Duygusal Şiddet Boşanma Sebebi mi?

Duygusal Şiddet Boşanma Sebebi mi?

Evlilikte yaşanan anlaşmazlıklar sadece fiziksel şiddetle sınırlı değildir. Sürekli hakarete uğramak, aşağılanmak, yok sayılmak veya baskı altında yaşamak da hukuken 'duygusal şiddet' olarak kabul edilir. Peki, duygusal şiddet boşanma sebebi midir? Yargıtay bu konuda ne diyor? Bu yazımızda, Türk hukuk sisteminde duygusal şiddetin boşanma davalarındaki yerini, hangi davranışların şiddet sayıldığını ve mağdurun tazminat gibi yasal haklarını Yargıtay kararları ışığında inceliyoruz.

Duygusal Şiddetin Hukuki Tanımı ve Boşanma Sebebi Olarak Kabulü

Evlilik birliği, eşlerin birbirine karşı sadakat, yardım ve saygı yükümlülükleri üzerine kuruludur. Bu yükümlülüklerin ihlali, evliliğin devamını çekilmez hale getirebilir. Fiziksel şiddet gibi gözle görülür ve somut delillere dayanan eylemlerin boşanma sebebi olduğu yaygın olarak bilinirken, ruhsal bütünlüğe yönelik saldırılar olan duygusal şiddet veya psikolojik şiddet de Türk hukuk sisteminde geçerli ve önemli bir boşanma sebebi olarak kabul edilmektedir.

Duygusal şiddet, kanunlarda açıkça madde madde sayılmış bir kavram değildir. Kapsamı ve sınırları, Yargıtay içtihatları ve doktrindeki görüşlerle şekillenmiştir. Temel olarak, bir eşin diğer eş üzerinde sistematik olarak baskı kurması, onu aşağılaması, özgüvenini zedelemesi, sosyal çevresinden soyutlaması ve kişilik haklarına saldırması gibi eylemlerin tümü duygusal şiddet olarak nitelendirilir. Bu tür davranışlar, evlilik birliğini temelinden sarsarak ortak hayatın sürdürülmesini imkânsız kılabilir.

Duygusal Şiddet Kapsamına Giren Davranışlar Nelerdir?

Yargıtay kararları incelendiğinde, boşanma sebebi olarak kabul edilen duygusal şiddet eylemlerinin oldukça geniş bir yelpazeyi kapsadığı görülmektedir. Her evliliğin kendine özgü dinamikleri olsa da, mahkemeler tarafından sıklıkla duygusal şiddet olarak değerlendirilen davranışlar şunlardır:

  • Sürekli Hakaret Etmek ve Aşağılamak: Eşe yönelik küfür, hakaret, lakap takma, bedensel veya zihinsel özellikleriyle alay etme (örneğin, kilosu, boyu, zekâsı hakkında küçük düşürücü ifadeler kullanma).
  • Küçük Düşürücü Söz ve Davranışlar: Başkalarının yanında eşi rencide etmek, "sen beceriksizsin", "senden bir şey olmaz" gibi ifadelerle yeteneklerini küçümsemek, ailesini veya geçmişini kötülemek. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 17.11.2009 tarihli bir kararında, kocanın eşine yönelik "senden karı mı olur" şeklindeki aşağılayıcı ifadesi tek başına duygusal şiddet ve boşanma için yeterli bir kusur olarak kabul edilmiştir.
  • Tehdit Etmek: Eşi veya ailesini fiziksel şiddetle, ekonomik olarak zor durumda bırakmakla veya boşanma sonrası çocukları göstermemekle tehdit etmek.
  • Sosyal İzolasyon: Eşin ailesiyle, arkadaşlarıyla veya iş çevresiyle görüşmesini engellemek, kıskançlık adı altında sürekli kontrol altında tutmak ve sosyal hayattan soyutlamak.
  • İlgisizlik ve Yok Sayma: Eşin duygusal ihtiyaçlarını görmezden gelmek, onunla iletişim kurmaktan kaçınmak, özellikle hastalık gibi zor zamanlarında onu yalnız bırakmak ve manevi destekten yoksun bırakmak.
  • Ekonomik Baskı: Eşin çalışmasına izin vermemek, gelirine el koymak, temel ihtiyaçları için para vermemek veya sürekli hesap sormak suretiyle ekonomik gücü bir kontrol aracı olarak kullanmak.
  • Sürekli Suçlama ve Eleştirme: Evlilikteki tüm sorunların sorumlusu olarak eşi göstermek, onu sürekli eleştirmek ve kendisini değersiz hissetmesine neden olmak.

