
Çekte Sahtecilik ve İptal
Çeklerde sahtecilik, hem ticari itibarı zedeleyen hem de ağır cezai yaptırımları olan bir suç olup, çeke dayalı takiplerin iptaline neden olabilir. Bu yazımızda, çekin hukuki tanımından başlayarak, sahte çek düzenlenmesi, kullanılması ve bu durumların Türk Ceza Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu karşısındaki yerini, Yargıtay kararları eşliğinde inceliyoruz. Çekte sahteciliğin sonuçları, çekle ilgili işlemlerin iptali ve haklarınızı nasıl koruyabileceğiniz hakkında bilinçlenmek için okumaya devam edin.
Çek Hukukuna Genel Bakış ve Sahtecilik Kavramı
Çek, modern ticaretin ve günlük ekonomik ilişkilerin vazgeçilmez ödeme araçlarından biri olarak kabul edilirken, taşıdığı kolaylıkların yanı sıra sahtecilik gibi ciddi hukuki ve cezai riskleri de beraberinde getirmektedir. Çek üzerinde yapılan sahtecilik fiilleri, hem taraflar arasında güven bunalımına yol açmakta hem de ekonomik düzeni olumsuz etkileyebilmektedir. Bu bölümde, çek hukukunun temel kavramlarına, çekin yasal unsurlarına ve çekte sahtecilik durumunda ortaya çıkan hukuki sonuçlara genel bir bakış sunulacak, konunun daha derinlemesine inceleneceği ilerleyen bölümlere zemin hazırlanacaktır.
Çekin Tanımı, Tarafları ve Yasal Dayanakları
Çek, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) md. 780-823 arasında düzenlenen, belirli şekil şartlarına tabi, kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için yetki veren bir kambiyo senedidir. Hukuki niteliği itibarıyla bir havale olan çek, poliçe ve bonodan farklı olarak bir ödeme aracı işlevi görür. Çekte üç temel taraf bulunmaktadır:
- Keşideci: Çeki düzenleyen, imzalayan ve muhatap bankaya ödeme emrini veren kişidir. Keşideci, çek bedelinin karşılığını banka nezdindeki hesabında bulundurmakla yükümlüdür.
- Lehtar: Çek bedelini tahsil etme hakkına sahip olan, çek kimin lehine düzenlenmişse o kişi veya kuruluştur. Çek, nama, emre veya hamiline yazılı olarak düzenlenebilir.
- Muhatap: Çek bedelini ödemekle yükümlü olan kurumdur. Türk Ticaret Kanunu gereğince çekte muhatap yalnızca bir banka olabilir. Bu durum, çekin güvenilirliğini artıran önemli bir unsurdur.
Çekin hukuki altyapısını oluşturan temel yasal düzenlemeler şunlardır:
- 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK): Çekin tanımı, unsurları, devri, ödenmesi, ödenmemesi halinde başvurulacak yollar gibi temel konular TTK'nın 780. ile 823. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
- 5941 sayılı Çek Kanunu: Bu kanun, çek defterlerinin içeriği, çek düzenlenmesi, kullanımı, hamilin korunması, kayıt dışı ekonominin denetimi ve özellikle karşılıksız çek ile diğer yükümlülüklere aykırılık durumlarında uygulanacak idari ve cezai yaptırımları belirlemektedir.
- Bankacılık Kanunu: Çekte muhatabın yalnızca banka olabilmesi nedeniyle, bankaların çek işlemlerindeki sorumlulukları ve yükümlülükleri açısından Bankacılık Kanunu'nun ilgili hükümleri de önem arz etmektedir.
Çekin düzenlenebilmesi için keşideci ile muhatap banka arasında bir çek anlaşmasının varlığı şarttır. Bu anlaşma, genellikle yazılı olup, bankanın keşideciye çek defteri vermesini ve keşidecinin hesabında yeterli karşılık bulundurması koşuluyla usulüne uygun ibraz edilen çekleri ödemesini içerir. Çek Kanunu, çek hesabı açılabilmesi için ilgilinin, vekilinin veya yasal temsilcisinin imzasının alınmasını zorunlu kılarak bu anlaşmanın yazılı şekil şartına bağlanmasını sağlamıştır.
Çekte Bulunması Zorunlu Unsurlar (TTK m. 780)
Bir belgenin hukuken "çek" olarak kabul edilebilmesi ve kambiyo senedi niteliği taşıyabilmesi için TTK md. 780’de açıkça sayılan zorunlu unsurları ihtiva etmesi gerekmektedir. Bu unsurların eksikliği, kural olarak belgenin çek vasfını yitirmesine neden olur. Bu zorunlu unsurlar şunlardır:
- "Çek" Kelimesi: Senet metninde, eğer senet Türkçe düzenlenmişse "çek" kelimesinin bulunması şarttır. Yabancı dilde düzenlenmişse, o dilde "çek" anlamına gelen ifadenin yer alması gerekir.
