Vergi Tarhiyatı ve Ceza Kararlarının İptali

Vergi Tarhiyatı ve Ceza Kararlarının İptali

Vergi dairesinden bir vergi veya ceza ihbarnamesi mi aldınız? Bu kararların kesin olmadığını ve hukuki haklarınızı kullanarak iptalini sağlayabileceğinizi biliyor muydunuz? Bu yazımızda, vergi tarhiyatı ve ceza kararlarına karşı hangi durumlarda ve nasıl itiraz edebileceğinizi, dava açma, uzlaşma gibi yasal yolları ve Danıştay'ın emsal kararları ışığında iptal sebeplerini A'dan Z'ye açıklıyoruz. Haklarınızı öğrenerek haksız vergi ve cezalarla mücadelenize başlayın.

Vergi ve Ceza İhbarnamesi: Hukuki Sürecin Başlangıcı

Vergi idaresi tarafından yürütülen denetimler veya tespitler neticesinde mükellefler adına ek vergi tarh edilmesi veya ceza kesilmesi gerektiğinde, bu durumun mükellefe resmi olarak bildirilmesi zorunludur. İşte bu bildirim, "vergi/ceza ihbarnamesi" adı verilen hukuki belge ile yapılır. İhbarname, vergi idaresinin tek taraflı iradesiyle tesis ettiği, mükellefin hak ve yükümlülüklerini doğrudan etkileyen, icrai nitelikte bir idari işlemdir. Bu belgenin mükellefe tebliği, idari ve yargısal süreçlerin başlangıcını teşkil eder ve hak düşürücü süreleri başlatır. Dolayısıyla, bir ihbarnamenin alınması, hukuki sürecin en kritik aşamasıdır.

İhbarnamenin Tanımı ve Hukuki Niteliği

Vergi ve ceza ihbarnamesi, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) çerçevesinde düzenlenen ve vergi alacağı ile buna bağlı cezaların miktarını, dayanağını ve ödeme veya itiraz yollarını mükellefe bildiren resmi bir belgedir. Bu belgenin hukuki niteliği, idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olmasından kaynaklanır. Mükellefin bu işleme karşı yasal haklarını kullanabilmesi için öncelikle usulüne uygun bir tebligat ile ihbarnamenin kendisine ulaştırılmış olması şarttır.

Bu noktada, modern teknolojinin getirdiği kolaylıkların hukuki süreçlerle karıştırılmaması büyük önem arz eder. Örneğin, e-devlet veya Gelir İdaresi Başkanlığı'nın interaktif vergi dairesi portalında bir vergi borcunun görünmesi, tek başına dava açma hakkı doğuran bir işlem değildir. Nitekim Danıştay 4. Dairesi, K.2021/4113 sayılı kararında, e-devlet sisteminde yer alan borç bilgisinin yalnızca bilgilendirme amaçlı olduğuna, idari davaya konu edilebilecek nitelikte kesin ve icrai bir işlem olmadığına hükmetmiştir. Dava açma süresi gibi kritik süreler, ancak VUK hükümlerine uygun olarak düzenlenmiş ve tebliğ edilmiş bir ihbarname ile başlar.

İhbarnamenin tebliği ile birlikte mükellef, yasal bir yol ayrımına gelir:

  • Belirtilen vergi ve cezayı ödeyebilir.
  • İdari çözüm yollarına (uzlaşma, düzeltme talebi) başvurabilir.
  • İhbarnamenin iptali için vergi mahkemesinde dava açabilir.

Mükellefin dava açma yolunu tercih etmesi, önemli bir güvenceyi de beraberinde getirir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun (İYUK) 27. maddesi uyarınca, vergi mahkemesinde dava açılması, dava konusu vergi ve cezanın tahsil işlemlerini davanın sonuna kadar kendiliğinden durdurur. Bu, mükellefin dava sürecinde haksız bir tahsilatla karşılaşmasını önleyen temel bir ilkedir.

