Düğün Takıları Geri Alınır mı?

Düğün Takıları Geri Alınır mı?

Boşanma sürecinde düğün takılarının akıbeti ne olacak? Kim, hangi takıları geri alabilir? Yargıtay'ın bu konudaki son içtihat değişikliği ile artık eski kurallar geçerli değil! Düğün takılarının kime ait olacağı, anlaşmalar, yerel adetler ve takının niteliğine göre belirleniyor. Davanın nasıl açılacağı, ispat yükümlülükleri ve zamanaşımı süreleri hakkında bilmeniz gereken tüm detaylar bu yazıda.

Düğün Takılarının Hukuki Niteliği ve Talep Yöntemleri

Evlilik birliğinin en mutlu günlerinden biri olan düğün törenleri, aynı zamanda çiftlere ve ailelerine maddi ve manevi destek sunulan, geleneksel bir dayanışma örneğidir. Bu törenlerde takılan altın, para ve diğer değerli eşyalar, "düğün takıları" veya "ziynet eşyaları" olarak adlandırılır. Ancak, evliliğin ilerleyen süreçlerinde, özellikle boşanma gibi zorlu dönemlerde bu takıların kime ait olacağı ve nasıl geri alınabileceği ciddi hukuki uyuşmazlıklara yol açabilmektedir. Bu bölümde, düğün takılarının hukuki tanımını, önemini ve boşanma durumunda talep edilme süreçlerini, zamanaşımı koşullarını ve yargılama usullerini detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.

Düğün Takılarının Tanımı ve Önemi

Düğün takıları, genel olarak altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış bilezik, kolye, küpe, yüzük, çeyrek altın, cumhuriyet altını gibi süs eşyalarını ve düğün sırasında hediye edilen nakit paraları ifade eder. Bu eşyalar, evlenen çiftlere yeni bir hayata başlarken maddi bir destek sağlamak, birikim oluşturmalarına yardımcı olmak veya kültürel bir gelenek olarak mutluluklarını paylaşmak amacıyla takdim edilir.

Hukuki açıdan düğün takılarının en belirgin özelliği, kural olarak kişisel mal sayılmasıdır. Türk Medeni Kanunu'na göre, eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşyalar ile evlilik birliği kurulmadan önce sahip olduğu veya evlilik sırasında karşılıksız kazandırma (bağışlama, miras vb.) yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri kişisel mal kabul edilir. Düğün takıları da genellikle bağışlama yoluyla elde edildiğinden, kimin kişisel malı olduğu Yargıtay içtihatlarıyla şekillenmiştir. Düğün takıları kural olarak kişisel mal sayıldığından boşanmada mal rejiminin tasfiyesine konu edilmezler. Yani, evlilik birliği içinde edinilmiş malların paylaşıldığı mal rejimi tasfiyesinden ayrı olarak değerlendirilirler ve bu hesaplamaya dahil edilmezler. Bu durum, takıların aidiyetinin ve iadesinin ayrı bir dava konusu olmasını veya boşanma davası içinde ayrı bir talep olarak ileri sürülmesini gerektirir. Takıların kişisel mal sayılması, onların mülkiyetinin korunması açısından büyük önem taşır ve boşanma sürecinde hak sahibine önemli bir güvence sağlar.

Talep Süreci ve Zaman Aşımı

Düğün takılarının geri alınması talebi, çeşitli hukuki süreçleri ve dikkat edilmesi gereken süreleri içerir. Bu talepler, genellikle boşanma davasıyla birlikte veya boşanma davası sonuçlandıktan sonra ayrı bir dava açılarak ileri sürülür.

Dava Açma Yolları ve Terditli Talep: Ziynet eşyalarının iadesi için açılacak davalarda, talebin terditli (kademeli) olarak yapılması yaygın ve Yargıtay tarafından da kabul gören bir yöntemdir. Bu durumda davacı, öncelikle ziynet eşyalarının aynen iadesini, yani takıların fiziken kendisine teslim edilmesini talep eder. Eğer takıların aynen iadesi mümkün değilse (örneğin, kaybolmuş, satılmış veya başkasına devredilmişse), bu durumda takıların dava tarihindeki veya fiili ödeme günündeki bedelinin (nakden) iadesini talep eder. Bu şekilde bir talep, davacının hak kaybına uğramasını engellemeye yöneliktir.

