
Arabuluculuk Zamanaşımını Keser Mi?
İş hukuku alanında 2018 yılından itibaren zorunlu hale gelen arabuluculuk uygulaması, zamanaşımı süreleri ve dava açma süreçleri açısından önemli değişikliklere yol açmıştır. Bu yazımızda, arabuluculuk sürecinin zamanaşımını kesip kesmediği, hangi durumlarda arabulucuya başvurulması gerektiği ve bu sürecin hukuki sonuçları hakkında detaylı bilgiler sunulmaktadır.
İş Uyuşmazlıklarında Zorunlu Arabuluculuk ve Süreler
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 3. maddesi ile 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren Türk iş hukuku sisteminde köklü bir değişiklik yapılmıştır. Bu düzenleme ile bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda arabulucuya başvuru dava şartı haline gelmiştir. Bu önemli değişiklik, iş uyuşmazlıklarının çözümünde mahkemelerin iş yükünü azaltmayı ve taraflar arasında uzlaşmayı teşvik etmeyi amaçlamaktadır.
Dava şartı olarak arabuluculuk uygulamasında, bu şarta uyulmadan açılan davalar mahkemeler tarafından esasa girmeden reddedilmektedir. Bu durum, işçi ve işveren taraflarının mutlaka öncelikle arabuluculuk sürecini tamamlaması gerektiği anlamına gelmektedir.
İşe İade Talepleri
İşe iade davalarında arabuluculuk süreci özel bir önem taşımaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca, işe iade talepleri için fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde arabulucuya başvurulması zorunludur. Bu süre, işçinin hak kaybına uğramaması için kritik bir öneme sahiptir.
Arabuluculuk sürecinde anlaşma sağlanamaması durumunda, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açılabilmektedir. Bu kısa süre, işe iade davalarının aciliyetini yansıtmakta ve işçinin mağduriyetinin önlenmesini amaçlamaktadır.
İşe iade sürecinin zaman açısından hassasiyeti, bu alanda çalışan hukukçuların ve işçilerin mutlaka dikkat etmesi gereken bir konudur. Sürelerin kaçırılması durumunda işçi, işe iade hakkını tamamen kaybedebilir.
Diğer İşçilik Alacakları
Ücret, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gibi diğer işçilik alacakları için arabulucuya başvuru konusunda kanunda belirli bir süre bulunmamaktadır. Ancak bu durum, bu alacakların zamanaşımı süreleri geçerli olduğu anlamına gelmektedir.
İş Kanunu'nun 32. ve Ek 3. maddeleri uyarınca aşağıdaki alacaklar 5 yıllık zamanaşımına tabidir:
- Ücret alacakları
- Kullandırılmayan yıllık izin ücreti
- Kıdem tazminatı
- İhbar tazminatı
- Kötüniyet tazminatı
- Ayrımcılık tazminatı
Öte yandan, bazı işçilik alacakları 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146. maddesinde belirlenen 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tabidir:
- Sendikal tazminat
- İş güvencesi kapsamı dışındaki işçilerin kötüniyet tazminatı
- Başlatmama tazminatı
- İş Kanunu'nun 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat
- maddedeki belge tazminatı
- maddedeki askerlik sonrası işe almama tazminatı
Dava Şartı Olarak Arabuluculuk
Dava şartı arabuluculuk uygulamasının etkin işleyebilmesi için belirli prosedürel kurallar belirlenmiştir. Davacı taraf, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır.
Bu zorunluluğa uyulmaması halinde mahkeme, davacıya son tutanağı bir hafta içinde sunması için ihtar gönderir. Aksi takdirde dava usulden reddedilir. Dava dilekçesinden arabulucuya başvurulmadığı anlaşılırsa, dava derhal usulden reddedilir.
Arabuluculuk süreci için 6 haftalık süre öngörülmüştür. Bu süre zarfında taraflar, uzman bir arabulucu eşliğinde uyuşmazlığı çözmeye çalışırlar. Süreç boyunca gizlilik ilkesi geçerlidir ve arabuluculuk sürecindeki beyanlar daha sonra açılacak davalarda delil olarak kullanılamaz.
Zamanaşımına uğramış işçilik alacakları için arabulucuya başvurulamayacağına dair bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Ancak uygulamada işveren ödeme yapmayabilir ve arabuluculuktan sonuç alınamayabilir. Bu nedenle, zamanaşımı süreleri geçmediği sürece her zaman arabulucuya başvurulabilir, ancak iş akdinin feshinden sonra doğacak uyuşmazlıklarda gecikme davayı kazanmayı zorlaştıracağından erken başvuru önerilmektedir.
