Sağlık Kurulu Raporu İptali

Sağlık Kurulu Raporu İptali

Sağlık kurulu raporları, hayatımızın birçok önemli aşamasında karşımıza çıkan ve sağlık durumumuzla ilgili kritik bilgiler içeren resmi belgelerdir. Peki, aldığınız sağlık kurulu raporunun gerçeği yansıtmadığını düşünüyorsanız ne yapmalısınız? Bu makalede, sağlık kurulu raporunun ne olduğundan başlayarak, itiraz süreçlerine, hakem hastane aşamasına ve nihayetinde idare mahkemesinde açılabilecek iptal davasına kadar tüm detayları bulabilirsiniz. İlgili yasal düzenlemeler ve güncel Danıştay kararları ışığında haklarınızı öğrenin.

Sağlık Kurulu Raporları: Tanımı, Türleri ve Hukuki Niteliği

Sağlık kurulu raporları, bireylerin sağlık durumlarını kapsamlı bir şekilde değerlendiren ve çeşitli hukuki süreçlerde temel dayanak oluşturan resmi belgelerdir. Bu raporlar, genellikle "heyet raporu" olarak da bilinir ve kişilerin hayatlarında önemli dönüm noktalarında, hakların kullanımından yükümlülüklerin belirlenmesine kadar geniş bir yelpazede kritik rol oynar. Sağlık kurulu raporlarının doğru ve eksiksiz düzenlenmesi, hem bireylerin mağduriyet yaşamasını engellemek hem de kamu kaynaklarının etkin kullanımını sağlamak açısından büyük önem taşır. Bu bölümde, sağlık kurulu raporlarının ne olduğu, hangi durumlarda gerektiği, Türkiye'deki mevcut sağlık kurulu türleri ve bu raporların hukuki dayanakları detaylı bir şekilde incelenecektir.

Sağlık Kurulu Raporu Nedir ve Hangi Durumlarda Gerekir?

Sağlık kurulu raporu, bir kişinin sağlık durumunun, mevcut hastalıklarının, fonksiyon kayıplarının ve engellilik düzeyinin, Sağlık Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş tam teşekküllü devlet hastaneleri veya özel hastanelerde, farklı uzmanlık alanlarından hekimlerin oluşturduğu bir kurul tarafından değerlendirilmesi sonucu düzenlenen resmi bir belgedir. Bu raporlar, tek bir hekimin uzmanlık alanını aşan veya birden fazla tıbbi branşın görüşünü gerektiren durumlarda düzenlenir.

Sağlık kurulu raporları, hayatın birçok farklı alanında bireylerden talep edilebilir. En yaygın gereksinim duyulan durumlar şunlardır:

  • Engellilik Tespiti ve Engelli Haklarından Yararlanma: Bir bireyin yasal olarak engelli kabul edilebilmesi ve engellilere tanınan haklardan (vergi indirimleri, sosyal yardımlar, erken emeklilik, istihdam kolaylıkları vb.) faydalanabilmesi için sağlık kurulu raporu ile engellilik oranının belgelenmesi şarttır. Mevzuatımıza göre, bir kişinin engelli sayılabilmesi için sağlık kurulu raporundaki toplam engel oranının en az %40 olması gerekmektedir.
  • Emeklilik İşlemleri: Malulen emeklilik, çalışma gücü kaybı nedeniyle emeklilik gibi durumlarda Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından sağlık kurulu raporu talep edilir.
  • İşe Giriş ve Mesleki Yeterlilik: Bazı meslek grupları veya iş kolları için (örneğin, pilotluk, gemi adamlığı, güvenlik görevlisi) işe uygunluğun tespiti amacıyla sağlık kurulu raporu istenebilir.
  • Sürücü Ehliyeti: Belirli sağlık sorunları olan veya ileri yaştaki bireylerden sürücü ehliyeti alırken veya yenilerken sağlık kurulu raporu talep edilebilir.
  • Özel Eğitim ve Rehabilitasyon: Özel gereksinimli çocukların ve bireylerin özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanabilmesi için bu raporlara ihtiyaç duyulur.
  • Adli Süreçler: Ceza ehliyetinin tespiti, vesayet altına alınma, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan maluliyetin belirlenmesi gibi adli süreçlerde mahkemeler veya savcılıklar tarafından sağlık kurulu raporu istenebilir.
  • Sigorta İşlemleri: Hayat sigortası, ferdi kaza sigortası gibi poliçelerde risk değerlendirmesi veya tazminat ödemeleri için sağlık kurulu raporu gerekebilir.
  • Askerlik İşlemleri: Askerliğe elverişlilik durumunun tespiti veya muafiyet için sağlık kurulu raporu düzenlenir.
  • İşten Ayrılma (Kıdem Tazminatı): Sağlık sorunları nedeniyle iş akdini haklı nedenle fesheden çalışanların bu durumu ispatlamak için sağlık kurulu raporu sunması gerekebilir.

