Muvaazalı İşlem Nedir

Muvaazalı İşlem Nedir

Hukuki işlemlerde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri olan muvazaa, tarafların gerçek iradelerini gizleyerek üçüncü kişileri aldatma amacıyla yaptıkları anlaşmalardır. Bu kapsamlı rehberde muvazaanın tanımı, türleri, ispat kuralları, zamanaşımı durumu ve Yargıtay kararları ışığında hukuki sonuçları detaylı olarak incelenmektedir. Muvazaa davalarının nasıl açılacağı, hangi mahkemelerin görevli olduğu ve tasarrufun iptali davası ile farkları hakkında bilgi edinebilirsiniz.

Muvazaanın Tanımı ve Yasal Düzenlemesi

Hukuki Tanım

Muvazaa, Türk hukuk sisteminde önemli bir yere sahip olan ve sözleşme hukukunun temel kavramlarından birisidir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. maddesinde düzenlenen muvazaa, sözleşme taraflarının üçüncü kişilerden gerçek durumu gizleyerek onları aldatmak maksadıyla, gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarını ifade eder.

Muvazaanın hukuki tanımı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 09.02.2005 tarih 2005/1-19 E., 2005/42 K. sayılı kararında net bir şekilde ortaya konulmuştur:

Sözleşme taraflarının üçüncü kişilerden gerçek durumu gizleyerek onları aldatmak maksadıyla, gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarına muvazaa denir.

Bu tanım, muvazaanın üç temel unsurunu ortaya koymaktadır. İlk olarak, tarafların gerçek iradelerine uymayan bir anlaşma yapmaları gerekmektedir. İkinci olarak, bu anlaşmanın üçüncü kişileri aldatma amacı taşıması zorunludur. Son olarak, yapılan anlaşmanın taraflar arasında geçerli olmaması şarttır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 16.6.2010 tarih 2010/1-281 E., 2010/323 K. sayılı kararı da aynı tanımı benimseyerek, muvazaanın hukuki çerçevesini pekiştirmiştir. Bu kararlarda vurgulanan önemli husus, muvazaanın sadece taraflar arasında değil, üçüncü kişiler açısından da hukuki sonuçlar doğurmasıdır.

Muvazaalı işlemlerin temel özelliği, görünüşte geçerli bir hukuki işlem izlenimi yaratırken, gerçekte tarafların bu işlemi yapmak istememeleri veya farklı bir işlem yapmak istemeleridir. Bu durum, hukuki güvenlik ilkesine aykırı olduğu için kanun koyucu tarafından özel olarak düzenlenmiştir.

Yasal Dayanak

Muvazaanın yasal dayanağı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. maddesidir. Bu madde, "Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler" başlığı altında yer almakta ve şu şekilde düzenlenmiştir:

"Bir sözleşmenin türü ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların gerçek ve ortak iradeleri esas alınır; bunların belirlenmesinde, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaz."

Bu madde, muvazaalı işlemlerin hukuki sonuçlarını belirleyen temel hükümdür. Maddenin getirdiği en önemli ilke, tarafların gerçek ve ortak iradelerinin esas alınması gerektiğidir. Bu ilke, muvazaalı işlemlerde görünüşteki beyanların değil, gerçek iradelerin dikkate alınacağını göstermektedir.

TBK madde 19'un uygulanması açısından dikkat edilmesi gereken husus, bu maddenin genel muvazaa hükümlerini düzenlemesidir. Türk hukuk sisteminde muvazaanın özel türleri için ayrı düzenlemeler bulunmaktadır. Örneğin, muris muvazaası için özel hükümler mevcuttur ve bu durumda hem genel muvazaa hükümleri hem de özel hükümler birlikte uygulanabilmektedir.

Yasal düzenlemenin amacı, hukuki işlemlerde dürüstlük ve şeffaflık ilkelerini korumaktır. Muvazaalı işlemler, bu ilkelere aykırı olduğu için hukuk düzenince kabul edilmemekte ve çeşitli yaptırımlara tabi tutulmaktadır.

TBK madde 19'un yanı sıra, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 203/1-d maddesi de muvazaa davalarının ispat kuralları açısından önem taşımaktadır. Bu madde, üçüncü kişilerin muvazaa iddialarının tanık delili ile ispatlanabileceğini düzenlemektedir.