Zamanaşımının Kesilmesi ve Arabuluculuk Süreci
Zamanaşımı kavramı, hukuki alacakların belirli süre içinde dava edilmemesi halinde dava hakkının ortadan kalkması anlamına gelir. Arabuluculuk sürecinin zamanaşımı üzerindeki etkileri, hem alacaklı hem de borçlu açısından kritik önem taşımaktadır. Bu bağlamda, zamanaşımının hangi durumlarda kesildiği ve arabuluculuk sürecinin bu kesinti üzerindeki rolü detaylı şekilde incelenmelidir.
Zamanaşımını Kesen Durumlar
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 154. maddesi, zamanaşımını kesen durumları açık bir şekilde düzenlemektedir. Bu madde kapsamında zamanaşımını kesen başlıca durumlar şunlardır:
- Borçlunun borcu ikrar etmesi: Borçlunun alacağın varlığını kabul etmesi
- Faiz ödemesi yapılması: Kısmi de olsa ödeme gerçekleştirilmesi
- Kısmi ifada bulunması: Ana borcun bir kısmının ödenmesi
- Rehin vermesi veya kefil göstermesi: Borç için teminat gösterilmesi
- Alacaklının dava açması: Mahkeme nezdinde dava prosedürünün başlatılması
- İcra takibi yapılması: İcra müdürlüğü nezdinde takip başlatılması
- İflas masasına başvurması: Borçlunun iflası halinde masaya başvuru
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin Esas No: 2014/36960, Karar No: 2016/8128, Tarih: 04.04.2016 kararına göre, zamanaşımı alacak hakkını sona erdirmez, sadece dava edilebilme niteliğini ortadan kaldırır. Bu önemli ayrım, zamanaşımına uğramış alacakların tamamen yok olmadığını, ancak mahkeme yoluyla takip edilemeyeceğini göstermektedir.
Zamanaşımı savunmasının def'i niteliğinde olması, borçlu tarafından ileri sürülmesi gerektiği anlamına gelir. Mahkeme, borçlu zamanaşımı itirazında bulunmadıkça kendiliğinden bu durumu dikkate alamaz. Borçlu zamanaşımı itirazında bulunursa, alacağın dava edilebilme niteliği ortadan kalkar ve mahkeme davayı reddetmek zorunda kalır.
Arabuluculuk Sürecinin Etkisi
Arabuluculuk sürecinin zamanaşımı üzerindeki etkisi, modern hukuk sisteminde önemli bir yer tutar. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği'nin 22. maddesi, dava şartı olarak arabuluculuğu düzenlemektedir ve bu sürecin zamanaşımı üzerinde doğrudan etkisi bulunmaktadır.
Arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçen süre zamanaşımı hesabında dikkate alınmaz. Bu düzenleme, tarafların arabuluculuk sürecine katılmaları nedeniyle zamanaşımı açısından mağdur olmalarını önlemek amacıyla getirilmiştir. Arabuluculuk süreci maksimum 6 hafta sürebilmektedir ve bu süre zarfında zamanaşımı durur.
Arabuluculuk sürecinin zamanaşımına etkisi şu şekilde işler:
- Adliye arabuluculuk bürosuna başvuru tarihi itibariyle zamanaşımı durur
- Son tutanağın düzenlendiği tarih itibariyle zamanaşımı kaldığı yerden devam eder
- Anlaşma sağlanamadığında arabuluculuk süreci sona erer ve dava açma süreci başlar
HUAK Yönetmeliği'nin 22. maddesi uyarınca, davacı arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması halinde:
- Mahkeme davacıya son tutanağı bir hafta içinde sunması için ihtar gönderir
- İhtar süresinde belge sunulmazsa dava usulden reddedilir
- Dava dilekçesinden arabulucuya başvurulmadığı anlaşılırsa dava derhal usulden reddedilir
Arabuluculuk sürecinin zamanaşımını kesmesinin yanı sıra, hak düşürücü sürelerin de durması önemli bir hukuki sonuç doğurmaktadır. Bu durum özellikle kira uyuşmazlıkları ve ticari davalarda kritik öneme sahiptir.