Görüldüğü üzere, sağlık kurulu raporları, bireylerin sağlık durumlarına bağlı olarak çeşitli haklara erişiminde veya yükümlülüklerinin belirlenmesinde kilit bir belge niteliğindedir.

Türkiye'deki Sağlık Kurulu Türleri ve İşlevleri

Türk hukuk sisteminde ve sağlık uygulamasında, farklı amaçlara hizmet eden çeşitli sağlık kurulu türleri bulunmaktadır. Bu kurulların her biri, belirli bir mevzuat çerçevesinde özel görev ve yetkilere sahiptir. Başlıca sağlık kurulu türleri şunlardır:

  1. Engellilik Sağlık Kurulları: Bu kurullar, "Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik" ve "Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik (ÇÖZGER)" kapsamında, bireylerin engellilik oranlarını ve özel gereksinim düzeylerini belirlemekle görevlidir. Tam teşekküllü hastanelerde oluşturulur ve raporları, engelli haklarından yararlanmada temel belgedir.
  2. Kurum Sağlık Kurulları (SGK Sağlık Kurulları): Sosyal Güvenlik Kurumu bünyesinde faaliyet gösteren bu kurullar, özellikle sigortalıların maluliyet durumlarını, çalışma gücü kayıp oranlar��nı ve meslekte kazanma gücü kayıp oranlarını tespit eder. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 25. maddesi, bir sigortalının çalışma gücünün veya meslekte kazanma gücünün en az %60'ını kaybettiğinin Kurum Sağlık Kurulunca tespit edilmesi halinde malul sayılacağını düzenlemektedir. Bu kurulların kararları, malulen emeklilik gibi sosyal güvenlik hakları açısından belirleyicidir.
  3. Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu: Kurum Sağlık Kurulları tarafından verilen kararlara karşı yapılan itirazları inceleyen ve kesin karara bağlayan üst bir kuruldur. SGK bünyesinde yer alır ve kararları bağlayıcıdır.
  4. Merkez Sağlık Kurulu: Özellikle vergi mevzuatı kapsamında, sakatlık indiriminden yararlanacak hizmet erbabının sakatlık derecelerinin tespiti amacıyla oluşturulmuştur. Sakatlık İndiriminden Yararlanacak Hizmet Erbabının Sakatlık Derecelerinin Tesbit Şekli ile Uygulanması Hakkında Yönetmelik'in 10. maddesi uyarınca, bu kurulda hekim üyelerin yanı sıra Gelirler Genel Müdürlüğü'nden bir temsilcinin de bulunması, kurulun mali boyutunu da gözeten özel bir yapısı olduğunu göstermektedir.

Bu kurulların yanı sıra, üniversite hastaneleri veya Adli Tıp Kurumu bünyesinde de özel uzmanlık gerektiren durumlar için sağlık kurulları oluşturulabilir. Her bir kurul, kendi alanındaki mevzuata ve bilimsel kriterlere göre değerlendirme yaparak karar verir.

Sağlık Kurulu Raporlarının Hukuki Dayanakları ve İlgili Yönetmelikler

Sağlık kurulu raporlarının düzenlenmesi, içeriği, geçerlilik süresi ve itiraz usulleri, çeşitli kanun ve yönetmeliklerle belirlenmiştir. Bu hukuki düzenlemeler, raporlama süreçlerinde bir standart oluşturmayı ve keyfiliği önlemeyi amaçlar.

Sağlık kurullarının genel işleyişine dair temel düzenlemelerden biri Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği'dir. Bu yönetmeliğin 22. maddesi, sağlık kurullarını, kişilerin sağlık durumları hakkında karar vermeye yetkili, uzman hekimlerden oluşan organlar olarak tanımlar.

Engellilik değerlendirmesi ve raporlaması alanında ise en temel iki yönetmelik bulunmaktadır:

  • Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik: Bu yönetmelik, erişkin bireylerin engellilik durumlarının nasıl değerlendirileceğini, hangi kriterlere göre oran verileceğini, rapor formatını ve itiraz süreçlerini detaylı bir şekilde düzenler. Raporların "sürekli" veya "süreli" olarak düzenlenmesi de bu yönetmelik hükümlerine tabidir.
  • Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik (ÇÖZGER): 18 yaşından küçük bireylerin özel gereksinimlerini ve gelişimsel düzeylerini değerlendirmek amacıyla hazırlanan raporlara ilişkin usul ve esasları belirler.