- Kayıtsız ve Şartsız Belirli Bir Bedelin Ödenmesi İçin Havale: Çek, belirli bir meblağın herhangi bir şarta bağlanmaksızın ödenmesi emrini içermelidir.
- Ödeyecek Kişinin (Muhatabın) Ticaret Unvanı: Çeki ödeyecek olan bankanın ticaret unvanı açıkça belirtilmelidir.
- Ödeme Yeri: Çekin nerede ödeneceği belirtilmelidir. TTK md. 781 uyarınca, ödeme yeri gösterilmemişse, muhatabın ticaret unvanı yanında gösterilen yer ödeme yeri sayılır. Eğer burada da bir yer belirtilmemişse, muhatap bankanın merkezinin bulunduğu yer ödeme yeri kabul edilir.
- Düzenlenme Tarihi ve Yeri: Çekin düzenlendiği tarih ve yer açıkça yazılmalıdır. Düzenlenme yeri gösterilmemişse, düzenleyenin adı ve soyadının (veya unvanının) yanında yazılı olan yer düzenlenme yeri sayılır.
- Düzenleyenin (Keşidecinin) İmzası: Çeki düzenleyen kişinin el yazısıyla atılmış imzası zorunludur. Tüzel kişiler adına düzenlenen çeklerde, tüzel kişiyi temsile yetkili kişinin imzası aranır.
- Banka Tarafından Verilen Seri Numarası: Çek yaprağının üzerinde, banka tarafından basılmış bir seri numarasının bulunması gerekir.
- Karekod: Özellikle sahteciliğin önlenmesi ve çek bilgilerine kolay erişim sağlanması amacıyla karekod uygulaması zorunlu hale getirilmiştir. Karekod, çek hamillerine, çekin keşidecisi ve hesap sahibi hakkında önemli bilgilere (örneğin, çek hesabı sahibinin adı/unvanı, çek hesabı bulunan banka sayısı, ibraz edilmemiş çek adedi, karşılıksız işlemi yapılan çekler, çek hesabı açma yasağı durumu gibi) erişim imkanı sunar.
TTK md. 781, bu unsurlardan birinin eksikliği halinde senedin çek sayılmayacağını belirtirken, bazı istisnalar da öngörmüştür (örneğin, ödeme yeri ve düzenlenme yerine ilişkin varsayımlar). Yabancı bir banka tarafından yurt dışında bastırılan çeklerde seri numarası ve/veya karekodun bulunmaması, çekin geçerliliğini etkilemez.
Sahte veya Tahrif Edilmiş Çekin Hukuki Sonuçları (TTK m. 812)
Çekte sahtecilik, çekin ya tamamen sahte olarak (örneğin, hayali bir kişi adına veya var olan bir kişinin imzası taklit edilerek) üretilmesi ya da gerçek bir çek üzerinde yetkisiz ve hileli değişiklikler (tahrifat) yapılması (örneğin, bedelin veya lehtarın değiştirilmesi) şeklinde ortaya çıkabilir. Bu tür durumların hukuki sonuçları, keşideci ve muhatap banka açısından TTK md. 812’de özel olarak düzenlenmiştir.
Bu maddeye göre, sahte veya tahrif edilmiş bir çeki ödemekten doğan zarar, kural olarak muhatap bankaya aittir. Bankaların, kendilerine ibraz edilen çeklerin gerçekliğini, üzerindeki imzaların keşideciye ait olup olmadığını ve herhangi bir tahrifat bulunup bulunmadığını dikkatle kontrol etme yükümlülüğü vardır. Bu, bankaların basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğünün bir yansımasıdır.
Ancak, TTK md. 812'deki bu kural mutlak değildir. Aynı madde, bir istisna getirerek, eğer senette düzenleyen olarak gösterilen kişiye, çek defterini özenle saklamamak, imzasının kolayca taklit edilmesine imkan verecek şekilde dikkatsiz davranmak veya sahteciliğe zemin hazırlayacak başka bir kusur yüklenebiliyorsa, sahte veya tahrif edilmiş çekten doğan zararın bu kişiye (keşideciye) ait olabileceğini belirtmektedir. Bu durumda, bankanın sorumluluğu ortadan kalkabilir veya kusur oranına göre paylaştırılabilir. Bu hükmün temel amacı, bir yandan keşidecileri sahtecilik mağduriyetine karşı korumak, diğer yandan da çek defterlerinin güvenli bir şekilde muhafaza edilmesi ve çek düzenlenirken gerekli özenin gösterilmesi konusunda keşidecilere sorumluluk yüklemektir.