Arabuluculuk sürecinin gizliliği de bu aşamada önem kazanır. Arabuluculuk süreci sırasında yapılan görüşmeler, öneriler ve beyanlar daha sonraki dava sürecinde delil olarak kullanılamaz. Bu gizlilik ilkesi, tarafların arabuluculuk sürecine samimi şekilde katılmalarını teşvik eder ve zamanaşımı kesintisinin yanında sürecin etkinliğini artırır.
Kira Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk ve Hak Düşürücü Süre
Kira hukuku alanında yaşanan önemli değişikliklerden biri, 01 Eylül 2023 tarihinde yürürlüğe giren 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu değişikliği ile kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların dava şartı arabuluculuk kapsamına alınmasıdır. Bu düzenleme, kira uyuşmazlıklarında dava açılmadan önce arabuluculuk sürecinin tamamlanmasını zorunlu hale getirmiştir.
Kira Tahliye Sebepleri
Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde düzenlenen kira tahliye sebepleri, artık arabuluculuk sürecinden geçmesi gereken uyuşmazlıklar haline gelmiştir. Bu sebeplerin başlıcaları şunlardır:
TBK madde 350 kapsamında düzenlenen temel tahliye sebepleri:
- Kiraya verenin ve yakınlarının konut gereksinimi
- Yeniden inşa ve imar amacıyla sözleşmenin sona erdirilmesi
- Kiralanan yerin aslına uygun olmayan şekilde kullanılması
TBK madde 351 uyarınca sonradan mülkiyet kazanan malikin gereksinimi nedeniyle tahliye talebi de arabuluculuk kapsamındaki önemli sebeplerden biridir. Bu durumda yeni malik, sözleşme süresinin bitiminden başlayarak belirli süre içinde tahliye talebinde bulunabilir.
Diğer önemli tahliye sebepleri ise şunlardır:
- TBK madde 352 kapsamında kiracının tahliye taahhüdü
- Kira bedelinin ödenmemesi nedeniyle iki haklı ihtar sonrası tahliye
- Kiracının aynı ilçe veya belde sınırları içinde konutunun bulunması
- TBK madde 322 uyarınca kiralananın başkasına kiralanması
Dava Açma Süreleri
Kira uyuşmazlıklarında dava açma süreleri, arabuluculuk sürecinin zorunlu hale gelmesi ile birlikte yeniden değerlendirilmesi gereken konular haline gelmiştir. 6325 sayılı HUAK madde 18/A hükmü, bu konuda kritik bir düzenleme getirmektedir.
Hak düşürücü sürelerin durması konusunda kanun koyucu önemli bir istisna yaratmıştır. Normalde hak düşürücü süreler durmaz ve kesilmez ancak HUAK madde 18/A ile dava şartı arabuluculukta arabuluculuğa başvuru tarihi itibariyle:
- Zamanaşımı süresi duracak
- Hak düşürücü süreler işlemeyecek
Bu düzenleme özellikle aşağıdaki durumlarda kritik önem taşımaktadır:
TBK madde 350 kapsamında yeniden inşa ve imar gerekçesiyle dava açma süreleri:
- Belirli süreli sözleşmelerde: Sürenin sonundan başlayarak bir ay içinde
- Belirsiz süreli sözleşmelerde: Fesih tarihinden başlayarak bir ay içinde
TBK madde 351 kapsamında yeni malikin gereksinimi için dava açma süresi:
- Sözleşme süresinin bitiminden başlayarak bir ay içinde
Arabuluculuk Daire Başkanlığının "Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk" açıklamalarına göre, kira uyuşmazlıklarında da benzer uygulama yapılmaktadır. Bu durumda:
- Dava açma süresi içinde arabuluculuğa başvurulması halinde hak düşürücü süre durur
- Son tutanak düzenlenmesi ile süre kaldığı yerden devam eder
- Arabuluculuk sürecinin tamamlanması sonrasında, kalan süre kadar dava açma imkanı tanınır
Zamanaşımı ve hak düşürücü süre arasındaki temel farklar şu şekildedir:
- Zamanaşımı def'i niteliğinde olup taraflarca ileri sürülmesi gerekir
- Hak düşürücü süre itiraz niteliğinde olup hakim re'sen araştırabilir
- Zamanaşımında sadece dava edilebilirlik ortadan kalkar
- Hak düşürücü sürede hem dava edilebilirlik hem de hakkın kendisi yok olur
Bu düzenlemeler, kira hukukundaki uyuşmazlıkların çözümünde arabuluculuk sürecinin etkin bir şekilde kullanılmasını sağlarken, tarafların haklarını koruyucu bir mekanizma oluşturmaktadır. Özellikle süreli dava açma zorunluluğu bulunan tahliye davalarında, arabuluculuk sürecinin bu süreleri durdurması kritik önem taşımaktadır.