Muvazaanın yasal düzenlemesi, sadece maddi hukuk kuralları ile sınırlı değildir. Usul hukuku açısından da önemli düzenlemeler bulunmaktadır. Özellikle ispat kuralları, zamanaşımı hükümleri ve mahkeme görevliliği konularında özel hükümler mevcuttur.

Bu yasal çerçeve, muvazaalı işlemlerin tespiti ve hukuki sonuçlarının belirlenmesi açısından kritik öneme sahiptir. Yargıtay kararları da bu yasal düzenlemelerin uygulanmasında rehber niteliği taşımakta ve içtihat hukukunun gelişmesine katkı sağlamaktadır.

Muvazaa Türleri ve Özellikleri

Muvazaa, hukuki niteliği ve sonuçları bakımından farklı türlere ayrılmaktadır. Bu sınıflandırma, muvazaalı işlemlerin hukuki sonuçlarının belirlenmesi ve uygulanacak hukuki kuralların tespiti açısından büyük önem taşımaktadır. Doktrinde ve Yargıtay uygulamasında kabul edilen temel ayrım, mutlak muvazaa ve nispi muvazaa şeklindedir.

Mutlak Muvazaa

Mutlak muvazaa (basit muvazaa), tarafların kendi aralarında geçerli herhangi bir hukuki işlem yapmak istemedikleri halde, salt üçüncü kişilere aralarında işlem varmış gibi görünmek için yaptıkları işlemlerdir. Bu tür muvazaada taraflar, gerçekte hiçbir hukuki sonuç doğurmak istemeyen, sadece görünüşte bir işlem yaparlar.

Mutlak muvazaanın temel özellikleri şunlardır:

  • Taraflar arasında gerçek anlamda bir hukuki işlem yapma iradesi bulunmaz
  • Sadece üçüncü kişileri aldatmak amacıyla görünüşte bir işlem yapılır
  • Görünürdeki işlem tamamen geçersizdir ve hiçbir hukuki sonuç doğurmaz
  • Taraflar bu işlemden herhangi bir hak ve yükümlülük doğmasını istemezler

Örneğin, borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla eşine yaptığı muvazaalı satış işlemi mutlak muvazaaya örnek teşkil eder. Bu durumda taraflar gerçekte bir satış yapmak istemezler, sadece malın el değiştirmiş gibi görünmesini sağlarlar.

Nispi Muvazaa

Nispi muvazaa (mevsuf, nitelikli muvazaa), sözleşmenin niteliğinde, konusunda, şartlarında ya da tarafların şahsında ortaya çıkan muvazaa türüdür. Bu durumda taraflar gerçekte bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak bu gerçek işlemi başka bir görünüşteki işlemin arkasına gizlerler.

Nispi muvazaanın karakteristik özellikleri:

  • Taraflar arasında iki işlem bulunur: görünürdeki işlem ve gizli işlem
  • Görünürdeki işlem geçersizdir ve hukuki sonuç doğurmaz
  • Gizli işlem, geçerlilik şartlarını taşıyorsa hukuki sonuç doğurur
  • Tarafların gerçek iradesi gizli işleme yöneliktir

Nispi muvazaaya en yaygın örnek, bağışlama sözleşmesinin satış sözleşmesi görünümünde yapılmasıdır. Bu durumda görünürdeki satış sözleşmesi geçersiz olurken, gizli bağışlama sözleşmesi geçerlilik şartlarını taşıyorsa geçerli sayılır.

Bedelde muvazaa da nispi muvazaanın özel bir türüdür. Taşınmaz satış sözleşmelerinde gerçek bedelin tapuda farklı gösterilmesi durumunda ortaya çıkar. Bu konuda YİBK'nın 05.02.1947 tarihli ve 1945/20 E., 1947/6 K. sayılı kararı önemli bir ilke getirmiştir:

Muvazaa sözleşmesinin şekle bağlı olmadığını ancak ispat için yazılı olması gerektiği

Muris Muvazaası

Muris muvazaası, miras bırakanın (murisin) mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla yaptığı muvazaalı işlemleri ifade eder. Bu özel muvazaa türü, miras hukuku ile borçlar hukuku arasında köprü görevi görür.