İhbarnamelerde Bulunması Gereken Zorunlu Unsurlar

Bir vergi veya ceza ihbarnamesinin hukuken geçerli kabul edilebilmesi için kanunda öngörülen şekil şartlarına harfiyen uyması gerekir. Bu zorunluluk, mükellefin anayasal savunma hakkını tam olarak kullanabilmesini sağlamaya yöneliktir. Mükellef, kendisine yöneltilen mali yükümlülüğün veya cezanın nedenini, dayanağını ve miktarını net bir şekilde bilmelidir ki buna karşı etkili bir savunma yapabilsin. Vergi Usul Kanunu, vergi ve ceza ihbarnameleri için farklı maddelerde bu zorunlu unsurları ayrı ayrı düzenlemiştir.

Vergi İhbarnamesinin Zorunlu İçeriği (VUK m.35): VUK'un 35. maddesine göre, bir vergi ihbarnamesinde asgari olarak şu bilgilerin bulunması şarttır:

  • İhbarnamenin sıra numarası ve düzenleme tarihi.
  • Verginin türü (Gelir Vergisi, KDV, Kurumlar Vergisi vb.).
  • Mükellefin adı, soyadı (tüzel kişilerde unvanı) ve açık adresi.
  • Vergilendirme dönemi.
  • Verginin matrahı, hesaplanan vergi tutarı ve vergi oranı.
  • Tarhiyatın dayanağının (re'sen, ikmalen veya idarece) kısa ve net bir açıklaması.
  • Vergi mahkemesinde dava açma süresi (30 gün) ve dava açma şekli.

Maddenin son fıkrası, en önemli güvencelerden birini içerir: İkmalen veya re'sen yapılan tarhiyatlarda, tarhiyatın dayanağı olan vergi inceleme raporu veya takdir komisyonu kararının bir suretinin ihbarnameye eklenmesi zorunludur. Bu ekin yokluğu, ilerleyen bölümlerde detaylandırılacağı üzere, tarhiyatın iptali için başlı başına bir sebep teşkil edebilmektedir.

Ceza İhbarnamesinin Zorunlu İçeriği (VUK m.366): Vergi cezaları için düzenlenen ihbarnamelerin içeriği ise VUK'un 366. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre ceza ihbarnamesinde bulunması gerekenler şunlardır:

  • İhbarnamenin sıra numarası ve düzenleme tarihi.
  • Cezanın muhatabı olan kişinin kimlik ve adres bilgileri.
  • Cezayı gerektiren olayın, ilgili kanun maddeleri ve delillerle birlikte açıklanması.
  • Cezanın ilgili olduğu vergilendirme dönemi.
  • Eğer ceza bir vergi aslına bağlı ise bu vergiye ilişkin ihbarnamenin tarih ve numarası.
  • Cezanın hesabı ve miktarı.
  • Varsa tekerrür veya iştirak durumu.
  • Vergi mahkemesinde dava açma süresi (30 gün).

Bu maddede de benzer şekilde, cezayı gerektiren olaya ilişkin tutanak veya inceleme raporu suretlerinin ihbarnameye eklenmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır.

Kanunda sayılan bu unsurlardan herhangi birinin eksikliği, ihbarnamenin hukuki geçerliliğini sakatlar. Özellikle mükellefin adının, verginin veya cezanın türü ile miktarının ve dava açma süresinin hiç yazılmamış olması, işlemi hükümsüz kılar. Bu tür usuli eksiklikler, açılacak bir iptal davasında mükellef lehine sonuç doğuracak önemli hukuki argümanlardır.