Zamanaşımı Süreleri: Düğün takılarının talep edilmesinde zamanaşımı süreleri, talebin niteliğine göre değişiklik gösterir:

  • Aynen İade Talebi (İstihkak Davası): Eğer ziynet eşyaları halen davalının zilyetliğinde (elinde) bulunuyorsa ve davacı bu eşyaların mülkiyetinin kendisine ait olduğunu iddia ederek aynen iadesini talep ediyorsa, bu bir istihkak davası niteliğindedir. Ziynet eşyası davalının zilyetliğinde ise, aynen iade (istihkak davası) talebi zamanaşımına tabi değildir. Mülkiyet hakkına dayanan bu tür talepler her zaman ileri sürülebilir.
  • Bedel İadesi Talebi: Eğer ziynet eşyaları mevcut değilse ve davacı bu eşyaların bedelinin kendisine ödenmesini talep ediyorsa, bu talep bir alacak hakkına dönüşür. Bu durumda, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146. maddesi uyarınca 10 yıllık genel zamanaşımı süresi uygulanır. Bu 10 yıllık zamanaşımı süresi, genellikle boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Bu sürenin kaçırılması, talep hakkının zamanaşımına uğraması ve dava yoluyla elde edilememesi sonucunu doğurabilir.

Nispi Harç Yükümlülüğü: Ziynet eşyası talepleri, boşanma davasının bir eki (fer'isi) niteliğinde kabul edilmez. Yani, boşanma davasının sonucuna bağlı bir yan talep değildir; bağımsız bir malvarlığı talebidir. Bu nedenle, ziynet alacağı davası açılırken veya boşanma davasıyla birlikte ziynet talep edilirken, dava konusu ziynetlerin toplam değeri üzerinden nispi harç ödenmesi gerekir. Ziynet talebi, boşanmanın eki olmadığından ayrıca nispi harca tabidir. Harçlar Kanunu'nun 30-32. maddeleri gereğince, dava dilekçesinde belirtilen ziynetlerin değeri üzerinden hesaplanacak olan bu nispi peşin harcın yatırılması zorunludur. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin K.2015/4638 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, nispi harç tamamlanmadan davanın esasına girilemez ve yargılamaya devam edilemez. Bu nedenle, dava açarken talep edilen ziynetlerin değerinin doğru bir şekilde belirlenmesi ve buna uygun harcın ödenmesi, davanın usulüne uygun bir şekilde ilerlemesi için kritik öneme sahiptir.

Görevli ve Yetkili Mahkeme: Ziynet eşyası davalarında görevli mahkeme, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun uyarınca Aile Mahkemeleridir. Aile Mahkemesi bulunmayan yerlerde ise bu davalara Asliye Hukuk Mahkemesi, Aile Mahkemesi sıfatıyla bakar. Yetkili mahkeme ise genel kural olarak davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Ancak, boşanma davasıyla birlikte talep ediliyorsa, boşanma davasının görüldüğü mahkeme yetkili olacaktır.

Düğün takılarının hukuki niteliği ve talep süreçleri, hassas ve dikkatle yürütülmesi gereken konulardır. Hak kaybı yaşamamak adına, özellikle zamanaşımı süreleri ve usuli gereklilikler konusunda titiz davranmak, gerekirse bir hukuk uzmanından destek almak büyük önem taşımaktadır.

Düğün Takılarının Aidiyeti: Yargıtay İçtihatlarındaki Dönüşüm

Evlilik birliğinin sona ermesi durumunda, düğün sırasında takılan ziynet eşyalarının (altın, bilezik, para vb.) kime ait olacağı konusu, taraflar arasında sıkça uyuşmazlığa neden olan ve hukuki çözüm gerektiren önemli bir meseledir. Türk Medeni Kanunu'nda bu konuya ilişkin doğrudan bir düzenleme bulunmaması nedeniyle, düğün takılarının aidiyeti Yargıtay içtihatları ile şekillenmiştir. Yüksek Mahkeme'nin bu konudaki yaklaşımı, zaman içinde önemli bir dönüşüm geçirmiş, özellikle Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2024 yılında verdiği bir ilke kararı ile eski yerleşik kurallar terk edilerek yeni kriterler benimsenmiştir. Bu dönüşüm, boşanma sürecindeki çiftler ve hukukçular için dikkatle takip edilmesi gereken değişiklikleri beraberinde getirmiştir.