Çekte sahtecilik fiilleri, sadece özel hukuk alanında tazminat sorumluluğu doğurmakla kalmaz, aynı zamanda ceza hukuku açısından da ciddi sonuçlar doğurur. Türk Ceza Kanunu (TCK) md. 210 uyarınca, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi (bono, poliçe ve çek gibi) niteliğindeki özel belgelerde sahtecilik yapılması halinde, resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı açıkça ifade edilmiştir. Bu, çekte sahteciliğin basit bir özel belgede sahtecilikten daha ağır yaptırımlara tabi tutulduğunu göstermektedir. Konunun cezai boyutu, ilgili TCK maddeleri ve Yargıtay içtihatları ışığında makalemizin ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Çekte Sahteciliğin Cezai Boyutu: Resmi Belgede Sahtecilik Suçu
Çekler, ticari hayatın vazgeçilmez ödeme araçlarından biri olmakla birlikte, maalesef sahtecilik eylemlerine de konu olabilmektedir. Çek üzerinde yapılan sahtecilik fiilleri, Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında ciddi sonuçlar doğuran suçlar arasında yer alır. TCK'nin 210. maddesi, emre veya hamile yazılı kambiyo senetlerinde (çek, bono, poliçe gibi) yapılan sahteciliğin, resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlere tabi olacağını açıkça belirtmektedir. Bu nedenle, çekte sahtecilik eylemleri, TCK'nin 204. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçu çerçevesinde değerlendirilir ve bu suç tipine özgü yaptırımlarla karşılaşılır. Bu bölümde, çekte sahteciliğin cezai boyutunu, resmi belgede sahtecilik suçunun tanımı, unsurları, nitelikli halleri ve ilgili diğer yasal düzenlemeler ışığında inceleyeceğiz.
Resmi Belgede Sahtecilik Suçunun Tanımı ve Unsurları (TCK md. 204)
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 204. maddesinin 1. fıkrası (TCK md. 204/1), resmi belgede sahtecilik suçunun temel halini tanımlamaktadır. Buna göre;
- Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen,
- Gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren,
- Veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bu suçun oluşabilmesi için bazı temel unsurların bir araya gelmesi gerekmektedir:
- Suçun Konusu: Suçun maddi konusu resmi belgedir. Çekler, TCK md. 210 uyarınca resmi belge hükmünde sayıldığından, çek üzerinde işlenen sahtecilik fiilleri bu kapsamda değerlendirilir. Belgenin, hukuki bir değer taşıması ve bir hakkın doğumuna, değiştirilmesine veya sona ermesine neden olabilecek nitelikte olması aranır.
- Hareket Unsuru: Suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yani, yukarıda belirtilen üç hareketten herhangi birinin yapılması suçun oluşumu için yeterlidir:
- Sahte Resmi Belge Düzenlemek: Ortada olmayan bir resmi belgenin, sanki yetkili bir makam tarafından düzenlenmiş gibi sahte olarak üretilmesidir. Örneğin, tamamen sahte bir çek yaprağı oluşturmak.
- Gerçek Bir Resmi Belgeyi Değiştirmek (Tahrif Etmek): Var olan ve gerçeğe uygun olarak düzenlenmiş bir resmi belge üzerinde, aldatma amacı güdülerek ekleme, çıkarma veya silme gibi yollarla değişiklik yapılmasıdır. Örneğin, çek üzerindeki meblağın veya lehtarın adının değiştirilmesi.
- Sahte Resmi Belgeyi Kullanmak: Sahte olarak düzenlenmiş veya tahrif edilmiş bir resmi belgenin, sahte olduğu bilinerek hukuki bir işlemde veya ilişkide kullanılmasıdır. Örneğin, sahte bir çekin bankaya ibraz edilmesi veya ciro edilerek tedavüle sokulması.
- Fail ve Mağdur: Bu suçun faili herkes olabilir. Mağduru ise, belgelere duyulan kamu güveni zedelendiği için devlettir (toplumdur). Suçtan doğrudan zarar gören gerçek veya tüzel kişiler ise "suçtan zarar gören" sıfatıyla davaya katılabilirler.
- Manevi Unsur: Resmi belgede sahtecilik suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Failin, yaptığı eylemin sahtecilik olduğunu bilmesi ve istemesi (genel kast) yeterlidir. Ayrıca, failin zarar verme bilinciyle hareket etmesi aranmaz; aldatma yeteneğine sahip bir sahtecilik yapıldığında, potansiyel bir zararın doğma olasılığı suçun oluşumu için yeterlidir.
- Aldatıcılık (İğfal) Kabiliyeti: Sahteciliğin suç teşkil edebilmesi için, yapılan sahteciliğin aldatma yeteneğine (iğfal kabiliyetine) sahip olması gerekir. Yani, sahteciliğin ilk bakışta kolayca anlaşılamayacak, birden fazla kişiyi aldatabilecek nitelikte olması aranır. Eğer sahtecilik bariz ve kolayca fark edilebilir düzeydeyse, aldatma yeteneği yok sayılacağından suç oluşmayabilir.
