Sosyal Medya Linç Kültürü ve Suç

Sosyal Medya Linç Kültürü ve Suç

Günümüzde sosyal medya platformları, ifade özgürlüğü vaatleriyle başlayıp kitlesel nefret ve linç kültürünün merkezi haline gelmiştir. Bu dijital dönüşüm, bireylerin hem linç yapan hem de linç mağduru olabildiği ikircikli bir durum yaratmıştır. Sosyal medya linç kültürü, sadece hedef kişiyi değil, onu destekleyenleri ve temsil ettiği değerleri de etkileyebilmektedir. Bu makalede, linç kültürünün sosyal psikolojik kökenlerinden hukuki sonuçlarına kadar geniş bir perspektifle ele alınmaktadır.

Sosyal Medya Linç Kültürünün Tanımı ve Sosyal Psikolojik Temelleri

Sosyal medya platformlarının günlük yaşamımıza entegrasyonu ile birlikte, linç kültürü olarak adlandırılan yeni bir toplumsal fenomen ortaya çıkmıştır. Bu kavram, paylaşımları ve ifadeleri toplum tarafından olumsuz karşılanan kişilerin, linç kitlesi tarafından toplumdan uzaklaştırılması ve çeşitli alanlarda varlıklarının silinmesi amacıyla gerçekleştirilen eylemler olarak tanımlanmaktadır.

Linç Kültürünün Tarihçesi

Linç kültürü kavramı, 2017 yılından itibaren sosyal medyada yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu dönemde dijital platformların kullanıcı sayısının hızla artması ve sosyal medyanın toplumsal tartışmaların merkezi haline gelmesi, linç eylemlerinin de dijital ortamlara taşınmasına neden olmuştur.

Linç kültürünün kökenlerinde "Me Too" hareketi ve "Black Twitter" gibi sosyal adalet hareketleri bulunmaktadır. Bu hareketler başlangıçta toplumsal adaletsizliklere dikkat çekme ve marjinalleştirilmiş grupların sesini duyurma amacı taşısa da, zamanla bu mekanizmalar farklı amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle cinsel taciz ve ırkçılık gibi konularda başlayan bu dijital aktivizm, sonrasında çok daha geniş bir yelpazede uygulanır hale gelmiştir.

Türkiye özelinde 2013 Gezi olayları, sosyal medyanın psikolojik savaş alanı olarak kullanıldığı önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde sosyal medya platformlarının kamuoyu oluşturma ve yönlendirme gücü açıkça görülmüş, dijital linç mekanizmalarının nasıl işlediği somut olarak gözlemlenmiştir.

Sosyal Psikolojik Açıklama Modelleri

Sosyal medya linç kültürünün anlaşılmasında Genel Gerginlik Kuramı önemli bir açıklama modeli sunmaktadır. Bu kurama göre, toplumda genel gerginlik olduğunda her türlü kötülüğün yapılabileceği bir ortam oluşmaktadır. Kontrollü gerginlik stratejisi ile kitlelerin algıları değiştirilerek, normal zamanda yapmayacakları şeyleri yapmaya yönlendirildikleri görülmektedir.

Sosyal medyanın linç kültürünü artıran temel faktörleri şunlardır:

  • Kolay ulaşılabilirlik: Hedef kişiye anında erişim imkanı
  • Hızlı etki: Mesajların kısa sürede geniş kitlelere ulaşması
  • Olumsuz içeriklerin viral yayılımı: Negatif içeriklerin pozitif içeriklerden daha hızlı yayılması
  • Gizli kimlik serbestliği: Anonim hesaplarla hareket etme imkanı

Normatif sosyal etki nedeniyle kişiler grup normlarına uyum sağlamak için linç eylemlerine katılabilmektedirler. Bu durum, bireylerin kendi değer yargılarından ziyade ait oldukları grubun beklentilerine göre hareket etmelerine neden olmaktadır.

Kitle Psikolojisi ve İnsandışılaştırma

Kitle psikolojisi teorisi, linç kültürünün anlaşılmasında kritik bir rol oynamaktadır. Bu teoriye göre, bireyler kitle içinde farklı özellikler kazanarak tek başlarına yapmayacakları davranışları gerçekleştirebilmektedirler. Sosyal medya ortamında bu durum daha da belirginleşmekte, kimliğin yitirilmesi durumunda bireyler kendilerini kitlenin bir parçası olarak görerek bireysel kontrollerini kaybedebilmektedirler.