Bu davranışların bir veya birkaçının sistematik ve sürekli bir hal alması, mağdur eş için ortak hayatı çekilmez kılar ve boşanma davası açma hakkı doğurur.

Hukuki Dayanak: Evlilik Birliğinin Temelden Sarsılması

Duygusal şiddet, boşanma davalarında genellikle iki temel hukuki nedene dayandırılır. Bunlardan ilki ve en yaygın olanı, genel boşanma sebebi olan "evlilik birliğinin temelinden sarsılması"dır.

Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 166/1 hükmü, "Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir" demektedir. Duygusal şiddet, doğası gereği eşler arasındaki saygı ve sevgi bağını ortadan kaldırır, güveni yok eder ve ortak hayatı sürdürülemez hale getirir. Bu nedenle, yukarıda sayılan davranışlara maruz kalan bir eş, evliliğin kendisi için çekilmez hale geldiğini ileri sürerek TMK m. 166 uyarınca boşanma talep edebilir.

Daha ağır ve sistematik vakalarda ise TMK m. 162'de düzenlenen "pek kötü veya onur kırıcı davranış" özel boşanma sebebi gündeme gelebilir. Eğer duygusal şiddet, eşin onuruna, şerefine ve haysiyetine yönelik çok ağır bir saldırı niteliği taşıyorsa (örneğin, eş hakkında asılsız ve onur kırıcı dedikodular yaymak, cinsel kimliğini aşağılamak gibi), bu durum özel bir boşanma nedeni olarak kabul edilebilir.

Ayrıca, şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunan eşin korunması amacıyla 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun devreye girer. Bu kanun kapsamında mağdur eş, boşanma davası açmadan önce veya dava sırasında Aile Mahkemesi'nden, şiddet uygulayan eşin evden uzaklaştırılması, iletişim araçlarıyla rahatsız etmesinin engellenmesi gibi koruyucu ve önleyici tedbirler talep edebilir. Bu tedbirler, boşanma sürecinde mağdurun güvenliğini sağlamak adına kritik bir öneme sahiptir.

Duygusal Şiddetin İspatı ve Hukuki Sonuçları

Boşanma davasında duygusal şiddet iddiasında bulunmak, sürecin yalnızca ilk adımıdır. Hukuki açıdan asıl belirleyici olan, bu soyut ve çoğu zaman dört duvar arasında yaşanan eylemlerin mahkeme önünde somut delillerle kanıtlanmasıdır. Davanın seyri ve özellikle talep edilecek tazminat hakları, bu ispat yükümlülüğünün ne ölçüde yerine getirildiğine bağlıdır. Duygusal şiddetin ispatlanması, şiddeti uygulayan eşin "kusurlu" veya "ağır kusurlu" olarak kabul edilmesini sağlar ve bu durum, mağdur eş lehine önemli hukuki sonuçlar doğurur.

Boşanma Davasında Kullanılabilecek Deliller

Duygusal şiddetin varlığını kanıtlamak, doğası gereği fiziksel şiddete göre daha zordur. Zira geride darp izi gibi somut kanıtlar bırakmaz. Ancak hukuk sistemimiz, bu tür iddiaların ispatı için geniş bir delil yelpazesi sunmaktadır. Çekişmeli boşanma davalarında hâkim, sunulan tüm delilleri bir bütün olarak değerlendirerek vicdani bir kanaate varır.

