
Ekonomik Şiddet Boşanma Sebebi mi?
Evlilikte maddi gücün bir baskı aracına dönüşmesi olarak tanımlanan ekonomik şiddet, Yargıtay kararlarıyla kanıtlanmış bir boşanma sebebidir. Eşinize harçlık vermemek, aşırı cimrilik yapmak, evin ihtiyaçlarını karşılamamak veya maaşınıza el koymak gibi durumlar yaşıyorsanız, bu bir şiddet türüdür ve yasal haklarınız bulunmaktadır. Bu yazımızda, ekonomik şiddetin ne olduğunu, hangi davranışların bu kapsama girdiğini, Yargıtay'ın emsal kararlarını ve boşanma davasında tazminat hakkınızı detaylarıyla inceliyoruz.
Ekonomik Şiddetin Tanımı ve Hukuki Zemini
Evlilik birliği, tarafların karşılıklı sevgi, saygı ve güven esasına dayalı olarak ortak bir hayatı paylaşma iradesiyle kurulur. Ancak bu birliğin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için manevi unsurlar kadar maddi unsurların da dengeli ve adil bir biçimde yönetilmesi gerekir. Eşlerden birinin maddi gücünü veya ekonomik kaynakları, diğer eş üzerinde bir baskı, kontrol ve tahakküm aracı olarak kullanması, ekonomik şiddet olarak tanımlanır. Genellikle fiziksel şiddet kadar görünür olmasa da, evlilik birliğini temelinden sarsan ve mağdur eşin psikolojik bütünlüğüne ağır zararlar veren sinsi bir şiddet türüdür.
Ekonomik şiddet, sadece eşe para vermemekten ibaret değildir. Kapsamı oldukça geniştir ve eşin ekonomik özgürlüğünü kısıtlayan, onu başkalarına muhtaç bırakan, aşağılayan ve iradesini hiçe sayan her türlü mali davranışı içerir. Bu durum, evlilik birliğinin gerektirdiği yardımlaşma ve dayanışma ruhuna tamamen aykırıdır.
Ekonomik Şiddet Nedir?
Ekonomik şiddet, bir eşin diğerinin yaşam standardını kasıtlı olarak düşürmesi, maddi kaynaklara erişimini engellemesi ve ekonomik bağımsızlık kazanmasının önüne geçmesidir. Bu davranışlar, mağdur eşi çaresiz bırakarak evlilik içinde kalmaya zorlamayı veya onu sürekli bir kontrol altında tutmayı amaçlar. Yaygın olarak görülen ekonomik şiddet eylemleri şu şekilde örneklendirilebilir:
- Maddi güç yerinde olmasına rağmen eşin ve çocukların temel ihtiyaçlarını (gıda, barınma, giyim, sağlık) karşılamamak.
- Eşe kişisel harcamaları için hiç para vermemek veya çok az miktarda, adeta sadaka verir gibi para vererek onu küçük düşürmek.
- Tutumlu olmanın ötesine geçerek aşırı cimrilik yapmak, ailenin yaşam kalitesini bilinçli olarak düşürmek (örneğin kışın ısınma giderlerinden kaçınmak, temel gıda maddelerini almamak).
- Çalışan eşin maaşına, banka kartına veya diğer gelirlerine el koymak, harcamalarını sürekli olarak denetlemek ve hesap sormak.
- Eşin çalışmasına, bir meslek edinmesine veya kariyerinde ilerlemesine engel olmak.
- Ailenin ortak birikimlerini ve mal varlığını eşin rızası olmadan satmak, devretmek veya riskli alanlarda (kumar, yüksek riskli yatırımlar vb.) harcamak.
- Eşin bilgisi ve onayı dışında onun adına kredi çekmek, onu borçlandırmak veya kefil yapmak.
- Eşin ailesinden gelen miras veya ziynet eşyası gibi kişisel mallarını zorla elinden almak.
- Maddi gücü bir tehdit unsuru olarak kullanmak, "Boşanırsak beş kuruş alamazsın," "Seni ailene muhtaç ederim" gibi ifadelerle psikolojik baskı kurmak.