Bunların dışında, maluliyet tespiti için Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, çalışma gücü kaybı için Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği gibi spesifik alanlara yönelik düzenlemeler de mevcuttur.

Sağlık kurulu kararları, idari işlem niteliğinde olup, hukuka uygunluk denetimine tabidir. Bu kararlar, teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren, idarenin takdir yetkisinin oldukça sınırlı olduğu değerlendirmelerdir. Tespitler, yukarıda bahsi geçen yönetmeliklerde yer alan bilimsel ölçütlere ve bu yönetmeliklerin eklerinde bulunan kılavuzlara (örneğin, Balthazard Formülü gibi hesaplama yöntemleri) göre yapılır. Bu nedenle, sağlık kurulu raporlarının hukuki geçerliliği, ilgili mevzuata ve tıbbi standartlara uygunluğuna bağlıdır. Bu raporlar, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini doğrudan etkileyebildiğinden, düzenlenme süreçlerinin şeffaf, adil ve yasalara uygun olması büyük bir titizlik gerektirir.

Sağlık Kurulu Raporuna İtiraz Süreci: Adım Adım Başvuru ve Değerlendirme

Sağlık kurulu raporları, bireylerin sağlık durumlarını ve engellilik düzeylerini resmi olarak belgeleyen kritik evraklardır. Ancak, bu raporların her zaman bireyin gerçek sağlık durumunu tam ve doğru bir şekilde yansıtmadığı durumlar söz konusu olabilir. Böyle bir durumda, yasal haklar çerçevesinde rapora itiraz etmek mümkündür. İtiraz süreci, belirli adımları ve süreleri içeren, dikkatle takip edilmesi gereken bir yoldur. Bu bölümde, sağlık kurulu raporuna nasıl itiraz edileceği, itiraz merciinin neresi olduğu, itiraz sonrası işleyen süreç ve hakem hastane aşaması detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

Kimler İtiraz Edebilir? İtiraz Süresi ve Mercii

Sağlık kurulu raporunun içeriğine veya sonucuna katılmayan bireylerin itiraz hakkı bulunmaktadır. İtiraz hakkına sahip olanlar şunlardır:

  • Raporu alan bireyin kendisi: Sağlık durumu değerlendirilen kişi, raporun gerçeği yansıtmadığını düşünüyorsa itiraz edebilir.
  • Bireyin velisi veya vasisi: Özellikle çocuklar veya yasal olarak temsil edilen bireyler adına veli ya da vasileri bu hakkı kullanabilir.
  • Raporu talep eden kurum veya kuruluş: Bazen rapor, bir kamu kurumu (örneğin, SGK, Milli Eğitim Bakanlığı) veya özel bir kuruluş (örneğin, sigorta şirketi) tarafından talep edilmiş olabilir. Bu kurumlar da raporun usulüne uygun düzenlenmediği veya içeriğinin yetersiz olduğu gerekçesiyle itirazda bulunabilirler.

Bireysel itirazlar için en kritik nokta itiraz süresidir. Sağlık kurulu raporunun ilgili kişiye tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde itirazın yapılması gerekmektedir. Bu 30 günlük süre hak düşürücü niteliktedir; yani sürenin geçirilmesi durumunda bireysel itiraz hakkı ortadan kalkar ve rapor kesinleşmiş sayılır. Bu nedenle, rapor tebliğ alındığı anda dikkatlice incelenmeli ve bir tutarsızlık veya yanlışlık fark edildiğinde vakit kaybetmeden itiraz süreci başlatılmalıdır.

Kurumların yapacağı itirazlar için ise mevzuatta spesifik bir zaman sınırlaması genellikle bulunmamaktadır. Ancak, kurumların da itirazlarını makul bir süre içinde ve gerekçelerini açıkça belirterek yapmaları beklenir.

İtirazların yapılacağı yetkili merci, raporu düzenleyen hastanenin bulunduğu İl Sağlık Müdürlüğü'dür. İtirazlar, yazılı bir dilekçe ile doğrudan İl Sağlık Müdürlüğü'ne yapılmalıdır.

