
AI Sanat Eserlerinin Patent Sorunu
Yapay zeka teknolojilerinin sanat ve buluş alanlarında hızla gelişmesiyle birlikte, bu sistemlerin ürettiği eserlerin hukuki statüsü önemli bir tartışma konusu haline gelmiştir. Midjourney, DALL·E 2 ve Stable Diffusion gibi araçların yaratıcı yetenekleri, geleneksel telif hakkı ve patent hukuku anlayışını sorgulatmaktadır. Bu kapsamlı analiz, Türk hukuku ve uluslararası karşılaştırmalar ışığında yapay zeka eserlerinin korunabilirliğini değerlendirmektedir.
Yapay Zeka Sanat Araçlarının Gelişimi ve Etkileri
Yapay zeka teknolojilerinin sanat dünyasında yarattığı devrim, geleneksel yaratıcılık anlayışını kökten değiştirmektedir. Bu teknolojik dönüşüm, yalnızca sanatçıların çalışma yöntemlerini etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda sanat eserlerinin hukuki statüsü konusunda da önemli sorular ortaya çıkarmaktadır.
Görsel Üretici Yapay Zeka Teknolojileri
Günümüzde Stable Diffusion, Midjourney ve DALL·E 2 gibi görsel üretici yapay zeka araçları, sanat dünyasında büyüleyici bir etki yaratmaktadır. Bu sistemler, kullanıcıların metin tabanlı komutları aracılığıyla çok çeşitli sanat stillerinde eserler üretebilme kapasitesine sahiptir. Eski fotoğraf estetiğinden suluboya tekniğine, karakalem çizimlerden pointillizm tarzına kadar geniş bir yelpazede görsel içerik oluşturabilmektedirler.
Bu teknolojilerin en dikkat çekici özelliği, üretim hızı ve kalite açısından ortalama insan performansını aşabilmeleridir. Geleneksel sanat eğitimi almış bir sanatçının günlerce sürebilecek bir çalışmayı, bu sistemler dakikalar içinde tamamlayabilmektedir. Ancak bu durum, sanatın özünde yatan insan yaratıcılığı ve özgünlük kavramlarını sorgulatmaktadır.
Yapay zeka sanat araçlarının çalışma prensibi, milyonlarca görsel verinin analiz edilmesi ve bu verilerden öğrenilen kalıpların yeni kombinasyonlar halinde sunulması üzerine kuruludur. Bu süreç, algoritmik yaratıcılık olarak adlandırılmakta ve geleneksel sanat anlayışından farklı bir yaklaşım sergilemektedir.
Teknolojik gelişmeler neticesinde bu araçların kullanım alanı sürekli genişlemektedir. Reklam sektöründen film endüstrisine, oyun tasarımından mimari görselleştirmeye kadar birçok alanda profesyonel düzeyde kullanılmaya başlanmıştır. Bu yaygın kullanım, yapay zeka tarafından üretilen eserlerin ticari değer kazanmasına ve dolayısıyla hukuki statülerinin netleştirilmesi ihtiyacına yol açmıştır.
Müze ve Sanat Kurumlarında Kabul
Yapay zeka sanat eserlerinin meşruiyeti konusundaki en önemli gelişmelerden biri, prestijli sanat kurumlarının bu teknolojiye gösterdiği kabuldür. New York Modern Sanat Müzesi, müzenin kendi koleksiyonundan üretilen yapay zeka enstalasyonuna ev sahipliği yaparak, bu teknolojinin sanat dünyasındaki yerini resmileştirmiştir. Bu gelişme, yapay zeka eserlerinin yalnızca teknolojik bir merak objesi olmadığını, aynı zamanda ciddi sanatsal değer taşıdığını göstermektedir.
Benzer şekilde, Lahey'deki Mauritshuis müzesi, Johannes Vermeer'in ünlü "İnci Küpeli Kız" tablosunun orijinali başka bir müzeye ödünç verildiği sürede, eserin yapay zeka versiyonunu sergilemiştir. Bu uygulama, yapay zekanın sanat tarihindeki klasik eserleri yeniden yorumlama ve koruma konusundaki potansiyelini ortaya koymuştur.
