
Kızlık Soyadını Koruma
Türkiye'de kadınların evlilik sonrası soyadı kullanımında tarihi bir dönüşüm yaşanıyor. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla birlikte kadınlar artık evlendikten sonra kocalarının soyadını alma zorunluluğundan kurtuldu. Bu makalede, kızlık soyadını koruma hakkının hukuki temellerini, uygulama süreçlerini ve cinsiyet eşitliği açısından önemini detaylı olarak inceleyeceğiz.
Anayasa Mahkemesi İptal Kararı ve Hukuki Değişim
Türkiye'de kadınların evlilik sonrası soyadı kullanımında köklü bir değişim yaşanmıştır. Bu değişimin temelinde, Anayasa Mahkemesi'nin almış olduğu tarihi bir iptal kararı bulunmaktadır. Kadınların kızlık soyadlarını koruma hakkı, uzun yıllar süren hukuki mücadelenin ardından nihayet anayasal güvence altına alınmıştır.
İptal Edilen Yasal Düzenleme
Anayasa Mahkemesi, 22.02.2023 tarihli 2022/155 E. ve 2023/38 K. sayılı kararı ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 187. maddesini iptal etmiştir. İptal edilen TMK m.187 şu hükümleri içermekteydi:
"Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir."
Bu madde, kadınları evlilik akdederken kocalarının soyadını almaya zorunlu kılmakta ve alternatif olarak yalnızca kendi soyadlarını eşlerinin soyadından önce kullanabilme imkanı tanımaktaydı. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin cinsiyet temelli bir ayrımcılık yarattığını ve kadınların temel haklarını ihlal ettiğini tespit etmiştir.
Mahkeme, kararında Anayasa m.14'te yer alan "Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır" hükmüne vurgu yapmıştır. Bu ilke, cinsiyete dayalı farklı muamelelerin ancak nesnel ve makul gerekçelerle meşrulaştırılabileceğini belirtmektedir.
İptal kararında dikkat çeken bir başka husus, evlilik kurumunun korunması gerekçesinin kadının soyadını değiştirmesini zorunlu kılmak için yeterli bir neden oluşturmadığının tespit edilmesidir. Mahkeme, aile birliğinin sağlanmasında ortak soyadın etkisinin bulunmadığını ve bu zorunluluğun nesnel bir temele dayanmadığını açıkça ifade etmiştir.
Kararın Yürürlüğe Girişi
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı 28.01.2024 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu tarih, Türkiye'de kadın hakları açısından milat niteliği taşımaktadır. Artık kadınların evlendikten sonra kocalarının soyadını alma zorunluluğu tamamen ortadan kalkmış bulunmaktadır.
Kararın yürürlüğe girmesiyle birlikte, kadınlar evlilik sonrasında üç farklı soyadı kullanım seçeneğine sahip olmuşlardır. Bu seçenekler şunlardır:
- Yalnızca kendi bekarlık soyadını kullanma
- Yalnızca eşinin soyadını kullanma
- Hem kendi bekarlık soyadını hem de eşinin soyadını birlikte kullanma
Bu değişiklik, sadece 28.01.2024 tarihinden sonra evlenen kadınlar için otomatik olarak geçerli hale gelmiştir. Bu tarihten önce evlenen ve mevcut durumlarını değiştirmek isteyen kadınlar için ise ayrı prosedürler öngörülmüştür.
İptal kararının yürürlüğe girmesiyle birlikte ortaya çıkan en önemli sonuç, cinsiyet eşitliği ilkesinin soyadı kullanımında hayata geçirilmesi olmuştur. Erkeklerin evlilik sonrasında kendi soyadlarını kullanmaya devam edebilmesine karşılık, kadınların bu haktan mahrum bırakılması durumu sona ermiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı, aynı zamanda Türkiye'nin uluslararası insan hakları yükümlülüklerine uyum sağlaması açısından da kritik önem taşımaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye aleyhine verdiği kararlar ve cinsiyet eşitliği konusundaki uluslararası standartlar, bu iptal kararının hukuki gerekçelerini güçlendiren faktörler arasında yer almaktadır.
Kararın pratikte uygulanması sürecinde bazı idari zorluklar yaşansa da, bu tarihi değişim kadınların kimlik haklarını güvence altına alan önemli bir adım olarak kayıtlara geçmiştir. Artık kadınlar, evlilik gibi önemli bir yaşam değişikliğinde bile kendi kimliklerini koruyabilme hakkına sahip bulunmaktadırlar.
Yargıtay'ın Öncü Kararları ve Hukuki Süreç
Türkiye'de kadınların evlilik sonrası soyadı kullanım haklarının genişletilmesinde Yargıtay'ın verdiği öncü kararlar kritik bir rol oynamıştır. Anayasa Mahkemesi'nin 2024 yılındaki iptal kararından yaklaşık dokuz yıl önce, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun aldığı tarihi karar, kadınların kızlık soyadını koruma hakkının tanınmasında ilk adımı oluşturmuştur.