- Hukuka Aykırılık Unsuru: Fiilin hukuka aykırı olması, yani herhangi bir hukuka uygunluk nedeninin (örneğin, rıza) bulunmaması gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2013/833 E., 2014/356 K. sayılı kararı bu noktada önemli bir içtihattır. Karara göre, yasal unsurları eksik (örneğin keşide yeri olmayan) veya tümüyle sahte oluşturulmuş bir çek kullanılarak dolandırıcılık suçu işlenmesi durumunda, mağdurun "çek"e olan güveni nedeniyle daha kolay aldatıldığı kabul edilerek eylem, TCK md. 158/1-f kapsamında nitelikli dolandırıcılık olarak değerlendirilir. Bu durum, çekin ticari hayattaki güvenilirliğinin ve sahteciliğe karşı hassasiyetinin altını çizer. Çekin iğfal kabiliyetine haiz olması yeterli olup, unsurlarının eksik olması veya tamamen sahte olması, dolandırıcılık suçunun nitelikli halinin oluşumunu engellemez.
Suçun Nitelikli Halleri ve Öngörülen Cezalar
TCK md. 204, resmi belgede sahtecilik suçunun bazı nitelikli hallerini de düzenlemiştir:
Kamu Görevlisinin Resmi Belgede Sahteciliği (TCK md. 204/2): Eğer resmi belgede sahtecilik suçu, bir kamu görevlisi tarafından, görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir resmi belge üzerinde işlenirse, ceza artmaktadır. Bu durumda faile üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Çekler genellikle özel kişiler veya şirket yetkilileri tarafından düzenlendiği için bu fıkra çek sahteciliğinde doğrudan uygulama alanı bulmayabilir. Ancak, çekle bağlantılı resmi işlemlerde (örneğin, bir icra memurunun sahte bir işlem yapması gibi) bu fıkra gündeme gelebilir.
Sahteliği Sabit Oluncaya Kadar Geçerli Belgelerde Sahtecilik (TCK md. 204/3): Eğer sahteciliğe konu olan resmi belge, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belgelerden ise (örneğin, noterler tarafından "düzenleme" biçiminde tanzim edilen senetler, mahkeme ilamları, duruşma tutanakları), TCK md. 204/1 veya TCK md. 204/2'ye göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Çeklerin kendisi doğrudan bu kapsamda değerlendirilmeyebilir. Ancak, örneğin sahte bir kimlikle noterden alınan vekaletname (ki bu vekaletname TCK 204/3 kapsamına girebilir) kullanılarak çek düzenlenmesi gibi dolaylı durumlarda bu fıkranın uygulama alanı tartışılabilir.
Bu nitelikli haller, suçun vahametini ve korunan hukuki değere verilen zararın büyüklüğünü yansıtmaktadır.
Hukuki İlişkiye Dayanan Alacağın İspatı Amacıyla Sahtecilik (TCK md. 211)
Türk Ceza Kanunu'nun 211. maddesi (TCK md. 211), belgede sahtecilik suçlarında özel bir indirim nedeni öngörmektedir. Maddeye göre, "Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde, verilecek ceza yarısı oranında indirilir."
Bu hükmün uygulanabilmesi için şu şartların varlığı aranır:
- Failin, belgeyi sahte olarak düzenlerken veya değiştirirken mevcut ve gerçek bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını ispatlama veya gerçek bir durumu belgeleme amacı taşıması gerekir.
- Failin iyi niyetli olması, yani alacağının veya belgelemek istediği durumun doğruluğuna inanması beklenir.
Örneğin, aralarında gerçek bir borç ilişkisi bulunan taraflardan alacaklının, borcun miktarını veya vadesini ispatlamak amacıyla çek üzerinde küçük bir değişiklik yapması ve bu değişikliğin gerçek alacak miktarını aşmaması durumunda bu madde gündeme gelebilir. Ancak, Yargıtay bu maddeyi oldukça dar yorumlamakta ve failin kastının sadece hakkını elde etmeye yönelik olması, başkasına zarar verme kastının bulunmaması gibi unsurları titizlikle aramaktadır. Her somut olay kendi özelinde değerlendirilir ve bu indirimin uygulanıp uygulanmayacağına mahkeme karar verir. Bu hüküm, failin eylemindeki haksızlık içeriğinin azlığını dikkate alarak daha hafif bir ceza öngörmeyi amaçlar.
Çekte sahtecilik, görüldüğü üzere karmaşık hukuki süreçleri ve ciddi cezai yaptırımları beraberinde getiren bir suç tipidir. Bu nedenle, çek alırken ve düzenlerken azami dikkat gösterilmesi, şüpheli durumlarda ise derhal hukuki yardım alınması büyük önem taşımaktadır.
