
Göçmen Kaçakçılığı Suçunun Unsurları
Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle hem transit hem de hedef ülke durumunda olması, göçmen kaçakçılığı suçunun hukuki düzenlemesini zorunlu kılmıştır. Bu makalede TCK 79. maddesi kapsamında göçmen kaçakçılığı suçunun unsurları, ceza miktarları, nitelikli halleri ve Yargıtay kararları ışığında suçun uygulaması detaylı şekilde incelenmektedir. Suçun oluşması, ispatı ve diğer suçlardan ayrımı hakkında kapsamlı bilgi edinebilirsiniz.
Suçun Tanımı ve Hukuki Dayanağı
Göçmen kaçakçılığı suçu, küreselleşen dünyada artan insan hareketliliği ve yasadışı göç olayları karşısında hukuki bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye'nin Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü görevi görmesi, ülkemizi hem transit hem de hedef ülke konumuna getirmiş ve bu durumun hukuki düzenlemesini gerekli kılmıştır.
Kanuni Düzenleme
Göçmen kaçakçılığı suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 79. maddesinde "Uluslararası Suçlar" bölümünde düzenlenmiştir. TCK m.79'da suç şu şekilde tanımlanmıştır:
"Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddi menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan; bir yabancıyı ülkeye sokan veya ülkede kalmasına imkan sağlayan ya da bir Türk vatandaşı veya yabancının yurt dışına çıkmasına imkan sağlayan kişi…"
Bu düzenleme, suçun seçimlik hareketli yapısını ortaya koymaktadır. Fail, üç farklı hareket türünden herhangi birini gerçekleştirerek suçu işlemiş sayılır:
- Bir yabancının yasal olmayan yollardan ülkeye sokulması
- Ülkeye girmiş yabancının ülkede kalmasına imkan sağlanması
- Türk vatandaşı veya yabancının yurt dışına çıkmasına imkan sağlanması
Suçun oluşması için maddi menfaat elde etme maksadının varlığı zorunludur. Bu maksadın güdülmesi yeterli olup, menfaatin fiilen elde edilmesi şart değildir.
5682 sayılı Pasaport Kanunu ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ülkeye yasal giriş-çıkış yollarını düzenlemekte olup, bu kanunlara aykırı gerçekleşen eylemler "yasal olmayan yollar" kapsamında değerlendirilmektedir.
Uluslararası Sözleşmeler
Göçmen kaçakçılığı suçunun hukuki dayanağını Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler oluşturmaktadır. Türkiye, bu konudaki uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla iki temel belgede taraf olmuştur:
"Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi" Palermo'da 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde düzenlenen konferansta kabul edilmiş ve Türkiye tarafından 30.01.2003 tarih ve 4800 sayılı yasa ile onaylanmıştır. Bu sözleşme, uluslararası örgütlü suçlarla mücadele için genel bir çerçeve oluşturmaktadır.
"Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol" ise 30.1.2003 tarih ve 4803 sayılı yasa ile onaylanmıştır. Bu protokolün 6. maddesi, taraf devletlere göçmen kaçakçılığını suç haline getirme yükümlülüğü getirmektedir.
Protokol kapsamında göçmen kaçakçılığının yanı sıra sahte belge imalatı ve temini, yabancıların ülkede yasal şartlara uymaksızın kalmasına imkan sağlama gibi eylemler de suç olarak tanımlanmıştır.
Korunan Hukuki Değer
Göçmen kaçakçılığı suçunda korunan hukuki değer karma niteliktedir. Suçun temel amacı uluslararası kamu düzeninin korunmasıdır. Aynı zamanda göçmenlerin hayatları, vücut bütünlükleri ve mal varlıkları da koruma altına alınmaktadır.
Suç, "kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması" amacıyla düzenlenmiştir. Hukuki anlamda suçun mağduru göçmenler değil, devlet ve uluslararası toplumdur. Bu durum, suçun toplumsal ve uluslararası boyutunu ortaya koymaktadır.
Düzenleme öncesinde benzer eylemler 765 sayılı TCK'nın 313. maddesi veya 5682 sayılı Pasaport Yasası hükümleri kapsamında değerlendirilmekteydi. Ancak uluslararası yükümlülükler ve artan göç hareketleri karşısında özel bir düzenleme ihtiyacı doğmuş ve göçmen kaçakçılığı suçu bu şekilde kanunumuza girmiştir.