Bu davranışlar, tek seferlik eylemler olmaktan ziyade genellikle sistematik ve sürekli bir hal aldığında evlilik birliğini çekilmez kılar ve hukuken boşanma sebebi olarak kabul edilir.
Türk Medeni Kanunu'ndaki Yeri
Türkiye'de hukuk sistemi, ekonomik şiddeti özel bir boşanma sebebi olarak doğrudan bir madde altında düzenlememiştir. Ancak bu, ekonomik şiddetin boşanma davalarında hukuki bir dayanağının olmadığı anlamına gelmez. Yargıtay'ın yerleşik içtihatları ve Medeni Kanun'un genel hükümleri, ekonomik şiddete maruz kalan eşe boşanma hakkı tanımaktadır.
Bu konudaki temel hukuki dayanak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 166. maddesinde düzenlenen "evlilik birliğinin temelinden sarsılması" (şiddetli geçimsizlik) halidir. Kanun maddesine göre, evlilik birliği ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Ekonomik şiddet teşkil eden sürekli ve onur kırıcı davranışlar, eşler arasındaki saygı ve güveni ortadan kaldırarak ortak hayatı çekilmez hale getirir. Bu nedenle Yargıtay, ekonomik şiddeti evlilik birliğini temelinden sarsan ağır bir kusur olarak kabul etmektedir.
Ayrıca, TMK'nın 185. maddesinin 3. fıkrası, "Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar" hükmünü amirdir. Kanunun devamında ise eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılacakları belirtilir. Ekonomik şiddet uygulayan eş, bu "yardımcı olma" ve "giderlere katılma" yükümlülüklerini kasten ihlal etmektedir. Bu ihlal, boşanma davasında kusurun ispatı açısından kritik bir öneme sahiptir.
Hukuki zeminin sağlamlaşmasındaki en önemli adımlardan biri ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.07.2008 tarihli kararı olmuştur. Bu emsal niteliğindeki karar ile Yargıtay, ekonomik şiddetin boşanma davalarında somut bir olgu olarak dikkate alınması gerektiğini net bir şekilde ortaya koymuş ve bu kavramın hukuki çerçevesini çizmiştir. O tarihten bu yana verilen yüzlerce karar, hangi davranışların ekonomik şiddet sayılacağını detaylandırarak mağdurların hak arama sürecine ışık tutmaktadır.
Yargıtay Kararlarında Ekonomik Şiddet Sayılan Davranışlar
Türk Medeni Kanunu'nda ekonomik şiddet, özel bir boşanma sebebi olarak ismen zikredilmemiştir. Ancak bu durum, ekonomik şiddetin boşanma davalarında bir dayanak oluşturmadığı anlamına gelmez. Yargıtay, istikrarlı içtihatları ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 166. maddesinde düzenlenen "evlilik birliğinin temelinden sarsılması" (şiddetli geçimsizlik) ilkesinin kapsamını genişletmiş ve ekonomik şiddet teşkil eden davranışları bu çerçevede değerlendirmiştir. Yüksek Mahkeme kararları, hangi eylemlerin evlilik birliğini çekilmez hale getiren birer kusur olarak kabul edileceğini somutlaştırmakta ve mağdur eş için hukuki bir yol haritası çizmektedir. Bu kararlar, ekonomik şiddetin soyut bir kavram olmadığını, aksine evlilik hayatına yansıyan somut ve ağır sonuçları olan bir davranış biçimi olduğunu ortaya koymaktadır.
Temel İhtiyaçların Karşılanmaması ve Cimrilik
Yargıtay kararlarında en sık karşılaşılan ekonomik şiddet türü, eşin ve ailenin temel gereksinimlerinin maddi imkan olmasına rağmen karşılanmamasıdır. Bu durum, sadece evin giderlerine katılmamakla sınırlı değildir; aynı zamanda eşin kişisel ihtiyaçlarını yok saymak ve onu maddi olarak muhtaç bir duruma düşürmek şeklinde de ortaya çıkabilir.