2015 Yılı Yargıtay Kararı
2014/889 Esas, 2015/2011 Karar sayılı Yargıtay HGK Kararı, 30.09.2015 tarihinde alınmış olup, kadın hakları açısından son derece önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur. Bu karar öncesinde, evli kadınların sadece bekarlık soyadlarını kullanabilmeleri için Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolunun tercih edilmesi veya haklı bir gerekçenin bulunması gerekmekteydi.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun bu kararı ile birlikte, kadınların geçerli sebep aranmaksızın bekarlık soyadını kullanabileceği hukuki zemine kavuşmuştur. Karar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesi ve Anayasa'nın 17. maddesini temel alarak, kadının soyadı seçiminin bir insan hakkı olduğunu vurgulamıştır.
Bu tarihi kararda dikkat çeken en önemli husus, cinsiyete dayalı ayrımcılık yapılmaksızın erkek ve kadın arasında eşit şekilde soyadı haklarının uygulanması gerektiğinin altının çizilmesidir. Mahkeme, evli kadınların kocalarının soyadını taşıma zorunluluğunun nesnel ve makul bir nedeni bulunmadığını, aile birliğinin sağlanmasında ortak soyadın etkili olmadığını kabul etmiştir.
Kararda ayrıca, Anayasa'nın 90. maddesine atıfla, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalar ile kanunlar arasında çatışma durumunda uluslararası antlaşmalara öncelik tanınacağı belirtilmiştir. Bu yaklaşım, mahkemelerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile çatışan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 187. maddesini uygulamayarak, uluslararası sözleşme hükümlerini dikkate alması gerektiğini ortaya koymuştur.
Mahkeme Dava Süreci
2015 yılından 2024 yılına kadar geçen sürede, kadınların kızlık soyadlarını tek başına kullanabilmeleri için belirli bir dava sürecinden geçmeleri gerekmekteydi. Bu süreçte Aile Mahkemeleri görevli mahkeme olarak belirlenmiş, soyadı değişikliği talepleri bu mahkemelerde karara bağlanmıştır.
TMK m.167 uyarınca, soyadı değişikliği davalarında yetkili mahkemenin belirlenmesi konusunda net kriterler getirilmiştir. Buna göre yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son altı ay içinde birlikte oturdukları yer mahkemesidir. Bu düzenleme, davalı kadınların dava açacakları mahkemeyi seçmelerinde esneklik sağlamıştır.
Dava sürecinde kadınların ispat yükümlülüğü bulunmamakta, yalnızca bekarlık soyadını kullanma taleplerini mahkemeye bildirmeleri yeterli olmaktadır. Mahkemeler, Yargıtay'ın öncü kararı doğrultusunda herhangi bir gerekçe aramaksızın bu talepleri kabul etmek durumundadır.
2505 sayılı Nüfus Hizmetleri Uygulama Yönetmeliği'nin 24. maddesi uyarınca, mahkeme kararı kesinleştikten sonra kadınların Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Müdürlüğü'ne başvurarak soyadı değişikliği işlemlerini tamamlamaları gerekmektedir. Bu yönetmelik maddesi, Anayasa Mahkemesi kararından sonra da henüz güncellenmiş olmadığından, 2024 öncesi evlenen kadınlar için halen geçerliliğini korumaktadır.
Dava sürecinin maliyeti oldukça düşük tutulmuş, harç ve vekalet ücreti gibi giderler minimal seviyede kalmıştır. Ancak sürecin zaman alması ve bürokrasi gerektirmesi, kadınların bu haklarından yararlanmalarında engelleyici faktör olmuştur.
Yargıtay'ın bu öncü yaklaşımı, sadece Türk hukukunda değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye aleyhine verdiği kararların da dikkate alınmasıyla şekillenmiştir. Özellikle Ünal Tekeli/Türkiye, Leventoğlu Abdulkadiroğlu/Türkiye, Tuncer Güneş/Türkiye ve Tanbay Tüten/Türkiye davalarında verilen kararlar, Yargıtay'ın bu konudaki içtihadını güçlendirmiştir.
Bu hukuki süreç, 2024 yılında Anayasa Mahkemesi'nin TMK 187. maddesini tamamen iptal etmesiyle sona ermiş, kadınların artık mahkeme kararı almadan bekarlık soyadlarını koruyabilmeleri mümkün hale gelmiştir.