Yargıtay İçtihatları Işığında Çekte Sahtecilik Uygulamaları ve Sonuçları
Çekte sahtecilik, ticari hayatın güvenilirliğini sarsan ve ciddi hukuki sonuçlar doğuran bir eylemdir. Yargıtay, önüne gelen davalarda çekte sahteciliğin çeşitli görünümlerini değerlendirerek, bu suçun unsurlarının nasıl oluştuğu, hangi durumlarda hangi cezaların uygulanacağı ve sahteciliğin çekin geçerliliğine etkileri gibi konularda önemli içtihatlar oluşturmuştur. Bu bölümde, Yargıtay kararları ışığında çekte sahtecilik uygulamaları ve bu uygulamaların doğurduğu hukuki ve cezai sonuçlar incelenecektir.
Çekte Ciro Sahteciliği ve Çekin Geçerliliğine Etkisi
Çek, emre yazılı senetlerden olup, ciro ve teslim yoluyla devredilebilir. Ciro, çekin arka yüzüne veya alonj denilen eklenti bir kağıda yapılan ve çekten doğan hakların devrini sağlayan bir işlemdir. Ancak, bu devir işlemleri sırasında ciroda sahtecilik yapılması mümkündür. Örneğin, lehtarın veya sonraki cirantaların imzalarının taklit edilmesi suretiyle çekin haksız yere el değiştirmesi söz konusu olabilir.
Yargıtay, bu tür durumlarla ilgili olarak önemli bir ayrıma gitmektedir. Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin E. 2010/15290, K. 2011/20589 sayılı kararı bu konuda yol göstericidir. Bu kararda, yasal unsurları tam olan bir çek üzerinde yapılan sahte ciro işleminin "resmi belgede sahtecilik" suçunu oluşturduğu vurgulanmıştır. Kararın devamında, cirodaki sahteciliğin çekin bir ödeme aracı olarak geçerliliğini (örneğin keşideci ile muhatap banka arasındaki ilişkiyi veya lehtarın keşideciye karşı haklarını) doğrudan etkilememesinin, işlenen sahtecilik fiilini özel belgede sahteciliğe dönüştürmeyeceği belirtilmiştir. Zira Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 210. maddesi, kambiyo senetlerinde (çek, bono, poliçe) yapılan sahteciliğin, resmi belgede sahtecilik hükümlerine tabi olacağını açıkça düzenlemiştir. Dolayısıyla, çekin aslı geçerli olsa dahi, üzerindeki ciro silsilesinde yapılan bir sahtecilik, TCK md. 204 kapsamında değerlendirilecektir.
Birden Fazla Sahte Çek Kullanımı ve Zincirleme Suç Hükümleri
Uygulamada, faillerin birden fazla sahte çeki aynı anda veya farklı zamanlarda kullandıkları görülebilmektedir. Bu durumda, her bir sahte çek için ayrı ayrı mı ceza verileceği, yoksa zincirleme suç hükümlerinin mi uygulanacağı önem kazanmaktadır. TCK'nın 43. maddesinin 1. fıkrası, bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek cezaya hükmedileceğini ve bu cezanın artırılacağını düzenlemektedir (zincirleme suç).
Yargıtay 11. Ceza Dairesi, E. 2008/13181, K. 2010/13857 sayılı kararında, TCK'nın 43/1. maddesindeki "değişik zamanlarda" ifadesine dikkat çekmiştir. Buna göre, aynı anda verilen birden fazla sahte çekin tek suç oluşturacağı, bu durumda zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı belirtilmiştir. Yani, fail, mağdura aynı anda birden fazla sahte çek verirse, fiil tek bir resmi belgede sahtecilik suçu olarak kabul edilir. Ancak, bu durum temel cezanın TCK md. 61 uyarınca alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesinde bir etken olabilir. Farklı zamanlarda aynı kişiye veya farklı kişilere karşı sahte çek kullanılması durumunda ise zincirleme suç hükümleri gündeme gelebilecektir. Mahkemelerin bu ayrımı yapabilmesi için çeklerin veriliş zamanlarını ve koşullarını dikkatle araştırması gerekmektedir.
Çekin Zorunlu Unsurlarının Eksikliğinin Sahtecilik Suçunun Niteliğine Etkisi
Bir belgenin çek olarak kabul edilebilmesi için Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 780. maddesinde sayılan zorunlu unsurları taşıması gerekmektedir. Bu unsurlar; "çek" kelimesi, kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için havale, ödeyecek kişinin (muhatabın) ticaret unvanı, ödeme yeri, düzenlenme tarihi ve yeri, düzenleyenin imzası, banka tarafından verilen seri numarası ve karekoddur. Bu unsurlardan birinin eksikliği, senedin çek niteliğini kaybetmesine yol açabilir (TTK md. 781'deki istisnalar hariç).