Evin Zorunlu Giderlerine Katılmamak ve Harçlık Vermemek: Eşlerden birinin, özellikle geliri olmayan veya daha az olan eşe, kişisel harcamaları için makul bir bütçe ayırmaması, ona hiç para vermemesi veya evin mutfak, fatura gibi temel masraflarını karşılamaktan imtina etmesi, Yargıtay tarafından açıkça ekonomik şiddet olarak kabul edilmektedir. Yüksek Mahkeme, bu tür davranışların evlilik birliğinin getirdiği yardımlaşma ve dayanışma yükümlülüğünün (TMK m. 185) ağır bir ihlali olduğunu vurgulamaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin E. 2015/12750 K. 2016/2921 sayılı ve 18.2.2016 tarihli kararında, evin giderlerini karşılamayan ve eşine harçlık vermeyen kocanın bu davranışının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğine hükmedilmiştir. Bu niteleme, mağdur eşin manevi tazminat talep edebilmesi açısından kritik bir öneme sahiptir.
Aşırı Cimrilik (Pintilik): Tutumlu olmak ile cimrilik arasında hukuken önemli bir ayrım bulunmaktadır. Tutumluluk, ailenin ortak geleceği için yapılan makul bir tasarrufken; cimrilik, maddi güç olmasına rağmen eşi ve çocukları temel ihtiyaçlardan mahrum bırakarak yaşam kalitesini bilinçli olarak düşürmektir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2020/2620 K. 2020/5632 sayılı ve 11.11.2020 tarihli kararında, kazancına oranla çok az harcama yaparak aileyi zor durumda bırakan ve pinti davranan eşin bu tutumunu ekonomik şiddet olarak değerlendirmiş ve boşanmada kusurlu bulmuştur. Bu kararlar, bir eşin diğerini kendi maddi takıntıları uğruna mağdur edemeyeceğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Maddi Gücün Baskı Aracı Olarak Kullanılması
Ekonomik şiddet, yalnızca yoksun bırakma eylemleriyle sınırlı değildir. Aynı zamanda maddi gücün bir kontrol, baskı ve aşağılama aracı olarak kullanılması da bu kapsamda değerlendirilir. Bu tür davranışlar, mağdur eşin psikolojik bütünlüğüne doğrudan zarar verir ve evlilik birliğini temelinden sarsar.
Temel Hizmetlerin Kısıtlanması: Eşini cezalandırmak veya kontrol altında tutmak amacıyla evin temel hizmetlerini kesmek, Yargıtay tarafından ağır kusur sayılan bir eylemdir. Örneğin, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin E. 2017/5433 K. 2019/2996 sayılı ve 19.3.2019 tarihli kararında, yüksek fatura geleceği bahanesiyle kış aylarında evin doğalgazını kapatarak eşini ve çocuğunu soğukta yaşamaya mecbur bırakan kocanın davranışı, kişilik haklarına saldırı niteliğinde bir ekonomik şiddet olarak kabul edilmiştir. Bu durum, maddi gücün sadece para vermemekle değil, aynı zamanda temel yaşam koşullarını zorlaştırmak suretiyle de bir şiddet aracına dönüşebileceğini göstermektedir.
Mal Varlığı Üzerinde Hukuka Aykırı Tasarruflar: Ailenin ortak yaşam alanı olan ve hukuken özel bir korumaya sahip olan "aile konutu" veya diğer ortak mallar üzerinde diğer eşin rızası olmaksızın yapılan tasarruflar da ekonomik şiddet teşkil eder. Eşin haberi ve onayı olmadan aile konutunu satmak, devretmek veya üzerine ipotek tesis ettirmek, sadece güven sarsıcı bir davranış değil, aynı zamanda ailenin barınma hakkını ve ekonomik geleceğini tehlikeye atan bir şiddet eylemidir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2019/8396 K. 2020/1071 sayılı ve 13.2.2020 tarihli kararında, eşin rızası olmadan aile konutunu devreden tarafın bu eylemini ekonomik şiddet ve kusurlu bir davranış olarak nitelendirmiştir. Bu tür eylemler, evlilik birliğinin devamını imkansız kılan ve boşanma için haklı bir gerekçe oluşturan ağır ihlallerdir.