Vergi Ziyaı Kavramı ve Cezai Yaptırımları

Vergi hukuku sistemimizde, devletin en temel gelir kaynağı olan vergilerin eksiksiz ve zamanında tahsili esastır. Mükelleflerin bu yükümlülüklerini yerine getirmemesi, kamu maliyesinde bir kayba yol açar. İşte bu kayıp, kanun koyucu tarafından "vergi ziyaı" olarak tanımlanmış ve ciddi yaptırımlara bağlanmıştır. Vergi veya ceza ihbarnamesi ile karşılaştığınızda, bu kararın temelini oluşturan vergi ziyaı kavramını ve buna bağlı cezai müeyyideleri anlamak, haklarınızı etkin bir şekilde savunabilmeniz için ilk ve en önemli adımdır.

Vergi Ziyaı Nedir?

Vergi ziyaı, en yalın haliyle, mükellefin veya vergi sorumlusunun vergilendirme ödevlerini zamanında veya gereği gibi yerine getirmemesi nedeniyle devletin vergi gelirinde meydana gelen azalmadır. Bu kavramın yasal çerçevesi, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun (VUK) 341. maddesinde net bir şekilde çizilmiştir. Maddeye göre vergi ziyaı;

"Mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden, verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade eder."

Bu tanımdan anlaşılacağı üzere, vergi ziyaının oluşması için mükellefin kasıtlı hareket etmesi veya kusurlu olması şart değildir. Vergi kaybı sonucunun doğmuş olması, ziyaın varlığı için yeterlidir. Bu durum, vergi hukukunda "objektif sorumluluk" ilkesinin bir yansımasıdır. Örneğin, muhasebecinin hatasıyla beyannamenin eksik verilmesi veya unutulması gibi durumlarda dahi, kasıt olmasa bile ortada bir vergi kaybı olduğundan vergi ziyaı doğmuş sayılır.

Vergi ziyaına yol açan haller oldukça çeşitlidir:

  • Yasal süresi içinde vergi beyannamesinin hiç verilmemesi,
  • Verilen beyannamede matrahın eksik gösterilmesi,
  • Haksız yere indirim veya istisnalardan yararlanılması,
  • Defter tutma, belge düzenleme, muhafaza ve ibraz gibi şekli ödevlerin ihlali sonucu matrahın doğru tespit edilememesi.

Unutulmamalıdır ki, vergi idaresinin vergi ziyaına dayanarak bir tarhiyat yapabilmesi ve ceza kesebilmesi zamanaşımına tabidir. VUK m.114 uyarınca, vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından itibaren 5 yıl içinde tarh edilip mükellefe tebliğ edilmeyen vergi ve cezalar zamanaşımına uğrar. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup, mahkemeler tarafından re'sen (kendiliğinden) dikkate alınır.

Vergi Ziyaı Cezası Oranları ve Ağırlaştırılmış Haller

Vergi idaresi, bir vergi ziyaının varlığını tespit ettiğinde, kayba uğratılan vergi aslını talep etmenin yanı sıra, bu fiili yaptırımsız bırakmamak adına vergi ziyaı cezası keser. Bu cezanın oranları ve uygulanma koşulları VUK m.344'te düzenlenmiştir. Kanun, temel bir oran belirlerken, fiilin niteliğine göre ağırlaştırılmış bir ceza da öngörmektedir.

1. Genel Durum (Bir Kat Ceza): Normal şartlar altında, yani fiilin vergi kaçakçılığı suçu oluşturmadığı durumlarda, ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir. Örneğin, 100.000 TL'lik bir verginin ödenmediği tespit edilmişse, mükelleften 100.000 TL vergi aslı ile birlikte 100.000 TL de vergi ziyaı cezası talep edilir (gecikme faizi hariç).

2. Ağırlaştırılmış Haller (Üç Kat Ceza): Eğer vergi ziyaı, kanunun daha ağır bir yaptırıma bağladığı ve aynı zamanda ceza hukuku anlamında suç teşkil eden fiillerle işlenmişse, ceza oranı ciddi şekilde artar. VUK m.344, bu durumu VUK m.359'da sayılan kaçakçılık suçlarına atıf yaparak düzenlemiştir. Ziyaa, 359. maddedeki fiillerle sebebiyet verilmesi halinde ceza, ziyaa uğratılan verginin üç katı olarak uygulanır.