Bu hukuki çerçeve, Türkiye'nin uluslararası toplumla olan işbirliği ve göç yönetimindeki sorumluluklarını yerine getirme konusundaki kararlılığını göstermektedir. Suçun uluslararası suçlar bölümünde düzenlenmesi, konunun sınıraşan niteliğini ve uluslararası işbirliği gerekliliğini vurgulamaktadır.
Suçun Unsurları ve Seçimlik Hareketler
Göçmen kaçakçılığı suçunun oluşabilmesi için belirli unsurların bir arada bulunması gerekir. Bu unsurların doğru şekilde anlaşılması, hem suçun teşhisi hem de uygulamada karşılaşılan sorunların çözümü açısından büyük önem taşımaktadır.
Maddi Unsur
Göçmen kaçakçılığı suçu seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenmiştir. TCK madde 79'da belirtilen üç temel hareket şunlardır:
Bir yabancının ülkeye sokulması: Bu hareket, 5682 sayılı Pasaport Kanunu ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nda öngörülen yasal prosedürlerin dışında gerçekleştirilen giriş işlemlerini kapsar. Sahte belgelerle giriş, sınır kapılarından geçmeden gizlice giriş veya yasal prosedürlerin hilesle atlatılması bu kapsamdadır.
Yabancının ülkede kalmasına imkan sağlanması: Ülkeye yasal veya yasal olmayan yollarla giren ancak kalış süresi sona ermiş veya hiç izni bulunmayan yabancılara barınma imkanı sağlanması, iş bulunması, sahte kimlik temin edilmesi gibi eylemler bu kategoride değerlendirilir. Yargıtay kararlarına göre, geçici nitelikli barındırmalar bu kapsamda değerlendirilmemektedir.
Türk vatandaşı veya yabancının yurt dışına çıkmasına imkan sağlanması: Tekne, araç ayarlanması, rehberlik hizmetleri veya sınırı geçmek için her türlü yardım bu başlık altında ele alınır. Bu hareketin gerçekleşmesi için kişinin mutlaka ülkeyi terk etmiş olması gerekmez; imkan sağlanması yeterlidir.
Bu üç harekettten herhangi birinin gerçekleştirilmesi suçun oluşması için yeterli olup, birden fazla hareketin bir arada bulunması zorunlu değildir. Suç, netice suçu değil, soyut tehlike suçu niteliğindedir.
Manevi Unsur
Göçmen kaçakçılığı suçu özel kastla işlenen bir suçtur. Failin genel kastının yanı sıra "doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddi menfaat elde etmek maksadı" bulunmalıdır. Bu özel kast unsuru suçun en kritik öğelerinden biridir.
Maddi menfaat amacının özellikleri:
- Menfaatin fiilen elde edilmiş olması şart değildir; bu amacın güdülmesi yeterlidir
- Doğrudan para alma yanında, dolaylı menfaatler de bu kapsamda değerlendirilir
- İnsani gerekçelerle yapılan yardımlar suç kapsamında değildir
- Yakın akrabaların yardımında bu amacın ayrıca ispatlanması gerekir
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2014/7524 sayılı kararında belirtildiği üzere, "maddi menfaat elde ettiğine dair kesin delil olmadan mahkumiyet verilemez". Bu nedenle uygulamada failin bu özel kastının objektif delillerle ispat edilmesi zorunludur.
Olası kastla işlenememe: Suçun özel kast gerektiren yapısı nedeniyle olası kastla işlenmesi mümkün değildir. Failin maddi menfaat elde etme amacını bilinçli olarak güdmesi gerekir.
Fail ve Mağdur
Fail Bakımından: Göçmen kaçakçılığı suçu herkes tarafından işlenebilen genel suç niteliğindedir. Failin özel bir sıfat taşıması veya belirli bir meslek grubundan olması aranmaz. Türk vatandaşı, yabancı uyruklu kişiler veya vatansız kişiler bu suçun faili olabilir.
Mağdur Bakımından: Suçun mağduru konusunda önemli bir hukuki ayrım bulunmaktadır. Yargıtay 4. Ceza Dairesinin T. 22.9.2021, E. 2021/2893, K. 2021/22447 sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere, göçmenler suçun mağduru değil, konusunu oluşturur.
Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 25.4.2006/2028-3617 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, "sosyal olarak suçtan zarar gören durumunda bulunan göçmenlerin göçmen kaçakçılığı suçunun yasal mağduru durumunda bulunmayıp suçun konusu oldukları, suçun yasal mağdurunun uluslararası toplum olduğu" tespit edilmiştir.
Korunan Hukuki Değer: Yargıtay Ceza Genel Kurulunun T. 1.2.2023, E. 2020/18-209, K. 2023/50 sayılı kararında belirtildiği üzere, suçta korunan hukuki değer uluslararası kamu düzenidir. Bu açıdan suç karma nitelik taşır ve hem bireysel hem de toplumsal değerleri koruma amacı güder.
Suçun Konusu: Seçimlik hareketlere konu olan Türk vatandaşı veya yabancı kişiler suçun konusunu oluşturur. Bu kişilerin suça rıza göstermiş olması, suçun oluşumunu engellemez.
Bu unsurların tamamının bir arada bulunması halinde göçmen kaçakçılığı suçu oluşur ve failin cezai sorumluluğu doğar. Özellikle maddi menfaat amacının ispatı konusunda mahkemelerin titizlikle değerlendirme yapması, adil yargılanma hakkının korunması açısından kritik önem taşımaktadır.
Ceza Miktarları ve Nitelikli Haller
TCK 79. maddesinde düzenlenen göçmen kaçakçılığı suçunun ceza sistematiği, hem temel ceza miktarları hem de çeşitli nitelikli hallerde öngörülen ağırlaştırıcı nedenler bakımından önemli hususlar içermektedir. Bu bölümde suçun cezai yaptırımları ve farklı işleniş biçimlerindeki ceza artırımları detaylı olarak ele alınacaktır.
Temel Ceza
Göçmen kaçakçılığı suçunun temel cezası 5-8 yıl hapis ve 1.000-10.000 gün adli para cezasıdır. Bu ceza miktarının belirlenmesinde, suçun uluslararası niteliği ve korunan hukuki değerin önemi göz önünde bulundurulmuştur. Kanun koyucu, maddi menfaat elde etme amacıyla işlenen bu suç türünün ciddi bir yaptırımla karşılanması gerektiğini öngörmüştür.
Temel cezanın alt sınırı olan 5 yıl hapis cezası, suçun ağır niteliğini ortaya koymakta ve erteleme ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) gibi alternatif yaptırımların uygulanmasını engellemektedir. Adli para cezasının geniş bir aralıkta öngörülmesi ise failin ekonomik durumu ve elde edilen veya elde edilmek istenen maddi menfaatin miktarına göre bireyselleştirme imkanı sağlamaktadır.
Suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde dahi TCK'nın genel hükümleri uygulanmayarak, tamamlanmış gibi cezalandırılması öngörülmüştür. Bu düzenleme, uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve etkin mücadele sağlanması amacına yöneliktir.
Ağırlaştırıcı Nedenler
TCK 79/2 fıkrasında düzenlenen ağırlaştırıcı nedenler, göçmenlerin temel haklarının ihlal edildiği durumları kapsamaktadır. Bu madde uyarınca şu hallerde ceza yarısından üçte ikisine kadar artırılır:
Mağdurların hayatı bakımından tehlike oluşturulması: Deniz yoluyla yapılan taşımacılıklarda emniyet tedbirlerinin alınmaması, aşırı yolcu bindirilmesi, kötü hava şartlarında seyir yapılması gibi durumlar bu kapsamda değerlendirilir.
Onur kırıcı muameleye maruz bırakılması: İnsan onurunu zedeleyecek şekilde küçük alanlarda çok sayıda kişinin taşınması, temel ihtiyaçların karşılanmaması, aşağılayıcı davranışlarda bulunulması bu kategoride yer alır.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2024/7236 sayılı kararında, taşıma kapasitesinin üstünde göçmen taşınmasının onur kırıcı muamele kapsamında değerlendirileceği açık şekilde belirtilmiştir. Bu karar, uygulamada sıklıkla karşılaşılan durumlar için önemli bir emsal teşkil etmektedir.