Çalışma Hayatına Müdahale ve Modern Ekonomik Şiddet Türleri
Ekonomik şiddet, yalnızca eşe para vermemek veya temel ihtiyaçları kısıtlamak gibi pasif eylemlerle sınırlı değildir. Aynı zamanda, bir eşin diğerinin ekonomik bağımsızlık kazanma potansiyelini aktif olarak sabote etmesi veya ailenin ortak ekonomik geleceğini sorumsuzca tehlikeye atması şeklinde de ortaya çıkabilir. Bu tür davranışlar, evlilik birliğinin temelini oluşturan güven ve yardımlaşma yükümlülüğünü doğrudan ihlal eder. Özellikle günümüz ekonomik koşullarında, çalışma hayatına müdahale ve modern finansal araçların kötüye kullanılması, boşanma davalarında sıklıkla karşılaşılan ve kusur atfedilen önemli şiddet türleri haline gelmiştir.
Eşin Çalışma Özgürlüğünün Kısıtlanması
Evlilik birliği içerisinde eşlerin birbirlerinin kişisel gelişimine ve bireysel haklarına saygı göstermesi esastır. Bir eşin, diğerinin çalışmasına engel olması veya çalışma hayatını kontrol altında tutmaya çalışması, bu temel ilkenin açık bir ihlalidir ve Yargıtay tarafından kusurlu bir davranış olarak kabul edilmektedir. Bu müdahale, farklı şekillerde kendini gösterebilir:
- Çalışmaya İzin Vermemek: Eşin mesleğini icra etmesini veya bir işe girmesini doğrudan yasaklamak, onun ekonomik özgürlüğünü elinden alan bir baskı yöntemidir. Bu durum, eşi maddi olarak kendine bağımlı kılma ve üzerinde tam bir kontrol kurma amacı taşır.
- İş Hayatını Sabote Etmek: Eşin iş yerine sürekli giderek huzursuzluk çıkarmak, iş arkadaşları veya yöneticileri nezdinde onu küçük düşürecek davranışlarda bulunmak veya işini bırakması için sürekli psikolojik baskı uygulamak da bu kapsamda değerlendirilir.
- Maaş ve Gelire El Koymak: Belki de bu kategorideki en ağır eylemlerden biri, çalışan eşin maaş kartına veya gelirinin tamamına el koymaktır. Yargıtay, bu davranışı süreklilik arz eden bir ekonomik şiddet ve evliliğin bitiminde tam kusur sebebi olarak görmektedir. Bu eylem, eşin emeğini sömürmek ve onu ekonomik olarak bir hiç yerine koymak anlamına gelir. Çalışarak kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir bireyin tüm kazancının elinden alınması, onun kişilik haklarına yönelik ağır bir saldırıdır.
Bu tür davranışlar, eşin sadece ekonomik bağımsızlığını değil, aynı zamanda sosyal çevresini, özgüvenini ve birey olarak varlığını da hedef alır. Bu nedenle boşanma davalarında mahkeme tarafından titizlikle incelenir.
Riskli Yatırımlar ve Borçlandırma
Teknolojinin ve finansal piyasaların gelişmesiyle birlikte, ekonomik şiddetin boyutları da değişmiştir. Artık şiddet, sadece para saklamakla değil, ailenin ortak birikimlerini sorumsuzca harcamakla da ortaya çıkmaktadır.
- Riskli ve Spekülatif Yatırımlar: Aile birikimlerinin, diğer eşin bilgisi ve rızası olmaksızın, kripto para borsaları, kumar veya yüksek riskli hisse senetleri gibi alanlarda kullanılması ve bu yatırımlar sonucunda ciddi kayıplar yaşanması, modern bir ekonomik şiddet türüdür. Burada kritik olan nokta, yatırımın kendisinden ziyade, bu eylemin ailenin ekonomik geleceğini tehlikeye atacak boyutta olması ve tek taraflı bir kararla yapılmasıdır. Yakın tarihli mahkeme kararlarında, eşinin ziynet eşyalarını satarak kripto para borsasında kaybeden eşin bu davranışı, evlilik birliğini temelinden sarstığı için kusurlu bulunmuştur.