Ticari Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk ve Gizlilik İlkesi
Ticari Davaların Kapsamı
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5. maddesi uyarınca, ticari davalardan para ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri için dava açılmadan önce arabulucuya başvuru zorunluluğu getirilmiştir. Bu düzenleme ile ticari hayatta yaşanan uyuşmazlıkların mahkeme öncesinde çözülmesi hedeflenmiştir.
Ticari uyuşmazlıklarda arabuluculuk kapsamına giren başlıca dava türleri şunlardır:
- Ticari alacak davaları
- Ticari sözleşmelerden kaynaklanan tazminat talepleri
- Ortaklık ilişkilerinden doğan mali uyuşmazlıklar
- Ticari temsilcilik sözleşmelerinden kaynaklanan davalar
- Franchise sözleşmesi uyuşmazlıkları
Dava açma süreci açısından, ticari uyuşmazlıklarda da diğer zorunlu arabuluculuk alanlarında olduğu gibi, mahkemeye başvuru öncesinde arabuluculuk sürecinin tamamlanması ve son tutanağın düzenlenmesi gerekmektedir. Anlaşmaya varılamaması halinde düzenlenen son tutanak, dava dilekçesine eklenmelidir.
Ticari uyuşmazlıklarda zamanaşımı süreleri, arabuluculuk sürecinin başlamasından son tutanağın düzenlenmesine kadar olan sürede durmaktadır. Bu düzenleme sayesinde taraflar, zamanaşımı endişesi yaşamadan arabuluculuk sürecine odaklanabilmektedir.
Arabuluculuk Sürecinin Gizliliği
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği'nin 7. maddesi, arabuluculuk sürecinin en önemli özelliklerinden biri olan gizlilik ilkesini düzenlemektedir. Bu hüküm, arabuluculuk sürecinin güvenilirliğini ve etkinliğini sağlayan temel unsurdur.
Gizlilik ilkesi kapsamında korunan bilgi ve belgeler şunlardır:
- Arabuluculuk daveti ve tarafların bu davete verdikleri yanıtlar
- Süreç boyunca ifade edilen görüş ve teklifler
- Arabulucunun önerileri ve yönlendirmeleri
- Tarafların vakıa kabulleri
- Arabuluculuk dolayısıyla hazırlanan tüm belgeler
Gizlilik ilkesinin hukuki sonuçları oldukça geniş kapsamlıdır. Bu bilgiler hiçbir şekilde dava sürecinde delil olarak kullanılamaz ve arabuluculuk sürecine katılan kişiler bu konularda tanıklık yapamazlar. Aynı şekilde, mahkeme, hakem veya herhangi bir idari makam bu bilgileri talep edemez ve hükme esas alamaz.
Bu gizlilik koruması, tarafların arabuluculuk sürecinde samimi bir şekilde görüşlerini paylaşmasını ve çözüm odaklı yaklaşım sergilemesini teşvik etmektedir. Taraflar, söylediklerinin ileri tarihte aleyhlerinde kullanılmayacağını bilerek daha açık iletişim kurabilmektedir.
İşe iade davalarında özel düzenleme olarak, son tutanak düzenlenmesinden itibaren 2 hafta içinde dava açılması gerekmektedir. Bu süre, diğer dava türlerinden farklı olarak oldukça kısa tutulmuştur ve tarafların bu süreye dikkat etmeleri kritik önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, arabuluculuk sisteminin zamanaşımı üzerindeki etkileri, Türk hukuk sisteminde önemli bir dönüşüme işaret etmektedir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu, 6325 sayılı HUAK ve TTK'nın 5. maddesi ile getirilen düzenlemeler, uyuşmazlıkların mahkeme öncesinde çözülmesini teşvik ederken, tarafların zamanaşımı endişesi yaşamadan bu sürece katılmalarını sağlamaktadır. İş uyuşmazlıkları, kira davaları ve ticari uyuşmazlıklarda zorunlu hale gelen arabuluculuk uygulaması, hem yargı yükünü azaltmakta hem de taraflar arasında daha hızlı ve ekonomik çözümler üretmektedir. Gizlilik ilkesi ile desteklenen bu sistem, tarafların güven içinde müzakere yapabilmelerine olanak tanırken, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin durması sayesinde hukuki güvence de sağlamaktadır.