VUK m.359 kapsamında yer alan ve üç kat cezayı gerektiren başlıca fiiller şunlardır:

  • Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapmak,
  • Gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açmak,
  • Defterleri tahrif etmek, gizlemek veya ibraz etmemek,
  • İçeriği itibarıyla yanıltıcı belge düzenlemek veya bu belgeleri kullanmak,
  • Sahte belge (naylon fatura) düzenlemek veya bu belgeleri bilerek kullanmak.

Özellikle sahte belge kullanımı, uygulamada en sık karşılaşılan ve üç kat ceza riski taşıyan durumdur. Ancak burada mükellefleri koruyan çok önemli bir yargısal ilke bulunmaktadır. Danıştay, yerleşik içtihatlarında, idarenin bir mükellefe sahte belge kullanımı nedeniyle üç kat ceza kesebilmesi için salt belgenin sahte olmasının yeterli olmadığını vurgulamaktadır. Danıştay 4. Dairesi'nin E.2008/2274, K.2009/3773 sayılı emsal kararı bu konuda yol göstericidir. Karara göre, vergi idaresi, mükellefin söz konusu belgeyi bilerek ve isteyerek kullandığını, yani belgenin sahteliğinden haberdar olduğunu somut delillerle ispat etmekle yükümlüdür. İdare, bu ispatı yapamazsa, yani mükellefin kötü niyeti ortaya konulamazsa, ceza üç kat yerine bir kat olarak uygulanmalıdır. Bu ilke, ticari hayatın akışı içinde mal veya hizmet aldığı firmanın düzenlediği faturanın sahte olduğunu bilemeyecek durumda olan iyi niyetli mükellefleri korumaktadır.

İhbarnamelere Karşı Mükelleflerin Başvuru Yolları

Vergi dairesi tarafından düzenlenen ve mükellefe tebliğ edilen bir vergi veya ceza ihbarnamesi, idari sürecin sonu değil, aksine mükellef haklarının kullanılabileceği hukuki sürecin başlangıç noktasıdır. Bu belgelerin tebliği ile birlikte, mükellefin önünde kanunla belirlenmiş ve süreye tabi olan çeşitli başvuru yolları açılır. Bu yollar, tarhiyatın veya cezanın hukuka aykırılığını ileri sürerek iptalini sağlamayı amaçlar. Mükellefin bu süreçte atacağı adımlar, mali geleceği üzerinde doğrudan etkili olacağından, hakların ve sürelerin doğru bilinmesi hayati önem taşır. Temelde bu yollar, yargısal başvuru ve idari başvuru olmak üzere iki ana kategoriye ayrılır.

Doğrudan İptal Davası Açma

İhbarnamenin hukuka aykırı olduğunu düşünen mükellef için en temel ve etkili yol, doğrudan vergi mahkemesinde iptal davası açmaktır. Bu yol, idarenin işlemini bir bütün olarak yargı denetimine tabi tutma imkanı sunar.

  • Dava Açma Süresi: Mükellefin bu hakkını kullanabilmesi için kanunla belirlenmiş katı bir süre sınırı bulunmaktadır. Vergi/ceza ihbarnamesinin usulüne uygun olarak tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde yetkili vergi mahkemesinde dava açılmalıdır. Bu süre, hak düşürücü nitelikte olup, sürenin kaçırılması halinde dava açma hakkı ortadan kalkar. Bu nedenle tebliğ tarihinin dikkatle takip edilmesi ve sürenin son gününe bırakılmadan hareket edilmesi kritik öneme sahiptir.

  • Tahsilatın Durması: İptal davası açmanın en önemli sonuçlarından biri, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun (İYUK) 27. maddesi gereğince, dava konusu edilen vergi ve cezanın tahsil işlemlerini kendiliğinden durdurmasıdır. Yani, dava süreci sonuçlanana kadar vergi dairesi, mükelleften bu borcu talep edemez veya haciz gibi cebri icra işlemlerine başlayamaz. Bu durum, mükellefe dava sürecinde mali bir güvence sağlar.