- Aşırı Borçlanma ve Habersiz İşlemler: Bir eşin, diğerinin bilgisi ve onayı olmadan ailenin ödeme gücünü aşan borçlar altına girmesi, lüks ve gereksiz harcamalar yapması veya ortak malvarlığını tehlikeye atacak krediler çekmesi, güven sarsıcı bir davranıştır. Daha da ağırı, eşi habersizce borçlandırmak, onun adına kredi başvurusunda bulunmak veya bir borca kefil olarak göstermektir. Bu durum, mağdur eşi beklemediği bir anda ciddi bir borç yüküyle karşı karşıya bırakır ve evlilik birliğinin devamını imkânsız hale getirebilir. Bu tür eylemler, TMK m. 185’te düzenlenen “birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlama” yükümlülüğünün açık bir ihlalidir ve boşanma davasında ağır kusur olarak değerlendirilir.
Ekonomik Şiddet Nedeniyle Boşanma Davası: Süreç, İspat ve Tazminat
Ekonomik şiddetin varlığı ve boşanma sebebi olarak kabulü, hukuki bir sürecin başlangıcını teşkil eder. Bu şiddet türüne maruz kalan eşin, haklarını koruyabilmesi ve evlilik birliğini sonlandırabilmesi için "çekişmeli boşanma davası" açması gerekmektedir. Bu süreç, davanın doğru mahkemede açılmasından delillerin sunulmasına ve tazminat taleplerinin ileri sürülmesine kadar dikkatle yönetilmesi gereken adımları içerir.
Ekonomik şiddete dayalı boşanma davalarında görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Aile Mahkemesinin bulunmadığı yerlerde ise bu davalara Asliye Hukuk Mahkemeleri, Aile Mahkemesi sıfatıyla bakar. Yetkili mahkeme ise Türk Medeni Kanunu gereğince, eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesi veya eşlerin davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.
Dava Süreci ve Deliller
Ekonomik şiddetin ispatı, genellikle fiziksel şiddet gibi somut izler bırakmadığı için daha karmaşık olabilir. Bu nedenle, davayı açan eşin iddialarını güçlü delillerle desteklemesi hayati önem taşır. Mahkeme, soyut iddialar yerine somut kanıtlara dayanarak karar verecektir.
Tanık Beyanları: Ekonomik şiddetin kanıtlanmasında en sık başvurulan ve en etkili delillerden biri tanık ifadeleridir. Aile üyeleri, ortak arkadaşlar, komşular veya tarafların ekonomik durumuna vakıf olan diğer kişiler tanık olarak dinlenebilir. Tanıklar; davacı eşin sürekli olarak para istemek zorunda kaldığına, davalı eşin evin ihtiyaçlarını karşılamadığına, ortak konutun faturalarını kasten ödemediğine, eşini para harcadığı için sürekli aşağıladığına veya cimrilik düzeyindeki tutumlu davranışlarına bizzat şahit olduklarını beyan edebilirler. Bu beyanlar, mahkemenin olayların gelişimini anlamasında kilit rol oynar.
Banka Kayıtları ve Mali Belgeler: Somut delillerin başında finansal kayıtlar gelir. Davacı, mahkemeden tarafların banka hesap hareketlerinin, kredi kartı ekstrelerinin ve maaş bordrolarının ilgili kurumlardan celbini talep edebilir. Bu belgeler, davalı eşin gelir durumu ile aile için yaptığı harcamalar arasındaki orantısızlığı ortaya koyabilir. Örneğin, yüksek gelire sahip bir eşin, ailenin temel ihtiyaçları için çok cüzi miktarlarda para harcadığı veya eşine hiç harçlık göndermediği banka kayıtlarıyla ispatlanabilir. Aynı şekilde, ödenmeyen faturalar, icra takip dosyaları veya eşin haberi olmadan çekilmiş kredilere ilişkin belgeler de güçlü delil niteliğindedir.