Eski Yargıtay Yaklaşımı: Tüm Takılar Kadına Aittir Kuralı

Uzun yıllar boyunca Yargıtay'ın düğün takılarının aidiyeti konusundaki yerleşik uygulaması, oldukça net ve genel bir kurala dayanıyordu: Düğün sırasında takılan tüm ziynet eşyaları ve paralar, kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın, kadına bağışlanmış sayılır ve dolayısıyla kadının kişisel malı kabul edilirdi. Bu yaklaşımın temelinde, düğün takılarının kadının geleceğine yönelik bir güvence teşkil ettiği ve evlilik birliği içinde ekonomik olarak daha güçlü konumda olmasına katkı sağladığı düşüncesi yatıyordu. Bu kural, erkeğe takılan ve erkeğe özgü olmayan (örneğin çeyrek altın, cumhuriyet altını gibi) takıları da kapsıyordu.

Bu genel kabul, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2017/1038 E. ve 2021/458 K. sayılı kararında da açıkça ifade edilmiştir. Anılan kararda, "aksine bir anlaşma ya da o yöreye özgü bir örf ve adet kuralı olmadığı takdirde, düğünde takılan ziynet eşyasının kadına bağışlanmış sayılacağı ve artık onun kişisel malı olarak kabul edileceği" belirtilmiştir. Bu kuralın istisnaları, taraflar arasında takıların paylaşımına dair yazılı veya sözlü bir anlaşmanın bulunması ya da o yörede genel kabulün aksini gerektiren bir örf ve adet kuralının varlığının ispatlanmasıydı. Ancak, özellikle yöresel örf ve adetin ispatı, uygulamada büyük zorluklar taşıyordu. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun bahsi geçen kararında da, yöresel örf ve adetin varlığının, örneğin sadece bir köy muhtarının tanıklığı ile ispatlanmasının yeterli görülmeyebileceğine işaret edilerek bu zorluğa dikkat çekilmiştir. Dolayısıyla, "tüm takılar kadına aittir" kuralı, çoğu zaman kesin bir uygulama alanı buluyordu.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2024 Tarihli İlke Kararı ve Yeni Kriterler

Yargıtay'ın düğün takılarının aidiyetine ilişkin geleneksel yaklaşımı, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 04.04.2024 tarihli, 2023/5704 E. ve 2024/2402 K. sayılı ilke kararı ile önemli bir değişikliğe uğramıştır. Bu karar, "tüm takılar kadına aittir" şeklindeki katı kuraldan ayrılarak, daha detaylı ve somut olayın özelliklerine göre şekillenecek yeni kriterler getirmiştir. Bu içtihat değişikliği, düğün takıları davalarında mülkiyetin belirlenmesinde köklü bir farklılık yaratmıştır.

Yeni ilke kararına göre, düğün takılarının aidiyeti belirlenirken şu sıra ve esaslar dikkate alınacaktır:

  1. Taraflar Arasında Anlaşma: Öncelikle, eşler arasında ziynet eşyalarının evlilik birliği içinde veya boşanma durumunda nasıl paylaşılacağına dair bir anlaşma varsa, bu anlaşma hükümleri uygulanacaktır. Bu anlaşma yazılı olabileceği gibi, ispatlanması koşuluyla sözlü de olabilir.
  2. Yerel Örf ve Adet: Eğer taraflar arasında bir anlaşma bulunmuyorsa ve davada yerel bir örf ve adetin varlığı iddia edilip usulüne uygun şekilde ispatlanırsa, takıların aidiyeti bu örf ve adet kuralına göre belirlenecektir. Örneğin, bazı yörelerde erkeğe takılan belirli takıların erkeğe, kadına takılanların ise kadına ait olduğu yönünde bir adet varsa ve bu durum kesin delillerle (tanık, bilirkişi vb.) ispatlanırsa, mahkeme bu kuralı uygulayabilecektir.
  3. Genel Kural (Anlaşma veya İspatlanmış Örf Adet Yoksa): Taraflar arasında geçerli bir anlaşma yoksa ve ispatlanmış bir yerel örf ve adet de bulunmuyorsa, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi yeni bir genel kural benimsemiştir. Buna göre:
    • Ekonomik değer taşıyan her şey, kime takılmış veya verilmişse kural olarak ona ait olacaktır. Yani, artık doğrudan "tüm takılar kadına aittir" denilmeyecek, takının kimin üzerine takıldığı veya kime verildiği esas alınacaktır.
    • Cinsiyete Özgülük Kriteri: Bu genel kuralın önemli bir istisnası, takının niteliği ile ilgilidir. Eğer takılan veya verilen bir ziynet eşyası, açıkça karşı cinse özgü ise (örneğin, kadına özgü bir gerdanlık erkeğe takılmış olsa bile veya erkeğe özgü bir kol düğmesi kadına verilmiş olsa bile), bu takı, özgü olduğu cinse ait sayılacaktır. Bir takının hangi cinse özgü olduğu konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık çıkarsa, bu durum bilirkişi incelemesi ile netleştirilecektir.
    • Eğer bilirkişi incelemesi sonucunda bir ziynet eşyasının her iki cinse de özgü olduğu (unisex olduğu, örneğin bazı altın zincirler veya yatırım amaçlı altınlar) belirlenirse, bu durumda takı, kendisine takılan veya verilen eşe ait olacaktır.

Bu yeni kriterler, özellikle erkeğe takılan ziynetlerin durumu açısından önemli bir farklılık yaratmıştır. Eski uygulamada erkeğe takılan ve kadına özgü olmayan takılar dahi genellikle kadına ait kabul edilirken, yeni ilke kararıyla birlikte erkeğe takılan ve erkeğe özgü olan ya da cinsiyet ayrımı gözetmeyen takıların erkeğe ait olmasının önü açılmıştır.

Bu dönüşümün sinyalleri, aslında daha önceki bazı Yargıtay kararlarında da görülebiliyordu. Örneğin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 04.03.2020 tarihli, 2017/1040 E. ve 2020/240 K. sayılı kararı, her ne kadar kadına özgü ziynet eşyasının (bilezik, küpe, kolye gibi) kural olarak kadına bağışlanmış sayılacağını belirtse de, "kadına özgü olmayan" takılar ve "aksine bir anlaşma veya yerel adet" istisnalarına vurgu yaparak, tüm takıların mutlak surette kadına ait olduğu anlayışından bir nebze uzaklaşmıştı. Aynı kararda, davalı erkeğin yargılama sırasında "düğünde 12 adet bilezik takıldığını" beyan etmesinin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 188. maddesi gereğince ikrar sayılacağı ve bu bilezikler yönünden davanın kabul edilmesi gerektiği belirtilerek, ikrarın delil niteliğine de dikkat çekilmiştir.

Takı Sandığı veya Torbasına Atılan Ziynetlerin Durumu:

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2023/5704 E. ve 2024/2402 K. sayılı ilke kararında, düğün sırasında doğrudan eşlerin üzerine takılmayıp, bir takı sandığına, kesesine veya torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeylerin aidiyeti konusunda da özel bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre:

  • Sandığa/torbaya konulan şey, niteliği itibarıyla kadına ya da erkeğe özgü bir eşya ise, o cinse verilmiş sayılacaktır.
  • Eğer sandığa/torbaya konulan şeyin her iki cinse de özgü olduğu (unisex olduğu) veya kime verildiğinin anlaşılamadığı durumlarda ise, bu ekonomik değerler eşler arasında ortak kabul edilmelidir. Bu nokta, özellikle toplu halde bırakılan para ve altınların paylaşımında önemli bir kriter olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sonuç olarak, Yargıtay'ın düğün takılarının aidiyeti konusundaki içtihadında yaşanan bu dönüşüm, artık her somut olayın kendi özel koşulları içinde, tarafların anlaşmaları, yöresel örf ve adetler, takıların kime takıldığı ve cinsiyete özgülükleri gibi faktörler dikkate alınarak daha detaylı bir değerlendirme yapılmasını gerektirmektedir. Bu durum, ziynet eşyası davalarında iddia ve savunmaların daha dikkatli kurgulanmasını ve ispat faaliyetlerinin bu yeni kriterlere göre yürütülmesini zorunlu kılmaktadır.