Duygusal şiddetin ispatında en sık başvurulan ve en etkili deliller şunlardır:

  • Tanık Beyanları: Duygusal şiddetin ispatında en temel delil tanık ifadeleridir. Tarafların ortak arkadaşları, komşuları ve aile üyeleri, evlilik birliği içinde yaşanan olaylara, eşin diğerine karşı tutumuna, hakaret veya aşağılamalarına bizzat şahit olmuşlarsa, bu beyanlar davanın seyrini değiştirebilir. Ancak tanıkların ifadelerinin duyuma değil, doğrudan görgü ve bilgiye dayanması kritik öneme sahiptir.
  • Mesajlaşma Kayıtları ve Sosyal Medya İçerikleri: Günümüz teknolojisi, duygusal şiddetin belgelenmesi için önemli araçlar sunmaktadır. WhatsApp, SMS, e-posta veya sosyal medya platformları (Instagram, Facebook, Twitter vb.) üzerinden gönderilen hakaret, tehdit, aşağılama veya küçük düşürme içeren yazışmalar doğrudan delil niteliğindedir. Bu kayıtlar, mahkemeden usulüne uygun olarak talep edilerek dosyaya eklenebilir.
  • Ses ve Görüntü Kayıtları: Bu delillerin kullanımı hassas bir hukuki denge gerektirir. Kural olarak, bir kişinin haberi olmaksızın sesini veya görüntüsünü kaydetmek özel hayatın gizliliğini ihlal eder ve suç teşkil eder. Ancak Yargıtay, belirli istisnai durumlarda bu tür kayıtları delil olarak kabul etmektedir. Eğer kayıt, kişinin kendisine veya ailesine yönelik sistematik bir haksız saldırıyı veya suçu başka türlü ispatlama imkânı bulunmadığı bir anda delil elde etme amacıyla yapılmışsa, hukuka uygun kabul edilebilmektedir. Bu konuda bir avukattan hukuki destek almak hayati önem taşır.
  • Psikolojik Destek Raporları: Duygusal şiddete maruz kalan eşin, bu süreçte yaşadığı ruhsal çöküntü nedeniyle bir psikolog veya psikiyatristten destek alması durumunda, bu tedaviye ilişkin kayıtlar ve uzman görüşleri önemli birer destekleyici delil olarak kullanılabilir.
  • Banka ve Kredi Kartı Kayıtları: Ekonomik şiddetin de bir tür duygusal şiddet olduğu kabul edilir. Eşin çalışmasına engel olmak, gelirine el koymak, ailenin birikimlerini sorumsuzca harcamak (örneğin kumar) gibi durumlar banka dökümleriyle ispatlanabilir.

Tazminat ve Nafaka Hakları

Duygusal şiddetin mahkemece ispatlanması, mağdur eşe boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin önemli haklar tanır. Şiddet uygulayan eşin tam kusurlu veya ağır kusurlu bulunması, tazminat ve nafaka taleplerinin temelini oluşturur.

  • Manevi Tazminat (TMK m. 174/2): Duygusal şiddet, doğası gereği doğrudan kişilik haklarına yönelik bir saldırıdır. Sürekli hakarete uğramak, aşağılanmak, onur kırıcı sözlere maruz kalmak, kişinin manevi bütünlüğünü zedeler. Bu nedenle, Türk Medeni Kanunu'nun 174/2. maddesi uyarınca, duygusal şiddete uğrayan eş, kusurlu olan diğer eşten çektiği elem, keder ve üzüntünün karşılığı olarak uygun bir miktar manevi tazminat talep edebilir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2021/6161 E., 2021/7447 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi, erkeğin kadına yönelik sürekli aşağılama ve hakaret içeren davranışları psikolojik şiddet kabul edilmiş ve bu durumun kadın yararına manevi tazminat gerektirdiği açıkça vurgulanmıştır.

  • Maddi Tazminat (TMK m. 174/1): Boşanma nedeniyle mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen ve kusursuz veya daha az kusurlu olan taraf, diğer eşten maddi tazminat isteyebilir. Örneğin, evlilik nedeniyle kariyerine ara vermiş veya eşinin işinde karşılıksız olarak çalışmış bir eş, boşanma ile uğrayacağı maddi kayıplar için bu tazminatı talep edebilir.

  • Yoksulluk Nafakası (TMK m. 175): Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan ve boşanmada daha ağır kusurlu olmayan taraf, geçimini sağlamak için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak yoksulluk nafakası talep edebilir. Duygusal şiddet uygulayan eşin ağır kusurlu bulunması, mağdur eşin bu nafakayı alması için önemli bir koşulu yerine getirir.