  • Dava Dilekçesindeki Maddi Hatalar: Dava dilekçesinin hazırlanması profesyonellik gerektirse de, yargı, mükellefin hak arama özgürlüğünü kısıtlayıcı yorumlardan kaçınmaktadır. Örneğin, Danıştay 9. Daire'nin K.2017/9335 sayılı kararı, dava dilekçesinde sehven ihbarname numarası yerine tebliğ zarfının numarasının yazılması gibi maddi hataların, davanın hangi işleme karşı açıldığı net bir şekilde anlaşılabiliyorsa, davanın reddini gerektirmeyeceğine hükmetmiştir. Bu, mahkemelerin şekilcilikten ziyade uyuşmazlığın esasını çözme eğiliminde olduğunu gösteren önemli bir içtihattır.

  • Görevsiz Yargı Yeri Başvurusu: Hukuki süreçlerde yaşanabilecek bir diğer durum, davanın yanlışlıkla adli yargı gibi görevsiz bir mahkemede açılmasıdır. Bu durumda panik yapmaya gerek yoktur. İYUK m.9 uyarınca, davanın görev yönünden reddedilmesi halinde, görevsizlik kararının tebliğinden itibaren 30 gün içinde görevli olan vergi mahkemesinde yeniden dava açılabilir. Bu sayede hak kaybı önlenmiş olur.

İdari Başvuru Yolları: Uzlaşma ve Düzeltme Talebi

Dava açma yoluna alternatif olarak veya dava öncesi bir adım olarak değerlendirilebilecek idari başvuru mekanizmaları da mevcuttur. Bu yollar, uyuşmazlığı mahkemeye taşımadan idare nezdinde çözme imkanı sunar.

1. Uzlaşma Başvurusu:

Uzlaşma, mükellef ile vergi idaresinin, tarh edilen vergi ve kesilen cezalar üzerinde pazarlık yaparak bir anlaşmaya varmasıdır. Bu yol, özellikle uyuşmazlığın sonucunun belirsiz olduğu durumlarda riskleri azaltmak için tercih edilebilir.

  • Başvuru Süresi ve Etkisi: Uzlaşma talebi de, ihbarnamenin tebliğinden itibaren 30 gün içinde yapılmalıdır. Uzlaşma talebinde bulunulması, en önemli hukuki sonuç olarak, dava açma süresini durdurur.
  • Uzlaşma Sürecinin Sonuçları:
    • Uzlaşma Sağlanırsa: Anlaşılan vergi ve ceza tutarları üzerinden bir "uzlaşma vadesi" belirlenir ve bu tutarların ödenmesiyle uyuşmazlık sona erer. Uzlaşılan konular hakkında artık dava açılamaz.
    • Uzlaşma Sağlanamazsa (Vaki Olmazsa): Eğer idare ile bir anlaşmaya varılamazsa, bu durum bir "uzlaşmanın vaki olmadığına dair tutanak" ile tespit edilir. Bu tutanağın tebliği ile birlikte durmuş olan dava açma süresi yeniden işlemeye başlar. Vergi Usul Kanunu'nun Ek Madde 7 hükmüne göre, eğer dava açma süresi bitmiş veya 15 günden az kalmış ise, süre tutanağın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün olarak uzar. Bu düzenleme, mükellefe uzlaşma sonrası dava açma hakkını kullanabilmesi için makul bir süre tanır.

2. Düzeltme Talebi:

Düzeltme, ihbarnamedeki vergi veya cezanın dayanağında açık ve bariz bir "vergi hatası" (hesap hatası, mükerrer vergilendirme, verginin konusunda veya mükellefin şahsında hata vb.) bulunması durumunda başvurulacak bir yoldur.