İl Sağlık Müdürlüğü'ne İtiraz Dilekçesi ve Sonrası

Sağlık kurulu raporuna itiraz, resmi bir süreç olduğundan, başvurunun yazılı bir dilekçe ile yapılması zorunludur. İtiraz dilekçesi hazırlanırken dikkat edilmesi gereken bazı önemli hususlar vardır:

  • Kimlik Bilgileri: İtiraz eden kişinin adı, soyadı, T.C. kimlik numarası, adresi ve iletişim bilgileri açıkça belirtilmelidir.
  • Rapor Bilgileri: İtiraz edilen sağlık kurulu raporunun tarihi, numarası ve raporu düzenleyen hastanenin adı dilekçede yer almalıdır.
  • İtiraz Gerekçeleri: Raporun hangi açılardan hatalı veya eksik olduğu, hangi bulguların gerçeği yansıtmadığı net ve somut gerekçelerle açıklanmalıdır. Örneğin, raporda dikkate alınmayan bir sağlık sorunu, yanlış değerlendirilen bir bulgu veya hesaplamada yapılan bir hata gibi durumlar detaylandırılmalıdır.
  • Talep: Dilekçenin sonunda, rapordaki hatanın düzeltilmesi ve yeniden değerlendirme yapılması talebi açıkça ifade edilmelidir.
  • Ekler: Varsa, itirazı destekleyici ek tıbbi belgeler (eski raporlar, farklı doktor görüşleri, epikrizler vb.) dilekçeye eklenebilir.

İtiraz dilekçesinde, "Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik Madde 12/2" hükmüne atıfta bulunmak, sürecin ilgili mevzuat çerçevesinde işletilmesi talebini güçlendirebilir. Bu madde, "İlgilinin veya kurumun itirazı üzerine müdürlük, itiraza konu raporu ve raporun çıkış gereklerini göz önünde bulundurarak bireyi, raporu düzenleyen sağlık kuruluşunun bulunduğu il içerisinde öncelikle aynı branş ve seviyede olmak kaydıyla, mümkün olmaması halinde ise en yakın farklı bir yetkili sağlık kuruluşuna gönderir." şeklinde bir düzenleme içermektedir.

İl Sağlık Müdürlüğü, usulüne uygun yapılan itirazı aldıktan sonra, kişiyi genellikle farklı bir yetkili sağlık kuruluşuna (ikinci bir hastaneye) sevk eder. Bu sevk, ilk raporu düzenleyen hastaneyle aynı il içinde, mümkünse aynı uzmanlık seviyesinde bir başka hastane olur. İkinci hastanede yapılan muayene ve değerlendirmeler sonucunda yeni bir sağlık kurulu raporu düzenlenir. Eğer bu ikinci hastaneden alınan rapor, ilk raporla aynı yönde ve içerikte ise, yani ilk rapordaki bulguları teyit ediyorsa, sağlık kurulu raporu kesinleşir. Bu durumda, bireyin idari itiraz yolları tükenmiş olur.

Hakem Hastane Tayini ve Kararının Bağlayıcılığı

İtiraz süreci her zaman ikinci raporla sonlanmayabilir. Eğer İl Sağlık Müdürlüğü tarafından sevk edilen ikinci yetkili sağlık kuruluşunun düzenlediği rapor ile ilk sağlık kurulu raporu arasında bir çelişki (örneğin, engellilik oranında farklılık, teşhiste uyumsuzluk vb.) bulunuyorsa, süreç bir sonraki aşamaya geçer. Bu durumda, İl Sağlık Müdürlüğü, raporlar arasındaki bu çelişkiyi gidermek amacıyla kişiyi bir Hakem Hastane'ye sevk eder.

Hakem hastaneler, genellikle üniversite hastaneleri veya Sağlık Bakanlığı tarafından bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş, daha kapsamlı değerlendirme yapabilen eğitim ve araştırma hastaneleridir. Hakem hastanenin rolü, mevcut iki çelişkili raporu ve bireyin sağlık durumunu yeniden ve nihai olarak değerlendirmektir.

Hakem hastanenin sağlık kurulu tarafından yapılan değerlendirme sonucunda verdiği karar kesin ve bağlayıcıdır. Yani, hakem hastane raporu, önceki iki raporun yerine geçer ve artık bu rapora karşı İl Sağlık Müdürlüğü nezdinde yeni bir itiraz yolu bulunmaz. Hakem hastane kararı ile kesinleşen bir sağlık kurulu raporunun üzerinden altı ay geçmeden, aynı gereksinim alanı (örneğin, aynı engellilik türü veya aynı sağlık sorunu) için yeni bir rapor talebinde bulunulamaz. Bu 6 aylık süre, sürecin sürekli olarak tekrarlanmasının önüne geçmek ve verilen kararlara bir istikrar kazandırmak amacıyla getirilmiş bir kısıtlamadır.