Bu ağırlaştırıcı nedenlerin varlığında ceza artırımı 7,5 yıl ile 12 yıl 4 ay arasında hapis cezası anlamına gelmektedir. Bu önemli artırım, göçmenlerin temel haklarının korunması ve failin daha ağır şekilde cezalandırılması amacına hizmet etmektedir.
Örgüt Faaliyeti
TCK 79. maddesinin üçüncü fıkrası, 6/12/2019 tarih ve 7196 sayılı kanun ile değiştirilmiş olup, suçun örgütlü şekilde işlenmesi halinde uygulanacak ceza artırımlarını düzenlemektedir. Bu fıkra kapsamında iki farklı durum öngörülmüştür:
Birden fazla kişi tarafından işlenme halinde ceza yarısına kadar artırılır. Bu durum, suçun organize bir şekilde planlanması ve icra edilmesinin daha tehlikeli olduğu değerlendirmesine dayanmaktadır. Ancak bu artırım için örgüt niteliğinin bulunması şart olmayıp, sadece birden fazla failin bulunması yeterlidir.
Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenme halinde ise ceza yarısından bir katına kadar artırılır. Bu durumda TCK'nın suç örgütü tanımına uygun bir yapının varlığı aranmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 12.7.2023 tarih, 2023/3-133 Esas, 2023/400 Karar sayılı kararında suç örgütü şartlarının değerlendirilmesi konusunda önemli kriterler belirlenmiştir.
Örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlarda ceza artırımı sonrasında 7,5 yıl ile 16 yıl arasında hapis cezası uygulanabilmektedir. Bu ağır yaptırım, organize suçlulukla mücadelenin etkinliğini artırmaya yöneliktir.
Bu nitelikli hallerin uygulanmasında mahkemeler, somut olayın özelliklerini, failin davranış şeklini ve göçmenlerin maruz kaldığı risk düzeyini değerlendirerek karar vermektedir. Ceza artırımlarının takdiri nitelikte olması, adil yargılanma ve cezaların bireyselleştirilmesi ilkeleri açısından önem taşımaktadır.
İnsan Ticareti ile Farkları ve Yargısal Süreç
Suçların Karşılaştırılması
Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçları arasındaki ayrımı doğru şekilde yapmak, hem hukuki uygulama hem de mağdur hakları açısından büyük önem taşımaktadır. Her iki suç da uluslararası nitelikli olmakla birlikte, temel motivasyonları ve etkileri bakımından önemli farklılıklar göstermektedir.
İnsan ticareti suçu, TCK'nın 80. maddesinde düzenlenmiş olup 8-12 yıl hapis cezası ile göçmen kaçakçılığından daha ağır cezalandırılmaktadır. Bu suçta fail, mağduru zorla çalıştırma, fuhuş yaptırma veya esaret altına alma amacıyla hareket etmektedir. İnsan ticaretinin temel karakteristiği, sürekli sömürü amacı ve mağdurun rızasının bulunmaması veya sakatlanmış olmasıdır.
Göçmen kaçakçılığında ise fail, "maddi menfaat elde etme" amacıyla hareket etmekte ve mağdurun genellikle sınırdan geçme eylemine rızası bulunmaktadır. Bu suçta amaç, kişiyi bir yerden başka bir yere taşıma karşılığında para kazanmaktır. Taşıma işlemi tamamlandıktan sonra fail ile mağdur arasındaki ilişki sona ererken, insan ticaretinde sürekli bir bağımlılık ilişkisi kurulmaya çalışılır.
Mağdurun durumu açısından değerlendirildiğinde, göçmen kaçakçılığında kişi genellikle daha iyi yaşam koşulları arayışıyla gönüllü olarak bu riski almaktadır. İnsan ticaretinde ise mağdur aldatılmış, zorlanmış veya tehdit edilmiş durumdadır.
Yargılama Usulü
Göçmen kaçakçılığı suçunun yargılanmasında Asliye Ceza Mahkemesi görevli mahkeme olarak belirlenmiştir. Ancak suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi durumunda yetki Ağır Ceza Mahkemesine geçmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun T. 12.7.2023, E. 2023/3-133, K. 2023/400 sayılı kararında suç örgütü şartları detaylı şekilde açıklanmıştır.