Bu tazminat talepleri, boşanma davası ile birlikte ileri sürülebileceği gibi, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içinde ayrı bir dava olarak da açılabilir. Bu sürenin kaçırılması, hak kaybına neden olacağından dikkatle takip edilmelidir.

Yargıtay Kararlarında Sıkça Rastlanan Duygusal Şiddet Türleri

Duygusal şiddetin hukuki tanımı ve sınırları, kanun metinlerinde somut davranışlar listelenerek değil, Yargıtay içtihatları ile şekillenmiştir. Yüksek Mahkeme, önüne gelen binlerce boşanma davasında, evlilik birliğini çekilmez hale getiren ve eşlerden birinin kişilik haklarını ağır şekilde zedeleyen davranışları "duygusal şiddet" olarak nitelendirmiş ve kusur belirlemesinde temel almıştır. Bu kararlar, hangi söz ve eylemlerin boşanma sebebi sayılacağına dair önemli bir rehber niteliğindedir. Evlilik birliğinin temelini oluşturan saygı, sadakat ve destek yükümlülüklerinin ihlali anlamına gelen bu davranışlar, sistematik bir şekilde uygulandığında, mağdur eş için ortak yaşamı sürdürmeyi imkânsız kılar. Yargıtay'ın kararlarında öne çıkan ve sıkça boşanma sebebi olarak kabul edilen bazı duygusal şiddet türleri, aşağıda detaylı olarak incelenmiştir.

Aşağılama, Hakaret ve Küçük Düşürücü Sözler

Boşanma davalarında en yaygın karşılaşılan duygusal şiddet biçimi, eşe yönelik hakaret, aşağılama ve onur kırıcı ifadelerdir. Bu davranışlar, eşin özsaygısını hedef alır ve evlilik içindeki eşit konumunu yok eder. Yargıtay, bu tür sözlerin sadece öfke anında söylenen basit ifadeler olmadığını, aksine kişilik haklarına doğrudan bir saldırı teşkil ettiğini ve evlilik birliğini temelden sarstığını kabul etmektedir.

Eşin fiziksel görünümü, zekâsı, ailesi veya yetenekleri hakkında alaycı ve küçük düşürücü yorumlar yapmak, bu kategoride değerlendirilir. Örneğin, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin emsal niteliğindeki 29.04.2002 tarihli kararında, kocanın eşine yönelik "zürafa gibisin" şeklindeki ifadesi, küçük düşürücü bir davranış olarak kabul edilmiş ve boşanma için yeterli bir sebep sayılmıştır. Benzer şekilde, eşi başkalarının yanında eleştirmek, beceriksizlikle suçlamak veya "senden bir şey olmaz" gibi ifadeler kullanmak da ağır kusur nedenidir.

Bu tür şiddetin en ağır formlarından biri de eşin namus ve şerefine yönelik asılsız iddialarda bulunmaktır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 05.06.2008 tarihli kararında, eşi hakkında "kız çıkmadı" gibi gerçek dışı ve onur kırıcı dedikodular yayan kocanın, evlilik birliğinin sarsılmasında tamamen kusurlu olduğuna hükmedilmiştir. Bu tür davranışlar, sadece eşin kişiliğine değil, aynı zamanda sosyal çevresindeki itibarına da zarar verdiği için boşanma davalarında önemli bir delil olarak kabul edilir.

Eşe 'Seni Sevmiyorum' Demek ve Reddetmek

Sevginin bitmesi, bir evliliğin sona ermesi için doğal bir neden olabilir. Ancak bu durumun ifade ediliş biçimi, hukuken bir kusur teşkil edebilir. Yargıtay, bir eşin diğerine sürekli olarak ve aşağılayıcı bir tavırla "seni sevmiyorum", "senden nefret ediyorum" veya "seninle sadece çocuklar için evliyim" gibi sözler söylemesini, duygusal şiddet olarak değerlendirmektedir. Buradaki kritik nokta, ifadenin bir duygu durumu tespiti olmaktan çıkıp, karşı tarafı manevi olarak yaralayan, reddeden ve yok sayan bir silaha dönüşmesidir.