Ancak, hakem hastane kararının da hukuka aykırı veya hatalı olduğu düşünülüyorsa, bu karara karşı idare mahkemesinde iptal davası açma hakkı saklıdır. Bu, yargısal denetim yoludur ve bir sonraki bölümde detaylandırılacaktır. İtiraz süreçlerinin doğru ve zamanında işletilmesi, hak kayıplarının önlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Hakem Hastane Raporunun Hukuka Aykırılığı Durumunda İdari Dava Yolu

Sağlık kurulu raporlarına yapılan itiraz sürecinde, İl Sağlık Müdürlüğü tarafından belirlenen hakem hastanenin verdiği karar, kural olarak kesin ve bağlayıcıdır. Ancak, bazı durumlarda hakem hastane raporunun da hatalı, eksik veya hukuka aykırı olduğu düşünülebilir. Böyle bir durumda, bireylerin hak arama özgürlüğü kapsamında başvurabileceği son bir hukuki yol daha bulunmaktadır: İdare Mahkemesi'nde iptal davası açmak. Bu aşama, sağlık kurulu raporu sürecindeki en son ve en kritik adımlardan biridir ve titizlikle yürütülmesi gereken bir hukuki süreci ifade eder. İdari yargı, idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetleyen bir mekanizma olarak, hakem hastane raporlarının da hukuka uygun olup olmadığını değerlendirme yetkisine sahiptir.

İdare Mahkemesinde İptal Davası Açma Koşulları ve Süresi

Hakem hastane raporuna karşı idare mahkemesinde iptal davası açılabilmesi için öncelikle idari itiraz yollarının tüketilmiş olması, yani hakem hastane sürecinin tamamlanmış ve kesinleşmiş bir raporun bulunması gerekir. Davanın temel koşulu, hakem hastane raporunun hukuka aykırı olduğu iddiasıdır. Bu hukuka aykırılık, raporun içeriğindeki tıbbi değerlendirmelerin yanlışlığından, raporun düzenlenmesi sırasındaki usul hatalarından veya ilgili mevzuat hükümlerine aykırı unsurlar taşımasından kaynaklanabilir.

İptal davası açma süresi, hukuki süreçlerde hayati öneme sahip bir detaydır. Hakem hastane tarafından verilen sağlık kurulu raporunun ilgili kişiye veya kurum vekiline tebliğ edildiği tarihten itibaren, bu rapora karşı idare mahkemesinde iptal davası açmak için tanınan genel yasal süre, İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) uyarınca genellikle 60 gündür. Ancak, bu süre raporun niteliğine veya özel kanunlardaki düzenlemelere göre farklılık gösterebilir. Bu nedenle, hak düşürücü sürelerin kaçırılmaması adına bir hukuk profesyonelinden destek almak önem arz eder. Dava, raporu düzenleyen veya bu rapora dayanarak işlem tesis eden idarenin bulunduğu yerdeki yetkili İdare Mahkemesi'nde açılmalıdır. Örneğin, bir üniversite hastanesinin hakem hastane olarak verdiği rapora karşı açılacak davada, husumetin ilgili üniversite rektörlüğüne veya raporu işleme koyan Sosyal Güvenlik Kurumu gibi bir kuruma yöneltilmesi gerekebilir.

Dava Dilekçesinde Yer Alması Gereken Hususlar ve Deliller

İdare mahkemesine sunulacak dava dilekçesi, davanın temelini oluşturur ve titizlikle hazırlanmalıdır. Dilekçede aşağıdaki unsurların eksiksiz ve açık bir şekilde yer alması, davanın seyri açısından kritik öneme sahiptir:

  • Tarafların Kimlik Bilgileri: Davacı (rapora itiraz eden kişi) ve davalı idarenin (örneğin, hakem hastanenin bağlı olduğu kurum veya raporu kullanan idare) net bir şekilde belirtilmesi.
  • Dava Konusu İdari İşlem: İptali talep edilen hakem hastane raporunun tarih ve sayısı gibi ayırt edici bilgileri.
  • Öğrenme Tarihi: Davacının, iptali istenen hakem hastane raporunu hangi tarihte öğrendiği (tebliğ tarihi). Bu, dava açma süresinin hesaplanması için zorunludur.
  • Davanın Sebepleri ve Hukuki Gerekçeler: Hakem hastane raporunun neden hukuka aykırı olduğunun ayrıntılı bir şekilde açıklanması. Tıbbi değerlendirme hataları, usul eksiklikleri, mevzuata aykırılıklar somut gerekçelerle ortaya konulmalıdır.
  • Deliller: İddiaları destekleyecek her türlü belge dava dilekçesine eklenmeli veya dilekçede belirtilmelidir. Bu deliller arasında şunlar sayılabilir:
    • İlk alınan sağlık kurulu raporu.
    • İtiraz üzerine alınan ikinci sağlık kurulu raporu (varsa).
    • İptali talep edilen hakem hastane raporu.
    • Varsa, konuya ilişkin diğer tıbbi belgeler, uzman görüşleri, önceki raporlar.
    • İl Sağlık Müdürlüğü ile yapılan yazışmalar.
  • Talep Sonucu: Mahkemeden ne talep edildiği net bir şekilde ifade edilmelidir. Genellikle bu, "hakem hastane raporunun iptali" ve bazen "yeni bir değerlendirme yapılmasına karar verilmesi" şeklinde olur.

Dilekçenin hukuki argümanlarla desteklenmesi ve usulüne uygun hazırlanması, davanın kabul edilebilirliği ve başarısı için elzemdir.

Mahkemenin Re'sen Araştırma İlkesi ve Bilirkişi Tayini

İdari yargılama usulünde, mahkemeler tarafların sunduğu delillerle bağlı kalmayıp, gerçeği ortaya çıkarmak amacıyla kendiliğinden araştırma yapma yetkisine sahiptir. Bu ilke, İYUK m.20'de "Re'sen Araştırma İlkesi" olarak düzenlenmiştir. Sağlık kurulu raporlarının iptali davaları gibi teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren konularda, mahkeme bu ilke gereğince genellikle bilirkişi incelemesine başvurur.

Mahkeme, davacının iddialarını ve dosyaya sunulan tıbbi belgeleri değerlendirdikten sonra, uyuşmazlığın çözümü için genellikle Adli Tıp Kurumu'nun ilgili ihtisas dairesinden veya tam teşekküllü bir üniversite hastanesinden (hakem hastane niteliğinde olmayan farklı bir kurumdan) yeni bir sağlık kurulu raporu alınmasına karar verebilir. Bilirkişi olarak tayin edilen kurum, davacıyı yeniden muayene eder, mevcut tüm tıbbi belgeleri inceler ve bilimsel verilere dayanarak bir rapor hazırlar. Bu rapor, mahkemenin kararını oluşturmasında önemli bir delil niteliği taşır.

Ancak, yargı denetiminin sınırları da önemlidir. Anayasa'nın 125. maddesi ve İYUK'un 2. maddesi, yargı yetkisinin idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunu, idari makamların yerine geçerek idari nitelikte karar verilemeyeceğini belirtir. Bu bağlamda, Danıştay'ın bazı kararlarında mahkemenin doğrudan yeni bir rapor düzenlenmesini talep etmesinin, idarenin yerine geçerek işlem tesis etmesi anlamına gelebileceği ve bu durumun Anayasa ve İYUK hükümlerine aykırılık teşkil edebileceği tartışılmaktadır. Mahkemenin temel görevi, mevcut hakem hastane raporunun hukuka uygun olup olmadığını tespit etmek ve hukuka aykırı ise iptal etmektir. İptal kararı sonrasında idarenin yeni bir işlem tesis etmesi veya yeni bir rapor düzenlemesi gerekebilir.

Sonuç olarak, hakem hastane raporunun da hatalı olduğu düşünüldüğünde idare mahkemesinde iptal davası açmak, bireyler için önemli bir hak arama yoludur. Bu süreç, hukuki bilgi ve deneyim gerektirdiğinden, bir avukattan profesyonel destek almak, hak kayıplarının önlenmesi ve davanın etkin bir şekilde yürütülmesi açısından büyük önem taşır.