Suçun şikayete tabi olmadığı ve uzlaşma kapsamında yer almadığı önemle belirtilmelidir. Bu durum, suçun kamu düzenini doğrudan etkilemesi ve uluslararası toplum yararına olması nedeniyledir. Cumhuriyet Savcılığı, suçla ilgili bilgi edindiği anda re'sen kovuşturma başlatmakla yükümlüdür.
Hapis cezalarının infaz oranı kural olarak üçte iki olmakla birlikte, örgütlü suç niteliği taşıması halinde dörtte üç olarak uygulanır. Hapis cezası adli para cezasına çevrilemez ve erteleme ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) uygulanamaz.
Delil toplama sürecinde göçmen beyanları, teşhis tutanakları ve HTS kayıtları büyük önem taşır. Özellikle failin maddi yarar amacının ispatı için taşımacılık geliriyle karşılaştırma yapılması ve somut delillerin ortaya konulması gerekmektedir.
Zamanaşımı
Göçmen kaçakçılığı suçunun dava zamanaşımı süresi 15 yıl olarak belirlenmiştir. Bu süre, suçun işlendiği tarihten itibaren başlar ve herhangi bir kovuşturma işlemi yapılmadığı takdirde dava açılamaz hale gelir.
Nitelikli hallerde zamanaşımı süresi 20 yıla çıkmaktadır. Özellikle suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi veya mağdurların hayatı bakımından tehlike oluşturması hallerinde bu uzun süre uygulanır.
Ceza zamanaşımı açısından değerlendirildiğinde, temel halde 15 yıl olan süre, mahkumiyet kararının kesinleşmesinden itibaren başlar. Bu süre zarfında hüküm infaz edilmediği takdirde ceza düşer.
Zamanaşımının kesilmesi durumunda, kovuşturma işlemlerinin başlaması, iddianamenin kabulü veya mahkeme kararının verilmesi gibi hallerde süre yeniden başlar. Bu durumda maksimum zamanaşımı süresi normal sürenin yarısı kadar uzayabilir.
Uluslararası boyutlu davalarda ise zaman aşımı konusu daha karmaşık hale gelmektedir. Suçun farklı ülkelerde işlenmesi, failin yurt dışında bulunması veya delillerin başka ülkelerde toplanması gerekliliği gibi durumlar zamanaşımı süresinin hesaplanmasını etkileyebilir.
Bu sürecin etkin yürütülebilmesi için adli makamlar arasında koordinasyon sağlanması ve uluslararası adli yardımlaşma mekanizmalarının etkin şekilde kullanılması büyük önem taşımaktadır.
Önemli Yargıtay Kararları ve Emsal Uygulamalar
Göçmen kaçakçılığı suçunun uygulanmasında Yargıtay kararları büyük önem taşımaktadır. Bu kararlar, suçun unsurlarının değerlendirilmesi, teşebbüs ve tamamlanma aşamalarının belirlenmesi ile delil ve ispat konularında emsal teşkil etmektedir. Yargıtay'ın yerleşik içtihatları, göçmen kaçakçılığı suçunun sınırlarını net şekilde çizmeye yardımcı olmaktadır.
Teşebbüs ve Tamamlanma
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun Esas: 2012/8-322, Karar: 2012/221 sayılı kararı göçmen kaçakçılığı suçunun tamamlanma şartları açısından emsal nitelik taşımaktadır. Bu kararda, İran uyruklu sanığın sahte pasaportlarla göçmenleri Van'dan İstanbul'a getirme eylemine ilişkin değerlendirme yapılmıştır. Karar, göçmen kaçakçılığı suçunun seçimlik hareketli bir suç olduğunu vurgulayarak üç farklı hareket tipini belirlemiştir:
- Yabancıyı ülkeye sokma
- Ülkede kalmasına imkan sağlama
- Yurt dışına çıkmasına imkan sağlama
Yargıtay 18. Ceza Dairesi'nin 2015/3863 sayılı kararı, teşebbüs halinde kalan eylemlerin tamamlanmış gibi cezalandırılacağını açıkça belirtmektedir. Bu durum, suçun özellikli yapısından kaynaklanmakta ve failin suçu işleme iradesinin ortaya çıkmasıyla birlikte cezalandırılmasını sağlamaktadır. Aynı karar, göçmenleri başkalarına teslim ettikten sonraki olaylardan sanığın sorumlu tutulamayacağını da hükme bağlamıştır.