İnsandışılaştırma süreci, linç kültürünün en tehlikeli boyutlarından birini oluşturmaktadır. Bu süreçte hedef kişiler insan dışı olarak etiketlenmekte ve bu durum onların daha sert cezalara maruz kalmalarına yol açmaktadır. Sosyal medyada bu süreç, hedef kişinin insani özelliklerinin göz ardı edilmesi ve sadece "hata yapan" kimliğiyle tanımlanması şeklinde gerçekleşmektedir.

Sorumluluğun dağılması ilkesi gereğince, linç eylemlerine katılan bireyler sorumluluğu kitleye atfederek kişisel sorumluluk almaktan kaçınmaktadırlar. "Herkes yapıyor, ben de yapıyorum" mantığı ile hareket eden bireyler, eylemlerinin bireysel sonuçlarını görmezden gelmektedirler.

Seyirci etkisi, linçe maruz kalan kişilere yardım etme olasılığını azaltmaktadır. Sosyal medyada binlerce kişinin aynı anda bir olaya tanık olması, paradoks olarak müdahale etme ihtimalini düşürmektedir. Herkesin başka birinin müdahale edeceğini düşünmesi sonucu, kimse harekete geçmemektedir.

Günah keçisi seçme mekanizması ile toplum, genellikle ünlü veya kamuya mal olmuş kişileri hedef alarak tepkilerini yönlendirmektedir. Bu durum, toplumsal sorunların gerçek nedenlerinden ziyade sembolik hedeflere odaklanılmasına neden olmakta ve asıl sorunların çözümünü engellemektedir.

Bu sosyal psikolojik mekanizmalar bir araya geldiğinde, sosyal medya linç kültürü güçlü bir toplumsal kontrol aracına dönüşmekte ve demokratik tartışma ortamını tehdit eder hale gelmektedir.

Türkiye'deki Sosyal Medya Linç Araştırmaları ve Bulgular

Türkiye'de sosyal medya linç kültürü üzerine yapılan akademik çalışmalar, bu fenomenin toplumsal boyutlarını ve etkilerini anlamak açısından kritik önem taşımaktadır. Son yıllarda gerçekleştirilen araştırmalar, linç kültürünün sadece bireysel bir sorun olmadığını, toplumsal yapı ve dinamiklerle yakından ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Akademik Çalışmalar

Sağlam (2021) çalışması, sosyal medya linçini "sanal ortamlarda suç işleyen bireylerin cezalandırılması ve utandırılması amacıyla kolektif şiddete maruz bırakılması" olarak tanımlamıştır. Bu çalışmada linç kültürünü oluşturan kitleye katılma ve linçe maruz kalma olasılıkları en fazla olan genç yetişkinlerle derinlemesine mülakatlar yapılmış, ardından dört genç ile odak grup çalışması yürütülmüştür. Araştırma, sosyal medya linçini sanal ortamlarda suç işleme olarak kavramsallaştırarak konuya hukuki bir perspektif getirmiştir.

Nisbet (2021) tez çalışması, sanal linçe maruz kalan kişilerin fiziksel linçe benzer şekilde çeşitli fiziksel ve psikolojik sorunlar yaşadığını ortaya koymuştur. Hem bireysel linç mağdurları hem de dernek/vakıf sosyal medya sorumluları ile yarı-yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştiren bu çalışma, sanal linçin özgüven kaybı, içe kapanma gibi psikolojik hasarlar; fiziksel saldırı, taciz, kundaklama gibi fiziksel zararlar; suskunluk sarmalı ve toplumsal bölünmeler yaratabileceğini tespit etmiştir.

Fidan (2021) Twitter analizi, Twitter'daki linç olaylarını incelemiş, linçe maruz kalan bir üniversite öğrencisi ve yüksek takipçili üç kişinin örneklerini analiz etmiştir. Nitel inceleme sonucunda linçin hedef bireyi yok etme amacı taşıdığı, bireylerin dış görünüş veya üslup gibi özellikler nedeniyle linçlenebildiği, durumun intihara kadar götürebileceği bulunmuştur.

Karataş (2022) söylem analizi çalışması, dijital linçle ilgili altı örnek üzerinden inceleme yapmıştır. Twitter'da Sezen Aksu, Erkan Oğur, Mabel Matiz, Atakan Kayalar, Gülşen ve Suna Yıldızoğlu'nun maruz kaldığı linçleri söylem analizi yöntemiyle incelemiştir. Aby Warburg'un Mnemosyne Atlas çalışmalarından yola çıkarak bu ünlü isimlerin uğradıkları linçleri birer linç atlası haline getirmiştir.