Sağlık Kurulu Raporlarına İlişkin Yargısal Denetim: Emsal Danıştay Kararları

Sağlık kurulu raporları, bireylerin yaşamlarını derinden etkileyen, sosyal haklardan çalışma hayatına, maluliyet tespitinden adli süreçlere kadar geniş bir yelpazede belirleyici rol oynayan resmi belgelerdir. Bu raporların içeriği ve sonuçları, kişilerin hak ve menfaatlerini doğrudan ilgilendirdiğinden, hukuka uygunluklarının denetlenmesi büyük önem taşır. İdari yargının en üst mercii olan Danıştay, sağlık kurulu raporlarına ilişkin uyuşmazlıklarda verdiği kararlarla hem idareye hem de bireylere yol göstermekte, bu alandaki hukuki prensiplerin şekillenmesine katkıda bulunmaktadır. Danıştay kararları, raporların düzenlenme esaslarından, itiraz süreçlerine ve bilirkişi incelemelerine kadar birçok kritik noktada önemli içtihatlar oluşturmuştur. Bu bölümde, Danıştay'ın sağlık kurulu raporlarını değerlendirme kriterleri, raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesinde benimsediği yargısal yaklaşım ve bilirkişi olarak hakem hastane ile Adli Tıp Kurumu'nun rolü, emsal kararlar ışığında incelenecektir.

Danıştay'ın Sağlık Kurulu Raporlarını Değerlendirme Kriterleri

Danıştay, sağlık kurulu raporlarına ilişkin önüne gelen uyuşmazlıklarda, öncelikle raporun usulüne uygun olarak düzenlenip düzenlenmediğini inceler. Raporun, ilgili mevzuatta belirtilen yetkili sağlık kuruluşları tarafından ve gerekli uzman hekimlerin katılımıyla oluşturulmuş bir kurul tarafından verilip verilmediği titizlikle kontrol edilir. Nitekim, Danıştay 5. Daire'nin E.2013/5981, K.2014/467 sayılı kararı, usulüne uygun düzenlenmiş bir sağlık kurulu raporu mevcutken, tek bir hekim tarafından düzenlenen raporun idari bir karara esas alınamayacağını açıkça vurgulamıştır. Bu, sağlık kurulu raporlarının kolektif bir değerlendirmenin ürünü olması ve bu niteliğinin korunması gerektiği anlamına gelir.

Danıştay'ın bir diğer önemli değerlendirme kriteri, raporların düzenlenme amacıdır. Danıştay 10. Daire'nin E.2019/7047, K.2023/503 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sağlık kurulu raporlarının temel amacı, hastaların daha nitelikli sağlık hizmeti alabilmelerini sağlamak ve kamu kaynaklarının etkin kullanımını temin etmektir. Bu nedenle, raporların bu amaca hizmet edip etmediği, bireyin gerçek sağlık durumunu yansıtıp yansıtmadığı ve keyfilikten uzak, objektif kriterlere dayanıp dayanmadığı yargısal denetimin önemli bir parçasını oluşturur.

Ayrıca, raporların dayandığı tıbbi bulguların yeterliliği, güncelliği ve doğruluğu da Danıştay tarafından dikkate alınır. Rapor içeriğinin, "Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik" veya "Maluliyet ve Çalışma Gücü Kaybı Tespiti İşlemleri Yönetmeliği" gibi ilgili mevzuatta belirtilen tanı ve değerlendirme kriterlerine uygun olması beklenir. Raporun, bireyin iddia ettiği rahatsızlıkları ve bu rahatsızlıkların günlük yaşam aktivitelerine etkilerini kapsamlı bir şekilde değerlendirip değerlendirmediği incelenir.

Raporlar Arasındaki Çelişkilerin Giderilmesinde Yargısal Yaklaşım

Uygulamada sıkça karşılaşılan durumlardan biri, farklı sağlık kuruluşlarından alınan raporlar arasında veya bir rapora yapılan itiraz sonucu düzenlenen ikinci raporla ilk rapor arasında çelişkilerin bulunmasıdır. Danıştay, bu tür durumlarda bireyin mağduriyetini önlemek ve en doğru sonuca ulaşmak amacıyla belirli bir yargısal yaklaşım geliştirmiştir.

Danıştay 3. Daire'nin E.2010/2375, K.2012/4914 sayılı kararı, farklı sağlık kurulu raporları arasında çelişki olması halinde, konunun Adli Tıp Kurumu'nun ilgili ihtisas dairesi veya yetkili başka bir sağlık kuruluşunda yeniden incelenerek çalışma gücü kaybının belirlenmesi gerektiğini ve bu incelemeyi yapacak bilirkişinin tek bir hekim değil, bir kurul olması gerektiğini belirtmiştir. Bu yaklaşım, çelişkinin uzman bir heyet tarafından ve daha kapsamlı bir değerlendirme ile giderilmesini amaçlar.