Yargıtay'ın bu yaklaşımı, göçmen kaçakçılığı suçunun uluslararası karakterini ve kamu düzenine yönelik tehlikesini dikkate alan bir değerlendirme ortaya koymaktadır. Suçun icra hareketlerinin başlaması ile birlikte cezalandırmanın mümkün olması, suçla mücadele açısından önemli bir avantaj sağlamaktadır.
Delil ve İspat
Göçmen kaçakçılığı suçunun ispatında maddi menfaat elde etme amacının kesin delillerle ortaya konulması gerekmektedir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 2014/7524 sayılı kararı, maddi menfaat elde ettiğine dair kesin delil olmadan mahkumiyet verilemeyeceğini açıkça belirtmektedir. Bu yaklaşım, suçun manevi unsurunda yer alan özel kastın ispatlanması zorunluluğunu vurgulamaktadır.
Delil toplama sürecinde dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:
- Göçmen beyanları: Mağdur sıfatında olmamalarına rağmen göçmenlerin beyanları önemli delil niteliği taşır
- Teşhis tutanakları: Faili tanıma konusunda yapılan teşhisler ispat açısından kritiktir
- HTS kayıtları: Hücresel telefon baz istasyonu kayıtları failin konumunu belirlemede kullanılır
- Maddi yarar amacının ispatı: Taşımacılık geliriyle karşılaştırma yapılması gerekir
Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 2014/4908 sayılı kararı, yakın akrabaların taşınmasında maddi menfaat amacının ayrıca ispatlanması gerektiğini belirtmektedir. Bu durum, akrabalık bağının tek başına suçun oluşmaması için yeterli olmadığını, insani gerekçelerin dikkate alınması gerektiğini göstermektedir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın "Ceza Muhakemesinde Toplanması Gereken Deliller" adlı 2021 tarihli yayını, bu konuda rehber nitelik taşımakta ve soruşturma makamlarına yol gösterici olmaktadır.
Zincirleme Suç
Yargıtay 18. Ceza Dairesi'nin 2015/28 sayılı kararı, göçmen kaçakçılığı suçunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması konusunda önemli bir karar vermiştir. Karara göre, birden fazla göçmen için zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Bu yaklaşımın gerekçesi, suçun koruduğu hukuki yararın uluslararası toplum düzeni olması ve göçmenlerin suçun konusunu oluşturmasıdır.
Bu karar, göçmen kaçakçılığı suçunun özellikli yapısını yansıtmakta ve her bir göçmen için ayrı suç oluştuğunu değil, tek bir suçun farklı kişiler üzerinden işlendiğini kabul etmektedir. Bu durum, ceza tayininde önemli sonuçlar doğurmakta ve failin cezasının aşırı ağırlaşmasını engellemektedir.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 2021/33116 sayılı kararı, kaçak göçmen çalıştırmanın göçmen kaçakçılığı suçunu oluşturacağını belirtmektedir. Bu karar, suçun "ülkede kalmasına imkan sağlama" seçimlik hareketinin kapsamını genişletici şekilde yorumlamaktadır.
Göçmen kaçakçılığı suçu, modern dönemde artan göç hareketliliği ile birlikte hukuki sistemimizde önemli bir yer tutmaktadır. TCK 79. maddesi kapsamında düzenlenen bu suçun unsurları, nitelikli halleri ve yargısal uygulaması, hem teorik hem de pratik açıdan karmaşık bir yapı arz etmektedir. Yargıtay kararları, suçun sınırlarını belirlemede rehber nitelik taşımakta ve uygulamada birliktelik sağlamaktadır.
Maddi menfaat elde etme amacının ispatlanması zorunluluğu, insani gerekçelerle yapılan yardımların suç kapsamı dışında tutulmasını sağlarken, teşebbüs aşamasında bile tamamlanmış gibi cezalandırılması suçla etkin mücadele imkanı sunmaktadır. İnsan ticareti suçundan farklılıkları ve nitelikli hallerinin düzenlenmesi, suçun toplumsal zararlarını minimize etmeye yönelik kapsamlı bir hukuki çerçeve oluşturmaktadır.