Ziynet Davalarında İspat Yükü, Deliller ve Usuli Konular

Düğün takılarının iadesine ilişkin davalar, özellikle ispat ve usuli işlemler açısından dikkatle yürütülmesi gereken süreçlerdir. Davanın seyrini ve sonucunu doğrudan etkileyen bu unsurlar, hak kaybı yaşanmaması adına büyük önem taşır. Bu bölümde, ziynet davalarında ispat yükümlülüğünün kimde olduğu, hangi delillerin kullanılabileceği ve dava sürecindeki önemli usuli meseleler, özellikle de ıslah konusu, Yargıtay kararları ışığında incelenecektir.

İspat Yükümlülüğünün Dağılımı

Hukukumuzda temel bir prensip olarak, "iddia eden iddiasını ispatla mükelleftir" kuralı geçerlidir. Bu kural, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) Madde 190/1'de "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir" şeklinde ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) Madde 6'da "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür" ifadeleriyle açıkça düzenlenmiştir.

Ziynet eşyası davalarında bu genel kural şu şekilde somutlaşır:

  1. Ziynet Eşyasının Varlığının İspatı: Davacı eş, öncelikle dava konusu ziynet eşyalarının (türü, adedi, niteliği vb.) düğünde kendisine takıldığını veya hediye edildiğini, yani varlığını ispatlamalıdır.
  2. Ziynet Eşyasının Davalıda Olduğunun İspatı: Hayatın olağan akışına göre, ziynet eşyalarının kadının himayesinde bulunması beklenir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 04.07.2019 tarihli, 2019/1799 E. ve 2019/5672 K. sayılı kararı da bu hususa işaret ederek, ziynetlerin rahatlıkla taşınabilir olması nedeniyle normalde kadının üzerinde olduğunun kabulü gerektiğini, aksini (örneğin ziynetlerin evde kaldığını, zorla alındığını veya rızası dışında elinden çıktığını) iddia eden kadının bu durumu ispatlaması gerektiğini belirtmiştir. Dolayısıyla, kadın eş, ziynetlerin kendi rızası dışında elinden çıktığını ve davalı eşte kaldığını veya onun tarafından bozdurulduğunu ispatlamakla yükümlüdür.
  3. İade Edilmemek Üzere Verildiğinin İspatı (Savunma): Eğer davacı kadın, ziynetlerin davalı erkekte olduğunu veya onun tarafından harcandığını ispatlarsa, bu kez ispat yükü davalı erkeğe geçer. Erkek, bu ziynetlerin kendisine iade edilmemek üzere, kadının özgür iradesi ve onayıyla verildiğini veya ortak giderler için harcandığını (ve bu harcamaya kadının rızasının olduğunu) ispatlamak durumundadır.

Bu dağılım, davanın her aşamasında hâkim tarafından re'sen gözetilir ve tarafların iddia ve savunmalarını hangi delillerle destekledikleri büyük önem arz eder.

Kullanılabilecek Deliller

Ziynet davalarında iddiaların ispatı için çeşitli delillere başvurulabilir. Bunlar arasında en yaygın olanları şunlardır:

  • Düğün Video Kayıtları ve Fotoğrafları: Düğünde kimlere, ne tür ve ne miktarda takı takıldığını göstermesi açısından en önemli delillerdendir. Bilirkişi incelemesiyle bu kayıtlardan takıların cinsi, adedi ve gramajı tespit edilebilir.
  • Tanık Beyanları: Düğüne katılan, takı merasimine şahit olan veya eşlerin ziynetler konusundaki konuşmalarına, harcamalarına vakıf olan kişilerin (aile üyeleri, arkadaşlar, komşular) beyanları önemli bir delil teşkil eder. Ancak tanık beyanlarının görgüye dayalı olması, duyuma dayalı olmaması gerekir.
  • Bilirkişi Raporu: Özellikle düğün kayıtları veya fotoğraflar üzerinden ziynetlerin tespiti, değerlerinin belirlenmesi veya takıların cinsiyete özgülüğü gibi teknik konularda kuyumcu bilirkişiden rapor alınması yaygın bir uygulamadır.
  • Banka Kayıtları ve Harcama Belgeleri: Ziynetlerin bozdurularak bankaya yatırılması veya belirli bir malın (ev, araba vb.) alımında kullanılması durumunda ilgili banka dekontları, tapu kayıtları, araç ruhsatları delil olabilir.
  • Yemin Delili: Diğer delillerle ispatın mümkün olmadığı veya yetersiz kaldığı durumlarda, son çare olarak yemin deliline başvurulabilir.
  • Mesajlaşma Kayıtları, Sosyal Medya Paylaşımları: Eşler arasında ziynetlerle ilgili yapılan yazışmalar veya sosyal medyada yapılan paylaşımlar (örneğin, "eşim bana şu takıyı hediye etti" gibi) delil niteliği taşıyabilir.
  • İkrar: Davalının, dava konusu ziynetlerin varlığını veya kendisinde olduğunu kısmen veya tamamen kabul etmesi (HMK m.188) kesin delil niteliğindedir.

Mahkeme, sunulan tüm delilleri bir bütün olarak değerlendirerek bir kanaate varacaktır. Bu nedenle, mümkün olan tüm delillerin eksiksiz ve usulüne uygun şekilde mahkemeye sunulması gerekir.

Islah Yoluyla Talep Edilemeyecek Durumlar

Dava sürecinde taraflar, iddia veya savunmalarını bir defaya mahsus olmak üzere "ıslah" yoluyla değiştirebilir veya genişletebilirler (HMK m.176 vd.). Ancak ıslahın da sınırları vardır. Ziynet davaları açısından önemli bir kısıtlama, dava dilekçesinde hiç talep edilmemiş yeni ziynet eşyalarının veya düğün parasının ıslah yoluyla sonradan talep edilemeyeceğidir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2015/20046 E. ve 2016/7837 K. sayılı kararı bu durumu net bir şekilde ortaya koymuştur. Karara göre, dava dilekçesinde sayı ve niteliği itibarıyla sınırlandırılmış olan ziynet talebine, yargılama sırasında ıslah dilekçesi verilerek yeni tür veya daha fazla sayıda ziynet eşyası eklenemez. Örneğin, davacı sadece "5 adet bilezik" talep etmişse, ıslahla "10 adet çeyrek altın" veya "düğün parası" talebini ekleyemez. Bu gibi durumlarda, yeni talepler için ayrı bir dava (ek dava) açılması ve mevcut davayla birleştirilmesinin talep edilmesi daha doğru bir usuli yoldur. Aksi takdirde, ıslahla eklenen bu yeni talepler reddedilecektir.

Son olarak, mahkeme tarafından verilen kararın icra edilebilir olması büyük önem taşır. İcra ve İflas Kanunu (İİK) Madde 24 uyarınca, ilamların icrası için kararın açık ve net olması gerekir. Bu nedenle, ziynet davası sonucunda verilen hükümde, iadesine karar verilen ziynetlerin cinsi, ayarı, gramı, adedi gibi niteliklerinin hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirtilmesi, kararın infazı açısından zorunludur. Aksi halde, infaz aşamasında sorunlar yaşanabilir.

Düğün Takılarında Özel Durumlar ve Erkeğin Talep Hakkı

Boşanma süreçlerinde düğün takılarının aidiyeti ve iadesi, taraflar arasında sıklıkla çekişmeye neden olan hassas konulardan biridir. Özellikle takıların evlilik birliği içinde bozdurulmuş veya harcanmış olması ya da erkeğin kendisine takılan takıları talep etmesi gibi durumlar, hukuki açıdan özel bir değerlendirme gerektirir. Yargıtay'ın bu konudaki içtihatları, özellikle 2024 yılında verilen ilke kararı ile önemli bir değişim göstermiştir. Bu bölümde, söz konusu özel durumlar ve erkeğin takı talep hakkı, güncel Yargıtay kararları ışığında incelenecektir.