Peki, zorunlu unsurları eksik olan ve dolayısıyla hukuken "çek" vasfını taşımayan bir belge üzerinde yapılan sahtecilik, hangi suç tipini oluşturacaktır? Yargıtay 21. Ceza Dairesi'nin E. 2015/5739, K. 2016/1481 sayılı kararı bu konuya ışık tutmaktadır. Kararda, çekin TTK'da belirtilen zorunlu unsurlarından birini (örneğin, kararda belirtildiği gibi keşide yerinin bulunmaması ve TTK md. 781/3 uyarınca bu eksikliğin giderilememesi) taşımaması halinde, bu belge üzerinden işlenen sahtecilik eyleminin özel belgede sahtecilik (TCK md. 207) kapsamında değerlendirileceği ifade edilmiştir. Çünkü TCK md. 210, ancak TTK anlamında geçerli bir kambiyo senedi (çek, bono) üzerinde işlenen sahteciliğin resmi belgede sahtecilik sayılacağını belirtir. Eğer belge, zorunlu unsur eksikliği nedeniyle çek vasfında değilse, TCK md. 210'un uygulama alanı kalmayacak ve fiil, şartları varsa özel belgede sahtecilik olarak cezalandırılacaktır.
Buna karşılık, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun E. 2015/15-240, K. 2016/120 sayılı kararında ise farklı bir duruma işaret edilmiştir. Bu kararda, YTL (Yeni Türk Lirası) bedelli bir çeke sonradan "yeni" ibaresinin eklenmesinin, çekin zorunlu unsurlarını ve geçerliliğini etkilemediği, bu nedenle bu tür bir eylemin (özellikle o dönemdeki para birimi geçişi ve eski çek karnelerinin kullanımı dikkate alındığında) resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturmayacağı sonucuna varılmıştır. Bu karar, her türlü değişikliğin değil, ancak çekin esaslı unsurlarını etkileyen veya aldatıcılık kastıyla yapılan tahrifatların suç teşkil edebileceğini göstermesi açısından önemlidir.
Aldatma Kabiliyetinin Tespiti ve Bilirkişi İncelemesinin Önemi
Resmi belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için, yapılan sahteciliğin aldatma kabiliyetine (iğfal kabiliyetine) sahip olması gerekir. Yani, sahteciliğin objektif olarak üçüncü kişileri kandırabilecek nitelikte olması aranır. Çok bariz, ilk bakışta anlaşılan ve kimseyi aldatma potansiyeli olmayan tahrifatlar veya sahte düzenlemeler, bu suçun unsurlarını oluşturmayabilir.
Yargıtay kararlarında, aldatma kabiliyetinin tespiti için mahkeme tarafından suça konu çekin aslının getirtilerek incelenmesi, özelliklerinin duruşma tutanağına geçirilmesi ve bu hususun tartışılması gerektiği sıklıkla vurgulanmaktadır. Ayrıca, özellikle imza ve yazı sahteciliklerinde, bilirkişi incelemesi büyük önem taşır. Grafoloji uzmanları tarafından yapılacak inceleme ile çek üzerindeki yazı ve imzaların kimin el ürünü olduğu, tahrifat yapılıp yapılmadığı ve yapılan sahteciliğin aldatma yeteneğine sahip olup olmadığı gibi hususlar bilimsel yöntemlerle ortaya konulabilir. Mahkemeler, bilirkişi raporlarını da dikkate alarak aldatma kabiliyetinin varlığını değerlendirir.
Sahte Çekle Alışveriş ve Dolandırıcılık Suçuyla Birlikteliği
Sahte çekler, sıklıkla mal veya hizmet alımında kullanılarak haksız menfaat temin etme aracı olarak karşımıza çıkar. Bu durumda, failin eylemi sadece resmi belgede sahtecilik suçunu mu, yoksa aynı zamanda dolandırıcılık suçunu da mı oluşturur? Yargıtay 15. Ceza Dairesi'nin E. 2013/9271, K. 2015/21684 sayılı kararı bu konuda net bir içtihat sunmaktadır. Karara göre, sahte çekle alışveriş yaparak haksız menfaat temin etmek, hem TCK md. 158/1-f uyarınca nitelikli dolandırıcılık (banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle) hem de TCK md. 204/1 uyarınca resmi belgede sahtecilik suçlarını oluşturur. Yargıtay, bu durumda suçların içtimaı (gerçek içtima) kurallarının uygulanacağını ve failin her iki suçtan ayrı ayrı cezalandırılması gerektiğini belirtmektedir. Sahte çek, dolandırıcılık suçunun işlenmesinde bir araç olarak kullanılmaktadır.
Yargıtay'ın bu ve benzeri kararları, çekte sahtecilik fiillerinin hukuki ve cezai sonuçlarının ne denli ciddi olduğunu ortaya koymaktadır. Her somut olayın kendi özellikleri içerisinde değerlendirilmesi, çekin unsurları, sahteciliğin niteliği, aldatma kabiliyeti ve failin kastı gibi pek çok faktörün bir arada ele alınması gerekmektedir.