Benzer şekilde, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun E.2013/415, K.2014/182 sayılı kararı da farklı sağlık kurulu raporları ve Merkez Sağlık Kurulu kararlarındaki oranlar arasında çelişki bulunması durumunda, bu çelişkinin giderilmesi için kişinin hakem hastaneye sevk edilerek yeniden sağlık kurulu raporu düzenlenmesi ve bu yeni rapora göre karar verilmesi gerektiği yönündedir. Bu kararlar, yargının çelişkili durumlarda pasif kalmayıp, gerçeğin ortaya çıkarılması için aktif bir rol üstlendiğini göstermektedir. Danıştay, genellikle çelişkili raporlar karşısında, ilgili yönetmelik hükümlerine atıfta bulunarak, bireyin hakem hastane tarafından değerlendirilmesini ve bu değerlendirme sonucuna göre bir karar verilmesini hukuka uygun bulmaktadır.

Bilirkişi Olarak Hakem Hastane ve Adli Tıp Kurumu'nun Rolü

Sağlık kurulu raporlarına ilişkin davalar, özel ve teknik bilgi gerektiren uyuşmazlıklardır. İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun (İYUK) 20. maddesi uyarınca mahkemeler, re'sen araştırma ilkesi gereği, çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişiye başvurabilirler. Sağlık kurulu raporlarıyla ilgili davalarda, mahkemeler genellikle hakem hastaneleri veya Adli Tıp Kurumu'nu bilirkişi olarak tayin ederler.

Danıştay 9. Daire'nin E.2016/2563, K.2018/900 sayılı kararı, bu konuda önemli bir içtihattır. Bu kararda, sağlık kurulu raporlarına ilişkin uyuşmazlıklarda bilirkişinin "hakem hastane" olması gerektiği vurgulanmış; davacının engel oranının tespiti için Adli Tıp Anabilim Dalı'ndan alınan rapora dayanılarak verilen mahkeme kararının, ilgili yönetmelik uyarınca "engelli sağlık kurulu raporu vermeye yetkili hakem hastaneler"den birinde muayene sağlanmadığı gerekçesiyle bozulmasına hükmedilmiştir. Bu karar, yönetmeliklerde tanımlanan hakem hastane prosedürünün yargısal denetimde de esas alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Hakem hastaneler, ilk rapor ile itiraz üzerine verilen ikinci rapor arasında çelişki olması durumunda İl Sağlık Müdürlüğü tarafından belirlenen ve verdiği karar kesin olan sağlık kuruluşlarıdır. Yargılama sürecinde de mahkeme, benzer bir çelişki veya belirsizlik durumunda, davacının sağlık durumunun tespiti için hakem hastane niteliğindeki bir kuruluşa sevkine karar verebilir.

Adli Tıp Kurumu ise özellikle karmaşık, birden fazla uzmanlık alanını ilgilendiren veya tıbbi değerlendirmenin özellik arz ettiği durumlarda, ya da hakem hastane raporuna da itiraz edilmesi ve bu raporun da yetersiz veya hatalı olduğunun iddia edilmesi gibi hallerde bilirkişi olarak görevlendirilebilir. Adli Tıp Kurumu'nun ilgili ihtisas daireleri, konuyu bilimsel ve objektif kriterlere göre değerlendirerek mahkemeye kapsamlı bir rapor sunar. Mahkeme, bu bilirkişi raporlarını İYUK'un ilgili maddeleri çerçevesinde değerlendirir ve kararını bu doğrultuda oluşturur. Ancak, mahkeme bilirkişi raporuyla bağlı olmamakla birlikte, rapordan ayrılma gerekçelerini kararında açıkça belirtmek durumundadır.

Sağlık kurulu raporları, bireylerin sağlık durumlarına ve engellilik seviyelerine ilişkin kritik tespitler içerir ve bu tespitler üzerinden birçok hak ve yükümlülük doğar. Raporların gerçeği yansıtmadığı düşünüldüğünde, bireylerin öncelikle İl Sağlık Müdürlüğü nezdinde itiraz hakları bulunmaktadır. Bu itiraz sürecinin tüketilmesi ve çelişkilerin devam etmesi halinde veya hakem hastane kararının da hatalı olduğu kanaatiyle, idare mahkemesinde iptal davası açma yolu açıktır. Danıştay'ın yerleşik içtihatları, bu yargısal denetim sürecinde hakem hastanelerin ve Adli Tıp Kurumu'nun bilirkişi olarak önemli bir rol üstlendiğini, raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesinde ve bireyin gerçek sağlık durumunun adil bir şekilde tespit edilmesinde bu kurumların değerlendirmelerinin büyük önem taşıdığını göstermektedir. Bu süreçler hakkında bilgi sahibi olmak, hak arama özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanılabilmesi için elzemdir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.