Demografik Bulgular

Türkiye'deki araştırmalar, sosyal medya linçinin demografik dağılımı konusunda önemli bulgular ortaya koymuştur. Aksöz'ün Instagram ve Twitter linç söylemlerini inceleyen çalışması, sosyal medya linçlerine daha çok kadınların maruz kaldığını ve linçlerin genellikle kadın, dış görünüş, beden ve güzellik temaları üzerinden gerçekleştiğini ortaya koymaktadır.

Bu bulgular, toplumsal cinsiyet rolleri ve kadına yönelik şiddetin dijital ortamlara taşındığını göstermektedir. Kadınların sosyal medyada daha fazla linç hedefi olması, patriarkal toplum yapısının dijital uzamdaki yansıması olarak değerlendirilebilir.

Genç yetişkinlerin hem linç yapan hem de linç mağduru olma potansiyeli en yüksek grup olduğu tespit edilmiştir. Bu durum, gençlerin sosyal medya kullanım oranlarının yüksek olması ve dijital okuryazarlık seviyelerinin henüz tam olarak gelişmemiş olmasıyla açıklanabilir.

Linç Konuları ve Hedef Gruplar

Fidan (2021) çalışmasında yapılan anket çalışması, katılımcıların linç konularına yaklaşımlarını ortaya koymuştur. Katılımcıların en çok hayvana şiddet, taciz/tecavüz ve kadına yönelik şiddet konularındaki linçleri onayladıkları, en az siyaset, inanç ve meslek konularındaki linçleri onayladıkları tespit edilmiştir.

Bu bulgular, toplumun hangi konularda linçi meşru gördüğünü ve hangi konularda daha toleranslı olduğunu göstermektedir. Özellikle şiddet içeren suçlara yönelik linçlerin daha fazla onaylanması, toplumun adalet arayışının dijital ortamlara yansıması olarak yorumlanabilir.

Ünlü kişiler ve kamuya mal olmuş isimler, linç kültürünün en sık hedef aldığı gruplar arasında yer almaktadır. Karataş (2022) çalışmasında incelenen sanatçılar, farklı nedenlerle linç hedefi olmuşlardır:

  • Sezen Aksu: Siyasi ve ideolojik görüşleri nedeniyle
  • Erkan Oğur: Müzikal tercih ve yaklaşımları nedeniyle
  • Mabel Matiz: Cinsel kimlik ve yaşam tarzı nedeniyle
  • Atakan Kayalar: Sosyal medya paylaşımları nedeniyle
  • Gülşen: Sahne performansı ve ifadeleri nedeniyle
  • Suna Yıldızoğlu: Mesleki faaliyetleri nedeniyle

Bu örnekler, linç kültürünün günah keçisi seçme mekanizması ile işlediğini göstermektedir. Toplum, genellikle ünlü veya kamuya mal olmuş kişileri hedef alarak tepkilerini yönlendirmektedir.

Türkiye'deki çalışmalar genellikle nitel yöntemlerle gerçekleştirilmiş olup, nicel analizlerin eksik kaldığı görülmektedir. Gelecek çalışmalarda ilişkisel, boylamsal ve deneysel yöntemlerle konunun daha derinlemesine incelenmesi, linç kültürünün önlenmesi için etkili stratejiler geliştirilmesi açısından kritik önem taşımaktadır.

Sosyal Medya Linçinin Hukuki Boyutu ve Suç Türleri

Sosyal medya platformlarında yaşanan linç olayları, hukuki açıdan çeşitli suç tiplerini oluşturmakta ve Türk hukuk sistemi içerisinde farklı kanunlar kapsamında değerlendirilmektedir. Bu dijital ortamlarda gerçekleştirilen eylemler, geleneksel suç türlerinin modern versiyonları olarak karşımıza çıkmakta ve hukuki sonuçları bakımından ciddi yaptırımlar doğurmaktadır.

Türk Ceza Kanunu Kapsamındaki Suçlar

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, sosyal medya linç olaylarında en sık karşılaşılan suç türlerini kapsamlı şekilde düzenlemektedir. Bu suçlar, dijital ortamda işlenmelerine rağmen geleneksel suçlarla aynı hukuki değeri taşımaktadır.

Hakaret suçu, sosyal medya linçinin en yaygın görülen hukuki boyutudur. TCK Madde 125/1 uyarınca, bir kişinin onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunan kişi 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası ile cezalandırılmaktadır. Sosyal medyada yapılan yorumlar, paylaşımlar ve etiketlemeler bu kapsamda değerlendirilebilmektedir. Kamu görevlilerine yönelik hakaret durumunda ise ceza 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası olarak artırılmaktadır.

Tehdit suçu da linç kültürünün sık rastlanan unsurlarından biridir. TCK Madde 106/1 gereğince, bir başkasını kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Sosyal medyada gönderilen mesajlar, yorumlar ve direkt mesajlar bu suç kapsamında değerlendirilebilmektedir.