Sahtecilik Suçlarında Özel Durumlar ve Çekle İlgili Takip/İptal İşlemleri
Çekte sahtecilik suçları, her zaman yalın bir şekilde karşımıza çıkmayabilir. Bazı özel durumlar, suçun niteliğini, kastın varlığını ve hatta yargılama sürecini etkileyebilir. Bu bölümde, özellikle keşidecinin veya hak sahibinin rızasının suç kastına etkisi, avukatların belge onay yetkisi ve sorumlulukları, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması gibi spesifik durumlar ile sahtecilik iddialarının mevcut icra takiplerine ve çekin iptaline yönelik etkileri Yargıtay kararları ışığında incelenecektir.
Keşidecinin veya Hak Sahibinin Rızasının Suç Kastına Etkisi
Sahtecilik suçlarının temel unsurlarından biri kast, yani failin bilerek ve isteyerek suçu işlemesidir. Çekte sahtecilik bağlamında bu, genellikle başkasını aldatarak haksız bir menfaat temin etme veya bir zarara yol açma bilincini içerir. Ancak, bazı durumlarda, belge üzerinde yapılan değişiklik veya imzanın atılması, belge sahibinin bilgisi ve rızası dahilinde gerçekleşebilir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 30.03.1992 gün ve 80/98 sayılı kararı bu konuda önemli bir ilke ortaya koymuştur. Karara göre, mağdurun önceden verdiği (açık veya zımni) rıza ile onun yerine imza atılması durumunda, failde zarar verme bilinç ve iradesi bulunmadığından suç kastından söz edilemez.
Bu durum, özellikle aile bireyleri veya yakın ticari ilişkiler içinde olan kişiler arasında görülebilir. Örneğin, bir şirket yetkilisinin, diğer ortağının bilgisi ve onayıyla onun yerine çek imzaladığı veya bir kişinin, eşinin rızasıyla onun adına düzenlenmiş bir çeki ciro ettiği durumlarda, eğer ortada bir aldatma veya zarar verme amacı yoksa, sahtecilik suçunun manevi unsuru olan kastın oluşmadığı kabul edilebilir. Ancak, rızanın varlığının ve kapsamının somut olayın özelliklerine göre titizlikle değerlendirilmesi ve ispatlanması gerekmektedir. Rızanın, fiilden önce verilmiş olması ve herhangi bir yanıltma veya baskı altında alınmamış olması da önemlidir. Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin 2017/6275 E., 2017/6275 K. sayılı kararında, kayınpederinin rızası ve bilgisi dahilinde çekini keşide ettiğini savunan ve keşidecinin de bunu doğruladığı, borcun da inkâr edilmediği bir olayda sahtecilik kastının bulunmadığına ve beraat kararı verilmesi gerektiğine hükmedilmiştir.
Avukatların Belge Onay Yetkisi (Aslı Gibidir) ve Sorumlulukları
Avukatlar, mesleklerini icra ederken çeşitli belgelerle çalışırlar ve bu belgelerin suretlerini kullanmaları gerekebilir. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 56. maddesi, avukatlara önemli bir yetki ve aynı zamanda sorumluluk yüklemektedir. Bu maddeye göre, avukatlar, kendilerine tevdi edilen veya dairelerinde bulunan vekaletname ve sair kağıt ve belgelerin örneklerini, aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak ilgili mercilere verebilirler. Bu şekilde avukat tarafından onaylanmış örnekler, resmi örnek hükmündedir.
Ancak bu yetki, sınırsız ve sorumsuz bir kullanım hakkı tanımaz. Aynı maddenin devamında, aslı olmayan veya aslına aykırı örnek veren avukatın cezai sorumluluğu düzenlenmiştir. Eğer bir avukat, elinde aslı bulunmayan bir belgeye "aslı gibidir" şerhi düşerse veya belgenin aslında olmayan değişiklikler içeren bir sureti onaylarsa, bu durum Avukatlık Kanunu m.56/3 uyarınca suç teşkil edeceği gibi, eylemin niteliğine göre Türk Ceza Kanunu'ndaki sahtecilik suçlarından da sorumluluğunu doğurabilir. Özellikle, sahte bir çekin "aslı gibidir" yapılarak tedavüle sokulmasına aracılık etmek, avukat açısından ciddi sonuçlar doğuracaktır. Ceza Genel Kurulu'nun 2020/227 E., 2021/591 K. sayılı kararında, avukatın "aslı gibidir" yaptığı ihtarname örneğiyle ilgili olarak, ihtarname aslı ve örneğinin dosyaya alınıp incelenmesi, aldatma (iğfal) kabiliyetinin hakim tarafından değerlendirilmesi ve gerekirse bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği vurgulanmıştır.