  • Başvuru Süresi: Vergi hatalarına karşı düzeltme talebi için çok daha uzun bir süre öngörülmüştür. Vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği takvim yılını takip eden yılın başından itibaren 5 yıllık zamanaşımı süresi içinde vergi dairesinden düzeltme talep edilebilir.
  • Dava Açma Süresine Etkisi: Eğer düzeltme talebi, 30 günlük dava açma süresi içinde yapılırsa, tıpkı uzlaşmada olduğu gibi dava açma süresini durdurur. Vergi dairesinin talebi açıkça veya zımnen (60 gün içinde cevap vermeyerek) reddetmesi halinde, kalan dava açma süresi içinde vergi mahkemesinde iptal davası açılabilir.

Yargı Kararları Işığında Temel İptal Sebepleri ve Mükellef Hakları

Vergi idaresi tarafından tesis edilen tarhiyat ve ceza işlemleri, idarenin tek taraflı iradesiyle hayata geçen ve hukuka uygunluk karinesinden yararlanan işlemlerdir. Ancak bu karine, söz konusu işlemlerin mutlak ve değişmez olduğu anlamına gelmez. Hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak, idarenin tüm eylem ve işlemleri yargı denetimine tabidir. Vergi mahkemeleri ve Danıştay, verdikleri kararlarla hem idarenin keyfi uygulamalarının önüne geçmekte hem de mükelleflerin anayasal ve yasal haklarını koruma altına almaktadır. Özellikle savunma hakkının ihlali ve tarhiyat usullerine aykırılık gibi durumlar, yargı kararlarında sıklıkla vurgulanan ve işlemin iptaline yol açan temel sebepler arasında yer almaktadır.

Savunma Hakkının İhlali: Raporların Tebliğ Edilmemesi

Vergi hukukunda iptal davasına konu olan en temel ve en önemli hukuka aykırılık hallerinden biri, mükellefin savunma hakkının kısıtlanmasıdır. Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan "Hak Arama Hürriyeti" ve adil yargılanma hakkı, kişilerin kendilerine yöneltilen iddiaların dayanaklarını bilmelerini ve bunlara karşı etkin bir savunma yapabilmelerini zorunlu kılar. Vergi tarhiyatlarında bu ilkenin somut yansıması, tarhiyatın gerekçesini oluşturan belgelerin mükellefe eksiksiz bir şekilde sunulmasıdır.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 35. ve 366. maddeleri, ikmalen veya re'sen tarh edilen vergilerde vergi inceleme raporunun, takdir komisyonu kararlarının veya cezayı gerektiren olaya ilişkin tutanakların bir suretinin vergi/ceza ihbarnamesine eklenmesini emretmektedir. Bu zorunluluğun amacı, mükellefin aleyhine tesis edilen işlemin maddi ve hukuki sebeplerini tüm detaylarıyla öğrenmesini sağlamaktır. Mükellef, ancak bu raporları inceleyerek;

  • Hangi delillere dayanıldığını,
  • Hangi tespitlerin yapıldığını,
  • İdarenin hukuki gerekçesinin ne olduğunu,
  • Varsa, rapordaki maddi veya hukuki hataları

anlayabilir ve bunlara karşı dava dilekçesinde somut itirazlar ileri sürebilir.

Geçmişte Danıştay daireleri arasında, bu raporların ihbarnameye eklenmemesinin niteliği konusunda farklı görüşler mevcuttu. Bazı kararlarda bu durum, davanın esasına etki etmeyen ve yargılama aşamasında giderilebilecek basit bir usul hatası (usulsüz tebligat) olarak değerlendiriliyordu. Ancak Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu (VDDK), içtihadı birleştirme niteliğindeki E. 2014/304, K. 2014/563 sayılı emsal kararı ile bu tartışmalara son noktayı koymuştur. Bu bağlayıcı karara göre, tarhiyatın dayanağı olan vergi inceleme raporunun ihbarnameye eklenmemesi:

  • Basit bir şekil noksanlığı değildir.
  • Mükellefin savunma hakkını temelden kısıtlayan, esasa etkili bir şekil hatasıdır.
  • Bu eksiklik, tarhiyat işlemini doğrudan sakatlar ve tek başına işlemin iptali için yeterli bir sebeptir.