Bu kurumsal kabulün arkasında, yapay zeka eserlerinin estetik değeri ve izleyici üzerindeki etkisi yatmaktadır. Ziyaretçilerin bu eserlere gösterdiği ilgi ve etkileşim, geleneksel sanat eserleriyle benzer düzeylerde gerçekleşmektedir. Bu durum, sanatın değerinin yalnızca yaratım sürecinde değil, aynı zamanda izleyici deneyiminde de yattığını göstermektedir.
Sanat kurumlarının yapay zeka eserlerine yaklaşımı, hibrit sanat anlayışının gelişmesine de katkı sağlamaktadır. Bu yaklaşımda, insan yaratıcılığı ile yapay zeka teknolojisi bir araya gelerek yeni sanatsal ifade biçimleri oluşturmaktadır. Sanatçılar, yapay zekayı bir araç olarak kullanarak kendi yaratıcı vizyonlarını gerçekleştirmekte ve bu süreçte ortaya çıkan eserler, hem teknolojik hem de sanatsal açıdan değer taşımaktadır.
Bu gelişmeler, yapay zeka sanat eserlerinin toplumsal kabul sürecinin hızlandığını göstermektedir. Ancak bu kabul, beraberinde hukuki düzenlemelerin de güncellenmesi ihtiyacını doğurmaktadır. Sanat kurumlarının öncülük ettiği bu süreç, yapay zeka eserlerinin telif hakkı ve fikri mülkiyet açısından nasıl değerlendirileceği konusunda önemli precedentler oluşturmaktadır.
Yapay zeka sanat araçlarının gelişimi ve sanat kurumlarındaki kabulü, bu teknolojinin geçici bir trend olmadığını, aksine sanat dünyasının kalıcı bir parçası haline geldiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, hukuki çerçevelerin de bu yeni gerçekliğe uyum sağlaması gerekliliğini vurgulamaktadır.
Türk Hukukunda Yapay Zeka Eserlerinin Telif Hakkı Durumu
Yapay zeka teknolojilerinin sanat alanında yaygınlaşmasıyla birlikte, bu sistemlerin ürettiği çıktıların Türk hukuku çerçevesinde nasıl değerlendirileceği kritik bir önem kazanmıştır. Türkiye'de fikri mülkiyet haklarını düzenleyen temel mevzuat olan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK), yapay zeka eserlerinin hukuki statüsünü belirlemede rehber niteliğindedir.
FSEK Kapsamında Eser Tanımı
5846 sayılı FSEK'in 1/B maddesi (a) bendi uyarınca eser, "sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri" olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım, telif hakkı korumasından yararlanabilmek için iki temel kriteri ortaya koymaktadır:
- Eserin sahibinin hususiyetini taşıması
- Kanunda belirtilen eser türlerinden birine girmesi
FSEK'in 1. ve 2/3. maddeleri kapsamında, hukuki korumadan yararlanabilmek için eserin fikri ve sanatsal bir çabanın sonucu olması ve gerçek bir kişi tarafından yaratılmış olması gerekmektedir. Bu düzenleme, yapay zeka sistemlerinin ürettiği çıktıların eser olarak nitelendirilmesinde temel bir engel oluşturmaktadır.
Türk hukukunda eser sahibi, "eseri meydana getiren kişi" olarak tanımlanmıştır. Bu tanım, yaratıcı sürecin insan faktörüne dayandığını açıkça ortaya koymaktadır. Yapay zeka sistemleri, mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde herhangi bir kişi türü olarak tanınmamakta ve dolayısıyla eser sahibi sıfatını kazanamamaktadır.