Kişisel verilerin hukuka aykırı yayılması suçu, linç olaylarında özellikle önem taşımaktadır. TCK Madde 136/1 uyarınca, kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Sosyal medyada kişilerin özel fotoğraflarının, adres bilgilerinin veya diğer kişisel verilerinin izinsiz paylaşılması bu suç kapsamına girmektedir.

Cinsel taciz suçu da sosyal medya linçlerinde karşılaşılan durumlardan biridir. TCK Madde 105 gereğince 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmakta, ağırlaştırılmış hallerde bu ceza 6 aydan 4 yıla kadar çıkarılabilmektedir.

Bilişim Sistemleri Suçları

Sosyal medya linç olayları, aynı zamanda bilişim sistemlerine yönelik suçlar kategorisinde de değerlendirilebilmektedir. TCK Madde 243 ve 244, bu alandaki temel düzenlemeleri içermektedir.

Bilişim sistemine girme suçu (TCK 243), yetkisiz olarak bir bilişim sistemine giren veya sistemde kalmaya devam eden kişileri cezalandırmaktadır. Sosyal medya hesaplarının hacklenmesi, şifrelerin kırılması gibi eylemler bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçu (TCK 244), bilişim sistemlerinin işleyişini engelleyen, sistemi bozan veya verileri yok eden kişileri hedef almaktadır. Sosyal medya hesaplarının erişilmez hale getirilmesi, hesapların silinmesi gibi eylemler bu suç kapsamına girmektedir.

Kişilik Hakları İhlalleri

5651 sayılı İnternet Kanunu, internet ortamında yapılan yayınları düzenleyen temel mevzuattır. Bu kanun, sosyal medya linç olaylarında önemli koruma mekanizmaları sunmaktadır.

Kanunun 8. maddesi, katalog suçları için erişim engelleme yetkisi vermektedir. İntihara yönlendirme, çocukların cinsel istismarı, müstehcenlik gibi suçlar bu kapsamda değerlendirilmektedir. 9. madde ise kişilik hakları ihlali durumunda başvuru yollarını düzenlemektedir.

Türk Medeni Kanunu'nun 24. ve 25. maddeleri uyarınca, kişilik haklarına saldırı durumunda hukuki koruma talep edilebilmektedir. Sosyal medyada yapılan linç eylemlerinin kişilik haklarını ihlal etmesi durumunda, mağdurlar saldırının durdurulması, tespit edilmesi ve manevi tazminat taleplerinde bulunabilmektedir.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu da sosyal medya linç olaylarında önemli bir koruma sağlamaktadır. Kişisel verilerin işlenmesi için ilgili kişinin açık rızası gerekli olup, bu rıza olmaksızın yapılan paylaşımlar kanun ihlali oluşturmaktadır.

Sosyal medya linç olaylarında mağdurlar, Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunabilir, hukuki tazminat davası açabilir ve 5651 sayılı Kanun kapsamında içeriğin kaldırılması talebinde bulunabilirler. Bu çok boyutlu hukuki koruma sistemi, dijital ortamda yaşanan hak ihlallerine karşı etkili mücadele imkanı sunmaktadır.

Yargı Kararları ve Hukuki Uygulama Örnekleri

Sosyal medya linç kültürünün hukuki boyutunu anlamak için Türk yargı organlarının bu konudaki yaklaşımını incelemek büyük önem taşımaktadır. Yargıtay ve diğer mahkemelerin verdiği kararlar, sosyal medya üzerinden işlenen suçların nasıl değerlendirildiğini ve hangi hukuki çerçevede ele alındığını göstermektedir.

Yargıtay Kararları

Türk yargı sistemi, sosyal medya linçi ve dijital zorbalık vakalarında tutarlı bir içtihat geliştirmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2012/1510 E., 2014/331 K. sayılı kararı bu konuda emsal teşkil eden önemli bir karardır:

Sanık Belkıs ….'ın Bilecik ilinde yayınlanmakta olan 'S.. N..' isimli yerel gazetenin genel yayın yönetmeni olduğu, şikayetçi Emine ….'nin ise aynı gazetede köşe yazarlığı yaptığı, sanığın şikayetçinin fotoğrafını gazetedeki köşesine koymak amacıyla çekerek bilgisayara kaydettiği, şikayetçi Emine ….'nin gazetedeki köşe yazılarında bu fotoğrafını kullandığı, sanığın bilgisayarda kayıtlı olan bu fotoğrafı daha sonra internetteki özel bir arkadaşlık sitesine kimlik, adres ve telefon bilgilerini vermeksizin 'belkiba' rumuzunu kullanarak koyduğu, şikayetçinin 24-29 yaş arasında erkek arkadaş aradığı bilgisinin yazıldığı, ertesi gün bir yakınının söz konusu sitede kendisinin resmini görerek haber vermesi üzerine şikayetçinin olaydan haberdar olduğu, olayın ortaya çıkması üzerine sanık Belkıs ……'ın cep telefonundan Emine …..'ye kısa mesaj göndererek özür dilediği ve 'belkiba' rumuzlu üyeliği sildiği, Emine …….'nin sanıktan şikayetçi olduğu davada sanığın eyleminin, kişisel verileri hukuka aykırı olarak yayma suçunu mu yoksa hakaret suçunu mu oluşturduğunu belirlerken eylemin Türk Ceza Kanunu'nun 136. maddesinde düzenlenen kişisel verileri hukuka aykırı olarak yayma suçunu oluşturduğunu, eylemin aynı zamanda katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olması nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinin birinci ve dördüncü fıkrası uyarınca alenen hakaret suçunu da oluşturduğunu, tek fiil sayılması gereken eylem ile yukarıda belirtilen iki ayrı suç oluştuğundan, sanık hakkında farklı nev'iden fikri içtima hükümlerinin uygulanması ve oluşan suçlardan en ağır cezayı gerektiren kişisel verileri hukuka aykırı olarak yayma suçundan (Türk Ceza Kanunu madde 136) sanığa ceza tayin edilmesi gerektiğini karara bağlamıştır.

Bu karar, sosyal medyada kişisel verilerin izinsiz paylaşılmasının hem kişisel verileri hukuka aykırı yayma hem de alenen hakaret suçunu oluşturabileceğini göstermektedir. Yargıtay'ın bu yaklaşımı, linç kültürünün hukuki sonuçlarının ne denli ciddi olabileceğini ortaya koymaktadır.

İş hukuku alanında da sosyal medya kullanımına ilişkin önemli kararlar verilmiştir. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 14.09.2015 tarih ve 2015/20589 E., 2015/24968 K. sayılı kararı, işçinin sosyal medya ortamındaki yazışmada işveren hakkında belirttiği ifadeleri taraflar arasındaki güven duygusunu sarsıcı olarak nitelemiş ve iş sözleşmesinin işveren tarafından geçerli fesih sebebi oluşturduğunu karara bağlamıştır.

Benzer şekilde 9. Hukuk Dairesinin 25.09.2014 tarih ve 2014/11621 E., 2014/28293 K. sayılı kararında da davacının iş sözleşmesinin bir sosyal medya sitesinde 'F.. adalet dağıtma bankası değildir çünkü sadece torpillilerin, yalakaların bankası olmuş' şeklinde ifadede bulunarak çalıştığı bankayı aşağılayıcı ve kurumsal kimliğine yakışmayan ifadelerde bulunduğu gerekçesiyle haklı nedenle feshedildiğini, ifadelerin eleştiri sınırını aştığını, işvereni olan bankanın kurumsal itibarını zedeleyici nitelikte olduğundan doğruluk ve bağlılığa aykırı olduğunu hükme bağlamıştır.

Mahkeme Uygulamaları

İdari yargı alanında da sosyal medya kullanımına ilişkin önemli kararlar verilmiştir. Danıştay 12. Dairesinin 30.01.2014 tarihli ve 2013/1265 E., 2014/278 K. sayılı kararı bu konuda dikkat çekicidir:

Sözleşmeli zabıta olarak çalışan S.K.'nın 2011 yılında amirlerini kinayeli biçimde eleştiren mesai arkadaşının paylaşımını sosyal medya hesabında beğenmesi üzerine yetkinlik bazlı performans değerlendirmesinde performansının, somut bir gerekçe öne sürülmeksizin 38 puanla yetersiz bulunması ve Facebook'taki belediye aleyhine yapılan olumsuz yorumlara katılması nedeniyle belediye tarafından sözleşmesinin yenilenmemesi üzerine S.K. karara karşı idari dava açarak işlemin iptali ile yoksun kaldığı maaş ve diğer özlük haklarının yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesini istemiştir. Danıştay 12. Dairesi 30.01.2014 tarihli ve 2013/1265 E., 2014/278 K. sayılı kararında, görev süresi boyunca başarısız veya yetersiz olduğuna dair hiçbir saptama yapılmayan zabıtanın, sırf 'beğen' butonu nedeniyle işinden edilmesinin 'kamu yararı ve hizmet gereklerine' aykırı olduğunu vurgu

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.