Bu tür davranışlar, evlilik birliğinin gerektirdiği duygusal destek ve sadakat yükümlülüğünün açık bir ihlalidir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2014/9423 E., 2014/20736 K. sayılı kararında, kocanın eşine yönelik "konuşma hakkın yok, seni sevmiyorum" şeklindeki sözleri, duygusal şiddet olarak kabul edilmiş ve kocanın bu davranışları nedeniyle daha ağır kusurlu olduğuna karar verilmiştir. Bu karar, duygusal reddin, eşi evlilik içinde bir "yokluk" hissine mahkûm ettiğini ve bunun hukuken korunmadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Eşi Eve Almamak veya Kovmak

Evlilik birliğinin en temel unsurlarından biri, tarafların ortak bir yaşam sürdürdüğü "aile konutu"dur. Bir eşin, diğerini haklı bir neden olmaksızın ortak konuttan kovması veya eve almaması, Yargıtay tarafından en ağır duygusal şiddet eylemlerinden biri olarak kabul edilir. Bu davranış, sadece barınma hakkının ihlali değil, aynı zamanda eşin en temel güven duygusunun sarsılması ve evlilik birliğinin fiilen sona erdirilmesi anlamına gelir.

Özellikle eşin hamilelik, doğum veya hastalık gibi en savunmasız olduğu dönemlerde bu tür bir davranışa maruz kalması, kusurun derecesini daha da artırır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2020/1277 E., 2020/2521 K. sayılı kararında, hamilelik ve doğum sürecinde eşinin yanında olmayan, sonrasında ise onu ve annesini eve almayan erkeğin tam kusurlu olduğuna hükmedilmiştir. Mahkeme, bu eylemin kadının kişilik haklarına ağır bir saldırı teşkil ettiğini ve manevi tazminat gerektirdiğini vurgulamıştır. Eşini evden kovmak veya eve almamak, karşı tarafa "artık bu aileye ait değilsin" mesajını en sert şekilde veren, geri dönülemez ve affedilmesi güç bir duygusal şiddet eylemidir.

İlgisizlik, Baskı ve Ailevi Meselelere İlişkin Yargıtay İçtihatları

Duygusal şiddet, yalnızca hakaret veya aşağılama gibi doğrudan sözlü saldırılarla sınırlı değildir. Yargıtay'ın yerleşik içtihatları, evlilik birliğinin sadakat ve yardımlaşma yükümlülüklerini ihlal eden daha örtülü ancak bir o kadar da yıkıcı davranışları da boşanma sebebi olarak kabul etmektedir. Eşin ilgisizliği, baskıcı tutumları veya kendi ailesinin evliliğe müdahalesine karşı pasif kalması gibi durumlar, ortak hayatı çekilmez kılan ve kişilik haklarına saldıran ciddi kusurlu eylemler olarak değerlendirilmektedir. Bu davranışlar, evlilik birliğinin temelini sarsarak boşanma davası açılması için haklı bir zemin oluşturur.

Hastalıkta Eşi Yalnız Bırakmak

Evlilik birliğinin temelinde, eşlerin yalnızca iyi günde değil, aynı zamanda hastalık, keder ve zorluk gibi kötü günlerde de birbirlerine destek olma yükümlülüğü yatar. Bu yükümlülüğün en bariz şekilde ihlal edildiği durumların başında, bir eşin hastalığı sırasında diğer eş tarafından yalnız bırakılması gelir. Yargıtay, bu tür bir ilgisizliği, duygusal şiddetin en ağır biçimlerinden biri olarak kabul etmekte ve boşanma davalarında tam kusur sebebi saymaktadır.

Örneğin, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2018/6329 E., 2019/2575 K. sayılı kararına konu olan davada, kadının uzun süren kanser hastalığıyla ilgilenmeyen, bu süreçte ona fiziksel şiddet uygulayan ve kendi ailesiyle yaşamaya zorlayan erkeğin tam kusurlu olduğuna hükmedilmiştir. Yüksek Mahkeme, bu davranışların kadının kişilik haklarına ağır bir saldırı niteliği taşıdığını ve kadın lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Benzer şekilde, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2015/10656 E., 2016/342 K. sayılı kararında, eşinin hastalığı ile ilgilenmemenin yanı sıra onu çocuk sahibi olamamakla suçlayan erkeğin bu eylemlerinin de manevi tazminatı gerektiren bir kişilik hakkı ihlali olduğu vurgulanmıştır. Bu kararlar, hastalık sürecinde beklenen manevi desteği sağlamamanın, evlilik birliğini temelden sarsan affedilmez bir kusur olduğunu göstermektedir.