Bozdurulan veya Harcanan Ziynetlerin Durumu

Evlilik birliği devam ederken, eşlerden birine ait olan ziynet eşyalarının çeşitli sebeplerle bozdurulması veya harcanması sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu durumda, boşanma aşamasında bu ziynetlerin akıbeti önemli bir sorun teşkil eder. Kural olarak, kimin kişisel malı sayılan ziynet eşyası harcanmışsa, harcayan eşin diğer eşe karşı iade veya tazmin sorumluluğu doğabilir.

Yaygın bir savunma, ziynetlerin evliliğin ortak giderleri, borçları veya evin ihtiyaçları için harcandığı yönündedir. Ancak Yargıtay, bu tür bir savunmayı tek başına yeterli görmemektedir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2016/11264 E., 2018/2194 K. sayılı kararı bu durumu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Karara göre, kadına ait ziynetlerin evlilik birliğinin ortak giderleri için harcandığının iddia ve ispat edilmesi, erkeği bu ziynetleri iade borcundan kurtarmaz. Erkeğin sorumluluktan kurtulabilmesi için, ziynetlerin kadının serbest iradesi ve onayı ile iade edilmemek üzere kendisine verildiğini ve harcandığını ispatlaması gerekmektedir. Bu ispat yükü, ziynetleri elinde bulunduran veya harcayan eş üzerindedir.

Benzer şekilde, ziynetlerin tüp bebek tedavisi gibi önemli ve ortak bir amaç için harcanmış olması da, iade yükümlülüğünü otomatik olarak ortadan kaldırmaz. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2017/1769 E., 2018/13037 K. sayılı kararı, (eski içtihada göre verilmiş olmakla birlikte, ziynetin mülkiyetinin kadına ait olduğu kabulüyle) ziynetlerin tüp bebek tedavisi için harcandığı durumlarda dahi, erkeğin bu ziynetlerin iade edilmemek üzere kendisine verildiğini ispatlayamadığı sürece iadeyle mükellef olacağını belirtmiştir. Güncel Yargıtay ilkeleri (özellikle Yargıtay 2. HD 2023/5704 E., 2024/2402 K. sayılı kararı) ışığında bu durum, mülkiyeti kime aitse o eşin ziynetleri için geçerli olacaktır. Yani, eğer harcanan ziynetler yeni ilkelere göre kadına aitse ve kadın iadesini talep ediyorsa, erkeğin "iade edilmemek üzere verildiği" yönündeki rızayı ispatlaması gerekir. Aynı durum, erkeğe ait ziynetlerin kadın tarafından harcanması halinde de geçerli olacaktır.

Dolayısıyla, bozdurulan veya harcanan ziynetlerin iadesi taleplerinde kritik nokta, ziynetlerin kimin mülkiyetinde olduğu ve harcamanın iade edilmemek üzere bir rızaya dayanıp dayanmadığıdır. İspat yükü, genellikle ziynetlerin kendisine iade edilmemek üzere verildiğini iddia eden taraftadır.

Erkeğin Düğün Takılarını Talep Edebilmesi

Düğün takılarının aidiyeti konusunda Yargıtay'ın yerleşik içtihadı uzun yıllar boyunca, kim tarafından takılırsa takılsın ve hatta erkeğe takılmış olsa dahi, kadına özgü olanların (bilezik, küpe, kolye gibi) ve çoğu zaman diğer altınların da (çeyrek, cumhuriyet altını vb.) kadına bağışlanmış sayıldığı ve onun kişisel malı olduğu yönündeydi. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2015/17417 K. sayılı kararı bu eski yaklaşımı yansıtan bir örnektir. Bu kararda, düğün sırasında takılan ziynet eşyalarının, kim tarafından kime takılırsa takılsın kadına bağışlanmış sayılacağı ve kadının kişisel malı olduğu, mahkemenin damada takılan bazı altınları damada ait kabul etmesinin bozma nedeni olduğu belirtilmiştir.