Açığa Atılan İmzanın Kötüye Kullanılması (TCK m.209/2)
Ticari hayatta veya kişisel ilişkilerde, taraflar arasında güvene dayalı olarak, ileride doldurulmak üzere boş bir kağıda imza atılması (açığa imza) durumlarıyla karşılaşılabilmektedir. Bu durum, kötü niyetli kişiler tarafından suistimale açık bir kapı bırakır. Türk Ceza Kanunu, bu tür durumları özel olarak düzenlemiştir. TCK m.209/2'ye göre, hukuka aykırı olarak ele geçirilmiş veya elde bulundurulan ve üzerinde imzası bulunan ancak kısmen veya tamamen boş olan bir kağıdın, imza sahibinin zararına olarak doldurulması halinde, resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Bu hüküm, özellikle teminat amacıyla verilen boş senetlerin veya çek yapraklarının, anlaşılanın aksine veya imza sahibinin zararına olacak şekilde doldurulması durumlarında uygulama alanı bulur. Burada önemli olan, kağıdın hukuka aykırı bir şekilde ele geçirilmiş olması veya elde bulundurulması ve imza sahibinin zararına bir sonuç doğuracak şekilde doldurulmasıdır. Eğer boş kağıt, imza sahibinin rızasıyla verilmiş ve anlaşmaya uygun şekilde doldurulmuşsa bu madde kapsamında bir suç oluşmayacaktır. Ancak, rızanın sınırlarının aşılması veya anlaşmaya aykırı bir doldurma işlemi, imza sahibinin zararına yol açıyorsa, fail resmi belgede sahtecilik suçundan sorumlu tutulacaktır. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi'nin 2019/3213 K. sayılı kararında, işe girerken teminat amacıyla verilen açığa imzalı boş senedin, işten ayrıldıktan sonra iade edilmeyip doldurularak icra takibine konulmasının TCK m.209/2 yollamasıyla resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı kabul edilmiştir.
Sahtecilik İddiasının İcra Takibine Etkisi ve Takibin Durdurulması/İptali
Çekler, kambiyo senedi nitelikleri gereği icra takibine konu edilebilirler. Ancak, takibe konulan bir çekte sahtecilik iddiası gündeme geldiğinde, bu durum icra takibinin seyrini önemli ölçüde etkileyebilir. Borçlu, çekteki imzanın kendisine ait olmadığını, çek üzerinde tahrifat yapıldığını veya çekin tamamen sahte olarak üretildiğini iddia edebilir.
Bu tür iddialar karşısında, ceza mahkemelerinde veya savcılık nezdinde bir soruşturma veya dava süreci başlayabilir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin K.2015/6149 sayılı kararına göre, senette sahtecilik iddiaları nedeniyle açılan ceza davasında, savcılık veya ceza mahkemesi, tedbir kararı vererek icra takibini durdurabilir. Bu, borçlunun, sahtecilik iddiası netleşene kadar haksız bir icra baskısı altında kalmasını önlemeye yöneliktir.
Eğer yapılan yargılama sonucunda çekin sahte olduğu veya üzerinde sahtecilik yapıldığı kesinleşirse, bu durum icra takibinin iptaline yol açar. Çünkü hukuken geçerli bir alacağa dayanmayan bir takip sürdürülemez. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin 2008/10960 E., 2008/13565 K. sayılı kararında ise, çekte "bedeli teminattır" şerhiyle yapılan cironun rehin cirosu sayılamayacağı, bu nedenle alacaklının yetkili hamil olmadığı ve takibin iptali kararının yasaya uygun olduğu belirtilmiştir. Bu karar, çekin niteliği ve ciro şeklinin de takibin geçerliliğini etkileyebileceğini göstermesi açısından önemlidir. Sahtecilik iddiası ispatlandığında, borçlu sadece takipten kurtulmakla kalmaz, aynı zamanda uğradığı zararlar için tazminat talep etme hakkına da sahip olabilir.
Netice itibarıyla, çekte sahtecilik ve buna bağlı iptal süreçleri, Türk Ticaret Kanunu, Çek Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nun karmaşık hükümlerini içeren, dikkatle ele alınması gereken konulardır. Keşidecinin rızası, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması gibi özel durumlar, suçun unsurlarını ve sonuçlarını değiştirebilirken, sahtecilik iddiaları icra takiplerinin durdurulmasına veya iptaline neden olabilir. Yargıtay içtihatları, bu alandaki uygulamalara ışık tutmakta ve somut olayların çözümünde yol gösterici olmaktadır. Bu tür hukuki sorunlarla karşılaşan bireylerin ve ticari işletmelerin, hak kayıplarını önlemek ve yasal süreçleri doğru yönetmek adına uzman bir hukukçudan destek alması büyük önem taşımaktadır.