Hususiyet ve Eser Sahibi Kavramları
Hususiyet kavramı, Türk telif hakkı hukukunun en temel unsurlarından biridir. Prof. Dr. Hayri Bozgeyik'e göre hususiyet, eser sahibinin iç dünyasından esere yaptığı katkılar olarak ifade edilmektedir. Bu yaklaşım, yapay zeka sistemlerinin telif hakkı korumasından yararlanmasında ciddi bir engel oluşturmaktadır.
Yapay zekanın iç dünyasından veya kendine has hususiyetinden bahsedilemeyeceği ve gerçek ya da tüzel kişi olmaması nedeniyle eser sahibi olamayacağı değerlendirilmektedir. Üretken yapay zekanın mevcut algoritmaları ve verileri kullanarak çıktı oluşturması sebebiyle, insan yaratıcılığına mahsus özgünlüğü taşıyıp taşımadığı tartışmalıdır.
Türk hukukunda gerçek kişiler ve tüzel kişiler olmak üzere iki tür kişi bulunmaktadır. FSEK uyarınca tüzel kişiler fikri çaba sarf edememeleri sebebiyle eser sahibi olamamakta, ancak eser üzerindeki mali haklara sahip olabilmektedirler. Yapay zeka ise mevcut yasal düzenlemeler kapsamında herhangi bir kişi türü olarak tanınmamaktadır.
Hak sahipliği açısından, yapay zekanın kişi olarak tanınmaması, hukuki ehliyete sahip olmasını veya hak ve yükümlülük edinmesini engellemektedir. Bu nedenle yapay zeka bağımsız bir şekilde hak veya yükümlülük sahibi olamamakta ve kendi fiilleriyle ortaya bir hak veya borç çıkaramamaktadır.
Yargıtay İçtihatları
Türk yargı organlarının konuya yaklaşımı, yapay zeka eserlerinin hukuki statüsünü anlamada kritik önem taşımaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 4 Şubat 2015 tarihli kararı (E. 2014/16277, K. 2015/1285) bu konuda emsal niteliğindedir:
5846 sayılı FSEK 1. ve 2/3 maddesi uyarınca bir eserin sahibi onu meydana getiren kişidir. Davacı TSE 132 sayılı Kanun ile kurulmuş ve tüzel kişiliği haiz bir kurum olduğundan, esasen yaratıcı faaliyeti olmayan tüzel kişi davacının eser sahibi olduğundan da söz edilemez
Bu karar, yaratıcı faaliyetin yalnızca gerçek kişilere mahsus olduğunu vurgulamakta ve tüzel kişilerin dahi yaratıcı faaliyet gösteremeyeceğini açıkça belirtmektedir. Bu yaklaşım, yapay zeka sistemlerinin eser sahibi olabilmesi ihtimalini tamamen ortadan kaldırmaktadır.
Kararda dikkat çeken husus, yaratıcı faaliyetin eser sahipliği için vazgeçilmez bir unsur olarak görülmesidir. Yapay zeka sistemleri, ne kadar gelişmiş olursa olsun, mevcut hukuki anlayış çerçevesinde yaratıcı faaliyet gösterebilecek varlıklar olarak kabul edilmemektedir.
İnsan müdahalesinin bulunduğu durumlarda ise farklı bir değerlendirme söz konusu olabilmektedir. Belirli bir çıktı için insan tarafından verilen komutların hususiyet ve yaratıcılık değerlendirmesini etkileyip etkilemediği henüz Türk mahkemeleri tarafından tartışılmamış ve değerlendirilmemiştir. Bu durum, gelecekte ortaya çıkabilecek davalar için önemli bir belirsizlik alanı oluşturmaktadır.
Mevcut hukuki çerçeve ve yargı kararları ışığında, yapay zekanın fikri mülkiyet haklarına sahip olması ve bağımsız bir eser sahibi olarak tanınması Türk hukuku açısından mümkün görülmemektedir. Ancak insan müdahalesinin bulunduğu hibrit yaratım süreçlerinde, eserin telif hakkı korumasından yararlanması mümkün olabilecektir.