Muris muvazaasının temel unsurları:

  • Murisin mirasçıları miras hakkından mahrum bırakma amacı
  • Gerçek amacın (bağışlama) başka bir işlem (satış) görünümünde gizlenmesi
  • Üçüncü kişileri (diğer mirasçıları) aldatma kastı
  • Nispi muvazaa niteliği taşıması

01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, muris muvazaası ile genel muvazaa hükümleri arasındaki ilişkiyi düzenlemiştir. Bu karara göre, İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamı dışındaki işlemler için genel muvazaa hükümleri uygulanır.

Y1HD-K.2020/1318 sayılı kararda belirtildiği üzere:

Davacıların muris muvazaası ve TBK m. 19 hükmünde düzenlenen genel muvazaa hukuksal nedenlerine dayandığı kabul edilmelidir.

Bu karar, davacıların hem muris muvazaası hem de TBK madde 19'daki genel muvazaa hükümlerine aynı anda dayanabileceklerini açıkça ortaya koymuştur.

Muris muvazaasının ispatında özel kurallar geçerlidir. Mirasbırakan tarafından yapılan işlemin gerçek satış mı yoksa muvazaalı işlem mi olduğunun tespiti, tenkis davalarının sonucunu doğrudan etkilemektedir. Gerçek satış olduğu anlaşılırsa tenkis iddiası dinlenemezken, muvazaa tespit edilirse gizli bağışlama sözleşmesi geçerli sayılarak tenkise tabi tutulabilir.

Bu üç muvazaa türü, hukuki sonuçları ve ispat kuralları bakımından farklılık göstermektedir. Her bir türün kendine özgü özelliklerinin bilinmesi, doğru hukuki stratejinin belirlenmesi açısından kritik öneme sahiptir.

İspat Kuralları ve Zamanaşımı

Muvazaa davalarında ispat kuralları ve zamanaşımı konuları, bu tür davaların en kritik hukuki boyutlarını oluşturmaktadır. Muvazaalı işlemlerin ispatlanması ve bu davalarda zaman sınırlamasının bulunup bulunmadığı meselesi, hem hukuk teorisi hem de uygulama açısından büyük önem taşımaktadır.

Delil Türleri

Muvazaa davalarında ispat kuralları, davanın taraflarına göre farklılık göstermektedir. Bu farklılık, hukuki güvenlik ve ispat kolaylığı arasındaki dengeyi sağlamak amacıyla düzenlenmiştir.

Muvazaalı işlemin tarafları için ispat kuralları oldukça katıdır. Sözleşmenin tarafları olan kişiler, muvazaa iddialarını yalnızca yazılı delil ile ispatlayabilirler. Bu kural, özellikle taşınmaz devirlerinde ve bedelde muvazaa iddialarında büyük önem taşımaktadır. Tarafların yazılı delil dışında başka delil türlerine başvurmaları mümkün değildir.

Üçüncü kişiler için ise durum tamamen farklıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 203/1-d hükmü gereğince, hukuki işlemlere taraf olmayan üçüncü kişiler muvazaa iddialarını tanık delili dahil her türlü delil ile ispatlayabilirler. Bu düzenleme, üçüncü kişilerin korunması ve muvazaalı işlemlerle mağdur edilmelerinin önlenmesi amacını taşımaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 02.10.2002 gün ve 2002/6-618 E.-659 K.; 24.02.2010 gün ve 2010/6-94 E. - 100 K. sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, üçüncü kişilerin muvazaa iddiasını tanık dahil her türlü delille ispat edebilmeleri mümkündür.

Bu ispat kuralları arasındaki fark, hukuki işlemin güvenliği ile üçüncü kişilerin korunması arasındaki dengeyi sağlamaya yöneliktir. Taraflar kendi aralarında yaptıkları anlaşmaları bilmekte ve bunları belgeleyebilmekte iken, üçüncü kişiler bu durumdan haberdar olmadıkları için daha esnek ispat imkanlarına sahip kılınmışlardır.

Bedelde muvazaa durumlarında ise özel bir durum söz konusudur. Taşınmaz satış sözleşmelerinde bedelde muvazaa iddiası, sözleşmenin tarafları tarafından yazılı delil ile ispatlanmalıdır. Bu husus, taşınmaz hukukunun güvenliği ve tapu sicilinin güvenilirliği açısından kritik önem taşımaktadır.