Mevcut Soyadı Kullanım Seçenekleri ve Uygulama
Anayasa Mahkemesi'nin TMK madde 187'yi iptal etmesinin ardından kadınların evlilik sonrası soyadı kullanımında yeni bir dönem başlamıştır. Bu değişiklik, kadınlara daha geniş seçenekler sunarak soyadı konusunda özgür irade kullanma imkanı tanımıştır. Ancak uygulamada henüz tam bir uyum sağlanamamış olması nedeniyle kadınların yaşadığı sorunlar ve çözüm yolları konusunda detaylı bilgi sahibi olmak önem taşımaktadır.
Nikah Sırasındaki Seçenekler
28.01.2024 tarihinden sonra evlenecek kadınlar, nikah işlemleri sırasında üç farklı soyadı kullanım seçeneği arasından tercihlerini yapabilmektedirler. Bu seçenekler kadınlara evlilik öncesi kimliklerini koruma veya yeni bir kimlik oluşturma konusunda esneklik sunmaktadır.
İlk seçenek, kadının sadece kendi bekarlık soyadını kullanmaya devam etmesidir. Bu durumda evlilik öncesi sahip olunan soyadı hiçbir değişikliğe uğramadan korunur ve resmi belgelerde de bu şekilde yer alır. Bu seçeneğin tercih edilmesi halinde, nikah müracaatı esnasında kayıt masasından temin edilebilecek soyadı beyan formu doldurularak bu istek açıkça belirtilmelidir.
İkinci seçenek ise sadece eşinin soyadının kullanılmasıdır. Bu durumda kadın geleneksel uygulamaya uygun olarak eşinin soyadını alır ve bekarlık soyadını terk eder. Herhangi bir özel beyan yapılmadığı takdirde, mevcut uygulama gereği bu seçenek otomatik olarak gerçekleşmektedir.
Üçüncü seçenek olan hem kendi bekarlık soyadının hem de eşinin soyadının birlikte kullanılması durumunda ise kadın çifte soyadına sahip olur. Bu seçenekte genellikle bekarlık soyadı önde, eş soyadı arkada olmak üzere kullanım gerçekleşir. Bu tercihin de nikah sırasında soyadı beyan formu ile bildirilmesi gerekmektedir.
Nikah işlemleri sırasında yapılacak bu beyan, sonraki tüm resmi işlemler için temel oluşturacağından, kadınların bu kararı dikkatli bir şekilde vermeleri önemlidir. Çünkü sonradan değişiklik yapmak istenmesi halinde ek prosedürler gerekebilmektedir.
28.01.2024 Öncesi Evliliklerin Durumu
Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girdiği tarih öncesinde evlenen kadınların durumu farklı bir prosedür gerektirmektedir. Bu kadınlar halen 2505 sayılı Nüfus Hizmetleri Uygulama Yönetmeliği'nin 24. maddesi hükümlerine tabi olduklarından, soyadı değişikliği için mahkeme kararı alma zorunluluğu bulunmaktadır.
28.01.2024 tarihinden önce evlenen ve şu anda eşinin soyadını kullanan kadınlar, sadece kendi bekarlık soyadını kullanmak isterlerse Aile Mahkemesi'nde dava açmaları gerekmektedir. Bu dava süreci, kadının soyadı değişikliği talebinin haklı gerekçelere dayandığını ispat etmesini gerektirmez çünkü Yargıtay'ın 2015 yılındaki kararı ile bu hakkın geçerli sebep aranmaksızın kullanılabileceği kabul edilmiştir.
Dava açılması gereken durumlarda TMK madde 167 uyarınca yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son altı ay içinde birlikte oturdukları yer mahkemesidir. Bu düzenleme, kadınların bulundukları yerde kolayca başvuru yapmalarına imkan tanımaktadır.
Mahkeme kararı alındıktan sonra, kadınların Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Müdürlüğü'ne başvurarak soyadı değişikliği işlemlerini tamamlamaları gerekmektedir. Bu süreçte mahkeme kararının kesinleşmiş olması şartı aranmaktadır.
Mevcut uygulamada yaşanan en önemli sorun, Nüfus Hizmetleri Uygulama Yönetmeliği'nin henüz Anayasa Mahkemesi kararına uygun şekilde değiştirilmemiş olmasıdır. Bu durum birçok nüfus müdürlüğünün kadınların sadece kendi soyadlarını kullanma taleplerini reddetmesine neden olmaktadır. Böyle bir ret ile karşılaşan kadınların mahkemeye başvurarak haklarını aramaktan başka seçenekleri bulunmamaktadır.
Bu hukuki belirsizlik durumu, özellikle 28.01.2024 tarihinden sonra evlenen kadınlar için de sorun yaratabilmektedir. Nikah sırasında soyadı beyan formu ile tercihlerini bildiren kadınların, nüfus daireleri tarafından işlemlerinin reddedilmesi durumunda yine mahkeme yoluna başvurmaları gerekebilmektedir. Bu nedenle ilgili yönetmelik maddelerinin bir an önce güncel duruma uyarlanması kritik önem taşımaktadır.