Uluslararası Karşılaştırmalar ve Mahkeme Kararları
Yapay zeka tarafından üretilen eserlerin telif hakkı koruması konusunda dünya genelinde farklı yaklaşımlar benimsenmiş ve çeşitli mahkeme kararları verilmiştir. Bu bölümde, başlıca hukuk sistemlerinin yapay zeka eserlerine yaklaşımı ve önemli içtihatlar incelenecektir.
ABD Telif Hakkı Uygulamaları
Amerika Birleşik Devletleri'nde yapay zeka eserlerinin telif hakkı koruması konusunda katı bir yaklaşım benimsenmiştir. ABD Telif Hakları Bürosu, yapay zeka tarafından üretilen çalışmaları sistematik olarak reddetmekte ve insan yazarlığının telif hakları için temel prensip olduğunu vurgulamaktadır.
In re Zarya of the Dawn (2023) davası, bu konudaki en önemli emsal kararlardan biridir. Kris Kashtanova, Midjourney yapay zeka aracını kullanarak "Zarya of the Dawn" adlı çizgi romanı yaratmış ve bu eser için telif hakkı tescili yaptıran ilk kişi olmuştur. Ancak ABD Telif Hakkı Ofisi, Kashtanova'nın Midjourney kullandığını öğrendikten sonra orijinal tescili iptal etmiştir. Ofis, Midjourney teknolojisi tarafından üretilen görsellerin "insan yazarlığının ürünü" olmadığını gerekçe göstermiştir.
Benzer şekilde, Thaler v. Perlmutter kararında da yapay zekanın tek yaratıcı olarak tanımlandığı durumlarda telif hakkı koruması verilmeyeceği hükme bağlanmıştır. Stephen Thaler'in "Creative Machine" adlı üretken yapay zeka sistemi tarafından yaratılan eser için telif hakkı tescili istemiş, ancak Telif Hakkı Ofisi başvuruyu reddetmiştir. Bölge mahkemesi, yaratım sürecinde insan katılımının bulunmadığı durumlarda yapay zeka tarafından üretilen sanat eserinin telif hakkı koruması için uygun olmadığına karar vermiştir.
In re SURYAST kararında ise Ankit Sahni, RAGHAV adlı özel yapay zeka sistemi kullanarak Vincent van Gogh'un "Yıldızlı Gece" tarzında SURYAST adlı eseri yaratmıştır. Aralık 2023'te Telif Hakkı Ofisi, Sahni'nin SURYAST yaratımında RAGHAV üzerinde yeterli "yaratıcı kontrol" sağlamadığını gerekçe göstererek tescil başvurusunu reddetmiştir.
Avustralya ve İngiltere Yaklaşımları
Avustralya hukuk sistemi, ABD'ye benzer şekilde yapay zeka eserlerine karşı kısıtlayıcı bir yaklaşım sergilemektedir. Acohs Pty. Ltd. – Ucorp Pty. Ltd. davasında Avustralya Mahkemeleri, insan tarafından üretilmeyen fikri ürünlerin telif hakkı korumasından yararlanmayacağını açıkça ifade etmiştir. Bu karar, yapay zeka eserlerinin korunması konusunda Avustralya'nın net tutumunu ortaya koymaktadır.
İngiltere ise bu konuda diğer ülkelerden farklı bir yaklaşım benimsemiştir. İngiliz hukuku, genel kabul gören görüşten ayrılarak bilgisayar tarafından üretilen fikri ürünlerin telif hakkı korumasından yararlanmasına imkan tanımaktadır. Bu yaklaşım, teknolojik gelişmelere daha açık bir hukuki çerçeve sunmaktadır.
Önemli Dava Örnekleri
Çin hukuk sistemi, yapay zeka eserlerine yaklaşımda daha esnek bir tutum sergilemektedir. Li Yunkai v. Liu Yuanchun kararında Pekin İnternet Mahkemesi, bir sanatçının Stable Diffusion yapay zeka görsel üreticisini kullanarak yarattığı yapay zeka üretimi resimler için telif hakkı koruması tanımıştır.