Dijital Yazışmalar ve Sosyal Medya İçerikleri: Günümüzde teknoloji, delil toplama sürecinde önemli bir yer tutmaktadır. Eşler arasında geçen WhatsApp mesajları, SMS'ler, e-postalar veya sosyal medya yazışmaları, ekonomik şiddeti kanıtlamak için kullanılabilir. "Sana beş kuruş vermem", "Bu parayı ne yaptın?", "Çalışmana asla izin vermeyeceğim" gibi tehdit, baskı veya aşağılama içeren ifadeler, mahkemeye sunulduğunda iddiaları doğrudan destekler.
Sosyal ve Ekonomik Durum Araştırması (SED): Mahkeme, tarafların talebi üzerine veya re'sen (kendiliğinden) sosyal ve ekonomik durumlarının araştırılmasına karar verebilir. Kolluk kuvvetleri aracılığıyla yapılan bu araştırma, tarafların yaşadıkları çevre, yaşam standartları, gelirleri ve mal varlıkları hakkında detaylı bir rapor sunar. Bu rapor, bir eşin iddia ettiği yoksulluk ile diğer eşin sahip olduğu maddi güç arasındaki çelişkiyi ortaya koymada etkili bir araçtır.
Maddi ve Manevi Tazminat Hakkı
Boşanma davası yalnızca evliliğin sona erdirilmesiyle ilgili değildir; aynı zamanda evliliğin bitimine neden olan kusurlu davranışların sonuçlarının giderilmesini de amaçlar. Ekonomik şiddet, Yargıtay tarafından sıklıkla kişilik haklarına yönelik bir saldırı olarak kabul edildiğinden, mağdur eşin tazminat talep etme hakkı doğar.
Manevi Tazminat: Türk Medeni Kanunu'nun 174. maddesinin ikinci fıkrası, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun bir miktar para isteyebileceğini düzenler. Ekonomik baskı altında bırakılmak, para sebebiyle sürekli aşağılanmak, temel ihtiyaçlardan mahrum bırakılmak ve ekonomik özgürlüğün elinden alınması, kişinin onurunu, gururunu ve özsaygısını zedeleyen durumlardır. Bu nedenle, ekonomik şiddete maruz kalan eş, evliliğin bitiminde daha az kusurlu veya kusursuz ise, yaşadığı manevi çöküntü ve elem karşılığında diğer eşten manevi tazminat talep edebilir.
Maddi Tazminat: Aynı kanun maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan maddi tazminat isteyebilir. Örneğin, diğer eşin baskısıyla iş hayatından çekilmek zorunda kalan veya kariyerine devam etmesi engellenen bir eş, boşanma nedeniyle gelecekte elde edeceği potansiyel gelir kaybını maddi tazminat olarak talep edebilir. Benzer şekilde, evlilik birliği içinde edinilen birikimlerin diğer eş tarafından sorumsuzca (örneğin kripto para borsasında) harcanması sonucu uğranılan zarar da maddi tazminat konusunu oluşturabilir.
Unutulmamalıdır ki, tazminat taleplerinin kabulü, tamamen tarafların kusur durumuna bağlıdır. Mahkeme, tüm delilleri bir bütün olarak değerlendirerek hangi eşin evliliğin bitiminde daha ağır kusurlu olduğunu tespit edecek ve tazminat kararını bu tespite göre verecektir.
Netice itibarıyla, ekonomik şiddet, evlilik birliğini temelinden sarsan ve Yargıtay kararlarıyla sabitlenmiş ciddi bir boşanma sebebidir. Eşin temel ihtiyaçlarını karşılamaması, cimrilik göstermesi, çalışma hayatına müdahale etmesi veya ailenin birikimlerini sorumsuzca harcaması gibi davranışlar, hukuken kabul gören şiddet eylemleridir. Bu tür bir duruma maruz kalan tarafın, dava sürecinde iddialarını tanık, banka kayıtları ve dijital delillerle ispatlaması, hem boşanma kararı alabilmesi hem de uğradığı zararların tazmini için maddi ve manevi tazminat hakkını elde edebilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Hak kayıplarının önlenmesi ve sürecin doğru yönetilmesi için bir avukattan hukuki destek almak, bu zorlu süreçte atılacak en doğru adımdır.