Ancak, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 04.04.2024 tarihli, 2023/5704 E. ve 2024/2402 K. sayılı ilke kararı ile bu yaklaşımda köklü bir değişiklik yaşanmıştır. Bu yeni ilke kararı, erkeğin de düğünde kendisine takılan belirli nitelikteki ziynetleri talep edebilmesinin önünü açmıştır. Yeni Yargıtay görüşüne göre, düğün takılarının aidiyeti belirlenirken şu kriterler esas alınacaktır:

  1. Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımına dair bir anlaşma varsa, bu anlaşma uygulanır.
  2. Anlaşma yoksa ve yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse, bu kurala göre paylaşım yapılır.
  3. Bu iki durum da yoksa, erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir.
  4. Ancak, takılan ziynet eşyası karşı cinse özgü ise (örneğin kadına özgü bir bilezik erkeğe takılmışsa), o cinse verilmiş sayılır. Bir eşyanın hangi cinse özgü olduğu konusunda çekişme varsa, bilirkişi incelemesi yapılır.
  5. Bir şeyin her iki cinse de özgü olduğu belirlenmişse (örneğin çeyrek altın, gram altın gibi), o şey takılan/verilen eşe ait olur.

Bu yeni düzenleme ile Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/5704 E., 2024/2402 K. sayılı kararı, erkek eşin, özel bir sözleşme veya ispatlanmış yerel bir adet olmaksızın, kendisine takılan ve erkeğe özgü olan ya da cinsiyet ayrımı gözetmeyen (örneğin para, çeyrek altın, cumhuriyet altını gibi) takıları talep etmesine imkân tanımıştır. Artık, "tüm takılar kadına aittir" şeklindeki genel kural terk edilmiş, daha somut ve duruma özgü bir değerlendirme benimsenmiştir. Bu durum, davalarda erkeğin de düğün takılarına ilişkin iddialarının daha dikkatli incelenmesini ve delillerin bu yeni perspektifle değerlendirilmesini gerektirmektedir.

Genel Değerlendirme ve Sonuç

Düğün takılarının boşanma sürecindeki akıbeti, Türk hukukunda uzun yıllardır Yargıtay içtihatlarıyla şekillenen ve zaman zaman önemli değişikliklere uğrayan bir konudur. Özellikle Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2024 tarihli ilke kararı (2023/5704 E., 2024/2402 K.), "düğünde takılan her şey kadına aittir" şeklindeki yerleşik anlayışı değiştirerek, takıların aidiyetinin belirlenmesinde taraflar arasındaki anlaşmalar, yerel örf ve adetler, takının kime takıldığı ve cinsiyete özgülüğü gibi faktörleri ön plana çıkarmıştır.

Bu makalede ele alındığı üzere, düğün takıları kural olarak kişisel mal sayıldığından mal rejiminin tasfiyesine konu edilmezler ve iadeleri için ayrı bir dava açılması veya boşanma davası içinde ayrı bir talepte bulunulması gerekir. Bu talepler, aynen iade mümkün değilse bedelinin tazmini şeklinde olup, bedel talebi için 10 yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir. Davalarda ispat yükü, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Türk Medeni Kanunu'nun genel prensiplerine göre, iddiasını dayandırdığı vakıadan lehine hak çıkaran tarafa aittir. Ziynetlerin varlığı, sayısı, niteliği ve kimde kaldığı gibi hususlar düğün videoları, fotoğraflar, tanık beyanları ve bilirkişi incelemeleri gibi delillerle ispatlanmaya çalışılır.

Bozdurulan veya harcanan ziynetlerin durumu, iade edilmemek üzere bir rızanın varlığının ispatına bağlıyken, erkeğin kendisine takılan takıları talep edebilmesi de artık Yargıtay'ın yeni içtihadıyla mümkün hale gelmiştir. Tüm bu gelişmeler, düğün takılarıyla ilgili uyuşmazlıkların daha adil ve hakkaniyetli bir çözüme kavuşturulmasını amaçlamaktadır. Ancak her boşanma davasının kendine özgü koşulları bulunduğu ve hukuki süreçlerin karmaşıklığı göz önüne alındığında, hak kaybı yaşamamak adına bu tür davalarda mutlaka bir aile hukuku avukatından profesyonel destek almak büyük önem taşımaktadır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.