Cinsiyet Eşitliği ve İnsan Hakları Perspektifi
Kadınların evlilik sonrası soyadı kullanımı meselesi, yalnızca hukuki bir düzenleme sorunu değil, aynı zamanda temel insan hakları ve cinsiyet eşitliği ilkelerinin hayata geçirilmesi açısından kritik öneme sahip bir konudur. Anayasa Mahkemesi'nin TMK m.187'yi iptal etmesi, Türkiye'nin uluslararası insan hakları yükümlülüklerine uyum sağlama yolunda atılan önemli bir adımı temsil etmektedir.
Uluslararası İnsan Hakları Belgelerine Uyum
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında değerlendirildiğinde, kadınların evlilik nedeniyle soyadlarını değiştirme zorunluluğu özel hayata saygı hakkı ve ayrımcılık yasağı ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır. Sözleşme'nin 8. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı, kişinin kimliğini belirleme ve koruma hakkını da içermektedir. Soyadı, kişinin kimliğinin ayrılmaz bir parçası olarak bu hakkın kapsamında değerlendirilmektedir.
Türkiye'nin de taraf olduğu uluslararası insan hakları belgeleri, devletlere cinsiyete dayalı ayrımcılığı ortadan kaldırma yükümlülüğü getirmektedir. Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalar ile kanunlar arasında çelişki durumunda uluslararası antlaşmalara öncelik tanınması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Bu constitutional norm, mahkemelerin kadınların soyadı hakkına ilişkin değerlendirmelerinde uluslararası standartları dikkate alması zorunluluğunu beraberinde getirmektedir.
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) gibi uluslararası platformlarda da kadınların evlilik öncesi kimliklerini koruma hakları vurgulanmaktadır. Bu belgeler, evlilik kurumunun kadın ve erkek için eşit hak ve yükümlülükler getirmesi gerektiğini, kadının evlilik nedeniyle kimlik kaybı yaşamaması gerektiğini açıkça belirtmektedir.
Ayrımcılık Boyutu
Türkiye'de uzun yıllar süregelen yasal düzenleme, açık bir cinsiyete dayalı ayrımcılık örneği oluşturmaktaydı. Erkeklerin evlendikten sonra kendi soyadlarını kullanmaya devam edebilmesi, ancak kadınların bu haktan mahrum bırakılması objektif ve makul bir temele dayanmamaktaydı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye aleyhine verdiği kararlar bu durumu net şekilde ortaya koymuştur.
Ünal Tekeli/Türkiye, Leventoğlu Abdulkadiroğlu/Türkiye, Tuncer Güneş/Türkiye ve Tanbay Tüten/Türkiye davalarında AİHM, Türk mevzuatının kadınlar aleyhine oluşturduğu ayrımcı muamelenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu tespit etmiştir. Bu kararlar, soyadı konusundaki cinsiyete dayalı farklı muamelenin meşru bir amaca hizmet etmediğini ve demokratik bir toplumda gerekli olmadığını vurgulamıştır.
Ayrımcılığın sadece hukuki boyutu yoktur; pratik yaşamdaki etkileri de göz ardı edilemez. Kadının medeni durumu değiştikçe kimlik belgelerini, pasaportunu, ehliyetini, akademik sertifikalarını sürekli güncellemek zorunda kalması hem zaman hem de maddi kayba neden olmaktadır. Özellikle akademik ve profesyonel kariyerlerinde elde ettikleri başarıların ve yayınların eş soyadıyla anılması, kadınların bilimsel ve mesleki birikimlerinin gölgelenmesine yol açabilmektedir.
Cinsiyet eşitliğinin sağlanması, toplumsal kalkınma ve modernleşmenin temel göstergelerinden biridir. Kadınların kimlik haklarının korunması, onların toplumsal yaşama eşit katılımının önündeki engellerin kaldırılması anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, kızlık soyadını koruma hakkının tanınması, kadınların ekonomik bağımsızlık, eğitim ve kariyer fırsatlarına erişim gibi diğer haklarının da güçlendirilmesine katkı sağlamaktadır.
Türkiye'de kadınların evlilik sonrası soyadı konusundaki hukuki düzenlemelerin gelişim süreci, ülkenin demokratikleşme ve insan hakları alanındaki ilerlemesinin somut bir yansımasıdır. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı, yargının cinsiyet eşitliği ilkesini koruma konusundaki kararlılığını göstermekte ve gelecekteki benzer düzenlemelere de rehberlik etmektedir. Bu dönüşüm, sadece kadınların bireysel haklarını güçlendirmekle kalmamış, aynı zamanda Türk hukukunun uluslararası standartlara uyumunu sağlayarak ülkenin çağdaş hukuk devleti kimliğini pekiştirmiştir.