Mahkeme, yapay zeka yazılımı kullanıcılarının "entelektüel girdiler" sağladığını ve aşağıdaki faaliyetlerin insan yazarın kişiselleştirilmiş ifadesini yansıtmak için yeterli olduğunu belirlemiştir:
- Karakterlerin sunumunu kasıtlı olarak seçme
- Komut kelimelerini seçme ve düzenleme
- Komut kelimelerinin sırasını belirleme
- Komut parametrelerini ayarlama
Bu karar, yapay zeka araçlarının kullanımında insan müdahalesinin bulunduğu durumlarda telif koruması sağlanabileceğini gösteren önemli bir emsal teşkil etmektedir.
AIPPI (Uluslararası Fikri Mülkiyet Hakları Koruma Derneği) tarafından Türkiye'nin de dahil olduğu birçok ülkenin katılımıyla hazırlanan önergede, insan müdahalesi olmaksızın yalnızca yapay zeka tarafından oluşturulan eserlerin telif hakkı korumasından yararlanmaya uygun olmadığı belirtilmiştir. Ancak insan müdahalesinin ve diğer şartların sağlanması halinde eserin telif hakları korumasından yararlanabileceği ifade edilmiştir.
Bu uluslararası karşılaştırmalar, yapay zeka eserlerinin hukuki statüsü konusunda henüz küresel bir konsensüsün oluşmadığını göstermektedir. Her ülkenin kendi hukuki gelenekleri ve teknolojiye yaklaşımı doğrultusunda farklı çözümler geliştirdiği görülmektedir.
DABUS Sistemi ve Patent Hukuku Uygulamaları
DABUS Buluşları ve Patent Başvuruları
Stephen L. Thaler tarafından geliştirilen "Device for the Autonomous Bootstrapping of Unified Sentience" (DABUS) adlı yapay zeka sistemi, patent hukuku alanında çığır açan bir dönüm noktası yaratmıştır. Bu sistem, tamamen otonom bir şekilde iki önemli buluş gerçekleştirmiştir: gıda ürünleri için geliştirilmiş "Yemek Kabı" (Food Container) ve acil durum sinyalizasyonu için tasarlanan "Geliştirilmiş Dikkati Toplamak için Araçlar ve Yöntemler" başlıklı beacon tasarımları.
DABUS'un buluşları, geleneksel patent sistemlerinin temel varsayımlarını sorgulamaya başlamıştır. Sistem, insan müdahalesi olmaksızın yaratıcı çözümler üretebilme kapasitesi göstermiş ve bu durum patent hukukunun "buluşçu" kavramını yeniden tanımlama ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Thaler'in dünya çapında yaptığı patent başvuruları, yapay zeka sistemlerinin hukuki statüsü konusunda önemli tartışmaları başlatmıştır.
Yapay zeka teknolojisinin hızla gelişmesiyle birlikte, DABUS benzeri sistemlerin sayısının artması beklenmektedir. Google'ın AlphaFold sistemi protein yapı tahmininde, Benevolent AI'ın COVID-19 tedavisinde Baricitinib ilacını tespit etmesi ve Moderna aşısının geliştirilmesinde yapay zekanın 20,000 özgün mRNA dizilimi üretmesi gibi örnekler, bu teknolojinin buluş alanındaki potansiyelini göstermektedir.
İngiltere Mahkeme Kararları
İngiltere'deki DABUS patent başvuru süreci, yapay zeka buluşlarının hukuki değerlendirmesi açısından emsal teşkil eden kararlar ortaya çıkarmıştır. Süreç, İngiltere Fikri Mülkiyet Ofisi'nin (UKIPO) reddi ile başlamış ve mahkeme kararlarıyla devam etmiştir.
UKIPO'nun BL/O/741/19 sayılı ve 4 Aralık 2019 tarihli kararı, yapay zeka buluşları konusundaki ilk resmi tutumu belirlemiştir:
UKIPO, 1977 PK'ya göre insan olmayan bir varlığın buluşu yapan olamayacağına ve Thaler'in DABUS'un maliki olması dolayısıyla patent isteme hakkına sahip olmadığına karar vermiştir. DABUS'un makine olduğu ve gerçek kişi olmadığı gerekçelerine dayanarak başvuru reddedilmiştir.