Zamanaşımı Durumu

Muvazaa davalarının en önemli özelliklerinden biri, zamanaşımına tabi olmamalarıdır. Bu durum, muvazaalı işlemlerin hukuki niteliği ile doğrudan ilgilidir.

Hukuk Genel Kurulunun 22.6.1983 gün ve 479/719 sayılı kararında da belirtildiği üzere muvazaa sebebinin ortadan kalkması veya bir zamanın geçmesi ile görünürdeki işlemin geçerli hale gelemeyeceği kuşkusuz bulunduğundan, muvazaa iddiası her zaman ileri sürülebilir. Bu nedenle muvazaa iddialarında zamanaşımı kabul edilmemiştir.

Bu ilke, HGK-K.2015/2371, Y4HD-K.2021/605, HGK-K.2011/189 ve Y17HD-K.2020/2138 sayılı kararlarda da sürekli olarak benimsenmiştir. Zamanaşımının uygulanmamasının temel gerekçesi, muvazaalı işlemlerin baştan itibaren hükümsüz olması ve zamanın geçmesiyle bu hükümsüzlüğün ortadan kalkmamasıdır.

Muvazaa davalarında zamanaşımının bulunmaması, bu davaları tasarrufun iptali davalarından ayıran en önemli farklardan biridir. Tasarrufun iptali davaları İcra ve İflas Kanunu madde 284 gereğince 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi iken, muvazaa davaları için böyle bir sınırlama bulunmamaktadır.

Bu durum, alacaklıların korunması açısından büyük önem taşımaktadır. Borçlular tarafından alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla yapılan muvazaalı işlemler, yıllar sonra bile tespit edilip iptal ettirilebilmektedir.

Görevli Mahkeme

Muvazaa davalarında görevli mahkeme konusu, davanın niteliği ve konusuna göre belirlenmektedir. Genel kural olarak, muvazaa davaları genel mahkemelerin görevindedir.

Y17HD-K.2019/10012 sayılı kararda belirtildiği üzere: "Dava BK 19'a dayalı olarak açılmış tapu iptali ve tescil davasıdır. Muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır."

Asliye hukuk mahkemeleri, muvazaa davalarında genel olarak görevli mahkemelerdir. Ancak davanın konusuna göre özel görevli mahkemeler de söz konusu olabilir:

  • İş mahkemeleri: Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu iddiasıyla açılan davalarda
  • Aile mahkemeleri: Eşler arası muvazaalı mal kaçırma işlemlerine ilişkin davalarda
  • Asliye ticaret mahkemeleri: Ticari işlemlerde muvazaa iddiasına dayalı davalarda

Yetkili mahkeme konusunda ise, taşınmazlara ilişkin muvazaa davalarında taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Taşınır mallara ilişkin davalarda ise genel yetki kuralları uygulanmaktadır.

Muvazaa davalarının nisbi nitelikte yasadan doğan davalar olması, bu davaların ö

Tasarrufun İptali Davası ile Farkları ve Bedelde Muvazaa

Hukuki Farklar

Muvazaa davası ile tasarrufun iptali davası arasında temel hukuki farkların anlaşılması, doğru hukuki yol seçimi açısından kritik öneme sahiptir. Bu iki dava türü arasındaki ayrımlar, hem teorik hem de pratik açıdan önemli sonuçlar doğurmaktadır.

HGK-K.2021/146 sayılı kararda belirtildiği üzere; muvazaa davası ayni nitelikte bir davadır ve borçlunun yaptığı tasarruf işleminin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit etmeyi amaçlar. Tasarrufun iptali davası ise kişisel niteliktedir ve geçerli yapılan tasarruf işlemlerin davacı bakımından hükümsüz olduğunu tespit eder.

Bu temel ayrımdan hareketle, muvazaa davasında işlemin hiç yapılmamış olduğu tespiti istenirken, tasarrufun iptali davasında geçerli işlemin davacı bakımından hükümsüzlüğü talep edilmektedir. Muvazaa davasının ayni nitelikte olması, bu davanın sonucunda elde edilecek hükmün herkese karşı ileri sürülebileceği anlamına gelir.

