruyan önemli bir güvencedir.
Mirastan Feragat Edenin Sorumluluğu: Mirasçılar, miras bırakandan karşılık alarak (ivazlı) mirastan feragat edebilirler. Bu durumda kural olarak borçlardan sorumlu olmazlar. Ancak TMK m. 530 uyarınca, eğer tereke borçları karşılayamıyorsa ve alacaklıların hakları zarar görüyorsa, feragat eden mirasçı, murisin ölümünden önceki beş yıl içinde aldığı karşılıkla sınırlı olarak alacaklılara karşı sorumlu tutulabilir. Bu sorumluluk ikincil derecededir ve zenginleşme tutarıyla sınırlıdır.
Mirasın Reddi ve Hukuki Sonuçları
Terekenin borca batık olduğundan şüphelenen veya murisin borçlarını üstlenmek istemeyen mirasçılar için en kesin ve etkili korunma yolu mirasın reddidir. Mirası reddeden kişi, mirasçılık sıfatını kaybeder ve dolayısıyla murisin borçlarından da sorumlu olmaz.
Ancak uygulamada, mirası usulüne uygun olarak reddetmiş bir mirasçıya karşı yine de icra takibi başlatıldığı durumlarla karşılaşılabilmektedir. Bu durumda mirasçının ne yapması gerektiği ve haklarını nasıl koruyacağı kritik bir önem taşır. Yargıtay, icra takibi başlamadan önce mirası reddetmiş bir kişinin, kendisine karşı başlatılan takibi iptal ettirme talebinin herhangi bir süreye tabi olmadığına hükmetmiştir.
Konuyla ilgili emsal teşkil eden Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin önemli bir kararı şu şekildedir:
Her ne kadar Hukuk Genel Kurulu’nun, 19.11.2014 tarih ve 2013/12-2240 E.-2014/929 K. sayılı olup, Dairemizce de benimsenerek içtihat değişikliğine gidilen kararı ile; mirasın reddi nedeniyle borçtan sorumlu olunmadığına ilişkin iddianın, borca itiraz olduğu ve ödeme emrinin tebliği üzerine takibin şekline göre yasal süre içinde ilgili merciye yapılması gerektiği kabul edilmiş ise de, bu ilke, mirasın reddine ilişkin mahkeme kararının, icra takibinin kesinleşmesinden önceki bir tarihte alındığı hallerde uygulanmaktadır. … Murisin ilâma bağlanmış bir borcu için takip yapıldığında daha önce mirasın reddi kararı almış kişi, kendisine karşı yapılan takip işlemlerinin iptalini ancak şikâyet yolu ile ileri sürebilir. Borçluların bu husustaki başvurusu şikayet niteliğinde olup İİK’nin 16/2. maddesi uyarınca süresiz olarak ileri sürülebilir. Mirasın reddi ilâmı ile hakkındaki takip işlemlerinin iptalini isteyen şahsın başvurusu borca itiraz olarak nitelendirilmeyeceğinden ve İİK’nin 16/2 maddesi gereği süreyle sınırlandırılamayacağından, ilamlı icra takibinde mirasçıların mirasın reddi nedeniyle takibin iptali talebi süresiz şikayet olarak değerlendirilmelidir. O halde, şikayetçilerin mirasın reddi nedeniyle takibin iptali ve haczin kaldırılması talepleri süresiz şikayet olarak değerlendirilerek, işin esasına girilip, deliller değerlendirilmek suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge adliye mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
Bu karar, önemli bir hukuki durumu aydınlatmaktadır. Yargıtay, takipten önce alınmış bir mirasın reddi kararının varlığı halinde, mirasçıya yöneltilen takibin iptali talebinin, kısa sürelere tabi bir "itiraz" olmadığını, bunun bir "hakkın yerine getirilmemesi" durumu olduğunu ve İcra ve İflas Kanunu (İİK) m. 16/2 kapsamında "süresiz şikayet" hakkı doğurduğunu belirtmektedir. Bu, mirası reddetmiş bir kişinin, borçlu sıfatı taşımadığı için kendisine karşı başlatılan takibi zaman aşımı endişesi olmadan her zaman şikayet yoluyla iptal ettirebileceği anlamına gelir.
Sonuç olarak, mirasçılık kurumu kişilere haklar getirdiği gibi ağır sorumluluklar da yüklemektedir. Murisin borçlarından kişisel mal varlığıyla sorumlu olmak, mirasçıları hazırlıksız yakalayabilecek ciddi bir risktir. Bu nedenle, bir mirasla karşı karşıya kalındığında ilk adım, e-Devlet ve diğer resmi kanallardan borç sorgulaması yaparak terekenin mali durumunu dikkatlice analiz etmektir. Terekenin borca batık olduğu veya riskli olduğu durumlarda, kanunun tanıdığı mirasın reddi gibi korunma yollarını yasal süreler içinde kullanmak hayati önem taşır. Bu süreçlerin karmaşıklığı ve hak düşürücü sürelerin varlığı göz önüne alındığında, bir miras hukuku uzmanından destek almak, olası hak kayıplarını ve beklenmedik mali yükümlülükleri önlemek adına atılacak en doğru adımdır.