Bu karar, mevcut patent sisteminin yapay zeka buluşlarına hazır olmadığını açıkça ortaya koymuştur.
İlk Derece Mahkemesi'nin Thaler v. Comptroller-General of Patents, Designs and Trade Marks [2020] EWHC 2412 (Pat) kararı, konuyu daha detaylı incelemiştir:
Patent verilebilecek kişilerin, üç bent halinde tahdidi olarak sayıldığı 1977 PK m.7/f.2 hükmü kapsamında, DABUS'un hukuken kişi olmaması nedeniyle 'buluşu yapan' olarak değerlendirilemeyeceğine hükmedilmiştir. Buluşu yapanın, yaratıcı fikri bulan 'gerçek kişi' olması gerekmektedir.
Bu karar, patent hukukunun temel prensiplerini vurgulayarak yapay zekanın mevcut hukuki çerçevede buluşçu olamayacağını kesin bir dille ifade etmiştir.
İstinaf Mahkemesi'nin Thaler v Comptroller-General of Patents, Designs and Trade Marks [2021] EWCA Civ 1374 kararı ise konuyu farklı perspektiflerden değerlendirmiştir:
İstinaf Mahkemesi'nde Lord Justice Birss, Lady Justice Elisabeth Laing ve Lord Justice Arnold'ın görüşlerinin yer aldığı kararda, bütün hakimler tarafından mutabık kalınan husus, 'buluşu yapanın' bir kişi olması gerektiğidir. Yapay zekâ sistemlerinin buluş yapabildiklerinin kabulünde dahi PK'nın kapsamında buluşu yapan olarak değerlendirilemeyecekleri belirtilmiştir.
Bu kararlar dizisi, İngiltere hukukunda yapay zeka buluşlarının mevcut yasal çerçevede korunamayacağını kesin olarak belirlemiştir.
Türk Patent Hukuku Değerlendirmesi
Türkiye'de patent hakları 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile düzenlenmektedir. 10 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren bu kanun, modern patent hukukunun gerekliliklerini karşılamak üzere tasarlanmıştır. Ancak yapay zeka buluşları konusunda özel düzenlemeler içermemektedir.
Türk patent hukukunun temel prensipleri incelendiğinde, buluşçunun gerçek kişi olması gerekliliği açıkça görülmektedir. SMK'nın ilgili hükümleri, patent başvurusunda buluşçunun kimlik bilgilerinin belirtilmesini zorunlu kılmakta ve bu durum yapay zeka sistemlerinin buluşçu olarak kabul edilmesini engellemektedir.
DABUS benzeri sistemlerin Türk hukukundaki durumu değerlendirildiğinde, İngiltere mahkeme kararlarıyla benzer sonuçlara ulaşılması muhtemeldir. Türk hukuk sistemi de buluşçunun gerçek kişi olması prensibini benimser ve yapay zeka sistemlerinin hukuki kişiliği bulunmamaktadır.
Ancak gelecekte yapay zeka teknolojisinin tam otonom buluş yapabilecek noktaya gelmesiyle birlikte, Türk hukukunda da "makine buluşları" kategorisi yaratılması ve yapay zeka sistemine yatırım yapan gerçek veya tüzel kişilere patent verilmesi gibi çözümler değerlendirilebilir.
Yapay zeka teknolojilerinin sanat ve buluş alanlarındaki hızlı gelişimi, geleneksel fikri mülkiyet hukuku anlayışını köklü bir şekilde sorgulamaktadır. Türk hukuku ve uluslararası hukuk sistemlerinin mevcut durumu incelendiğinde, yapay zeka tarafından üretilen eserlerin ve buluşların korunması konusunda önemli hukuki boşluklar bulunduğu görülmektedir.
**5846 sayılı