Zamanaşımı açısından da önemli farklar bulunmaktadır. Muvazaa iddiası zamanaşımına ve hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabilirken, tasarrufun iptali davası İİK madde 284'e göre 5 yıllık hak düşürücü süreye tabidir. Bu durum, alacaklıların hangi hukuki yolu seçecekleri konusunda stratejik bir karar vermelerini gerektirir.

Uygulanan hukuki hükümler bakımından da ayrım vardır. Tasarrufun iptali için İİK madde 277 vd. hükümleri uygulanırken, muvazaa için TBK madde 19 hükümleri geçerlidir. Bu farklılık, davaların açılma şartları ve ispat yükümlülükleri açısından da değişiklik yaratmaktadır.

Muvazaa davasında aciz belgesi aranmazken, tasarrufun iptali davası için İİK'nın 277 vd. maddelerine göre aciz belgesi şartı bulunmaktadır. Bu durum, muvazaa davasının açılması için daha az prosedürel engel olduğunu göstermektedir.

Bedelde Muvazaa Özellikleri

Bedelde muvazaa, uygulamada sıkça karşılaşılan özel bir muvazaa türüdür. Bu durumda, taşınmaz satış sözleşmesinde gerçek bedel ile beyan edilen bedel arasında kasıtlı farklılık bulunmaktadır.

HGK-K.2022/427 sayılı kararda açıklandığı üzere, taşınmaz satış sözleşmesinde bedelde muvazaa iddiasının yazılı delille ispatı geçerlilik koşulu değil, ispat koşuludur. Bu önemli ayrım, bedelde muvazaanın hukuki niteliğini anlamak açısından kritiktir.

Bedelde muvazaa durumunda nispi muvazaa söz konusu olmaktadır. Görünürdeki sözleşmenin sadece bedeli değiştirilmesi halinde, sözleşmenin diğer unsurları geçerli kalırken, yalnızca bedel kısmı muvazaalı sayılmaktadır. Bu durumda gerçek bedelin tespiti önem kazanmaktadır.

YİBK'nın 05.02.1947 tarih 1945/20 E., 1947/6 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, muvazaa sözleşmesinde şekil koşulu aranmaz ancak ispat için yazılı delil gerekir. Bu ilke, bedelde muvazaa için de geçerlidir ve tarafların bu iddialarını yazılı delillerle desteklemeleri gerekmektedir.

Bedelde muvazaanın ispatında rayiç bedel ile beyan edilen bedel arasındaki fark tek başına yeterli değildir. Mahkemeler, tarafların gerçek iradelerini tespit etmek için sözleşmenin bütün şartlarını ve çevresindeki olguları değerlendirmektedir.

Vergi kaçırma amacıyla yapılan bedelde muvazaa durumlarında, vergi mevzuatı ile özel hukuk kuralları arasındaki ilişki de dikkate alınmalıdır. Bu tür durumlarda hem özel hukuk hem de vergi hukuku sonuçları doğabilmektedir.

Sonuç ve Genel Değerlendirme

Muvazaa hukuku, Türk hukuk sisteminde karmaşık ve çok boyutlu bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. TBK madde 19'da düzenlenen genel muvazaa hükümleri, tarafların gerçek iradelerinin korunması ve üçüncü kişilerin aldatılmasının önlenmesi amacını taşımaktadır.

Muvazaa davalarının zamanaşımına tabi olmaması, bu davaları alacaklılar açısından önemli bir hukuki araç haline getirmektedir. Ancak ispat yükünün ağırlığı ve özellikle taraflar açısından yazılı delil şartı, bu davaların açılmasında dikkatli bir hazırlık sürecini gerektirmektedir.

Yargıtay kararları ışığında, muvazaa tespitinde mahkemelerin somut olayın özelliklerini dikkate alarak karar verdiği görülmektedir. Her davanın kendi şartları içinde değerlendirilmesi ve tarafların gerçek iradelerinin tespit edilmesi, muvazaa hukukunun temel ilkelerini oluşturmaktadır.

Tasarrufun iptali davası ile muvazaa davası arasındaki farkların bilinmesi, doğru hukuki stratejinin belirlenmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Özellikle zamanaşımı süreleri ve ispat kuralları açısından bu iki dava türü arasındaki farklılıklar, hukuki danışmanlık sürecinde mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.