Dolayısıyla, tarafınıza tebliğ edilen bir vergi/ceza ihbarnamesinin ekinde, tarhiyata dayanak teşkil eden vergi inceleme raporu veya takdir komisyonu kararı bulunmuyorsa, bu durum açılacak davada en güçlü iptal gerekçelerinden birini oluşturacaktır.

Re'sen Tarhiyat Usulünün Hukuka Aykırı Uygulanması

Vergilendirmede temel ilke, beyan esasıdır. Mükelleflerin kendi beyanları üzerinden verginin tarh ve tahakkuk ettirilmesi asıldır. Ancak bazı istisnai durumlarda idare, vergi matrahını kendisi tespit etme veya ettirme yetkisine sahiptir. Bu yönteme "re'sen tarhiyat" adı verilir.

Vergi Usul Kanunu'nun 30. maddesi, re'sen tarhiyat sebeplerini sınırlı sayıda (numerus clausus) saymıştır. Bunlar arasında yasal defterlerin hiç tutulmamış veya tasdik ettirilmemiş olması, defter ve belgelerin ibraz edilmemesi veya matrahın bu kayıtlardan tespitinin imkansız olması gibi haller bulunur. İdarenin bu yönteme başvurabilmesi için, kanunda sayılan bu sebeplerden birinin varlığını somut olarak ortaya koyması ve ispatlaması şarttır.

Uygulamada vergi dairelerinin, kanuni şartlar oluşmadığı halde re'sen tarhiyat yetkisini keyfi olarak kullandığı görülebilmektedir. Örneğin, mükellefin ibraz ettiği defter ve belgeler usulüne uygun olduğu halde, sadece idarenin yorumuna uymadığı gerekçesiyle kayıtların geçersiz sayılarak re'sen tarhiyata gidilmesi hukuka aykırıdır. İdare, mükellefin kayıtlarının neden matrah tespiti için yetersiz olduğunu açık ve somut gerekçelerle kanıtlamakla yükümlüdür. Bu ispat yükümlülüğü yerine getirilmeden, varsayımlara dayalı olarak veya takdir yetkisinin kötüye kullanılması suretiyle yapılan re'sen tarhiyatlar, vergi mahkemeleri tarafından iptal edilmektedir.

Sonuç olarak, vergi tarhiyatı ve ceza kararlarıyla karşılaştığınızda sürecin son bulmadığını, aksine etkin bir hukuki mücadelenin başladığını bilmelisiniz. Tebliğ edilen ihbarnamenin VUK m.35 ve m.36'da belirtilen zorunlu unsurları taşıyıp taşımadığı, özellikle savunma hakkınızın özünü oluşturan inceleme raporlarının tebliğ edilip edilmediği, tarhiyatın dayandığı usulün (örneğin re'sen tarhiyat) hukuka uygun olup olmadığı gibi hususlar titizlikle incelenmelidir. Bunların yanı sıra, VDDGK'nın K.2021/877 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, tarhiyatın VUK m.114'te belirtilen 5 yıllık tarh zamanaşımı süresi içinde yapılıp yapılmadığı da mutlak bir iptal sebebidir. Mükelleflerin dava açma, uzlaşma veya düzeltme gibi yasal haklarını süresi içinde ve doğru stratejiyle kullanması, haksız veya hukuka aykırı vergi ve cezaların iptalini sağlamak için kritik öneme sahiptir. Bu karmaşık ve teknik süreçte hak kaybı yaşamamak adına bir vergi hukuku uzmanından destek almak, en doğru yaklaşım olacaktır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.