Eşin Ailesinin Müdahalesine Göz Yummak

Evlilik, iki kişi arasında kurulan bir birlik olmakla birlikte, eşlerin aileleriyle olan ilişkileri de evliliğin dinamiklerini önemli ölçüde etkiler. Eşlerden birinin, kendi ailesinin evliliğe, ortak hayata veya diğer eşin kişiliğine yönelik olumsuz müdahalelerine sessiz kalması, Yargıtay tarafından sadakat yükümlülüğünün ihlali ve duygusal şiddet olarak değerlendirilmektedir. Eş, diğer eşi kendi ailesinin haksız tutum ve davranışlarına karşı korumakla yükümlüdür. Bu koruma görevini yerine getirmemek, müdahaleye ortak olmakla eşdeğer bir kusur sayılır.

Bu konudaki emsal niteliğindeki Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2021/7438 E., 2021/8563 K. sayılı kararında, erkeğin, kendi ailesinin evliliğe müdahalesine göz yumarak ve bu duruma sessiz kalarak eşine psikolojik şiddet uyguladığı kabul edilmiş ve bu davranış ağır kusur olarak nitelendirilmiştir. Karar, bir eşin pasif kalarak diğer eşin ailesi tarafından yıpratılmasına izin vermesinin, evlilik birliğini sürdürülemez hale getiren bir davranış olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, eşini ailesinin baskı ve hakaretlerine karşı savunmasız bırakan taraf, boşanma davasında kusurlu bulunur.

Baskıcı Davranmak ve Sosyal Hayatı Kısıtlamak

Kişilik haklarına saygı, evliliğin temel taşlarından biridir. Eşlerden birinin diğeri üzerinde sürekli bir denetim kurmaya çalışması, kıskançlık adı altında baskı uygulaması, sosyal çevresiyle görüşmesini engellemesi veya giyim tarzına müdahale etmesi gibi davranışlar, sevgi veya koruma içgüdüsü olarak değil, psikolojik şiddet olarak kabul edilir. Bu tür baskıcı tutumlar, mağdur eşin bireyselliğini yok sayar, özgüvenini zedeler ve onu toplumsal hayattan izole ederek yalnızlaştırır.

Yargıtay, bu tür davranışların kişilik haklarına doğrudan bir saldırı olduğunu ve boşanma için yeterli bir sebep teşkil ettiğini kararlarında sıkça vurgulamaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2019/1222 E., 2019/12375 K. sayılı kararında, eşine karşı sürekli baskıcı ve aşırı kıskanç tavırlar sergileyen erkeğin tam kusurlu olduğuna ve bu davranışların kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi nedeniyle manevi tazminat ödemesi gerektiğine hükmedilmiştir. Bu karar, evlilik içinde bir eşin diğerinin yaşam alanı üzerindeki orantısız kontrolünün hukuken kabul edilemez olduğunu ve ciddi sonuçlar doğurduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak, Türk Medeni Kanunu ve Yargıtay içtihatları, duygusal şiddeti evlilik birliğini temelinden sarsan geçerli bir boşanma sebebi olarak tanımaktadır. Hakaret, aşağılama, sürekli eleştiri gibi doğrudan saldırıların yanı sıra; ilgisizlik, eşi hastalıkta yalnız bırakma, aile müdahalesine göz yumma ve baskıcı tutumlarla sosyal hayatı kısıtlama gibi daha dolaylı eylemler de ağır kusur olarak değerlendirilmektedir. Duygusal şiddete maruz kalan taraf, bu iddialarını tanık beyanları, mesaj kayıtları, sosyal medya yazışmaları ve benzeri delillerle ispatladığı takdirde boşanma kararı aldırabilir. Daha da önemlisi, bu davranışlar kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığından, mağdur eşin Türk Medeni Kanunu'nun 174. maddesi uyarınca kusurlu eşten maddi ve manevi tazminat talep etme hakkı doğar. Evlilik birliği içinde bu tür muamelelere maruz kalan kişilerin, haklarını korumak ve yasal süreci doğru yönetmek adına bir avukattan hukuki destek alması büyük önem taşımaktadır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.